Balbeyamir

By Bendenizoludeniz

78.3K 4.3K 1K

Bana doğru bir adım daha attığında çamurlu postalları siyah botlarımın ucuna tutundu. Gözlerim gözlerinden mi... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
A.Ö. - A.O.
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. bölüm
17. Bölüm

16. Bölüm

2.1K 139 29
By Bendenizoludeniz

16. Bölüm: Karşı Koyabilmek

- Ne yaptığını sanıyorsun sen?

Gözleri bana değil arkamdaki tezgaha odaklıydı, arkamdaki bir noktaya bakıyordu ama orayı gördüğünden pek emin değildim. Beni hiçbir şekilde kâle almadığı için yükselmeye başlayan sinirimi göz ardı ederekten baktığı noktaya baktım.

Boşluğuma denk gelmişti.

Mutfakta yankılanan ve desibelinin daha da yükseleceğini vaadeden kahkahamı ağzıma bastırarak susturmak durumunda kalmıştım. Ne kadar gerizekalıydım ya ben.

Az önce tam kalktığım yerde, hatta birazcık daha geride kalan bir çaydanlık vardı. Çaydanlık dolu olduğu için de doğal olarak sıcak olmalıydı. İki saniye içinde kurguladığım, yaşanabilecek tüm olası senaryoyu silip attım. Uydurduğum aptal sıfatları şuan için Balamir'e yakıştıramazdım.

Kalpçikler fışkıran gözlerimi tekrardan ona çevirdim. Az önceki katil bebek bakışlarım yüz seksen derece evrilmişti. Gel gör ki o  hala karşısında tren varmış gibi öküzümsü bir tavırla, hareket etmeden, öylece bana bakmaktaydı.

Yedim kalbini Balamir Tanyeli.

- Sen bana aşık mısın acaba?

Tezgaha bakan bakışları, ciddi mi bu, dercesine bana çevrildi. Kaşlarını çatarak daha dikkatli inceledi ona doğru kocaman gülümseyen yüzümü. Bir adım geriye çekildi, elini saçlarını atarak kısa saçlarını sıvazladı. 

- Kafanı göğsüme biraz sert mi çarptın acaba, bu salaklığın başka bir açıklaması olamaz çünkü.

Onu tamamen duymazdan gelerek dibine kadar girdim. Alttan kirpiklerimi süzerek baktım ona, belli bariz cilve yaptım.

- Hadi hadi! Yabancı yok bak. Bana doğruyu söyleyebilirsin.

Bana iblis görmüş gibi bir ifadeyle bakarak geri çekildi. Ona olan temasımı kesmekten memnun gibi kolunu aramıza set olarak çekti

- Ahsen. Seni insanlığa davet ediyorum.

Parmaklarımı dudaklarıma kapatarak kadınsı bir gülüş sergiledim. Benim yeni eğlence tanımı Balamir'i çileden çıkartmaktı.

- Kavalyem sen olacaksan neden olmasın yakışıklı.

İki elini yüzüne kapatarak sıvazladı. Muhtemelen bu hareketi bana yapsa artık bir yüzüm olmazdı. Adam kendine acımıyordu da.

- Sus. Rica ediyorum sus.

Rolden çıkarak hayvan gibi anırdım. Özümüze dönmek lazımdı. Her oyuncunun işi mesai bitene kadardı efendim. Bugünlük bu kadardı yoksa sevgili megalodoncuğumuz işe geç kalacaktı.

- Ben lisede tiyatro kulübündeydim oğlum. Alış bunlara.

Beni zerre ciddiye almadan arkasını dönerek mutfağı terk etti. Ben bir posta daha kahkahamı sergiledikten sonra mutfağı toplamaya başladım. Yoksa sadece balamir değil bende geç kalacaktım.

Mutfağı hızlı hızlı topladım, yerdeki tabak kırıkları elimi kesmesin diye benim yerime toplayabilecek bir başrol kahramanım olmadığından paşa paşa hallettim her şeyi. Pembe yaz dizilerindeki kızlardan olmadığımı bir kez daha çarptı hayat yüzüme, yanımızda dalyan gibi bir bey varken de biz yine kendimiz hallediyorduk tüm tehlikeyi.

Az bir vaktim kalmıştı ve benim acilen hazırlanmam gerekiyordu. Mutfaktaki işim biter bitmez dolabımın önünde buldum kendimi.

Daha olası kıyafet kombinleri zihnimde oluşmadan yan odadaki hayvanımsı yaratığın böğürmelerini duydum. Vahşi yaşam alanı gibi bir yerde yaşamamıza alışmıştım artık. Bu kaba halleri beni sinirlendirmiyordu çünkü benim onun haricinde Sinan isimli bir kardeşim vardı. Önceki hayatımdan da gayet alışıktım bu tiplemelere.

- Ahsen!

Balamir'i duyduğum gibi odasına doğru ilerledim. Onun odasıyla çok ilgilenmemiştim aslında. Yani evet aynı evde kalıyorduk falan ama yoğun istek ve ısrarı üzerine kirlilerini almaktan, evi süpürürken insanlık olsun diye onun odasını da süpürmekten başka odasına girmemiştim. Birde Sinan eve geldiğinde ayakkabılıktaki ayakkabılarını fırlatmıştım odasına, ama bu sayılmazdı yani sonuçta odasına girmemiştim.

Kapının önüne geldiğimde ne yapacağımı bilemeyerek kapıyı ittim. Kapı tamamen açılırken aklımda bir yaz dizisi senaryosu oynamaya başlamıştı. Başrol kız başrol erkeği yarı çıplak görüp çığlık atıyordu. Kız arkasını dönüyor adamı böyle dolaşmaması adına paylıyordu. Adam ise burası benim odam diyerekten kızı geri püskürtüyordu.

Lakin hiçte öyle bir senaryo yaşanmadı, gerçi ben gördüklerimden sonra ille de o başrol erkeği ister miydim... işte orası muallaktaydı.

Kapı açıldığında karşımda, kamuflaj pantolonuyla, kahverengi ağırlıklı yer yer kamuflaj bulunduran slim fit tişörtüyle Balamir öylece duruyordu. Haşmetinden gözlerim kamaşmıştı, yani o başrol karakterler yarı çıplaklığı fazla abartıyorlardı. Balamir hepsini tekte elerdi. Ben onun geniş omuzlarını izliyordum, o ise karşımda dikilmiş muhtemelen telefonuna bakıyordu. Omuzlarına nazaran ince beli, tişörtü dolayısıyla meydanda olan kasları, devasa kolları... bu adam burada nasıl barınabiliyordu? İstanbulda şöyle bir herif görsem sokakta, sokağı geçene kadar elli tane çıkma teklifi alır rehberindeki kayıtlı numara sayısı da iki katına çıkardı.

Maşallah sübhanallahtı.

Boğazımı temizledim. Etkilenmiş değildim.

Sadece üniformaya karşı bazı hassasiyetlerim vardı.

Katiyyen kişisel bir mesele yoktu ortada.

- Geldin mi, bende Ulvi'yle konuşuyordum. Bana bir kafe ismi verdi. Konumu sana mesaj olarak atarım.

Beni sırf bunu söylemek için buraya kadar çağırmış olmasını farklı noktalara çekebilirdim ama o an için yapmadım bu kötülüğü. Annem kılıklı bir herifti.

Kafasını telefondan kaldırmadan kapıya doğru gelmeye başladı. O anda beynim üniversite sınavında çalıştığından daha hızlı çalışmış bile olabilirdi. Çünkü mesele gerçekten vahimdi.

Kapıdan geçmek üzere olan Balamir'in önüne atladım. Bana çarptığı için aniden gerileyen bedenimi zorda olsa durdurmuştum. Beni fiziğini gözüme sokarak alt etmeye çalışıyorsa, başarıyordu. Onunla aşık atamazdım.

- Balamir.

Bana, ne yapıyor bu salak bakışlarını atarken ilerlediğim yere baktı. Gıcık bir sırıtış sergiledi bana karşı. Devasa kollarıyla beni savurabilmek hoşuna gitmişti megalodonun.

Ya sabır nidaları çektim içimden.

- Beni sen götürsene Ulvi'nin yanı...

Ona dayatacağımı bildiğinden midir nedir cümlemi bitirmeme izin vermeden yanımdan geçti. Şükür ki reflekslerim hızlıydı. Hemen yapıştım koluna sıkı sıkı.

- Balamir ne olur. Bak yemin ederim bilmiyorum attığın kafeyi.

Beni umursamadan, onu tutan ellerimle beraber ayakkabılığa kadar yürüdü. Onun için kulağının yanında uçan bir sinekten farksızdım şuan.

- Daha atmadım.

- Olsun, yine de bilmiyorum.

Bana ters bir bakış attı. Sıkı sıkı sarıldığım kolunu çekip aldı.

Sarımtırak botlarını tek eliyle giymeye başladı. Diğer eli duvardan tutunuyordu. Duvarda yaslı olan kolunun altına girdim bir hışımla. Gerçekten beni onun götürmesi çok büyük önem arz ediyordu ama bu onun pek de umurunda sayılmazdı. Adam bana karasinek muamelesi yapıyordu ya.

Neyseydi, karasinekler sivrisinekler kadar kahpe olmadığı için çok takılmadım bu haşere mevzusuna.

- Bak sana yemin ederim buraya geldiğimden beri hiçbir kafeye gitmedim ben. Kaybolurum Balamir. Kafeyi bulamadığım gibi eve de dönemem geri. Bende yer yön duygusu sıfır. Koca lise hayatımda coğrafya dersinden geçebildiğim tek dönemim yok ya.

Ayakkabılarını giydiğinde ayağa kalkıp tam karşımda dikildi. Duvarda yaslı olan koluna kafamı dayadım. Ona olan temasımla gözleri birden bana döndü, sanki beni kâle alması için yapmam gereken tek şey buymuş gibi.  Gözleri derin derin baktı gözlerime. Sanki harelerimde geçmişinden ibarelere rastlamıştı. Yolda karşılaşılan eski bir dost, onun hissettirdiği o masum günler, geriye alınamayacak geçip giden yıllar ve yılların acımasızca çizik çizik bıraktığı kırışıklıklar. Gözlerine baktığımda benim hissettiklerim bunlardı.

Peki ya onunkiler?

Ben onun çekilmesini ve yine utanıp yüzüme bakmamasını beklerken ona karşı tüm tabularımı yıkacak kadar kuvvetli bir darbe atmıştı kalbime.

Diğer kolunu da omzumun üzerinden duvara yaslayarak mesafemizi iyice daralttı. Ben daha bunun şokunu atlatamadan bir darbe daha geldi o masum görünen suretinden. Duvara yeni yasladığı elini havalandırarak yüzüme düşen perçemimi kulağımın arkasına aldı. Bana ne yaptığını anlamıyordum, önceden yaşadığım yaşattığım hiçbir şeye benzemiyordu. Boğazımın kuruması, ensemin terlemesi ama aynı zamanda da üşümem, titreme nöbetleri; neydi bu? Histeri krizine mi sokuyordu beni aklı sıra.

Parmaklarının tersiyle yanağımı okşayarak duvara tekrar yasladı avucunu. Alıp verdiği sıcak nefesiyle henüz bağlamadığım saçlarım sarsılıyor, boynumu gıdıklıyordu. Lakin ben bunu sorun etmekten çok uzaktım, ki şu vaziyette sorun edebileceğim tek şey bu anı sabahın nurunda daha tam ayıkamamışken yaşamak falan olurdu. Kalbim kritik derecede hızlanmış olmalıydı, insan sağlığı açısından hiç yararlı değildi.

Ama ondan gelecek zarar, olsa olsa kalbe yarardı, başka türlüsü mümkün değildi.

- Çok mu istiyorsun?

Boğazdan gelen derin sesi ve dudaklarına yerleştirdiği o gülümsemesi bir sihir gibi başımı yasladığım yerden kaldırmama neden olmuştu

Ama inanın bana çok yanlış bi karardı.

- Neyi?

Burnum onunkine çarptı. Bana attığı o iddialı bakışları sekteye uğramış, belli bariz şaşırmıştı bu yakınlığa. Tabi benimde ondan bir farkım yoktu şuan için, istemsizce ardına kadar açılan gözlerimi yakından nasıl göreceğini düşündüm. Korkunç bir görüntü olmalıydı.

Köpekbalığına benzediğime bahse girebilirdim.

Anlık bir kuvvetle üzerimden ittim onu. O da nasıl olduysa uyum sağladı bu davranışıma. Benim kas gücümle yerinden oynayacak bir yapısı olmadığı için ayrı olarak da şaşırdım. Gün geçtikçe her şey daha da garipleşiyordu.

Ben ortamdan uzaklaşmak adına saçlarımı arkadan toplamaya çalışırken o tekrar eğilmiş, botlarının zaten bağlı olan bağcıklarını çözmüş, yeniden bağlamaya uğraşıyordu.

Saçlarımı toplayabilmem için bir tokaya ihtiyacım olduğunu biraz geç farketmiştim.

Teslimiyetle indirdim kollarımı aşağıya.

Bu aptallık bünyeye fazlaydı.

Boğazımı temizledim. Bu gerici havadan kurtulmanın tek yolu Balamir'i çileden çıkarmaktı. Bana sinirlenirse eski halimize daha hızlı dönerdik.

- Sen bana aşıksın diyorum.

Elleri yine duraksadı, derin bir nefes aldığını alçalıp yükselen sırtından anlamıştım. Adamın sırtındaki toplam kas kütlesi benim tüm vücudumdaki toplam kas kütlesinden fazla olmalıydı. Şuanda baktığımda bile kullandığı kasları gözlerimle görebiliyordum.

Üniversitede tanışsaydık keşke kendisiyle. İnsan anatomisini öğrenirken bayağı yardımı dokunurdu bana. Bazı latince terimlerin türkçe karşılığı olan uzuvlarının üzerinden göstermeli olarak geçebilirdik.

Aklıma üşüşen görüntüden kurtulmak için başımı iki yana salladım, bunun pek yardımı olmadı.

- İnsanın fikri neyse zikri de o olurmuş Ahsen. Senin bunu ikide bir dillendirmenin nedeni acaba kafanın içinde dönen saçma düşüncelerin olabilir mi?

Hızlı hızlı söylediği cümlesiyle duraksadım. Anlamam zaman aldı. Aklımı alan kendisiydi yine kullanmamı isteyen kendisiydi. Faul vardı hocam, penaltı şarttı.

- Çüş. Yok öyle bir şey.

Gülümseyerek ayağa kalktı. Bana doğru bir adım attı. Az önceki anın daha fazlasını yaşayacağımızı düşünerek hızlı bir adım attım geriye. Tedirgin olmuştum açıkçası, öyle bir ifade vardı ki yüzünde. Sanki karşısındaki ev arkadaşı değil ilk gördüğü anda üzerine atlayacağı düşmanıydı. Sırtım duvarla buluşurken ağzımdan ufak bir inleme kaçtı, duvara bu kadar yakın olduğumun farkında değildim.

O ise gülüşünü daha da büyüterek tam kafamın yanındaki askılıktan arabasının anahtarını alarak geri çekildi.

Ben arkasında put gibi kalmış onu izlerken kapıyı açarak daha sesli güldü. Hatta baya baya kahkaha attı utanmadan.

- Seni aradığımda hastanenin bahçesinde ol.

Kapı yüzüme çarpıldığında ürperdim. Refleksle kapanan gözlerimi aksine yavaşça açtım. Şu durumda kapıdan bir farkım kalmıyordu, zira bende en beterinden çarpılmıştım.

...
-

- Ulvi. Gel abicim içeriye.

İrkildi.

Arif götünde bomba patlatsa milim oynamazdı ama şuan bedeninde zelzeleler kopmuş, yerle yeksan olmuştu. Nasıl davranması gerektiğini düşündü bir. Çıkar yol bulamadı. Ahsen'le olan buluşmasını bile tamamen unuttu. Durum o denli vahimdi.

Çünkü Arif, karşıki dağların büyük fenomeni, bir kadınla konuşuyordu. Ve kadın sözünü bayağı geçiriyor gibiydi. Sübhanallah çekti.

Ne yapacağını bilmeyerekten odaya girdi, girdiği gibi de kilitlendi gözleri birbirlerine. Duymaması gereken bir konuşmaya şahit olduğu aşikardı. Arif sakindi, Ulvi daha da sakin. Sorun teşkil eden tek kısım, ikiside içindeki kargaşayı dışarıya sakinlikle vuruyordu. Az önce Ahsen'le konuşacağı için arap atı gibi koşturan kalbi çok da değişikliğe uğramış değildi. Heyecanla çarpıyordu bu kez, merak söz konusuydu.

- Biliyordum anasını satayım biliyordum işte.

Ulvi'nin kıvanç dolu anırışına gözlerini sımsıkı kapatarak tepki verdi Arif. Elinden bir şey gelmiyordu, gelemiyordu. Emir çok büyük yerdendi.

Ellerini hiç sakınmadan geçirdi kalın kafasına, odada dört dönüyordu. Ne ara diye düşündü, ne ara bulmuştu lan. Nerede görmüştü. Nasıl görmüştü. Askeriye duvarları içerisinden bir kız değildi. Tesiste Akşın yoktu, olsa bilirdi.

- Hassiktir amına koyayım.

Yanına çöktü hemen, Arif gibi bağdaş kurdu dibinde, beklentiyle baktı gözlerine.

- Kim? Nasıl oldu bu hadise?

Boynunu büktü Arif, aynen kaderine karşı sergilediği tavırdı bu. Kendi ellerinde olmayan, üstleri ne derse yapmak durumunda olan, sözde terörist ama aslında mit ajanı olan kadınla evcilik oynayan...

Sindiremediği şeyler habire çıkıyordu karşısına.

- Çok uzun hikaye be Arif. Şimdi başlarsam akşamı ederiz. Sen git bekletme Ahsen'i.

Kaşları çatıldı Ulvi'nin. Anında şüphelendi. Neydi bu umursamaz tavırlar, tahammülsüzlük falan. Ne oluyordu?

Onun bakışlarını gören Arif oynaması gereken oyunun bilincinde olarak ayağa kalktı.

- Yüzbaşının yanına gideceğim kral. Anlatırdım biliyorsun da ama vakit yok. Ben götümdeki tek delikten razıyım, ikincisine hiç gerek yok.

Yüzünü buruşturdu Ulvi.

- Ayrıntı verme lan.

Omuzlarını silkti Arif. Ulvi'den başka türlü kurtulamayacaktı. Hem de halihazırda bir kurgu yokken kendi kafasından bir şeyler sallayamazdı. Mazallah gerçekten götünde ikinci bir delik açılabilirdi.

Ama bu şekilde de olsa Ulvi'den kurtulabileceğini sanmak birazcık da onun aptallığıydı.

Hırkasını alıp sırtına geçirirken Ulvi'de ayaklandı onunla.

- Akşın mıydı adı? Vay vay hiç tanıdık da değil.

Arif mutfağa doğru adımladı. Tek saniye dahi beklemeden Ulvi de peşinden hareketlendi.

- Evet, evet öyle.

Havalar soğumasına rağmen ısrarla buzdolabından çıkmayan o şişeden büyük yudumlar aldı. Ulvi'nin bakışları hiç iyi şeyler hissettirmiyordu.

- Buralı mı yoksa doğu ataması falan mı?

- Kimdir nedir necidir bu kız.

Arif onu tamamen duymazdan gelirken tezgahın üzerindeki telefonunu arka cebine soktu.

- Akşam anlatırım Ulvi.

- Sen soruşturttun mu bu kızı? Emin misin sağlam kazık olduğundan.

Elinde olmadan sinirlendi Arif. Duraksadı. Tam arkasından yürüyen Ulvi ise onun duraksayan bedenine çarpmak suretiyle savruldu. Sessiz, küçük bir küfür de mırılandı Arif'in olmayan koordinasyonu hakkında.

- Ben güvendiysem bitmiştir lan. Gelmişinden geçmişinden banane. Şuandayım ben, Akşın'ı seviyor muyum? Seviyorum. Ee daha ne?

Sessizce bakıştılr kısa bir an. Ulvi yine alaya aldı. Arif şuan ne kadar ciddiyse Ulvi de o kadar ciddiyetsizdi.

- Seni denedim kanka. Baktım bi ciddi misin değil misin.

Sesli bir kahkaha attı. Arif'se donuk bakışlarla izledi bu gösteriyi. Niye birden yükseldiğini bilmiyordu ama işe yaramışa da benziyordu. Az önce Ulvi'nin attığı samimiyetsiz bakışlarından sonra inanması şuan için daha iyi gibiydi. Usulca soluklandı. Şimdi bile böyle hissediyorsa sonrasında ne yapacaktı?

Streslendi, belli bariz modu düştü.

Bunu fark eden Ulvi ise sebebini kendisi sanaraktan daha bir yaklaştı Arif'e, elini omzuna attı.

- Şaka yaptım oğlum. Ciddi değildim.

Kendini daha kötü hissederek omzundaki eli itekledi, Arif'in bir daha yüzüne bakmadan doğruca kapıyı açtı ve evden çıktı.

Arkasından öylece bakan Ulvi ise dondu kaldı. Kısa süreliğine kapıyı izledi. İçindeki kötü hissi bastırmanın imkanı yoktu. Akşam Arif geldiğinde ancak düzeltebilirdi bir şeyleri. Zaten neye alındığını bile bilmiyordu. Ofladı. Söz konusu kadınlar olunca araya her zaman fitne fücur giriyordu ve bu ona göre kelimenin tam anlamıyla korkunç bir şeydi. İğrençti.

Sonrasında odaya geri döndü. Sabahki kadar hevesli değildi artık. Bir kalbin kırıldığının farkındaydı. Ofladı pufladı, kısacık olan saçlarını sağ tarafa yatırmaya çalıştı. Başarılı olamadı.

...

Saçlarımı yukarıdan topladım.
Açık bırakıp omzuma saldım.
Uçlarını örgü yapıp önüme aldım.

Yaptığım hiçbir şeyi beğenmezken ellinci kere tarıyordum aynı yeri. Ellerime kan gitmiyordu artık, kollarımda derman kalmamıştı.

Uçlarına kadar yağlanmış saçlarımla parka çekirdek kola yapmaya çıktığımız günler canlandı gözlerimde. Anlık aynada kendimle göz göze geldim.

Neden yapıyordum bunu?

Neden onun karşısında mükemmel olmalıydım ki?

Beni terk edip gittiği günün üzerinden çok zaman geçmişti. Artık o terkedilen kız olmadığımı falan mı kanıtlamaya çalışıyordum?

Acınasıydı.

Saçlarımı ensemden öylesine bağladım. Üzerimdeki siyah kot pantolona yapışmış bir iki tüyü ayıkladım. Kazağım biraz kalındı. Monta gerek yoktu, hem zaten havalar o kadar da soğumamıştı.

Hastanenin tuvaletinden son kez baktım kendime. Önüme düşen perçemlerimi arkaya ittim. Bir faydası olmadı, bu hareket öylesine refleksten başka bir şey değildi.

Tarağı çantaya atarak telefonumu elime aldım. Aşağıya inerken yeni yeni farkediyordum Balamir'in beni 17 kez aradığını. Nefesim kesildi adeta. Daha hızlı koşturdum. Şuan onu tekrar aramaya bile vaktim yoktu.

Bir yandan kendime saydırırken binadan çıktım. Korkuyla bahçede gezdirdim gözlerimi. Beni bırakıp gitmiş olma düşüncesi paramparça etti kalbimi. Gideceğim yeri bile bilmezken otobüs duraklarında kahrolamazdım.

Mutsuz mutsuz sürekli irtibat halinde olduğumuz taksinin numarasını aramak üzere telefonumu çıkarırken gelen korna sesiyle duraksadım.

Balamirin arazi aracından farkı olmayan yakışıklı arabasını gözüm yeni yeni seçiyordu. Biraz kuytuda kalmıştı. Görmemek benim hatam değildi.

Anında kocaman gülümsedim ve sırt çantama sarılarak araca doğru koşturdum. Olduğum yerden bile yüzündeki memnuniyetsiz bakışları görebiliyordum. Şu durumda belki haklılık payı olabilirdi ama bu onun katlanılamaz derecede sinir bozucu olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Arabanın kapısını açıp içeriye girerken pozitifliğimi bozmamaya çalıştım ve bunu ondan tarafa bakmayarak yaptım. Balamir benim yaptığım cilveye kanabilecek biri değildi, bu yüzden o bana bağırmaya başlayana kadar anın tadını çıkarmak zorundaydım.

- Geldim!

Önümdeki güneşliği indirdim, ellerim hiç sakınmadan aynanın önündeki koruyucu bariyeri kenara çekti. Perçemlerimi düzelttim, arkadan bağladığım saçımı birazcık gevşettim.

- Saçlarımı ne yapmam gerektiğine bir türlü karar veremedim ya. Açmalı mıyım, sıkı sıkı bağlamalı mıyım?

Dudağımdan hafif taşan ruju baş parmağımla sildim, o kadar saat tuvalette uğraşıp da ortaya böyle bir şey çıkartmam tam bir mucizeydi. Kötü yollu mucize. Rujum taşmıştı, gözlerim sürdüğüm maskaradan dolayı örümcek gibi görünüyordu ve kirpiklerim çirkin bir şekilde birbirine yapışmıştı, allıkla renklendirdiğim yanaklarım nedense şimdi dayak yemişim gibi görünüyordu.

Bu görüntü zihnimin bana oynadığı bir oyun muydu yoksa ben şuan gerçekten katil oyuncak bebeğe mi benziyordum?

Hayal kırıklığıyla Balamir'e döndüm. Zaten beni izliyordu. O anda arabaya bindiğimden beri hiç konuşmadığını fark ettim ve bu gerçekten dehşet verici bir ayrıntıydı. Anında kendimi daha kötü hissettim. O kadar kötü müydü gerçekten?

- Niye öyle bakıyorsun.

İstemsizce küskün çıkan ses tonumu değiştirmek için boğazımı temizledim. O bana bu şekilde bakmaya devam edecekse cidden küsecektim.

Birden irkilmiş gibi önüne döndü. Şaşırdım. Beklediğim o azar gelmemişti. Balamir beni 17 kez arayacaktı ve ardından hiçbir şey söylemeyecekti öyle mi? Mümkünlüğü söz konusu değildi.

- Çok mu abartı olmuş makyajım.

Allahımdan cezamı aramıyordum tabiki ama şuan bir yoruma ihtiyacım vardı. Ulvi benim için önemli değildi, hakkımdaki görüşleri, düşünceleri çok ilgilendirmiyordu beni.

Balamir bir şeyler söylemeliydi.

Yüzüme uzun uzun baktıktan sonra gözlerini kaçırırken cevap vermişti. Sesi kısıktı, zar zor duyabilmiştim

- Güzelsin.

İşte o an kafama balyozla vurulmuş gibiydi.

Durmadım, hayvan gibi baktım yüzüne.

Söz konusu o olduğu için böyle bir itiraf yan etki yapmıştı bende. Midem yanıyordu galiba. Halaya kalkmıştı tüm organlarım.  Kalbimse halay mendilini en başta sallayıp ortama yön veren bir numaralı kazazedeydi şuan.

Beni görmezden gelerek arabayı çalıştırdı.

Ona bakışımdan rahatsız olduğunu hissettiğimde bakışlarımı kucağıma indirdim, lakin o dehşet ifadesi hala süregelemye devam ediyordu yüzümde.

Yüz kaslarıma bile şok inmişti.

İltifatına nasıl cevap vereceğimi de bilemedim bir an. Cevap vermeli miydim ki?

Ona sende çok güzelsin desem kahkaha atmaya başlar gibiydi. Ağzımı açmamaya karar verdim bende. Ortamdaki gergin havayı göz ardı ettim.

Yaptığımız en uzun araba yolculuğuymuş gibi gelen on dakikanın sonunda bir lokantanın önündeydik. Çok lüks değildi. Her an bir adam çıkıp ne vereyim ablama diyebilirdi ve bu beni içten içe mutlu etti.

Pahalı kafelerde samimiyetsizce susacağımıza burada anıra anıra gülmeyi yeğlerdim.

Kaçamak bir bakış attım sürücü koltuğuna doğru, dalgın gibiydi. Camdan dışarıyı izliyordu ama o da bilmiyordu ki neye bakıyordu.

Bu dalgınlığının sebebi az önce yaşanan ilginç an olamazdı. Balamir bunu o kadar takacak birisi değildi. Arabaya bindiğimde de böyle olduğunu hatırladım, beni 17 kez aramış olmasına rağmen bu konu hakkında hiç konuşmamıştı.

Bunlar normal şeyler değildi.

Bir şey onu gerçekten üzmüş olmalıydı.

- Balamir... sen iyi misin?

İrkildi. Sanki varlığımı unutmuş gibi hızla kafasına bana çevirdi. Onu anlamaya çalışan ilgili bakışlarıma her zamankinden farklı bir şekilde yanıt verdi. Yorulmuş, hayatındaki her şeyden bıkmış gibi.

Bunu onaylayarak bir iç çekti. Benim bile canımı sıkmıştı.

- İyiyim.

Kaşlarım çatıldı. Artık iyi olmadığına emindim.

- Beynimden özürlü değilim Balamir. Hissedebiliyorum bir şeyler olduğunu.

Ne oldu diyemedim, buna hakkım yokmuş gibi hissettim. Hayatında çok önemli biri değildim, oysa o en önemlilerinden bile sakınması gereken bir hayatı yaşıyordu.

Sorsam bile anlatmayacaktı.

- Bir şeyler oluyor evet. Ben buna karşı koyabilecek miyim onu bilmiyorum.

Kafasını koltuğuna yasladı, yüzü bana dönüktü. Koltuğa öyle sinmişti ki ona yukarıdan bakıyor gibiydim. Onu bu kadar etkileyen şey ne olabilirdi ki?

Tehlikeli bir hayatı vardı, bu yüzden konu hakkında hiçbir yorumum yoktu. İşlerin nasıl ilerlediğini bile bilmiyordum.

Ona sıkı sıkı sarılmak istedim. Normalde bana karşı hep acımasız olan adamın bana bu şekilde bakması bende insanüstü bir şefkat duygusu ortaya çıkarıyordu. Tüm yüzünü öpmek, ona her şryin yoluna gireceğini fısıldamak istedim.

Beynim biraz değişik çalışıyordu.

Aklımdaki onca şeyi bir kenara atarak yapabileceğim en normal şeyi yapmak için vites kolunun üzerindeki elinin üzerine avucumu kapattım. Gözleri elime doğru gitti. Tepki olarak sıkı sıkı yumdu gözlerini.

- İnan bana şu dünya üzerinde senin karşında durup da istediğini yapmana engel olabilecek birini tanıyabileceğimi sanmıyorum Balamir. Çünkü anlarsın ya birazcık güçlüsün. Çok değil, azıcık.

Dudaklarındaki hisli hareketi seyrettim, ardından gözleri açıldı. Sabah evden çıkarkenki halinden eser yoktu. Onu sabahki gibi yollamak isterdim ama onun ruh hali bundan çok uzaktı. O bana öylece gülümseyerek bakarken artık arabadan inmem gerektiğini fark ettim. Yüzleşmem gereken kapsamlı bir geçmişim vardı.

Elimi elinin üzerinden çektim, bakışları anlık eline dönüp tekrar beni buldu. Kapının kulpunu açmaya çalışırken hala ona bakıyordum.

- Teşekkür ederim bıraktığın için.

Başını eğerek onayladı beni, bu bir rica ederim demek değildi ama öyle varsaydım. Çirkeflik yapabileceğim bir zaman diliminde değildik.

- İşiniz bittiğinde beni ara, eve geçerken alayım seni.

Bana bir araba aldığını söyleseydi ancak bu kadar sevinebilirdim herhalde. Balamir'de adam oluyordu, ellerimde büyütmüş gibiydim. Gurur duyuyordum kendisiyle.

Kocaman gülümsedim, keyifle onayladım onu. Benim gülmemle o da bana gülümsedi. Duygusal olarak ilginç bir durumdu. Yani onun böyle insancıl olması, çocuk gibi her söylediğimi alaya almaması falan baya garipti.

Onu böyle yapan şeyi deli gibi merak ediyordum ama soramazdım da. O anda aklıma Ulvi geldi, uzun zamandır beni içeride bekliyor olmalıydı. Boğazımı temizleyerek kapıyı araladım. Balamir'e son kez bakarak mekana doğru ilerledim.

Belki de Ulvi beni Balamir hakkında aydınlatabilirdi.

~

Yazara sövme butonu
(Dipnot: birazcık saygılı olalıms msmsms)



Continue Reading

You'll Also Like

224K 13.7K 27
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
7.2M 418K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
369K 23.5K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.1M 44.3K 25
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...