midnight love | taekook

By vaveylavio

565K 44K 96.1K

Jungkook eve geldiğinde bir yabancıyı evlerinde uyurken bulur. !strangers to lovers !partners in crime !ot7 a... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
36 | part 2
37
38
39
40 | final

35 | part 1

9.6K 669 1.6K
By vaveylavio

MERHABA

kucukkk bir uyari!! arkadaslar fic her ne kadar taekook olsa da ot7 yazdigimi unutmayalim ve lutfen yorumlara "taekook nerede? taekook gormek istiyorum, taekook gelsin artik sıkldm" gibi seyler yazmayin cunku ozellikle bu bolumde her karakterin kendince gorevi var ve hepsine yer verdim. bu bolum yedisi de basrol!!

ot7 bi soygun okuyacaksiniz ve lutfen bunun keyfini cikarin :)

VEE bolum bayagi uzun oldugundan iki parta ayirmaya karar verdim... uzgunm

ayrica ben bu bolumu rihanna - diamonds dinleyerek yazdim ve gayet GAZA GETIRDI BENI yani isterseniz siz de dinleyerek okuyabilirsiniz

iyi okumalar dilerim <7



PART 1










Namjoon arabayı otelin otoparkına park ettikten sonra yanında oturan Jin'le beraber arkadaki arkadaşlarına döndüler.

Yoongi sırt çantasını omzuna takarken konuştu. "Namjoon, Jin, Jungkook ve Hoseok benimle beraber otele gireceksiniz. Çalışma saati başladığında yerlerinize geçersiniz. Şu an otel kapalı, ben en üst katta olacağım. Oteli kontrol amaçlı geldiğimiz gün bir sistem kurmuştum oraya, bayağı iyi çekiyor. Her şeyi oradan halledeceğim. Size verdiğim kartlarla giriş yapabilirsiniz," deyip Taehyung ve Jimin'e döndü.

"Siz ikiniz arabada kalacaksınız, yaklaşık dört saat kadar. Parti başladığında içeri girersiniz. Size verdiğim kimlikleri kullanıp giriş kapısından girin, adınız davetliler listesinde yer alıyor."

Taehyung ve Jimin aynı anda, "Tamamdır," dedi.

"Son olarak," dedi Yoongi. "Benimle konuşmadan önce kulaklık üstündeki küçük düğmeye basmayı unutmayın, aksi halde sizi duyamam."

"Anlaşıldı," dedi Jungkook. "Başlayalım hadi."

Hoseok, "Hadi bakalım, bol şans," dediğinde Namjoon ve Jin kapılarını açıp arabadan indiler. Ardından Hoseok ve Yoongi de indi. Jungkook arabadan inmeden önce Taehyung'a yaklaşıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. "Dikkatli ol." Taehyung gülümseyerek başını salladı ve, "Onlar dikkatli olsun," dedi soyacakları adamı kast ederken. Jungkook sevgilisinin verdiği cevap karşısında özgüvenle gülümsedi ve arabadan indi.

Saat akşam beşe geliyorken tüm çalışanlar otelde hareketlenmeye başlamıştı. Otelin giriş katı tamamen yemek ve parti için hazırlanmıştı. Ortada uzun bir masa vardı ve onun etrafında da ayakta dans edecek kişiler için masalar vardı. Uzun masanın tam karşısında yine uzun bir bar masası vardı ve önünde sıralı şekilde dizilmiş bar tabureleri vardı.

İçinde Jungkook ve Hoseok'un da olduğu, çalışanlardan oluşan, uzun bir sıra yapılmıştı ve patron önlerinde durmuş çalışırken nelere dikkat etmeleri gerektiğini son kez söylüyordu.

Orta yaşlı adam çalışanların önünden yürürken tam Jungkook'un karşısında durup genç çocuğu boydan boya inceledi. Yoongi bu görüntüyü kameradan izlerken kaşlarını çattı.

Adam, "Seni daha önce görmüş müydüm burada?" diye sorduğunda Jungkook bakışlarını yerden kaldırıp adama baktı. O daha cevap veremeden Yoongi mikrofondan konuştu. "Görmedi Jungkook, çalışanların birçoğu yeni, sen de dahil."

Bunun üzerine Jungkook kendinden gayet emin bir şekilde, "Hayır efendim, işe yeni başladım," diye cevapladı.

"Hm, tecrübeli misin peki?"

Jungkook gülümsedi. "Tabii ki," dedikten sonra daha önceden adını ezberlediği ve hatta dolandırıcılık yapmak için kumarhanelerinde bulundukları otellerden birkaçının adını sayıp oralarda çalıştığını söyledi. Bunu duyan patronları gözlerini irice açtı ve, "Öyle mi? Harika, harika... Bayağı tecrübeli olmalısın..." dedi keyifle. "Kim Daehyun geldiğinde onlarla özellikle senin ilgilenmeni istiyorum." Yalanına kanan adamın yüzündeki ifadeyi gören Jungkook gülümseyerek başını salladı ve, "Tabii efendim, öyle yaparım," dedi.

Yoongi memnuniyetle sırtını geriye doğru yaslarken güldü ve, "Ulan Jungkook..." diye mırıldandı kendi kendine.

Adam diğer çalışanlara birkaç şey daha söyledikten sonra ellerini çırptı ve, "Hadi, hadi kolay gelsin arkadaşlar!" dedi. Bunun üzerine herkes bir yere dağılırken Jungkook kapıya en yakın olabileceği yerlerde iş yapmaya başlamıştı.

Kim Daehyun ve kızı Kim Vien herkesten önce gelecekti, bunu biliyordu. Hatta bu partiden sonra uzun bir süre bu otelde kalacaklardı.

Yoongi'nin hepsine verdiği şeffaf eldivenler sayesinde kendilerinden tek bir iz bırakmadan halledeceklerdi bu işi. İşleri biter bitmez tüm kıyafetlerini de imha edeceklerdi. Yoongi'ye çok güveniyorlardı, gruplarının beyni Yoongi'ydi ve şimdiye kadar ne yaparlarsa yapsınlar her beladan kurtulabilmişlerdi. Bunu da halledeceklerini biliyorlardı.

Saat altıya gelirken otelin giriş kapıları açıldı ve ardından Kim Daehyun ile kızı Kim Vien göründü. Jungkook ikisini görür görmez diğer çalışanlardan önce atıldı ve genç kızın tuttuğu valizi elinden aldı. Ardından diğer çalışanlar da yardıma gelirken Jungkook oda numarasını alıp asansöre geçti.

Birkaç dakika sonra kendisiyle beraber üç çalışanla yedinci kata çıktılar. Kız 707 numaralı odada kalacaktı. Normalde en üst katta kalacaklarını düşünmüşlerdi ama otel odaları suit olduğundan, hangi katta olacaklarını pek önemsememişlerdi.

Babası kızını öptükten sonra hemen yanındaki 708 numaralı odaya girdi. Jungkook adamın, "Çok yorgunum," diye homurdandığını duymuştu.

Jungkook arkasında, odasına girmek için bekleyen kızı daha fazla bekletmeden odanın kapısını açtı ve valizlerle beraber içeri girdi. Kız Jungkook'un arkasından içeri girerken, "Tamam, teşekkür ederim, kapının yanına bırakabilirsiniz eşyaları," dedi ama Jungkook, "Ağırlar, taşımakla uğraşmayın," diyerek odanın biraz daha içine girdi.

"Ben de sizin uğraşmanızı istememiştim aslında," diye cevapladı genç kız. Jungkook güldü ve, "Ne demek, işim bu," diye cevapladı.

Genç kızın valizlerini yatak odasına kadar sürükledikten sonra gözü aynanın önündeki büyük masaya ve onun üzerindeki siyah kasaya takıldı. Kesik bir nefes bıraktı. Kolye ya bu kasanın içindeydi, ya da bu kasanın içine girecekti.

Gözü kıza kaydığında genç kızın çantasını kurcaladığını gördü. Fırsat bu fırsat diye düşünerek elini pantolonunun cebine attı ve Yoongi'nin verdiği dinleme cihazlarından birini çıkarıp aynanın önündeki masanın köşesine ve o köşedeki çekmecenin de altına yapıştırdı dinleme cihazını.

Tekrar kıza baktığında hâlâ çantasını kurcaladığını gördü. Hemen odadan çıkmak için konuştu. "Bir şeye ihtiyacınız olduğunda kapı önündeki telefonla iletişim kurabilirsiniz, iyi günler dilerim," dediğinde kız başını kaldırdı ve elini uzatıp genç çocuğu durdurdu. "Ah, bi saniye!"

"Buyrun?" dedi Jungkook tereddüt ederek.

Kız sonunda aradığını bulmuş gibi çantasından birkaç yüz dolar çıkardı ve genç çocuğun cebine sıkıştırdı parayı. Ardından yardımı için teşekkür etti. Jungkook da aldığı bahşiş için bir kez daha teşekkür edip odadan çıktı. Boş koridorda yürürken kulaklığa basıp konuştu. "Dolandıracağımız kızdan bahşiş aldım amına koyayım."

Yoongi'nin kahkaha sesini duydu. "Ballısın işte oğlum," dedi Yoongi. Jungkook gülerek cevap verdi ve aşağı indi. Şu anlık her şey olması gerektiği gibi gidiyordu. Hepsi işlerini yapıyorlardı ve oldukça da rahatlardı.

Jungkook yaklaşık on beş dakika sonra Kim Daehyun'un odasına, oda servisi bahanesiyle, girmişti. Bu sefer de hiçbir şüphe çekmeden dinleme cihazını küçük orta sehpanın altına yerleştirmiş ve odadan çıkmıştı. Tabii bahşiş almayı da ihmal etmemişti. Bugün soygunu gerçekleştiremeyecek olsalar dahi Jungkook kesinlikle eli boş dönmeyecekti.

Ama tabii kimse soygunu gerçekleştirmemelerine dair bir ihtimal düşünmemişti. Düşünmeliler miydi?

***

"Bu arabayı çalıştırıp otoparkın ortasında drift atabilir miyim sence kanka?" diye sordu Jimin sıkıntıyla.

Davet ve parti saati gelmediğinden ikisi de otele girmemişti, hâlâ arabada bekliyorlardı ve canları feci sıkılmıştı. Jimin ve Taehyung ikilisi yerinde durmayı asla sevmezlerdi fakat şimdi arabanın arka koltuğunda oturup beklemek zorundalardı. Takım arkadaşları Hoseok bile içerideydi ama onlar hâlâ bekliyorlardı...

Normalde Taehyung özellikle mantıksız gördüğü hiçbir fikri düşünüp taşınmadan kabul eder ve uygulamaya koyulurdu ama şu an bu iki hiperaktif arasında bir tane mantıklı düşünen olmalıydı. Çünkü bu işi batıracak en ufak şey yaparlarsa hepsi bunu canıyla öderdi, hata yapma şansları yoktu.

Her ne kadar otoparkın ortasında drift atma fikri kulağına acayip eğlenceli gelse de bu sefer Jimin'e uymak istemedi. Çünkü Jimin sorduğu soruyla bile mantıklı düşünme sorumluluğunu asla almayacağını belli etmişti. O yüzden bu görevi Taehyung üstlendi ve, "Saçmalama Jimin," dedi. "Beklememizi söylediler, biz de bekleyeceğiz."

"Canım sıkılıyor."

"Biliyorum, benim de sıkılıyor ama yapacak bir şey yok. İçeride yeterince enerji harcayacağız zaten, biraz bekleyelim."

"Noluyor la sana? Bi mantıklı konuşmaya başladın?"

"Acil durumlarda ortaya çıkan bir yönüm işte," dedi ve gülerek ekledi. "Ve seni dizginlemek gerek, malum aşırı hiperaktifsin..."

Bu dediğine Jimin de kıkırdadı. Gerçekten yerinde duramıyordu, içinden bir ses sürekli ona bir şeyler yapmasını söylüyordu. Jimin'in evde en iyi anlaştığı kişilerin Hoseok ve Taehyung olması da bundan kaynaklanıyordu çünkü onlar resmen suç ortaklarıydılar. Bir sorun çıkarırlardı ve bundan feci zevk alırlardı, sonra ise o sorunu çözmek için daha büyük bir sorun çıkarırlardı ve evet... Bundan da feci zevk alırlardı.

Birbirlerine asla kızmıyor ve fikirlerini sorgulamıyorlardı. Her ne kadar aralarında en uyanık olanları Jimin olsa da diğer ikisinin de ondan eksik kalır yanı yoktu.

Bazen ona şeytandan bile daha şeytan olduğunu söylerdi arkadaşları ve Jimin bu cümleyle keyiflenirdi çünkü insanlar onun hakkında böyle şeyler düşünüyorsa onları sinirlendirmeyi başarabilmiş olduğunu düşünüyordu. Sinir bozucu olmaya gerçekten bayılıyordu... Her ne kadar bunun için büyük bir çaba harcamasa da...

***

İçerideki çocuklar görevlerini düzgün bir şekilde yerine getirirken zaman geçip durmuştu ve saat dokuza gelmişti. Davetliler bir bir otele gelirken Kim Daehyun ve kızı Kim Vien de yardımcılarıyla beraber hazırlanıyorlardı.

Davetlilerden artı olarak bir de birkaç magazinci içeri alınmıştı. Kim Daehyun kızına doğum gününde 140 milyon dolarlık kolye hediye ettiğini tüm dünyanın bilmesini istiyordu anlaşılan...

Yoongi zamanı geldiğinden emin olduğunda Jimin ve Taehyung'un mikrofonlarını açıp konuştu. "Jimin, Taehyung?"

Neredeyse sıkıntıdan uyuyacak çocuklar bir anda oturuşlarını düzeltip kulaklıklarına bastılar ve cevap verdiler.

"Efendim hyung?" dedi Taehyung.

Ve, "Hee?" dedi Jimin.

Taehyung Jimin'in rahatlığına kıkırdarken Yoongi, "Biriniz konuşsun, sesleriniz karışıyor," demişti. Bunun üzerine Jimin elini sallayarak Taehyung'un konuşmasını istediğini belli etti ve Taehyung tekrardan, "Efendim hyung? Dinliyoruz," dedi.

"Sizin sıranız. İçeri giriyorsunuz."

Bunu duyan iki sarışın direkt hareketlenmeye başlamıştı. Jimin arabanın kapısını açarken Yoongi konuşmaya devam etti. "Otoparktan çıkın ve 10 dakika sonra otele girin. İçeri beraber girmeyin. Girişleriniz arasında 15 dakika olsun. Taehyung sen zaten aşağıda hiç oyalanmadan yukarı çıkacaksın; Jimin, aşağıda istediğin yerde konumlan." Taehyung arabadan biraz uzaklaşıp otoparkın ortasında durmuşken Jimin arabayı kilitlemekle uğraşmıştı. Anahtarı arabanın ön tekerinin iç tarafına koyup Taehyung'un yanına ilerledi. Namjoon işleri bittiğinde anahtarı buradan alacaktı.

Çocuklar yan yana durduğu sırada Yoongi, "Ve alkol sınırını geçmek yok, sarhoş olmayı geçtim, çakır keyif olmak bile yok. Anlaşıldı mı?" demişti.

Bunun üzerine Jimin Taehyung'un kulağına uzanıp, "Yav tamam, beş bin kez söyledin şunları amına koyayım. Anladık tamam sus," dedi. Taehyung gülmemek için zor dururken Yoongi gözlerini devirmiş ve, "Söz dinlediğin mi var orospu çocuğu, kalın kafan alana kadar söylüyorum işte," diye cevaplamıştı genç çocuğu.

Bunu duyan Jimin kulaklıktan uzaklaşmış ve yüzünü buruşturarak Yoongi'nin taklidini yapmıştı. Taehyung Jimin'in komik yüz ifadelerine karşı gülmemek için eliyle ağzını sıkıca kapatmıştı ama gülmemeye çalışmak gerçekten çok zordu. Özellikle Jimin'in yanındayken...

Yoongi Jimin'in cevap vermeyişinden kuşkulanıp olayı çakmıştı. "Taklidimi mi yapıyor o?"

Sarışın ikilinin gözleri birden irice açılırken Jimin kaşlarını kaldırıp indirdi. Taehyung ne demek istediğini anlayarak, "Yok, yok yapmıyor hyung. Jimin yapar mı öyle şey?" diye savundu arkadaşını.

"Evet?"

"Kanka bazen çok kırıcı oluyorsun," dedi Jimin yine Taehyung'un kulağına yaklaşarak. "Ben öyle biri miyim?"

"Evet?"

Taehyung bu sefer kendini tutamamış ve sesli bir şekilde gülmüştü. Jimin de arkadaşının gülüşüne güldüğünde Yoongi gülümseyerek iç çekti.

"Neyse tamam, çok konuşmayın. İçeri geçin hadi."

Yoongi'nin komutuyla ikisi de otoparkın çıkışına doğru yürümeye başladı. Otele giriş kapısından gireceklerdi, yani otoparkı kullanamazlardı.

Yan yana yürürlerken Taehyung, "Yoongi hyunga onun taklidini yaptığını söylesem ne olurdu ki?" diye sordu Jimin'e. Jimin omuz silkti. "Ne olacak oğlum? Alt tarafı hack işlemleri başlatıyorum diye artistlik yapar cüce piç."

Bir anda ikisinin kulağına da dolan ses oldukları yere çivilenmelerini sağlamıştı.

"Mikrofonu kapatmadınız salak orospu çocukları!"

***

Yaklaşık 10 dakika sonra Jungkook otelin kapısına gitmiş ve içeri davetli olarak giren Taehyung'u karşılamıştı. Deri ceketi içine giydiği transparan ve pullu kıyafete bakarken iç çekti. Taehyung sevgilisiyle bakışlarını kullanarak flört ederken Jungkook'un aklı Taehyung'un gecenin ilerleyen saatlerinde yapacaklarındaydı. Onu kıskanmamak elde değildi. Taehyung çok güzel ve değerliydi.

Taehyung resepsiyona ulaştı ve sahte kimliğini kullanarak oda kartını aldı. Yanında herhangi bir eşya olmadığından tek başına asansöre yöneldi ve asansörü çağırdı. Elindeki kartın üzerinde yazan 807 numarasına bakıp yutkundu. Diğerlerinin aksine Taehyung en az gergin olanlarıydı çünkü her ne kadar zor bir iş yapıyor olsalar da, buna kesinlikle alışıktı. Birçok kez yakalanmanın kıyısından dönmüştü ve birçok kez de hayati tehlike atlatmıştı... Taehyung tehlikeye ve riskli diğer her şeye alışıktı.

Genç çocuk asansöre binmiş sekizinci kata çıkarken otele bir diğer yıldız çocuğumuz gelmişti. Park Jimin.

Jungkook, Taehyung'da olduğu gibi Jimin'le de aynı şekilde ilgilenmiş ve ardından onu kendi haline bırakmıştı. Jimin masa düzeniyle ilgilenen Namjoon'a imalı bir bakış atmış ve barın olduğu tarafa doğru yürümeye başlamıştı. Namjoon ise Jimin'in bakışını görmezden gelmiş, işine son derece disiplinli bir şekilde odaklanmaya devam etmişti. Çalışanların yaptıklarıyla ilgileniyordu genelde.

O sırada Hoseok da gelen davetlilere içki servisi yapıyordu. Kim Vien ve Kim Daehyun henüz aşağı gelmemişlerdi.

Jimin elini kaldırıp Hoseok'u yanına çağırdığında Hoseok hızla Jimin'e ulaştı. Jimin genç çocuğun kulağına yaklaşmış ve, "Valla taş gibi olmuşsun," demişti. Hoseok ise kaşlarını çatıp elindeki tepsiyi göstermiş ve, "Yeminle bunu götüne sokarım, yavşama bana ibne," diye homurdanmıştı. Jimin kıkırdarken Hoseok yanından uzaklaşmıştı.

Jimin'in gözleri etrafta dolaşırken oturduğu bar taburesinin basamaklarından birine ayağını koymuş ve bacağını titretmeye başlamıştı. Yerinde durmaktan nefret ediyordu ve bugün bunu gereğinden fazla yapıyordu. Yine de planın bozulmaması adına herhangi bir şey yapmıyordu. Uslu duruyordu.

Yaklaşık beş dakika sonra altı çocuğun da kulağı aynı cümleyi duydu. "Kim Daehyun ve kızı geliyor, hazır olun."

Hepsi içten içe garip duygular hissetse de dışarıya en ufak duygu belirtisi göstermemişlerdi. Beş dakika önce yaptıkları gibi; Taehyung odasında uzanmış tavanı izliyor, Jin mutfakta yemeklerle ilgileniyor, Hoseok servis yapıyor, Jungkook gelen davetlileri karşılıyor, Namjoon davetlileri konumlandırıp çalışanları kontrol ediyor ve Jimin de yavaşça içkisini yudumluyordu.

O sırada birkaç çalışan otelin ortasındaki uzun masanın tam karşısına küçük bir kürsü ve mikrofon getirdi. Aynı zamanda içeri dört kişilik bir ekip girdi. İçlerinden biri elinde siyah bir çanta tutuyordu ve çantanın sapında bir zincir vardı, bu zincirin diğer ucu onu tutan adamın bileğine bağlanmıştı. Namjoon çantaya bakarken fısıldadı. "Kolye geldi."

Namjoon ne kadar uzak olsa da Jungkook onun dudaklarını okuyabilmişti. Derin bir iç çekti. Hepsi hazırdı, çalacakları şey o çantadaydı ve birkaç saat içinde parçalara ayrılmış bir şekilde hepsinin avcunun içinde bir elmas olacaktı. Zengin olacaklardı. Borçları ve diğer tüm sıkıntıları son bulacaktı. Bitecekti yıllardır çektikleri her şey. Yine de bu düşüncelerin heyecanına kapılmamaları gerektiğinin hepsi farkındaydı. Sakin ve soğuk kanlı olmalıydılar. Dokuz canları yoktu sonuçta.

Asansörün kapısı açıldığında Kim Daehyun ve arkasından da kızı Kim Vien otelin giriş katına adım atmıştı. Kat o kadar büyüktü ki, partinin burada yapılması genç kızı bir hayli mutlu ediyordu.

Kim Vien ve babasını gören davetliler alkışlamaya başladı. İş adamı gülümseyerek hepsine selam verirken genç kızın gerginliği yüzünden okunuyordu. Giydiği pembe elbise siyah ve beyaz renkli kıyafetler giyinmiş davetliler arasında adeta parlıyordu. Bu gecenin en dikkat çeken kişisi kesinlikle Kim Vien'di.

Kim Daehyun kızının belini tutarak onunla beraber kürsüye yaklaştığında alkışlar kesilmişti. Artık sadece flaşlar ve fotoğraf makinelerinin çıkardığı o ses vardı. İkisi de buna o kadar alışıktı ki yüzlerinde defalarca patlayan flaşlardan etkilenip gözlerini dahi kapatmıyorlardı.

Kim Daehyun mikrofonun ucunu tuttu ve küçük bir öksürükten sonra konuşmaya başladı. "Öncelikle değerli dostlarım ve güzel kızımın birbirinden renkli arkadaşları, hepiniz hoş geldiniz." Davetliler gülümseyerek alkışladılar. Alkışlama kısa sürede bitti ve iş adamı tekrar mikrofona uzandı.

Korumalar yanlarındaki çanta ile kürsüye yaklaşırken adam gülümseyerek kızına baktı ve konuşmaya devam etti. "Bugün 20. yaş gününü kutladığımıza gerçekten inanamıyorum Vien, gerçekten inanamıyorum. Zaman çok acımasız..." Güldü ve devam etti. "Daha dün 4. yaş gününü kutlamamış mıydık?" Genç kız duygu dolu gözlerle gülümserken davetliler de aynı yüz ifadesine sahipti. Sadece tek fark vardı; Kim Vien gerçekten babasını seviyordu ve duygulanmıştı, davetliler ise tamamen rol yapıyordu.

"Her neyse... Ben gerçekten duygusal bir adamım, özellikle tek varlığım kızıma karşı. Bu yüzden konuşmaya başlarsam beni durduramazsınız ve bu parti bir yığın ağlak insanla dolar." Herkes gülmeye başladı.

Kameradan olanları izleyen Yoongi derin bir iç çekip sandalyesinde geriye yaslandı ve, "Zenginler niye komik olamıyor? Çok mallar," diye mırıldandı.

Kim Daehyun kızına döndü ve elini tuttuktan sonra konuşmaya devam etti. "Vien, dünyalar güzeli kızım..." Çantayı tutan adamın bileği çözüldü ve çantayı açtılar. "...Senin kadar değerli değil biliyorum, bu dünyada senin kadar değerli hiçbir şey yok... Bunu da biliyorum." Kolyeyi çantadan çıkarıp mıknatıslı bir aparatla açtılar. Normal kolyeler gibi kancalı bir açma sistemi yoktu. "Yine de 20. yaş günün için en az senin kadar parlak ve özel bir hediye almak istedim sana..." dedikten sonra kızının arkasına geçti ve adamının elinden aldığı kolyeyi kızının boynuna yerleştirdi. Adam ise elindeki mıknatısla kolyeyi kilitledikten sonra mıknatısı Kim Vien'e verdi ve o da çantasına koydu.

Kim Vien boynundaki kolyeye parmak uçları ile dokunurken gülümsüyordu. Babası hemen yanına geçti ve kızının yanağına bir öpücük kondurdu. "İyi ki doğdun güzel kızım, hayatın boyunca bu kolyenin senin için parlamasını istiyorum." Ve alkış.

Genç kız babasına teşekkür edip ona sarılırken davetliler sadece alkışlıyordu. O sırada magazinciler bir yandan kolyenin fiyatı hakkında konuşup bir yandan da fotoğraf ve video çekiyorlardı.

Bundan sonrası çok hızlı gelişmişti. Genç kız güzel bir teşekkür konuşması yapmıştı ve pasta kesilmişti. Ardından insanlara pasta ve içki ikramı yapılması üzerine tüm çalışanlar harekete geçmişti.

Yoongi Jin'e hitaben konuştu. "Jin, hazır ol, sıra sende."

Jin, Yoongi'den komutu aldığı gibi harekete geçmişti. Mutfağın geniş orta sehpasında dizilmiş büyük tepsiler içindeki içki ve pasta tabaklarını kontrol ettikten sonra hangisinin Kim Daehyun'un masasına gideceğini tespit etti. Ardından dolu bardaklardan birini alıp herkesin içinde burnuna götürdü ve kokladı. "Kim doldurdu bunları?" Sesi oldukça sert çıkmıştı.

Jin'in yakınlarındaki birkaç çalışan gergin bir şekilde birbirine bakarken Jin homurdanarak, "Bu olmaz, bunlar cidden olmaz. Anlamıyorum sizi, kovulmamızı mi istiyorsunuz?" derken Kim'lerin masasına gidecek içki bardaklarını tek tek lavaboya döktü.

Çalışan gençlerden biri, "Pardon şefim, sorun nedir?" dediğinde Jin gayet ciddi bir şekilde yanlış şarabı koyduklarını, Kim Daehyun'un koydukları şaraptan gerçekten nefret ettiğini söyledi. Tamamen yalandı. Çalışanlar böyle bir bilgiye sahip olmasalar da Jin bunu o kadar gerçekçi söylemişti ki ona inanmışlardı.

O sırada Jin buraya geldiği gibi hazırladığı iki alkol şişesini masanın altından çıkardı. Kapağı açık şişelerin içine, daha önceden, sıvıya girdikleri an toz olan haplardan atmıştı. Alkoller ağır değildi ve herkes rahatlıkla içecekti fakat yine de sarhoş olacaklardı çünkü içlerinde ilaç vardı. Jimin'in malları yani.

Jin hızlı bir şekilde bardaklara haplı alkolleri doldurduktan sonra bunu gören Yoongi, Hoseok'un kulaklığına doğru konuştu. "Hoseok, sendeyiz. Mutfağa gir. Sadece Jin'in verdiklerini al. Hepsi Kim Daehyun'un olduğu masaya gidecek."

Hoseok, Yoongi'den onay aldığı gibi mutfak kapısını açtı. Tam o sırada içeridekilerden biri Hoseok'a bir tepsi uzatmıştı lakin Hoseok onu es geçip Jin'e doğru gitti ve Jin'in uzattığı içki tepsisini aldı. Mutfaktan çıkarken de az önceki çalışana bakıp, "Üzgünüm, acelem var. Diğer çocuklara verirsin," demişti. Adam başıyla onaylayarak işinin başına döndüğü sırada Hoseok mutfaktan çıkmıştı.

Hoseok elinde tepsiyle uzun koridoru büyük adımlarla geçerken Namjoon fark ettiği bir şeyle kulaklığına bastı. "Yoongi?"

"Evet," dedi genç çocuk direkt.

"Durduğum yeri görüyor musun?"

Yoongi kameradan Namjoon'un olduğu yere baktı. Dış kapının birkaç metre ilerisinde ve Kim Daehyun'un oturduğu uzun masanın ise birkaç metre gerisindeydi. Yani bu iki alanın ortasında bir yerlerde ayakta duruyor, gözleriyle usul usul etrafı inceliyordu.

"Görüyorum," diye cevapladı Yoongi. "Bir sorun mu var?"

"Çaprazımdaki siyah spor giyinimli adam ve solumdaki gri takımlı adam, siviller," dedi Namjoon.

Yoongi kaşlarını çatarak Namjoon'un tarif ettiği adamlar baktı. Diğer insanların aksine tek başlarına masalarında duruyorlardı. "Nereden anladın? Emin misin?" dedi Yoongi. Aslında Namjoon'a bunu sormasının bile saçma olduğunu biliyordu çünkü ona göre Namjoon bir şey söylüyorsa, bu doğrudur. Şu hayatta kendisinden bile çok güveniyordu Namjoon'a. Diğer çocuklar için de durum farklı sayılmazdı. Bir uçurumun başındayken Namjoon hepsine atlamaları gerektiğini söylese hiç düşünmeden yaparlardı çünkü Namjoon böyle bir şey istiyorsa bir bildiği vardır diye düşünürler.

"Eminim. Geldiklerinden beri tek yudum alkol almadılar. Sadece su içiyorlar. Kim Vien ve Kim Daehyun'u izliyorlar. Büyük ihtimal nereye giderlerse gitsinler peşlerinde olacaklar. Ayrıca boyunlarında kulaklık kablosu olduğunu tahmin ettiğim bir şey var. Kulak içlerinde kulaklık olmalı, saçlarından belli olmuyor. Bellerinde silah olduğunu anlamamak da imkansız, çok belli." Namjoon bunları söylerken Yoongi kameralardan görüntülerini yakınlaştırıp uzaklaştırıyordu ve evet, gerçekten de onların sivil korumalar olduğundan emin olmuştu.

"Tamamdır, Hoseok'a haber veriyorum, halledecek. Teşekkürler."

Namjoon cevap vermemişti ve Yoongi de cevap beklememişti zaten. Hızla Kim Daehyun'un masasına servis yapan Hoseok'un kulaklığına verdi sesini. "Hoseok. Dinle beni. İşin bitikten sonra Namjoon'un durduğu yerde sağ çapraz ve sol tarafına bak. Spor giyimli iki kişi var. Masalarında tekler." Hoseok genç kızın içkisini önüne koyarken bir yandan Yoongi'yi dinlemeye devam ediyordu. Yoongi ise konuşmaya devam etti.

"Onlar sivil korumalar. Sadece su içiyorlar. Onların suyuna hap atman lazım. Yanlarındaki garsonlara bak, ellerinde sadece büyük su şişeleri var. Onların şişelerine hapları bıraksan yeter. Senin ilgilenmene gerek yok." Hoseok Kim Daehyun'un kadehini de önüne koyduktan sonra masadaki diğer kişilere servis yapmaya başladı.

Masadakiler Hoseok'a teşekkür ederken Yoongi, "Beni anladıysan burnuna dokunman yeter," demişti. Hoseok masadaki birkaç kişiden bahşiş alırken burnuna hafifçe dokunmuştu ve geri geri birkaç adım attıktan sonra elindeki boş tepsiyle mutfağa doğru yürümeye başlamıştı.

Yoongi derin bir nefes alıp yutkundu ve Namjoon'a Hoseok'un halledeceğini söyledi. Hepsini sarhoş etmeden de bu işi halletme ihtimalleri vardı fakat onlar hatırlanmak istemiyordu. Veya karşılarına biri çıktığında onu kolayca alt edebilmek istiyorlardı. Bu yüzden özellikle korumaların kafasının güzel olması gerekiyordu. Parti gecesinden sonra insanlar sorguya çekildiğinde hiçbiri net bir şey söyleyemesin istiyorlardı.

Mutfak kapısı hızla açıldığında Hoseok'un gözleri Jin'i buldu. Ellerini yıkıyordu. Kimseye bir şey çaktırmadan arkadaşının yanına gitti ve ellerini Jin'in yanında duran kuru havluyla silerken, "Hap lazım," diye fısıldadı. Jin, "Sağ cebimde," dediği an Hoseok elini çocuğun cebine sokmuş ve iki tane hap almıştı. Ardından dönüp orta masada duran boş bardaklardan birine soğuk su doldurup kafasına dikti bardağı. Çalışanlardan biri, "Oyalanmak yok beyler," dedi Hoseok'a ima yaparak ve Hoseok da yüzünü buruşturup, "Susadım be, öleyim mi?" diye cevap verdi.

"Bir şey demedim, yanlış anlama dostum," dediği sırada Jin arkasını dönmüş ve el çırpmıştı. "Boş konuşmak yerine işinize mi odaklansanız beyler?"

Bunun üzerine herkes işine geri dönmüştü ve Hoseok da mutfaktan çıkmıştı.

Namjoon'un olduğu yere doğru giderken elini Namjoon'a doğru salladı. Namjoon kaşlarını çatıp çocuğa yaklaşırken Hoseok, Namjoon'un ceketinin cebine bir tane hap bırakırken gülümsedi ve, "Biraz yardımcı ol pitbull adam," diye fısıldadı. Namjoon gözlerini devirirken çaprazındaki adamın olduğu tarafa yürümeye başlamıştı. O sırada Hoseok da sol taraftaki adamın olduğu yere yürüyordu.

Namjoon çaprazda duran sivilin başındaki garsona yaklaşıp, "Bi sıkıntı var mı?" diye sordu. Müzik sesi yüzünden genç garsona yaklaşmak zorunda kalmıştı. Ama bilerek bağırmamıştı ki çocuk onu duyabilmek için başını ona yaklaştırsın. Tam da öyle olmuştu, çocuk kulağını Namjoon'a doğru yaklaştırdığı sırada Namjoon parmakları arasındaki küçük beyaz hapı gencin elindeki cam su şişesinin içine atmıştı ve daha yüksek sesle, "Bir sorun var mı diye sordum," demişti.

Çocuk başını Namjoon'dan uzaklaştırırken başını iki yana salladı. "Hayır efendim."

Hap su şişesi içinde eriyip kaybolurken Namjoon gözleriyle adamın önündeki su bardağını işaret ederek çocuktan bardağı doldurmasını istemişti. Çocuk bardağı doldururken de Namjoon yanlarından uzaklaşmıştı.

Yoongi görüntüleri film izler gibi keyifle izlerken Hoseok'un ne alemde olduğuna baktı.

Genç çocuk kimseyle muhatap olmamıştı. Başka bir garsonun elindeki, dibine kadar dolu olan, büyük su şişesini almış ve içine hap attıktan sonra, sivil korumanın başında duran garsonun elindeki yarılanmış su şişesiyle kendi elindeki şişeyi değiştirmişti. Garson çocuk yenilenmiş su şişesini adamın önündeki bardağa boşaltırken Hoseok yarılanmış su şişesiyle beraber tekrar mutfağa yönelmişti.

İşte bu kadardı. O iki sivil koruma bu gece bayağı eğlenecekti.

Yaklaşık yirmi dakika sonra Kim Daehyun ve kızı Kim Vien hariç masalarındaki herkes ve hatta sivil korumalar da çakır keyif olduklarını her hallerinden belli ederken baba ve kızında herhangi bir değişiklik olmaması Yoongi'yi germişti. Yine de daha fazla beklemek istemiyordu. Mikronu açıp konuştu.

"Jimin, sıra sende."

Jimin bunu duyar duymaz iç çekmişti ve oturduğu bar taburesinden inmişti. Oturmaktan çok ama çok sıkılmıştı! Kendisine yeni bir içki bardağı alırken Kim Vien'in birkaç metre ötesinde ama gözlerinin tam karşısında durdu. O taraftaki bar taburesine kalçasını yaslarken bu sefer oturmadı, dirseklerini arkasındaki bar masasına yaslamakla yetindi.

Bakışları genç kızın üzerinde flörtöz bir şekilde gezerken bir yandan da umursamaz tavrından vazgeçmiyordu. Yine de Jimin parlıyordu. Partide Kim Vien hariç herkes siyah, gri ve beyaz renkli kıyafetlere bürünmüş olsa da, Jimin siyah takımı içinde herkesten fazla parlıyordu. Eğlenceli müzik eşliğinde ortalarda dans eden renkli saçlı insanlardan bile daha çok dikkat çekiyordu. Jimin tam anlamıyla bir yıldız çocuktu ve kendisi de bunun farkındaydı.

Bu kadar parlayan bir gencin fark edilmemesi de imkansızdı. Çok geçmeden Kim Vien'in gözleri Jimin'in avcı gözleriyle buluşmuştu. Genç kız oğlanı gözleriyle süzerken yutkundu. Dakikalar boyunca ona baktı. Jimin bazen karşılık verdi, bazen yokmuş gibi davrandı. Öyle ki genç kız Jimin'e bakmaktan içkisini içmeyi bile unutmuştu. Böyle çocuklardan hoşlanmaktan çoğu zaman nefret etse de içindeki dürtülere asla engel olamıyordu.

Çünkü Kim Vien; çekici ve tam anlamıyla bir şerefsiz gibi duran herifleri seviyordu. Canının yanacağını bile bile kötü çocuklarda aşkı arıyordu. Bu yüzden Jimin uzun süredir ilgi alanındaydı ve Jimin'in onu umursamaması da içindeki ilginin daha da artmasına sebep oluyordu. Jimin gibilerle hayallerindeki aşkı yaşayamayacağından tabii ki emindi fakat yine de ona karşı adım atmaktan geri durmayacaktı. Onunla bir gece geçirse de, bu gecenin en mutlu kişisi yine kendisi olacaktı.

Genç kız daha fazla beklemek istemedi ve babasına döndü. Babasına dans edeceğini söylerken bile gözlerini Jimin'den çekmiyordu. Babası bunu fark etmiş olacak ki bakışlarını genç çocuğa çevirdi. Kızına yapmacık bir gülümseme sunduktan sonra istediği gibi eğlenebileceğini söylemişti. Vien masadan kalkarken de adamlarına kaş göz işaretiyle Jimin'i izlemelerini emretmişti. Bunun üzerine dört adamından ikisi Jimin'e doğru yaklaşmış ve birkaç adım gerisinde durarak genç çocuğa orada olduklarını bir güzel belli etmişlerdi. Fakat Jimin onlardan rahatsız olduğuna dair en ufak bir belirti göstermemişti.

Kim Vien birkaç dakika dans eden insanların yanına gidip onlarla dans etti ve oyalandı. Jimin içkisini yudumlarken gözlerini kızdan çekmiyordu. Resmen onu yanına çağırıyordu, bakışlarıyla konuşuyordu.

Vien daha fazla beklemek istemedi ve Jimin'e doğru adımladı. İşte şimdi, planın tam ortasına giriş yapacaklardı.

Kız Jimin'in yanına yaklaşıp hemen yanındaki uzun bar taburesine oturdu. Jimin bir ayağını hafif bir ritimle sallayarak, eğlenen insanlara bakıyordu ve Kim Vien de o insanlara sırtı dönük bir şekilde oturmuştu.

"Selam," dedi kız başını solundaki Jimin'e çevirerek. Jimin ise başını eğlenen insanlardan ayırmadan göz ucuyla kıza baktı ve, "Selam," dedikten sonra tekrar gözlerini insanlara çevirdi. Kızla bilerek ilgilenmiyor oluşu bile kızın hoşuna gidiyordu. Jimin'in yakınlarındayken onun mükemmelliğine kapılmamak imkansızdı. Genç kız çoktan onun büyüsüne kapılmıştı.

"Tek başına mı eğleniyorsun?" diye sordu genç kız.

"Hayır," dedi Jimin yine kıza bakmadan.

"Öyle mi?" dedi kız şaşkın bir şekilde ve gözünü etrafında gezdirdi. "Kiminle geldin?" Etrafta kimseyi görememişti.

Jimin önce sırıttı ve ardından başını kıza doğru hafifçe çevirdi. "Diğer kişiliklerimle."

Kız duyduğu cevap karşısında güldü. Böyle bir cevap beklemiyordu. Jimin kızın gülüşüyle keyiflendi.

"Hm... Peki beni diğer kişiliklerinle tanıştırmaya ne dersin?" diye bir adım daha attı kız. Aptal bir kız değildi ama hayatı boyunca yapmaması gerektiği kadar toksik ilişki yapmıştı. Tek gecelik olsun, uzun ilişkileri olsun... Bu kız toksik ilişkilerden inanılmaz haz alıyordu.

Jimin bu soru üzerine duruşunu pek bozmadan başını kıza doğru yaklaştırdı ve neredeyse burun buruna geldiler. Gözlerini bi anlık kızın dudaklarına sabitlese de tekrar göz göze gelmelerini sağladı ve konuştu. "Çok güzelsin, yazık olur."

Kız beklemediği yakınlaşma sonucu karnında hissettiği kasılmalara aldırmadan gayet özgüvenli bir şekilde konuştu. Heyecanlıydı evet ama bunu bastırmasını da çok iyi biliyordu. Böyle çocuklardan hoşlanıyordu ve onların da nasıl kızlardan hoşlandıklarını iyi biliyordu.

"Korkak değilim," dedi.

"Olmalısın," diye cevapladı Jimin başını kızdan uzaklaştırırken. Hazırcevaplığı her zaman işine yarıyordu, konuşmak için pek düşünen biri değildi Jimin.

Gülümsedi kız. "Kötü çocuk ayaklarını bırakmalısın. İçinde çok şirin biri olduğuna yemin edebilirim." Aslında haklıydı. Jimin kendini dışarıdan izlese kendiyle bayağı dalga geçerdi büyük ihtimalle çünkü normalde olduğundan kat kat ciddiydi şu an. Ama asla kasıntı değildi. Başkalarında itici duran her şey ona yakışıyordu.

Bu sefer Jimin gülmüştü. "Varsa henüz onunla tanışmadım demek."

Etrafına bakındı kız, sabırsızca. "Parti sıkıcılaşmadı mı sence de?"

Gözlerini kızın üstünde gezdirdi Jimin. "Hayır?" dedi. "Ben bayağı eğleniyorum." Yalan söylüyordu, sıkıntıdan patlayacaktı. Hatta bi ara otelin müziklerini değiştirmeyi falan bile düşünmüştü ama kendini tutamayıp halay müziği açar diye kendi kendine engel olmuştu. Evet, Jimin gerçekten de tek kişilikli değildi. Kendi kendini frenlemek zorunda kalıyordu resmen.

Ofladı genç kız. "Yalnız zaman geçirebileceğimiz bir yere-" derken Jimin kızın sözünü kesti. "Açık sözlü ol," dedi. Kız yerinde rahatsızca kıpırdandı. Evet, açık sözlü olmalıydı. Jimin'in gözleri onu hem heyecanlandırıyor hem de garip bir karın ağrısı hissetmesini sağlıyordu. Bu karın ağrısının oğlanın onu üzeceğine işaret olduğundan haberi yoktu. Hatta... Belki de vardır?

"Tamam, yukarı çıkalım, odama. Bu geceyi beraber geçirelim. Gece gerçek anlamıyla, birlikte olduğumuzda başlasın." Saat on ikiye geliyordu ve gerçekten de gece o zaman başlayacaktı. Her anlamda.

Jimin duydukları karşısında sırıttı. Jimin'in kıvrılan dudaklarını gören kız da sırıtmasına engel olamadı. İkisi de bu imalı sırıtmaları sevmişti. Buna karşılık Jimin kıza doğru yaklaştı, kulağı ile boynu arasında başını sabitledi ve gülüşünü bozmadan konuştu. "Güzel bir kıza açık sözlü olmak inanılmaz yakışıyor ve itiraf etmeliyim ki, içimde bir yerlerde sana yenilmek isteyen bir kişilik de varmış."

Başını yavaşça geri çekip kafasını da başka yöne çevirdi. Kız kalp atışlarını kontrol edemezken artık bu açık sözlü çocukla daha da çok zaman geçirmek istiyordu.

Kameralardan olan biteni izleyen Yoongi kendi kendine, "Yavşak piç," diye homurdandı. "Yine de bu görev için en iyisi olduğunu kanıtlıyor."

"Ee," dedi kız. "Ne yapıyoruz?"

Jimin gözlerini etrafta gezdirdi ve onların biraz ilerisindeki iki koca adamı gösterdi bakışlarıyla. "Şunlar ne olacak? Peşimizde mi olacaklar?" diye sordu.

Kız adamlara bakıp gözlerini devirdi. Hayatının her anında peşinde bir çift adam olurdu. Buna alışmıştı ama rahatsız olmadığı da söylenemezdi. "Bi zararları olmaz. Sadece... Beni koruyorlar işte."

Jimin kıza bakıp alayla konuştu. "Kaç yaşındasın sen, beş mi? Neyini koruyorlar?"

"Çok komikmiş," dedi kız sinir olduğunu belli ederek. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?"

Jimin başını iki yana sallarken, "Hayır?" diye yalan söyledi. "Kimsin? Tanıdık geliyorsun aslında."

Kız hayır cevabına şaşırsa da belli etmedi. "Kim Daehyun'un kızı, Kim Vien. Babam Kore'nin en zengin iş adamlarından birisi, hatta dünyanın. Bu kadar zengin olmak kolay değil, düşmanlarımız her yerde olabiliyor. Övünmek için söylemiyorum, yanlış anlama ama," dedikten sonra kolyesini gösterdi ve devam etti. "Şu kolyenin değeri bile 140 milyon dolarken ben nasıl korumasız bir şekilde dolaşabilirim? Bu sana mantıklı geliyor mu?" Jimin gözlerini kolyede gezdirdikten sonra tekrar kıza baktı. Kız ise bir anlık gözlerini davetliler üzerinde gezdirip konuşmaya devam etti.

"Buradaki insanlardan kimbilir kaç tanesi kolyemi çalmak istiyordur, düşünsene. Boynumda çok değerli bir mücevher taşıyorum, bunu almak için boynumu kesecek insanlar bile vardır burada..."

"O kadarını yapmayız ya," diye fısıldamıştı Jimin ama neyse ki kız duymamıştı.

"...Onların çoğunu tanıyor olduğuma bakma, gerçekten tanıdığım iki kişi bile yoktur. Hepsi para için kendisini satacak insanlar. Çok yapmacıklar."

Yutkundu Jimin. "Mantıklı konuşuyorsun. Ama bir şeyi atlıyorsun..."

Sorarcasına baktı kız.

"Değerli olan kolyen değil, sensin. Onu değil, kendini düşün. Ve peşindeki korumaları ikiden iki yüze çıkarmaya bak."

Kim Vien dudaklarının kıvrılmasına engel olamadı. Az önce neredeyse patlayacak kadar büyük bir öfkeyle konuşuyordu ve şimdi gülümsüyordu. Jimin ona tam da istediği dengesizliği veriyordu.

"Keşke onlar yerine sen korumam olsan, hem laf cambazlığın hoşuma gidiyor," deyip güldü kız. Jimin de gülerken, "Laf cambazlığı mı? Sadece gerçek düşüncelerimi söylüyorum," diye açıklama yaptı.

Birkaç saniye sessizlikten sonra da, "Ve evet gerçekten sıkıldım bu partiden, odana gidelim ve gerçek bi parti yaşayalım," dedi. Bunu duyan kız direkt oturduğu bar taburesinden kalkarken Jimin de öne doğru atılmış ve üstünü düzeltmişti. Ardından kızı belinden tutarak asansöre doğru yürümeye başladı.

Namjoon o sırada tüm magazincileri oyalarken Jimin asansöre kadar ilerlemişti bile. Hiçbir magazin habercisi tek bir fotoğraf bile çekememişlerdi.

Kız babasına bakıp el salladıktan sonra önüne döndü. Jimin peşlerinde iki adamla beraber asansörü beklemeye başladı.

Asansör geldiğinde kapılar açılınca içeride bir kişinin daha olması sebebiyle korumalar diğer asansörü beklemeye başladı. Jimin kızla beraber asansöre binerken asansörün içindeki Taehyung ile birbirlerini tanımıyormuş gibi yapmaya devam ettiler.

***

"Jungkook, hazırlan," dedi Yoongi ve bunun üzerine Jungkook mutfaktan bir servis arabası alıp asansöre yöneldi. "Yaklaşık 20 dakikalık bir bekleme süreniz olacak ve bir 20 dakikalık da Jimin'in işi halletmesini bekleriz diye düşünüyorum. Ayrıca alkol Kim Vien'e istediğimiz etkiyi vermedi. Jimin odada halledecek onu."

"Tamamdır," dedi genç çocuk. "Sekizinci kata çıkıyorum." Ve asansörü çağırdı.

Taehyung sekizinci kattaki odasına girmişken Jimin yedinci kattaki odaya girememişti çünkü iki koruma Jimin'i durdurmuştu. Tam kapıyı açacakları sırada korumaların asansörü gelmişti ve resmen peşlerinden seslenerek yanlarında bitmişlerdi. Yoongi kaşlarını çatarak kameraya baktı.

Kim Vien, "Sorun ne? Ne oldu?" dediği sırada adamlardan biri ellerini önünde birleştirdi ve, "Beyefendinin üstünü aramamız gerekiyor efendim," dedi.

Jimin gergince yutkundu. Yoongi direkt mikronu açıp konuştu. "İzin verme, üzerindeki hapları ve sahte kolyeyi bulmasınlar. Ne yap et, üstünü aramalarına izin verme Jimin."

Jimin sakince dudağını yaladıktan sonra hayretle Vien'e baktı ve, "Cidden mi?" dedi. Kız mahçup bir şekilde çocuğa baktıktan sonra adamlara döndü. "Hayır, buna gerek yok... Gerçekten."

Koruma gayet ciddi bir şekilde, "Üstünü aramadığımız sürece sizinle yalnız kalamaz, bunlar babanızın emirleri," dedi.

Kız gözlerini tekrar Jimin'e çevirdiğinde çocuğun sinirlendiğini görebilmişti. Bakışlarını tekrar takım elbiseli adamlara yönlendirip konuştu. "Size hayır dedim, bu da benim emrim. Kapımızın önünde dikilmenizi bile sorun etmiyorum, bu ne cüret oluyor da odama girecek adamın üstünü arayacağınızı söylüyorsunuz?"

Jimin yangına körükle gitmek istedi. "Üzerimde gerçekten tehlikeli tek bir şey yok fakat bana bu ima yapılacaksa defolup giderim zaten." Kız bu cümle üzerine elini çocuğun koluna koyup sakin olmasını söyledi ve tekrar adamlara döndü. "Yaptığınız saygısızlığın farkında değil misiniz!?"

Adamlardan biri yine, "Üzgünüm küçük hanım ama babanızın emirleri sizin ve diğer herkesin emirlerinden önce gelir, o yüzden beyefendi zorluk çıkarmasın ve işimizi halledelim," dedi.

Jimin bunun üzerine güldü ve sinirle saçlarını karıştırdı. Şu an tamamen rol yapıyordu. Kız derin bir nefes alıp, "Bak, biliyorum çok sinir bozucu ama bunu yapmadıkları sürece rahat edemeyeceğiz, izin versen olmaz mı?" diye sordu. Uzlaşmaya çalışıyordu.

Jimin gözlerini açıp sinirli bir gülüş bıraktı yine. "Baksana Vien, şöyle yapalım. Ben üstümü aratmak gibi gurur kırıcı bir şey yapmalarına izin vermeyeyim, sen de benim partiden ayrılmama izin ver? Ha? Olmaz mı?"

Kız yutkundu ve gözlerini kırpıştırdı. "Bunun gurur kırmakla alaka-"

"Kime konuşuyorum, gerçekten. Hoşçakal," deyip geri birkaç adım attı Jimin ve ardından arkasını dönüp asansöre doğru yürüdü. Korumalar oldukları yerde sessizce beklerken Jimin asansörü çağırmıştı. Tek istediği kızın yaptığı blöfe kanmasıydı. Çok sürmeden gerçekleşti bu isteği. Kolunda bir çift el hissetti ve başını sağına doğru çevirip kızla göz göze geldi. Genç kız, "Gitme, babamla konuşacağım, biraz bekle lütfen," diye fısıldadı. Jimin gözlerini devirdikten sonra, "Tamam, bekliyorum," dedi ve ekledi. "Senin için. Başkası olsaydı çekip giderdim."

Kız Jimin'in yalandan kurduğu cümlelere gülümsedi. "Yalancının tekisin," dedi. "Senin gibileri iyi bilirim." Bunun üzerine Jimin de güldü. İtiraz etmedi.

Ardından çantasını kurcaladı ve telefonunu çıkarıp babasını aradı. Yoongi buna hazırlıklı bir şekilde kızın babasına ulaşmasını engelledi. Birkaç kez daha aradı genç kız ama telefon açılmadı. Ardından Yoongi, Jimin'e, "Babasına mesaj atmasını söyle," dedi.

Jimin, "Mesaj at istersen," dediğinde kız başıyla onayladı ve mesajlara girdi. O sırada Yoongi kızın babasının telefonunun sesini ve titreşimini kapattı. Kızın attığı mesaj ise genç çocuğun bilgisayar ekranına düşünce dudaklarını yalayıp parmaklarını klavyeye götürdü.

Kız mesajda adamlarını üst arama konusunda uyarmalarını ve onları rahat bırakmalarını söylemesini istemişti.

Yoongi de tam olarak buna uygun bir şekilde Kim Daehyun adına şöyle yazmıştı: Kızımın doğum gününde birkaç kural çiğneseniz olmaz mı? Yoksa canınıza mı susadınız?

Genç kız babasından gelen mesaja gülümseyerek baktı ve hızla korumaların yanına adımladı. Telefonunu adamların gözü önünde tutarken ve adamlar mesajı okurken konuştu. "Gördünüz işte, babam yazdı. Rahat bırakın bizi."

Adamlar birbirine bakmış ve ardından özür dileyerek kapının önünden çekilmişlerdi. Kız oda kartıyla kapıyı açarken Jimin de hemen arkasından içeri girmişti. Hissettiği keyfin haddi hesabı yoktu...

***

Tüm bunlar yaşanırken Taehyung ve Jungkook da boş durmamıştı.

Her katta bir çift koruma olduğundan asla şüphe çekmemeleri gerekiyordu. Sekizinci kattaki asansörün kapıları açıldığı anda Jungkook beyaz örtüyle sarılmış servis arabasını sürükleyerek koridorda ilerledi ve 807 numaralı odanın kapısını çaldı. Evet, Taehyung'un odası.

"Oda servisi."

Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve sarışın çocuk sevgilisiyle göz göze geldi. Taehyung, "İçeriye yiyecek döktüm de, gelip temizleme şansınız var mı?" diye sorduğunda Jungkook, "Bakayım bir," diyerek içeri girmişti. Taehyung kapıyı arkasından kapattıktan sonra Jungkook arabayı içeri doğru itmişti ve arkasını dönüp esmer sevgilisini belinden tuttuğu gibi kendisine çekmişti.

Taehyung dudaklarını Jungkook'un yanaklarında gezdirirken güldü ve, "Özledim seni," diye mırıldandı. Jungkook sevgilisinin belindeki ellerini gevşetmeden başını geriye attı ve göz göze gelmelerini sağladı. "Dakikalardır bu anı bekliyorum. Ben daha çok özledim."

"Yaa, bak sen."

Siyah saçlı olan güldü. O sırada Taehyung iç çekerek çocuğun omuzlarında duran ellerini saçlarının arasına atıp, "Gerçekten, sana her şey yakışıyor," dedi.

"Pembe saçla daha iyiyim sanki ya, bilemedim. Alışık değilim buna."

"Her halin çok iyi. Bebeğim benim. Aşkım, bitanem, canımın içi. Sevgilim..." diye art arda güzel kelimeler sıraladı Taehyung.

Jungkook burnunu kırıştırdı ve ardından, "Bıcır bıcırsın ve sana içim gidiyor," dedi.

Taehyung, Jungkook'a yaklaşıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı ve burunlarını birbirine sürtüp geri çekildi. "Kaç dakikamız var? Ne kadar süre bu odadayız?"

Jungkook birkaç saniye düşündü ve cevapladı. "20 veya 40? Jimin'in içeride kalma süresine bağlı işte bebeğim."

Esmer olan keyifle sırıttı ve Jungkook'a doğru adımladı. Taehyung yürüdükçe Jungkook da geri geri adımlamaya başlamıştı. Çocuğun belindeki ellerini gevşetti ve, "Taehyung, bu sırıtışın, normal gelmiyor," diye mırıldandı. Taehyung Jungkook'u yatağa oturttururken, "Normal olduğunu kim söyledi?" dedi.

Taehyung odanın ışıklarını açmamıştı, bu yüzden içerisi karanlıktı fakat birkaç gece lambasının ışığı ile de loş bir aydınlığı vardı odanın. Birbirlerini çok net bir şekilde görebiliyorlardı yani.

Taehyung bir dizini kırıp Jungkook'un yatak üzerinde açık bir şekilde duran bacaklarının arasına koydu ve genç oğlanın omuzlarını tuttu. Jungkook başını kaldırmış esmer çocuğun hareketlerini izliyordu. Üzerine giydiği transparan kolsuz ve pullu kıyafet daha da olabilirmiş gibi Taehyung'un daha çok parlamasını sağlıyordu. Jungkook gerçekten dayanamıyordu ama bir şey yapmamaları gerektiğini de biliyordu.

En son soyguna gittikleri geceyi düşündü. Yaptıkları şey yüzünden herkesi tehlikeye atmışlardı ve Yoongi onları ciddi bi şekilde uyarmıştı. Bir daha olmayacaktı. Olmamalıydı. Burada olmamalıydı.

"Taehyung," dedi Jungkook sol elini sevgilisinin kalçasına götürürken. "Burada olmaz."

Sevgilisine yukarıdan bakan Taehyung dudağını büzdü. "Ne olmaz?"

"Aklından geçeni biliyorum," dedi Jungkook. "Bakışlarını okuyabiliyorum."

Jungkook, Taehyung'a karşı hep böyle değil miydi zaten? Taehyung'u kendisinden iyi tanıyordu. Attığı her adımın anlamını çözüyordu. Ne istediğini ve ne istemediğini çok iyi biliyordu. O yüzden şimdi bunu engellemeliydi yoksa belki de gecenin sonunda pişman olacakları bir şey yapacaklardı. Mantıklı düşünmek zorundaydı.

Fakat Taehyung hiç de böyle düşünmüyordu. Hayatı boyunca en ufak şeyleri bile kafasına takan biri olmasına rağmen risk almaktan korkan biri olmamıştı hiç. Hatta risk almaktan zevk alıyordu. Taehyung bu şekilde yaşadığını hissediyordu. Karnında hissettiği o stres kasılmaları ona nefes aldığını hatırlatıyordu. Üstelik bu aldığı risklerin içinde canından çok sevdiği sevgilisi varken zevki bir başka oluyordu. Korkmuyordu Taehyung. Zamanımız var zaten, diye düşünüyordu. Bolca zamanımız var zaten.

Esmer oğlan belini biraz kırıp Jungkook'un yüzüne yaklaştırdı yüzünü ve dudaklarını dudaklarına bastırdı. Dudaklarını çekerken mırıldandı. "Korkma."

"Taehyung, hayır."

"Evet."

İç çekti Jungkook. Bir yanı sevgilisinin küçük şeytanına uymak istiyordu, bir yanı ise kendi küçük meleğine... Ama meleği bile şeytana uymak isterse, ne yapacaktı?

Taehyung, Jungkook'un bacakları arasında kalan dizini hafifçe öne doğru itti ve sevgilisinin penisine baskı uyguladı. Bunu hisseden Jungkook gözlerini birkaç saniye kapatıp titrek bir nefes verdi. Taehyung'a karşı direnmek onun için çok zordu. Diz kapağını hafifçe sürtmeye ve sevgilisini bu şekilde tahrik etmeye başladı Taehyung.

Yaptığı nazik baskıları kesmeden ince uzun parmaklarını oğlanın yüzünde gezdirdikten sonra kendini dikleştirdi Tae ve Jungkook'un bir elini tutup pullu kıyafetinin içine götürdükten sonra ellerini bıraktı. Jungkook hayran olduğu esmer vücudu parmakları ile keşfetmeye başlarken başını olumsuz anlamda salladı. Taehyung'a bırakmak istiyordu kendini. Jungkook diğer elini çocuğun beline attı.

Esmer çocuk Jungkook'un bacakları arasındaki dizini yine kırıp yüzünü Jungkook ile aynı hizaya getirdi ve dudaklarını yaklaştırırken, "Beni tuttuğunda, bana dokunduğunda... İşte o zaman gerçekten yaşıyorum," dedi. "Seni ilk gördüğüm andan beri, içimde bir yerlerde, bir olacağımızı biliyordum," diye de devam etti. Elleriyle genç çocuğun yüzünü ve saçlarını okşuyordu. Jungkook ise esmer olanın göğsü ve beli arasında gezdiriyordu uzun parmaklarını.

"Seni ilk gördüğümde güneş ışınlarının enerjisini hissettim sevgilim, yemin ederim," dedi. Jungkook duydukları karşısında gözlerini kırpıştırıp gülümsedi. Taehyung birini nasıl sakinleştireceğini biliyordu. Jungkook'un gerginliği yavaş yavaş azalırken Taehyung kalbinden geçenleri söylemeye devam etti.

"Ben senin gözlerinin içinde hayat gördüm. O yüzden... Bu gece parla," diye fısıldadı Taehyung dudaklarını Jungkook'un kulağından boynuna yaklaştırırken. Boynuna küçük bir öpücük kondurduktan sonra başını Jungkook'un dudaklarına doğru yaklaştırdı ve tüm ruhunu sevgilisinin bedenine üflercesine konuştu. "Sen ve ben Jungkook, gökyüzündeki elmaslar gibi güzeliz."

Jungkook yaptı bu sefer hamleyi ve esmer çocuğun beline baskı uygulayarak onu kendisine iyice yaklaştırıp dudaklarını buluşturdu. Bir yandan sevgilisinin çıplak belini nazikçe okşarken bir yandan da yumuşak dudaklarını emiyordu. İkisinin de gözleri kapalıydı.

Soygun hâlâ akıllarındaydı fakat onlar kendilerine verilen 20 ila 40 dakikalık boşluğu değerlendirmenin heyecanına kapılmışlardı. Hatta Jungkook, Taehyung'un tuzağına düşmüştü de diyebiliriz. Taehyung'a hayır demek... İmkansızdı.

Öyle ki şu an bir alt katlarında Jimin; üstü aranmasın diye Kim Vien ve adamlarıyla uğraşırken, Taehyung ile Jungkook resmen sevişiyordu.

Nefes nefese dudakları ayrıldığında Jungkook gözlerini açıp göğsü hızla inip kalkan Taehyung'a baktı ve, "Seni bütün gece sırılsıklam tutmak istiyorum," dedi. Taehyung sırıtmasına engel olamadı. Sevgilisinin böyle sözlerini duymaya bayılıyordu.

Genç çocuk sevgilisinin pullu kıyafetini yukarı doğru sıyırıp meme ucunu yavaşça yalamaya başladı. Taehyung başını geri atarken kısık sesle inledi. "A-ah... Jungkook..."

Jungkook, Taehyung'un göğsünü iyice emdikten sonra şapırtılı bir sesle dudaklarını ayırdı esmer bedenden.

Taehyung, Jungkook'un bacak arasına baktığında siyah pantolonunda gördüğü şişkinlik sebebiyle yutkundu. Bunun üzerine genç çocuğun bacakları arasındaki dizini geriye çekip iki ayağı üzerinde ayakta durdu ve çok geçmeden yere çöktü. Ellerini Jungkook'un birer diz kapağına yerleştirdikten sonra başını hafifçe kaldırıp sevgilisine baktı. Şimdi ise Jungkook'un iki yana açılmış bacaklarının arasında, dizlerinin üzerinde duruyordu sarışın olan.

Jungkook iki elini geriye atıp yataktan güç alarak dik durmaya çalışıyordu. Kontrolü Taehyung'un eline bırakmıştı resmen. Çünkü esmer sevgilisi ne yapacağını gayet iyi biliyordu.

Taehyung kendini biraz öne atarak uzun ince parmaklarını Jungkook'un siyah deri kemerine götürdü ve hızlı bir şekilde açmaya başladı. Sabırsızdı ama kontrolsüz değildi. Kemeri hızlıca açıp bir ucundan hafifçe çekti ve pantolonunun kenarından yatağa doğru sarkmasını sağladı. Ardından elini fermuara götürüp hızlıca onu da açtı. Bu sırada Jungkook sol elini Taehyung'un saçlarına doğru uzatıp saçlarını okşamaya başlamıştı.

Taehyung Jungkook'un penisini baksırı içinden çıkarıp gözler önüne serdiğinde yutkundu. Jungkook'la birçok kez seks yapmışlardı ve Taehyung her zaman altta olan taraftı. Haliyle bu şeyin ona nasıl bir acı ve zevk verdiğini çok iyi biliyordu fakat yine de her gördüğünde bu gergin tepkiyi vermeden edemiyordu. Ona bakarken yutkunuyor, birazdan olacakları düşünüp biraz da ürküyordu fakat inanılmaz zevk alacağından da adı kadar emindi. Bu yüzden durmuyordu ve hep daha fazlasını istiyordu.

Taehyung tıpkı Jungkook'un onun saçlarıyla oynaması gibi, Jungkook'un penisini parmaklarıyla doladı ve onunla oynamaya başladı. Kendini öne doğru atmış, sol eli sevgilisinin dizini tutarken sağ eliyle de penisini okşuyordu.

Jungkook sıcak organı etrafındaki soğuk parmakları her hissettiğinde başını daha da geri atıyor, kendinden geçiyordu.

Jungkook'un gömleği sürekli önüne düştüğü için elini Taehyung'un saçlarından çekmiş ve biraz doğrulup alttaki dört düğmesini hızlıca açmıştı. Gömleği açılan yanlarından iki yana attığında kasıkları ve karın kasları daha net görünmüştü. Gömleğini tamamen çıkarmaya niyeti yoktu. Papyonu da hâlâ boynunda duruyordu. Taehyung da ondan farksızdı, kıyafetini çıkarmaya hiç niyeti yoktu.

Taehyung eliyle sevgilisinin penisinin başını kapatırken baş parmağı ile ucuna, hatta deliğine baskı uyguladı ve bunun üzerine Jungkook'un dudaklarından kısık sesli bi inleme döküldü. Taehyung bu sesten hoşlandığı için aynı şeyi daha fazla baskı uygulayarak yine yaptı ve bu sefer sevgilisi ona yüksek sesli bir inleme sundu.

Esmer olan alt dudağını yaladı. Jungkook'un elleri altında olmasına bayılıyordu. Genelde yatakta da, altta olan kendisi olmasına rağmen kontrolü elinde tutmaya bayılıyordu. Jungkook'un inlemelerini yönetmek en sevdiği şeylerden biriydi hatta.

Daha fazla beklemek istemedi ve başını Jungkook'un penisine yaklaştırıp eli arasında gezdirdiği şeyi yavaşça yalamaya başladı. Jungkook gözlerini yumarken az önceki gibi yine elini sarışının saçlarına daldırdı.

Taehyung penisini yalarken gözlerini kaldırıp Jungkook'a bakıyordu ve sadece bu alttan bakış bile Jungkook'un yerle bir olmasına yeterdi. Sarışın olanın o arsız bakışları kendisine cehennemde yanıyormuş gibi hissettiriyordu. Ve Taehyung sevgilisine her cehennemi tattırdığında, Jungkook cennete gitme isteğinden biraz daha uzaklaşıyordu.

Taehyung diliyle tamamen ıslattığı penisi daha fazla beklemeden ağzına aldığında Jungkook tekrar inleyip genç çocuğun saçlarını çekiştirdi.

Taehyung gözlerini kırpıştırmış ve ağzı içindeki penisin başını tıpkı bir lolipopu emercesine emmeye başlamıştı.

Jungkook anlık bir hamleyle elini çocuğun başının üstünden geçirip kafasının arkasına yerleştirdi ve başını kendisine doğru itti. Bu hamlesiyle Taehyung penisi daha da ağzına alırken Jungkook keyifle dudaklarını yaladı. "Harikasın," dedi. "Bebeğim, harikasın."

Taehyung ağzındaki penisi diliyle ağzı içinde oynatırken başını da yavaşça bir ileri bir geri yapıyor, Jungkook'un daha da zevk almasını sağlıyordu. Ağzındaki penis boğazına her çarptığında gözlerini yumuyor, ağzından çıkaracak gibi olduğunda ise açıyordu gözlerini.

Tam o sırada Jungkook'un dişlerini sıkmasına sebep olacak bir hamle yapmıştı esmer oğlan. Sevgilisinin penisi ağzında yer edinmişken başını öne doğru itip boğazına kadar aldı onu ve bunu yaptıktan sonra yutkundu. Yutkunma sebebiyle boğazındaki darlıkla buluşan Jungkook önce dişlerini sıkmış ve ardından inlemişti. "Ah, Taehyung!" Aldığı zevkin haddi hesabı yoktu. Ve bu yutkunma onun gerçekten de patlama noktası olmuştu, artık nazik olmak istemiyordu.

Normalde ona karşı her zaman nazikti Jungkook, öyle ki çoğu zaman dokunmaya bile kıyamazdı ama şu an... Şu an dizleri üzerinde duran sarışın çocuğun ağzını öyle sikmek istiyordu ki, içindeki her bir santimin kendisiyle dolmasını istiyordu. Belki nefes almakta güçlük çekmesini, belki de gözyaşlarının yanaklarından çenesine süzülmesini istiyordu. Karşısında yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide durmasını istiyordu adeta.

Parmakları arasındaki sarı tutamları sıkmış ve serçe başını kendisine doğru yaklaştırmıştı. Bunu yapmasıyla Taehyung kontrolünü kaybetmiş ve Jungkook'un başı üzerindeki baskısıyla hareket etmeye başlamıştı. Jungkook sarışının başını her ileri geri ittiğinde Taehyung daha fazla hızlanıyor, nefes nefese Jungkook'un penisini ağzı içinde oyalıyordu.

Bi süre sonra Jungkook'un hızına yetişememişti ve dizlerini biraz daha öne doğru itmişti. Pantolonunun diz kapakları yırtık olduğundan yere her sürtündüğünde canı yanıyordu ama buna aldırış etmiyordu. Bu bile ona zevk veriyordu. Ertesi gün morarmış diz kapaklarına baktığında gülümseyeceğinden neredeyse emindi.

Taehyung Jungkook'un dizinde olan sol elini bacaklarından sürükleyerek gömleği içine götürdü ve elini kaslarına, beline doğru hareket ettirmeye başladı. Bir eliyle Jungkook'un belini okşuyor, bir eliyle penisini tutuyordu ve ağzıyla da... Ağzı onun değildi artık.

Jungkook sarışın sevgilisinin ağzını öyle sert beceriyordu ki Taehyung'un gözyaşları yanaklarından çenesine doğru süzülüyordu. Ağzı dolu olmasına rağmen inleme olduğu gayet belli mırıltılar çıkarıyor, Jungkook'u sesiyle daha da mest ediyordu.

Jungkook'un da ondan eksik kalır yanı yoktu. Kısık sesle inliyor, sevgilisinin adını sayıklayarak ona ne kadar iyi olduğunu söyleyip duruyordu. "Çok iyisin güzelim... Evet," diyordu nefes nefese. "Hepsini al ağzına... Taehyung... Benimle doldur kendini."

İnlemeleri arasından kesik kesik kurduğu cümleleri anlayan Taehyung ise ona tam da istediğini veriyordu. Ağzını, hatta boğazını tamamen Jungkook'un penisiyle dolduruyor, neredeyse kendisini boğulacak hale getiriyordu. Burnundan aldığı nefes sayısı hesaplanabilecek kadar net duyuluyordu.

Şu an duydukları her ses onları daha da yükseltiyordu. Öyle ki Taehyung'un parke üzerindeki dizlerinin çıkardığı sürtünme, ikisinin de kulağını zevkle dolduruyordu. Otel koridorlarında gezen korumaların adımlarını işitmek bile kendilerine zevk veriyordu. Risk almışlardı ve bunun için endişelenmeyi dakikalar önce bırakmışlardı, artık sadece aldıkları zevke odaklanıyorlardı.

Jimin bir alt katlarında üstü aranmasın diye belinde silahı olan iki koca adama ve Kim Vien'e gergin bi şekilde rol yaparken, Taehyung ve Jungkook kısık sesle inleme mücadelesi veriyordu.

Jungkook elini yavaşlattığı sırada Taehyung dudaklarını geri çekti ve ağzındaki penisi yavaşça çıkardı. Ama burada durmak istemedi. Bakışlarını sevgilisine götürdüğü sırada Jungkook saçlarındaki elini yanağına doğru götürdü ve gözyaşlarını silerken, "Çok güzelsin," dedi nefes nefese kalmış çocuğa. Taehyung'un göğsü hızla inip kalkarken Jungkook'un belindeki elini de penisi üstüne attı. Nefeslerini hâlâ kontrol edemezken de dilini çıkarıp ilk başta yaptığı gibi yalamaya başladı.

Jungkook'un penisi gerçekten büyük ve kalındı. Belirgin damarları şişip iniyordu ve Taehyung bunu her yaladığında hissediyordu.

Jungkook, Taehyung'un pembe dudakları penisine her değdiğinde alt dudağını dişliyordu. Onun önünde eğilmiş penisini yalıyor oluşu bile kendisini çıldırtmaya yeterdi gerçi.

Hayatı boyunca hiçbir ilişkisinde ve birlikteliğinde Taehyung ile yaşadığı hisleri yaşamamıştı. Hayır, onları gerçekten karşılaştırmıyordu ama Tae ile hissettiği her duyguyla yeni tanıştığından da emindi.

Onlar hem suç ortaklarıydılar, hem de birbirlerinin zaafıydılar.

Tanışmalarının ilk günleri Jungkook her ne kadar ondan haz etmiyor gibi görünse de içten içe ona çekilmişti. Sevgili olduktan sonra da ona olan ilgisi ve sevgisi gün geçtikçe artmaya devam etmişti. Taehyung onun için özeldi, tekti.

Taehyung için de aynısı geçerliydi. Hayatında ilk kez birlikte olduğu biri birkaç gün sonra da yanındaydı ve hatta birkaç ay sonra da... Öyle güvenmişti ki Jungkook'a zamanla, bir ömür yanında olabileceğini düşünüyordu. Taehyung, Jungkook ileyken ruhlarının da seviştiğini hissediyordu. Ve bu hissi ilk kez tadıyordu.

"Taehyung..." diye mırıldandı Jungkook. Sevgilisinin adını defalarca kez söylemişti. Nefes nefeseydi ve artık gerçek anlamda patlamak üzereydi.

Taehyung da bunu anlamış gibi Jungkook'un penisini yalamayı bırakıp onu tekrardan ağzına almıştı. Kafasını yavaşça ileri geri hareket ettirirken bir yandan da ince parmakları ile sevgilisinin penisini ve kasıklarını okşuyordu.

Jungkook yatakta biraz daha geriye doğru eğildi. Elleriyle dik durmak için destek alsa da kendinde kalmak çok zordu. Bayılacak gibiydi zevkten.

"Aşkım... Aşkım, geliyorum," diye fısıldadı.

Taehyung ağzı içindeki penisi yalamaya ve emmeye devam ederken Jungkook daha fazla dayanamayıp başını geriye atarken Taehyung'un ağzının içine boşaldı.

Sarışın olan başını geri çekip penisi ağzından çıkarırken ağzından taşan beyaz sıvı çenesinden yavaşça süzüldü ve parkeye damladı. Ağzı Jungkook'un sıvısıyla dolan Taehyung sevgilisinin gözlerine bakarken yutkundu ve ağzındaki sıvıyı yuttu.

Jungkook gördüğü manzara karşısında iç çekip, "Seni çok seviyorum," dedi ve uzanıp Taehyung'u tuttuğu gibi yerden kaldırarak kucağına aldıktan sonra dudaklarını dudaklarına bastırdı.

***

O sırada genç kızla beraber içeri giren Jimin fazlasıyla rahat bir şekilde odada gözlerini gezdirdi.

Yatak odasına giren ikiliden Jimin mini bara yönelirken Kim Vien yatağa oturmuş bacaklarını üst üste atmıştı.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu kız.

Buzdolabında içecek bir şeyler arayan Jimin kıza cevap vermeden bir şişe şampanyayı çıkarıp eğildiği yerden doğruldu ve kıza döndü. Elindeki şampanyayı sallayıp gülümsedi ve, "Bir şeyler içelim," dedi.

Vien gülümseyip başını iki yana salladı. "Ah, aslında canım içmek istemiyor... Boş ver onu."

Jimin şampanyayla beraber balkonun önüne doğru yürürken, "Neden?" diye sordu.

"Bugün çok fazla içtim... Midem almıyor artık."

Genç çocuk elindeki şişeyi balkon önündeki masaya koyarken durup kıza baktı. "Çok mu içtin?" Kızın çok içtiğini söyleyip de bu kadar dinç olması kendisini germişti.

Kız başıyla onayladı. "Pek belli olmuyor biliyorum... Babama çekmişim sanırım. Alkol beni etkilemiyor."

Jimin gergin bir şekilde nefes aldı. "Yaa," dedi. "Öyle mi?"

"Evet. Eminim babam da şu an dinç bir şekilde ayaktadır," deyip güldü. "Sarhoş olmam gerçekten çok zor."

Odadaki dinleme cihazı sayesinde bunu duyan Yoongi gözlerini parti alanına çevirdi ve kameralardan olup bitene baktı. Kim Daehyun masada oturmuş yanındaki birkaç adamla konuşuyordu ve Hoseok hâlâ insanlara servis yapmakla uğraşıyordu. Adamda herhangi bir sarhoşluk belirtisi görmemişti. İçkilere attıkları haplar onların birkaç yudumla bile kafalarının güzel olmasını sağlayacaktı ama Kim Daehyun diğerlerine göre daha dayanıklı çıkmıştı. Herhangi bir sorun yaşamamaları adına Hoseok'a ve Namjoon'a konuştu.

"Hoseok ve Namjoon?"

Hoseok, "Efendim?" derken; Namjoon, "Evet?" diye cevaplamıştı.

"Kim Daehyun sarhoş olmamış, değil mi?"

Bunun üzerine Namjoon gözlerini iş adamına çevirdi. "Nereden çıktı bu?"

"Alkol direnci yüksek. Baksanıza, diğerleri ne kadar malsa o, o kadar uyanık duruyor."

Hoseok, "Bir bardak daha vermem gerekir mi?" dediğinde Yoongi, "Evet Hoseok, bir bardak daha ver. Namjoon sen diğer garsonlara masadaki boşları aldır. Hoseok Jin'in yanına gidiyorsun direkt. İki hap atın bir bardağa."

"Zararı olmaz mı?"

"Hayır," dedi Yoongi kendinden emin bir şekilde. "Test etmiştik hatırlarsanız." Yapacakları her şeyi defalarca evde test etmişlerdi ve kimseye hayati bi zarar vermeyeceğinden emin olmuşlardı. Bu yüzden bu kadar rahat bir şekilde iki hap kullanmalarını söyleyebiliyordu.

"Tamamdır," dedi Namjoon ve direkt harekete geçti. O sırada Hoseok da mutfağa doğru adımlamaya başlamıştı.

Yoongi tekrar Jimin'in odasını dinlemeye başladı. Odaların içinde kamera olmadığından ne yaptığını izleyemiyordu. Bu kendisini her ne kadar gerse de Jimin'in bu işin üstesinden gelebileceğini biliyordu.

"Ah, ama biraz sarhoş olmazsak öpüşemem bile!" dedi Jimin.

Genç kız sarışın oğlana hayretle baktı. "Ne? Bu bir özgüven problemi mi?"

Jimin başını iki yana sallarken, "Hayır, prensip meselesi," dedi.

"Doğum günüm hatırına prensiplerine karşı gelemez misin?" deyip güldü Vien. Bunun üzerine Jimin de güldü. "Üzgünüm ama hayır, o yüzden içmeliyiz."

"Sarhoş olmayacağımı söylüyorum sana..."

"Önemli değil," dedi Jimin. "Ben içerken bana eşlik etsen de yeter."

"Hmm," diye mırıldandı. "Tamam, bu fikri sevdim. Eşlik edebilirim sana."

Jimin keyifle gülümsedi ve dolaptan bir çift bardak alıp masadaki şişenin yanına koydu. Ardından şişeyi eline aldı ve elindeki şampanyayı hafifçe salladıktan sonra şişenin ağzındaki mantarı parmağıyla yukarı doğru itti. Aynı zamanda şişeyi altından tutarak hafifçe döndürüyordu. Mantar yukarı doğru çıktıkça döndürmeyi yavaşlattı ve mantarı sıkıca kavradı. Ve şişenin ağzındaki mantar tıpa, yavaşça yukarı doğru kayarak çıkarken parmağıyla mantarın yukarısına doğru bastırdı. Mantar tok bi sesle şişeden ayrıldığında Jimin şişeyi bardaklara yaklaştırıp doldurmaya başladı.

Bunu izleyen kız hayran gözlerle Jimin'e bakıp gülümsüyordu. "Etkileyicisin."

Jimin sadece güldü. Şampanya şişesini buzlu kovaya koyduktan sonra bardakları iyice önüne çekti.

Genç kız topuklu ayakkabılarını ayağından çıkarmakla uğraşırken de, "Bu arada... Adın neydi? Bunu sormadığımı fark ettim," dedi.

Jimin sırtı kıza dönükken ceketinin iç cebinden kızın sarhoş olup geceyi hatırlamamasını sağlayacak hapı ve yaklaşık 10-15 dakika sonra da onu derin bir uykuya sürükleyecek diğer hapı çıkardı.

"Jiwon," diye yalan söyledi Jimin. Kız, "Tanıştığıma memnun oldum Jiwon," derken Jimin hapları soldaki bardağın içine atmıştı ve erimelerini beklemeye başlamıştı.

"Ben de memnun oldum Vien."

"Seni daha önce görmediğime eminim," diye mırıldandı kız. Jimin bardakları eline alıp arkasını döndü ve kıza doğru yürümeye başladı. "Bu partiye ise davetli olmayan kimse giremiyor... Babamın bir tanıdığı mısın?"

Jimin kız için hazırladığı bardağı kıza uzatıp yatağın karşısındaki, üzerinde kasanın olduğu, masaya yasladı kalçasını ve içkisinden bir yudum aldıktan sonra konuştu.

Ama ondan önce Yoongi konuştu. "Park Mingyu'nun oğlusun."

"Park Mingyu'nun oğluyum, babalarımız geçmişte ortak işler yapmış. Ben de sizi pek tanımıyorum ama babam bir iki insan yüzü göreyim diye beni partiye gönderdi."

Kız Jimin'in dediklerine karşı kaşlarını çatıp düşündü. Böyle birini tanımadığına emindi. Jimin bunu anlamış gibi sordu. "Tanımıyor musun yoksa babamı?"

"Üzgünüm... Hatırlayamadım sanırım," dedi kız başını sallayıp.

Jimin güldü ve omuz silkti. "Şu an tek yaptığı yılın on bir ayı seyahat etmek. Şaşırmadım unutulmasına."

Vien Jimin'in dediğine güldükten sonra içkisinden bir yudum aldı.

İkisi beraber dakikalarca sohbet ederken içkilerini içtiler. Kız her ne kadar içkisini yarım bırakmak istese de Jimin ısrar ettiği için tamamen bitirmişti bardağını. Ve şimdi tek yaptıkları birbirlerine sırnaşmaktı. Genç kız açtıkları hafif tempolu müzik eşliğinde ayağa kalkmış Jimin'e sırnaşıyordu. Jimin ise yalandan bir keyifle ona karşılık veriyor, içten içe ne zaman uyuyacağını hesaplıyordu.

Kız Jimin'in ceketini omuzlarından ittikten sonra derin bir iç çekti. Boynunda hissettiği ağırlıktan kurtulmak istiyordu. Bu anı bozmak istemiyordu fakat gerçekten rahat edemiyordu. "Bir saniye bekle..." dedikten sonra diğer odaya geçti. Jimin arkasından ne yaptığına bakarken kız odaya elinde kolyeyle geri döndü. Boynundan çıkarmıştı.

Jimin sessizce kızı izlerken kız kasa önüne geçti. Kızın kasayı açmak için beklediğini fark eden Jimin, "Ben bi lavaboya gidip geliyorum," dedi ve kız hiçbir şey demedi.

Kızın durduğu köşenin hizasındaki lavabonun kapısını açıp içeri geçtiği sırada Yoongi konuştu. "Parmağını uzatsan yeter Jimin, şifreyi göreceğim."

Yoongi müzeden kolyenin kopyasını çıkardıkları zaman gözlüğe taktığı kameralı çipi Jimin'in parmağındaki yüzüğe de yerleştirmişti. Yani Jimin kapıdan elini uzattığında, Yoongi kasanın şifresini çok net bir şekilde görebilecekti.

Jimin derin bir nefes aldı ve kızın kasayla uğraştığından emin olarak parmağını kapının dışına uzattı. O sırada Yoongi ekranına gelen görüntüyü yakınlaştırdı ve şifreyi tek tek not aldı.

"Bir, yedi, sıfır, dört..." diye mırıldandı. "Tamamdır Jimin."

Jimin direkt arkasını döndü ve gerçekten lavaboya doğru yürüdü. İçeri girdikten dakikalar sonra çıkıp kızın yanına gitti.

Kızla beraber yavaş yavaş yatağa yatarlarken kız elini arkasına götürmüş, elbisesinin fermuarını indirmişti. Jimin acayip gergindi ama bunu kıza belli etmemeye çalışıyordu. Kim Vien sarhoş olmuştu. Bu konuşmasından, sürekli gülmesinden ve Jimin'e aşırı sırnaşmasından çok net belli oluyordu ama hâlâ uyumamıştı. Ve Jimin onunla bir şey yaşamayı gerçekten istemiyordu. Buna mecbur kalmak istemiyordu.

Kız Jimin'in boynuna kollarını doladıktan sonra gülümseyerek gözlerini kapattı ve dudaklarını Jimin'in dudaklarını yaklaştırdı. Kız yatakta uzanırken Jimin neredeyse üstündeydi. Ve hatta Jimin kalp atışlarının sesi yüzünden neredeyse bayılacaktı ama şanslıydı ki bayılan kendisi değil, kız olmuştu!

Tam öpüşecekleri sırada kız bi anda yatakta geriye doğru düşmüş, adeta uyumuştu. Jimin gerginlikten tuttuğu nefesini titrek bir şekilde bırakıp yataktan hızla kalktı.

Kıza yaklaşıp göz kapaklarını ve nefes alışverişlerini kontrol ettikten sonra uyuduğundan iyice emin oldu. Kulaklığını açıp konuştu. "Yoongi?" Nefes nefeseydi. Hâlâ az önceki gerginliği üzerinden atamamıştı.

"Jimin? İyi misin? Bi sorun mu var?"

"Yok, yok," dedi Jimin. "Kız uyudu."

"Nefes nefesesin?"

"Gerildim amına koyayım!" derken yüzünü ovuşturdu.

"Neden? Ne yaptınız?"

"Neredeyse öpüşüyorduk!"

"Buna mı gerildin lan?"

"Salak mısın piç!?" diye kızdı Jimin. "En son bi kızı lisede öpmüştüm ve o da gay olduğumdan emin olmak içindi amına koyayım."

Yoongi güldü. "Tamam tamam, çok konuşma. Kolyeyi al ve sahtesiyle değiştir."

Jimin bunu duyar duymaz hızla kasaya yaklaştı ve, "Şifre?" dedi.

"1704," diye cevapladı Yoongi ve Jimin direkt girdi rakamları.

Kasa açılırken Jimin alt dudağını dişledi. Bir yandan da kızı kontrol etti, hâlâ uyuyordu.

Kasa açılınca gördüğü şeyle olduğu yerde kaldı Jimin. "Yoongi," dedi. "Kasanın içinde yukarıdan aşağıya sabitlenmiş silindir bir şey var ve kolyeyi onun etrafına takmış kız. İnsan boynu gibi yani. Nasıl alacağım bunu?"

"Evet, evet gördüm. Mıknatısıyla açacaksın işte. Kasanın içinde var mı bir şey? Küçük metal bir silindir olması lazım."

Jimin kasanın içinde elini gezdirdi ama herhangi bir şey bulamadı. "Kasada yok."

"Kolyenin takıldığı zaman çantasına koydu, çantasına bak."

Jimin hızla yatak odasından çıktı ve koltuğun üzerindeki pembe parlak çantayı eline aldı. İçini açıp kurcalamaya başladı. Yoongi, "Buldun mu?" diye sorarken cevap vermemiş, kurcalamaya devam etmişti ama çantanın içinde herhangi bir mıknatıs görememişti.

Yeni normale dönmüş kalp atışları tekrar hızlanırken, "Yoongi," dedi. "Mıknatıs yok."





part 2'yi de duzenledikten sonra atacagim!! cok bekletmemm

Continue Reading

You'll Also Like

4.9K 379 6
Oğlu için tuttuğu bakıcının hayatının ilk aşkı olduğunu nereden bilebilirdi ki?
4.4K 633 29
Через сотни сомнений //yüzlerce şüpheye rağmen// Хватит одной причины поверить мне //bana güvenmek için tek bir sebebe ihtiyacın var//
3K 284 8
Okulun popüleri Jungkook'a 2 senedir aşık olan Kim Taehyung. Cesaretini toplamak için ona anonimden yazmaya başlar.
587K 58.2K 31
Celine mankeni Kim Taehyung, Calvin Klein mankeni Jeon Jungkook'un alt komşusuydu ve birbirlerine gıcık oluyorlardı. Texting+düz yazı Başlangıç tarih...