GÖLGE KANI

By yzrperest12

240K 21.1K 12K

Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve va... More

BÖLÜM 1: IŞIK
BÖLÜM 2: DELİLİK
BÖLÜM 3: MASUMLUĞUN RENGİ
BÖLÜM 4: SÖZLER
BÖLÜM 5: YARANIN YARASI
BÖLÜM 6: KIZ ÇOCUĞU
BÖLÜM 7: HIÇKIRIK
BÖLÜM 8: KATİL
BÖLÜM 9: YARATIK
BÖLÜM 10: SAF NEFRET
BÖLÜM 11: YANSIMALAR
BÖLÜM 12: ACIMASIZLIK
BÖLÜM 13: BİLİNMEZLİKLER
BÖLÜM 14: SATRANÇLAR ve OYUNLAR
BÖLÜM 15: AKIL OYUNLARI
BÖLÜM 16: MERCAN
BÖLÜM 17: GÜÇ
BÖLÜM 18: KARANLIĞIN GÖLGELERİ
BÖLÜM 19: BAKMAK ve GÖRMEK
BÖLÜM 20: SİYAH ve BEYAZ
BÖLÜM 21: KİBİR
BÖLÜM 22: BELALAR
BÖLÜM 23: BİR DAMLA
BÖLÜM 24: İMKÂNSIZLAR
BÖLÜM 25: KALP KALBE
BÖLÜM 26: KARŞILIK
BÖLÜM 27: GÜLÜMSEMELER
BÖLÜM 28: YABANCILAR ve YALANCILAR
BÖLÜM 29: AV
FİNAL: ZAAFLAR
S2-BÖLÜM 1: CANAVARLAR
S2- BÖLÜM 2: BAŞLANGIÇLAR
S2- BÖLÜM 3: ZAFERLERİN KARANLIĞI
S2- BÖLÜM 4: İPLER
S2- BÖLÜM 5: DÜŞÜŞLER ve KALKIŞLAR
S2- BÖLÜM 6: DÖNGÜ
S2- BÖLÜM 7: FERYAT
S2- BÖLÜM 8: GEÇMİŞİN KÜLLERİ
S2- BÖLÜM 9: PUSU
S2- BÖLÜM 10: TUTSAK
S2- BÖLÜM 12: OLANLAR ve OLACAKLAR
S2- BÖLÜM 13: DELİLİĞİN OYUNLARI
S2- BÖLÜM 14: HESAPLAR
S2- BÖLÜM 15: YÜKLER
S2- BÖLÜM 16: KİRLİ RUHLAR
S2- BÖLÜM 17: KARTLAR
S2- BÖLÜM 18: RİSKLER
S2- BÖLÜM 19: DELİLİĞİN SINIRLARI
S2- BÖLÜM 20: UMUTLAR
S2- BÖLÜM 21: KAN GÖLETİ
S2- BÖLÜM 22: FIRTINANIN İZLERİ
S2- BÖLÜM 23: ÇARESİZLİK
S2- BÖLÜM 24: ŞÜPHELER
S2-BÖLÜM 25: İHTİYAÇLARIN YARALARI
S2- BÖLÜM 26: PARADOKS
S2- BÖLÜM 27: AÇIK KALAN YARALAR
S2- BÖLÜM 28: ÇIĞLIKLAR
S2- BÖLÜM 29: BAŞLANGIÇLAR
S2- FİNAL: KAN YOLDAŞLARI

S2- BÖLÜM 11: İÇİNLER

1.7K 216 181
By yzrperest12

Hellooooooooovvv!

Nasılsınız bakalımmmmm?????????

Ummmarımm iyisinizdirr!

Ben de iyi diyelim iyi olsun havasındayım şu aralarrr!

Şu an aklıma düştü de çok merak ettim, rica etsem bana en sevdiğiniz kitabı söyler misinizzz? (Benim kitabım olmak zorunda değil, bu soruyu sorduğumda aklınıza ilk ne geliyorsa o olsun lütfennn)

Kim bilir belki de zevklerimiz çok uyuşuyordurrr!

Lütfenm oyları sınır ücreti olarak göreliiimmmm! Yorumlar da bahşiş tabiiiiii!!!!

İyi okumalar o hâlde beyler ve bayanlarrr!

(Sizlere bir süprizlere gelebilereemm)

🌜🌚🌛
       
"Zamanın akrebi daha yeni dönmeye başlamıştı. Tüm zehri tutsaklarının damarlarında yeniden can bulmuştu."

🌜🌚🌛

      Kafamdaki şarkı eşliğinde başımı sallayarak saçımı tarıyordum. "Delilik mesaiyle olsa sen en çok maaşı alan olurdun kesinlikle." Arkada konuşan Danny'i takmadım. "Şarkı da çalmıyor ki!" Aynadan başımı oynatırken ona baktım. "Geri zekâlı, Prenses."

"Aptal, Dandik!" dedim şarkı gibi kelimeleri uzatarak. Yüzünü buruşturdu.

"Tamam." Kollarını göğsünde buluşturdu. "Dün olanlarla ilgili ne söylemek istersin?"

"Ne gibi gibi?"

"Gibi gibi!" deyip beni tekrar etti. Göğsü aldığı nefesle şişti. "Bizi şu an dinleyemez, rahat ol."

"Burada değil mi?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Evet."

"Yine bir şeyler karıştırıyor." Biz nasıl durmuyorsak o da durmuyordu.

"O hep bir şeyler karıştırıyor. Aradaki fark bu." Gözlerimi kısarken elimdeki tarağı yavaşça şifonyere bıraktım. Elimle elektiriklenen tutamları hizaya getirirken kaşlarım çatılmıştı. "Dün neler oldu sence? Liona'ya neden biri saldırı düzenledi?"

Kaşlarım havalandı. "Düzenlenmek mi?" dedim şaşkın bir sesle. "Düzenlemişler mi?"

"Evet. Zihnine okkalı darbeler almış olması lazım. O çığlıklar ancak öyle bir şeyin ifadesi olabilir." Başını iki yana salladı. "Eminim ki zihni onlarca kara büyü ile korunuyordur."

"Kara büyü yasak sanıyordum." Yanda duran lip balma elimi uzattım.

"Öyle. Ama onlardaki güç azımsanamaz. Rohtlar tam bir baş belasıdır." Gözleri bir yere odaklanmıştı.

Dudak büzdüm. "O baş belalarıyla hangi deli uğraşır ki?" dedim kaşlarımı havalandırarak. Dudağım sol tarafa doğru çekilmişti.

"Doğru. Hangi," Gözleri yukarı tırmandı ve aynadan göz göze geldik. "deli?" diye tamamladı kısık bir sesle. "Sen ciddi misin?"

"Bilmem ki. Deliliğimi ölçen sensin." deyip omuz silktim. Dudaklarıma lip balmı sürerken aynaya doğru eğilmiştim.

"Niye böyle bir şey yaptın ki? Sırf sana kötü davrandıkları için değildir herhâlde." Bir an durdu. "Ve Tanrı aşkına bunu nasıl yaptın?! Onlar müthiş derecede güçlü cadılardır."

"Kanımı döktüler. Kendileri sayesinde ilk defa kurt boğan ve mine çiçeğini tatmıştım. Ah, bir de kendileri bana kara büyü yapmıştı." Lip balmı kenara koyup dudaklarımı birbirine bastırdım. Yanda duran eyelinerı elime alıp iyice aynaya sokuldum. "Zihnime de girmişlerdi. Ben de her şeyin iki yönlü olduğunu anladım. Onlar benim zihnime girebiliyorlarsa ben de onların zihnine girerdim, girdim de. Bayan Rothlar o kadar da akıllı değiller." Eyelinerı kenara koydum ve eşit şekilde çektiğim eyelinerın kuyruğunu yanda duran ıslak mendili alarak yavaşça düzelttim. "Ya da beni çok hafifçe alıyorlar." Mendili yanda duran ufak çöplüğe attım.

"Profosyenel gibi konuşuyorsun. Sen." Ona doğru döndüm.

"Seni yönetbilmişken bunu mu sorguluyorsun?" dedim kaşlarımı kaldırıp gözlerinin soluk maviliğine bakarak. "Üstelik ben kendimi korurum ve bana yapılanın hesabını sorarım." Ne de olsa bir sözüm vardı. Kendime ve aileme. Olanlara ve olacaklara. "Kenara çekilmem."

"Sana çok şaşırıyorum, Prenses." Yatağa oturdu. "Bir prenses olduğuna dair inancım git gide çürüyor."

"Hiçbir prenses deli lakabı almazdı." Başımı iki yana salladım. "Belki de beni bu kadar inatçı yapan şey budur. Ortaokul bitene kadar lakaplar, zorbalıklar, işkenceler son bulmadı. Kendimi hep ben korumak zorunda kaldım." Boğazımda zaten olan set bariyerini güçlendirdi. "Hep Caleb vardı. Her zaman yanımdaydı. Ağladığım omuzdan da öteydi, yanımdaydı. Tamamen benim yanımdaydı. Arkadaşımdı. Yapayalnız, deli bir kız için arkadaşın ne demek olduğunu anlayamazsın. Bay Lionel hayatının en iyi atışını kesinlikle benim ve Caleb'ın üzerinde yaptı. En ihtiyacım olduğu anda yolladığı casus bana dost oldu."

"Ama son zamanlarda aranız iyi değilmiş." Gözlerim yerden gözlerine tırmandı. "Blanca anlattı."

"Bana ailem yok demişti. Öldüler demişti. Kimsem yok demişti. Anne ve babamın ölülerini gördüm demişti." Kalbim yine aynı çarpıntıyla attı. "Beni kendi ailemin ölüleriyle vurdu. Yoksa küçükken de güvenen biri değildim. Yanıma böyle gelmişti. Böyle dostum olmuştu." Gözlerim dolmak için yalvarıyorlardı. "Böyle birbirimizin omzunda ağlamıştık. Beni bu bahaneyle Riversdalle'ye getirtmişti. Hem üniversite vardı hem de ev vardı. Fazladan çalışmak yoktu. O eve geldiğimizde ona acımıştım. Ölen anne ve babasının eviydi sanıyordum."

"Şunu unutma, Prenses; Buradaki kimsenin bir ailesi yok. Yaşasın veya ölü olsun, kimsenin bir ailesi yok. Marcus'a bak. Sence onun bir babası var mı?" Başını iki yana salladı. "Hayır. Dahası buradaki kimsenin kendisi için çabalayan bir ailesi yok. Öyle olsaydı Caleb senin yanına gelmezdi." Haklıydı ve en acısı buydu. Ben bunu düşünmemiştim. Nasıl düşünebilirdim ki? "Senin, senin için savaşan bir ailen vardı, Eleanor. Senin yüzünden değil, senin için ölen bir ailen. Ailen hakkında bir fikrim yok. Ölümleri hâlâ bir sır ama onlar ölmeden önce de ve mukakkak öldükten sonra da senin için savaştılar. Buradaki kimse, kimsenin içini değil. Yüzündeni."

"Yüzünden." diye mırıldandım. Ayakta kalmak bir yük gibi geldi. Gidip yanına oturdum. Ellerimi yatağa bastırdım. "Ben şu an benimle olan herkesin yüzündeniyim. Aiden'ın ve Caleb'ın yüzündeniyim."

"Hayır, içinisin." Elimi elleri arasına aldı ve herhangi bir tiksinti hissetmedim. Dostça yaklaşımına bir şey demedim. "Eleanor, sana bakan birinin içindekini görmemesi imkânsız. Masumsun." Hafifçe güldü. "Safsın diyemem. Çünkü hakkını arayan güçlü bir kızsın. Saf olmak için erken büyümüşsün."

"Bana bunu ilk kez deniliyor. Çocuksun denilir, kız çocuğu." Aiden da öyle demişti.

"Evet." dedi yüzündeki buruklukla. "Öylesin. Ama içinde kocaman bir yetişkin var. Zeki, oyun becerileri olan bir kadın. Bu çocukluğun erken alınan günlerine hasretinden." Gözleri dolmuştu. "Seni masum kılan da bu. Çocuklar masumdur." Dudakları titremişti.

"Seni görebiliyorum, Danny." deyip dudaklarımı birbirine bastırdım. Elimi daha sıkı kavradı. "Anlıyorum da. Elimden geldiğince." Yutkundum. "Alaycı Dandikler Ülkesinin Başkomutanı Dandikler Danny'nin bir şarlatana olan özlemini anlayabiliyorum. Eline daha büyümeden verilen güçle ne yapacağını kestiremeyen çocuğu görebiliyorum." Sağ gözünden bir damla süzülüp gitti. O damla süzüldü süzüldü ve kalbimin kanla dolu göletine düştü. Danny sadece bu dünyada hayatta kalmaya çalışan bir parçaydı. O da buradaki herkes gibi ancak en iyisi olursan hayatta olabileceğini biliyordu. Çocukluğu elinden alınmıştı, tüm eğlencesi. Ve yüksek ihtimalle bu alaycılığını etkileyen travmatik bir geçmişi vardı. Buradaki herkesin bir geçmişi vardı.

Elimi elinden ayırdı. Elinin tersiyle hemen dökülen yaşı sildi. Gözleri dökemediği gözyaşları yüzünden kıpkırmızı olmuştu. "Neredeyse beni sevdiğini düşüneceğim, Prenses."

Genişçe gülümsedim. "Neredeyse." diye cevapladım.

Zaman, bize getirdiği her şeyi silip götürmüştü. Bunun hesabı kimindi? Yelkovanın mı yoksa akrebin mi?

🌜🌚🌛

Yumruğumu açıp kapıyordum. "Her yerim ağrıyor. Bir insanın yumruğu sıkılmaktan ağrır mı? Benimki ağrıyor."

"Çok mızmızsın." Elena'ya yandan bir bakış attım.

"Sen de çok suratsızsın." Göz devirerek önündeki yemeğe döndü.

"Tebrik ederim." dedi yanımızdan geçen bir cadı. Eğitim görenlerden biriydi. Danny ile olan nişan meselesini diyordu. Boğazıma bir kit konuldu. Başımı Danny'e çevirdim. Bana sahte bir gülümseme yolladı. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. İkimiz de aynı anda gözlerimizi devirerek karşımızda oturan Liona'ya döndük. Başımı hafifçe yana eğerek onu izledim.

"Ne var?" dedi çatalı yana bırakarak. Ben yemeğimi çoktan bitirmiştim. "Tekrar sormak niyetindeysen çeneni kapat."

"Benden nefret ederken niye gelip masamıza oturdun ki? Çok saçma." Yanlış. Beni izlemek için geldiğini anlamam çok zor değildi. Bana karşı bariz bir şüpheleri yoktu ama yine de önlem gerekiyordu. Her ihtimale karşı.

"Sence bolca arkadaşı olan biri miyim?"

"Hayır." diye yanıtladım hemen. "Kimse senin gibi huysuz, kendini beğenmiş bir kibir yoncasıyla arkadaş olmak istemez." Bunu buradaki kimseye söylemek istemezdim ama onlar bana saldırmayı tercih etmişlerdi. Yüzü kasılırken kirpikleri titredi. Masadaki elini sıkmamak için zorlarken damarları belirginleşmişti. Kaşı seğirirken dudakları aşağı doğru çekildi. İçim sızladı. "Sana hiçbir şey yapmamama rağmen bana düşman oldun. Buradaki çoğu cadı ve büyücüyü de güçleri yüzünden küçümsemişsindir kesin."

"Aslında zekisin." dedi gözlerini kısarak.

Güldüm. "Sana göre tabii ki de zekiyim." Elena alayla nefeslenerek güldü.

"Ona göre birçok," Bana bir bakış attı. "yaratık zekidir."

"Siz ne ara arkadaş oldunuz?"

"Ünlü biriyim, Liona." dedim buruk bir gülümseme eşliğinde. "Bilirsin."

"Ay!" dedi bir anda. "Kaç gündür şu saçma sapan tavırdasın. O şımarık kız bundan çok daha iyiydi."

"Benimle evlenmek çok da kötü değildir." Danny yandan saçımla oynadı. "Hem ufak gölgeler hakkında endişelenme, Prenses'im." Ona yandan bir bakış dahi atmadım. Sadece nefesim titredi. Kaşlarım çatılır gibi kasıldı. "Sizce de utanınca çok tatlı olmuyor mu?" deyip yanağıma bir öpücük konduruverdi. Gözlerim ardına kadar açılırken zaten bizim odada basılmamız ile çalkalanan aşk dedikoduları daha da coşmuştu. Şeytan diyor al şunun kafasını duvara monte et! Neyse ki şeytana uymuyordum. Neyse ki.

"İğrençsin." dedi Elena yüzündeki tiksinti ifadesi ile. "Bir işin bokunu çıkartmasan şaşarım zaten, geri zekâlı." Ürpermiş gibi yapıp elini çırptı. Başını iki yana salladı.

"Kızın üstüne çullanma, bit yumağı." Tanıdık sesle başım havaya doğru yükseldi.

"Aa, soytarı gelmiş!" dedi Danny saçımı attırarak. Sharon küçümsür bir tavırla gözlerini kıstı.

"En azından ikinci takım bir prens değilim." Kaşları havalandı. "Prens mi dedim? Pardon. Shepard diyecektim." Yanımdaki Danny'nin diş gıcırtısını duydum.

"Sharon!" dedim ortamı bozarak. Ayağa kalkarken buradaki herkes günler sonra sahici bir gülümseme sundum. "Buradasın!" Son hamle! Bum!

O da benim gibi genişçe gülümsedi. "Evet, buradayım." Etrafa baktı. Yani cadı ve büyücü yemekhanesine. "Cadı ve," Sözünü tamamlamasına izin vermeden boynuna sarıldım. Biri bunu bana aylar önce söylese ona çok hayalperestsin derdim. Ama işte... Hayat ucu keskin olan bir kuyuydu. "büyücüler yemekhanesinde." Elleri sırtımı bulurken ikimiz de birbirimize sıkı sıkı sarıldık.

"Sizin kokuşmuş yemekhanenizde olmaktansa burası çok daha iyidir." Liona arkadan kibirli bir ses konuşmuştu.

Sharon beni daha sıkı sararken sesindeki kesinlikle konuştu. "O dilini yerinden koparıp eline veririm, Roth."

"Vay, yuvadan uçan kuş babası haricinde herkese diklenebiliyormuş." Kaşlarım çatıldı. "Nişanlın nasıl Sharon?" Sırtına kadar gerilen Sharon beni bırakıp hızla arkasına aldı. Danny sandalyesini geriye doğru çekerken Elena dudağındaki gülümseme eşliğinde ellerini masadan kurtardı. Masa Danny'nin üzerinden takla atarak uçarken gözlerimle masayı takip ettim. Ağzım aralanırken yere düşen masayla kapandı. Üzerine gelen masayla fırlayan masalara ve eskiden o masaların sahibine baktım. Gözlerim Sharon'a çevrilirken Liona'nın sandalyesinde kolları bağlı bir şekilde sakince oturduğunu gördüm. Sharon eli Liona'nın yakasını bulsa da Liona herhangi bir tepki vermedi.

"Bana bak, seni Roth paçavrası!" Biraz yana kayarak yüzünü görüş açıma aldım. Yüzünden saf tiksinti akıyordu. Bu kız o gün okuldaki yemekhanede vampirle kavga eden kızdı. "Bana öyle herkese davrandığın gibi davranamazsın. Bir Roth olman umurumda bile değil. Seni bir kazığa çakıp kanını damıtırken Roth olman umurumda bile olmaz. Kimse, hiçbir şey umurumda olmaz. Siz gereksiz lanetli soyun gücü umurumda bile değil. İçimdeki canavar hiçbir şeyi umursamaz."

"İçinde bir canavar yok, Sharon." Ellerini yakasında duran Sharon'un ellerine itti. "Sen zaten bir canavarsın. Şimdi bırak yakamı."

Alay dolu bir gülümseme sardı Sharon'un yüzünü. "Elbette." Liona'yı Elena'nın hemen yanından duvara sertçe yapıştırdı. Açıkçası acıyı bildiğimden benim de bir içim acımıştı. Ama üzüldüm mü... Yok be. Bunun öyle iyileşecek enerjisi de gücü de yoktu. Cadıydı nasıl olsa. İçimdeki şeytan biraz kızdı. "4 günlük revir ziyaretinde bunu iyi düşün, Li-ona." Yerde inleyen Liona'ya aşağılayıcı bir bakış atıp bana döndü. "Gidelim, Eleanor."

Hafif aralık ağzımla ona bakarken Danny ayaklanmıştı. Bir rüzgâr misali esip şimdi de gidelim diyordu. Garipti. "Ben de geliyorum, kızgın kurt."

"Hayır, gelmiyorsun pire yumağı." Sharon sıkıca bileğimi tuttu ve cevabını beklemeden beni yemekhanesinin dışına yönlendirdi. Cadı ve büyücülerin çoğu eğleniyor gözüküyordu. Hiçbiri Liona'yı sevmiyordu ve her ne kadar türdaş da olsalar o sonuçta Liona'ydı. Liona Roth.

Yemekhanede uzaklaşırken Sharon'a yandan bir bakış attım. Beni tuvalete sürürken kapı hiddetle açıldı ve içeridekilerden sadece bir tanesi ürktü. Tahminen cadıydı. "Sharon..."

"Çıkın dışarı." dedi başıyla dışarıyı işaret ederek. Kolumu hâlâ bırakmamıştı.

"Nereye girip nereye girmeyeceğimizi sana mı soracağız?" dedi masmavi gözlere sahip kız.

"Hayır, benim olduğum yerde olmayacaksınız kan emici." Başını asabiyetle dikleştirdi. "Şimdi rüzgâr gibi esmezsen birazdan estiğinde o minnoş başın yerinde olmaz." Bu gibi tehditi benim bile derimin altına işledi. Kaşlarım havlanırken dilimle dudaklarımı tazeledim. Kız bir saniye kadar daha Sharon'a baktıktan sonra yanındaki arkadaşı ile beraber ortamı terk etti. Diğer cadı kız da elindeki ruju çantasına yavaşça koyduktan sonra Sharon'un bakışlarını umursamadan yavaşça çıktı. Onların gitmesiyle kapı sertçe çarptı.

Sharon bileğimi bıraktı. "Neler oluyor, Sharon? Bu hiddet ne?" Sharon'a hiddetten bahsetmek... Tamam, bir tık garip olabilir.

Elini açık saçından geçirdi. "Ne mi oluyor?!" diye bağırdı. "Hayatım boka sardı. Zaten çok da iyi olmayan hayatım bir boktan daha beter bir hâl aldı." Bağırmasıyla yandaki ayna paramparça olup yere döküldü. Yutkunma bir an çok uzak bir ihtimale dönüştü. Onun gözlerinin dolması ise şimdiydi. "Beni nişanlandırdılar. İyi bir barış aracıyım diye hem de." Sesi kısılmıştı. Çenesi titriyordu. O an parçalanan ayna ile onun da iradesinin eridiğini anladım. "Normal bir kurt adam ile nişanlandım. Evleneceğim. Bana bunu yaptılar." Titreyen eliyle kendini gösterdi. "Kendi öz abim ve babam. Beni mükemmel bir anlaşmaya çevirdiler. Hayatımı değersiz bir kağıt parçası gibi yaktılar." Arkaya doğru sendeledi ve lavobaya tutundu.

"Özür dilerim." diye mırıldandım.

Başını iki yana salladı. Onu bu hâlde görmek... Sadece bana ne kadar kör olduğumu gösteriyordu. "Dileme. Senin yüzünden değildi." Yüzündenler ve içinler. Hangisi daha kötüydü seçemiyordum. "Seni suçlamıyorum. O hataya bir defa daha düşmeyeceğim. Bunu hak etmiyorsun. Olacaktı ve oldu." Titreyen alt dudağını ısırdı.

"Ne oldu?" dedim kendimde ona doğru adımlama cesareti bulduğumda.

"Beni normal kurt adamların lideri ile evlendirecekler." Göğsü titredi. "Onları bilmiyorsun. O adamı bilmiyorsun." Tüm vücudu hissettiği iğrenti ile titredi. "Onların eline geçersem kullanılırım. Ve dahası hiçbir şey demeye hakkım olmaz."  Gözleri yukarı tırmandı. "Onu sadece bir kere görsen Danny'e şükrederdin. Onlar vahşiler. Saf kana takık aciz yaratıklar!" Kaşlarım çatıldı. Galiba anlamıştım.

"Saf kan olmadığın için sana işkence edecekler." Gözlerinden akan yaşlar eşliğinde gözlerime baktı.

"Her türlü şekilde." Yüzünde kendinden iğrenen bir ifade belirdi. "Beni kara kurt adam yapan yanlarımı engelleyen demirleri var."

"Sana hiç taktılar mı?" Boğazından bir hıçkırık firar etti. Ona... Ona... Düşüncelerimin bile dillendiremediğini yapmışlardı. "Ve baban ve abin denilen canavarlar hiçbir şey yapmadı öyle mi?" Sesim titriyordu. Üzüntüden değil öfkeden. Bunu yapanlar hak ettiklerini yaşayacaklardı. Yaşamadan ölmelerine asla izin vermeyecektim.

"Ne diyebilirlerdi ki?" dedi Sharon gözyaşlarının arasısında beliren buruk tebessüm eşliğinde. "Bay Russel'ın karşısına kimse çıkamaz. Ve daha da önemlisi onların benden çok daha önemli mevkileri var. Beni bir silgi tozuyla silebilecekleri kadar önemli mevkileri." Gözlerim dolmuştu. Çenesi titriyordu. "Bana bir umut ver, Eleanor. Bana bu kuyudan kurtulmam için bir ışık ver. Bana yeni bir hayat ver, ne olur!" Dizlerini üstüne düşen kıza titrek nefeslerim arasından dolu gözlerim ile baktım. "Tüm hayatımı aldılar, bana yeni bir hayat ver! Bir ışığı yak! Sen Marcus'un bile gün ışığısın! Ne olur bana da yardım et!" Elimi ağzıma bastırıp hıçkırığımı tuttum.

"Özür dilerim." diye fısıldadım.

"Özür dileme!" diye bağırıp elini yere geçirdi. Yerde oluşan çatlaklara ve Sharon'un damlayan kanına baktım. "Bana bir işaret ver!" Ağzım açılıp kapandı. "Bana yeni bir dünya ver." Hıçkırıkları zihnimdeki her çatlağa sızdı ve yeni bir söz döküldü zihnimden. İçinleri olduğum herkesin sayendesi olacaktım.

"Yapamam." dedim çaresiz bir sesle. "Daha kendime yardım edemiyorum. Sana nasıl yardım edebilirim?" Gözleri gözlerime tırmandı.

"Ben bunu nasıl unutacağım, Eleanor?" dedi gözlerimin içine bakarak. "Bana bunu nasıl unutabileceğimi söyleyebilir misin?" Unutamayacaksın diyemedim. Hiçbir şey diyemedim. Tüm kelimeler toplanıp zihnime koca bir set kurdu. Ne diyebilirim ki? "Bana hiç mi yardım edemezsin?" diye sordu gözyaşları hafifçe dinerken.

"Kendime yardım edebildiğim ilk an senin yanına geleceğim, Sharon." Yüzünde buruk bir gülümseme belirdi.

"Yani hiçbir zaman." Gözlerim yere çevrildi. "Üzülme. Ben kendim için yeterince üzülüyorum."

"Çok özür dilerim." derken boğazımdan bir hıçkırık çıktı. "Her şeyimi aldı. Her şeyimi söküp aldı. Herkesimi söküp aldı. Sana yardım edemem." Arka arkaya gidip ben de kendimi duvara yaslayarak yere bıraktım. "Hiçbir şeyim kalmadı. Umudum bile. Onu bile aldı."

"Sadece itaat kaldı, öyle mi?" Keyifsiz bir şekilde güldü. "Kim derdi Marcus'a bile baş kaldıran o kızın böyle ezileceğini? Kimse. Eleanor Parker bile çökebiliyormuş."

Dudaklarım sahici bir gülümseme ile şekillendi. Neyse ki o canavar bunu anlayamazdı. Ama Sharon anlardı. "Koskoca Eleanor Parker bile başını eğebiliyormuş." Nefesimi saldım. "Zamanın akrebi bizim için durdu." Gözlerinden bir parıltı geçti. "Umut medetini yelkovanın ucunda yitirdi."

Zamanın akrebi daha yeni dönmeye başlamıştı. Tüm zehri tutsaklarının damarlarında yeniden can bulmuştu.

Tik tak sesi şimdi tüm kulaklarda yeniden can buluyordu.

Tek fark bu sesi sadece akrebin tutsakları anlayacaktı.

Tik tak.

Akrep zehriyle oynuyor.

🌜🌚🌛

Diyorum ki bir alta mı kaydırsanızzzzz!!!!

Continue Reading

You'll Also Like

5.8K 699 15
Sesini duyar duymaz kolumdaki yılanın varlığı kayboldu. Ona baktığımda sinirlendiğini gördüm. Tek kaşım havaya kalktı. "Tam olarak neye sinirlendiniz...
12.4K 1K 32
ALFA - OMEGA HİKAYESİ. Yılardır ruh eşimi bekliyordum . Köpekler gibi tasma takmak zorunda kalıyordum çünkü hala ruh eşimi bulamadım. Ama bir gün oku...
50K 4.3K 22
AlfaxDelta Birbiriyle küçüklükten beri anlaşamayan Delta ve Alfa'nın ruh eşi çıkması.. Homofobikler girmesin.Bu bir bxb kurgusu, ona göre.
227K 9.1K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...