DİP: ACININ KRALLIĞI

By Elyios

14.7K 1.7K 3.3K

*Fantastik değildir.* Her hikaye bir kahramanla, birçok hikaye ise budala bir kahramanla başlardı. Herkesin... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20/2
21/1
21/2
21/3
22/1
22/2
23/1
23/2

20/1

317 44 75
By Elyios

Merhaba,
Seri bölüm zamanlarına başlayalım artık.

İmkanların Sınırları

Bana verilmiş olan odadaydım, neredeyse gözlerimi hiç kırpmadan en yakın arkadaşımın ıslak saçlarını taramasını izliyordum. Onu öyle çok özlemiştim ki, bakmalara doyamıyordum desem abartmış olmazdım. "O bakış da ne? Tuğrul kızlardan hoşlandığını mı fark etmeni sağladı yoksa?"

Söylediğiyle kendime gelerek aynadan göz göze gelmemizi sağladım. "Sen tek bir cinsiyete hitap edemeyecek kadar güzelsin."

Yeşim büyüyen gözleriyle bana baktıktan sonra tebessüm etti ve hemen moda girerek sanki sıcak basmış gibi elini salladı. "Üstümdeki havluyu her an yere atabilirim Aylin, beni gaza getirme."

Buruk bir gülümsemenin yüzümü ele geçirmesine engel olamadım ve yatağımdan kalkarak aynanın önündeki sandalyede oturan arkadaşıma doğru yürüdüm. Başka sandalye olmadığı için yere oturmuş, kollarımı da dizlerine yaslamıştım. "Neden buradasın?"

Yeşim söylediğime karşılık elinde tuttuğu tarakla saçını kopartırcasına taramaya başladı, yanakları kıpkırmızıydı ve gözlerinde hala buğu görüyordum. "Geldim işte, sorgulama."

"Cihangir sana benimle alakalı birçok şey anlatmış olmalı?" Tahmin dolu soruma karşılık elindeki tarağı daha hızlı kullandı, bence saçları da taramaktan yorulan kolu da acı çekiyordu. "Sırf dile getirmedik diye birbirimiz hakkındaki gerçekleri bilmiyor muyuz? Anlatmaya gerek mi var?" Kısaca güldü, "Aptala yatmanın lüzumu yok."

Doğru söylüyordu, belki abimin bana neler yaptığından söz etmemiştim, neler yaşadığımı günü gününe anlatmamıştım ama Yeşim dile getiremediğim ne varsa hissediyordu. Bazen bana öyle bir bakardı ki düşündüklerim az önce dilimden mi döküldü, neden beni süzüyor diye düşünmeden edemezdim.

Aynı şekilde ben de onun acılarını en azından tahmin edebiliyordum, birbirimize sen neler yaşadın diye sormaya gerek bile duymayacak seviyedeydi bizim ilişkimiz.

"Saçını acıttın," dedim o hala kendini yolmaya devam ederken, elimde istemsizce eziyetine son verdirmek için tarağa doğru gitmişti. Ben onun elinden tarağı alıp kenara koydum ama Yeşim hareket etmeyi kesmedi, boşta kalan elini, dolmuş gözleriyle tişörtüme doğru götürdü. Aşağıya indirdikçe gördüğü manzaradan memnun olmamış gibi yüzünü buruşturuyordu. "Aşağılık," deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlaması benim için de beklenmedik olmuştu.

"Şş," dedim arkadaşıma, tişörtümün de açtığı kısmını kapatıp kurşun yarasının görünmemesini sağladım. Aslında baya iyileşmişti ama izi için aynısını söyleyemeyecektim. "Nasıl yapabildi? Nasıl sana zarar verebildi?"

Öyle çok ağlıyordu ki şimdiye kadar onu hiç bu kadar yıkılmış gördüğüm bir an var mıydı, hatırlayamıyordum. "Geçti artık, baksana." dedim yüzünü görebilmek adına biraz geri çekilmiştim. "Turp gibiyim."

Yeşim gözlerine dolan yaş yüzünden beni tam görebiliyor muydu, söylediklerimi ise hıçkırıklarından dolayı duyuyor muydu tartışılırdı. Bana kalırsa dediklerimle zerre ilgilenmiyordu, hiçbir tepki vermemiş, elini de göğsümün üstünden bir milim uzaklaştırmamıştı. Tişörtümü öyle sıkı kavramıştı ki onu uzaklaştırmaya çalışsam kumaşı elinde kalırdı.

"Öyle çok canım yandı ki," dedi Yeşim, bir ara nefesi kesilir gibi olmuştu. "O günü beynimden silemiyorum, sana ulaşamayışımı, o pisliği arayıp telefonunun meşgule düşüşünü, sonra öldüğünü öğrendiğim anı," boşta kalan diğer elini de boynuna götürdü, gerçekten boğuluyormuş gibi tenini ovalamak zorunda kaldı. "Aklımı kaybettiğimi sandım," Yeşim gözlerimin içine baktı, sonra da oturduğu sandalyeden aşağı kayıp yanıma yerleşti. Kollarını bedenime doladığında "Öldüğünü sandım," deyip bu sefer de omzumda ağlamaya devam etti.

İyi ki de devam etti, diye geçirdim içimden. Belki biraz bencilce geliyordu kulağa, hatta acımasız. Yine de iyi ki bu halini gördüm diye düşünmeden edemiyordum.

Aşağılık diye söz ettiği Gökalp göğsümden vurmuştu beni, bu hayatta en değer verdiğim iki kişiden biriydi üstelik. Ameliyat edilmiştim, yaralarım iyileşsin diye ilaç almış, bir şekilde hayata tutunmuştum. Gel gör ki hiçbiri Yeşim'in kollarımda benim için ağlayışı kadar iyileşmiş hissettirmemişti bedenimi.

"Şükürler olsun hayattasın," dedi arkadaşım, sonra da geri çekilip ellerini yanaklarımın üstüne yerleştirdi. "Şükürler olsun seni bir kez daha canlı kanlı görebildim."

"Aah," dedim, gözlerim ne zaman dolmaya başlamıştı bilmiyordum. "Yeter, içim şişti," ellerimi yüzüme hava gelsin diye salladım. Biraz da ortam yumuşasın istiyordum, çünkü memnuniyet duymadığım bazı konulara artık girmem gerekiyordu. "Şu burnunu sil."

Yeşim söylediğime karşılık elinin tersiyle omzuma bir tane yapıştırdı; burnunu da çekmiş, gözlerini kurulama faslına geçmişti. "Ağlayıp ağlayıp beni konudan uzaklaştırıyorsun, farkında değilim sanma."

"Hangi konu?" dedi Yeşim, bu kız mala yatınca aşırı irite ediyordu beni. "Neden buradasın?"

İki kelimelik soruma karşılık önce yüzüme bön bön baktı, suratı ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. "Sen nankörsün biliyorsun değil mi Aylin?"

"Bırak şimdi benim nankörlüğümü," sesim biraz sitemkar çıkmaya başladı, "Burada olmaman gerekiyor, ne kadar tehlikeli haberin var mı senin?"

Tuğrul'un beni test ettiği gün telefonuna Cihangir'den mesaj geldiğini anımsadım, o zaman benim ölmediğimi Yeşim'e söyleyecek diye atıldığını düşünmüştüm ama arkadaşımı alıp buraya geleceğinden bir haberdim. "Beni gördün, iyiyim. Ziyaretin kısası makbuldür. Gecenin ilerleyen saatlerinde Tuğrul seni geri götürecek."

"Ben hiçbir yere gitmiyorum," dedi arkadaşım, korktuğumu başıma getiriyordu ve beni iyice sinir etmeyi başarmıştı. "Ne demek gitmiyorum Yeşim? Sen benim başımda nasıl bir bela var farkında mısın?"

"Kısmen," dedi Yeşim, omuz silkmiş ve hiçbir şey olmamış gibi az önce bıraktığı tarağı eline almıştı yine. "Beni sinir etme, bir an evvel saçlarını kurut. Üstünü giyindikten sonra da evine-"

"Yeter," dedi Yeşim, bir anda sesi hiç duymadığım kadar sert ve kendinden emin çıkmıştı. "Sen bana ne yapacağımı söyleyemezsin. Buraya geldim, hiçbir yere de gitmeyeceğim. Ben bir kayıp verdim Aylin, bunu ikilemeye hiç niyetim yok."

Verdiği kayıbın Gökalp olduğunu anlamıştım, onu hayatından çıkarttığı çok açıktı. "Yeşim bak bu tehlikeli bir iş diyorum, proje için şehir dışına çıkacağım diye aradığım günün önceki gecesi bir adam kendini benim evimin-"

"Penceresinden aşağı attı?" Cümlemi tamamlamasıyla geri adım atmadığı için derince soludum. Bu kız hayırdan anlamıyordu. "Öldü Yeşim, adam kendini hiç düşünmeden aşağıya attı ve geberdi. Bir sonraki de sen mi olmak istiyorsun?!"

"Bana bağırma!" Yeşim elindeki tarağı yüzüme doğru tutuyordu, gören de elinde kılıç var zannederdi. Utanmasa geçericekti suratıma. "Hem ne biliyorsun senin için buraya geldiğimi? Belki olayı çetrefilli bulup mesleğe bomba gibi bir giriş yapmak istiyorum. Olamaz mı?"

"Olamaz," dedim sinirle, resmen burnumdan soluyordum. "Bir yıl sabret, ben yanına dönünce dolandırıcılık, ne bileyim hırsızlık, ne varsa yaparım. Beni cezasız kurtarırsan yine bomba gibi düşersin sektöre."

Yeşim yüzünü buruşturdu, "Bence benim sinirimi daha fazla bozma Aylin, şuraya geç ve tam karşıma otur. Yüzünü görmek istiyorum."

"Sen delisin," Gözlerimi kapattım, sinirlendiğim için nefeslerim biraz düzensizleşmişti. "Senin kadar değilim."

"Benim yüzümden yaşadığın şoka veriyorum ama bunu kabul ettiğimi sanma," dedim, bir taraftan da onun eliyle gösterdiği yere oturmuş, görüş açısında kalmıştım. Arkadaşım gerçekten de karşısına oturduğum saniyeden itibaren sadece beni izlemişti. "İyiliğimden emin olduğun an buradan gideceksin, bu gelişin temelli olmayacak."

"Olacak," dedi Yeşim, kestirip atmıştı. "Ne abim ne de sen, benim bu işi mahkemeye bizzat taşımama engel olamayacaksınız. Biraz daha hayır deyip onun safında durursan ilişkimizi gözden geçirmeye başlarım."

Alenen Gökalp senin için neyse, sen de benim için o olursun demek istemişti, beni ise ağzı açık bırakıyordu. Bana kalırsa Gökalp senin abinin tarafında sen de benim abimin demenin hiç lüzumu yoktu. "Gözümün önünden asla ayrılmayacaksın, saçının teline de zarar gelmeyecek Aylin. Anladın mı?"

"Anlamadım," dedim, geri durmamak için çabalıyordum ama Yeşim'in gözlerinde görmüştüm. Gelme nedeni bendim, kalma nedeni ise tıpkı söylediği gibi abisiydi. Kendini kanıtlayabileceği bir yol arıyordu ve girdiği o yolda da benimle karşılaşmıştı.

İş benden çıktıysa ne denirdi şimdi bu kıza?

"Neyse anlama," dedi arkadaşım, saçlarını taramayı nihayet bitirmişti. Bir süre saçlarını kurulamasını, üstünü giyinmesini ve hazırlanmasını izlemiştim. Tekrar konuşmaya başladığında bu sefer konu bambaşkaydı. "Bu işin sonunda ölür müyüz dersin?"

Ellerimi bilmiyorum anlamına gelecek şekilde iki yana açtım. "İzlediğim aksiyon filmlerine göre ilk Cihangir'in ölmesi gerekiyor. Sıra bize gelmeden de sen zaten evine dönmüş olursun."

Yeşim bana göz devirdi. "Birincisi hiçbir yere dönmeyeceğimi o kafana artık sok, ikincisi o lafını hemen geri tükür."

"Hangi lafımı?" Anlamayarak sormuştum çünkü kafam çok dağınıktı. "Cihangir'in ilk ölmesi fikrinden hoşlanmadım, ağzını hayra aç."

"Utanmasan buraya senin için değil, Cihangir için geldim diye sallayacaksın Yeşim." Arkadaşım söylediğime güldü, "Belki de öyledir ne biliyorsun?"

"Hı aynen," dedim. "Yeni avın hayırlı olsun," dediğimde de benden gözlerini kaçırdı ve tamamiyle aynaya döndü. "Ona av diye hitap etmemeni tercih ederim, zira benim için bir avdan çok daha fazlası."

Abartılı ses tonunu ciddiye almıyordum çünkü komikti. "Bu tribine bakılırsa yeni ganimetten hala faydalanamamışsın? Yanılıyor muyum?" Yeşim şaşırmış bir şekilde bana döndü ve "Hah! Ganimet çok daha iyi bir kelime, teşekkürler." dedi. Onun kadar olmasa da kelime dağarcığım fena sayılmazdı.

"Cihangir seksi bir çocuk, tavlayamaman normal yani üzülme," dediğimde güldü ve "Böyle konuşabildiğine göre Tuğrul'la yakında evleniyor olmalısınız?" dedi.

'Hı, aynen evleniyoruz.' demek istesemde suçluymuş gibi ellerimi kaldırdım. "Seninle baş edemeyeceğimi bildiğimden susuyorum," kafasını kendinden emin bir şekilde salladı ve ayağa kalktı. "Uzun zamandır beni heyecanlandıran bir erkek karşıma çıkmamıştı. Kalbimin atış hızı 72'yken şu an 87 falan, düşünebiliyor musun?"

Yeşim'in en az benim kadar 'tuhaf' bir kız olduğunu unutmuş değildim, bu yüzden "Vay be, baya artış var," dedim. "İşte bu yüzden Aylin, Cihangir'e yakında enişte demek zorunda kalabilirsin. İzle beni bebeğim."

Derince soludum, bu kız izle beni diyorsa çekeceğimiz vardı.

"Aylin!" Tuğrul'un bana seslendiğini duyarak oturduğum yerden kalktım, genelde böyle bağırmazdı. Adımı bile telaffuz etmeye üşendiğinden "Ölüyor herhalde, ben şuna bir bakayım," dedim ve içerdeki ikilinin yanına geçtim.

Mutfaktaki masada karşılıklı oturan Tuğrul ve Cihangir ikilisine baktım, gözlerini benden çekmedikleri için şirin olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyi de takınmayı ihmal etmemiştim. Konuşmaya başlamadıkları için "Böyle sırıtmaya devam etmeli miyim, yüz kaslarım kaybolacak da," dedim, Tuğrul ise oturmam için sandalyeyi işaret etti.

"Yeşim'le konuştunuz mu?" Sorusuna karşılık kafamı salladım, "Açık konuşmak gerekirse onu bu işe dahil etmen canımı sıktı. Dua et arkadaşımın huyunu biliyorum, yoksa benden baya bir çekeceğin vardı."

Tuğrul tek kaşını kaldırdı, "Aranızdaki sorunlar beni ilgilendirmiyor, Yeşim kendi alanıyla alakalı işlerimize bakacak. Cihangir de sana yardım etmek için burada."

Beni sinir etmek için takındığı o üstten üstten konuşmasını duymazdan gelmeye çalıştım. Nihayetinde Yeşim'in düşünceleri değişmeden Tuğrul'un da elinden bir şey gelmeyeceği açıktı. Cihangir'in de söylediği gibi "Arkadaşın senin yüzünden ortalığı ayağa kaldırdı, keyfimizden plana dahil etmedik." deyişinde haklılık payı yüksekti. Elden bir halt gelmiyordu.

Biraz kafam dağılsın diye az önce konuşan dövmeli, seksi afette uzun bir süre gezdirdim. Hatta bir ara kafamı aşağıya eğerek bacaklarına bile bakmıştım, ganimet kelimesi Cihangir'in üstüne gerçekten cuk oturuyordu. "Dövmelerin güzelmiş," diyerek onu süzmeye devam ettiğim sırada Cihangir'in gözleri Tuğrul'a kaymıştı. "Bilgisayardan anlıyor anlamasına da Poyraz konusunda bu kıza güvenmekte kararlı mısın?"

Bu kız mı?

E ayıp oluyordu ama.

Sakin olmaya çalışarak şeytanca gülümsedim, "Bana yardım edebilecek biriysen bilgisayarla içli dışlısındır. Tuğrul sosyal mühendislik, insan kandırma, plan yürütme gibi olaylara ilgili olduğuna göre senin olayın takımın beyni olmaktan çok uzak," biraz düşündüm ve masanın üstündeki tabakta duran elmalardan birini elime aldım. "Hack işiyle mi uğraşıyorsun yoksa sen?"

Cihangir'in bakışları Tuğrul'dan bana doğru kaydığında şeytani gülümsememi biraz soldurdum. "Yüzünün aldığı şekle bakılırsa yüzde yetmişlik kısmını tutturmuş olmalıyım?" Ne zaman arkama geldiğini bilmediğim Yeşim sırtımı sıvazladığında ona döndüm ve dördüncümüzün yerine oturmasını bekledim.

"Aylin benden çok daha beter demiştim sana," Yeşim Cihangir'le konuştuğunda bakışlarımı Tuğrul'a çevirdim. Yine hayat enerjisi sömürülmüş gibi gözüküyordu, sürekli yorgun bir hali vardı ve bu görüntü insanı kanser ediyordu. "Senden daha beter birini hayal edemediğim için beni suçlayamazsın?"

Yeşim, Cihangir sanki iltifat etmiş gibi gülümsediğinde düştüğü duruma gülmemek için kendimi zor tuttum. Gerçi ben ona gülecek bir konumda değildim, iki adım ötemdeki gen havuzuna kelebekleme dalış yapmam gerekirken henüz iki kulaç bile atamamıştım. Başkası olsa en azından paçalarını sıyırıp ayaklarını sokmayı becerirdi, o bile yoktu bende.

"Birbirinize alışma faslınız bittiyse?" Tuğrul gözlerini hepimizin üzerinde tek tek gezdirmeye başladı, ben de aynı esnada duruşumu biraz düzelttim, ısırdığım elmayı da direkt olarak yutmuştum. "Artık Cihangir de aramızda olduğuna göre basit bir işle başlayalım diyorum. Hiç umut yok ama link atarak hacklemeyi bir deneyelim, neyle karşı karşıyayız en azından bir görelim istiyorum."

Tuğrul konuşurken sözünü bölmek adına hafifçe öksürdüm ve bana dönmesini sağladım. "Poyraz'ın telefonuna link gönderip sistemine girebilmek için arkadaşını beklemedin umarım? Gözüm kapalıyken bile bunu yapabilirdim,"Cihangir hoşlanmadığım kısık bakışlarını üstümde gezdirirken "Doğru, sonuçta senin mesleğin bu," demeyi ihmal etmemişti.

Ne gıcık bir çocuktu bu, sabır sınavı gibiydi.

"Yapabileceğini biliyorum ama işi şansa bırakmak istemiyorum Aylin. Hackleme işlemi gerçekleşirken ikinizden biri de beklenmedik bir durum olma ihtimaline karşılık hazırda bekleyecek." Birlikten kuvvet doğar mantığına bu kadar düşkün olduğunu bilmediğim için şaşırmıştım. Her şeyin mükemmel olması işime gelirdi, ben sadece boşuna zaman kaybetmek istemiyordum.

"Poyraz standart biri ama işler beklediğimiz gibi gitmeyebilir. Babasının ölmeden önce almış olabileceği önlemler sadece beni değil, hepinizi tedirgin etmeli."

Tuğrul bir lider gibi hepimize hitap ettiğini hissettirebilecek şekilde konuşuyordu. Gözleri benimkilerde sabitlenince "Çok dikkatli olmanı istiyorum Aylin, Poyraz'ın şüpheleneceği hiçbir harekette bulunmayacaksın," diye uyarıda bulunmuştu. "Poyraz telefonuna gönderdiğimiz linki açarken en ufak bir tereddüt yaşamamalı, doğal ve samimi olmalısın."

Kendime güveniyordum, bu güveni Tuğrul da hissetsin istiyordum. "Elimden ne geliyorsa yapacağım," dediğimde "Elinden gelenin fazlasını yapmalısın," karşılığını vermişti. "Ona atacağımız linki açabileceği bir konu seçmen gerektiğini biliyorsun, ne yapacağını sana anlatmayacağım."

Üstüme geleceğini hatta nefes alamayacağım kadar bana öğüt vereceğini düşünmüştüm. Tuğrul ise benim alanıma girmemeyi tercih edip olayı tamamen ellerimin arasına bırakmıştı. Bana kendimi iyi hissettirdiği için hafif de olsa dudaklarım yukarı doğru kıvrılmıştı.

"Kusura bakmayın bölüyorum ama bu işleri nasıl yapacaksınız? Filmlerde falan baya bir teknolojik alet gerektiğini görmüştüm, bu evde televizyondan başka bir şey yok." Yeşim konuştuğunda birbirine bakarak sırıtan erkek ikilisine döndüm. Cihangir "Sen orasını bize bırak," diyerek arkasına yaslandığında üstümden büyük bir yük kalkmıştı.

Sanırım gerçekten birlikten kuvvet doğuyordu.

...

Gülmemelisin Aylin, hayır gülmemelisin.

Kafamı hafifçe Poyraz'a doğru çevirdim, o da aynı şekilde yavaşça bana döndü. Göz göze geldiğimizde daha fazla dayanamayarak kahkaha atmaya başladım, Poyraz da birbirine bastırdığı dudaklarını serbest bırakarak gülüşüme dahil olmayı tercih etti. Bu sırada topallıyordu, cidden topallıyordu!

"Benimle eş olmayı kabul ederek büyük bir hata yaptın," kendimizi dışarıya atmamıza rağmen hala gülüyorduk, Poyraz ise merdivenleri inerken sakatmış gibi davranmayı asla ihmal etmiyordu. "E ama abartıyorsun artık, sen de benim ayağıma pek nazik davranmadın. Dört gündür düzenli olarak yaralanan bendim."

Benden daha hızlı merdivenlerden indiği için kafasını yukarı doğru kaldırmış, yüzüme bakarak inmemi beklemişti. Üstelik muhteşem gülüşü hala suratındaydı. "Bu yüzden keyifliyim işte, bugün benden daha kötüydün, ayağımı çiğnemene rağmen keyfim yerinde."

Kenan hoca bile Poyraz'dan kötü dans ettiğimi ima etmişti, cidden rezil rüsva oluyordum. Tuğrul'la dans ettiğimde bu kadar kötü olduğumu fark etmemiştim. Onun hareketlerine ayak uydurabiliyorken Poyraz'a asla uyum sağlayamamıştım. "Beni sabote etmeye çalıştığını fark etmediğimi mi sanıyorsun? Senden daha kötü olduğumu düşünsünler diye bilerek ayağımın altına kendi ayağını sokmaya çalıştın!"

Poyraz şok olmuş bir ifadeyle gözlerini büyülttü, tatlı gözüktüğüyle alakalı bir ton yürüme cümlesi kafamda kendine çoktan yer bulmuştu ama son anda söylemekten vazgeçtim. "Sence ben o kadar yetenekli miyim? Yani dans ederken ayağımı ayağının altına doğru götürebileceğimi pek sanmıyorum."

"Doğru, unutmuşum bunu." Hiçbir yere gitmeye sözleşmemiştik, sadece yolda öylece yürüyorduk. Poyraz dans odasından çıkarken yürüttüğü sodaları çakmağıyla açmaya uğraşıyordu.

"Kenan hoca bizi kovdu resmen, inanamıyorum buna." dediğimde Poyraz nihayet sodaları açmayı başarabilmişti. Bana uzattığı içeceği beklemeden aldım ve içmeye başladım, hava bugün biraz daha sıcaktı ve iyi gelmişti. "Poyraz ve Melis yoruldunuz bugün, eve gidip iyice dinlenmeyi unutmayın." diyerek Kenan hocayı taklit ettiğinde içtiğim sodayı püskürttüm. "Oha! Resmen Kenan hoca konuşuyor sandım."

"Dans edememem hiçbir yeteneğimin olmadığı anlamına gelmez Melis." Tabi, tabiki gelmez Poyraz! Bu! Bu günler sonra gelen mükemmel bir zamanlama?!

Üstüme dökülen sodayı sildim ve gülerek yanımdaki sarı saçlı afete döndüm. "Ben baya umutsuz bir vakasın sanıyordum," diyerek sodayı tekrar içtiğimde ifademi bozmamaya çalıştım.

Bana istediğimi vereceksin Poyraz, oltaya takılacağını biliyordum.

"Beni bu kadar kötü gördüğünü bilmiyordum." Hızla önüne geçtim ve neşeli modumu bozmamaya çalıştım, Poyraz benim yanımda gudubet halini terk etmeye başlamıştı. Hayat enerjisini sömürecek hiçbir davranışta bulunmamaya çalışıyordum, karşısında sürekli gülen bir kızla yan yana olmasını sağlıyordum. O da tam istediğim gibi yüzünden gülümsemesini silemiyordu. "Senden hoşlanmam için gerçekten iyi bir seçeneksin yani?"

Ona böyle şeyler söylediğimde kaşları saniyelik de olsa yukarı kalkıyordu, şaşkın görüntüsüyle yüzüme bakarken ben de aşıkmışım gibi yüzünü izliyordum. "Benden hoşlanman için iyi bir neden mi bilmiyorum ama çok iyi portre çizebiliyorum."

Kurumuş olan dudaklarını hafifçe ıslattığında yutkundum ve heyecanlı bir şekilde yerimde zıpladım. "İnanamıyorum!" Gerçekten inanamıyordum!

Elimdeki soda şişesini koşar adımlarla çöp kutusuna attım ve kafamı yere eğerek saçlarımın biraz kabarmasını sağladım. Kafamı kaldırdığımda Poyraz'ın tüm dikkatiyle beni izlediğini görmüştüm. Saçlarımı düzelttim ve tam karşısına yeniden geçerek gülümsedim. "Titanic Rose olmamın zamanı tahminen ne zaman gelir?"

Poyraz bana yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı ve kafasını sağa doğru eğerek yüzümü inceledi. Ellerini saçlarıma yerleştirip daha düzgün bir hale gelmelerini sağladığında sadece gözlerine bakıyordum. Bakışlarını yüzümden bedenime doğru çevirdiğinde ne yaptığını anlayamamıştım. "Rose olacağına göre seni çıplakken mi çizmeliyim?"

Ne? Pardon ama gerçekten ne?

Her türlü yavşamaya açık hale gelmiştim ama bu beklenmedik olmuştu. İnme geçireceğim diye korkmaya başlamıştım. "Nasıl oluyormuş?" Poyraz yüzüme doğru gelen saçı iteklerken baş parmağını yanağıma sürtmüş ve geriye doğru gitmişti. "Ne?"

"Sen bana sürekli yapıyorsun ya, beklenmedik cümleler nasıl hissettiriyormuş?" dediğinde tuttuğum nefesimi dışarı zorla verdim. "Ne yani şaka mıydı?" dediğimde Poyraz gülmüş ve "Şaka olmasını istemiyorsan çizebilirim, benim için sorun değil," demişti.

Bana kapı aralayan bir teklifi elimin tersiyle itecek kadar aptal değildim, iyi bir yerden konu açmıştım ve Titanic Rose olmak evine girmemi sağlayabilirdi. "Bunu düşüneceğim," diyerek ona göz kırptım ve yürümeye başladım. Adımlarıma hemen ayak uydurmuş ve yanımdaki yerini almıştı. "Ama çıplak olmayacağım, unut bunu."

"Nude çizim konusunda yetenekliydim, hoşlanmana değen biri miyim görürdün. İyi düşünmelisin." Onu geçiştirmek için kafam aşağı yukarı salladım ve "Düşüneceğimden emin olabilirsin," dedim. Benimle yürümekten hala isyan etmediğine göre attığım oltadaki yemi yiyecek mi kontrol etmemin zamanı gelmişti. "Portre çizmek gibi bir şey değil ama ben de sokak sanatlarıyla ilgileniyorum. Duvarlardaki grafitiler hakkında."

O grafitilerin önünde fotoğraf çekip instagrama atıyordum ama biraz sanatsal yalan söylemekten zarar gelmezdi. Üstelik Yeşim gibi bir arkadaşım varken yeteneklerini kullanmamak aptallık olurdu. "Grafitiler mi? Nasıl yani?" diyerek konuyla ilgisini belli eden Poyraz iç sesime zafer çığlıkları attırmak üzereydi.

"Bir blogum var," diyerek önüme gelen saçı kulağımın arkasına doğru aldım ve elimi telefon olan cebime soktum. Açık olan telefonumun, yandaki tuş kilidine uzunca basarak çaktırmadan kapanmasını sağladım. "Grafitilerin göründüğünden çok daha farklı anlamlara geldiğini düşünmüşümdür hep. Hatta grafiti yapanları gizlice izlediğim zamanlar olmuştu."

Öyle bir yalan söylüyordum ki utanmasam kendim bile inanacaktım. Bir blog yazma deneyimini bırak, okumuyordum bile. Yeşim arada blogunda yazdığı yazıları bana gönderirdi, ben de yakışıklı erkekler üzerine olan sayfada gezmekten pek zevk almazdım. Tamam eğlenceli yazıyordu ama yakışıklı erkekleri okumak değil de görmek bana daha çok hitap ediyordu. "Çok ilginç, grafitiler hakkında hiç böyle şeyler düşünmemiştim. Sanırım senin de sanatsal bir yanın var?"

Poyraz gerçekten etkilenmiş gibi görünüyordu, aslında fikri sevmiştim. Orijinaldi ve ben grafitilerin önünde fotoğraf çekilirken gerçekten onların farklı hikayeler anlattığına inanırdım. Bu beni sanatsal bir kişilik yapmıyordu ama fırsatları iyi değerlendiren bir şeytan konuma sokmaya yetiyordu. "İncelenme oranı fena olmayan bir blog, karşında ileride ünlü olabilecek biri duruyor."

'At yalanı, sikeyim inananı Aylin' diyen iç sesime kulak vermedim, gözlerim sadece Poyraz'ın üstündeydi ve nefes bile almıyordum. "Peki bu muhteşem blogu görebilme şansım var mı?"

Tabi!

Tabi ki görebilme şansın var!

Telefonu kapattıktan sonra ellerimi cebimden çıkartalı çok olmuştu, bu yüzden spontane gelişmiş gibi tekrar elimi cebime götürdüm ve "Elbette görebilirsin," diyerek parmak izi okuma tuşuna bastım.

"Kahretsin ya, şarjım bitmiş." Poyraz merakla eğildiği telefonumun kapalı olduğunu görünce omuzlarımı düşürdüm, bu konu benim için önemliymiş gibi gözüksün uğraşındaydım. "Akşam sana link atarım ama hepsini okumak zorunda değilsin. Ayrıca yalan söylenmesinden hoşlanmıyorum, beğenmediysen beğenmediğini söyle tamam mı?"

Telefonumu cebime atmış, ayaklarıma bakarak çekingen bir tonda konuşmuştum. "Resmini çizdiğimde aynı objektifliği senden beklerim ama?"

Kafamı kaldırdım, şu an gözlerimin içi gülüyor olmalıydı çünkü bir taşla iki kuş vurmuştum! Hem Poyraz'ın evine girme ihtimalim vardı hem de linki açacaktı!

"Senden hoşlandığım için objektif olabilir miyim bilmiyorum ama beni," elimle kendimi gururla gösterdim ve devam ettim. "Resmedeceğine göre ortaya kötü bir şey çıkamaz?"

Poyraz yüzünü buruşturarak yürümeye devam edince göz devirdim ve peşinden giderek elimi saçlarına attım. "Bana çirkinmişim iması yapmanı görmezden geliyorum ve sana bir buluşma teklifi ediyorum."

Şu an o kadar keyfimi yerine getirmişti ki her an onu kendime çekip öpebilirdim. Ayrıca baya iyi oynamıştım, bir ara Oscar ödül törenine uğrayıp 'Yılın kadın oyuncusu' dalındaki ödülümü almam gerekebilirdi. "Şu an buluşmada değil miyiz zaten? Biri bitmeden diğerini mi istiyorsun?"

"Ben doyumsuzluğumla bilinirim." Etrafımı inceledim ve Poyraz'ın elini tutarak onu çekiştirmeye başladım. Hemen yanından ayrılmak istemiyordum, şüpheye yer bırakmayacak kadar birlikte vakit geçirmeliydik. Fake bir blog sayfası açıp tarihleri ayarlamak çocuk oyuncağıydı, sadece grafiti fotoğraflarını kendim çeksem daha inandırıcı olacağını düşünüyordum.

Onu park tarzı, yeşilliği bol olan alana götürdüm ve "Biraz kafa dinleyebiliriz," dedim. Hem burada kafa dinleyecektik, hem de ben Poyraz'la uzun süre randevuda kalıp şüpheleri sıfıra indirecektim. Linki açarken tereddüt edecek hiçbir hareketim olmayacaktı.

Poyraz "Ben böceklerden pek haz etmem," deyip rahatsız olmuş bir şekilde yere bakındığında üstümdeki ceketi çıkardım ve çimlere ilk ben uzandım. "Göğsümde uzanmana izin vereceğim, gel."

Kollarımı sanki çocuğumu bekliyormuşum gibi açtığımda Poyraz kararsız bakışlarını hala atmaya devam ediyordu. Tamam zamanım vardı ama saatlerce dikilecek halimiz de yoktu. Bir hışımla doğrularak elinden tuttum ve onu kendime çektim, nihayet nazik bedeni çimlerle buluşabilmişti. "Merak etme seni böceklerden korurum."

Tekrar uzandığımda Poyraz ensesini kaşımış ve derin bir nefes almıştı. "Böyle bir kız olduğunu bilseydim sana bulaşmazdım," diyerek kafasını göğsüme yerleştirdiği esnada ben ise gülüyordum.

Refleksle tek elim saçlarını buldu, bana daha çok sokulduğunu fark etmiştim, bu arada baya güzel kokuyordu. "Erkeklere hitap mı etmiyorum nedir, herkes aynı şeyi söylüyor."

Cidden, herkes sürekli hareketlerimin tuhaflığından bahsedip duruyordu. Şimdiye kadar beni olduğum gibi kabul eden tek erkek Gökalp'ti, onun da göğsümde açtığı yara hatırladığım an ilk günkü gibi acımaya başlıyordu. "Seninle vakit geçirmekten hoşlanmıyorlar mı yani?" dediğinde Poyraz'ın saçlarıyla oynamaya devam ediyordum.

"Kısmen, eğleniyor gibi gözüküyorlar ama gerçekten eğleniyorlar mı bir fikrim yok." Şahsen ben baya eğleniyordum, eğlenmediğim hiçbir aktivitede işim olmazdı. Görevimi yaparken bile onunla gülebiliyordum, diğer türlüsü beni hayattan bezdiriyordu. "Hoşlandığın erkeğin seninle vakit geçirirken eğlendiğini söylemeliyim o halde."

Poyraz'ın saçlarıyla oynayan ellerim bir anlık durduğunda, bu sefer de onun güldüğünü hissetmiştim. Kısmen üstümde uzanıyor olduğu için bedeninin titrediğini fark edebiliyordum. "Benimle oynama, eve gidince ağlamak istemiyorum."

"Aşırı eğleniyor muyum bilmiyorum ama en azından boğuluyormuş gibi hissetmiyorum," diyerek iç çektiğinde elimi tekrar hareket ettirmeye başladım ve gözlerimi kapattım. İnsanların duygularıyla oynamayı sevmezdim, Poyraz'ı bu insanlar arasında göremiyordum.

O bana aşık olmayacaktı, belki benimle zaman geçirmek ona iyi gelebilirdi ama aşık olmayacaktı. Biliyordum işte.

"Rose olmamak için kendimi zor tutuyorum şu an." Söylediğime "Bana uyar," diye karşılık vermişti ve bir müddet öylece uzanmıştık.

Link meselesini çözmek birkaç günümü almıştı ama değdiğini hissediyordum, hem Poyraz'la daha yakındık hem de şüphe çekmeden ilerleyebilmiştim. Bundan daha iyi ne olabilirdi ki?

Yaklaşık yarım saat boyunca hiçbir şey konuşmadan uzanmayı sürdürdük. Bir ara Poyraz'ın saçlarıyla oynamayı bırakmıştım, o ise tepki olarak kafasını oynatmış ve saçlarının boynuma sürtmesini sağlamıştı. Böylece hiç durmadan yarım saat saçlarını sevmek zorunda kalmıştım, biraz yorucuydu ama kötü hissettirmemişti.

Aramızdaki sessizliği onun telefon sesi böldüğünde umursamadığını fark ettiğim için bedenini dürttüm. "Beni çağırıyor olmalılar, önemli bir şey değil yani."

Gözlerimi açtım ve memnun bir ses tonuyla, "Aç bence," dedim. "Benim bir yere kaçtığım yok, hem daha portremi çizdireceğim."

Poyraz kafasını hafifçe kaldırdığında yukarıdan yüzüme bakmış ve beklemeden oturur bir pozisyona geçmişti. Telefonu açarak konuşmaya başladığında ben uzanmaya devam ediyordum, güneş güzeldi ve hava gayet iyiyken fakir tatili yapıyor gibiydim işte. Üstümdekiler binlerce dolar ediyordu ama ruhum fakir olduktan sonra pek bir kıymeti olduğunu söyleyemezdim.

"Şimdi mi gelmeliyim?" Benimle vakit geçirmekten hoşlandığını açıkça belli ediyordu çünkü bunu söylerken gözlerime bir çocuk edasıyla bakmıştı. Sanırım onun gölgeleneceği ağaç olma konusunda baya başarılı olmuştum, dört gün boyunca ayağımı sikmişti ama dert etmiyordum. "Peki, yirmi dakikaya oradayım."

Sen git, ben burada uzanmaya devam edeceğim görüntüsü çizmeye devam etmek için uzanışımı bozmadım. Poyraz telefonunu kapatıp cebine attığında kısılmış olan gözlerine bakmakla meşguldüm. "Sen göğsümde uyudun mu? Gözlerin küçülmüş."

Elini direkt olarak gözüne götürüp ovuşturduğunda "Hayır," diye mırıldanmıştı. "Gözlerimi dinlendirmiştim sadece, uykusuzluktan olmalı." Nedense gözlerinin küçük olmasıyla ilgili bir problemi varmış gibi hissetmiştim, bana bakmıyordu şu an. "O zaman uykulu halini çok daha fazla görmeliyim, baya sevimliymiş."

"Şaşırma sırası sana geçsin istemiyorsan böyle konuşmaya devam etme," diyerek ayağa kalktığında keyifle gülümsedim. "Peki, susuyorum."

Kalkmam için bana elini uzattı, bense "Biraz daha burada kalacağım," dedim. "Tek başına mı kalacaksın?" diyerek söylendiğinde "Korkma böceklere yem olmam," karşılığını vermiştim.

Daha fazla uzatmadan beni onaylayarak yürümeye başladı, arkasından onu izlediğimi de muhtemelen bilmiyordu. Yerimden doğrulsam mı doğrulmasam mı ikilemindeyken, ne olur ne olmaz diye düşünerek biraz daha gözlerimi kapatıp uzanmayı sürdürdüm.

Zamanın aleyhimize işlemesine fırsat vermeyecek kadar bekledikten sonra yerimden kalktım ve bir mağazaya doğru yol aldım. Birinin beni takip etme ihtimaline karşılık kafayı yemek üzereydim, Tuğrul cidden psikolojimi sikmişti.

Yol üstünde baya bir yürüdükten sonra mağazalardan birine girdim ve rastgele bir hırka alarak deneme kabinine girdim. Telefonu çıkartmam ve tefeciye mesaj atmam çok kısa zaman diliminde gerçekleşmişti. Ona fake bir blog sayfasına ihtiyacımız olduğunu, grafiti çekimi yapmamız gerektiğini ve Yeşim'e bu konudan mutlaka bahsetmesini yazmıştım.

Hırkayı denemiş gibi kabinden çıktığımda çalışanlara gülümsedim ve kendimi şehrin yollarına attım. Kim bilir, belki Tuğrul gelene kadar bir iki grafitili duvar bulurdum?

Continue Reading

You'll Also Like

Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

109K 8.7K 16
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
1.9M 135K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

121K 5.6K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
3M 162K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...