KALBE SAPLANAN OK

Av ebrununhikayeleri

16.6M 644K 1.3M

Bitmiş nefesi, biraz kırılgan sesi, Mavilikleri buz tutmuş, Elleri nasırlı, Gözleri gözlerime kenetli; "İyi k... Mer

Giriş
1. Zehirli Yalan.
2. Kesik Nefes.
3. Nelik Acılar.
4. Kurtarıcı.
5. Yüzyıllık Parçalanmış Gözler.
6. Kirli Akıbet.
7. Eylül Ayı Sevilmez.
8. Düşman.
9. Artıyı Götüren Eksi.
10. Adil Olmayan Fidye
11. Beyaz.
12. Gözleri Gözlerine Çevrili.
13. İki Kelime, Dört Yangın, Bir Masum.
14. Azalan Mesafeler
15. İlk Büyük Hamle.
16. Kurşun.
Özel Bölüm- Tren Sahnesi
17. Eğik Eksen.
18. Düş ve Düşes.
19. Örtük Kasvet.
20. Yıkım ( I. Kitap finali. )
21. Unutma Beni Çiçeği.
22. Suya Yazılmış Şiirler.
24. Kuşanan Kılıçlar.
25. Yalana Bulanmış Sözler.
26. Serter'in Gecesi.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur
27. Yaralar Kabuk Bağlamaz.
28. Günaşırı.
29. Mavi Gözler.
30. Yakıcı Dudaklar.
31. Yüzleşme.
32. Bir İstanbul Beyefendisi.
33. Çınar.
Özel Bölüm- Nehir& Cesur.
34. Cenazesi Kılınmış Ölü Duygular.
35. Denk Düşmüş Aşklar.
36. Fırtına.
37. Ne fark eder.
Özel bölüm -Nehir& Cesur
38. Bıçak Darbeleri.
KİTAP OLUYORUZZZ.
39. Unutulmuş Bazı Anılar.
40. Hep Beraber.
41. Bir Tren İstasyonu.
42. Onu Hissetmek.
43. Gözler Yalan Söylemez.
44. Onun Dudakları Ve Benim Kalbim.
45. Kayıp.
46. Serter Güçlü.
47. Kırılmış Kalpler.
duyuru
Özel Bölüm / Bekir&Naz
48. Seni Seviyorum.
49. Bir, iki, üç... Süre bitti.
50. Dostluk.
51. Sıcak göğsü.
52. Güzel Karım.
53. Dudakları İlaç.
KALBE SAPLANAN OK KAPAK
KALBE SAPLANAN OK

23. Tutku

562K 10.7K 39.4K
Av ebrununhikayeleri

MEDYA: SERTER GÜÇLÜ.

Dikkat yetişkin içerik içeren bir bölüm, haberiniz olsun.

Oy ve yorumlarınızı da eksik etmeyin lütfen.

Bölüme başlamadan önce küçük bir kalp bırakır mısınız? :")

Ellerim ellerinin arasındayken ellerim terlemeye başladı. Yüzümde büyük bir gülümseme gözlerimi ona çevirdiğimde asansörün düğmesine bastığını gördüm. Boştaki elini kullanarak düğmeye bastığında dudaklarını ısırıyordu. Gayet yakışıklı, karizmatik ve mükemmel olan kocam heyecanlı görünüyordu. Benim de ondan farkım yoktu.

''Yorgun hissediyor musun?'' Diye sordu.

Asansörün içerisine girdiğimizde dört bir yandan ayna olması beni biraz rahatsız etmişti. Genelde aynalı yerlerde yan profilden veya diğer taraftan kendime bakmak istemiyordum. Garip bir şekilde rahatsız oluyordum. Bu elimde olan bir durum değildi. Elimde değildi ve ister istemez ürküyordum.

Sırtımı aynalı kısma yasladığımda kafamı yana sallayarak; ''Hayır, yorgun hissetmiyorum. Sadece biraz susadım. Kahve istiyor canım.''

Dudakları yukarıya kıvrıldığında düğmeye parmağını bastı, ardından asansörün kapısı kapandı. ''Susadığın zaman kahve mi içersin Gece Hanım?''

Kuru dudaklarımı dilimle yaladığımda boğazımdaki kuruluğu gidermek istemiştim. ''Evet.''

''Garip.'' Yanıma geçtiğinde ellerini belimde hissettim. Belimi sararak beni kendine doğru çektiğinde ayna yüzünden buz gibi olan sırtım bir anda sıcak bir göğse yaslanmıştı. ''E anlat bir şeyler.''

''Ne anlatayım?'' Diye sordum.

Sanırım oluk oluk alnımdan terliyordum. Ben heyecana kapıldığımda alnım terlerdi. Yanaklarım kızarır ve ellerimi bir kırmızılık sarardı. Şimdi de aynısını olduğunu fark ediyordum.

''Bilmem.'' Omuz silkti. ''Anlat bakalım.''

''Şey...''

Sanırım sırıtıyordu. Bu hali hoşuna gitmişti. ''Pekala, bir şeyler anlatacak gibi görünmüyorsun.'' İç yanağını ısırdığını gördüm. ''Seni de anlıyorum, bazen bir anda böyle oluyorsun. Aniden kendini geri çekiyorsun. Sanki yeni evliyiz.''

''Yeni evliyiz?''

Belimi saran parmaklarını kalçamda hissettiğimde gözlerim kocaman açılmıştı çünkü sapık kocam asla izin almadan ellerini kalçamın üzerine bırakmıştı. O sıcak büyük damarlı ellerini kalçamda hissettiğim andan itibaren nefesim kesilmeye, kalbimdeki sesler yükselmeye başlamıştı. Kalçama dokunarak kalçamı hafif sıktı. Oraya aitmişçesine dokunduğunda geri çekilmek yerine ona yaslandım.

''Sen benim kırk yıllık karımsın.'' Taytım ince olduğu için sıcak parmaklarını derinden hissediyordum.

''Ya...''

''Sen böyle yaparsan, biz nasıl çocuk yapacağız?'' Arsız sorusunu duyduğum andan itibaren nefesim kesildi.

''Çocuk?'' Asansörün kapısı açıldı. Aramıza mesafe koyarak ellerini kalçamdan çekti. ''Çocuk mu? Ne çocuğu? Maket çocuk mu? Barbie Bebek mi?'' Benden önce asansörden çıktığı için arkasından yetişmeye çalıştım.

Kırmızı halının üzerinde yürüyerek odamıza doğru adımlarını attı. ''Evet, çocuk.''

''Ne çocuğu?''

Cebinden kartını çıkardığında onu kapının anahtar girişine tuttu. Kapı otomatik açıldığı sırada kapının kolunu itti. Eliyle kapıyı gösterdiğinde önden girmem için bana yol göstermeye çalıştı. Onu arkama alarak içeriye girdiğimde kocaman bir oda ile karşılaştığım için hafif gariplik yaşıyordum.

Oda fazla büyüktü. Öncelikle koridorun olduğu kısımda büyük bir vazo vardı. Vazonun içinde bulunan bitkiyi gördüğümde, yanında bulunan biblolar dikkatimden kaçmamıştı. Hemen sol tarafta bulunan yatağın karşısındaki koltuk fazla feminendi. Beyaz yatak, krem rengi koltuk, bej perdeler...İlk kez böyle büyük bir otel odasında kalacaktım.

''Çocuk yapmayacak mıyız?'' Ceketini üzerinden çıkardı.

''Ciddi misin?''

Göz kırptı. ''İleride neden anne ve baba olmayalım ki?'' Ceketini koltuğun üzerine astığında onun her bir adımını izledim. ''Ben baba olmayı istiyorum, sen de hazırsan birlikte bir aile olabiliriz.''

''Zaten aile değil miyiz?'' Diye sordum. Aile olmamız önemliydi. Bizi aile olarak görmesini istiyordum.

Üzerini silkelediğinde kazağının kollarını yukarıya kıvırdı. ''Aileyiz fakat bir çocuk olduğunda aramızdaki bağ çok daha fazla güçlenip sağlamlaşacak.'' Sanki iş konuşuyordu. ''Ayrıca senin çok iyi bir anne olacağını düşünüyorum. Kesinlikle mükemmel bir anne olacaksın.'' Bana güveni sonsuzdu. Benim de ona güvenim sonsuzdu.

Duygulanmıştım, garip bir biçimde kurduğu cümle duygulanmama sebep vermişti. İyi bir anne olacağımı düşünüyordu. Oysa benim en çok korktuğum şey iyi anne olamamaktı. Bundan korkuyordum. Bu beni üzerdi, biliyordum. Annem gibi bir anne olup babam gibi bir adamdan çocuğum olmasını istiyordum.

''Bana güvendiğin için teşekkür ederim.'' Sesim samimi çıkmıştı.

Dudaklarında büyük bir gülümseme olduğunda aynı anda kapı da çalmıştı. Oda servisi geldiği için Serter bana doğru atacağı adımları duraksatıp oda güvenlinin içeriye girişini izledi. Hâlâ o kötü gülüş dudaklarında vardı. Muhtemelen bir şeyler yapacaktı ama yapacağı şeyler hayalde kalmıştı.

''Yemek servisi.'' Dedi adam.

''Tamam, teşekkürler.''

Adam yemekleri büyük bir masanın üzerine yerleştirdiğinde otelin otel değil de kiralık bir daire olduğunu anladım. Bazı otellerin odaları bu şekildi. Ben de ilk kez böyle bir odada kocamla kalacaktım. Daha önce arkadaşlarımla tatile çıktığımızda bu gibi otellerde hiç kalmamıştık. Tek kişilik bir odada, sadece yatakların bulunduğu yerde kalmıştık.

Adam çıktıktan sonra Serter tabaklara bakarak; ''Tam senlik, sadece et üzerine.''

''Bayılırım.''

Makarna da vardı. Kocaman bir tabakta bulunan makarna; üzerine serpiştirilmiş parmesan peyniri ve birazda siyah zeytinler. Özellikle makarnanın kremalı olması hoşuma gitmişti fakat iştahsızlık her yerime yayıldığı için yiyeceğimi düşünmüyordum.

''Brokoli de yok.'' Sandalyemi çektiğinde arkama geçerek omzuma sıcak bir öpücük bıraktı.

''Üzüldün mü?'' Diye sordum.

''Çok.'' Sondaki harfi uzattığında karşıma oturmak yerine bana en yakın sandalyeyi çekip oturdu. Tatlı tabağını önüme bırakıp gözlerimin içine bakarak; ''Yemeğini ye, ben sadece su içeceğim.''

''Eti seviyordun...''

''İştahım yok.'' Derin bir nefes aldı. ''Bu aralar spor yapmayı neredeyse bıraktım. Dün akşam tekrar başladığım halde bir an önce hızlanmalıyım.'' Dediğinde onun gibi düşünmüyordum. Bence bana göre gayet sportif bir vücudu vardı ama o farklı düşünüyordu.

Makarna yemek yerine, tatlıya çatalımı batırdım. ''Nerede spor yapacaksın ki?''

''Evimizin en aşağısında spor odam var. Orada yapıyorum genelde.'' Dudaklarını diliyle ıslattığında mavilikleri beni izlemeye başladı. ''Seninle evlenmeden önce, İspanya'dayken düzenli spor yapardım. Bir karım olmadığı için işim dışında tek aktivitem spor yapmaktı. Şimdi sen varsın ve...''

''Ve?'' Baklavayı ağzıma götürüp çiğnedim.

''Şimdi, senin üzerinde birtakım sporlar deniyorum.'' Göz kırptı.

Bu adam ciddi ciddi sapık olmuştu. Neler söylüyordu böyle? Amacı beni yoldan çıkarmak mıydı? Galiba onun yüzünden düşüp bayılabilirdim. Düşüp bayılırsam kollarına yığılırdım ve sapık kocam beni öperdi.

''Hava çok güzel.'' Konuyu değiştirmek istedim.

''Zaten yağmur da en çok güneşli günde yağar değil mi?'' Diye saçmalamaya çalıştı.

''Duvarların rengi de kötü; bence duvarların rengi de değişmeli.'' Bu cümleyi bir kitapta okumuştum.

''Duvarların rengi?'' Yüzüme eğildiğinde dudaklarıma bakarak; ''Duvarlar ilgi alanımdır, en çok duvarları severim. Önünde gayet iyi sporlar yapılır, hatta önünde spor yapıldığında birtakım tatmin edici sesler çıkar.''

Elimi göğsünün üzerine bırakıp onun hafif ittiğimde sapıklaşan kocamı iterek bana karşı olan davranışına kızdım. ''Serter.'' İsmini söylerken bir yandan da acı çekiyordum.

''Söyle karıcığım.''

''Ben reglim.'' Dedim.

Reglim bitmiş, hatta Naz'ın evinde duş almıştım. Genelde dört gün süren reglim bu sefer daha kısa sürede bitmişti. Bazen stres yaptığım zamanlar erkenden regl olurdum. Erken olduğum sırada da çok çabuk biterdi. Üstelik bu ay biraz zorlu geçmişti. Eylül ayının getirmiş olduğu soğukluktan sonra ekim ayına alışamamıştım.

''Ciddi misin?'' Galiba hazırlıksız yakalanmıştı. ''Tüh, desene bütün planlarım suya düştü.''

Dudaklarımı öne büzdüm. ''Artık, yastığa sarılırsın.''

''Hadi ya.'' Dirseğini masaya dayadı ve elini bir anda kasıklarımın üzerine getirdi. ''Kontrol edeceğim, bakalım regl misin?''

Elalarım kocaman açıldığında kayıtsız kalmaya çalışarak; ''Nimet var önümüzde ne yapıyorsun? Bak çarpılacağız.''

Parmakları hareketlendiğinde, kasıklarımın üzerinde duran parmaklarının sıcaklığı yüzünden nefesim kesildi. Oraya dokunuyor olması bile bende bir şeyler uyanmasına neden olmuştu. Sanki altımda büyük dalgalar geçiyordu. O titreşimli dalgalar yüzünden nefes alamıyordum.

Parmaklarını bacaklarımın arasına soktu. Taytım ince olduğu için parmaklarını orada hareket ettirerek bir şeyler aradı. Gözlerim kapalı bir şekilde bitmesini bekledim. Bitirmek yerine daha fazla dokunarak yüzüme eğildi. Dudaklarını alnıma hissettiğimde parmakları kadınlığımın içine girmişti. İnce kumaşa parmaklarını bastırdı ve içimin en yakın kısmına parmakları girdi, bu muazzam bir duyguydu.

''Regl değilsin.'' Parmağıyla test ettiği yermiyormuş gibi bunu söylerken özellikle gülmeye çalışmıştı.

''Ben...''

''Mi pequeña esposa mentirosa.'' Boğuk çıkan sesi kulağıma ulaştığında neyi söylemeye çalıştığını anlamaya çalıştım.

''Anlamadım?''

''Hiç.'' Dedi.

Gülümseyerek parmaklarını kasıklarımdan çektiğinde eşofmanına götürdüğü elini kullanarak eşofmanının iplerini çözmeye başladı. Sakin sakin düğüm attığı ipleri çözdüğünde ayağa kalkarak sandalyesini biraz arkaya itti, ardından tekrar sandalyeye oturup ayaklarını öne uzattı.

''Serter.'' Nefesim gerçekten de kesiliyordu. ''Ne yapıyorsun?''

''Lütfen Gece, lütfen kendini geri çekme.'' Yalvarmıştı, buna şaşırmıştım. ''Uzun zamandır bunun hayalini kuruyorum. Bana dokunmanı istiyorum.'' Ellerime bakarak; ''Onları buramda istiyorum.'' Eliyle önünü gösterdi.

Boğazımda derin bir yutkunma gerçekleşti. ''Yani, şey...''

Eşofmanın önü oldukça belirgindi. Sanki o şey ortaya çıkmıştı. Kumaşın altında bile bu derece belirgin olması oldukça tuhaftı. Tahrik olduğunu düşünüyordum. Özellikle bu geceyi hazırlamışsa; ona göre de kendini hazırladığını düşünüyordum. Serter Güçlü fazlasıyla tahrik olmuştu. Tahrik olduğunu ise hem sözlerinden hem de kasıklarında bulunan diklikten anlamıştım.

''Açık olacağım.'' Dedi. ''Beni tatmin edebilir misin?''

''Serter, çok açık sözlüsün.''

Elini eşofmanın önüne bıraktığında kusursuz saati dikkatimden kaçmamıştı. ''Evliyiz, seni tabii ki de zorlamak istemem ama neden benden kaçıyorsun ki? Ben de senin gibiydim. Seni öperken utanıyordum. Hatırlıyor musun salonda öpüştüğümüzde kızarmıştım çünkü utanıyordum ama şimdi birbirimizle vakitler geçirdik. Dolayısıyla seni hissetmek istiyorum.''

''Biliyorum.'' Omuzlarım düştü.

''Senden büyük şeyler beklemiyorum ki.'' Nefesini dışarıya verdi. ''Seni tatmin etmek istiyorum. Aynı zamanda kendim de tatmin olmak istiyorum.''

''Hakkın var zaten.'' Dudaklarımı ısırdım. ''Ben, biraz utanıyorum.''

''Otelde üstüme atlamıştın.'' Dediğinde neyden bahsettiğini anlamıştım. ''O gün beni öpmek için can atıyordun. Tabii hatırlamadığın için tutku dolu sahnelerimizi unuttun minik karım.'' Kol saatini bileğinden çıkarıp masanın üzerine bıraktı. ''Şimdi, bana bırak her şeyi. Seni hazırlayacağım. Birbirimizi hazırlayacağız ve sonra ikimiz de tatmin olacağız.''

''Ben daha önce hiç yapmadım sana.'' Dedim.

Ellerini uzattı. ''Çok güzel olacak. Bana güven.''

Ellerini tuttuğumda yatağa doğru yürüdük. Yatağın üzerinde bulunan beyaz nevresimi açtığında önünde eğilmek için dizlerimi kırdım. Dizlerimi kırmama izin vermeyerek belimden yakalayarak yüzünü yüzüme eğdi. ''Sakın önümde eğilme, sakın.'' Dedi.

''Neden?''

''Hangi durum olursa olsun, önümde eğilmene izin vermem.'' Bunu derken sanki bir zamanlar önümde eğildiğini unutmuş gibiydi.

Yatağın kenarına kalçasını yasladığında elini tekrar önüne bıraktı. O belirgin kısmı elleriyle avuçladığında gördüğüm görüntü neticesinde dilim damağım kurudu. Sadece tek bir hareketiyle tahrik olmama sebebiyet veren Serter Güçlü'nün şu an karşımda istekli bulunması; onu istememe neden oluyordu.

Yüzüme usulca baktığında mavi gözleri koyu bir lacivert bulutun rengine dönüştü. ''Üzerimi sen çıkar, daha güzel olacak.''

Ona doğru yaklaştım. Ellerimi havaya kaldırdım. Eşofmanın ucunu tuttuğumda gözleri beni izliyordu. Dudaklarını yalayarak beni izlediği sırada eşofmanın lastikli kısmına sarılan parmaklarım onu yavaşça aşağıya indirdi. Aşağıya indirdikten sonra eşofman tamamen bacaklarından çıktı. Bana destek olmak adına doğrulmaya çalıştığında, elim bu sefer baksırını buldu.

Baksırın içinde bulunan kocaman şey gözümü korkuttu.

''Korkma.'' Zihnimi okumuştu. ''Yaklaş, orayı ağzına al.'' Duraksadığında aklına şey gelmiş olacak ki dudakları kıpırdadı. ''Miden bulanmaz değil mi?''

''Hayır, asla. Senden neden midem bulansın ki?'' Biraz ürküyordum, bu da yanlış anlaşılmıştı.

''Beni istiyor musun?'' Diye sorduğunda elim baksırının üzerindeydi. Kafamı sallayarak karşılık verdim. ''Beni istediğini kanıtla, beni tutkuyla istediğini göster. Bu akşam sadece birbirimizi okşayalım. O güzel ağzını dilimle yalamak, her bir santimine kendimden bir iz bırakmak istiyorum. Dudaklarını sabaha kadar ısıracağım. İçine girdiğimde, boşaldığın an yüzünde oluşan ifadeyi göreceğim anladın mı?''

''Evet.''

''Şimdi, kanıtla.'' Derin bir nefes aldı.

(+18 kısım, 18 yaş altı okumasın )
Ödnsmsmdmmd

Baksırını çıkardığımda erkekliği halihazırda komuta geçmiş gibi diklendi. Yavaşça kafamı eğerek dudaklarımla küçük bir öpücük bıraktım. Dudaklarım oraya dokunur dokunmaz Serter inledi. Dişlerini sıkarak elini saçlarıma götürdü. Yüzümü gölgeleyen saçlarımı eliyle tuttu.

Penisini ağzıma aldığım an önce tuzlu bir tat aldım. Bunu umursamadım. İlk kez yapıyordum, dolayısıyla bilgisiz olmam normaldi. Yavaş hareketlerle ağzıma tamamen sokmaya çalıştığımda boyutu büyük ve uzun olan damarlı penisini ağzıma alırken hafif zorlandım.

Ağzımdayken dilimi kullandığımda beni dikkatle izledi. Dişlerini sıkıyor, gözlerini bana dikiyor ve onu devasa boyutta olan bir tutkuyla tatmin etmemi bekliyordu.

''Ah, tam sok.'' Hırladı.

Ağzımın içine soktuğumda gözlerime gelen saçlarımı diğer eliyle de arkaya savurdu. Hareketlerimi hızlı tutmaya çalışarak erkekliğini ağzıma aldığımda boğazımın en dibine kadar götürdüm. Ağzımın içinde hareketlendirdiğim erkekliğinin ucunun boğazıma kadar dayanamıyor olması; Serter'in zevk almasına sebep oluyordu. Özellikle ağzıma götürdüğüm andan itibaren gözlerinin koyulaşması buna büyük bir örnek olmuştu.

''Yavaş yavaş.'' Nefes nefeseydi. ''Çok iyi.'' Dişlerini sıktı. ''Çok iyi gidiyorsun, daha da hızlan. O kadar hızlan ki nefesim kesilsin.''

Ağzımın içinde bulunan erkekliği sadece ona değil; aynı zamanda bana da zevk veriyordu. özellikle dişlerini sıkması, gözlerini kapatıp iç çekmesi, eliyle saçlarımı tutuyor olması...Bunlar yüzünden kadınlığımda bir tahrik hissini duymaya başladım. Onun sayesinde ben de bir şeyler hissediyordum.

Dişlerimi etine geçirdiğimde kaşlarını çatarak; ''Isırma, lütfen.''

Dilimi kullanarak ona zevk vermek için kollarımı sıvazladım. Tutkuyu, arzuyu, isteği ve daha birçok duyguyu ele geçirdim. Onları onun üzerinde denerken gayet zevk alıyordum.

''Dokun kendine.'' Emir vermişti. ''Kendine dokun. Elini göğsüne götür. Göğsünü tut ve benimkini yalamaya devam et.''

Sağ elimi erkekliğinin üzerinden çekip göğsüme doğru götürdüğümde maviliklerini açarak beni izlemeye çalıştı. Artık penisine dokunmuyordum. Elim göğsümü bulduğunda kumaşın altında bulunan göğsümü tuttum Göğsümü tuttuğumda, bana doğru eğildi ve sertçe diğer göğsümü tuttu. Göğüslerime eğilip sertçe tuttuğu göğsü ağzına aldığında dişlerini geçirdiği göğsümü ısırdı.

''Ah, Serter.'' Bu acıtmıştı.

''Kıpırdama.'' Dişlerini ikinci kez geçirdiğinde kumaşı umursamadan elini bluzumun altına soktu. Çıplak göğsümü bulduğunda çatık bir kaşla; ''Sutyen?''

''Giymedim.''

''Ah sen var ya...'' İç çekerek göğsümü sıktı. ''Seni tamamen öpeceğim. Her yerini öpeceğim. Dişlerim tüm vücudunu saracak, mor olacak boynun.''

''Devam et.'' Bana dokunması hoşuma gitmişti.

Kocaman damarlı elleriyle göğsümü tuttu. İki göğsümü iki eliyle tutmuştu. Bluzumu yukarıya çektiğinde göğsüme eğildi. ''Nasıl? Hoşuna gidiyor mu?''

Bu şey aşağıda bir yerlerde titreşim yaratıyordu. Kadınlığımda zevk dalgaları oluşmuştu. Bu oluşan zevk dalgaları yüzünden gözlerim koyulaşıyor, tenimde arzular var olmak için sıraya giriyordu. Nefes alamıyordum, sanki daha önce hiçbir şekilde nefes alamamış gibiydim.

Belimden yakalayıp beni kucağına aldığında o sertliğini altımda hissettim. Sert penisine dokunarak düzeltip sol göğsümü ağzına aldı. Dudaklarımdan büyük bir inilti koptuğunda göğüslerimi ısırmasını zevkle izledim. Nefesim nefesine karışıyordu. Elimi omzunun üzerine bırakmış zevk almak için çabalıyordum.

''Ah.'' İnledim.

''Çok güzelsin.'' Göğüslerimi tutan dişlerinden bir ses çıktı. Sanırım biraz fazla ısırmıştı. ''Şu yumuşak göğüslerin her bir santimini ısıracağım.'' Meme ucumu dişiyle ısırdı. ''Bunları o kadar çok ısıracağım ki o taytına boşalmak durumunda kalacaksın.'' Serter galiba uçuyordu, bu benim tanıdığım naif beyefendi kocaman değildi.

''Devam...'' Konuşamıyordum. ''Lütfen.'' Omzuna tırnaklarımı geçirdiğimde üzerinde bulunan kazağı hızlıca çıkarıp yere attı. Şimdi tırnağımla derisini çizebilirdim.

Kalçama dokunarak kalçamı gövdesine çekti. ''Göğüslerin çok minik.'' Diliyle yaladığında nefesim gerçekten de kesilmişti. ''Minikler ama çok güzeller. Onları her zaman bu şekilde yalayacağım. Bu göğüslerini öptüğümde sen kendinden geçeceksin. Her sabah göğüslerini hissedeceğim, öpmekten vazgeçmeyeceğim.''

''Çok güzel.'' İnlerken kendimi kaybetmiştim.

Kalçamı sıktı. ''Nasıl? Daha fazlasına ihtiyacın var mı?'' Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. ''Bana, beni istediğini söyle. Beni istediğini gösterirsen eğer o göğüslerinin hepsini yalayacağım. Öyle bir yalayacağım ki elime boşalacaksın.''

''Serter, dur.'' Üzerinden kalkmaya çalıştım. ''Taytımı çıkaracağım.''

''Ben çıkartırım, kocan emrinde.'' Taytımın ucunu tutup aşağıya çektiğinde bacaklarımdan çıkarıp beni tekrar kucağına oturttu. ''İç çamaşırı?''

''Giymedim.''

''Rahatsız eder seni, bir dahakine giy. Canını acıtır tayt.'' Usulca yanağımı öptü. ''Şimdi bana doğru gel, diğer göğsünü yalamadım. Orayı da sahipsiz bırakamam.''

Sağ göğsüme eğildi. O güzel dolgun dudakları göğsümü buldu. Ağzının arasına aldığı göğsümü öptüğü sırada dili devreye girdi. Dilini göğsümde hissettiğimde altım tekrar kaynayan bir aleve dönmüştü. Üzerine de oturduğum için penisini kadınlığımda hissediyordum.

Ellerimi omuzlarına bırakıp tırnaklarımı derisine geçirdim. Ağzından bir hırlama çıktığında, penisi hareketlendi. Yavaş yavaş hareketlenen penisinin ritmine katılan kadınlığımdaki dalgalar yüzünden boynumu geriye attım. Elini ağzına götürdü. Diliyle elini yalayıp ağzıma getirdiğinde ağzımdan aşağıya doğru elini hareketlendirdi ve göğsümü sıkıca tuttu.

''Ah.'' İnlememek elde değildi.

Elini bir kez daha ağzıma getirdi. Parmağını ağzımda hissettiğimde onun parmağını emdim. Yavaş yavaş parmağını emerek gözlerimi kapattım. Sonsuza kadar bu pozisyonda; kucağında durabilirdim. Kendimden geçiyordum. Henüz bana bir şey yapmamıştı fakat şimdiden boşalacağımı düşünüyordum.

Dudaklarını omzumda hissettim. Karnıma doğru beni öptü. Beni hazırlamaya çalışıyordu. Önce sevişip sonra içime girmeyi amaçlıyordu.

Omzumda bulunan dudakları, karnıma indikten sonra; bu seferki istikameti dudaklarım olmuştu. Dudaklarını dudaklarımdaki tadı sayesinde hissetmiştim. Elini arkama attı. Belimden tutup sertçe tutup dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Vahşi bir insanın bir insanı öpüyormuş gibi beni öpmeye başladı.

''Çok güzelsin.'' İltifatlar dizmeyi de unutmuyordu. ''Dudakların ıslak ve talepkâr. Şu dudaklarını öpmek bana bu dünyada verilen en güzel hediyelerden ikincisi sadece.''

''Birincisi ne?'' Diye sordum.

''Bana sahip olman.'' Kulak mememi dişledi.

''Serter, devam et.'' Dudaklarını ben de öptüm. Üst dudağını dişimle ezdim, geçtim, orayı öperken kendimi hissetmemeye başladım. ''Bırakma, lütfen.'' Ona sürtündüm.

Altımda bulunan penisi yüzünden sürtünmemek elde değildi. Yavaş hareketlerde bulunarak kadınlığımı penisinin ortasına getirdim. Altımda bulunan penisine odaklanarak ona doğru sürtündüğümde beni öpmeyi bırakarak göğüslerimi tuttu. Sanırım bu yaptığım hareket onun hoşuna gitmişti.

''Asla, bırakmam. Seninle sabaha kadar sevişeceğiz.'' Tutku dolu çıkan sesiyle davranışları aynı hizada hareketleniyordu. Davranışlarıyla sesi asla çelişmiyordu.

Ayağa kalktığında beni kucağından bırakmadan havalandırdı. ''Şimdi, şu kadınlığını yalayacağım. Orayı öpeceğim, orayı ısıracağım. Sen sadece gözlerini kapatıp zevk dalgalarına kendini vereceksin tamam mı?''

Nefes alamıyordum. ''Lütfen.''

Beni yatağın üzerinde bıraktığında, sırtım yatağın zeminini buldu. Ellerimi yana açtığımda çıplak vücuduma bakarak ayakta dikildi. Penisini tuttu. Penisini tutup onu okşamaya başladı. Yumuşak penisini kavrayan elleri oldukça çekiciydi. Damarlı ellerine baktığımda ağzımın suyu bir kez daha akmıştı.

''Bana odaklan.'' Dudaklarını yaladı. ''Sana aç bir hayvan gibi istekli olduğumu gör. Kocanı kendinden mahrum ettiğin için kendine biraz kızmalısın.''

''Çok büyük.'' Orasını gösterdim.

''Seni görür görmez büyüyor. Bir öpücükle bir ereksiyon oluyorum.'' Duraksadı ve dudaklarına bir gülümseme yerleştirdi. ''Fakat hiçbir şey; sana sarıldığım zamanlar kadar mutluluk vermiyor.''

''Serter.''

Penisini okşamayıp bırakıp iki elinin yatağın üzerine dayandırdı. Yüzüme eğildiğinde iç çekmişti. ''Şimdi sana zevk vereceğim.''

Kadınlığımda dudaklarını hissettiğimde ne yapacağını merak ettim. Bu dokunuşunun altında yanacağımı biliyordum. Gözlerimi kapattım. Onu hissetmeye başladım. Dilini kadınlığıma değdirdi. Küçük deliğe dilini değdirip bacaklarımı havaya kaldırıp omuzlarına bıraktı.

Önümde eğilmişti.

İşaret parmağını kullanarak vajinama parmağını soktu. Diliyle emdiği o yerde hem parmaklarının hem de dilinin işlevde bulunması beni mahvediyordu ve bu mahvolmuşluk iyi yönden rüzgarlar estiriyordu tenimde.

''Ah, orası.'' Dedim acıyla.

İşaret parmağını sokarak; ''Çok dar, ben içine nasıl gireceğim?''

Orgazm olacaktım. ''Parmağın...Parmağını biraz daha derine sok.'' Boğazımdaki kuruluk gitmiyordu. ''Lütfen, biraz daha sok.''

''Şşş, dikkatimi dağıtıyorsun.'' İşaret parmağıyla, işaret parmağının yanındaki parmağını kullanıp; iki parmağını birden vajinama daldırdı. Ağzımdan bir çığlık çıkınca boştaki eliyle bacağımı sıktı. ''Sakin ol.''

''Devam...''

''Gece.''

''Ah, orası.'' Dişlerimi sıktım. ''Evet evet, orası işte. Orayı öp lütfen.'' Dediğimde dilini orada hissettim. Birkaç defa parmağını sokup bıraktıktan sonra diliyle yaladı. Dilindeki ıslaklık sayesinde nefesim daralıyordu.

Yüksek sesle inliyordum ve titriyordum. ''Biraz daha aşağı.''

İşaret parmağıyla okşadı. G noktasını okşarken oldukça sakindi. ''Başka?'' İnledi. ''Şurana mı mesela?'' Parmağını bir anda daldırıp canımı acıtarak; ''Nasıl istiyorsun?'' Uzun elinin avantajını kullanarak göğsümü tuttu. ''Söyle?''

''Sert.'' Dedim.

''Pekala.'' Dudaklarını yaladı. ''İçine girdikten sonra sana sertliği göstereceğim. Uzun zamandır yaşayamadığımız gecelerin hasretini bu gece çıkartacağım.'' Ayağa kalktı. 

Baklavaları gözlerimin önüne sergilendiğinde tekrar damağımda bir kuruluk hissettim. Elimi karnımın üzerine bırakıp sırtım yatağın üzerindeyken onu izledim. O baklavalara dokunmayı istiyordum. Parmaklarım onun baklavaları üzerinde gezinmeliydi. Her bir detayı incelemeliydim. Sadece oraya dokunmalıydım, oraya.

Vajinamda baskı oluştu. Dudaklarını vajinama değdirdi. Orayı tekrar yalamaya kaldığı yerden devam etti. Oraya zevk vermek istiyordu. Ruhumda bulunan arzuyu doyurmak amacıyla dilini kullandı. Bedenim kayboluyordu, ruhum kalbimi delip geçiyordu. Nefes alamıyordum, nefes almak güç kaybettiriyordu.

Bacağıma bir öpücük bıraktığında tahrik olmuştum.

Bacağımı öptü. Dudaklarıyla bacaklarımda dans ettirdi tutkuyu ve bu tutku sayesinde ona yaslandım. Ona yaslanıp yalnızca onu hissetmek için kadınlığımı ona ittim. Gülümseyerek dilini kullandı, ardından kadınlığımı yaladı.

''Kahretsin tadın çok güzel. Tadının bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Her gün burayı öpebilirim.'' Dedi.

''Çok güzel hissettiriyor.''

''Her zaman yapacağım, her zaman burayı yalayacağım güzel karım.'' Erkekliğini tuttuğunda ucunu kadınlığıma getirdi. Ucunda hafif bir sıvı vardı. Menin olduğunu düşünüyordum. ucunu kadınlığıma sürttüğünde dudaklarındaki gülümseme asla bozulmamıştı. ''Devam ediyorum.''

''Nefes...''

Susturmak adına önce yavaşça içime girdi. Dar kısma girince tekrar penisini çıkardı. Onu çıkardıktan sonra anlamsızca bana bakarak dudaklarıma eğilip alt dudağımı dişinin arasına aldı. Dişinin arasına aldığı alt dudağımı öperken gayet sakin duruyordu. Ateşli dudaklarını hissettim. Ateşli dudaklarına kendimi verdim.

Bir yandan da göğsümü tutuyordum. Sanırım oradan destek alıyordum.

Dudaklarımı öpmeye devam ederken, elleri de karnımı bulup karnımın üzerini; kalçamı ve vücudumun birçok yerini okşamaya başladı. O sert ellerinin altında kıvranan tenim yüzünden yay gibi gevşedim. Bedenimi ona ittim. Büyük bir zevkle bedenimi kendine doğru çekti.

Dudaklarımı ısırıp nefes nefeseyken kulağıma yaklaştı. ''Çok darsın, hazırlamam gerekiyor seni.''


Onu ensesinden tuttum. ''Hazırım."

Nefesini yüzümde hissediyordum. ''Hayır değilsin, çok dar olmaz.''

Serter'i inandırmak zordu. Bu yüzden beni öpmeyi bırakıp o güzel dudaklarının hedefini değiştirip kadınlığımı öpmeye başladı. Tenini, kokusunu, yaşattığı ahlaksız hisleri duymaya başladım. Bedenimi duyamamaya, yalnızca onunla birlikte zihnimde oluşturduğum sapık rüyaları görmeye çalıştım. Ellerim yana düşmüştü. Bacaklarımın birisini omzunun üzerine bırakıp yere eğilmişi. Dudaklarını kadınlığıma getirip kadınlığımı ağzına aldığında ağzımdan bir inleme kaçtı.

''Çok iyi.'' Oraya dokunur dokunmaz vücudumda titreşimler oluştu. oraya dokunması bile yetiyordu. Alevler orayı bulmuştu. ''Devam et.'' Dişlerimi sıktığımda, bir tepki olarak dişini kadınlığıma sürttü. Sanki uzun zamandır bunu bana yapıyormuşçasına orayı ağzına alıp diliyle yaladı, ardından yavaş yavaş dişiyle ezdi geçti. ''Devam...'' Konuşamıyordum. Gözlerim kapalı olduğu halde onu görüyormuşum gibi hareketlerine odaklanmıştım. ''Lütfen, Serter.''

''İsmimi bir daha söyle.'' Dedi emir veren bir ses tonuyla.

''Ser...'' Dilimi ısırdım. ''Serter.'' İnledim.

''Tekrar.''

''Lütfen, devam et.'' Kadınlığıma ağzına bastırmak için ona doğru yaklaşarak; ''Dayanamıyorum, gerçekten dayanamıyorum.'' Bacağıma bir şapla yiyince ağzımdan bu sefer de çığlık çıktı.

''Çok darsın, dilimi soksam içeriye girmez.'' Bacaklarımı öptü. ''Kızım, senin bu kadar dar olmaman gerekiyor.''

Islak ıslak bacaklarımı öptüğünde yüzümde büyük bir gülümseme ile ayağa kalktım. Ellerimi yanağına götürdüğümde dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Onu öpmemi beklemiyormuş olacak ki gözleri kocaman açıldı. Bir kor halinde yanan elleri belimi buldu. Beni kucağına alıp havaya kaldırdığında, belimdeki elleri kalçama indi. Kalçamı tutarak beni duvar kenarına doğru götürdü. Sırtım duvar kenarını bulduğunda ona itaat ederek bacaklarımı yere indirdim.

Ayaklarım zeminle buluştuğunda gözleri gözlerime odaklı, işaret parmağını çenemin altına bırakıp dudaklarımı öpmeye büyük bir açlıkla devam etti. Dudaklarımı ısırıyordu. Dudaklarımı ısırırken oldukça farklı davranıyordu. Sanki karşımdaki Serter Güçlü değildi. Bu kadar büyük bir açlıkla öpmesi; aslında uzun zamandır bu anı beklediğinin işaretiydi.

Dudaklarım dudaklarının arasındayken ona doğru sürtündüm. Sert erkekliğini hissetmek için kadınlığımı ona sürttüğümde bu çağrıya karşılık verip hızlı hareketlerle kalçamı tutup. Kalçamı tuttuğunda beni kendisine doğru bastırdı. Acıyla inlediğimde zevkle dudaklarımı diliyle yaladı.

Dillerimiz buluştuğunda gözlerim kapalı bir şekilde dudaklarımı dudaklarından çekip sert kaslarını öptüm. Dilimi ortaya çıkardım. Ustaymışım gibi kaslarını yaladığımda inlemişti. Galiba dayanamamıştı. Nihayet onu inletmeyi başardığımda, kalçama bir tane şaplak attığını gördüm.

''Kalçan çok büyük.'' Kalçamı sertçe tuttu. ''Ve onu sabahlara kadar yalamak istiyorum.'' Dedi.

Koyu gözleriyle beraber vücudumun her bir santimini inceleyip arkaya dönmem için işaret verdi. Komutunu anlayarak arkama döndüğümde, kalçama ikinci kez vurmuştu. Bu bana zevk vermişti. Bu bana iyi gelmişti. Galiba kendimi kaybediyordum. Daha fazlasına ihtiyacım olduğunu düşünüyordum. Kalçama değecek olan erkekliğinde yanabilirdim. Bu beni mutlu ederdi.

Kalçamı büyük elleriyle tutup oraya dudaklarını bastırdı. Yine eğilmişti. Bana; önünde eğilmememi söyleyen Serter Güçlü bir kez daha önümde eğilmişti.

Kalçamı büyük bir tutkuyla öptü. Gözlerim kapalı o hislere kendimi verdim. Kalçamı öpmesi birkaç saniye sürdüğünde ayaklanarak penisini kalçama sürttü. İnlemeye başladım. Galiba bu hoşuma gitmişti. Birazdan oranın içimde olacağını bilmek beni şimdiden heyecanlandırıyordu. Heyecanlandığım için vücudumda titreşimler oluşmuştu. Tüylerim diken diken olduğundan dolayı ellerimi duvara dayamış bir vaziyette içime girmesini bekledim.

''Ahhh...''

Saçlarımı arkadan tuttu. ''Şu an saçlarını kravat ile bağlamam lazımdı.''

''Neden?'' Ellerim kızarmıştı. ''Neden kravat?'' Konuşmakta güçlük çekiyordum.

''Küçük bir kravat meselesi.'' Dudakları kulağımı buldu. Kulak mememe bir öpücük bırakıp; ''Sen bilmezsin, güzel karım.'' Sevişirken bile güzel karım diyordu. Bu adama ölüp bitiyordum sanırım.

Kalçama sürttüğü penisindeki ıslaklığı hissettiğimde gözlerimi açtım. Galiba zevkten dört köşe olmuştu. Oraya sürtüyor, bir yandan da saçlarımı arkadan çekiyordu. Ağzından defalarca inleme kaçtığında; bu işi en az benim kadar ciddiye alıyordu. O damarlı penisinin beş dakika önce ağzımda olup şimdi kalçamda olması; boşalmama sebep oluyordu. Biraz daha devam ederse boşalacağımı düşünüyordum.

Sıcak bedenini arkadan bana bastırdığında, sıcak gövdesini derin bir tutku ile hissettim. Nefes nefese kalmışken boynumu öpmesi, boynumu öptükten sonra saçlarımı düzeltip sırtıma kadar öpücüklerini derinleştirmesi; arzudan kıvranmama neden olmuştu.

Penisini son bir kez daha kalçama sürttü. Son bir kez daha kalçamda dans etmesini sağladı. Son bir kez daha onu oraya getirdi. Son son son...Durmadı, devam etti. Son olacağını düşündüğüm her şeyi yaptı. O penisini orada hissetmişken erkenden bırakmak olmazdı. Bu Serter Güçlü'ye yakışmazdı. Penisini bırakmayarak kalçamda devam ettirdiğinde; olmak istediğim ve konumunu belirlediğim yaşamın bu olduğunu anladım.

Kalçamda bulunan penisini daireler halinde hareket ettirip işaret parmağını içime sokarak, ''Şimdi.''

''Evet evet.'' İnledim.

''İçine girdiğimde, uzun zamandır beni kendinden mahrum ettiğin için pişman olacaksın küçük karım.'' Duraksadı. ''O sıcaklığını defalarca hissedeceğim.'' Sözleri tutkuyla harmanlandı. O sözleri bedenime oklar gibi saplandı. Bir ok gibi tutkunun bedenimde dönüştüğü bu dakikalar; acıdan kıvranmam için gerekli her türlü işlemi yaptı. Özellikle beni konuşurken tahrik etmeyi amaçlayan Güçlü'nün benim için kullandığı sözleri karşısında itaatkar bir köleye dönüşmek beni aciz değil, tutku dolu bir kadın yapıyordu. ''Seni istiyorum, senin içine girip seni kışkırtmak istiyorum.'' Söylediği cümle ile zihnimde geçen cümlenin aynı olması beni şaşırtmamıştı. Beni gerçekten de kışkırtmak istiyordu. tam da tahmin ettiğim gibi.

''Durma.'' Devam etmeliydi, devam ederse eğer kendimi daha iyi hissedecektim.

Nihayet penisini içime sokmak için arkamdan bana sürtüğünde; penisini derin bir tutkuyla içimde hissetmeye başladım. Erkekliğini kullanıp içime girdiğinde bir anda girmesi beni şaşırtmamıştı. Ondan da bu hareketi bekliyordum.

İçimi dolduran penisi sayesinde gözlerim kocaman açıldığında alnımdaki teri silerek nefes nefese kalmıştım. Dudaklarımı yaladım. Dudaklarımı yalarken bir yandan da içimde hareket etmesi için bekledim. İlk bir iki saniye içimde durdu, ardından yavaş yavaş hareketlendi. Hareketlendiği sırada bu kadar büyük şeyin içimde olması beni fazlasıyla korkuttu. Yine de kendimi tutkuya verdim.

''Islaksın. O kadar ıslaksın ki penisim içinde kayıyor.'' Sesler çıkıyordu. Girip çıkmaya başladığında, oradaki sesler de aynı ritimde artmaya başlamıştı. ''Çok ıslaksın.'' Bir an bile duraksamadı. O büyük damarlı şeyi çıkartmadan bir elini beline koyup bacağımın birisini havaya kaldırıp penisini içimde hareketlendirdi. Tırnaklarımı duvara batırdığımda dişlerimi sıkarak; ''Devam.'' Dedim. Güldüğünü işittiğimde bu hareketim hoşuna gitmiş olacak ki elini havaya kaldırıp kalçama sert bir şaplak indirdi.

O kor alevden farksız olan dudakları bir vampir gibi boynuma eğildi. Boynumun etini dudaklarının arasına alıp sertçe ısırdığında amacını anladım. Beni ateşin içine atıp heyecanlandırmak için çabalıyordu. Bunu başarmadığı da söylenemezdi. Heyecan her yerimi kaplamıştı. Üstelik yanmak için tüm ruhum harekete geçmişti.

Hareketlenerek arkadan parmaklarıyla çenemi kavrayıp sertçe dudaklarımı öptü. ''Hayalini kurduğum görüntüye kavuştum ama...'' Çeneme doğru dilini kullandığında nefesi yüzüme çarpıyordu. ''Ama senin canını yakmadan...'' Çenemi dişiyle ısırdı. ''Şuranı.'' Yanağımı dişiyle ısırdı. ''Dudaklarını.'' Üst dudağımı emerek; ''Bunları ısırmadan rahat durmam ki?'' Aniden sertleşti. Penisini köküme kadar indirdi. ''Mesela burayı kendime mi ait kılsam? Defalarca girip çıksam mı?'' Nefes alamıyordum, bu adam yüzünden nefes alamıyordum. Beni nereden, ne şekilde vuracağını biliyordu. ''Öptükten sonra hiç içinden çıkmasam mı?'' Kelime oyunu yapıyordu.

''Serter.'' İsmini söylerken inledim. Bu ona zevk vermişti.

Bu onu mahvetmişti. Bu onun yanmasına sebep olmuştu. Dudaklarını öpsem daha az etkili olurdu. O içimdeyken onun adını söylüyor olmak; onu büyük bir tutkunun içine atmıştı. İçimdeyken hareketlenip sesler çıkardığında boynuma doğru inleyip boynumu öptü. Dudaklarını uzun bir müddet sadece boynumda hissettim.

Islaktı, talepkârdı, beni istiyordu.

Arzu ikimizi de ele geçirmişti. Vajinamda bulunan penisinin sertliğinin yanı sıra bitmeyen bir arzunun esiri olmuştuk. Beni bırakmıyordu, daha fazlasını istiyordu. Daha fazla devam ediyordu. Sanki benden bir parça koparıyordu. Özellikle boynuma doğru inlemesi; beni daha da hazza yaklaştırıyordu. O dudakları olması gerektiği yerdeydi. Bendeydi.

Ben ise ondaydım. Onun alevinde.

Yüzümü ona çevirip ona döndüğüm o sıcak dudaklarını öpüp içimden çıkmasını zevkle izledim. Penisini tekrar kadınlığımın içine dayadığında, yüksek sesle inleyerek, ''Şimdi.'' Duraksadı. ''Bana kendini ver.'' Kadınlığıma soktuğu penisi yüz yüzeyken daha da sert hissettirmişti. Üstelik orada bulunan bazı hücrelerimi harekete geçirmişti. Galiba sonsuza kadar ölebilirdim, galiba burada tutkuyu bulabilirdim. ''Kendini bana ver.'' Aynı cümleyi tekrar ettiğinde, koyu gözleriyle dudaklarıma baktı. ''Beni istediğini söyle.''

''Seni istiyorum.'' Direnmedim, direnemedi.

İçimde hareketlendi. Göz göze geldiğimiz sırada sıcak dudaklarıma bakarak içimden çıkmadı. Galiba alev alıyordum, kendimden geçiyordum.

İçimde bulunan alevler her tarafımı sarmıştı. Kollarımı kaldırdım. Parmak ucumda yükselip kollarımı boynuna doladığımda alt dudağımı dişiyle ezdi. Benden herhangi bir hareket beklemiyordu. O öpüyor, o beni her şeye hazırlıyordu. Kadınlığımda bulunan penisini çıkarıp hafif göbeğimde salladı. Üzerinden dökülen sıvıları umursamadan gülümsediğinde tekrar içime soktu.

''Çok güzelsin.'' Dudaklarımı öptüğünde gözleri kapalıydı. ''Seni kollarımın arasına aldığımda, seni bırakmayacağımı fark ediyorum.''

Derin derin yutkundum. ''Serter.''

''Gece.'' İnlediğinde sert harekette bulunarak; ''Şimdi bana odaklan. Sana zevk vermemi büyük bir arzuyla izle.'' Konuşması beni daha da tahrik ediyordu. O konuşurken kulağımda işitilen zevk naraları yükseliyordu. Bu zevk naraları asla bitmiyordu. Kulağımın her yerine yayılım gösterdiği için kendimi daha da kaybediyordum.

''Bebeğim.'' Bana ilk kez bebeğim demişti. ''Çok sıkısın.'' Dişlerini gıcırdattı. ''Çok sıkısın, çok.'' Kulağıma doğru fırladığında içimde bulunan penisi sayesinde yanacağımı anladım. ''O kadar sıkısın ki zorlamaktan...Seni...'' Tüm dişlerini sıkarak; ''Zorlamaktan korkuyorum, seni.'' Nefes nefeseydi. Alnında boncuk terler oluşmuştu. ''

Nefesim kesilmişti. ''Ahh.''

Ellerini belime attı. İçimden çıkıp beni yatağa götürdüğünde sırtım yatağın kumaşıyla buluştu. Üzerime eğilip kısa bir öpücük çaldıktan sonra kadınlığıma dokunarak dudaklarımı öpmeye devam etti. Üzerime uzandığında bacaklarımı aralayıp beline doladım. O sıkı ve güçlü gövdesine doladığımda bacaklarımın arasında bulunan yerde bir baskı oluştu.

Serter işaret parmağını kullanarak kadınlığıma dokundu, ardından penisini içime soktu. Az önceki gibi sert davranmıyordu. Hareketleri biraz da olsa yumuşamıştı. Özellikle acı çekmemem için dikkat ediyordu.

Bir yandan içimde hareket ettiğinde; diğer eliyle de bir yandan kadınlığımı okşuyordu. G noktamı bulmuştu ve oraya dokunmaktan geri kalmıyordu. Oraya dokunarak zevk almamı sağladığında gözlerim açık bir şekilde alt dudağını emdim. Dilimle alt dudağını teğet geçip çenesine ilerlediğimde yüzünü tutmuştum. Onunla ilk kez böyle öpüşüyorduk. Bunu tarif etmek zordu. İlk kez, gerçek anlamda dudaklarının her bir yerini dudaklarımda hissetmiştim. Ağzını kocaman açmıştı, dilinin karışlarını dilime değdiriyordu. Islak dilini ağzıma aldım. Emdiğimde inlemişti. Galiba zevk almıştı.

''Çok sıkısın.'' İnledi. ''Deli oluyorum, sana.'' Kadınlığımda bulunan parmakları artık görevini Serter'in erkekliğine teslim etmişti. ''Şimdi, yavaşça bana gel. Bana doğru gel.'' Zevkle dişlerini sıktı. ''Çok güzelsin.''

''Serter.'' Dedim inleyerek.

Çıldırmak üzereydim. Daha önce böyle olmamıştı. İlk seferimizde bu kadar zevk almamıştım. Erken de boşalmamıştım. Olabildiğince geç boşalmak üzereydim. Beni hazırlamıştı, bana her şeyi yaşatmıştı. Güzel gidiyordu, böyle bir birleşme daha ne kadar güzel olabilirdi, bilmiyordum. Bu ana teslim oldum.

Ellerimi arkasına alıp sırtına bıraktığımda yeni uzamış olan tırnaklarımı omuzlarına geçirdim. Omuzlarını kesen tırnaklarımdan sonra inleyen Serter Güçlü dudaklarımı ağzının alıp onları emdi.

''Her yerini emeceğim.'' Boynumu emdiğinde orasında iz bırakacağını düşünüyordum çünkü gerçek anlamda güzelce emiyordu.

''Dur.''

''Ah, güzel karım.'' Derin bir nefes aldı. ''Galiba geliyorum.'' İçimi dolduran penisini yukarıya kaldırıp tekrar içime soktuğunda son bir hızlı hareketle; ses çıkartarak içimde gelgitler yaptı. ''Çok iyi.'' Gerçekten de iyiydi.

Arzu tüm vücuduma yayıldı. Arzuyu her yerden hissediyordum. Omzuna batırdığım tırnaklarım, koyulaşmış gözlerimiz, sıktığımız dişlerimiz...Daha nice çok olay arzu sayesinde doğmuştu. İkimiz de birbirimizi sömürüyorduk. Dudaklarımızı kullanarak sömürdüğümüz bu yerde nefes alamıyorduk.

''Serter.'' İsmini defalarca kez söyledim. ''Serter.'' Nefes nefeseydim. ''Ah, geliyorum.''

Kadınlığımın içinde çıkan dalgaları hissettiğim andan itibaren Serter Güçlü dudaklarını alnıma bastırdı. Güzel ve etkileyici bir öpücük bıraktıktan sonra penisini tuttu. Penisindeki sıvıyı yavaşça karnıma doğru döktüğünde dudakları aralanmış bir vaziyette bana bakarak; ''Aynı anda.''

''Aynı anda.'' Dedim.

Dudaklarında büyük bir gülümseme oluştuğunda, alnından akan terlerin; onu ne kadar da çekici gösterdiğini bir kez daha anladım.

''Nasıl görünüyorum? Saçlarım dağıldı değil mi?'' Henüz kalkamamıştım.

Yanıma uzanmadan önce ceketinin cebinden peçete çıkardı. Karnımı peçeteyle silip yanıma uzandığında kollarını boynuma dolayarak, ''Hayır, tatmin edilmiş görünüyorsun ve biz az önce seks yaptık.''

''Serter.''

''Çok güzeldi, bunu hep tekrarlayalım.'' Dedi.

Kollarının arasına uzandığım andan itibaren sadece gülümsedim.

&&

Onun kolları arasında uzanıyordum. Kumral uzun dalgalı saçlarım göğsünde salınıyordu. Gözlerim gözleri üzerinde değildi ama gözlerini üzerimde hissediyordum. Titrek dudaklarıyla bileğimin iç kısmını öptüğünde göğsümde büyük bir sevinç oluştu. Bu duyguyu adlandıramazdım, bu duygu göğsümde bir yerde yangın alevini söndürdü. Kalbimdeki sesler kesildi, kalbimdeki seslere kulak verdim.

Derin bir nefes aldığında bileğimdeki dudaklarını çekip o güzel dudakları avuçlarıma yöneltti. Avucumu dudaklarına götürdü. Önce küçük etkileyici bir öpücük bıraktı, ardından öpücükleri derinleşti. Avucuma bıraktığı öpücükler ıslak bir öpücüğe dönüştüğünde iç çekerek göğsüne doğru kafamı tamamen getirdim. Ona sokulduğum sırada aynı benim gibi iç çektiğini fark ettim. Sanırım göğsüne sokulmam hoşuna gitmişti.

Daha fazla sokulmak istedim çünkü onun göğsünde daha önce görmediğim, daha önce bilmediğim duygulara tanıklık ediyordum. Onun sayesinde birçok duyguyu bünyemde barındırabiliyordum. Bazı duyguların gölgesinde serinleyebiliyordum.

''Gece.'' Dedi.

Dün akşam ismimi söylerken ki ses tonu ile az önce ismimi söylerken ki ses tonu arasında farklar vardı. Dün gece dudaklarında bir tutku vardı ve bu tutku sayesinde ismimi boğuk nefesini araya katarak söylemişti. Şimdi daha düz, daha sıradan söylemişti.

''Efendim.''

Tekrar bileğimi öptüğünde gözlerimi birkaç salise yumdum. Gözlerimi kapatıp açtığımda kafamı kaldırıp ona baktım ve keyifli yüzüyle karşılaştım. Oldukça keyifli, oldukça mutlu, oldukça tatmin edilmiş görünüyordu.

''Nasıl hissediyorsun?'' Kafasını kaldırdı, yüzüme eğilerek bileğimi tuttu. ''İyi hissediyor musun?''

Yaramaz bir erkek çocuğu gibiydi. Sorduğu sorunun altındaki imayı anlamıştım ve bu beni eğlendirmişti. Dün gece yaşanan güzel bir geceden sonra hislerimi merak ediyordu. Neler hissettiğimi öğrenmek istiyordu.

''İyi hissediyorum.'' Sesim tiz çıkmıştı.

Odak noktasında olan göğsüm olunca elimi kaldırıp nevresimi göğsüme doğru çektim. Nevresimi göğsüme çektiğimi görünce dudaklarında büyük bir sırıtış beliren Serter Güçlü'nün sessizce beni incelemeye devam ettiğini gördüğüm halde nevresimi boynuma kadar getirmiştim.

''Uykunu alabildin mi?''

İkimiz de hâlâ çıplaktık.

''Evet.'' Kurumuş dudaklarımı ıslattığımda bir elimi kollarına sardım. ''Uykumu aldım, sayende günler sonra ilk kez güzel bir uyku geçirdim.'' Aslında bu şey; karşılıklı olmuştu. İkimizin de uykusu güzel geçmişti. Rahat bir yatakta yatmış, birbirimizin sıcaklığını derinden hissetmiştik.

''Güzel.'' Dudaklarıma baktı. Sapık.

''Sadece biraz midem ağrıyor, galiba yaşadığım stres mideme vurdu.'' Bazı şeyleri henüz atlatamadık, onlar her an her dakika etrafımızdaydı. ''Mide ağrısını nasıl geçireceğimi bilmiyorum.''

''Miden mi ağrıyor?'' Aniden ruh hali değişmiş, o halihazırda çatık olan kaşları tekrar çatılmıştı.

''Evet, biraz.''

Bazen stres yaptığımda midem ağrır, ya da midem bulanırdı. Bunu geçirmek için de dışarıya çıkmaz uzanmaya çalışırdım.

''Sana bitki çayı yaptırmamı ister misin?'' Yumuşak sesi kulağıma ulaştığında, elleri yanaklarımı buldu. Tüm parmaklarını kullanarak yanağımın altını okşadı. ''Midene iyi gelir. Hem senin niye miden ağrıyor ki?''

''Stres yapınca.'' Dedim.

''Neyin stresini yapıyorsun ki?'' Sanırım biraz onu kızdırmıştım çünkü çatık kaşları asla düzelmemişti. ''Kafana bir şeyler mi takıyorsun? Niye bunu yapıyorsun?'' Gözlerimin içine baktı. ''Cevap verir misin güzel karım?''

''Bu yaşananları es geçmek imkansız, bunu en iyi sen biliyorsun. Bazı şeyleri henüz atlatamadım, tren olayını ise hiçbir şekilde unutamıyorum. Zihnimin her yerine yayılmış gibi hissediyorum, atlatmak oldukça zor geliyor.'' Yanımda olduğunu bildiğim halde böyle düşünmek onun hoşuna gidiyor muydu? Belki de kızıyordu.

''Umutsuz konuşuyorsun.''

''Serter.'' Sesimdeki hüznü kontrol edemiyordum. ''Trendeki her şeyi unuttum, bunu beni üzdü. Bu beni tamamen mahvetti. Unutmamam gerekiyordu. Seninle yaşadığım tüm anıları unutmak canımı yakıyor. Bu her ne kadar sana depresif bir yaklaşım gibi görülse de bunlar benim düşüncelerim. Ruhumdaki örtük kasveti hemen atamıyorum.''

''Trendeki anılarımızı hatırlamadığın için mi hüzün duyuyorsun?''

''Serter.'' İsmini tekrarladığımda elimi kumaşın üzerine bırakıp ona baktım. ''Her şeyi hatırlamak istiyorum. Zihnime bazen bir şey geliyor ama bu yeterli değil.'' Yüzüne usulca baktığımda beni derin bir şekilde incelediğini gördüm. ''Hatırlamak istiyorum. Yaşanan her şeyi hatırlamak istiyorum. Ben uzun bir süre boyunca kendimi kıskandım.''

''Şu an önemli değil mi?'' Diye sordu.

''Seninle yaşadığım geçmiş her şeyden daha önemli fakat geçmişte diyalog içinde olduğumuz her konuşmayı bilmek istiyorum.'' Bilmek istiyordum, her şeyi öğrenmek istiyordum. Elimde olsa geçmişe gidip tekrar yaşamak isterdim. Bu kasvetli dünyada yerim yok gibi hissediyordum.

''Gece, çok inatçısın. Bir şeyleri bilmek istiyorsun farkındayım ama...''

Sözünü kestim. ''Sana hâlâ kızgınım.'' Adeta boğazıma bir yumru oturmuştu. ''Barış'tan önce ben bilmek zorundaydım.''

''Kavga mı edeceğiz?'' Diye sordu.

''Henüz içimdekileri sana dökemedim. Seninle şu an konuşmaya çalışıyorum, seninle neden kavga edeyim ki?'' Beni anlamalıydı.

''Dışarıdan çok kolay görünüyor. Her şey sana dışarıdan kolay görünüyor. Benim penceremden bakmıyorsun. Bilerek yaptığımı düşündüğün şeyler benim de canımı sıktı.'' Yana döndüğünde yerde olan kazağını eline aldı. ''Benim tarafımdan bak, lütfen.''

Elimle kolunu sardığımda onu kendime doğru çekerek; ''Nereye?'' Diye sordum.

Alnında derin bir çukur oluşmuş vaziyette kolunu çekmek yerine beni şaşırtarak kolundaki parmaklarıma eğilip küçük bir öpücük bıraktı.

''Birbirimizi anlamalıyız, Gece. Birbirimizi anlamalıyız. Benim sana herhangi bir zarar verme amacım yok. Her zaman net oldum.'' Kelimeleri bastırdı. Dudaklarından dökülen tüm kelimeler vurgulu bir biçimde çıkmıştı. ''Benim tek gayem ailenin katillerinin suçunun ispatlanması ve senin savcı olman anlıyor musun?''

''Ben...'' Boğazımı temizledim. ''Bak, sen bunu bilerek yapmamış olsan da alenen yalan söyledin. Dolayısıyla ben buna sinir oldum. Bana yalan söyleyerek benim olmayan psikolojimi daha da bozdun.''

''Gece, sen hasta değilsin.'' Dedi.

''Hayır ben hastayım. Yıllardır bana dayattıkları gerçeğe inanmaya başladım. Yıllardır beni hasta gördüler, bana ilaçlar verdiler, beni hasta ettiler. Bembeyaz duvarlı odalara kapanıp sessizliğimi dinletmeye çalışarak beni hasta etmeye çalıştılar ve başar...''

Sözünü keserek; ''Başarmadılar, başarmadılar.'' İki kelime, farklı vurgulama...Son kelimeyi oldukça sertçe söylemişti.

''Serter, yapma.''

''Bak şundan asla hoşlanmıyorum!'' Sanırım onu kızdırmıştım çünkü öfkeli bakıyordu. ''Senin böyle karamsar düşünmenden hoşlanmıyorum, senin neşeli halini daha çok seviyorum. Bana gelip neden anlatmadın diye soruyorsun. Bunlar bile seni depresifin kıyısına götürüyor. Yapma şunu Gece, yapma.''

''Seni unutmamdan korkmuyor musun? İlaçları kullandırdılar, seni tekrar unutacağım ve bu çok korkunç.''

Sorduğum soru sonrası duraksayan Serter Güçlü aniden buz kesildi. Yüzünde herhangi bir mimik oynamadı, sadece öylece bana baktı. Bir hareket belirtisi bulmak için çenemi kaldırıp ona baktığımda kucağına düşen elleri yumruk oldu. İç yanağını ısırdığını fark ettiğim yüzünde; denizin dalgalı suları oluşmaya başladı.

Sözler...

Sözler bazen keserdi. Bazen keskin bir bıçaktan farksız olmayan sözler keserdi. Sebepler bulunamaz, kelimeler yeterli gelemez, yollar bir daha dönülemez yerlere giderdi sözlerin sanrısı. Sözlerim, cümlelerim ve dilimden dökülen örtük kasvetim...Bunlar onun hareketsiz kalmasına sebep olmuştu.

Önce sustu, sonra gözlerini bana doğrulttu. Dudaklarından bir cümle dökülmesini beklemek yerine harekete geçerek elimi elinin üzerine bıraktım.

''Seni unutmak istemiyorum.'' Gözlerim sulandı. ''Seni yeniden unutursam eğer sen ne yapacaksın? Ben ne yapacağım?'' Sesim titremişti.

''Ben duş alacağım, sen de hazırlan çıkalım.'' Ellerini çektiğinde acele ile yataktan çıktı. Yerde bulunan beyaz örtüyü beline sardı.

''Yapma şunu.''

''Duş alacağım.'' Dişlerinin arasından konuştuğunda öfkesinin bana değil Eylül'e olduğunu anladım.

''Konuşuyorduk. Kaçamazsın gerçeklerden. Bu ihtimali düşünmek zorundayız?'' Dudaklarımı tekrar ıslattım. ''Ben seni unutmak istemiyorum. Ben bir şeyleri unutmaktan sıkıldım. Ben seninle tanıştığım ilk günü de hatırlamak zorundaydım. Buna hakkım vardı. Benim elimden haklarımı alıyorlar, farkında değil misin? Sen ise sürekli iyimser olmamı bekliyorsun. Bu olmuyor. Ben o kadar güçlü değilim.''

''Sen tanıdığım en güçlü kadınsın.'' Dedi.

''Hayır değilim.''

''Gece, bunun aksini hiçbir zaman söylemeyeceğim. Hiçbir zaman söylemeyeceğim çünkü ölene kadar senin en güçlü kadın olduğunu bilip öyle öleceğim.''

Sözlerini kesmek için konuşacağım sırada yüzüme eğilip işaret parmağını dudaklarımın üzerine bıraktı. ''Birlikte yaşlandığımızda, birlikte aynı evde aynı çatının altında aynı yatağın altında uyuduğumuzda; sen göğsüme uzandığında, çocuklarımız odaya girip aramıza uzanmak için yarıştığında...Ben senin hâlâ güçlü bir kadın olduğunu dile getireceğim.'' İç çekerek nefesini yüzüme üfledi. ''Sen benim karımsın. Sen benim karımsın anlıyor musun? Her şeyden önce Gece'sin. Gece olmak kolay mı? Gece olabilmek, yirmi üç yaşında olmasına rağmen, olgun; düşünceli, merhametli...Böyle bir kadın olmak kolay mı?''

Cümlelerine kaldığı yerden devam etti. ''Gece'sin Gece. Kimse sen olamaz, hiçbir kadın gözümdeki değerin kadar büyük bir değere, büyük bir isme sahip olamaz. İnsanlar sen gibi değil, seninle konuştuğumda, seninle sohbet ettiğim veyahut eğlendiğimde o an anlıyorum.''

''Neyi anlıyorsun?'' Dolu gözlerimi silmek istedim.

''Senin hasta olmadığını.'' Sesi boğuk çıkmıştı.

''Şimdi kalk. Bir daha da seni bu şekilde güçsüz ve teslim olmuş görmeyeceğim.'' Komodinin üzerinde bulunan havluya uzanarak onu tek eliyle yakaladı. ''Eğer bir daha umutsuz konuşursan bu sefer gerçekten kızarım.''

''Seni unutmak istemiyorum.''

Elini çenemin altına çıkarıp çenemi yukarıya kaldırdı. Gözlerini kapatarak o sıcak dudaklarını alnıma bastırdı. Alnımı sıcacık dudaklarıyla öptükten sonra çenemin altını parmağıyla okşadı. Sıcaklığını hissettiğimde gözlerini henüz açmamıştı. Ben de gözlerimi kapattım. Gözlerim kapalı çenemin altını okşamasını hissetmeye çalıştım.

''Unutmayacaksın.'' Dedi. ''Beni unutursan eğer sana kendimi yeniden hatırlatırım.''

''Trendeki her şeyi hatırlasaydım...'' Dudaklarını geri çekti, usulca bana baktı. ''O zaman ne olurdu peki?''

''Bilmem.'' Omuz silkti. ''Sanırım seninle evlenmek için ayrı bir yol izlerdim. Her zaman seçeceğin kişi olacağım Gece Hanım. Bunun başka yolu yok.''

O an anladım. Serter Güçlü soyadının kumaşını üzerine ve kalbine geçirmişti. Tanıdığım, gördüğüm, bildiğim en güçlü adamdı. Bu güçlü adam karşımda duruyordu. Karşımda bana bakıyordu. Sol parmağında bana ait bir yüzük vardı. Evliliğimizi taçlandıran bu yüzük aslında sonuç kısımdı. Serter o kadar güçlü bir adamdı ki soyuttan çok somut verilere inanmak istiyordu. Onun için burada olmam yetiyordu. Bir kez daha anlamıştım.

''Bir daha da ağzından böyle cümleler duymayacağım. Hemen pes edersen işimiz var seninle haberin olsun.'' Geri çekildiğinde adımlarını kapıya yöneltti. ''Üzerini giyin, sonra kahvaltı edelim. Kahvaltıdan sonra nereye gideceğimize bakarız.''

''Kahvaltı etmesek olmaz mı?'' Diye sordum.

Cüzdanını açtı. İçinden bir küçük bir kağıt çıkardığında bir şey dikkatimi çekti. Cüzdanın ucundan aşağıya sarkan küçük bir fotoğrafa bakmak için ayaklandığımda elimi göğsüme bastırarak yalpaya yalpaya ona yürüdüm. Elimi kaldırıp cüzdanı alacağım sırada içindeki dolarla gözlerim kocaman açıldı.

''Bu ne?'' Kağıdı çektiğimde, onun bir fotoğraf olduğunu artık netleştirmiştim. ''Benim vesikalık fotoğrafım.''

Serter cüzdanında vesikalık fotoğrafımı taşıyordu.

''Nikah için almıştım.'' Fotoğrafı elimden çekti. ''Ayrıca, niye arkamdan sinsi sinsi geliyorsun karıcığım?'' Dudaklarının kenarı kıvrıldı.

''Cüzdanında benim fotoğrafımı mı taşıyorsun?'' Yüzüne eğildiğimde kafasını sallayarak beni onaylamıştı. ''Bilerek mi? Yani hani şey olur.''

İki parmağıyla burun ucumu kıskıvrak yakaladı. Dudaklarıma eğilip elini belime attı. Beni kendine doğru çektiğinde, dudaklarını dudaklarımda hissettim. Sert, net ve kısa bir öpücük bırakıp dudaklarını yaladı. Dudaklarının yaladığında gözlerim dudaklarına değdi. Dudaklarını hissettiğim için kısacık da olsa mutlu olmuştum.

''Karımsın, tabii ki de fotoğrafın cüzdanımda olacak.'' Dedi.

''Serter.''

Dudaklarını tekrar yaladığında işaret parmağını dudaklarıma getirdi. İşaret parmağını kullanarak alt dudağımı aşağıya çekiştirdiğinde nefesim daraldı. ''Çok konuşuyorsun fakat...'' Dudaklarını kulağımda hissettiğim. ''Fakat ben bu hallerine bağlanmaya başladım. Bağlanmak bu hayatta isteyeceğim en son şeyken artık istediğim ilk şey.''

''Bağlanmak tehlikeli midir Büyükelçi?'' Neşeli bir ses tonuyla sordum.

''Seni tanıyana kadar öyleydi.'' Arkasına dönerek banyoya doğru yürüdü. ''Şimdi duş alacağım. Sonra kahvaltıya gidiyoruz.''

''Evimize gitmek istiyorum, orayı özledim.''

Kapının kolunu sola çevirip kapıyı açtığında yüzü bana dönüş bir şekilde kaşlarını çattı. ''Eve gideriz fakat orada kalamazsın.'' Dudaklarımın kıpırdayıp bir şey söyleyeceğini anladığında beni susturmak adına; ''Sakın öyle bakma, kedi gibi bakıyorsun. Sonra her dediğini yapmak zorunda kalıyorum.'' Dedi yumuşak sesiyle.

''Lütfen.'' İki elimi çenemin altına bıraktım.

''Bir süre daha Naz'da kal, lütfen ısrar etme.'' İç yanağını ısırarak; ''Bak öyle bakmaya devam edersen ciddi ciddi dediğini yapmadığım için vicdan azabı çekeceğim.'' Dudakları yukarıya doğru kıvrıldığında bu adamın kesinlikle benim için yaratıldığını anladım.

''Karının dediğini yapmak zorundasın.''

Ağzından bir kahkaha koptuğunda usulca geri çekilerek; ''Sayende arkadaşlarım da dahil hanımcı diyor bana, aferin Gece Hanım.''

''Sana iyi oldu.''

''Gıcık.'' Yapay bir şekilde yüzünü buruşturdu.

Banyoya girdikten sonra onu beklemek yerine, bana dün akşam getirttiği kıyafetleri diğer komodinin üzerinden alıp giyinmeye başladım. Önce altıma siyah eteğimi geçirdim. Üstüne ise bluzumu giydiğimde deri ceketi görür görmez hemen elime aldım. Tamamen siyaha bürünmüştüm. Makyaj yapmadığım için büyük bir eksiklik hissetmiş olsam da bu durumu önemsememeye çalıştım.

Yavaşça aynanın karşısına geçtiğimde, hiç acıkmadığımı fark ettim. Serter Güçlü kahvaltı etmek konusunda ısrarcı görünüyordu fakat kesinlikle ağzıma bir şeyler alacağımı düşünmüyordum. Son zamanlarda yaşanan olaylardan sonra iştahım tamamen kapanmıştı. Yemek yemeyi düşünmüyordum.

Çantamı bulmaya çalıştığımda Serter uzun bir zamandan sonra banyodan çıktı. ''Oteller konusunda sıkıntı çekiyorum.'' Saçlarını kurutmuştu. Islak bir saçla çıkmamıştı. ''Her yer pis geliyor.''

''Bu otel kime ait?'' Diye sordum.

Koltuğun üzerine oturduğunda ayaklarını öne uzatarak dudaklarıma baktı. ''Bana.''

''Ciddi misin?''

Derin bir nefes aldı. ''Dört yıl önce öylesine almıştım.''

''Öylesine?'' Tek kaşımı havaya kaldırdım.

Temiz kıyafetleri yandan aldığında pahalı duran poşetin içinden baksır çıkardı. ''Neden şaşırdın ki? Geçmişte böyle saçma sapan gereksiz yere para harcadığım yerler olmuştu.'' Baksırını tuttuğunda hemen arkama döndüm ve elimi gözlerimin üzerine bıraktım. Sanki arkama dönmek yetmiyormuş gibi gözlerimi de kapatmıştım.

''Çok saçma, ben asla böyle şeylere para harcamam. Kendime ait bir kafem var, neredeyse bir aydır uğramıyorum. Günlerdir oraya uğramayı düşünüyorum. Böyle şeyler insanın zihnini yorar.'' Dedim.

''Burayı ve daha birçok işletmemi yönetenler var. Bizzat onlarla iletişimde olan asistanlarım var. O yüzden kafa yormuyorum.'' Dedi.

''Giyindin mi?'' Konuyu değiştirmeye çalıştığımda yanaklarımın kızardığına emin olmuştum çünkü arkamda bulunan mavi gözlü şahıs utanmadan baksırını göstererek karşımda giyinmeye kalkışmıştı.

''Yüzünü çevirsene bana?''

''Hayır.'' Dedim.

Yüzümü ona çeviremezdim. Utanmaya başlardım. Utanmak istemiyordum.

''Dün akşam yaşadıklarımızdan sonra hâlâ utanıyorsun, pes.'' Sanırım biraz kızdırmıştım. Sesi sert çıkmıştı ama bir yandan da eğlendiğini düşünüyordum. Yüzünde hafif bir gülümseme olduğuna emindim.

''Sus.''

''Gece, bana dön. Bak gerçekten çok saçma bu durum. Ben senin kocanım, insan kocasından utanır mı?'' Poşete tekrar dokunduğunu fark ettim. Poşet sesi gelmişti. ''Döner misin ya? Sana kızmaya başlarım, kızarsam çok sinirli, huysuz aksi ve yaşlı bir koca olurum.''

''Yine yaşa geldi mevzu.'' Ellerimi gözlerimden çektiğinde yavaş yavaş ona çevirmeye çalıştım elalarımı. ''Bak sakın o yerin açıkta kalmasın.''

İç çekti. ''Sana boşuna çocuk demiyorum, küçük ergen karım.''

Gözlerimi ona diktiğimde gördüğüm görüntü sonrası ağzımın suyu aktı. Üst tarafı tamamen giyinikti fakat alt tarafta baksır vardı. Daha da ilginci o malum yeri belirgindi. Baksır giymeseydi de dar baksırının altında bulunan kasıklarının ölçümünü bile yapabilirdim. Onu görüyordum. En azından dün akşam aklım başımda olmadığı için tamamen oraya odaklanamamıştım ama şimdi gayet zihnim belirgin kısmına odaklanabilmişti.

Bacak kaslarına da baktım. Bacak kaslarında oldukça sıkı duruyordu. Düzenli spor yaptığı belli oluyordu.

Sıkı bacaklarında hafif tüyler vardı. Beyaz-buğday arası teni ile yüzünün beyazlığı arasında büyük bir zıtlık mevcuttu. Teni fazla güzeldi. Tenine saatlerce bakabilirdim.

Dudaklarımı yaladığımda nereye baktığımı anlamış olacak ki dudaklarında büyük bir gülümse oluştu. Naz'a göre bu piç gülümsemesiydi. Erkeklerin genelde böyle durumlarda gülümsediklerinde dudaklarında bu gülüş olurdu. Muhtemelen arkadaşım da bu ismi ona koyardı.

''Peçete vereyim mi?''

''Niye?'' Terli avuçlarımı yana sürdüğümde ayağa kalkarak pantolonunu giymeye başladı.

''Ağzının suyu akıyor.'' Dedi.

Yüzümü buruşturduğumda onun o sapık sözlerini umursamamaya çalıştım. ''Serter, bak yine sapıklaştın. Susar mısın artık?'' Güldüğünü işittim. ''Ayrıca gülme, hiç komik değil. Lütfen kendine odaklan.'' Kapının olduğu tarafa adımlarımı yönelterek omzumun arkasından ona bakarak; ''Arabada bekliyorum, çabuk ol.''

''Birlikte inelim.'' Dedi.

''Yok, ben tek ineceğim.''

''Gece, saçmalama lütfen.'' Serter'in bu hayatta kullandığı iki cümleden birisi Gece saçmalamaydı. Her cümlesinde bunu da eklemeyi unutmuyordu.

''Ok.''

Kravatı boynuna doladığında yavaşça kravatını bağlamaya başladı. Özenli ve düzenli olan kravatı oldukça renksiz duruyordu. Gri renginde olan kravatını bağlamaya çalıştığı sırada gözlerini benden çekmeden dudaklarını yukarıya kıvırdı.

''Otele birlikte girdiysek birlikte çıkmamız daha doğru olur.'' Sesi fazlasıyla yumuşak çıkıyordu.

''O zaman kapının önünde bekleyeyim?''

''Giyindim güzel karım, giyindim.'' Gözlerini deviren Büyükelçiyi sanırım biraz kızdırmıştım. Onu tekrar kızdırmak uzun uğraşlar sonucu çabaladığım bir olay değildi. ''Ayrıca, sen niye bu kadar sabırsızsın?''

Kızaran yanaklarıma elimi bıraktığımda ateş gibi yandığımı anladım Ellerimi yelpaze yaparak yüzüme hava gelmesini sağladım. O tamamen giyindikten sonra ellerini uzattığında kızarmış ellerimi ellerinin arasına almasını izledim. Ellerimi yavaşça tuttu ve dudaklarında bulunan yakıcı gülümsemeyi bozmadan boştaki eliyle kapıyı açtı.

Çantam kolumda olduğu için ağırlık yaratmıştı. Zincire takılan saçlarımı düzeltip asansörün önünde durduk.

Ağzında hafif ıslık çaldığında keyfinin yerinde olduğunu fark ettim.

Asansörün düğmesine bastığında elimi bırakmamaya çalışarak asansöre girmem için sol eliyle işaret etti. Öne doğru adımımı attığımda sıcak elleri belimi buldu. Belimin alt tarafıyla kalçam arasında kalan elleri sayesinde gözlerim kocaman açıldı. Yine ve yine yanaklarımı bir sıcaklık sardı.

Boğazımı temizleyerek duvar kenarına geçtiğimde düğmeye bir kez daha basıp asansörün kapısını kapattı.

''Deri ceket yakışmış.'' Yandan bakarak diliyle dudaklarını zarifçe ıslattı. ''Tenine uyumlu olmuş, her zaman giymeye çalış.''

''Beğendin mi gerçekten?''

Asansörde o düğme sesi yankılandı. ''Evet.'' Boğuk çıkan sesinin altında yatan imayı anlamaya çalıştığımda bir anda önüme geçerek iki elini birden kullanıp bacaklarımdan yakaladı. Beni havaya kaldırdığında kucağına binmiştim ve kollarımı boynuna dolamıştım. Ağzımdan bir çığlık çıktığında, hemen asansörden çıktı, beni hızlıca boş bir duvar köşesine götürdü.

''Ne yapıyorsun?''

Koridoru geçtiğimizde, boş bir duvar kenarında durduk. Beni yere indirip iki elini duvara dayadı. Dudaklarıma eğilip aniden dudaklarımı dudaklarının arasına aldı. Yaşadığım şoku atlatamadan ellerini bacaklarımın arasına soktu.

''Serte...'' Dudaklarımı kıpırdatmaya başladığımda iki elimi birden göğsüne koydum. Giymiş olduğu ceketi tutup onu kendime doğru çektiğimde alt dudağımı ısırarak tüm tutkusunu bana yönlendirdi. ''Ah, devam et ne olur.''

Arsız bir kadın olma yolunda epey yol kat etmiştim.

Dudaklarıma doğru nefesini üflediğinde, o öpücük birkaç saniye kadar sürmüştü. Benim bu kadar kısa sürede öpmesi; biraz canımı sıkmıştı.

Geri çekildiğinde geriye sadece ıslak dudakları kalmıştı. Elini dudaklarına götürdü. Keyifli bir yüz ifadesiyle derin nefes alarak elini uzattı. Elini tuttuğumda sadece bir şeyi düşündüm. Ben bu adama gittikçe tutulmaya başlamıştım. Yağmur sonrası güneş gibiydi. O soğukluğa rağmen açtığı güneş bana iyi geliyordu.

Omuzlarım üşümüyor, kalbimdeki acı azalıyordu. Omuzlarımda bulunan üşüme geçiyordu. Ruh yanılsamasını hissettiğim bu dünyada, onun sayesinde kalbimdeki sızıyı bitiriyordum. Güneşimi duyuyordum, acılarımı arkaya alıyor, bir tek ona odaklanıyordum. Şimdi bu garip dünyada, bu garip evrende; onun sesi beni var etmeye başlamıştı. Tüm tezatlıklarımı alan kalbine ise parmaklarım dört elle sarılıyordu.

''Dünyanın en güzel şeyi ne biliyor musun?'' Kulağıma yaklaştığında nefesim kesildi. ''Her zaman göğsünde uyumasını istediğin kadınla yakınlaşmak ve ben bunu bu aralar yaşıyorum. Çok farklı bir hismiş, net anladım.''

Gülümsedim. ''Şey...''

''Bir şey söyleme lütfen.'' İç çekti. ''Arabaya geçelim, bunları sonra konuşuruz.'' Dedi.

Otelden çıktığımızda arabası bizi halihazırda bekliyordu. Bekir'i sırtını yaslamış bir şekilde arabanın önünde gördüğümde Serter küçük bir baş işaretinde bulunarak Bekir'e direktifte bulundu. Bekir mesajı alarak arka kapıyı açtığında çatık bir kaşla Bekir'i izledim. Ne Aslı ne de Bekir'e ısrarla güven duymuyordum. Bu konuda da ısrarımı sürdürmeye kararlıydım. Her ne kadar Serter güven duyduğunu söylemiş olsa da onun duyularını kapatan duyguları olduğunu düşünüyordum.

Arka kapıyı açtığımda emniyet kemerimi takmadan önce arka koltukta bulunan silahı fark ederek havaya kaldırdım. ''Bu ne?''

''Herhangi bir tehlikeye karşı.'' Bekir şoför koltuğuna oturdu.

Serter emniyet kemerimi takmak için bana eğildiğinde hızlıca emniyet kemerinin şeridini tuttu. Onu aşağıya doğru çekti. Vücudumun pozisyonuna göre ayarlayıp emniyet kemerimi takarak bacaklarıma dokundu, ardından yüzündeki gülümsemeyi bozmadan sırtını koltuğa yasladı.

Adam sapıklaşmıştı. Gerçekten pes.

''Karım buradayken silahı göstermezsen sevinirim, rahatsız olabilir.'' Sesi keskindi fakat gözleri parlak parlaktı.

''Özür dilerim Serter Bey, fark etmemişim.'' Kontağı çalıştırdığında arabayı park yerinden çıkarmaya başladı. ''Size söylemem gereken bir şey var.''

''Dinliyorum.'' Serter gözlerini bana çevirdiğinde dudaklarıma bakarak; ''Anlat Bekir, ben seni dinliyorum.'' Israrla dudaklarıma bakmaya devam ettiğinde kayıtsız kalmaya çalıştım fakat nafileydi.

''Berrak Hanım ile ilgili.'' Dediğinde o kadının adını bir gün bile duymadan günümün geçmeyeceğini artık bilmeliydim. ''Tutuklu tutulduğu cezaevinden serbest bırakılarak hastaneye sevk edilmiş. Uyuşturucuyu bırakması için tedavisi başlamış.''

''Semih?'' Diye sordum.

Serter soruma cevap vermeden derin bir nefes alarak; ''Tahmin etmeliydim, böyle bir şey bekliyordum. Yine de erken olması dikkatimden kaçmadı. Yargısına karar veren hakimi öğren Bekir, kimmiş görelim bakalım.''

''Böyle durumlarda genelde tedavi edilmesine karar verilip onların hastaneye yatışları için gerekli tüm işlemler yapılır.'' Bekir'in söylediği cümleyi ben de mantıklı bulmuştum.

''Berrak sadece uyuşturucudan yargılanmadı, ayrıca çocuğuna olan davranışlarından da yargılandı. Dolayısıyla hiçbir hakim böyle bir kadını serbest bırakamaz. Uyuşturucuyu kullandığı için bağımlılığı konusunda tedavi görmesi oldukça saçma bir karar.'' Çatık bir kaşla elini dizinin üzerine bıraktı. ''Hakim fonlanmış olabilir.''

''Fonlayan kim?'' Diye sordu Bekir.

''Eylül veya Carla Salazar.''

''Bu mümkün mü? Bir hakimden bahsediyoruz, kolay mı?'' Ben de savcı olmak istiyordum. Hukukta böyle bir şeyin mümkünatı olamazdı, olmamalıydı.

''Bazı davaları duysan muhtemelen güvenmemeye başlarsın hiçbir şeye. Neyse bunu es geçelim. Ben bizzat ilgileneceğim. Tedavi olup serbest dolaşmasına müsaade etmem.'' Telefonunu cebinden çıkardı. Birine bir şeyler yazdı, telefonu tekrar ön cebine koydu. ''Bu durumla ilgilen Bekir. Hiçbir mahkeme; çocuğuna alkol ve uyuşturucu veren bir kadını tutuksuz olması için karar veremez.''

''Tamam, o iş bende.'' Dediğinde dikiz aynasından bize bakarak; ''Bir şey daha var.'' Bunu söylerken sanki çekinerek söylemişti.

''Söyle.'' Serter'in dudakları gülümsüyordu.

''Şey...'' Bekir gevelemeye başlamıştı.

Serter Güçlü kucağımda bulunan elimi elinin arasına aldığında omzunu omzuma hafif çarptı. Bunu yaparken gayet keyfi yerindeydi. Çocuk gibiydi, benimle eğlenmeyi seviyordu. Üstelik bunu yaptığında ben de onun gibi eğlenebiliyordum. Bu hareketleri oldukça hoşuma gidiyordu. Her zaman yapsın istiyordum.

''Söyler misin Bekir? Ne oldu?'' Avucumun içine kısa tırnaklarını değdirdi ve sırıttı. ''Dinliyorum.'' Ciddi davranmaya çalışıyordu ama sanırım yanımdayken bunu yapmak oldukça güçtü.

''Onat...'' Dedi yavaşça. ''Bir mevzu var da ama tahmin edeceğinizi düşünmüyorum.'' Dikiz aynasından gözleri bana değdi. ''Serter Bey, ben size sonra söylerim.'' Bir anda vazgeçmişti. Özellikle bakışları bana değdiğinde vazgeçmişti.

Serter gözlerini bana çevirdiğinde avuçlarımı sıkarak; ''Karımdan bir şey saklamam, onun yanında rahat konuşabilirsin.'' Göz kırptı.

Serter işin dalgasındaydı fakat tehlike kokusunu Bekir'in gözlerinden almıştım.

''Gece Hanım'ın...''

''Bekir, uzatma söyle.'' Sesi bir miktar sertleşmişti. ''Olay ne? Onat'a ne oldu? Ne olduysa anlat bana.''

Araba kırmızı ışıkta durduğunda gözleri yolda olan Bekir'in dudakları kıpırdadı. ''Onat ve Berrak Hanım yakın zamanda bir ilişki içine girmişler.'' Dediğinde Serter'in yüzünün buz kestiğini fark ettim. ''Daha da kötüsü Berrak Hanım sizinle ilişki içindeyken onunla da aynı tarihlerde beraber olmuş ve bu tutuksuz yargılanmasının sebebinin de Onat olduğunu düşünüyorum zira birtakım işlerde bulunup serbest kalmasını sağlamış.''

''Emin miyiz?'' Serter kasılmıştı. ''Onat yapmaz, emin miyiz?''

''Onat kimdi?''

Serter soruma cevap vermek yerine tüm dikkatini Bekir'e verdiğinde Bekir arabayı tekrar çalıştırdı. Direksiyona asılarak konuşmaya kaldığı yerden devam etti. ''Maalesef teyit ettim, doğru. Berrak Hanım ile fotoğraflarına da eriştiğimde görmek istemeyeceğiniz fotoğraflarla karşılaştım. Sadece bu da değil. İki üç hafta öncesine kadar birbirlerinin evine gidip geliyorlarmış.''

''Bunda ne var ki? Ne gibi sorun var?'' Cevap almak ümidiyle sordum.

İç yanağını ısırdığında öfkeyle dişlerini sıktı. ''Aptal yerine koyuldum.''

''Serter.'' Omzuna dokunduğumda elini benden çekmeyerek sıkıca ellerimi tutmaya kaldığı yerden devam etti. ''Onat kimdi?''

''Bir saniye, Gece.'' Dedi.

''Bekir.'' Derin derin yutkunduğunda bu denli kasılması garibime gitmişti. ''Bana, Onat'ı bul. Neredeyse bul, yanına gideceğim.''

Sola direksiyonu kıran Bekir'in konuşmasına müsaade etmeden ısrarla araya girmeye çalıştım. ''Berrak'ın Onat denen adamla sevgili olması neden umurunda? Adam kötü biri mi ki? Keşke bir cevap versen.''

''Gece, anlatacağım. Önce bana bir izin verir misin?'' İzin istiyordu fakat benim de bilmeye hakkım vardı.

Araba bahçeye giriş yaptığında alan gördüğüm kişi ile hafızam hafif yoklandı. Basketbol oynadığımız günkü adam buradaydı. Serter'in en yakın arkadaşı olan adamı gördüğümde nihayet hatırlayabilmiştim. Onat...Onat, Serter'in yakın arkadaş grubundaydı. Bahsettikleri adam bu muydu?

Serter, Onat'ı fark ettiğinde kapıyı açarak dışarıya adımını attı. Arkasından indiğimde onu tutmak istedim.

''Serter.'' Onat iki elini cebinden çıkardı. ''Yol üstündeyken sana uğramak istemiştim.''

Serter'in adımları duraksadı. Tam karşısında durdu. Arabadan indim. Arkasına geçtim. Serter'in öfkesini hissettiğim için yanlış bir şey yapmasından korkuyordum. Arabadayken buram buram alevlerin yakıcılığının kokusunu duymuştum. Birazdan ortalık alev alacaktı. Serter ellerini yumruk yapmış bir vaziyette karşısında durduğu için ona zarar verebilirdi.

''Arkadaşını böyle mi karşılıyorsun?'' Onat anlamaya çalıştı.

Bekir'de arabadan indi. ''Serter Bey.''

''Tek bir şey soracağım.'' Serter ona doğru bir adım attığında kolundan yakaladım. Kollarını çekti. ''Tek bir şey soracağım.'' Dört kelime, tek cümle...Hayır aynı değillerdi. İkinci cümle dudaklarından vurgulu bir şekilde çıkıyordu. Ayrıca tehlike çanları çalıyordu cümlelerden...

''Anlamadım, ne oluyor?''

''Gece.'' Maviliklerini bana çevirdi. ''Eve geçer misin?'' Israrda bulunmak adına sonuna bir kelime ekledi. ''Lütfen.'' Bunu dediğinde onu dinleyeceğimi düşünüyordu.

''Hayır.'' Diye direttim.

Bekir'e kısa bir bakış attığında Bekir arkama geçerek; ''Gece Hanım, hadi eve geçelim.'' Dedi.

''Bir dakika bir dakika, bu hal ne?'' Diye sordu Onat.

Serter Güçlü bir elini havaya kaldırdı. Yumruk yaptığı elini havaya kaldırdığında o yumruk Onat'ın suratını buldu. Yaşadığım şaşkınlıktan ötürü gözlerim kocaman açıldığında Bekir durdurmak yerine sabit durarak Serter'in ona vurmasına göz yummuştu.

Hızını alamadı, arkadaşının yakasından tuttu. ''Bunu yaptın mı? Bunu yaptın mı? Bana cevap ver Onat? Bana bunu yaptın mı?''

''Ben anlamıyorum.'' Dedi.

''Berrak?''

Onat'ın yüzündeki ifade değişti. Kan akan dudakları titrediğinde Serter'in ona sorduğu soru sanki onu bozguna uğratmıştı. ''Açıklayabilirim.''

Yakasını bıraktığında sesi sertleşmişti. ''Sen adi bir adamsın.'' İşaret parmağını göğsüne doğrulttu. ''Adi bir adamsın! Benimle dostken benimle münasebeti bulunan kızla mı bir birliktelik yaşadın?'' Sinirden ceketini çıkarıp yere attığında usulca arkada durmaya devam ettim. ''Sakın inkar etme! Sakın! Gözümün önünde aptal taklidi yaptın. Onunla berabermişsin, yalan da söyleme!''

''Serter.'' Kanayan dudaklarını sildiğinde gergindi. ''Sevdim.'' Dedi.

''Senin sevgin dostluğundan daha mı önemli? Bu mu sevgi? Böyle bir sevgi mi olur? Size güvenemeyeceksem kime sırtımı yaslayacağım?'' Yumruk olan elleri yana düştü. ''Şüphelenmiştim. Yedi-sekiz yıl önce şüphelenmiştim ama toz kondurmadım.''

''Bak...''

Sözünü kesti. ''Seninle o zamanlar daha yakındık. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Okan'ı, Cesur'u geçtim. En yakınım sendin lan?'' Büyük bir yıkıma uğramıştı, ayakta zor duruyordu. ''Bunu bana nasıl yaparsın?''

Bekir, ''Gece Hanım, eve geçelim.''

''Hayır.'' Dedim.

''Açıklamama izin ver.''

''Neyi açıklayacaksın? Neyi? Ben sizin yüzünüzden kimseye güvenemiyorum. Küçücük bir şeyde güvenim yaralanıyor? Oğlum siz nasıl insanlarsınız?'' Karşısında Onat vardı ama asıl bu sorunun muhatabı ölen arkadaşı Okan'dı. Besbelli yılların vermiş olduğu acıyı şimdi kusuyordu. ''Bunu nasıl yaparsın? Bunun izahı olabilir mi? Açıkladığında düzeleceğini mi düşünüyorsun?''

''Ne oluyor?'' Cesur merdivenleri inerek evden çıktığında gözleri bize değdi. Merdiven basamaklarında ayakları duraksadığında dudakları kanayan Onat'ı gördüğünde çatık bir kaşla; ''Kavga mı ediyorsunuz?''

''Açıklayacağım.'' Onat dudağını tekrar sildiğinde dudaklarında o büyük yaranın tek bir yumrukla oluşması fazla ironik bir durumdu. ''Evet, bir hata yaptım ama hatam...''

''Bu hata değil! Bu düpedüz şerefsizlik.''

Normal şartlarda küfür ve hakaretten nefret eden Serter Güçlü'nün söylediği son kelime; aslında birikmişliğin kusmasına işaret ediyordu. Birikmişleri tek tek kusuyordu, elinde değildi. Öfkesini başka türlü üstünden atamazdı. Bunu yapmak zorundaydı.

''Bir dakika ya? Ne hatası?'' Cesur yerde bulunan ceketi eline aldığında üzerini hafif silkeledi. ''İkiniz de olgun adamlarsınız, ne için kavga ediyorsunuz?'' Kahvelikleri bana çevrildi. ''Gece?''

Omuz silkerek; ''Konu Berrak.'' Dedim.

Kayıtsız kalmaya çalışıyordum ama elimde değildi. Serter nasıl bir kadınla ilişki içine girmişti? Bütün arkadaşlarıyla neredeyse bir birliktelik yaşamıştı. Bu kadar kötü olmak zorunda mıydı Berrak? Onu anlayamıyordum, onu gerçekten anlayamıyordum. Serter bu hayatta gördüğüm en naif, en merhametli, en iyi kalpli insandı. Kalbi bir ova kadar genişti. Herkese merhamet duyan kalbini gören Berrak neden ısrarla onu aldatıyordu?

Bir keresinde Serter ile konuştuğumuzda Berrak'ın onu sevmeyeceğini çünkü onun üzerinde baskı uygulayan erkekleri tercih edeceğini söylemişti. Neden bunu yapıyordu? Neden onu zorlayacak birisiyle beraber oluyordu? Çok saçmaydı, çok saçma.

''Berrak mı?'' Cesur dudaklarını ısırdı. ''O ne alaka?''

''Lütfen dinle.'' Yakasını düzeltmeye çalıştı. ''Ben arkadaşlığımıza ihanet etmek ister miydim? Yaptığım asla doğru değildi fakat bunu izah etmeme izin ver.''

''Lan ne oluyor? Berrak ne alaka dostlar?'' Pusat'ta aynı evden çıkmıştı. Ayakkabısının üzerine basmaya çalıştığında aslında ayakkabısını giymediğini fark etmiştim. Acele ile çıktığı için ayakkabısını giymeye fırsatı olmamıştı. ''Bu Berrak neden her masada?''

''Bir dur sen de.'' Cesur öne atlayarak; ''Serter, ne oluyor?''

Serter ona da cevap vermiyordu. En azından sadece bana cevap vermediğini bilmek iyi bir şeydi.

''Onunla nasıl beraber olabiliyorsun? Sana gelip Okan ile yaşadıklarımı bir içki masasında anlattığımda acımı görmüştün!'' Berrak için üzülüyordu. Hayır böyle olmamalıydı. Kalbimden kurşun yerdim. Böyle düşünmesi beni mahvederdi. Yakardı, yıkardı, üzerimi ezer geçerdi.

''Beraber mi oldular? Dünyada başka kız mı kalmadı Onat? Midesizsin kardeşim.'' Pusat kavgayı ciddiye almayarak sırıttı.

''Ayıp etmişsin.'' Dedi Cesur.

''Yanlış yaptım.'' Dediğinde Serter bir kez daha Onat'ın yakasını tuttu. ''Seni burada mahvetmemek için zor tutuyorum kendimi. Sırf şu geçen yılların hatırına o yüzüne dokunamıyorum.'' Bir bakıma dokunmuştu. ''Şimdi bana cevap ver! Amacın neydi? Hadi üniversitedeyken bir hata ettin, peki iki hafta öncesine kadar ilişkiye neden devam ettin? Bana gelip Berrak'ı kötüledin.'' Yakasını saran parmakları sinirden dolayı bembeyaz olmuştu. ''Benim karımla Berrak'ı karşılaştırdın.''

''Serter.'' Onat zaman kazanıyordu, anlamıştım.

''Karıma güzel dedin! Bunun içinde bile kötülük aramadım. Karıma güzel dedin ya...'' Bağırmıştı. Sesi yüksek çıkmıştı. ''Ben de aptal gibi karımı seninle aynı ortama soktum. Güzel dediğin için içinde tek bir kötü niyet aramadım ama şimdi niyetinin kötü olduğunu anlıyorum. Yazık ki inancımı yitirdim. Sen ve Okan yüzünden bir daha eşimi hiç kimseyle aynı ortama sokamayacağım.''

''Lan O Berrak kuduruk, Gece gayet sadık bir kadın. Sorun o kadında.'' Dedi Pusat.

''Neyi ima ediyorsun?'' Diye sordum.

Serter, Onat'ı bıraktığında titrek elleriyle yüzünü bana çevirdi. ''Eve geçer misin, lütfen?''

''Ne demek bu?'' Sinirlenmiştim. ''Ne demeye çalışıyorsun? Gerçekten anlamaya çalışıyorum.''

Bana bakan mavilikleri yumuşamıştı. Az önce fırtına estiren mavilikleri; dalgası az kıyısı dar şehirlere benzemişti. Sakinlik vardı, rüzgar yoktu, bomboş sokaklardan geçen kuşların sesi kesikti. Bir tek bana baktığında yumuşayan gözlerine gömülmek istedim ama az önce söylediği şeyden sonra ona öfkelendiğim için kendimi tuttum.

Bana cevap vermemeye devam etti.

''Teşekkürler.'' Dedim.

Ona bakmamaya çalışarak adımlarımı eve yönelttiğimde öfkem yüzünden kaynayan bir yanardağa dönüşmüştüm. Öfkeli bir şekilde sinirli sinirli eve girdiğimde dış kapıyı arkamdan kapattım.

Odama doğru yürüdüğümde tek amacım sakinleşmekti. Az önce o yaşanan durum canımı sıkmıştı. Serter sinirlenmişti. Serter öfkelenmişti ve bunun Berrak yüzünden olması canımı sıkıyordu. Ne demekti bu? Onat'ın onunla beraber olması onu neden delirtiyordu? Yıllar önce bitmiş gitmiş bir ilişkiyi bu denli umursaması can sıkıcıydı.

''Dur bir saniye.'' Cesur arkamdan geldiğinde kapıyı kapatmama izin vermeden kolunu kapının arasına koydu. ''Sakinleşir misin?''

''Berrak'ı mı seviyor?'' Bunu ironi içeren bir dille söylemiştim. Buna tabii ki de ihtimal vermiyordum. ''Neden Onat ve o sevgili oldu diye delirdi? Ağzından küfür çıkmayan adam bir anda değişti. Bir anda öfkelendi, bambaşka birisine dönüştü. Sorularımı da cevapsız bırakıyor, gerçekten delirmek üzereyim.''

''Yok artık, saçmalama.'' Dedi.

''Niye çıldırdı?'' Kapıyı açmasını izlediğimde sinir topuna dönmüştüm. ''Onu neden bu kadar umursuyor? Yeter artık. Çok sıkıldım şu yılan Burcu'dan.''

''Arkadaşlarının tek tek ona ihanet etmesi Serter'i yaralıyor. Sence Berrak umurunda olsa onun tutuklanmasına izin verir miydi? Ya da sırf uyuşturucu içtiği görüntüleri kanıtlamak için bir süre yanında arkadaşı gibi davranır mıydı? Serter'i hiç mi tanıyamadın?''

''Cesur.''

Elini havaya kaldırdı. ''Serter birini severse eğer; onun dünyanın en mutlu kadını yapar. Sevdiği kadının tutuklanmasına izin vermez, onun acı çekmesine de dayanmaz.''

Derin bir nefes aldım. ''Niye bu kadar delirdi?''

''Çünkü dört bir yandan ihanet alıyor. Onun yüzünden belki bize de güven duymamaya başlayacak.'' Duraksadı ve nefesini dışarıya verdi. ''Ayrıca sana önceden güzel dediği için muhtemelen aklına başka ihtimaller geldi. Bu onu daha da çıldırttı.''

Pizza yediğimiz akşam Pusat eve sarhoş geldiğinde rahatsız olan Serter'i hatırladım. O puslu sonbahar akşamında rahatsız olmuştu Serter Güçlü. Okan tarafından yaşamış olduğu güven sorunu Onat yüzünden de yaşamıştı. Şimdi bir daha kimseye güven duymayacaktı. Bunu bilmek canımı sıktı. Şu an görüştüğü arkadaşlarını düşünemiyordum.

''Hadi aşağıya inelim, onun sana ihtiyacı var.'' Dedi.

''Sinirlerim bozuldu.''

''Berrak'ı siktir et.'' Kapıyı işaret ettiğinde yavaşça merdivenlere doğru yürüdü. ''Sana bir şey diyeyim mi?''

''Söyle.''

''Sana aşık.'' Serter'i kast etti. ''Güya anlaşmalı bir evlilik. Sanki karşısında çocuk var, hem bizi hem kendini kandırıyor.'' Sağ elini cebine koyduğunda derin düşüncelere dalmıştım. ''Sana o kadar aşık ki sadece senden bahsediyor.''

''İçime şüphe düştü.'' Bunu inkar edemezdim.

Aşağıya indiğimde kapısı aralanmış salona yürüdüm. Cesur'da arkamdan geliyordu. Kapının kolunu tuttum. Kapıyı tamamen açtığımda Serter ve Pusat'ı karşılıklı otururken gördüm. Serter oturmuş bir vaziyette iki elini alnına bırakmış düşünüyordu. Sakin görünmüyordu, tam aksine öfkeliydi.

''Gece geldi.'' Pusat boğazını temizledi.

Kafasını kaldırdığında benimle göz göze gelerek elini uzattı. Elini tutmak istemedim çünkü kızgındım. Yanına oturmak yerine Pusat'ın yanına oturduğumda garip bir bakış attı. Amacı neydi bilmiyordum ama yanına oturmayacaktım.

''Onat evli değil miydi?'' Oturur oturmaz sorduğum soru buydu.

Basketbol maçına gitmeden önce arkadaşlarımın eşleri demişti. Dolayısıyla işin içine Onat da giriyordu.

''Boşanma aşamasındaydı.'' Cesur, Serter'in yanına oturduğunda elini cebine atıp bir sigara paketi çıkardı. ''Pezevenk evli olduğu halde Berrak ile beraber. Salak dünyada başka kız kalmamış gibi...''

''Yanıma gelir misin?'' Serter'in gözleri direkt benden tarafaydı. ''Lütfen.'' Dedi.

''Sen gel.''

Ayağa kalktığında karşıma geçerek bileğimi tuttu. Bileğimden yakaladığında göz göze geldik. Bileğimdeki ellerinin adresi belim olduğunda belimden tutarak beni kendine doğru çekti. ''Küstüğünde aksi bir kadına dönüşüyorsun.'' Sesi boğuk çıkmıştı. ''Başkası yüzünden tartışmayalım.''

''Savaşmayın sevişin.'' Pusat yine zevzekliğini konuşturmuştu.

Boş koltuğa ilerledi. Neredeyse tek kişinin sığacağı koltuğa oturduğunda beni kucaklayarak dizine oturmamı sağladı. Kucağında oturduğumda aslında istekli olmadığımı fark ettim. Yine de onu kırmak istemedim. Kucağına tamamen yerleştiğimde amacım neydi bilmiyordum. Gergindim, gerginliğimi gizlemek için herhangi bir çaba sarf etmiyordum.

''Onat nerede?'' Diye sordu Cesur.

''Siktir olup gitti.'' Pusat bacak bacak üstüne attı.

Serter'in nefesini kulağımda hissediyordum. Ellerini saçlarıma geçirdi. Kimseyi umursamadan saçlarımı okşayarak dudaklarını koluma bastırdı. Kolumu öptüğünde bu denli yumuşamayı kendimden beklemiyordum. Hemen yumuşamıştım. Oysa, bahçede yaşanan sahneyi bana anlatması gerekiyordu. Önce açıklayacaktı, sonra öpecekti.

İçim asla rahat değildi. Berrak'tan sıkılmıştım. Onu hayatımızın her evresinde görmekten bıkmıştım. Neden ismi sürekli evimizde dolaşıyordu? Hayatımızdan bir türlü çıkmıyordu.

''Gece.'' Saçlarımı öptüğünde uzun gövdesine rağmen yanında küçücük kaldığım için sinir oldum. ''Güzel karım, yüzüme bakar mısın?''

''Abi kusura bakma ama Gece haklı.'' Pusat sırıttı. ''Yine de olayı yanlış anladığını düşünüyorum.''

''Pusat bir sus.'' Serter çıkıştı ona. ''Şu an sırası mı? Aramıza bir girip durma.'' Boğazını temizledi, ardından saçlarıma dokunarak; ''Gece, lütfen konuş benimle. Böyle olmaz, bak böyle davranmamalısın, beni üzüyorsun.''

''Biz sizi yalnız bırakalım.'' Cesur, Pusat'a kısa bir bakış atarak; ''Hadi çıkalım.'' Dedi.

Cesur ve Pusat salondan çıktıktan sonra Serter'in kucağından kalkmak için hareketlendiğimde bana müsaade etmeden belimi sarmaya devam etti. Gözlerimin önüne gelen saçlarımı parmaklarıyla tuttu, onları kulağımın arkasına aldı. Maviliklerine bakma konusunda tereddüt yaşadığım için saçlarıma dokunan parmaklarına odaklanamadım. Kalbimi titreten parmak hareketi yüzünden kendimi kaybetmek üzereyken omzuma dudaklarını bastırıp küçük bir öpücük bıraktı.

''Onlar gittiğine göre, şimdi güzelce tartışmadan konuşalım.'' Dedim.

''Tartışmayı ben de istemiyorum ama neden böyle sürekli bu aralar kavga ediyoruz bilmiyorum.'' İç çekerek yanaklarıma dokundu. ''Bana trip atma, bana küsme, bana karşı böyle saldırıya geçtiğinde aramızdaki her şeyi yıpratmaya başlarsın.''

''Berrak niye umurunda? Tamam belki en yakın arkadaşın tarafından ihanete uğradığını düşünüyorsun fakat neden Berrak'ı umursuyorsun? Bunu gözlerinde gördüm.'' Dediğimde kaşlarını çattı. ''Öyle bakma bana, gerçekten çok sıkıldım.''

''Neden her seferinde güvenin zedeleniyor?'' Bunun sebebini biliyordu aslında, sadece bilmezlikten geliyordu. ''Benim Berrak'a karşı bir hissim yok. Berrak'a karşı hissim olsaydı şu an onun yanında olurdum. Benim sevdiğim kadın yanımda olur, sevdiğim kadının yanında olurum.'' Sakince anlatmaya çalıştı, bunu görmezden gelemezdim. ''Benim eşim var. Benim güzel bir karım var. Ben evliyim, evli. Parmağımda bir yüzük var. Resmi nikahım var. Karım kucağımda bana bakarken ben niye geçmişe takılayım?''

''O zaman, hesap sorma.''

''Lütfen sesini yükseltme.'' Dedi.

''Tamam, özür dilerim. Bu elimde olan bir şey değil.'' Onun gibi sakin kalmaya çalıştım.

''Son kez açıklamak istiyorum. Benim Berrak'a karşı hissim yok. Dediğim olsaydı şu an onunla evli olurdum. Birini istiyorsam zaten onunla olmak için her türlü yolu denerim.'' Boğazındaki adem elması belirginleşmişti yutkunduğu sırada. ''Onat'a karşı hesap sordum çünkü arkadaşlarım yüzünden ben kimseye güvenemiyorum.''

''Bunun farkındayım.''

''Evimizde kalmaman için seni Naz'ın evine bırakmayı teklif etmiştim hatırlıyor musun?'' Kafamı salladığımda konuşmasına kaldığı yerden devam etti. ''Cesur güvenliğin içinde kendi evinde kalmanı önerdiğinde ben Cesur'a güvendiğim halde kabul edemedim çünkü güvenemiyorum çünkü o insanlar yüzünden güven duygum tamamen bitti.''

''Onat ve Okan kötü arkadaş olabilirler evet ama bence Berrak'ta da sıkıntı var. Berrak'ın böyle bir karakter olması; benim de bu şekilde olacağım anlamına gelmiyor.'' Duraksadığımda kelimeleri toparlamaya çalıştım. ''Ben, seni üzmek için herhangi bir girişimde bulunmamaya çalışıyorum. Güven kıracak harekette bulunmuyorum, gece kulübüne gittiğimiz zaman bile orada arkadaşlarım dışında kimseyle muhatap olmuyorum. Bütün amacım bu evliliği özenli bir şekilde yürütmek.''

''Farkındayım.''

''Seni aldatmam.'' Sözlerim keskin bir bıçaktan farksızdı. ''Ben seni aldatmam çünkü sen her konuda bana yeterli geliyorsun. Sadece mesele yeterli olmak da değil. Böyle karakterde bir kadın da değilim.''

''Biliyorum, güzel karım.''

''Serter.'' Doğru kelimeyi seçmeye özen gösterdim. ''Yine de sana kırıldım. Kızdığın ve öfkelendiğin zaman tutumun çok farklılaşıyor. Üstelik aşağıda Berrak için kavga ettiğini düşündüm. Demek ki hâlâ bu konuda kafamda bir şüphe var. Bu şüpheyi de zihnimden silinmesi gerekiyor ve bunu gerçekleştirecek kişi de sensin.''

''Yani, bana büyük iş düşüyor değil mi?'' Diye sordu.

Elimi yakasına götürdüm. Gömleğinin yakasını düzelttim. ''Evet. Bu konu benden çıkıyor, bu konu tamamen seni ilgilendiriyor.''

''Gece.''

''Evine ilk geldiğim gün mutfağında kocaman bir kahve makinesi vardı. Üzerinde Berrak için yazıyordu. Sen yılda bir kez geldiğin ülkeye; eski sevgilin için kahve makinesi almıştın evine, üstelik kahve içmediğin halde.'' Boğazımda bir düğüm oluştu, sanırım yaşananları hatırlamak iyi gelmedi. ''Yanlış anlama lütfen, geçmişten bahsedip canını sıkmayı amaçlamıyorum.''

''Hayır hayır, içini dök lütfen.'' Sesi yumuşak çıkıyordu.

''Semih için o kadına tahammül ediyordun fakat o kadınla yine bir akşam evinde oturduğunuzu gördüm. Bu senin eski sevgilin değil miydi? İnsan eski sevgilisiyle nasıl böyle bir yakınlıkta bulunabilir?''

''En azından kendimi karımın önünde o kadına öptürmedim, en azından kadının beline dokunmadım, kadın bana dokunduğunda geri çekilmeye çalıştım.'' Kaşlarını çattı. ''Bak, sen benim hayatımda yoktun. Sen o akşam rahatsız olduğunu söylediğinde, ben Berrak'ı evden kovdum. Hayatımda olmadığın günler için bana hesap sorma, lütfen.''

''Barış konusunu neden açmaya çalışıyorsun?'' Sinirlenmiştim.

''Çünkü sen de başkasından bahsediyorsun. Tamam anlat ama lütfen gidip bana neden kahve makinesi aldığımı söyleme. Semih için katlandığım bir durum tarafından suçlanmak hoşuma gitmiyor.''

''Neyse, Serter.''

''Kavga etmeyeceğiz, asla izin vermem.'' Bileğimi tuttu. ''Benim hayatımın büyük bir parçası senden oluşuyor. Seni gördüğüm ilk andan itibaren seni istediğimi biliyordum. Şimdi sen kalkmış bana imalarda bulunuyorsun. Ya Gece...'' Nefesi kesiliyor gibiydi. ''Gözlerime baksana, lütfen şu gözlerime bak.''

Gözlerinin içine baktığımda dalgası bitmiş denizleri gördüm. Bileğime sarılan eller, baskın gözler, koyu mavi gözler, sararmış güneşler ve aydın bir akşam...Onları görüyordum, onları duyuyordum, onları hissediyordum.

''Kavga etmiyoruz ki içimizde var olan duyguları döküyoruz.'' Boğazımı temizledim. ''Ayrıca, Barış benim arkadaşımdı. Berrak senin eski sevgilin.''

''Aramızda yoğun bir şey hiçbir zaman geçmedi. Sadece isim olarak eski sevgiliydik. Asla birbirimizi sevmedik, asla. Ona dokunmadım bile.''

Elimi havaya kaldırdım. ''Bunları biliyorum zaten.'' Dizinin üzerinden kalktığımda omzuna tutunarak yüzüne eğilip; ''Odamıza geçeceğim.''

''Niye?''

''Ne niye?''

''Konuşuyorduk.'' Gözlerini devirip üzerini silkeledi. ''Gece, sana bir şey diyeyim mi?'' Onaylayan bakışlar attığımda konuşmasını devam ettirdi. ''İnsanın canını sıkıp öyle gidiyorsun ve bu çok sinir bozucu bir hareket.''

''Odamıza gidip giyineceğim Serter Güçlü.'' Dedim.

''Burada giyin.''

''Ne?'' Gözlerim kocaman açıldı. ''Kıyafetlerim giyinme odasında, ayrıca makyaj yapmak istiyorum. Naz'ın evine gideceğime göre, belki akşam onunla dışarıya çıkabiliriz.'' Kaşlarını çattığını fark edince dudaklarım yukarıya kıvrıldı. ''Gece kulübüne gideriz, hem uzun zamandır gitmemiştik.''

''Benim başım ağrıyor.'' Dedi.

''Anlamadım?''

''Hastayım ben.'' Elini ağzına götürdü, yapay bir şekilde öksürdü. ''Bak hasta oldum, gitme kulübe falan. Hastayım ben, kalkıp bana çorba yapmalısın.''

''Yok artık.'' İşaret parmağımı burnuna götürdüğümde burnunu kontrol ederek; ''Burnun da uzamamış.''

''Gece.''

''Acaba ne giysem?'' Elimle bacaklarıma dokunduğumda derin bir nefes alarak; ''Kırmızı bir ruj, siyah mini bir elbise güzel olur.''

Yüzünü buruşturduğunda az önce onunla tartışmamışım gibi şaşıran bir ifadeyle; ''Aferin sana, bir daha polisi çağırmamı istiyorsun sanırım?'' Ellerini koltuğun kenarına bırakıp ayaklandığında benden uzaklaşarak perdelere doğru yaklaştı. ''Bu arada kırmızı ruj sana asla yakışmıyor.'' Çocuk gibi davranıyordu.

Perdeleri açışını izledim. ''Hayır, gayet güzel.'' Kollarımı birbirine sardım.

Perdeleri tamamen sağa doğru çektiğinde bir elini cebine koydu. ''Seni boşayacağım. Az önce kavga ettik. Seninle kavga ettiğimiz halde hiçbir şey olmamış gibi keyifli bir akşam geçirmene izin vermem.''

''Ne yani eğlenemez miyim?''

''Birlikte eğleniriz.'' Yere eğilmeye çalıştığında ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. ''Seni boşadıktan sonra gidersin artık kendine yeni koca bulursun.'' Dediğinde araya girdim. ''En azından yeni kocam kırmızı rujuma laf etmez.''

''Biliyor musun Gece?'' Ellerini koltuğun altına soktu. Bir şeyler arıyordu besbelli. ''Kimse seni, benim gibi sarıp sarmalamaz.'' Duraksadı. ''Beni de kimse senin gibi benimsemez. İkimizin de yolu günün sonunda birbirine çıkar. Koca İstanbul'da...'' İç çekti. ''Karşılaştık. Biz farklı yolda yürüyüp aynı yolda karşılaşan iki insanız ve biz birlikte iyiyiz...Şahsen ben sensiz bir hiçim, seni tanıdıktan sonra onu daha iyi anladım.''

''Öyle de deme lütfen, bence bensiz de mükemmel bir adamsın.'' Dedim.

Ellerini tekrar soktuğunda koltuğun altından hafif toz çıktı. ''Hayır, beş dakika yüzün asıldığında canım sıkılıyorsa eğer; ben sensiz nefes bile alamazmışım.''

''Saçmalama Serter, bensiz gayet nefes alabilirsin.'' Dedim.

Koltuğu tuttuğunda onu kendine doğru çekti. ''Bunlar sana abartı cümleler gelebilir çünkü yeryüzünde belki de bir erkek bir kadını bu kadar çok benimsememiştir.'' Arka kısmı kontrol etti. ''Fakat bunlar benim hislerim. Ben, seni gördüğümden beri bir boşlukta yaşadığımı anlamıştım. Senin sayende bazı olguları fark ettim. Mesela...'' Ellerini birbirine vurup silkeledi. ''Mesela, senin gibi güzel, olgun, akıllı bir kadın tanımadığımı anladım.''

Hayır ben güzel değildim. Bunu çevrem de söylerdi. Evet burnum küçük olabilir, dudaklarım da büyüktü belki de ama ben güzel değildim. Bütünüyle insanlar incelediğinde beni güzel bulmazlardı. Sadece uzundum. Uzun boylu bir kadındım. Onun dışında dikkat çekici bir güzelliğim olduğunu düşünmüyordum. Serter'de bunu söylemişti. Bence bir güzelliğe sahipsin demişti. Ona göre güzeldim. Bu her şeyden daha önemliydi. Bir tek o beni güzel bulmalıydı; işte o zaman nefes alırdım. Dünyada yaşadığımı onun sayesinde fark edebilirdim.

''Çok trip atıyorum, seninle sürekli kavga ediyorum, huysuz aksi bir kadınım. Bunlara rağmen gerçekten benimle mutlu musun?''

Dudaklarında bir gülümseme oluştu. Daha önce tanıklık etmediğim bir gülümseme çeşidiydi. Fazla samimiydi. ''Benim için dünya yalnızca senden oluşuyor, dolayısıyla triplerin de bu güzel evliliğin küçük minik meyveleri.''

''Serter.'' İsmini uzatarak söyledim.

''Şimdi bu adama sarıl çünkü sana ihtiyacım var.''

Kollarımı boynuna doladığımda elleri belimi buldu. Dudaklarını boynuna bastırdığımda ona bir şeyler itiraf etmenin zamanı geldiğini anladım. Onu cevapsız bırakmayacaktım. Ona bir şeyler itiraf edecektim.

Dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. ''Büyükelçi.'' Dedim. ''Efendim.'' Dedi. ''Seni hiçbir zaman bırakmayacağım, hiçbir zaman seni bırakmayacağım çünkü ben de sensiz nefes alamam. Sensiz nefes almamın imkanı yok.''

Belimi saran elleri gevşediğinde salonun kapısı açılmıştı. Serter Güçlü rahatlamış bir yüz ifadesiyle geri çekildiğinde arkama dönerek içeriye giren Cesur ve Pusat'a baktım. Pusat ceketini çıkarmış elinde taşıyordu. Cesur ise eline bir adet kahve almıştı. Cesur gergin görünüyordu, Pusat ise daha rahat...

Pusat ceketini koltuğun üzerine bıraktığında bize kaşlarını çatarak; ''Siz ne biçim çiftsiniz? Yarım saat önce tartışıyordunuz? Ne ara sarıldınız?''

''Biz öyleyiz.'' Dedim.

Cesur, ''Onlar öyle.''

''Senin de böyle bir ilişkin olabilir.'' Pusat boş bir koltuk bulup oturdu. ''Bak bu çocuğa kaç kez sevgili yap diyorum, beni asla dinlemiyor.''

''Sevgilin yok mu senin?'' Barış ile tartıştığım gün bir kadının evinden çıkmıştı. O kadınla yakınlığı gözlerimin önüne gelince farklı anlamlar arıyordum. ''Var diye hatırlıyorum.''

Serter koltuğu itip tavanlara kadar göz gezdirdiğinde gerçekten ne aradığını merak etmiştim. ''Cesur senin sevgilin mi var?'' Yastığı sırtının arkasına bıraktı, kollarını uzattı. Tekrar onun yanına oturduğumda koluyla belimi sardı. ''Varsa bilelim.'' Dedi. Aynı anda dışarının zili de çalmıştı.

Kafamı onun omzuna yasladım. ''Var, evinden çıkmıştı görmüştüm.'' Haddim olmayan her konuda muhakkak boy gösterirdim.

''Kim ya?'' Cesur safa yatıyordu. ''Kimin evi?''

Salonun kapısı açıldığında tüm gözler kapıdaki kişiye döndü. Bembeyaz bir elbisenin içinde kucağında papatyalarla içeriye giren Nehir'i fark ettiğimde hafif kasıldım. Yanlış bir zamanda, yanlış bir anda gelmişti. Üstelik hiçbir şeyden haberi olmadığı için konuyu hemen değiştirmem gerekiyordu. Konu arkadaşlarım olunca onların ruh sağlığı her şeyden daha önemli geliyordu. Nehir'in ruh sağlığı da benim için önemliydi. Üzülmesine asla müsaade etmezdim, edemezdim.

''Rahatsız etmedim değil mi?'' Göğsüne saklamış olduğu papatya buketini bana uzattığında ona sarılarak karşılık verdim. ''Ne rahatsızlığı, hoş geldin.'' Yanağını öptüğümde Cesur gözlerini başka bir tarafa geçmişti.

''Hoş geldin Nehir kız.'' Dedi Pusat.

''Nehir kız?'' Diye sordum sorgulayarak.

''Ona öyle diyorum.'' Pusat otuz iki diş sırıttı.

''Ben rahatsızlık vermek istemedim. Arkadaşımı ziyaret etmek istedim, umarım işiniz yoktur.'' Nehir'in elinden papatyaları aldığımda onları burnuma götürdüm. Kokladığım sırada Serter bana gülümseyerek göz kırpmıştı.

''Hayır bir işimiz yok, zaten birazdan Naz'ın evine geçeceğim. Seninle birlikte gideriz, hem vakit geçiririz orada.'' Dedim.

''Kulübe gideceklermiş.'' Serter rahatsız olmuştu bu durumdan. Rahatsız olduğunu göstermekten çekinmiyordu. ''Karım beni yalnız bırakıyor.''

''Aşk olsun.'' Dedim.

Cesur parmaklarının arasında tuttuğu kahveyi dudaklarına götürdüğünde kolunu kaldırıp saatine baktı. ''Benim çıkmam gerekiyor.''

Nehir'in yüzü düştüğünde onu bu halde görmek artık canımı sıkıyordu. Nehir bu halde olmamalıydı. Bu denli bir aşk batağının içinde ayaklarını çamura sokmamalıydı. Mutlu olmayı hak ediyordu. Ruhunda oluşan sanrıları silmeliydi. Acılarına göğüs germeliydi. Başkasının arkasından ağlamamalıydı; çünkü hiçbir kadın mutsuzluğu hak etmezdi.

''İşin yok diye biliyordum, niye erkenden gidiyorsun?'' Diye sordu Serter.

Pusat, ''Onat olayını konuşacaktık, gitme bir yere.'' Bacak bacak üstüne atıp rahatını bozmadan ellerini arkaya attı, ardından hafif gerindi. ''Şu pezevenk çocuğun yaptığını detaylı konuşalım.''

Nehir ayakta dikildiğini fark ederek sandalyeye geçtiğinde, Cesur'un yanında bulunan sandalyeye oturması dikkatimden kaçmamıştı. Bütün kaçışları; Cesur'da son buluyordu. Yolu kapatan Cesur ise; düzlükte bile yürümeyecek kadar uzaktı Nehir'e. Nehir'in akışında bulunan Cesur'un kalbi Nehir dışında herkese atıyordu.

Ona kızamazdım, kimse kimseyi sevmek zorunda değildi. Sadece arkadaşıma gördüklerimi anlatıp ondan uzak durması için ikazda bulunacaktım. Bu hikayede bana düşen görev tam olarak buydu.

''Ondan bahsetme, geriliyorum.'' Serter'in sesi sert çıkmıştı. ''O kadar kötü birisi ki...Bu yaptıklarını asla unutmayacağım.'' Maviliklerini bana çevirdi. O mavi gözlerini bana direkt dikerek; ''Güzel karım, olay sadece Berrak ile yaşadığı ilişki değil. Berrak'ın serbest kalması birtakım çalışmalarda bulunmuş. Geçen gün kulağıma bir şey gelmişti, fakat ihtimal vermemiştim. Anlayacağın bana gelip Berrak'ı kötüleyip sonra Berrak'ın yanında ise onu kurtarma çalışmalarında bulunuyormuş.'' Özellikle açıklamak istemişti. Yaşanan o küçük tartışmadan sonra içimin rahat olmasını istiyordu.

Parmaklarını parmaklarımla sardığımda sıcak ellerine gömüldüm. ''Şimdi serbest kaldı.''

''Onu tekrar oraya geri sokacağım, hiç merak etmesin. Ayrıca, Semih'in geleceği için Berrak'ın tutuklu yargılanması daha doğru olur.'' Dedi.

''Bu yaşanan son yemekle ilgili herhangi bir durum var mı?'' Cesur sorusunu sorarken tüm gözünü halıya dikmişti. Başka yöne bakmamaya çalışıyordu. Sağa bakarsa eğer sağında bulunan Nehir ile göz göze gelecekti. Solunda da biz vardı. Karşısında da Pusat oturuyordu.

''Tüm aşçılar tutuklandı.'' Avuçlarımı sıktığında bir şeyler olduğunu anladım. Bomba geliyordu. ''Spor yaptığım odamda tünel yapmışlar.'' Dediğinde ağzım şaşkınlıktan ötürü kocaman açıldı. ''Oraya uzun zamandır uğramıyordum fakat alt katta bir şeyler olduğunu anlamıştım son zamanlarda.'' Hiç şaşırmamıştım. ''Muhtemelen Carla'nın suikast düzenlediği o gece; evde bir açık vardı. Ömer'de bu yolla eve giriyordu. Onlarda böyle bir açığı fırsat bildi. Eve kolayca erişebildi.''

''O yüzden koltukların altına baktın.'' Yirmi dakika öncesini kast ettim.

''Evet, maalesef dikkatli olmak zorundayım. Bundan ötürü, bir süre Naz'ın yanında kalacaksın. Evin güvenliği sağlayıncaya kadar buraya gelmemen daha doğru olur.'' Dedi eşim.

''Ben anlamadım.'' Nehir araya girdi.

Pusat, ''Boş ver, senden biz bahsedelim. Şu tatsız konuları kapatalım.'' Muzip bir gülümseme dudaklarına yerleşti. ''Beyaz elbise çok yakışmış, özellikle saçlarını ortaya çıkarmış. Arada böyle giyinsene.''

Pusat her zamanki gibi çapkındı. Onu gece kulübünde çıplak gördüğüm günü asla unutamıyordum. Ben Serter'in arkadaşını resmen çıplak görmüştüm. Bu travma yaratmıştı. İlk kez bir şeyi unutmak istiyordum. Bu anı unutmalıydım. Her ne kadar bir ay önce yaşanmış olsa da ara ara aklıma gelmiyor değildi.

''Teşekkür ederim.'' Nehir saçlarına arkaya attığında sağında duran adama döndü ve kısa bir saniye ona bakıp gözlerini Pusat'a çevirdi. ''Çok özenmedim, hava güzel olunca böyle giyinmek istedim.''

''Saçmalama gayet özenmiş duruyor, ah bu kadınlar neden böyle?'' Pusat koşmaya başlamak için sahaya girerek; ''Minyon kadınlar her zaman ilgimi çekti. Seninle bir akşam yemeğine çıkmak şart oldu Nehir. Tekrar çıkmalıyız.''

Serter'in göğsüne kafamı yasladığımda, elleriyle saçlarımla oynamasına izin verdim. Nefesini yüzümde hissediyordum ev bu cenneti andırıyordu.

''Ben şey...'' Nehir dudaklarını ısırdı.

Cesur güldü. Kahvesinden yudum aldığında; elinde bulunan kahveyi sıkarak derin bir nefes aldı. ''Yakışıyorsunuz, bir şans ver Pusat'a.'' Sağına döndü, kahvelikleri Nehir'in yüzünde durdu.

Nehir'in o amansız gözlerinde yine bir hayal kırıklığı oluştu. Bir yaz akşamında yağmura yakalanmak gibiydi; öylece gidememek, kalamamak, var olamama durumuydu gözlerindeki yoğun acı duygular. Güneşin olduğu evi kapatmak misali; acıya döndürmekti yüzünü. Kıyametler kopuyordu ruhunda, ne yazık ki hissedebiliyordum.

''Cesur doğru söylüyor, bak bir şans verebilirsin. Hem biz yakışıyoruz. Daha öncede yemeğe çıktığımıza göre, ikinci randevuyu da bana ayarlayabilirsin.'' Pusat'ın istekli olması, Nehir'in kırgın gözleri, Cesur'un ise gerçek anlamda gördüğüm hisleri...Hayır bugün bu kadar acı yeterdi.

Cesur cidden Nehir'i istemiyordu.

Nehir onu unutabilir miydi? Bunu sormak önemliydi.

''Be-ben.'' Sesi titrediğinde elini boynuna götürüp kızaran boynunu parmaklarıyla sardı. ''Ben, bilemedim ki.'' İstemiyordu, yalnızca Cesur'un onu başkasıyla olmasını sağlaması konusunda acı çekiyordu.

''Hayır be.'' Bir anda yükseldim. ''Pusat sen de köyüne dön lütfen, ne yemeği ya?'' Alnımın ortasında derin bir çukur oluştuğuna emindim. ''Sanki ilişkilerin mükemmel de gelip kendinden kaç yaş küçük birisini istiyorsun. Ay bu ne ya.'' Biraz dozu abartınca hemen durulmaya çalıştım. ''Olmaz.''

''Kaynana mısın sen? Sana ne oluyor?'' Galiba Pusat'ı kızdırmıştım.

Serter, ''Gece?''

Cesur'dan sinirimi çıkarmak yerine yanlış adrese başvurmuştum. Durumu toparlamak adına; ''Pusat üçlü bilmem ne yapıyormuş, arkadaşımı üzer. Ben istemiyorum. Nehir'de istemez biliyorum.'' Nehir zaten istemezdi.

''Pusat'ı arkadaşken seviyorum.'' Nehir açık sözlüydü.

Cesur'un ağzından bir ses çıktı. Bir şeyler mırıldandı ve derin derin halıya bakarak; ''Öyledir, kesin.'' Dedi. Kimse onu duymamıştı fakat ben duymuştum.

Ne oluyordu burada? Benim bilmediğim neler dönüyordu?

''Neyse, kendime başka kız bulurum.'' Pusat gayet rahattı.

Cesur bitmiş kahvesinin sehpanın üzerine bıraktığında gömleğinin kollarını yukarıya kıvırdı. Yukarıya kıvırdıktan sonra Nehir'e iki saniyelik bir bakış attı. Nehir ona bakmadı. Bu beni şaşırtmadı. Cesur'un onu başka bir adamla ayarlamaya çalışması onu üzdüğü için Cesur'a bakmadığını düşünüyordum. Nehir'in ona bakmadığını gören Cesur'un mimiklerinde hafif bir oynama oldu. Gözlerinde bir duygu geçti. Bu duyguyu adlandıramadım.

''Benim bu sefer çıkmam gerekiyor.'' Dedi Cesur.

''Kime gidiyorsun lan? Gece evden falan bahsetti. Bak Nehir gelince o konu araya kaynadı. Hangi kadının evinden çıktın?'' Bunu sorduğunda şu an bu konuyu açmamasını diledim çünkü Pusat'ın sorusunun cevabı Cesur'un dudaklarından döküldüğünde artık Nehir bazı şeyleri bilecekti.

Bunu öğrenmesini istesem de herkesin içinde öğrenmesini istemezdim.

Nehir ikinci kez kırılmıştı. Uzaktan da olsa gözlerinin dolduğu gördüm. Kimse görememişti.

''İdil'in yanına geçeceğim.'' Dedi Cesur.

''Ha tamam, git git.'' Pusat sırıttı.

Gömleğinin açıkta kalan düğmesini kapattığında kapıya doğru adım atarak; ''Serter, sonra şu Onat mevzusunu konuşuruz. İdil'i bugün yalnız bırakmayayım, yarın sabah veya geceye doğru kaldığımız yerden devam ederiz.''

''Tamamdır.'' Dedi Serter.

''Görüşürüz.'' Kapının kolunu çevirdiğinde dikkatim sadece birinin üzerindeydi. Nehir'in.

''Görüyor musun İdil denilince tüm akan sular duruluyor Cesur'da.'' Kahkaha attığında Pusat, Nehir'in titrek elleri tüm ruhumu örseledi.

''İdil.'' Diye mırıldandım. ''Garip.''

''Nedir garip olan?'' Saç tellerimi kulağımın arkasına aldığında nefesini yüzümde hissediyordum. ''Senin canın mı sıkkın?'' Diye sordu.

''Yok iyiyim.'' Dedim.

Serter'in telefonu çaldığında usulca telefonunu cebinden çıkarıp sol kolunu belimden çekerek telefonu kulağına götürdü. ''Efendim.'' Telefonda bir kadın sesi vardı. O ince sesi duymuştum. ''Tamam Şule, teşekkür ederim bilgilendirdiğin için.'' Konuma sadece birkaç saniye sürmüştü. Telefonu hemen kapatıp cebine koydu.

''Kim?'' Meraktan sormuştum, elimde değildi. Merak ediyordum.

''Sevgilim aradı.'' Dedi.

Tek kaşımı havaya kaldırdım. ''Şakası bile komik değil, Büyükelçi.''

Sırtıma dokunarak herkesin yanında yanağıma kısa bir öpücük bırakıp dudaklarını geri çekti. Koyu gözleriyle yüzümün her bir tanesini gezen maviliklerine esir olmadan önce ondan cevap bekledim.

''Gülelim diye şaka yaptım.'' Bozulmuş yüz ifademi görünce toparladı. ''Hani sen de şaka yapıyordun ya? Okulda tanıdığın erkekleri söylüyordun. Ben de şaka yapmak istedim. Seni güldürmek hoşuma gidiyor, güzel karım.''

Pusat, ''Kavga var, çok severim.''

''Pusat sen bir dur.'' Serter hafif çıkışarak yüzünü bana doğrulttu. ''Gece ile aramı bozma.'' İsmimi söylerken vurgulu çıkarmıştı o güzel dudaklarından. ''Sonra onunla tartışıyoruz, canım sıkılıyor ve ben üzülüyorum.'' Ben de üzülüyordum, farkında mıydı acaba çok sevgili kaslı kocam?

''O kadın kimdi?'' Diye sordum.

Pusat elini ağzına götürdü. ''Aboo bu kız çok kıskanç.''

''Maalesef öyle.'' Ona sinirli sinirli bakınca cümleyi toparlamak adına elimi elinin arasına hapsetti. ''Tabii ki de kıskanç olması hoşuma gidiyor, maalesef öyle derken kötü anlamda demedim.'' Kaşlarımı yapay bir şekilde çattım. ''Karıcığım gerçekten rahatsız değilim bu durumdan.''

''Serter bu sen misin?'' Pusat yandan güldü. ''Karından korktuğunu bu kadar belli etme.''

Serter sırtımın arkasında bulunan yastığı eline alıp Pusat'ın yüzüne fırlattığında Pusat gelecek hamleyi ani bir refleksif hareket sezerek yastığı havada yakaladı.

''Pusat, git evine. Bizi rahat bırak. Karımla arama girme.'' Dedi.

''Papatya çayı ister misin?'' Onu taklit ettim.

Çatık kaşları bana döner dönmez yumuşamıştı. ''Olur, neden olmasın?'' Derin bir nefes aldı. ''Sen onu bunu boş ver de...Bir şey soracağım sana?''

''Sor.''

''İki yılda 16 trafik cezasını nasıl aldın? Bana anlatmak ister misin?'' 16 ceza mı? Bunu ilk kez duymuştum. ''Az önce arandım, cezasını ödedim ama iki yılda 16 ceza almışsın. Bunu bana açıklayabilir misin?''

''Hava çok güzel değil mi?'' Kaçmaya çalıştım.

''Sevcan Hanım'ı hastaneye götürdüğümüz gün kırmızı ışıktan geçmiştin. Ben de cezasını ödemek istedim. Diğer trafik geçmişlerin de ortaya çıkınca şaşırdım.'' Gülüyordu, sanırım bu halim hoşuna gitmişti. ''Bence sen bir papatya çayı iç Gece Hanım, baksana trafiğe çıktığın an trafik canavarı oluyormuşsun.''

Ellerimi birbirine vurdum. ''Yağmur da yağmasa keşke, zaten erkekler çift beyinli. Kırmızı artık kırmızı değil, beyaz bir renk değil.''

Deli taklidi yapıyordum, umarım işe yarıyordur.

Pusat, ''Bu benim laflarım.''

''Sussana durumu kurtarmaya çalışıyorum.'' Sakince gülümsedim. Serter'i gülümseyerek alt edip odama kaçmayı düşünüyordum. ''Benim karnım ağrıyor, ben kalkıyorum.''

Elleri bileğimi buldu. ''Kaçmıyorsun, kocana hesap veriyorsun. Bana, karımın 16 trafik kuralı ihlali yaptığını söylediler.'' Çok kötü bakıyordu. ''Büyükelçinin karısı, ceza üstüne ceza yemiş. Bak sen şu işe.''

''Aaaa pis Gece, hiç utanması da yokmuş.'' Asla kendimden bahsetmiyordum. Ben Gece değildim ki?

''Değil mi ya? Pis Gece.'' Burnunu kırıştırdı. ''Kocası Büyükelçi, kendisi yakında Savcı olacak ama trafik cezası yiyor. Neyse ki sen öyle değilsin karıcığım. Baksana insanların eşleri çıldırmış durumda.''

''Mükemmel birisiyim.'' Göğsümü gere gere böbürlendim. ''Hem sana kim söyledi bunu?''

''Az önce arayan kadın. Kaç tane yaptığını söyledi.'' Kolundaki saati kaldırıp usulca baktığında gözleri tekrar beni bulmuştu. ''Trafik canavarı Gece Güçlü.''

''Bu bir hakaret.'' Yalandan burnumu çektim.

''Pes sana.'' Dedi.

''Bak ama...'' Sözlerimi bölen şey aniden açılan kapı olmuştu.

Salonun kapısı açıldığında Bekir içeriye telaşlı bir suratla girerek; ''Serter Bey, çok acil konuşmalıyız.''

Serter Güçlü elini çenesine götürdüğünde Bekir'in aniden salona bu şekilde girmesinden ötürü biraz gerildi. ''Ne oldu?'' Beni arkasında bırakarak adımlarını Bekir'e yönelttiğinde; rahat durmayıp ben de arkasından ilerledim.

Pusat ve Nehir salonda kalmıştı.

Serter salonun kapısını tamamen kapattığında hole geçti. Serter'in koluna tutundum. ''Ne oluyor?''

Her ne olduysa Bekir'in yüz rengi değişmişti. Gözlerinde bir alev olmuştu. Onu önceden böyle endişeli bir suratla görmemiştim. Garip duruyordu. Bir şey olmuştu ve bu hale gelmişti. Bir şeyler onu rahatsız etmişti. Ne olduğunu sorduğumda ise bana cevap vermek gözlerini Serter'e doğrultmuştu. Anlaşılan Serter'e açıklama yapacaktı.

''Eylül Yalçın...'' Nihayet o gözlerini bana doğrulttu. ''Dün gece kaldığı otelde ölü bulunmuş.'' Dedi.

Zihnime bir bıçak saplandı ve örtük kasvet bir kez daha sol omzumu sardı...Eylül ölmüştü, Eylül...Ailemin katili. O ölmüştü.

| Bölüm nasıldı?|

|Son sahneye hazır olun yeni bölüm aşırı heyecanlı haberiniz olsun.|

|Sizce, Eylül gerçekten öldü mü?|

|Serter'in Berrak ve Onat ilişkisi konusunda tepkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?|

| Serter'in malum sahnede bile küfür etmemesi...Bu adam gerçekten İstanbul Beyefendisi, öyle değil mi?|

|En çok sevdiğiniz sahne?|

| Serter...|

|Instagram: Ebrununhikayeleri|

|Cesur ve Nehir...|

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

353K 4.3K 94
Hey everyone! This is a 3rd book where you give your opinions on the ships by commenting down below, it's gonna be all about transformers ships from...
37.9K 87 13
Enjoyed new daughter in law's navel
482K 43.7K 34
𝙏𝙪𝙣𝙚 𝙠𝙮𝙖 𝙠𝙖𝙧 𝙙𝙖𝙡𝙖 , 𝙈𝙖𝙧 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞 𝙢𝙞𝙩 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞 𝙃𝙤 𝙜𝙖𝙮𝙞 𝙢𝙖𝙞...... ♡ 𝙏𝙀𝙍𝙄 𝘿𝙀𝙀𝙒𝘼𝙉𝙄 ♡ Shashwat Rajva...
1.2M 65K 200
a stranger saw jisung's post and decided to dm him