Parmak Uçlarındaki Yabancı

By imPnar__

53.2K 3K 4.5K

Ayıldıktan sonra bir şey hatırlamayan milyonlarca sarhoş insan vardır. Ama ben onların aksine sarhoş olunca h... More

1.Bölüm-"Bir Kadeh Daha Azap"
2.Bölüm-"Elim Sende"
3.Bölüm-"Mum Işığı"
4.Bölüm-"Ruhtaki Kırıklar"
5.Bölüm-"Üç, iki, bir... Karanlık!"
6. Bölüm-"İhtimallerin Işığında Sönen Yıldız"
7.Bölüm-"İçimizdeki Yabancı"
8.Bölüm-"Gerçek Renkli Yalanlar"
9.Bölüm-"Saklambaç"
10. Bölüm-"Cehennem Çiçeği"
11.Bölüm-"Oyunbaz"
12.Bölüm-"Kalpkıran"
14.Bölüm-"Kimsin Sen?"
15.Bölüm-"Gölgen Bile Yalan"
16.Bölüm-"Korkak"
17.Bölüm-"Unutulanlar"
18. Bölüm-"Yaralı Serçe"
19.Bölüm-"Bedel Ödeyenler"
20.Bölüm-"Kendi Yolundan Gidenler"
21.Bölüm-"Adım Adım"
22.Bölüm-"Şüphe"
23. Bölüm-"Geçmişten Gelen"
24.Bölüm-"Namlunun Ucunda"
25.Bölüm-"Şah"
26.Bölüm-"Yalancılar"
27.Bölüm-"Maskelerin Ardında"

13.Bölüm-"Yalnız Değilsin"

1.5K 114 171
By imPnar__

Adımlarım hantalca dururken avukat arabayı düzlemek için çaba göstermeden kontağı kapattı ve aşağıya indi. Beyaz takım elbisesi dik omuzlarında muhteşem duruyordu. Şalı yeşil gözleriyle uyum içindeydi ve kendinden emin bakan o yeşil gözler benim üzerimdeydi. Yukarıya kıvrık duran dudaklarını ciddi bir biçimde sabit tutarken hafif kalkık kaşlarıyla beraber bana doğru bir adım attı.

Bu kadınsa ben fare falan olmalıyım.

"Bir yere gidiyordun sanırım, önemli miydi?" Bu soruya ne cevap vermem gerekiyordu? Ondan gizlemeli miydim? Hiçbir bok bilmiyordum. Gözlerimi bağlayıp bir boşluğa atmışlardı beni, sadece seslerini duyduğum insanlara güvenmekse oldukça zordu.

"Değildi." diye yanıtladığımda arabasını kilitledi.

"Güzel, o hâlde konuşabiliriz."

Kadından çektiğim gözlerimi yere indirirken sıkıntıyla soludum. Benim oraya gitmem gerekiyordu ve avukat her şeyi bozmuştu. Belkide düzlemişti, bilmiyordum.

Yeniden eve geçtiğimizde iki bardak kahveyle salona girdim ve kanepede sessizce oturan avukatın yanına ilerledim. Kahve kupasının birisini ona uzatarak sallanan sanayeye oturdum.

"Tek yaşadığını sanıyordum?" Gözleri etrafta gezinirken Ayaz'ın çıkartmış olduğu kıyafetlerime ve geçen gün giydiğim ayakkabılarına bakıyordu. Dikkatliydi. O ayakkabıları geri vermeyi unutmuştum ve Ayaz böyle bir talepte bulunmamıştı. "Yoksa onlarla mı kalıyorsun?" Bu sorunun cevabını biliyor olduğunu tahmin ediyordum ama yinede cevapladım.

"Tek yaşamıyorum, kedim var."

"Reya, bana kelime oyunu yapma çünkü o kadar da fazla vaktimiz kalmadı. Onların tehlikeli olabileceğini söylemiştim sana."

Gözlerimle usulca onu süzdüm. Ben onun aksine böyle bir şey düşünmüyordum çünkü ortada bilinmeyen bir adam faktörü vardı. Bu Ayaz, Tuna, Baran veya Serra değildi, olma ihtimali de yoktu. Ayrıca bir avukata göre hayatıma fazla karışmıştı. Artık birileri benim hayatımdan uzak durabilir mi? "Demek ki bir şeyleri göze almışım." dediğimde araladığı dudaklarından onaylamazca mırıldandı.

"Abin konuşmuyor ama tehdit edildiğinden artık eminim. Birilerini korumak zorundayım dedi, bu senden başkası olamaz."

Ufacık bir an gülümseyerek başımı önüme eğdim. Beni korumak mı? Tolga mı? "Belkide parasını aldığı annesini korumak istiyordur." derken sesimin öfkeli çıkmasına engel olamamıştım. Bu konu fazlasıyla canımı sıkıyordu. Ondan nasıl para alırdı? Yıllar önce pişman olduğunu dile getirip benimle yaşamayı isterken onları tamamen hayatından sildiğine dair yeminler etmişti. Beni nasıl yeniden kandırarak böylesine iğrenç bir duruma sokabilirdi ki? Ona hiçbir zaman yeniden güvenmemiştim ama bunu beklemezdim. Gerçi onun gibi bir ana kuzusundan da başka bir haraket beklemek saçmalık olurdu.

O değil abi olmak, insan bile olamazdı.

"O da olabilir ama ilk seçenek sensin. Çünkü benden bir şey rica etti... Seni uyarmamı. Ne hakkında olduğunu bilmiyorum fakat yanındaki çocuklardan kesinlikle hoşlanmadım. Onlarla ilgili olabilir Reya, dikkatli ol." Gözleri bir müddet yüzümde gezindi. "Abin seni gerçekten düşünüyor."

Benim bir abim yoktu. Avukat, benim bir abim hiç olmadı. Beni düşünmezdi, düşünmedi de...

"Bilmem gereken bir şey var mı? O geceki nottan bir başka var mı, ya da her neyse işte?"

Alev gibi yanan yeşil gözlerinin içine bakarken yutkundum. Bu suçun altında kalırsam ezilip yok olacaktım. Her yolu denemem gerekiyordu ve eğer tek başıma haraket edersem insanlar bana yine inanmayacaktı. O hâlde bir şeyler onların gözü önünde olmalıydı, değil mi? Her şeyi tek başıma öğrenmek yerine onlarla beraber öğrenirsem ilk defa birileri sözüme inanırdı.

"Bir adam var." dediğimde kaşları çatıldı ve gözlerindeki o yoğun ifade karmaşıklaştı. Elimdeki kahve bardağını yere bırakarak dirseklerimi dizlerime yasladım, hafifçe öne eğildim. O da kahve bardağını yere bıraktı. Bundan sonra geri dönemezdim artık, her şeyi ona anlatmam gerekiyordu. "Bildiği şeyler olabilir."

&

Gözlerimle önünde durduğum kocaman evi izlerken içim rahattı. Dönüp arkama bakmadım ama burada olduklarını ve onu yakalayacaklarını biliyordum. Her şey buraya kadardı, artık oyun bitiyordu. Eski evin büyük tahta kapısını ayağımın ucuyla ittiğimde kapı rahatsız edici bir ses eşliğinde aralandı. İçerisi hafiften karanlıktı. Derin bir nefes alarak içeriye girerken üzerimdeki dinleme cihazına güveniyordum. Bu sayede her şeyi duyacaklardı ve bana gerçekten inanacaklardı.

Gözlerimi iki katlı evin büyük salonunda gezdirdim fakat eski, tozlu eşyalardan başka hiçbir şey yoktu. "Neredesin?" diye seslendim güçlü tutmaya çalıştığım ses tonumla. Etrafıma bakınmaya devam ederken arkamdan gelen seslerle hızlıca arkamı döndüm ama kimse yoktu.

"Benimle oyun oynamayı bırak!"

"Ama bu çok zevkli." Arkamdan gelen sesle irkilerek bir kez daha diğer tarafa döndüğümde karşımdaki adama baktım. Bana bakarak gülümsedi ve arkasını dönerek merdivenlere doğru yürüdü. "Takip et beni."

Bir şey demeden arkasından gittim. Merdivenleri yavaş çıkıyordu. Çok yavaştı. Korkuluklara tutunan parmaklarını fazlasıyla sıkıyor olmalıydı çünkü parmak boğumları beyazlaşmıştı. O, sanırım çok öfkeliydi.

Korkmam gerekiyor olabilir miydi?

Yukarıya çıktığımızda büyük bir camın önüne doğru yürüyerek bana baktı. "Konuş artık, sabaha kadar seni mi bekleyeceğim?" dediğimde bana bakarak yeniden güldü. Ama hayır... Onda bir anormallik vardı, duruşunda anormallik vardı. Sanki acı çekiyormuş gibi gözleri kızarıp sulanmış, boynundaki damarları çıkmıştı. Duruşu güçsüzdü, dengesizdi... Elbette onun sağlık durumu benim umrumda bile değildi, tek istediğim lanet çenesini bir an önce açıp bildiklerini bana anlatmasıydı. Yinede şüphelerim devam ediyordu çünkü bunu karşılıksız yapmayacağını biliyordum. Benden ne isteyecekti?

"Abin," dedi gülmeye devam ederek. Neden gülüyordu? "Sen abi demezsin ama sonuçta abin, Tolga." Kaşlarımı çattım. Benim hakkımda çok fazla şey biliyordu. Bu kadarı bile aşırıydı. Etrafımdan birisi olduğunu düşünmeye başladım fakat yüz hatlarının göründüğü kadarıyla tanıdık değildi, onu hiç görmemiştim. Belkide sarhoş olduğum bir zaman diliminde tanışmış olabilirdik.

"Çabuk ol!"

"Her şey halloldu Reya, korkmana gerek yok artık. Tolga suçunu üstlendi ve konuşmayacağı garanti. Beni neden sürekli bir yerlere çağırdığını anlayamıyorum? Daha fazlası için daha fazla para isterim."

Gözlerim hayretle kocaman açılırken gülen yüzü gittikçe tehlikeli bir hâl alıyordu. Benimle düpedüz dalga geçerken şoka girmiş bir vaziyette dudaklarımı araladım. "Ne saçmalıyorsun sen?"

"Bir katile paramı almadan daha fazla hizmet etmeyeceğimi söylüyorum."

Korkuyla gözlerimi etrafta gezdirdim. Yalan söylüyordu! Her şeyi anlamıştı ve şimdi numara yapıyordu! "Kimsin? Neden bana bunu yapıyorsun? Yalan söylemeyi kes! Beni buraya sen çağırdın, gerçekleri anlatacağım dedin!"

"Sen kafayı mı yedin?" derken ses tonu oynadığı oyunun hakkını veriyordu. Hâlâ gülüyor olması sinirlenmeme sebep olmuştu. "Bana attığın mesaj hâlâ telefonumda. Bak, her neyse... Para istemiyorum, daha fazla beni bulaştırma pis işlerine. Önce o kız, sonra barmen... Kendi hırsların uğruna onları öldürdün ve suçu da abinin üstlenmesine izin veriyorsun."

Hızlıca başımı iki yana sallarken çocuk derin bir nefes almaya çalışarak titreyen elleriyle duvara tutundu. Bütün bedeni titremeye ve gözleri kaymaya başlamıştı.

Hızlıca üzerine doğru yürüyerek göğsüne vurdum. "Yeter artık! Bunların hiçbirisi doğru değil! Sus!" Çocuk olduğu yerde sendelerken cebinden bir bıçak çıkarttı.

"Kimseye bir şey anlatmam, merak etme." dedi üzerime doğru yürürken. Bana gelmeye başlayınca yutkunarak geriye doğru bir adım attım. "Tolga bildiklerimi birine anlatmamdan korkuyor, seni düşünüyor ama bunu yapmam. Sonuçta bana mal verdi, kendi çıkarıma bakarım."

Bana doğru bir hamle yapınca, "Dur!" diye bağırdım ve refleksle bıçağı tuttum. Ben bıçağa sıkıca sarılırken beklemediğim bir şekilde bıçağı döndürerek benim elime bıraktı. Elimde bıçakla öylece kaldığımda sıkıca bıçağın üzerinden elimi tutarak güldü.

"Ne... Ne yapıyorsun sen?" dedim titreyen sesimle.

"Beni de mi öldüreceksin yoksa? O bıçak da ne?" dedi yüksek bir sesle. O an aşağıdaki kapıdan yükselen sesle polisler içeriye girmeye başladı. Adamın yüzü iyice kızardığında gözleri bayılacakmış gibi arkaya doğru kaydı ve elimi tutan eli beni bile titretmeye başladı. Çok kötü bir haldeydi. Neler olduğunu anlayamıyordum...

Birbirine sıkıca bastırdığı dudaklarını aralayarak zar zor gözlerimin içine baktı ve dudaklarını sessizce haraket ettirdi. "Oyun yeni başlıyor." Sıkıca tuttuğu elimi kendisine doğru çekerek bıçağı tam göğsüne sapladığında yüzüme sıçrayan kanla donup kaldım. Merdivenlerden koşarak çıkan polisler durup bize bakarken ellerindeki silahların hedefi ben olmuştum. Dolu gözlerimden akan bir damla yaş çeneme doğru süzüldü. Adamın açık gözleri kapanırken elimi tutan eli serbest kaldı ve bedeni yere yığıldı. Tam önüme.

Bir soğuk hava dalgası bedenime nüksedip kan akışımı durdururken gerçekle hayal birbirine karıştı.

Bedeninden çıkan kanlar her tarafa yayılırken titreyen bedeni birkaç saniye çok daha şiddetli sarsıldı. Boğuluyormuş gibi sesler çıkartarak ayaklarıyla yerde süründü ve en sonunda kıpırdamayı bıraktı. Elim havada öylece kalakaldığımda bir polisin gür sesi yankılandı eski evin içinde.

"Alın onu!"

Bıçağı tutan ve kana bulanan elimi havada tutmaya devam ederken her yerime sıçrayan kanlara baktım korku dolu gözlerle ve bir anda etraf karardı. Kalbimde hissettiğim sızıdan sonra dudaklarıma doğru süzülen sıcaklık, o an fark ettiğim son şey olmuştu.

&

Gözlerim bir hastane odasında açılırken kirpiklerimin arasından sızan beyaz ışık gözlerimi rahatsız ediyordu. Bulanık görüntü karanlığa bürünürken yeniden araladım gözlerimi. Hâlâ bulanıktı ve odadaki polis memurunun sesi kulaklarımda yankılar halinde yükselip kayboluyordu. Aralanan dudaklarımdan aldığım sesli bir nefesten sonra doğrulmak istedim fakat bileklerimdeki bir metal buna engel oldu. Gözlerim bir kez daha açılıp kapanırken bir adam yüzüme eğilip bana baktı ve sonrada kapıya doğru gitti. Yanında bir kadınla geri döndüğünde kolumu çekmeye çalıştım ama yapamadım. İki kolum birden hastane demirlerine kelepçelenmişti.

Bir kez daha güçlükle nefes alarak inledim. Görüntü netleşmiyordu bir türlü. Kalbim çok hızlıydı. Kadın bedenimde bir şeyler yaparken genzime gelen tatla öksürmeye çalıştım. O sırada kadının parmakları yüzümü tutarak başımı yan çevirdi ve gözlerim bir kez daha karanlığa kapanırken burnumdan akan kan ağzımın içine değil, yanağıma doğru süzüldü.

Saniyeler sonrasında, belkide saatler, gözlerimi açtığımda odada tek başımaydım. Kapının önünde iki adamın konuşması duyuluyordu ve görüntü eskisi gibi bulanık değildi. Odadaki ışık artık keskin değil, gözlerimi rahatsız etmeyecek şekilde loştu.

Sırtımı doğrultmaya çalışırken bileklerimdeki kelepçelerden yükselen sesle yüzümü buruşturdum. Bunlar... Kapı açıldığında odaya saçları arkasında sıkı bir topuz yapılmış kadın girdi. Ve peşinden iki polis memuru.

"Kendine gelmişsin sonunda." diyen kadın yanıma gelerek serumu kontrol etti. Hiçbir tepki veremedim. Sadece o görüntüyü unutmak istiyordum. Birileri bana inansın istiyordum. Kadın eğilerek yüzüme baktı. "Nasıl hissediyorsun?" Gözlerimi odaklandıkları noktadan kaldırmadım. "İyi misin?"

Kadın gözlerime ışık tutarken de hiçbir şey yapmamıştım.

"Beni duyuyorsan bir tepki verir misin?" diye sordu kadın. Hiçbir şey yapmayınca sertçe elindeki kalemi masaya çarptı ve çıkan ses yüzünden irkildim. "Bilerek konuşmamak sana hiçbir şey kazandırmaz, işimi zorlaştırma."

Öfke... Bedenimde geziniyordu. Gözlerimi yavaş bir şekilde gözlerine çıkartırken haraket eden elimden çıkan kelepçe sesiyle kadın kaşlarını çatarak bir adım geriye gitti.

"Gözlerini kırpmıyorsun geldim geleli." Bunu benden ürkerek söylemesi sinirlerimi daha fazla bozsa da tek kelime etmedim. O adamı ben bıçaklamamıştım! "Gayet iyi, yarın sabah çıkabilir." Kadın hızla arkasını dönerek odadan ayrılırken polisler bir süre birbirlerine bakıp odayı terk etmişlerdi.

&

Polis memuru bir kez daha karşımdaki sandaleyeye oturarak dudaklarını yaladı. "Bak, inadı bırak." derken ses tonu sinirden titriyordu. "Tam sekiz saattir bu odada seninle uğraşıyorum, tek kelime etmedin! Her şeyi yalanla, iftira at ama susmayı kes!"

Gözlerim gözlerinde ifadesizce dururken adam öfkeyle ayağa kalktı. Odadan çıkarken bir başkası gelerek demir masaya bağlı olan kelepçeleri çözmeye başlamıştı. Kelepçeler masadan kurtulduktan sonra adam kolumdan tutarak beni kaldırdı ve odadan çıkarttı. Koridorda ilerlerken başım önümdeydi ve kısa saçlarım gözlerimin önünü kapatıyordu.

Onlara bir şeyler anlatınca bana inanmayacaklarını biliyordum çünkü her şeyi duymuşlardı. O adamın söylediği bütün yalanları, sonra göğsündeki bıçağı tutan elimi... Telefonuma attığı mesajlar yok olmuştu ve benim telefonumdan ona bir mesaj gitmişti. Bana inanmaları için bir sebepleri yoktu ama inanmamaları için onlarca sebep sayabilirdim. Bu yüzden tek kelime bile etmeyecektim.

"Reya!" Arkamdan duyduğum sesle birden adımlarım durdu ve başımı çevirerek arkaya baktım. O sırada az önce sorguya giren polis memuru karşıdan beni izlemeye başlamıştı. Gözlerim arkamdaki kara gözlere değdiğinde dudaklarım aralandı ve gözlerime o olay yaşandıktan sonra ilk defa yaşlar doldu.

"Gidelim!"

Ayaz orada öylece dikilmiş bana bakarken kolumdan çekiştiren adamı umursamadan, "Ayaz!" diye bağırdım. Bu bağırışımdan sonra ağlamam güçlendi ve adam iki kolumu birden tuttu. "Ayaz!" Ayaz hiç düşünmeden koşmaya başladığında yanımdaki adamdan kurtulmaya çalışıyordum.

"Bırak onu." dedi bizi izleyen polis memuru. Onun sözü üzerine kollarımı tutan adam beni bıraktı ve Ayaz'a doğru koştum. Yanıma geldiğinde kelepçeli kollarımı kafasına kadar kaldıramamıştım ama buna gerek kalmadan o bedenime sıkıca sarılmıştı. Tam göğsüne gelen başım, kalp atışlarını duymama yardımcı oluyordu.

Beni bırakmasın istedim çünkü bu şuan bana iyi geliyordu.

Ayaz hızlıca kollarını benden geri çekerek yüzümü ellerinin arasına aldı. Parmaklarının bazıları saçlarımı yüzümden çekerken göz yaşlarımı silerek bana doğru eğildi. "Korkma, yanındayım." Karanlık gözlerinin içine bakarak, "Ben yapmadım," dedim. Polis memurunun beni dinliyor oluşu sikimde bile değildi. Sadece bana inanacak kişiye sığınmak istiyordum, buna ihtiyacım vardı.

"Sakin ol," derken sadece deli gibi ağlayarak benim yapamadığımı söyledim. Bunu ona, yalnızca ona binlerce kez söylemek istiyordum çünkü o bana inanmalıydı. "Reya!" Yüksek tonlu sesiyle birlikte dudaklarımı birbirine bastırınca gözlerimin içine baktı. Bu gözler bana bakarken beni karanlığa boğarsa bir daha nefes alamazmışım gibi geliyordu. Ayaz da bana inanmazsa... "Sana inanıyorum."

Dudaklarım titrerken başımı bir kez daha göğsüne doğru çekti.

"Geçin odaya." Arkamdaki polis memurunun sesiyle birlikte Ayaz kollarını benden çekerek elini kelepçeli ellerime uzattı. Kana bulanmış eldivenimin takılı olduğu elimi sıkıca tuttuğunda az önce çıkmış olduğum odaya doğru ilerledik. Polis memuru ikimiz için birer sandalye çekti ve gözlerini gözlerime yöneltti.

"Madem konuşmak için bu çocuğu görmeyi bekliyordun, neden beni o kadar uğraştırdın ki?" Onu duymazdan geldiğimde kapıya doğru gitti. "Sizi izliyor olacağım." Odadan çıkarak kapıyı kapattı, ardından kilit sesleri duyulmuştu.

O gittikten sonra Ayaz ona bakmamı sağlayacak şekilde saçlarımı kulağımın arkasına sıkışırdı. "Bana verdiğin sözü tutmadın." Başımı iki yana sallayarak burnumu çektim.

"Ayaz, ben sadece..."

"Açıklama yapmanı istemiyorum."

"Yinede yapacağım." Gözlerini gözlerimden ayırmadan sessizce dinledi. "O gün takip ettiğim adam gece eve dönerken yine karşıma çıktı. Senin geldiğin gece. Her şeyi sana anlattığımı biliyordu Ayaz, bizi izlemiş. Bana gerçekleri öğrenmem için son bir şans verdiğini söyledi, gece bana bir adres ve tarih attı. Birisine söyleyemezdim..."

"Bana söyleyebilirdin!"

"Bizi yine izler diye düşündüm! Hem zaten, zaten avukata anlattım. Onlarla birlikte bir plan kurduk." dediğimde Ayaz kaşlarını çattı.

"O zaman neden buradasın?"

"Anlamış. Oraya gittiğimde beni suçladı. Sanki her şeyi ben yapmışım gibi konuştu ve sonra bir bıçak çıkarttı." Ayaz'ın gözleri kana bulanmış eldivenime kayarken telaşlı ifadesini yatıştırmak için, "Bir şeyim yok." dedim. "Beni bıçaklayacak diye düşünüp elini tuttum ama o bıçağı benim elime verdi, sonrada elimi tutarak bıçağı bırakmama engel oldu. Polisler geldiğindeyse..."

Hıçkırıklarım artarken cümlemi tamamlayamayınca parmakları çeneme ulaştı. "Ne oldu?"

"Kendisini bıçakladı. Yemin ederim o yaptı Ayaz, elimi tutuyordu! Ben ne yapabilirdim ki?"

"Adam öldü mü?" Birkaç saniye düşünmeme sebep olan soru karşısında midem kasılmaya başladı. Ya ölmüşse? Sessiz kaldığımda gözleri kısıldı ve yüzü hafiften buruştu. Göz temasımızı kestiği gibi beni kendisine doğru çekip sıkıca sarıldı. "Korkma." Bunu yapamayacağımı belirtmek isteyerek başımı iki yana salladım.

"O zaman şöyle yapalım; korktuğun zaman elini kalbine koy, kalp atışlarını hisset. Ben orada olacağım." Anlamını ve sebebini hiç düşünmeden kabul ettiğimde polis memuru kapıyı açtı.

"Seni dışarı alalım genç adam." Ayaz beni bırakarak gitmeden önce gözyaşlarımı silerek hafifçe tebessüm etti. O arkasını döner dönmez kelepçeli ellerimi kalbime bastırarak inledim. Polis memuru bana düşünceli bir bakış atarak dışarıdaki iki adama işaret verdi ve o adamlar beni bir kez daha nezarethaneye götürmek için koluma girdi.

  ***

Boş bakan mavi gözlerine ışık tutmayı bırakan doktor dışarıya çıktığında kapıda duran polis memurlarına, "Hazır, geçebilirsiniz," diyerek koridorda ilerledi. İki polis memuru hastane odasına girdiğinde bir çift mavi göz kendilerini izlemeye başlamıştı bile.

Hastane önlüğünün açık olan düğmelerinden sargılı göğsü gözükürken beline kadar ince bir beyaz örtü örtülmüştü. Maskenin kapattığı suratı artık açıktı. Saçlarını kazımıştı ve kel gibi görünen kafasında rahatsız edici dikiş izleri görünüyordu. Mavi gözleri solgundu, göz altları ise madde kullandığını itiraf eder şekilde çökmüş, kararmıştı. Yüzü her zamankinden çok daha solgun görünüyordu.

"Merhaba Fırat." Polis memuru adamın ismini söyleyince mavi irisler büyük bir yavaşlıkla o tarafa döndü. "Konuşabilecek misin?"

Adam derin bir nefes alarak kurumuş dudaklarını araladığında göğsünde hissettiği baskı ve acı yüzünden yüzünü buruşturdu ve bir müddet sessiz kaldı. "Seni dinliyoruz." Polis memuru ilgiyle kaşlarını kaldırıp onu beklerken yavaş ve pürüzlü bir şekilde öksürdü. Bu öksürük canını çok daha fazla yakmıştı ama en azından şuan konuşabilirdi.

"Ne oldu bana?"

"Hatırlamıyor musun? Doktorun böyle bir bilgi vermedi."

Adam gözlerini kapatarak dudaklarını yaladı. "Hayal meyal." Gözleri bir kez daha aralandığında çekiniyormuş gibi başka tarafa bakarak yutkundu. "Ben..."

"Sen madde bağımlısısın ve o an kriz geçiriyordun." Polis memuru onun sözünü tamamlayınca onaylar gibi sessizliğini korudu. "Pekâlâ, Reya Çakır hakkında ne diyeceksin?"

Mavilikleri bir daha polis memuruna yöneldiği an kaşlarını çattı. "Yalandı."

"Yalan mıydı? Yani söylediğin her şeyi uydurdun mu? Peki ya seni bıçaklamasına ne diyorsun?"

"Yalan söyleyerek onu kızdırdım, sinir sorunları var, bu kadarını tahmin etmemiştim." Sözleri bittiğinde yorgun düşerek yavaş yavaş nefesler aldı. Polis memurları her sözünü not alıyorlardı.

"Neden böyle bir yalan söyledin?"

"Abisi bana ucuza madde satıyordu. O hapise girince bende Reya'dan istedim fakat bunu kabul etmedi. Madde bulamadım, delirecek gibi oluyordum. Bende onu böyle korkutmak istedim. Oraya gelmesi için abisi hakkında gerçeği bildiğim yalanını söyledim, sonra onu o eve çağırdım. Ona attığım mesajı yok ederek gizlice telefonundan kendime mesaj attım. Polis çağıracağını bilmiyordum, sadece ses kaydına alıp onu tehdit edecektim. Hâlâ vermezse de kaydı polise verecektim, bu sayede Tolga dışarı çıkacak o içeri girecekti ve ben yine Tolga'dan ucuz mal alabilecektim."

"Tolga Çakır madde satışı mı yapıyordu?"

"Evet, Osara Clup denilen bir mekânda. Orada tanıştık onunla. Cinayet hakkında bir şey bilmiyorum, tek amacım biraz hap bulmaktı, o kadar."

"Söylemek istediğin başka bir şey var mı?"

Uzun bir konuşmanın ardından birkaç dakika susup dinlenmeye ihtiyaç duymuştu. Sessizliği bittiğinde,  "Ondan şikayetçi değilim." diyerek bir daha konuşmamak üzere kapatmıştı dudaklarını.

&

Karakolun önünden ayrılırken uykusuzluktan ve ağlamaktan şişen gözlerim yanıyordu. Onları kırpmak bile bana inanılmaz derecede acı verirken kendi kendime uyuyakalmadan önce kapanmayacaklarını biliyordum. Birkaç metre ileride duran kişileri gördüğümde kalbimde bir sızı oluştu ve iç çekerek onlara doğru yürüdüm. Tuna'nın gözleri beni bulduğunda Ayaz'la aynı anda bana doğru ilerlediler ama Ayaz ikinci adımı atmak yerine öylece durdu. Tuna hiç çekinmeden bana sıkıca sarıldığı an anladım, ben bu insanlara değer veriyordum. Her birine. Serra'ya bile...

Tamamen güçsüz kalan kollarımı onun sırtına doğru uzattığım an arkamdan bir başkası daha bana sarıldı. "Bestim." Baran'ın başını başımın üzerinde hissederken, "Reya!" sesiyle birlikte Sibel yanımıza koştu ve kollarını Baran'la Tuna'ya dolayarak başını omzuma yasladı. Ayaz neden gelmiyordu?

Sırayla benden uzaklaştıklarında Sibel bir kez daha sarıldı bana. "İki gündür öldüm resmen evde."

"Bizde. Ayaz biraz bahsetti neler olduğundan. O orospu çocuğunu bir elime geçireyim en güzel oyunları oynatacağım ona." Tuna'nın öfkeli ancak bir o kadarda endişeli bakan gözleriyle içimin ısındığını hissettim. Beni suçlamıyorlardı.

"Nasılsın?" diye sordu Serra çekingen bir tavırla. Gözleriyle yüzümü inceleyip ne kadar kötü gözüktüğümü belli edercesine bana bakarken beklemediğim anda bana doğru gelerek boynuma sarıldı. Saçlarından ve teninden gelen çilek kokusuyla derin bir nefes alırken huzuru hissettim. Bana sarılıyordu ve ben, bana karşı kin besleyen birisinin sırf acıdığı için yaptığı bu eylemden huzur buluyordum. Saçmalıktan başka bir şey değildi.

Gözlerim yavaşça ela gözlere çevrildiğinde samimi bir gülüş takındı dudaklarına. "Işık hâlâ bende. Pijamalarım karşılığında onu sana verebilirim." Bana kızgın veya kırgın değildi. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu ve ben bu durum karşısında ne yapacağımı bilmiyordum. Sanırım ona değer vermiştim ve beni bu derece önemsememiş olması zoruma gitmişti. Belkide yalnızca aptalca bir duyguydu. Aramızda kırgınlık olmayışı güzeldi.

Tebessüm etmeye çalıştıktan sonra Ayaz'a çevirdim bakışlarımı. İfadesiz gözleri öylece gözlerimi izliyordu.

"Sigaran var mı?"

Hiçbir şey söylemeden yavaşça sigara paketini çıkarttı cebinden. Sonrada bir müddet paketi izledi. Nihayet bir dal sigara çıkarttığında bana vermek yerine kendi dudaklarına götürerek ucunu ateşledi, dumanı içine çekti. Uzun parmakları sigarayı dudaklarından ayırırken bana doğru uzatmıştı. Dudaklarının arasından süzülerek kara gözlerine gölge düşüren dumanları izleyerek sigarayı elinden alıp dudaklarımın arasına yerleştirdim.

"Gidelim buradan." dedi Sibel arkamızdaki karakola kaçamak bir bakış atarak. Benimde en çok istediğim şey bu olabilirdi, tabii Ayaz'ın benimle konuşmasından sonra.

Gitmek için haraket edecekken arkamdan seslenen avukatla durdum. "Reya, konuşabilir miyiz?" Gözleri diğerlerinin üzerinde dururken, "Yalnız," diye belirtti ve onlar yanımızdan ayrıldı. Ayaz'sa olduğu yerde durmaya devam ediyordu. Avukat birkaç adımla ondan uzaklaştıktan sonra yanına yürüyerek önünde durdum.

"O adamı tanıyor musun?"

Sigara dumanı ikimizin arasında süzülürken yeşil bakışları sertti ve artık bana eskisi kadar emin bakmıyordu. Adam ifadesinde saçma sapan bir senaryo uydurmuş ve beni kurtarmıştı. Aklınca bana bir mesaj veriyordu; benimle oynama yoksa seninle oynarım. Ve açıkçası bu konuda başarılıydı çünkü bana çok iyi bir oyun oynamıştı, eğer o ifadesinde yalan söylemeseydi bir ömür hapishaneden çıkamazdım. Yinede onun kuklası haline gelmek beni deli ediyordu. "Bana inanacak mısın avukat?" Sorum üzerine kaşları daha fazla çatıldı.

"Eğer doğruyu söylersen, evet."

"Ne dedi o adam ifadesinde?" diye sordum onun sorusuna cevap vermek yerine.

"Abin ona madde satıyormuş, hapse girince ucuza mal bulamamış ve senden istemiş ama sen vermeyince o da seni tehdit etmiş."

Hafifçe güldüm. "Tolga satış falan yapmıyor, böyle bir şey yok."

"Yapıyor." Avukatın kendinden emin ettiği tek kelimeyle kaşlarım çatıldı. "Onun yanından geliyorum, kendisi de bunu doğruladı hatta şuan polisler elinde kalan malları almak üzere evinize gittiler." Sözleriyle bir adım geriye çıktım. Diyecek bir şey bulamıyordum. Bunun gerçek olmasına ihtimal vermek istemiyordum ama artık hiçbir şeye de şaşıracak gücüm kalmamıştı. Sadece zoruma giden şuan karşımdaki kadının benim yalan söylediğimi düşünmesiydi.

Benden de şüpheleniyordu.

"Avukat değil misin? Git, bul gerçeği." Öfkeyle çıkmasına engel olamadığım sesimle birlikte arkamı dönerek hızlıca çıkışa doğru ilerledim. Ayaz'ı motorun üzerinde beni bekler bir şekilde gördüğümde arkasına geçtim ve gür bir motor sesinden sonra saniyeler içinde oradan uzaklaştık.

Beklemediğim bir şekilde motoru işlek bir caddede durdurunca yorgun gözlerle etrafıma bakındım. Kaskını çıkartıp motorun direksiyonuna takarak yürümeye başladı. "Nereye?" Omzunun üzerinden bana baktı.

"Açlıktan ölmek mi istiyorsun?" Sorusundan sonra yeniden yürümeye başlayınca yanında ilerledim. Aç değildim ama iki gündür bir şey de yemiyordum. Acıkmış olmalıydım. Küçük bir restorana girdikten sonra yemem için birkaç şey sipariş ettik ve sessizlik ikimiz arasında bir duvar ördü. Bu duvardan nefret etmiştim.

"Artık bana inanmıyor musun?"

Karanlık gözler üzerime çevrildi. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlayamıyordum ve bu bilinmezlik ruhumu sıkıştırıyordu. Karanlık gözlerinde boğulmaya başlıyordum, ışıkları yanmıyordu artık. Yıldızları gizlenmişti, onların yokluğu ürkütücüydü yinede korkamıyordum onun karanlığından. Çünkü o'ydu. Karanlık bile olsa ona aitti, ondan bir parçaydı. Eğer bir gün beni bu karanlıkla başbaşa bırakıp giderse işte o zaman korkardım ancak şuan yalnızca kendimi yabancı hissediyordum.

"Yemeğini ye, ölmemen lazım." İki gün aç kaldım diye ölmezdim ancak bunu ona söylemek istemedim.

"Cevap vermiyorsun?"

"Reya,"

"Ayaz," dedim sözünü keserek. "Artık yıldızlar yok mu?"

Bakışları birden boşluğa düşüp sonra yumuşarken önüme bırakılan yemeğe çevirdim bakışlarımı. Tekrar konuşmamış, yemeğimi bitirdiğimde oradan ayrılmıştık. Muhtemelen evimde polisler olduğu için Ayaz beni oraya götürmek yerine kendi evlerine götürmüştü. Evdekilere bir şey demeden beraber yukarıya çıktığımızda kilitli bir kapıyı açarak geçmem için kenara çekildi. Odaya girmeden önce etrafa göz gezdirdim. Burası onun odası olmalıydı.

İçeriye girdiğimde kapıyı kapatarak gardrobuna doğru ilerledi. Lacivert güneş perdeleri vardı küçük penceresinin olduğu duvarda. Odanın üç duvarı gri, yatağının dayalı olduğu duvarı lacivertti. Oda bu şekilde karanlık gözükebilirdi, tabii lacivert duvarın altına döşenmiş sistemden yayılan ışık olmasaydı. Normalde böyle iç karartıcı yerleri sevmezdim ama bu oda o kadarda berbat değildi. Yatağı iki kişilik değildi fakat tek kişilik olmadığı da belliydi. Hemen kenarda küçük bir cam masa vardı, bir de yerdeki küçük halı. Başka hiçbir şey yoktu, ne bir dekor ne de bir eşya...

Bana küçük ve temiz bir havlu uzattıktan sonra, "Odamda duş yok," dedi. "Banyosu olan tek oda Serra'nın odası. Kızlar orada duş alıyor, ortak banyo aşağıda. Rahatsız olursan Serra'nın odasındakine gir. Kıyafet verecektir sana. Yıkanıp buraya gel, olur mu?"

"Ben," dedim gergince. Derin bir nefes aldıktan sonra, "Onun benimle banyosunu da kıyafetlerini de paylaşacağını sanmıyorum." diye devam ettim.

"Diğer banyoda rahatsız olursun diye bunu isteyen Serra'ydı." Kaşlarım şaşkınlıkla hafifçe havaya kalktığında başımı sallayarak odadan çıktım. O sırada koridorda ilerleyen Serra'yla göz göze geldik.

"Odam burası." dedi bir odaya girerken. Peşinden ilerleyerek odasına girdiğimde birkaç parça kıyafet uzattı bana. Sonrada bir tane parmaksız eldiven. "İstersen kapıyı kilitleyebilirsin, bir ihtiyacın olursa aşağıda olacağım." Odadan çıkıp giderken anlam veremeyerek öylece arkasından baktım. Birisi bu kızın kafasını duvara mı vurmuştu?

Fazla üzerinde durmadan duş aldıktan sonra giyinerek odadan çıktım ve Ayaz'ın odasına doğru ilerledim. Ayaz hâlâ odadaydı.

"Uyumalısın." dedi perdeleri çekerken. Bir adım gerileyince gözleri beni buldu. Kaşları çatıldı ancak tek kelime etmeden yarısını çektiği perdeyi tamamen kapattı ve odayı karanlığa gömdü. "Bana güvendiğini düşünmüyorum," dedi bana doğru gelerek. "Bundan eminim. O yüzden gel." Elimden tuttuğu gibi beni odanın içine çekerek kapıyı kapattı ve yatağa doğru ilerledi. Kalbimin hızı normalin çok üzerine çıkarken karanlık bedenimi titretmeye başlamıştı. Şuurumu kaybetmemeye çalışırken Ayaz'ın elini ne kadar sıktığımın farkında değildim.

Bunu bir defa yapmıştım ve bir defa daha yapacak güce sahiptim ama lanet kalbim iki dakika uslu duramıyordu. Yatağa geçtiğinde benide elimden tutarak gelmem için kendisine doğru çekti. Zaten korktuğum için hiç diretmeden yatağa uzandım. Onun bedenine dokunmadım, o da benim bedenime dokunmadı. Bacaklarımı hafifçe kıvırarak başımı göğsünün hizasına koyduğumda birleşen ellerimiz ikimizin ortasındaydı. Dişlerimi birbirine bastırarak inleyince diğer elini saçlarıma uzattı.

"Sakin ol," Ses tonunu öyle iyi ayarlamıştı ki bir an her şeyi unutacağımı sanmıştım ama hayır, olmuyordu. Daha öncede gözlerimi kapatmıştım yanında fakat o zaman istediğim an açıp aydınlığa kavuşacağımı biliyordum, ikisi aynı durum değildi ve şuan tek istediğim buradan gitmekti.

Dudaklarımı aralayarak korkak bir nefes verdiğimde Ayaz'ın bedeni bana doğru yaklaştı.

"Şuan karanlıkta değilsin. Gökyüzündesin Reya, bende tam arkandayım. Merak etme, ben bir yıldızım; özgürsün."

Dediklerimi düşünmek istedim, sakinleşmek istedim. Yapamadım. Lânet olsun ki yapamadım! Gözlerim uykuya ihtiyacı olduğunu resmen haykırıyordu ama ben onları kırpamıyordum bile.

"Reya, gözlerini kapat." dedi Ayaz ve zaten karanlık olan oda gözlerimi kapatınca iyice karanlık oldu. Dudaklarımdan bir hıçkırık kopup ona ulaştığı an saçımdaki elini başımın arkasına doğru götürerek beni göğsüne çekti. Kokusu ciğerlerimi mesken tutarken, "Karanlıktayız, birlikte..." diye mırıldandı. "Etrafımızda canavarlar var," Çığlık atmak istedim. Zihnimin uyuştuğunu hisdedebiliyordum ve biraz sonra yaşanacakları tahmin etmek sandığım kadar zor değildi. "Bize gelemiyorlar Reya, bak; oradalar ama haraket edemiyorlar çünkü gökyüzü yıldızlarla dolu. Çevir başını göğe, milyarlarca yıldız var. Yıldızlar hâlâ varlar, orada, senin için..." Son cümlesini yemek yerken sorduğum soruya yanıt olarak kurmuştu.

Elini daha sıkı tuttum, başımı daha çok yasladım göğsüne ve derin bir iç çektim. Ruhumda çığlıklar atan o çocuğun karanlığı sessizce aralandı, aralıktan kendisine bir el uzandı. Tuttu o çocuğun küçük elinden, korkmasın diye onu göğsüne sakladı. Yıldızlarını gönderdi ona... Saçlarını okşarken milyarlarca öpücük bıraktı saç tellerine, korkuyla sıçrayan kalbine dokundu parmakları, yaralı ruhunu kucakladı ve taşıyamadığı yükleri onun için sırtlandı, hiç gocunmadan... Karanlıktan kaçmadı, karanlığa adım atarak onunla kendi yıldızlarını paylaştı.

"Neden?" diye mırıldandım, sükunetle göz pınarımdan burnuma doğru akan yaş damlası onun göğsüne damlarken. "Neden buradasın?" Anlamadığını düşündüm sessizliğinden. "Neden benim yanımdasın?"

Yine sessiz kaldı ve bu sessizlik anlamadığı için değil, cevap vermek istemediği içindi.

"Ya ben haksızsam, nolacak?"

Bu sorum üzerine gerginlikle kıpırdandı ve saçlarımın arasında duran parmakları haraket etmeyi kesti. Elini geri çekecek diye korktum ama o, o kızdan vazgeçmedi, eli asla geri çekilmedi.

"Senin değil, o kızın yanındayım." diyerek son sorumdan kaçıp diğer sorumun cevabına saklanırken sesi buz gibi çıkmıştı. Bu ayrıntıyı yok saymak istedim çünkü artık uyku bedenimi ele geçirmek üzereydi.

Uyumadan önce beni karanlıkta yalnız bırakmaması için mırıldandım ona, "Gitme."

Bölüm sonu...

Selaammm! Naber? Bölüm nasıldı??

Her bölüm bir şeyler oluyordu zaten ama bence en haraketli bölüm bu oldu? Ay neler düşünüyorsunuz? Sizce katil kim?

Mavi gözlü adam; Fırat sizce doğruyu mu söylüyor? Bence hayır...

Yıldıza dokunup Reya'nın karanlığını aydınlatmayı unutmayın. Ve unutmayın, siz o milyarlarca yıldızsınız... Görüşmek üzeree 🤍🌠

Continue Reading

You'll Also Like

117K 6.4K 13
Sera: Numaranızı yönetici olan Asuman hanımdan aldım. Sera: Yemeyin beni. 05***: Asuman hanımın neden böyle bir şey yaptığını bilmiyorum ama üzgünüm...
1M 38.1K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
YUVA By _twclr

Teen Fiction

864K 42.1K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
4.3M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :