Abi Terörü

Por nilaylahersey

586K 24.9K 7.5K

17 yaşında, ailesi olmasına rağmen bir yalanın mahkumu olan ve hayatını yetim hanede geçiren Afra, ailesi bir... Mais

Tanıtım
Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On
On bir
On iki
On üç
On dört
On beş
On altı
On yedi
On sekiz
On dokuz
Yirmi
Yirmi bir
Yirmi iki
Yirmi üç
Yirmi dört
Yirmi beş
Duyuru 🙏🏻
Yirmi yedi
Yirmi sekiz
Yirmi dokuz
Otuz
Otuz bir
Otuz iki
Otuz üç

Yirmi altı

8.8K 513 262
Por nilaylahersey

Medya: Afra Bayraktar

🍒

4 gündür buradaydım.

Evet evet, yanlış duymadınız. 4 koca Allah'ın günü buradaydım. Ve hiç kimse beni kurtarmaya gelmedi. Ne diyeyim? Allah belalarını versin!

Yanımda duran adam yaklaşık iki saattir sevgilisiyle konuşuyordu ve canıma tak etmişti artık. Onun saçma sapan aptal cümleleri sinirlerimi bozuyordu.

"Evet sevgilim. Parayı bir alayım, dillere destan bir düğün yapıp balayına çıkacağız... Tabi ki, sen nereye istersen oraya gideceğiz..."

Telefonun ucundaki geri zekalı kızın, acaba bu yavşağın yaptığı gavurluktan haberi var mıydı?

"Paris mi? Tatlım çok paradır oraya gitmek... Gerek yok, bir otele gideriz işte.... Ne? Olmaz, İtalya hiç olmaz... Ne demek neden olmaz? Oranın para birimi bile lira değil, ne kadar para harcarız orada haberin var mı senin?"

Allah'ın cimri, küstah pisliği. Benim üzerimden kazandığın parayla tatile gideceksin ha? Sence ben buna izin verir miyim?

"Heyyy! Telefonun ucundaki kız! Senin bu şerefsiz sevgilin adam kaçırıp para kazanıyor, bir kuruşluk aklın varsa ayrıl bundan!" diye bağırınca adam şaşkınlık dolu gözleriyle bana dönüp,

"Kapat çeneni!" diye bağırıp tekrar telefonu kulağına götürdü ve telefonun ucundaki kıza açıklama yapmaya çalıştı. "Bebeğim yanlış anladın, yok öyle bir şey. Akıl hastanesine geldim, oradaki delilerden biri bağırıyor."

Deli?

"Ne diyorsun be sen? Beni kaçırıp para almıyor musun düzenbaz yalancı?!" diye yüzüne karşı öfkeyle bağırdım.

"Sevgilim, sakin ol. Yok öyle bir şey! Sen benim ne kadar temiz kalpli olduğumu bilmiyor musun?" diyerek kızı ikna etmeye çalıştı.

O kız bana teşekkür etse iyi olur çünkü ömrünü bir şerefsizle geçirmekten kurtardım onu.

"Ne? Ne demek bitti? Bitemez! Beni dinle Selin, açıklayabilirim. Alo? Selin!" adam telefonu kapatınca öfkeli yüzüne zevkle baktım.

Adam sinirden telefonu yere atıp bir küfür savurdu. Ayağa kalkıp ellerini beline koydu ve ortada dolanmaya başladı. Sinirle ellerini saçlarının arasından geçiyor, duvara tekme atıyordu. Ama şimdi konumuz bu değildi, daha önemli bir şey vardı.

"Ben acıktım, pis serseri." diyerek ortamdaki sessizliği bozdum. Tamam, saçma olabilirdi ama yemek benim kırmızı çizgimdi.

Bana sinirle döndüğünde gözlerinden ateş çıkıyordu. "Lan daha az önce yedin, obur!" diye bağırdı.

Sinir oldum. Adam bir gündür yanımdaydı ve bana bağırmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu.

"Ben Demir'i istiyorum!" diye bağırdım, artık tepem atıyordu. "O benimle daha iyi ilgileniyor!"

Adam şaşkınlıkla bana bakıp, "Demir mi?" diye sordu. Başımı salladım. "Tek sorun Demir miydi?" dedikten sonra kapıdaki adama döndü. "Git çağır şunu!" diye bağırdı.

Sonunda, buradaki bir kalın kafalıya derdimi anlatabildiğim için çok mutluydum. Gülümseyerek paslanmış Demir'i beklemeye başladım.

Üstelik Demir dışında hiç kimse bana doğru düzgün yemek de yapmamıştı, kaç gündür zavallı mideme doğru düzgün bir yemek getirmemişti.

İnsanın canı çiğ köfte istiyor, orman kebabı istiyor. Peynirli sandviçten içim şişti.

Öylece etrafı izlerken adamın telefonu çaldı. Oflayarak telefonunu açıp başka bir odaya doğru ilerledi. Sanki geri zekalının konuştukları benim çok umrumdaydı da duymamı istemiyordu.

Filmlerde izliyordum, kaçırılan kız her türlü kaçıyordu. Ama ben sadece bir kere kaçabilmiştim, onda da yakalanmıştım. Neyse ki ormanda olduğumuz için çığlık atmamı göz önünde bulundurmayarak, ağzımı bantlamamışlardı. Ağzımda bant varken kendimi nefes alamıyormuşum gibi hissediyordum.

Ah, o Kürşat var ya o Kürşat! Ne olduysa onun yüzünden oldu. Tabii, Kıvanç'ın daha buradaki payı büyük, o markete gitmeseydi beni de yanında götürmeyecekti. Şimdi düşündüm de... Ben de suçluydum lan! Ben neden o Kıvanç ayısına kafa tutuyordum? Onun nasıl bir ayı olduğunu, önüne ne koyarsan koy yiyeceğini bildiğim halde bu rahatlık nereden geliyordu, anlamıyordum.

Derin bir nefes aldım. Buranın havası artık midemi bulandırıyordu. Odadaki nem ve rutubet kokusunu aldığım an kusacakmış gibi oluyordum.

Tabii, temizlik yıldan yıla yapılırsa böyle olur. Aman Allah'ım! Bunları söylediğime inanamıyorum! Bir de anneme hizmetli ablalara çok temizlik yaptırıyor diye söyleniyordum. Kararlılık seviyem oldukça yüksek olmalı.

O sırada telefon konuşmasını bitiren adam, yanıma geldi. Yüzü bir garipti, beni şuracıkta öldürmek ister gibi bakıyordu. Tabi, bende az değildim. Bu adamı elime verseler kafasını suya soka soka öldürürdüm.

"Güzel haberler getirdim, küçük şeytan." dedi adam dudağının sol tarafını yavaşça havaya doğru kaldırırken.

"Ne haberiymiş bu, turşu surat?" diye sordum. Hafifçe güldükten sonra,

"Bir iyi bir kötü haberim var. İlk hangisini söyleyeyim?" diye sordu. Biraz düşündüm.

"Kötü olanı ver en iyisi, önce üzülüp sonra mutlu olmak daha iyi." diye mırıldandım. Adam başını sağa sola doğru salladı.

"Önce iyi haberi vereyim, o suratın bir gülsün. Çünkü bir daha asla gülemeyecek." desi bıyık altından gülerken.

"Uzatma, turşu surat. Son dakika gelişmlerini aktar." diye sertçe konuşup onu dinlemeye başladım. Gülerek başını salladı ve konuşmaya başladı,

"Senin o düzenbaz abin senin karşılığında para vermesi gerekiyordu ama vermedi. Vermeyince de kafaya silahı yedi, şuan ormanda baygın yatıyordur." dedi keyifle.

Ne? Kürşat? Cellat? Silah? Orman?

"Vallaha mı?" diye sordum hayretler içinde. Adam başını salladı. Biliyordum, sevgilisinden ayrılmak onu zerre kadar üzmemişti.

"Kürşat'a mı vurdunuz?" diye sordum tekrar.

"Evet." Ben kesinlikle buna inanmıyordum.

"Vurdunuz yani?"

"Evet."

"Nasıl vurdunuz?"

"Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle sürtük!" diye bağırınca kendime gelerek yutkundum.

"Keşke bir tane de benim için vursaydınız, geri zekalılar. Kafasına iyice geçirdiniz silahı, değil mi? Tam ensesine vursaydınız, öyle daha çok acır." dedim. Kendimi bilge gibi hissetmiştim.

Adam şaşkınlıkla bana bakıyordu, bu cevabı beklemiyordu. Ama ben söylediklerimde gayet ciddiydim. Aklı sıra beni korkutmak istiyorlar, Afra yer mi bu numaraları? Vurdularsa vurmuşlar, elleri dert görmesin.

"Sana açlık yaramadı galiba, sende kafa yaptı. Neyse, Demir gelince sana bir şeyler hazırlar." dediği zaman gözlerimi kırparak başımı salladım.

Ne zamandan beri Demir'in adını duymak beni mutlu ediyordu ki?

Alt dudağımı ısırarak bakışlarımı yere çevirdiğimde Demir'i düşündüm. Bu ayıların yanında neden çalışıyordu ki? Yaşı da oldukça gençti, eminim ki okula gidebilirdi.

Birden birinin içeri girmesiyle başımı yerden kaldırıp gelen kişiye baktım. Demir'di.

Normalde güzel görünmek umrumda bile değildi, ama onun içeriye girmesiyle dağınık saçlarımı düzeltme isteği duymuştum. Tabi, ellerim bağlı olduğu için bunu başaramamıştım ama bunu yapma isteğim beni şaşırtmıştı.

Demir'e neden güzel görünmek istiyordum?

Anlamsızca başımı sağa sola doğru salladığımda Demir yanımıza gelmişti. "Gidebilirsin." diyerek yanımdaki adama gitmesini işaret etmişti.

"Kızı kaçırayım deme, dikkat et." diyerek uyaran adam yanımızdan çekip gidince Demir ağır ağır sandalyeye oturdu.

Yutkunarak ona dömdüğüm sırada gayet neşeli görünüyordu.

"Ne o, beni mi özledin?" diye sordu sırıtarak. Lanet olsun, o adam Demir'i benim çağırdığımı söylemiş miydi?

"Sence?" diyerek kaşlarımı çatmış gibi yaptığımda bir kez daha güldü. Ah, hayır gülme!

"Atlas beni çağırdığını söyledi. Yani, beni özledin." diyerek sözlerine devam ettiğinde hayranlıkla onu izlediğimi fark ettim. Hemen kendime gelip başımı hayır anlamında salladım.

Ama geri zekalı ben, bunu Demir'e inandırmak istemediğim için başımı oldukça şiddetli salladığım için saçlarım ağzıma girmişti.

Üflemeye çalıştığım zaman, Demir gülümsemeyi kesti ve yerinden kalkarak, "Ben hallederim," dedi ve yanıma geldi ve saçlarımı yüzümden çekti.

Aman tanrım, onun bir dokunuşuyla kalbimin duracak gibi olmasının sebebi neydi? Benim o güzel kalbim bu mal için neden hızlı atıyordu ki?

"İşte oldu." diyerek geri çekildiğinde tek kaşım havada ona baktım. Yanaklarımın kızardığına yemin edebilirdim, ama sıcaktan değildi bu.

Demir yerine geçtiğinde, ortamı dağıtmak için, "Kaç yaşındasın sen?" diye sordum.

Sert bir ifadeyle, "20." diye cevap verdi. Kaşlarımı havaya kaldırdım,

"Mal, sen niye burada çalışıyorsun? Gidip üniversite falan okusana!" diyerek ona bağırdığımda tekrar yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Beni sinirlendirmek hoşuna gidiyordu, bunu anlamak hiç de zor değildi.

"Ben, hayatımda sadece istediğim şeylerin peşinde koşarım, küçük kız. Ve burada çalışmayı istiyorum, üniversite okumak gibi bir hayalim yok." dedi.

Ama o ne derse desin, ben onun burada sırf para için çalıştığına inanmıyordum. O bu kadar kötü olamazdı, para için insanları kaçırıyor olamazdı.

"Sen bu değilsin." diye fısıldadım. İlk defa olmayan bir şeye inanmak için kendimi zorluyordum.

Sandalyesinden doğrularak, "Ben buyum," dedi.

Sessizce ona baktığımda cebinden bir sigara çıkardığında şaşkınlığım biraz daha arttı. Demir sigara mı içiyordu?

Gözlerimi kırpıştırarak ona bakıyordum. Sigaradan nefret ediyordum, dumanı öksürük krizine girmeme neden oluyordu. Demir'e tam bunu söyleyecektim ki, burnuma gelen sigara dumanı kokusuyla öksümeye başladım.

Demir önce kaşlarını çatarak bana baktı, daha sonra hemen sigarayı yere atarak ayağıyla ezdi. Bana bir adım yaklaşırken, hâlâ ölsürüyordum.

"Pardon," dedi mahcup bir sesle, onu ilk defa böyle görüyordum. "Ben bilmiyordum." diyerek kendini bana açıklamaya çalıştığında neden bunu yaptığını merak ediyordum.

"S-su." dediğim zaman hemen yerdeki poşetlerde ki bir pet şişe çıkardı ve suyu bana içirdi. Suyu içerken bile hâlâ öksürüyordum.

Suyu döke döke içtiğimde ıslanan ağzımı hiç iğrenmeden elinin tersiyle silmişti. Saçlarımı yüzümden uzaklaştırdığında, "İyi misin?" diye sordu.

Öksürmekten sulanan gözlerim görüş alanımı bulanıklaştırsa da, başımı salladım. "Ben, bilmiyordum. Kusura bakma Afra." dediği zaman duraksadım. İlk defa adımı ağzından duyuyordum, ve o kadar güzel söylemişti ki, sadece buna dikkat etmiştim.

"Önemli değil." diyerek bakışlarımı ondan çektiğimde hâlâ üzgün gözlerle bana bakıyordu. Ona bakmamaya çalışıyordum ama bu hali beni üzüyordu.

"Astımın mı var?" dediğinde başımı sağa sola doğru salladım.

Birden kalbimi tekletecek cümleyi kurduğunda titrediğimi hissettim.

"Sana bir şey olacak diye çok korktum."

KÜRŞAT'IN ANLATIMIYLA:

Ormanın soğuk havası yüzüme çarparken, yüzüstü yattığım yerden gözlerimi açarak doğrulmaya çalıştım. Ensemde hissettiğim acıyla yüzümü buruştursam da bu benim ayağa kalkmam için bir engel değildi.

Zorla da olsa ayağa kalktığımda ensemdeki ağrının oldukça fazla olması elimi enseme getirmeme sebep oldu. Elimde hissettiğim ıslaklıkla bir süre elime baktım ve küfrederek arabaya doğru sendeleyerek ilerledim. Kafam kanıyordu.

O şerefsiz bana oyun oynamıştı, Afra'yı getirmemişti. Bunun intikamını çok kötü alacaktım, ona bunu ödetecektim.

Arabanın kapısını açtım ve sürücü koltuğuna oturdum. Afra'yı arayamazdım çünkü oldukça kötü bir durumdaydım.

Arabayı çalıştırdım ve hızı arttırarak ormandan çıktım. Her bir hücreme kadar siniri hissediyordum. Yalan, bu hayatta sevmediğim ve beni en çok sinirlendiren tek şeydi.

Bana oyun oynamanın hesabını çok kötü vereceklerdi.

Yarım saatlik bir yolculuğun sonunda eve geldiğimde beni Ömer karşıladı. O endişeli görünürken ben gayet sakindim. Arabanın içinden inip kapıyı sertçe kapatırken Ömer'in gözleri etrafı süzüyordu.

"Küçük hanım nerede, Kürşat bey?" diye sordu. Eve doğru ilerlerken oda peşimden geliyordu.

"Alamadım." dedim, "Oyuna getirdiler beni." dedim ve Ömer'i arkamda bırakarak eve geldim.

Salonda oturan annem ve babam bir hışımla ayağa kalktı. "Kürşat! Neredeydin sen?" diye sordu babam. Bena çocuk gibi hesap sorması, sinirlenmeme sebep olmuştu.

"Nereye gideceğimi sana soracak değilim." dediğim zaman arkamı dönüp yukarı çıkıyordum ki annemin bağırışıyla durdum.

"Aman Tanrım! Kafana ne oldu?" diye sordu annem. Onun bir şeyleri abartmakta bir dünya markası olduğunu gayet iyi biliyordum.

"Bir şey yok," diye geçiştirdim. Ama annem, "Hayır, saçmalama! Hemen bir doktor çağıracağım!" diyerek telefona yönelmişti kibona dönüp,

"Sana istemiyorum dedim." diyerek yukarı doğru çıkarken kafamın ağrısı devam ediyordu.

Annem hâlâ söylenirken ben onu dinlemiyordum. Lavoboya girip soğuk suyu yüzüme çarptım. Aynadaki yansımama bakarken yüzüm bir kere daha öfkeden kasıldı.

İntikamım kötü olacaktı.

•••

Uzun bir aradan sonra herkese merhaba, nasılsınız?

• Bölümü beğendiniz mi?

• Görmek istediğiniz sahneler varsa benimle paylaşanilirsiniz.

• Diğer bölümde görüşmek dileğiyle 🍀

Continuar a ler

Também vai Gostar

1.1M 101K 42
"Aşk mıdır beni,sana bu kadar bağlayan?" Diye sorduğumda derin bir iç çekti. Soruma cevap vermesini beklerken beni yanıltmış o da bana soru sormuştu...
226K 15.4K 45
Yeşim köstebekti. Ona en çok güvenen adamın, Mehmet Bey'in aradığı kişiydi, düşmanıydı. Yüzbaşı Yiğit ise hiç güvenmediği bu kadının onu her seferind...
41.6K 3.9K 16
Bir kız var ismi Dolunay... Tam bir Dolunay gibi parlıyor. Bu zamana kadar çok fazla zorluk atlatmasına rağmen her zaman dimdik durdu. Ve herkesin bu...
128K 9.2K 37
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...