22 | GECENİN SANRISI

By darkpsykhe

2.8M 211K 389K

*14 Kasım 2023 güncellemesi* İlerleyen bölümlerde yorumlarda birçok spoi ile karşılaşabilirsiniz. Her ne kada... More

22 | GİRİŞ
1. Bölüm: "Tanıştığıma Memnun Oldum"
2. Bölüm: "Kan Kırmızısı"
3. Bölüm: "Ateş"
4. Bölüm: "Düğüm"
5. Bölüm: "Çağrı"
6. Bölüm: "Ruhu Parçalayan Acılar"
7. Bölüm: "Ateşin Kalbine Üç Darbe"
8. Bölüm: "Biri Ölü Üç Yıldız"
9. Bölüm: "Ölüm Senfonisi"
10. Bölüm: "Hayal Et"
11. Bölüm: "Bulabilecek Misin?"
1 | 12. Bölüm: "Nefesin Bende Kaldı"
2 | 12. Bölüm: "Nefesin Bende Kaldı"
1 | 13. Bölüm: "Zifiriye Tutsak"
2 | 13. Bölüm: "Zifiriye Tutsak"
1 | 14. Bölüm: "Körebe"
2 | 14. Bölüm: "Körebe"
1 | 15. Bölüm: "İhtirasın Alevi"
2 | 15. Bölüm: "İhtirasın Alevi"
● 0.1●
● 0.2 ●
1 | 16. Bölüm: "Yalanı Kovalayan Gerçek"
2 | 16. Bölüm: "Yalanı Kovalayan Gerçek"
1 | 17. Bölüm: "Hükmedebilecek Misin?"
2 | 17. Bölüm: "Hükmedebilecek Misin?"
1 | 18. Bölüm: "Yıkım Getiren"
2 | 18. Bölüm: "Yıkım Getiren"
● 0.4 ●
● 0.5 ●
19. Bölüm: "İpler Kimin Elinde?"
1 | 20. Bölüm: "Hisler Arafı"
2 | 20. Bölüm: "Hisler Arafı"
● 0.6 ●
21. Bölüm: "Sobe"
☾ 22. Bölüm: "Kardelenler ve Kırmızı Zambaklar" ☽
⊱ Bilgilendirme ⊰

● 0.3 ●

65.5K 5.2K 9.9K
By darkpsykhe

Başka Bir Gerçeklikte

0.3

Merhabalarr!

Öncelikle sabırla bekleyen herkese çok teşekkür ederim. Sınavlarım gayet güzel geçti. Şimdi kitaba odaklanma zamanı 💃🏻

Yorum ve oylarınızı lütfen eksik etmeyin. Sövme kotamızı Han sağ olsun baya dolduruyoruz skdmcsdnc Yine 6 bin üzerinde ilerleyeceğiz. Hafta sonuna kadar yaparsanız süper olur çünkü diğer bölümü yetişirse direkt hafta sonuna atmak istiyorum. O yüzden dört gözle bekliyor olacağım.

Bölüm sonunda dinlenmek amaçlı bir soru cevap yapalım diyorum. Siz bölümü okurken ben soru kutucuğunu koyarım hikâyeye, sizler direkt oraya gelirsiniz. Özledim sizi vallahi biraz hasret giderelim.

Ve bölüm sonunda bir açıklama yaptım. Bu konuya dikkat ederseniz çok sevinirim. Çünkü saf sevgi ve şefkati bulandırmak istemiyorum. Onlar geçmişte çok güzeller, bırakın öyle kalmaya devam etsinler.

O halde bölüme geçelim hemen, keyifli okumalar dilerim hepinize.

Başladığınız gün ve saat.

Yıldızımıza da basmayı unutmayın lütfen.

Yıllarca yaşayan birine verilecek en ağır ceza; geçmişiydi.

Ve Tanrı, meleği cezalandıracaktı. Unutturulan geçmiş onun en büyük cezalarından biriydi.

Çünkü iki kişi arasında yaşanan anıyı biri unutursa, diğeri silinirdi.

25.02.2004

"İyi geceler benim güzel kızım," diyerek kızının iki yanağına da ıslak öpücükler kondurdu kadın. Geri çekildiğinde örtüyü biraz daha yukarı çekti, geceleri fazlasıyla soğuk oluyordu. Kapıya doğru yöneldiğinde bir eli ışığın düğmesini buldu. Düğmeyi hafifçe çevirerek ışığı kıstığında artık odada loş bir hava hakimdi. En sonunda son kez kızına bakarak odadan çıktı.

Kapı sesini duyar duymaz kapalı olan gözlerini araladı Gece. Yatakta oturur pozisyona geldiğinde dudakları hemen asılmıştı. Kırmızı'yı çağırmadığı üçüncü gündü bugün. Küstü ona. Tuvalete gideceğim diyerek tamamen gitmişti. Halbuki o gün Kırmızı'yla uyumak istemişti.

Küs olduğu için de onu çağırmamıştı. Ama o kendi de çağırılmadan gelebilirdi değil mi?

"Neden gelmedi ki?" diye mırıldandı üzgün bir şekilde. Gözlerini odasında gezdirmeye başladığında kırmızı perdede duraksadı. Havalar soğuk olduğu için annesi asla açmaması gerektiğini söylüyordu. Ama kız Kırmızı'yı da özlemişti. Gözlerini oradan çekse de yine aynı yere odaklanırken buldu. Çağırmalı mıydı? Evet. Onu çok özlemişti. Yataktan atlayarak oraya doğru ilerlerken duraksadı. Ya da hayır, çağırmamalıydı. Kendi gelmeliydi Kırmızı. Gece ona küstü. Hiç mi akıl edememişti ona küs olduğunu?

İkilemde kalan küçük kız oflayarak ayağını yere vurdu. İkilemde kalmayı sevmemişti. Tam o anda aklına gelen fikirle gözleri parlayarak açıldı. Ayak uçlarında minik minik cama doğru ilerledi. Sanki Kırmızı duyacakmış gibi sessiz olmaya çalışıyordu. Düz dudakları aklındaki düşünceyle yanlara doğru kıvrılırken içini tarif edemediği bir heyecan kaplamıştı. Kırmızı'yı görecekti. Kırmızı'yı özlemişti!

Camın tam önüne geldiğinde önce duraksadı. Hızlı olmalıydı. Elini kulpa doğru uzatıp hafifçe hareket ettirdi. Kendine doğru çektiğinde cam hafifçe aralanmış, keskin soğuk içeriye dolmuştu. Ürperdi küçük kız. Soğuğa aldırış etmeden camı sadece ittirerek kapadığında yatağına doğru koşarak yorganın altına girdi. Sırtını cama doğru dönerken gözlerini de sımsıkı kapatmıştı. Uyuma numarası yaparken hesaba katmadığı bazı şeyler vardı. Dışarıdan bile duyulan kalbinin sesleri ve hızlıca aldığı soluklar gibi...

Bekledi. Böyle yaptığında hep gelirdi, bunu iyi biliyordu.

Pür dikkat sesleri dinliyordu. Oda fazlasıyla sessiz olduğu için küçük bir hareketi bile duyabilirdi. Onun beklediği kırmızı perdenin parkede çıkardığı sürtünme sesiydi. Bekledi, bekledi...

Ve o istediği ses duyuldu. Gelmişti.

Perde hafifçe parkede sürtünmüştü. Küçük kızın istemsizce dudakları kıvrıldı. Kendine hâkim olmak istercesine elini yavaşça kalbine yasladığında dudaklarını da düz hale getirdi. Kalbi acilen sakinleşmeliydi yoksa kalp krizi geçirebilirdi. Annesinden duymuştu, çok heyecanlanırsa kalbi dışarıya atlayıp düşebilirdi.

Elbette annesi böyle anlatmamıştı. Fakat küçük kızın hayal dünyası epey bir genişti.

Adım sesleri kendisine doğru yaklaştı ve tam arkasında durdu. Kırmızı, kızın heyecandan titreyen kirpiklerini gördü. Dudakları hasretle kıvrıldı. Onu çağırmasını beklemişti.

Çocukların çağrısına hiçbir zaman yanıtsız kalmamıştı ama bu kız onu çağırmayı öğrenen ikinci çocuktu. Nedenini bilmese de bir bağ hissediyordu. Kendisi de bunu anlamlandıramıyordu ama onu bırakmak istemiyordu.

Bu yanlıştı. Zamanı gelince her çocuk gibi kendisini ona unutturacaktı. Henüz zaman vardı. Ayrılık zamanı hiç gelmesin istedi o an.

Elini kaldırıp işaret parmağıyla kızın omzunu iki kere hafifçe dürttü. "Şşt!" Kız hareket etmedi. "Beni çağırdın," derken bıyık altından gülüyordu Kırmızı. Bu halleri çok hoşuna gidiyordu.

Bunu öyle yüzüne vurması hoşuna gitmedi Gece'nin. Gözleri kapalı uyuma numarası yaparken, "Ben çağırmadım," dedi kendini tutamadan. "Öyle mi? Cam nasıl açıldı o halde?" diye sordu Kırmızı. "Kendi kendine açılamaz ya..." diye de ekledi.

Gece bunu soracağını düşünmemişti hiç. O yüzden hızlıca bir cevap bulması gerekiyordu. Dudaklarını aceleyle dişledi. "Bilmem," dedi omuz silkerken. Umurunda değilmiş gibi davranırken ekledi. "Rüzgârın açası geldi herhalde..."

Bu haline gülümsedi Kırmızı. "Sen çağırmadın o zaman beni?" diyerek yeniden sordu. "Hayır, ben değildim," dedi kız inatla. Ne var yani, sormadan dursaydı ya yanımda diye düşündü. "Peki o zaman..." Kırmızı birkaç adım geriye gitmişti. "Sen çağırmadıysan ben gidiyorum."

Dayanamadan gözlerini açtı Gece. Dikleşip oturduğunda ona döndü yüzünü. "Özlemedin mi beni hiç?!" diye sordu kızgınca. Belli etmese de korkmuştu gitmesinden. Gelmişken kalsaydı işte! Ne diye sorguluyordu bu kadar?

Ona döndüğü için incelemeye başladı bu sefer. Uzun saçlarını iki yandan alıp arkada saç çubuğu ile tutturmuştu. Metal çubuğun ucunda kırmızı süslemeler vardı. Perçemleri yeniden yüzünün yanlarına düşmüştü. Bu sefer üstü de farklıydı. Altında siyah eşofman varken üstü de yine siyah kısa kolluydu.

Üşümüyor muydu? Hava soğuktu. Kendisi fark etmese de çatılan kaşları yumuşamıştı ona bakınca. Çünkü özlemişti.

Şefkatle baktı ona Kırmızı. "Özledim elbette."

"Niye hiç gelmedin o zaman?" Küskünce baktı bu sefer. "En son tuvalete gidiyorum diye çıktın, bir daha da gelmedin!" Ayaklarını yataktan aşağıya sarkıtırken homurdandı kendi kendine. "Bir daha tuvalete gitmene de izin vermeyeceğim. Yasak sana!"

"Bana tuvalete gitmeyi mi yasakladın sen şimdi?" diye sordu kaşları hayretle havalanırken. Kafa salladı kız, "Evet! En son izin verdiğimde..." ellerini birleştirip bir patlamayı anlatırcasına yukarıya doğru kaldırdı, "Puf diye yok oldun çünkü sonra!"

Ardından derin bir nefes verdiğinde Kırmızı'nın geldiği yere, perdenin oraya baktı. "Benim kirazlarım nerde ya?" Susmadan art arda konuşmasını izledi oğlan. Üstünde çiçek baskıları olan mor pijamalarıyla önünde oturan altı yaşındaki kızdan azar yiyordu.

Kız beklentiyle ona döndü. Neden gülümseyerek bakıyordu hala? Kızması işe yaramamış mıydı?

"Üşümüyor musun sen?" diye sordu kız bu sefer. Biraz daha ona cevap vermezse kovacaktı.

Hayatında ilk kez aldığı bu soruya karşın duraksadı oğlan.

Onun sustuğunu görünce üşüdüğünü düşündü Gece. Kendisi bile uzun kolluyla duruyordu. Yatakta inip yorganı açtı. Gözleriyle yatağı işaret ederken kaşlarını da oynatmaya çalışması Kırmızı'nın kıkırdamasına neden oldu. Çok komik duruyordu Gece. Kırmızı gülünce o da gülmüştü.

"Ne?" diye sordu oğlan.

"Girsene yatağa, hadi!"

İnanamazca ona baktı, "Neden?"

Daha fazla uzatmamak adına oğlanın kolundan tutarak çekti onu. En sonunda zaferle gülümsedi. Onu yatağa yatırmayı başarmıştı. Hemen kendisi de yanına kedi gibi kıvrıldığında yorganı çekerek boğazlarına kadar örttü. İşte şimdi sıcacık olmuştu.

Gece sıcağı pek sevmese de onun için katlanabilirdi. Üşümesini istemiyordu.

Kendini çok garip bir durumda hissediyordu oğlan. Gece'ye olan bakışı o kadar anlamlıydı ki Gece dayanamadan gözlerini kaçırdı. "Neden öyle bakıyorsun?" diye fısıldadı. "Kızdın mı?"

Kafasını iki yana salladı hızla. "Hayır, hayır." Zoraki bir gülümsemeyle baktı ona. "Teşekkür ederim. Sıcacıkmış burası."

Rahatlayarak gülümsedi Gece. Ona doğru dönmüş, ellerini birleştirerek yanağının altına koymuş, şirin şirin bakıyordu Kırmızı'ya. Ona olan siniri çok çabuk geçmişti. Oğlan da aynı onun gibi ellerini yanağının altına sıkıştırarak döndü. Şimdi ikisi de yorganın altında birbirlerini izliyorlardı.

"Sana bir efsane anlatayım mı?" diye sordu oğlan. Biliyordu kızın efsaneleri çok sevdiğini. Annesiyle ne zaman masal zamanı yapsa çok neşeli olduğunu...

Heyecanla yerinde kıpırdandı Gece. "Gerçekten mi?!" diye sordu sonuna kadar açtığı gözleriyle. Sonra kafasını hızla sallayarak onayladı. Gözlerinin ışıltısı bile bu anın kalbinin derinlerine kazınacağının haberini veriyordu.

Kızın kendisine bu denli bağlanmasının yanlış olduğunun farkındaydı Kırmızı. Burukça gülümsedi. Galiba artık zamanı gelmişti.

Ona beklentiyle bakan kızı daha fazla bekletmemek adına başladı anlatmaya.

"En eski zamanlarda, koskoca şatosunda yaşayan bir kral varmış..." Küçük kız şimdiden oldukça meraklanmış, kocaman açtığı gözlerle dinlemeye başlamıştı. "Bu kral her gece saat tam ikide kalkar, tüm şatoyu gezermiş."

"Neden ki?" diye sordu kız kendini tutamadan. "Şatosunu çok sevdiği için herhalde," dedi Kırmızı. Gerçek nedenini söylemesi onu korkutabilirdi.

Ardından devam etti. "Bu şatonun herkesten saklı koskocaman bir salonu varmış..." derken büyüklüğün hissettirmek adına gözlerini büyükçe açmış, kaşlarını havalandırmıştı. "Yine bir gece saat tam ikide kalkmış kral. O salonun kapısının önüne gelmiş. Kocaman kapıyı açmış ve içeri girmiş. Kralın herkesten sakladığı bir sırrı varmış aslında."

"Neymiş o?"

"Kral piyano çalmayı çok severmiş."

"Hiç kimse bilmiyor muymuş bunu?" diye sordu kız. "Bunu neden saklıyor ki?"

"Çünkü periler piyano seslerini çok severler. Ama kötü insanlar bu sesi kullanarak onları kullanmaya başlamışlar. Kral, tüm ülkedeki piyanoları kırmış ya da yakmış. Yok etmiş hepsini. Ama sadece bir tane piyano kalmış. Onu da saklamış. Sence nereye saklamış?" Sorduğu soruya atıldı hemen Gece.

"Salona!"

Onaylamış onu Kırmızı. "Kral kapıyı açmış ve içeri girmiş. Salonun duvarları tablolarla doluymuş. Hepsinin de üstü örtülüymüş. Kral hepsinin örtülerini toplayıp açmış. Salona girdiğinde ışığı açmadığı için çok karanlıkmış içerisi."

"Korkmuyor muymuş peki?" Gece bunun düşüncesiyle bile yorganın daha da altına sinmişti. Cıkladı Kırmızı. "Korkmuyormuş. Her gece geldiği için alışmış." Kıza yaklaşıp gizemlice fısıldadı. "Hem hep karanlık kalmayacak ki salon..." Kız da onun gibi karşılık verdi. "Nasıl yani?"

"Artık salonun her yerini ezbere bildiği için en kenardaki piyanoyu hemen bulmuş. Ve oturup çalmaya başlamış. Salonun her bir yerinde kendi yazdığı notaların sesleri yankılanmaya başlamış. Bir süre ardından bir peri tablonun içinden atlayıp salonda dans etmeye başlamış. Bir diğer tablodan da peri çıkmış, diğerinden de, diğerinden de..."

"Tablolarda periler mi varmış?" diye hayretle sordu kız. Kafasını sallayarak onayladı oğlan. "Hem de hepsinde... Üstlerinin kapalı olmasının sebebi gündüzleri oradan çıkamamaları içinmiş. Çünkü çıkarlarsa başka insanlar onları görür, kralın piyano çaldığını anlarmış."

Kralın, perileri tutsak tuttuğunu anlayacak kadar büyümemişti henüz kız.

"Periler ışıl ışılmış. Etraf artık karanlık değilmiş. Her bir peri dans ederken arkasında parlayan peri tozları bırakırmış. Hepsi salonun ortasına toplandığında birleşirler, çift olarak dans etmeye başlarlarmış."

"Ne kadar güzel..." diye mırıldandı küçük kız büyülenmiş bir şekilde. Hayal ettiği görüntü zihnindeki en güzel görüntülerden biriydi. "Sonra ne oldu?"

"O gece kral, yanlışlıkla basmaması gereken bir tuşa basmış. Dalgındı ya da değildi, bastığı o tek bir tuş, tüm dansı durdurmuş. Çünkü o nota; ölüm demekmiş. Yanan ışıklar teker teker sönmüşler. O gece büyük bir katliam yaşanmış."

Kızın zihnindeki o güzel görüntü şimdi yerini büyük bir dehşete bırakmıştı.

"Ölüm Senfonisi demişler. Normali hayat verirken o tek notanın değişmesiyle öldürmeye başlayan müziği yıllar boyunca saklamışlar."

Kral bir büyücüydü ve onların yanlışları büyük bir yıkıma yol açabilirdi. Nitekim açmıştı da. Yarattığı senfoni ruha değen notaların en hastalıklı haliydi. Tablolara hapsettiği perilerin hepsi bir hayale saklandılar. Kimi insanlar onları görüyor, kimileri görmüyordu. Onlar sonsuza kadar dansa mahkûm edildiler.

Senfoni ise tarihe saklandı.

"Peri diye bir şey var mı gerçekten?" diye sordu Gece dalgınlıkla bakarken. Kırmızı onun uykusu geldiğini anlamıştı. Bugün fazlasıyla yorulmuş olmalıydı.

"Bilmem ki. Galiba varlar."

"Hıhı, bence de varlar." Kapanmamak için direnen gözkapaklarıyla birlikte karşısındaki oğlana bakıyordu Gece. Mutluydu çünkü onu görebilmişti ve şu an yanındaydı. Gülümsedi. "Bir daha hiç gelmeyeceksin sandım. Beni hiç bırakma Kırmızı..." Bu sözler uyumadan önceki son sözleriydi Kırmızı'ya söylediği. Ardından daha fazla dayanamamış, uykuya dalmıştı.

"Bu masalın sonunda, küçük kız her şeyi unutmuş." Burukça gülümsedi Ateş meleği. Artık tamamen gitme zamanıydı. Bu, onunla geçirdiği son andı.

Yanağının altından çıkardığı ellerini kızın yüzüne yaklaştırdı. İşaret parmağını üst dudağındaki boşluğa, sus çizgisine bastırdı. Ve Gece'nin hafızasından Kırmızı'yla beraber geçirdiği tüm anıları unutturdu.

Ateş Meleği'nin küçük Gece'ye karşı gösterdiği sevgi ve şefkat, bir babanın kızının iyiliğini istemesinden farksızdı. O bir melekti ve insanları kötülüklerden uzak tutmaktı amacı. Gece'yi de öyle koruyup kollamıştı. Diğerlerinden farkı ise ona alışmaya başladığını fark etmişti. Bu olmamalıydı ve bunu anladığı anda gitmeye karar vermişti.

Ayrıca Gece her geçen gün büyüyordu. Çocuklar ne kadar fazla büyükse, anıları silmek o denli riskli olurdu. Daha fazla bu riski göze alamazdı. Gece'nin bugünkü hali, zamanın kalmadığını acımasızca göstermişti. O da meleğe bağlanıyordu.

Yataktan sessizce kalktı. Bu odaya son gelişiydi. Perdeye doğru gitti ve arkaya koyduğu, geldiğinden beri orada bekleyen bir kâse dolusu kirazı komodinin üstüne bıraktı. Bu ona getirdiği son kirazlardı. Anıları unutturmuş olsa da, ruha bırakılan izler unutulmazdı.

Aynı sevilen çoğu şeyin nedensiz olmadığı gibi. Gece, yaşamı boyunca neden kirazı sevdiğini anlayamayacaktı. Ve bir daha kimseye Kırmızı lakabını takamayacaktı. Çünkü istese de kimseye yakıştıramayacaktı.

Son kez yatağında uyuyan kıza baktı ve arkasını döndü melek. Ondan uzaklaşırken serçe parmağından sarkan kırmızı ipten habersizdi. Ardından kızın parmağındaki ip parladı. Kaderlerinin birleştiği o an, ikisi için de dönüm noktaları doğuracaktı.

Bir kader yazıldı. İleride yeniden karşılaşacaklarından ikisi de habersizdi...

🝳

Yaş 9

"Masal zamanı!"

"Kaç yaşına geldin Hayal, hala masal zamanı diyorsun."

"Beni siz alıştırdınız. Şimdi şikâyet etme hakkınız yok," derken babasını odaya doğru çekiştiriyordu kız. Masal dinleme alışkanlığı küçüklüğünden gelmişti ve bırakmaya da niyeti yoktu. Hem eğleniyor hem de ebeveynleriyle vakit geçirmeyi çok seviyordu. Bu hafta sıra babasındaydı.

Babası da biliyordu bunu. Elbette hazırlanıp gelmişti. Artık kız eskisi kadar küçük değildi, aklı çoğu şeye erebiliyordu. O halde aklındakileri yavaş yavaş yapmaya başlayacaktı. Ağaç yaşken eğilirdi ve şimdi dallarını güçsüzleştirirse, ileride kolayca kırabilirdi.

"Pekâlâ..." dediğinde yatağın en kenarına yerleşti. Gece de babasının yanına yatarak beklentiyle ona bakmaya başladı. "Aklıma bir hikâye geliyor ama..." diyerek gözlerini kaçırdı adam. "Anlatsana o zaman," diye çıkıştı Gece daha da heveslenerek. "Olmaz," diyerek karşı çıktı adam, kızını umursayan bir baba edasıyla. "Niye ya?" diye sordu kız.

Nefret ettiği o gözlere baktı adam. "Korkarsın çünkü. Sana daha masalsı şeyler anlatmam iyi olacak," diyerek kışkırtmaya başladı. "Zaten gece gece hiç gerek yok böyle hikayelere." Kafasında oluşturduğu hikâyeyi Gece'nin gözünde daha da süslediğinde sabırsızca kıpırdandı yerinde kız. "Anlat işte! Korkmam ben."

Emin misin dercesine baktı babası, onayladı onu kızı.

"Aramızda kalacak ama bu hikâye. Annen duyarsa bir daha anlattırmaz bana," diyerek kendini ve anlatacakları garantiye almayı da unutmamıştı.

Ve anlatmaya başladı.

"Bu gerçek bir hikâye. Çok yakın bir arkadaşım anlatmıştı. Bizzat kendileri yaşamışlar."

"Masal değil mi yani anlatacağın şey? Gerçek mi?" diye fısıldadı kız heyecanla. Gerçek hikayeler dinlemeyi daha da çok severdi. Onayı almasıyla susup anlatmasını beklemeye başladı. Çıt çıkarmadan dikkatlice dinlemeye koyuldu.

"Benim bu bahsettiğim arkadaşım iki kardeşler ve o zamanlar köyde yaşıyorlarmış. Aynı odada beraber yatarlarken bir gece duvardan sesler duymaya başlamışlar."

Beklentiyle havalanan kaşları duyduğu şeylerle çatılırken, "Nasıl sesler?" diye sordu. "Fısıltılar duymaya başlamışlar," diye fısıldadı adam. Sertçe yutkundu Gece, "Ailesi şaka yapıyordur belki? Durduk yere neden duvarlardan sesler duysunlar?" Farkında olmasa da yorganın altına daha da sinmişti.

"Sadece bununla da kalmamış. İlk geceler pek aldırmamışlar. Fakat gün geçtikçe daha da şiddetli olmaya başlamış. Gecenin bir yarısı seslere uyanır olmuşlar. Sanki..." dediğine duraksadı. Dudaklarını birbirine bastırdığında ortamda oluşan gerilim ona haz veriyordu. Nefesini tutup bekledi Gece. "Sanki ne?"

"Sanki biri yardım istiyor gibi sesler. Tüm gece acı inlemeler, hatta duvara sürtünen tırnak sesleri bile varmış."

Gece'nin yüzünün bembeyaz kesilmesine gülmemek için kendini zor tuttu adam. Oldukları ortam fazlasıyla karanlıktı ve adam ışığın yüzüne gelmesini özellikle ayarlayarak kendisinin daha korkunç gözükmesini sağlamıştı daha yatmadan önce. Devam etti.

"Arkadaşım kardeşiyle birlikte bu durumu ailesine açıklamış. Eve bilgili birini getirip baktırmışlar. Ve işin sonunda kimsenin bilmediği bir gerçek ortaya çıkmış."

"Ne çıkmış?" diye sordu zorla çıkan sesiyle Gece. İçindeki korku öyle büyüktü ki, bu gece odada nasıl yatacağını düşünmek dahi istemiyordu. Bunu bir arkadaşı anlatsaydı neyse derdi ama anlatan babasıydı. Anlatan büyük biriydi...

"Evlerinin altında yatır varmış," gizemli bir şekilde fısıldasa da Gece hiçbir şey anlamamıştı.

"Yatır ne demek?"

Babası cümlesini düzeltti. "Evlerinin altında ölü birinin bedeni gömülüymüş."

"Ne?" diye sorgulamasına kalmadan devam etti adam. "Ölü kişinin ruhunun çocukların odasına hapsolduğunu söylediler. O yüzden bu sesler geliyormuş. Çok sonradan o ruh musallat olmadan ölüyü çıkarmışlar evin altından, başka yere gömmüşler. Böyle durumlarda ruhlar, çocukların odalarını çok severlermiş."

Gece çaktırmamaya çalışsa da yatakta daha da fazla babasına yaklaşmıştı. O ölü ruhlar kendi odasına gelmezdi değil mi? "Bizim evin altında ölü biri yok değil mi?" diye sordu korka korka tereddütle.

"Hayır tabii ki," dedi babası. O kadar kendinden emin söylemişti ki, Gece'nin içi az da olsa rahatlamıştı. Fakat birkaç gün odada tek kalabileceğini düşünmüyordu. Sonra bu hikâyeyi gerçekten birinin yaşadığı geldi aklına. "Kaç yaşındaydı arkadaşın bunları yaşarken?"

"On bir yaşındaymış daha."

Neyse ki Gece henüz dokuz yaşındaydı.

Gece'nin gözleri yastığa bakarken daldığında babasının dudakları sinsice kıvrıldı. Amacına şu anlık ulamıştı. O korku tohumunu bırakmış, geceler boyunca onu büyütmesi kıza kalmıştı. Unutmayacağını biliyordu ve planının ilk kademesini gerçekleştirmişti.

"Acaba bu gece beraber mi uyusak?" diyerek zorla gülümsedi Gece. "Korktun mu yoksa? Ben büyüdüğün için korkmazsın sanmıştım?" diyerek babası kuşkuyla bakınca, büyüdüğünü göstermek adına gülümseme kondurdu dudaklarına. "Ne korkması canım? Yatağınız beni özlemiştir diye şey etmiştim..." derken gözleri korktuğunu haykırıyordu.

Babası yataktan kalkmak üzere dikleşti. "O halde annen beni bekler, artık gideyim kendi odama. Sen de uyu, yarın erken kalkacaksın okul var." Gece itiraz etmek, tek kalmak istemediğini söylemek adına ağzını açacaktı ki babası gururla ona baktı. "Aferin kızıma, artık korkmuyor." Ve Gece diyeceği tüm şeyleri bir yumru yapıp boğazından aşağıya gönderdi.

O gece kız için berbat geçmişti. Gözüne bir damla bile uyku girmemiş, sesleri dinlemişti. Duyduğu küçük tıkırtılarla yerinde sıçramış, sayamadığı kadar etrafına bakmıştı. Kafasında kurduğu onca ihtimal korkusunu arttırmakla kalmamış, psikolojisini derin bir şekilde etkilemişti. İleride bunun acısı kötü bir şekilde çıkacaktı.

Normalde de masallardan etkilenen ve onlara değer veren bir kız olduğu için şimdiki anlatılanın onu etkilemeyeceğini düşünmek akıl kârı değildi. Ve adam bunu gayet iyi biliyordu.

O günden sonra babası her masal anlatmaya geldiğinde bir korku hikayesi getirirdi. İlk zamanlar kız itiraz etmedi, hepsini dinledi. Çünkü o yaştaki çocuklar için kendisini ispatlama durumu çok önemliydi. Kendinden ödün vererek günlerce böyle devam etti. Artık bu sayede masal zamanlarını hatırlayınca kötü hissediyordu. Bu nedenle on yaşında artık tamamen büyüdüğünü ve masal zamanlarına ihtiyacı olmadığını dile getirdi.

Artık babasının bu korkutucu hikâyelerinden kurtulmuştu.

Fakat kendisinde bıraktığı izlerden kurtuldu mu? O biraz tartışılırdı...

Yaş 11

Boyanın bulaştığı ellerini birbirine vurarak gururla yaptığı işe baktı adam. Gözlerinden okunan düşünceler acımasızca gerçekleşmeyi bekliyordu.

Şu an Gece'nin odasındaydı. Yatağı çekmiş ve yatağın yaslı olduğu o duvarın hemen köşesine çökmüştü. Duvarın küçük bir bölmesini kırarak içine kontrol edilebilen ses kayıt cihazı yerleştirmişti. Ardından üstünü ince bir tabakayla kaplamış ve duvarın rengine boyamıştı. Yaptığı değişiklik hiçbir şekilde anlaşılmıyordu. Dökülen taşları toplayıp her yeri temizledi ve yatağı geri yerine çekti. Kontrol amaçlı yere eğilip yaptığı şeyin belli olup olmadığına baktı. Yatak sayesinde orası gölgede kalıyordu ve bu da işine geliyordu. Cihazdan çıkacak olan ses duvarın içinde yankılanacak ve nereden geldiği anlaşılamayacaktı.

Sesini de ayarlamıştı. Diğer odalara ulaşamayacaktı. Sadece Gece'nin odasında duyulacaktı ve bu cihazın kontrolü de adamda olacaktı. Anlaşılan bu gece fazlasıyla eğlenceli olacağa benziyordu.

**

Bütün sohbetler edilmiş, herkes uyumak üzere odalarına çekilmişti.

Pijamalarını giyen Gece, yorgun olduğu için hiçbir şeyle uğraşmayarak cama doğru ilerledi. Kapalı olduğundan emin olduktan sonra kırmızı perdenin ucunu kavrayarak sona doğru çekti. Bu sayede güneş doğsa bile içerisi karanlık kalacak, uyanmak zorunda olmayacaktı. Gözlerini dinlendirmek istiyordu. Yarın tatildi ve istediği kadar uyuyabilirdi. Bu hissi çok seviyordu.

Şu an zihni yorgun olduğundan ötürü hiçbir korku ögesini ne hatırlıyor ne de farklı farklı görselleri evrimleştirerek kötü düşünceleri açığa vuruyordu. Her şey gayet yolundaydı. Yorganı açtı ve yatağa girdi. Odanın tüm ışıklarını da kapatmıştı, zifiride duruyordu. Bazen bunu yapardı ve bu gece de o bazı günlerden birindeydik.

Birkaç dakika sonrasında çoktan uykuya dalmıştı.

Adam ise eşinin uyumasını bekledi bir süre. Hem de zamanın daha çok geçmesi onun işine gelecekti. Gökyüzünün en karanlık zamanında yapmak istiyordu ki, Gece hiçbir çıkış yolu bulamamalıydı.

Gereken saate geldiklerini anlayan adam yavaşça yataktan kalktı. Yorganı eşinin omuzlara kadar çekerek parmak uçlarında odadan ayrıldı. Şimdi uykunun en derin olduğu saatlerdi ve eşi de bugün yorgun gelmişti. İşin son günü hep yorgun geçerdi ve mışıl mışıl uyurdu. Adam da bu bilgilerin hepsini toplamış, kusursuz bir plan yapmıştı.

Yapacağı ilk şey şalterleri indirmekti. Bu sayede korktuğunda ışığı açmaya çalışsa bile açamayacak, zifiride kalacaktı. Evin en köşesindeki şalterlere gitti ve hepsini indirdi. Şimdi ev tamamen karanlığa gömülmüştü.

Arkasını döndü ve cebindeki telefonunu alarak flaşı açtı. Şimdiki hedefi kızın odasının yanındaki boş odaydı. Aynı duvar iki odayı birleştiriyordu. Birinde Gece kalırken diğeri boş duruyordu. Oraya giderse Gece'nin odasında yankılanan seslerin hepsini daha iyi duyabilirdi. O nedenle sessizce kilitli kapıyı açtı ve içeri girdi. Duvar fazla kalın olmadığından dolayı da her hareketi anlayabilirdi.

Diğer cebindeki minik kumandayı aldığında kaydettiği sesler arasından birini seçerek tuşa bastı. Şimdi duvarın içinden seçtiği ses yankılanıyordu. Zevk alırcasına bir gülümseme takındı yüzüne. Sesin desibelini arttı. Gerektiği kadar açık olduğuna kanaat getirince durdu. Kız zaten duvara yakındı ve bu sesleri rahatlıkla duyabilirdi.

Duvarda yankılanan ses, tırnak sürtme sesiydi. Öyle ürkütücüydü ki bir an adamın bile zifiri karanlıkta duvara dikkatlice bakmasına neden olmuştu. Neyse ki onun telefonunun flaşı vardı. Ama kızın hiçbir ışık kaynağı yoktu.

Duymaya başladığı seslerle birlikte huzursuzca yerinde kıpırdandı kız. Yüzü duvara dönüktü lakin rahatsız olmaya başladığı için diğer tarafa döndü. Şimdi ise yüzü kapıya dönük, sırtı duvara dönüktü. Henüz zihni tam uyanmamıştı ama sesin artmasıyla kaşları çatılmıştı. Bu lanet olası ses de neyin nesiydi gecenin bir yarısı?

Gözlerini açtı fakat değişen hiçbir şey olmadı. Odaya giren bir tutam bile ışık hüzmesi yoktu. Bekledi. O ses yeniden olacak mı diye. Daha iki saniye geçmeden tam arkasındaki duvardan sesler gelmeye başladı. Biri uzun tırnağını duvarın yüzeyinde yavaşça gezdiriyordu sanki. Yatağında dikleşti Gece. Yüzünü sesin geldiği yöne çevirdi bu sefer. Göremese de o tarafta duvarın olduğunu biliyordu.

Doğru duyup duymadığından emin olmak üzere odaklanıp dinledi bir süre. "Bu ses ne ya?" diye mırıldanmasıyla uzanıp komodinin üstündeki lambasını açmak üzere tuşa bastı. Fakat bir şey fark etmedi. Fişi prizden çıktı herhalde diye düşünürken kadının tırnakları tam yanındaydı sanki. Yavaş yavaş panik olmaya başlayınca yataktan kalkıp kapının hemen yanında, duvardaki düğmeyi buldu parmakları. Vakit kaybetmeden düğmeyi çevirse de ışık açılmadı.

"N'oluyor ya?" diye panikle etrafına baksa da aklına gelen şeyle dona kaldı zifiri karanlıkta. Babasının anlattığı o hikâyeyi anımsadı. Arkadaşı da böyle sesler duymamış mıydı? Biliyordu hayalet denilen şeylerin gerçek olmadığını ama şu an kendi kulaklarıyla duyduğu şey tüm doğrularını hiçliğe itiyordu. Sesin geldiği oda yıllardır boş duruyordu. Kahretsin bu ses de neyin nesiydi o zaman?

Vücuduna yayılan adrenalin nefesini sıklaştırırken o hikayedeki kişinin on bir yaşında olduğunu anımsadı. Kendi de şu an on bir yaşındaydı...

Ses bir kademe daha yükselince duvara döndü yüzünü Gece. Bu odada daha fazla durmak istemiyordu. Kahrolası ışıklar da nereye gitmişti?! Yoksa şu an rüyada mıydı?

Umurunda bile değildi, hızla kapı kulpunu kavrayarak indirdi ve kendisini koridora attı. Anne ve babasının odasını bulmak üzere kollarını açarak ilerlerken kör bir insandan farkı yoktu. Gözleri alışmak istiyordu ama korkudan pek odaklanabildiği söylenemezdi. Uyanık olduğunu kendine hatırlatmak üzere durmadan gözlerini kırpıyordu. Böyle olunca da gözleri bir türlü alışamıyordu. Çünkü şu an açık ya da kapalı olduğunu pek anlayabildiğini söyleyemezdi. Böyle bir durumu gerçekte yaşamak da neyin nesiydi? Hayaletler hani gerçek değildi?!

Oradaki kişi ölü birinin ruhu muydu yoksa? Bunun düşüncesi bile adımlarını hızlandırmasına yetmişti. İlerlerken çarptığı bedenle sıçradığında çığlık atacaktı ki kalın parmaklar dudaklarının üstüne örtülerek buna engel oldu. "Şşşh, sessiz ol. Benim. Bağırırsan annen uyanır."

Derin bir nefes veren Gece, sımsıkı sarıldı babasına. Şu an korkudan ağlayabilirdi. Güçlü gözükmek umurunda dahi değildi. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki, babasının gövdesine çarpıyordu sanki. Onun hızlanan kalbini hissediyordu adam. Yaptığı şeyin bu denli işe yaradığını görmek huzurla dolmasına neden oldu. Bir elini kaldırarak kızın saçlarını sevmeye başladı. Onu sakinleştirmeye çalışan baba rolüne bürünerek diğer koluyla da bedenini sarmıştı.

"Elektrikler gitmiş. İyi misin sen? Korktun mu?" Telaşlı çıkardığı sese karşın Gece hiçbir tepki verdi, öyle durdular bir süre. Biraz daha sakinleştiğine kanaat getirince kollarını gevşetti. "Beraber yatalım mı bugün?" diye sordu kuru bir sesle. Korktuğunu söylemeyecekti. Sadece o sesi ona da dinletmekti amacı.

"Olur, hadi gel."

Babası ikiletmeden kabul etmiş, odaya doğru götürmüştü kızı. Eline geçen bu fırsatı da tabii ki kendi ayarlamıştı. Elektrikleri açmadan kızın odasına gelip yatağa yattılar. Adam hiçbir şey sormadı. Normal bir baba sorgulardı neden korktuğunu. Çünkü kızda gördüğü bu hal sadece karanlığın sonucu olamazdı. Kız garipsemedi. Çünkü onun normali kendi babasıydı.

Bekledi o sesin bir daha çıkmasını. Adam yavaşça elini cebine götürerek tuşa bastı. Ve ses yeniden ince ince yayılmaya başladı arkalarındaki duvardan. Adam özellikle kızı duvar tarafına yatırmıştı. Sesi iyice duymalıydı değil mi?

Sesi duyar duymaz ürpererek kafasını kaldırdı. Adam flaş açabilirdi ama bunu neden yapsındı ki? Kızın bu halini zevkle izlemek varken...

"Ne oldu?" diye sordu adam kuşkulu bir şekilde. "Duymuyor musun?" diye çıkıştı kız titreyen sesiyle. Biraz daha bu ses devam ederse hüngür hüngür ağlamaya başlayacaktı. "Hangi sesi?" diye sordu adam.

Bu sesi sadece kendisinin duyuyor olma düşüncesi omuzlarını yenilgiyle indirmişti. "Nasıl ya?" diye sordu sessizce. Bu soruyu kendisine sormuştu aslında. "Arkamdaki duvardan gelen sesleri duymuyor musun baba?" diye sordu bu sefer yalvarırcasına. Bu sesi sadece kendisi duyuyor olamazdı.

Delirmiş miydi?

Deliriyor muydu?

Adam o sesleri gayet iyi duyuyordu. Kolları arasında korkudan titreyen kız onun eseriydi. Duyduğuna dair hiçbir belirti vermedi.

Ve maddelerinden birini uygulamıştı.

"Gerçekten duymuyor musun?" diyerek ısrar etti.

"Burada bizim seslerimizden başka ses yok Hayal," dedi itiraz kabul etmeyen bir tonda. Kız daha da ısrar etmedi zaten. Gerçekten sadece kendisinin duyduğuna inandı çünkü ailesi ona yalan söylemezdi. Belki de hala rüyadaydı?

Çıtını çıkarmadan kafasını babasının göğsüne yasladı. İmkânı olsa göğüs kafesini açar, oraya saklanırdı. Nerden bilebilirdi ki orasının daha da karanlık olacağını?

O sesler kız uyuyana kadar devam etti. Yani sabaha kadar...

O günden sonra yaşadığı veya yaşayacağı paranormal olaylara normal bir insan gözüyle bakamadı. Çünkü kendisi bir kere onların duyamadığı sesleri duymuştu. Bu farklılık bir çocuğun psikolojisinde iyi sonuçlara yol açmayacaktı...

Ve bu farklı günlere dağılmış bir şekilde devam etti. Dışarıdan onu çok seven bir baba olarak gözükse de, ona fiziksel olarak acı vermek yerine zihniyle oynamayı seçti. Çünkü her ne kadar onu sevmese de, eşi o kızı çok seviyordu. Bu da bedenine dokunmasa da zihnine ve kalbine kötü tohumları ekebileceği gerçeğini ona sunuyordu. O da bu gerçekleri kullanmaktan geri durmuyordu. Kız daha küçükken bazı düşünceleri yerleştiriyordu zihnine. İleride bunlar işine yarayacaktı.

O kız sağlıklı bir insan olmayacaktı.

Fakat bilmediği bir şey vardı ki; zaten kız yaratılışı gereği karanlık duygulara ve güçlere aşinaydı. Sadece açığa çıkarılmayı bekliyorlardı. Ve babası da bunu zevke yapıyordu.

Yaş 13

"İyi ki doğdun Gece!"

"İyi ki doğdun Hayal."

Tek bir ağızdan söylenen sözlere mutlulukla bakıyordu kız. Onu seven bir ailesi vardı. Bugün doğum günüydü. Karşısında oturan ve ellerinde hediye paketleri olan anne ve babasına baktı gülümseyerek. "İyi ki doğmuşum..." diye mırıldandı ellerini heyecanla dudaklarına götürürken.

Hediyeleri her zaman çok sevmişti. Şimdi açma zamanıydı!

Önce annesinin paketini aldı ve özenle açtı. Annesi ona ametist taşıyla süslenmiş bir bileklik almıştı. Gözleri mutlulukla parladı. En sevdiği doğal taştı ametist. Kutudan çıkararak beklemeden bileğine taktı. Ardından atılarak kollarını annesinin boynuna doladı. "Çok teşekkür ederim anne!"

"Ne demek güzelim, güzel günlerde kullan. Hatta önce arındır ki daha da güzel etki etsin." O da kollarını kızına şefkatle sarmıştı.

Gece annesinden ayrılarak bu sefer de babasına döndü. Onun hediyesini daha çok merak ediyordu çünkü o hep farklı şeyler alıyordu. Acaba bu yaşında ona ne almıştı?

Elindeki kırmızı hediye paketiyle süslenmiş kutuyu kızına uzattı adam. Gülümsüyordu fakat gülümsenin altında yatan düşünceleri göremeyecek kadar sevgi dolu bakıyordu ailesi ona.

Gece gülümseyerek heyecanla hediye paketini babasının elinden aldı ve açmaya başladı. Paketi açıp kutunun kapağını usulca kaldırdı ve içine baktı. Baktığı anda ağzı kulaklarında babasına döndü.

"Kar küresi mi aldın?!" Şaşkın nidalarıyla birlikte büyük boy kar küresini kutudan çıkardı ve sallayarak yüzünün hizasında tuttu. Karlar yavaş yavaş dönerek indiğinde bir kız göründü kürenin içinde. Saçları aynı Gece gibi düz ve uzundu. Kitaplarla dolu bir kitaplık vardı ve kız kitaplardan birine uzanıyordu. Havada uçuşan karlar görüntüyü daha da güzelleştiriyordu.

Kitap okumayı seven birine böyle bir hediye vermek çok dahice olmalıydı. Çünkü Gece büyüleyici bir şekilde küreye bakıyordu. Babası onun için özellikle tasarlatmıştı.

Babası sandığı kişi, onun için özellikle tasarlatmıştı...

"Kız kütüphanedeki kaçıncı kitabı alıyor?" diye sordu gizemli bir şekilde adam. Gece daha da dikkatli baktı. Kitaplık onun kitaplığına benziyordu sanki... Hayır hayır, zaten onun kitaplığıydı! Saymaya başladı.

"Tam on üçüncü kitabı alıyor." Kafasını kaldırıp babasına baktı. Bunun nasıl bir anlamı vardı?

"Kitaplığındaki on üçüncü kitapta seni bir sürpriz bekliyor o halde." Şaşkınlıktan dudakları aralandı kızın. Babası bağlantılı hediyeler mi almıştı ona? Heyecanla yerinden kalkacağı sırada babası kollarından tuttu. "Hayır hayır," dedi onu gülerek engellerken. "Akşam bakmanı istiyorum ona. Herkes uyku için odalara dağıldığında. Biraz beklemen gerekecek."

Her ne kadar şu anda gitmek için can atasa da geri yerine oturdu. Akşam açmasını istiyorsa bir nedeni var demek ki diye düşündü Gece. Aynı şekilde babasına da sımsıkı sarıldı ve teşekkür etti. Bu doğum gününü çok sevmişti. Şimdi sabırlı bir şekilde akşamı beklemeliydi.

**

Mutlulukla adeta seke seke merdivenleri çıkarak odasına girdi. Anne ve babası da odalarına dağılmıştı. Kitaplığının önüne geldi ve saymaya başladı.

Bir, iki üç...

On bir, on iki, on üç... Ve o kitabı çekerek çıkardı. Normal kitaplardan daha kısa bir yapısı vardı. Daha çok bir anı kitabına benziyordu. Kapağındaki baskıda İyi Ki Doğdun Hayal yazıyordu. Gülümsedi kız. Kitabın kapağını açtığında onu bir kare kod karşıladı. Sayfada başka hiçbir şey yoktu.

Diğer sayfalara baktı, onlar da bomboştu. Galiba o sayfaları günlüğü olarak kullanmalıydı.

Cebinden telefonunu çıkararak kare kodu okuttu. Telefon onu bir fotoğraf klasörüne yönlendirdi. İlk fotoğrafta üçü vardı. Gece ikisinin ortasında, bir kolunu annesinin boynuna, diğer kolunu da babasının boynuna dolamış ve gülerek poz vermişti. Orada henüz beş yaşındaydı.

Eskiyi hatırladığında duygulanırken hediyenin güzelliği onu mest ediyordu. Diğer fotoğrafa geçti. Bu seferkinde annesiyle birlikte yemek yaptığı bir anıyı fotoğraflamıştı babası. Kolları ve alnı un içindeydiken kaptaki karışımı ciddi bir şekilde karıştırıyordu. Sesli güldü bu haline. Altı yaşında olmalıydı burada da.

Diğer fotoğrafa geçtiğinde ise dudakları yavaşça düz halini aldı. Kaşları çatılırken daha da dikkatli bakmak üzere yüzüne yaklaştırdı fotoğrafı. Üç tane mezar vardı fotoğrafta. Yeni gömülmüş gibilerdi, yaş toprak yığılmıştı mezarların üzerine. Tam yanlarında ise açık bir mezar vardı, diğerlerine nazaran biraz daha küçüktü.

Bu da neydi böyle?

Diğer fotoğrafa geçti. Bu sefer o boş olan mezar daha da yakınlaşmıştı. Diğer fotoğrafa geçti. Biraz daha yakın. Bir diğer fotoğrafta daha da yakın... Gittikçe boş olan mezara yaklaşılmış ve fotoğraf çekilmişti. Kanı çekildi sanki Gece'nin. Bu korkunç fotoğrafa daha fazla bakmak istemiyordu. Tüm neşesi kaçmıştı. Bu ne demek oluyordu?

Ekran görüntüsü almak adına tuşlara bastığında üstte bir yazı çıktı.

Güvenlik ilkesi nedeniyle ekran görüntüsü alınamıyor.

Birkaç kere daha denemişti ama bir türlü alamamıştı. Elinde bir delil yoktu. Ya ailesine gösteremeden kaybolursa bu fotoğraflar? Üstünkörü diğer fotoğraflara baktı. Hepsinde o boş mezar vardı. Bunu babasına sormak adına odadan çıkacağı sırada dikkatini başka bir şey çekti.

Yere düşen bir kâğıt vardı. Kitabı aldığında düşmüş olmalıydı. Yazı yazan yüzü parkeye dönük olduğu için okunmasa da, bir şeyler yazıldığı anlaşılıyordu. Eğilerek aldı ve çevirdi. Babasının sürprizi devam ediyor olmalıydı.

Kiraz ağacının altında.

Pekâlâ... Oyun devam ediyordu demek.

Açık olan cama doğru giderek aşağıya baktı. Karanlıktan dolayı bir şey görmese de flaşı açarak aşağıya doğru baktığında gerçekten de kiraz ağacının altında bir not olduğunu gördü. Normalde bu saatte çıkmasına kızarlardı, baya bir geç olmuştu ama bu notu yazdıysa çıkmasına da bir şey demezdi. Sonuçta haberi vardı.

Yine de sessiz olmaya özen göstererek odasından çıktı ve merdivenleri inmeye başladı. Elinde sadece telefon vardı. Onu da flaşı açmak için yanına almıştı. Dış kapıyı da açarak dışarı çıktığında anahtarı cebine sıkıştırarak kapıyı kapattı. Elindeki telefonun flaşını açarak evin etrafında dolandı ve kiraz ağacının önüne geldi. Eğilerek o notu da aldı ve çevirerek yazı yazılı olan yüzüne baktı.

Tavşanı takip et.

Etrafta tavşan mı vardı? Diye sormasına kalmadan ağacın arkasından çıkan siyah tavşanla yerinden sıçradı Gece. Tavşanın gittiğini görünce kaçırmamak adına onu takip etmeye başladı. Babasının bir tavşanı bile eğitmiş olmasına şaşkındı. Ne kadar çok uğraşmıştı böyle sürprizlere... Sadece anlamadığı bir şey vardı; o mezar fotoğrafları da neyin nesiydi?

Girdiği yolların nereye gittiğini bilmiyor, sadece tavşanı takip ediyordu. Bunların hepsini babasının yaptığını düşündüğü için işin sonunun nereye çıkacağını merak ediyor ve tereddüt etmeden adımlarını atıyordu. Herhangi bir şey olsa dahi babasının haberi vardı bu olanlardan.

En sonunda durmuşlardı. Ormana girmiş olmaları Gece'yi biraz tedirgin etse de sorun değildi. Herhalde babası alırdı buradan onu.

Flaşı açıp ileriye doğru tuttuğunda gördüğü görüntü birkaç adım gerilemesine neden oldu. Telefonunun kilidini açıp fotoğrafa baktı, sonra yeniden önündeki görüntüye.

Aynılardı.

Bu tavşan onu mezarlığa getirmişti. Nefesi sıklaşırken etrafına baktı. Ormanın ortasındaydı. Yeniden önüne döndüğünde gözleri boş olan mezara takıldı. Herhangi bir mezar taşı yoktu ama mezar oldukları oldukça belliydi.

Tavşan, kazılı olan boş mezarın kenarında duruyordu. Arada bir mezarın içine bakması orada bir şey varmış gibi hissettiriyordu. Buradan gitmek istese de babasının oyununu bitirmek istiyordu. Tanrı aşkına bu mezarlar nereden çıkmıştı böyle?

Sertçe yutkundu ve terleyen avuç içlerini üstüne silerek ilk adımını attı. Birkaç adımda boş mezara ulaşmıştı. Fazla yakınlaşmadan kafasını eğerek içine baktı. Gerçekten de bir not vardı. Diğer yüzünde yazı yazılı olmalıydı. Onu oradan alması için neredeyse vücudunun yarısını mezara sokup eğilmesi gerekiyordu.

Ne yapacağını bilmeden gerginlikle dudaklarını dişlerken el mecbur dizleri üstüne çöktü. Islak toprak pijamasını ıslatmış, soğuğu dizlerine geçmişti. Mezarın yeni açıldığı belliydi. Kazınan toprağın nemli olması bunu fazlasıyla belli ediyordu.

Dikkat ederek bir eliyle flaşı tutuyor, diğer eliyle nota uzanmaya çalışıyordu. Neredeyse vücudunun yarısı boş mezarın içine girmişti. Az kalmıştı, biraz daha uzansa alacaktı...

Eğilmeye devam etti. Tam nota dokunmuştu ki, arkadan aldığı darbeyle birlikte kafa üstü mezarın içine düştü.

Acıyla inlerken gözleri kararmış, boş mezarda dönerek sırt üstü yatmayı başarmıştı. Dişlerini sıkarken eliyle alnını tuttu. Zihnine giren bu acı ve vücudunun acısı katlanılmaz bir hâl alıyordu. Biri onu itmişti!

Islak toprağı bacaklarında hissetti. Dışarıdaki toprak üstüne atılıyordu. Gözlerini zar zor açıp gökyüzüne baktı. Yüzüne düşen yağmur damlalarıyla birlikte gökyüzünde çakan şimşek sıçramasına neden oldu. Gökyüzünün anlık aydınlanması üzerine belli belirsiz biri gözüktü. Bu bir kadındı.

Babası neredeydi?

İkinci şimşek öyle yakından çaktı ki, sanki şu an içinde olduğu mezara düştü. Hala toprak atılmaya devam ediliyordu. Gece kendinde kalkacak gücü bulamıyordu. Başı başta olmak üzere vücuduna keskin bir ağrı saplanmıştı.

Daha fazla dayanamadan bilinci kapandı ve kolları güçsüzce iki yana düştü.

Üstüne toprak atılmaya devam edildi.

O gece küçük kız diri diri gömüldü.

Gömen kişi diğer üç mezarın açılmasına neden olan kişiyle aynıydı...

Neler oluyor dostum... Nerelere geldik...

Beğendiniz mi bölümü?

Gece'nin ilk yaşamında gördüğünüz üzere dışarıdan mutlu görünen bir ailesi var. Babası açık açık göstererek kötülük yapamıyor çünkü başında eşi var, engel olur. Ama ikinci yaşamında adamın önünde hiçbir engel yok. Bu da demek oluyor ki hem fiziksel hem de ruhsal zarar verebilir hem de rahatlıkla...

Kızın başı bir türlü rahata eremiyor ki arkadaş. Yazarken yaşlandım cidden.

Bir kırılma noktası olacak elbette. Bunu ilerideki yaşlarında öğreneceğiz. Diğer bölümde de 15 ve 17. yaşlarını öğreneceğiz. Her olaya değinmiyorum elbette ama babasının hangi yaşlarda neler yaptığını az buçuk bilmeliyiz. Çünkü şu anki kadar geçmiş hayat da fazlasıyla önemli bizim için. Ben tek bir olaydan bahsediyorum ama tabii ki bununla da sınırlı kalmıyor. O adamın yıllar boyunca neler yaptığını tahmin bile edemezsiniz...

Ve değinmek istediğim bir diğer konu var. Bu duyuruyu 0.2 bölümüne de ekleyeceğim çünkü fazlasıyla rahatsız oldum.

Lütfen okuyunuz

Arkadaşlar, biliyorsunuz ki geçmiş bölümlerde minik Gece ve Auria'yı yazdım. Auria'nın Gece korkmaması adına çocuk formuna girdiğini belirtmiştim.

Bazılarınız taa o zamanlarda âşık olmuş tarzı yorumlar yapmış. Bu mümkün değil ve öyle bir şey katiyen yok. Düşününce bile fazlasıyla rahatsız edici bir durum. Auria bir melek ve tek amacı küçük bir çocuğun zarar görmeden büyümesi ve yalnız kalmaması. Ona karşı fazlasıyla sevgi dolu ve şefkatli. Ama bu duygular arasında asla aşk yok.

Evet aralarında bir bağ var. Bu da biliyorsunuz ki kırmızı ip efsanemiz... Sevme olayı ise Gece büyüdüğünde Auria'nın yanına gelecek, 22 günde gerçekleşecek. Ve tahmin edersiniz ki günümüz aşkları gibi sözde aşk olarak da değil bu durum. Gerçekten bir bağ var ve güçleniyor gibi düşünebilirsiniz.

Onun dışında gelecek bölüm 0.4'ü okuyacağız. Geçmiş bölümlerdeki zaman ilerliyor. Siz Gece'nin yolunun nasıl yeniden Auria'yla karşılaştığını ve 22 gün boyunca neler olduğunu okuyacaksınız zamanla.

Başka birini okuyorsunuz gibi düşünmeyin. Siz yine Gece'yi okuyorsunuz. Ve bu geçmişte yaşanan şeyler; yani hikâyenin görünmeyen arka yüzü ve çok değerli... Zaten fark ettiyseniz Gece'nin geçmiş hayatındaki küçüklüğü şimdiki haline benziyor. Çünkü tekrar ediyorum, henüz kötülüğe yenilmedi. Çok fazla olay olacak.

Sizden ricam bu bölümün oylarını ve yorumlarını bol tutmanız.

Hepinize güzel bayramlar dilerim, küs kaldığınız kişilerle barışın derim. Bayramda küslük olmaz biliyorsunuz, güzel bir fırsat... (Kendin barıştın mı diye bir sorun alsnsadjnc olsundu... göz yaşları...)

Seviyorum hepinizi, güzel kalın 🤍

İnstagram: darkpsykhe
psykhe22

Twitter: darkpsyykhe

Wattpad: darkpsykhe

Continue Reading

You'll Also Like

377K 11.9K 38
Bebeğine bakamayacağını düşünen bir anne bebeği gizlice babasına bırakıp kaçarsa? Bir kapı zili ile hayatı alt üst olan bir mafya ? Sizce bu ikisini...
23.3K 2.5K 76
TASARIM İSTEKLERİ AÇIK✨️ NOT; Her tasarımı kabul etmiyorum. Bu yüzden istek bırakırken özenli davranın lütfen. Sohbet için de davetlisinizz♥️ İLGİNİ...
1.1K 160 3
Biz aynı kara deliğin ele geçirdiği bedenlerdik. Bizi bizler değil; ya kafamızın içindekiler ya da dördümüzü aniden saran sarmaşıklar öldürecekti. Fı...
2.5K 845 12
Yüzyıllardır Çember adlı üst düzey örgüt tarafından kontrol altında tutulan Atropos şehrinde karanlık ruhlar görülmeye başlanmıştı. İsyancılar ile ha...