Yeraltı Güneşi

By hunterwinchester

277K 11.5K 3.2K

Bundan asırlar önce, bir maden kazası sonucunda yeraltındaki işçiler nefes almakla kendi kanında boğulmak ara... More

Yeraltı Güneşi
1. ''Meraklı'' ☼
2. ''Sır'' ☼
3. ''Amaç'' ☼
4. ''Flashback Bölümü'' ☼
5. ''Umutsuzluk'' ☼
6. ''Hayaller'' ☼
7. ''Çukur'' ☼
8. ''Sabırsız'' ☼
10. "Melodi" ☼
11. ''Düşüş'' ☼
12. "Gerçekler'' ☼
13. ''İtiraf'' ☼
14. ''Spor'' ☼
15. ''Rüşvet'' ☼
16. ''Şans'' ☼

9. ''Çöpçatan'' ☼

8.2K 463 73
By hunterwinchester

İki kız Groundiam Çarşısı'nda acele etmeden, yavaş adımlarla yürüyorlardı. Buraya gelmeyi Melanie teklif etmişti. Kafasında çok hoş fikirler çığlık atıyordu ama henüz planlarını Sasha'ya anlatmadığından, Sasha sürekli ''Ne halt ediyoruz burada?'' diye soruyordu. Çarşıda sadece çuval rengindeki Groundiam kıyafetleri, Özel Evler'de yaşayanlar için yiyecek ve bazı eşyalar bulunuyordu, kulübelerde yaşayanlar genellikle yemekhaneden yemek yerlerdi.

Kısacası, ''bir erkeğin ilgisini çekmek'' için hiçbir şey yoktu. Suratında bir sırıtışla etrafı tarayan Melanie'ye bakınca, sorulardan vazgeçti. Melanie yaratıcı bir kızdı, ve her şeyi yapabilirdi. Elbisesindeki kırmızı lekeler buna işaretti.

Melanie ihtiyacı olan şeyi aramaya devam ediyordu. Çarşıya büyük bir kalabalık ve gürültü hakimdi ve bu işini hiçte kolaylaştırmıyordu. Özel Evler'de oturan bir avuç zengin insanın yanı sıra Groundiam halkı kitap, diş fırçası, veya şampuan gibi kişisel ürünler almak için buraya doluşurdu. Groundiam'ın her kulübeye koyduğu bedava ortak şampuanı gerçekten kötü kokuyordu. Birkaç ay önce Edward muhtemelen dünyadan olan başka şampuanlar getirmişti. Çok küçüklerdi ve üzerinde Dove yazıyordu. Melanie dedesinden harçlık aldığı zamanlarda bunlardan kullanıyordu. Kokusu bir harikaydı.

Konsey, herkesin temiz olmasını istiyordu. Pis insanlardan nefret ederlerdi. Bu yüzden her kulübeye diş fırçası ve diş macunu da koyuyorlardı. Fakat zaman zaman diş fırçalarının yenilenmesi gerekebiliyordu. Burada Solialar ve Groundiam Çarşısı devreye giriyordu. Diş fırçasını kaybeden, pisleten, veya yıpratan biri çarşıdan bir yenisini alabilirdi.

Groundiam'da kitaplar da vardı. Sayfa sayısı biraz kısaydı ve kurgular insanları özendirip dünyaya çıkmalarını istemelerini sağlamaması için Groundiam'daki aşk hikayelerinden öteye geçmiyordu. Bir Bulucu'nun Keşfi adında bir kitap Melanie'nin favorisiydi. Diğerlerinden biraz farklıydı. Yirmi altı yaşındaki Bulucu Rose Hamilton'un maceraları anlatılıyordu. Edward keşke yukarıdan birkaç roman getirseydi.. Ama bu mümkün değildi. İçeriğinden dolayı izin vermezlerdi, yukarıdaki kitaplardaki kahramanların Groundiam'da yaşadığını hiç sanmıyordu Mel.

''İşte!'' dedi, ''Aradığımız yeri bulduk.''

Sasha Melanie'nin hevesle gösterdiği elbiseciyi görünce küçümseyen bakışlar savurdu. Groundiam'ın elbiselerinden nefret ederdi. Bu yüzden, oldukça bol olan Groundiam pantalonu giyiyordu. Melanie, o pantalonun berbat olduğunu düşündüğünden, Sasha'ya bir elbise alıp üzerinde minik oynamalar yapacaktı. Eh, tabii, kendi elbisesinde de aynı işlemleri uygulayabilirdi!

''Ciddi misin ya?'' dedi Sasha. ''Bu elbiselerden birini giyince Mark beni beğenecek yani?'' Sasha gürültü yüzünden Melanie'den başka kimsenin onu duyamayacağından emin olduğundan, oldukça rahat bir şekilde Mark'ı beğendiğini itiraf edebiliyordu.

''Güven bana.''

Melanie tezgahtar adama bir elbise almak istediğini söyledi. Yaşlı adam, Sasha'ya göre bir elbiseyi verdi ve parasını aldı.

Tıklım tıklım Groundiam Çarşı'sı küçük bir alana kurulmuştu, çıkışı kolayca bulup kendilerini dışarı attılar.

''Bu lanet elbise bana on beş Solia'ya mal oldu.''

Sasha, annesiyle beraber bir Özel Ev'de hayatını sürdürüyordu. Onun zengin olduğunu sanabilirdiniz, ama annesi tutumlu biriydi ve kızının gereksiz harcamalarını engellemek için ona az miktarda harçlık veriyordu. Bu sebeple Sasha etrafa para saçan sorumsuz biri olmamıştı hiçbir zaman. Şimdi, daha önce okulda bir iki kez gördüğü, sadece üç saattir tanıdığı bir kızın zoruyla on beş Solia harcamıştı. Annesi canına okuyacaktı.

Melanie Sasha'nın bir Özel Ev'de yaşadığını gözleriyle görmüştü. Bu, maddi durumunun iyi olduğu anlamına geliyordu. Bu yüzden ona bir şeyler aldırmaktan çekinmiyordu. Hem, Groundiam'da kimse doğal sebeplerden ölmezdi. Tabi, hastalıklar dışında, yoksulluktan ölen yoktu. Zaten, Groundiam'da yoksul insan da yoktu. Zenginler vardı evet, kendine ait evi olanlar, mesleğinde kıdemliler, Konsey'in aileleri... Ancak, parasız pulsuz kimse yoktu. Yaşı uyan herkesin bir işi vardı, beceriksiz olsun veya olmasın Groundiam'da herkes altmış yaşına dek çalışmak zorundaydı, hastalar dışında.

Sonuç olarak, Sasha'nın harçlığı biterse ölmezdi. Kimse ölmezdi.

Melanie tek kelime etmeden Sasha'yı peşinde sürüklemeye devam etti. Bu kız için neden o kadar uğraşıyordu, bir fikri yoktu. Arkadaş sayılmazlardı fakat düşman da değildiler. Çıkar ilişkisi de yoktu aralarında. Yine de ona yardım etmek istiyordu. Belki de kafasını dağıtmak için Sasha'yı ve onun Mark'a olan koşulsuz aşkını kullanıyordu. Aşk mı? Melanie yüzünü buruşturdu. Sasha gibi birinin bir erkeğe tutulacağını asla düşünmezdi. Neydi ki bu aşk? Mel'e göre, saçmalıktan ibaret, oldukça karışık bir şeye benziyordu. Kendini başkalarından üstün gören, vurdumduymaz Sasha'yı bile dize getirmişse demek ki karşı konulmaz bir histi.

Planladığı yere geldiğinde Melanie ayaklarıyla olan iletişimini kesti. Kimseyi daha önce gizli yerine getirmemişti. Edward, Melanie şarkısını söylerken onu duymuş ve birlikte Melanie'nin evi haline gelmiş, yerdeki kayalıklarda oturup konuşmuşlardı. Ancak ilk defa birini isteğine bağlı buraya getiriyordu. Sasha'ya burayla aralarındaki bağı anlatıp anlatmamak konusunda ikilemdeydi. Büyük ihtimal atalarından birine ait olan boyuna asılan eski saati burada görmüştü. Hayatını değiştiren konuşmayı, Edward'la, burada yapmışlardı. Freddie Talooms'ın anı defterini de gizli yerinden metrelerce yükseklikteki çıkıntıdaki oyukta bulmuştu. Zihnindeki en güzel hatıralarda hep bu yer vardı. Sadece birkaç ay içerisinde Melanie'nin mekanı haline gelmişti. Ve şimdi zihnindeki hatıralar sırrın birisine söyleneceği ihtimaline karşılık Melanie'ye yalvarıyordu. Kız, onları dinlemedi.

''Burayı on beşinci yaş günümden sonra bulmuştum. Dedem, Groundiam'la ilgili gerçeği açıkladığında yerimde duramıyordum, tüm gün araştırma yapmıştım. Çıkış yolu var mı? Dünya nasıl bir yer? Hava delikleri, eğer varsa nerelerde bulunabilir? Gerçek bir moron gibiydim. Oradan oraya koşturup cevaplanması imkansız sorularıma bir yanıt arıyordum. Günün sonunda, o kadar yorgun düşmüştüm ki, nerede olduğuma bile bakmadan uyumuşum. Uyandığımda buradaydım, şuradaki kayanın üzerinde..''

Melanie o meşhur kayasını eliyle işaret etti.

''Vay canına. Eğer anlatmasaydın buranın birisinin özel mekanı olabileceğini tahmin bile edemezdim. Çok sıradan görünüyor.''

''Biliyorum.'' dedi Melanie. ''Bunun için ilgi çekmiyor, diğerlerinden farkı yok. Ben anılarımla süsledim orayı. Benden bir parça oldu. Bir de şu yukarıdaki çıkıntıyı görüyor musun? Hayır, o tarafta değil. Ha, evet. İşte oraya uzanıp tavanı izlemeyi severim.''

Sasha şaşkınlıkla ağzını araladı.

''Ama.. orası çok yüksek. Nasıl çıkabiliyorsun?''

''Yüksekte olmak tutkum benim! Kendimi özgür hissediyorum. Sen de denemelisin. Gerçekten eğlenceli.''

Kız hala beş metre yüksekteki yere bakmaktaydı. Hah! Melanie için çocuk oyuncağıydı oraya tırmanmak. Tamam, oranın üç katı olan, Freddie'nin yazdıklarını bulduğu çıkıntı biraz zorlamıştı onu, Sasha oraya da tırmandığını bilse kimbilir ne kadar şaşırırdı.

''Bir yerlerimi kırmaya önümüzdeki elli yıl içinde niyetim yok.''

''Oradan düşersen bir yerini kıracağını sanmıyorum.''

''Yine de, her neyse. Başıma iş açmak istemem.''

''Pekala. O zaman işe koyulalım. Bana elbiseyi ver.''

Sasha ne için burada olduklarını hatırladığında sıkıntıyla göz devirdi. Mel her ne yapacaksa, işe yarayacağını sanmıyordu. Bir elbise ne kadar güzelleştirilirdi ki?

Melanie, bir moda tasarımcısı edasıyla çuval rengi elbiseyi süzdü. Sonra Sasha'nın üzerinde nasıl duracağını hayal etti. Daha sonra kendi elbisesine baktı. Tabi ya! Elbiselerin neden kötü durduğunu anlamıştı.

Groundiam elbiseleri dizlerinin bir karış kadar altındaydı. Bu da kendinden beş beden büyük giyinmiş gibi bir görüntü kazandırıyordu. Belki, boyu kısaltılırsa katlanılabilir derecede olabilirdi.

Öncelikle, elbiselerin kalın kumaşlarına ayrılık sahnesi yaşatacak, keskin bir dikene ihtiyacı vardı. Bunun için lazım olanı biliyordu. Fernyard bitkisinin dikenleri!

Annesi, uzun zaman önce ihtiyaçlarını karşılamak için Groundiam Çarşısı'na gidip tonla para ödemenin tek çözüm olmadığını öğretmişti kızına. Örneğin, çarşıda satılan beş Solialık bıçaklar yerine, Fernyard dikenleri işlerini görürdü. Bu tüyo birçok kişi tarafından biliniyordu elbet, ancak, ustalar tarafından yontulmuş, bir başka bitki türünden yapılmış bıçakları tercih ediyorlardı, bunlara Acutus Kaktüsler adını vermişlerdi. Bayan Pamela, kazıklanmak yerine kendi bıçağını bulmanın daha iyi olduğunu söylemişti. Melanie'nin saçlarını keserken, veya akşam yemeği hazırlarken Fernyard bitkisini kullanırdı.

Melanie, annesine sessiz bir teşekkür gönderdi. Bu dikenli bitkilerin nerede bulunacağına dair her şeyi anlatmıştı ona. Ölmüştü ailesi, ancak ona verdiklerinin izleri hala sağlamdı.

''Burada bekle.''

Sasha Melanie'nin dediğini yaparak hiçbir şey anlamadan orada bekledi. İster istemez Melanie'ye içini açtığının maalesef ki farkındaydı. Ailesinin konumu gereği ona ağır başlı olmak öğretilmişti. Bu işine geliyordu çünkü insanlarla iletişim kurmak konusunda zaten iyi değildi. Etrafa soğuk bakışlar saçmak tam da ona göreydi. Ancak, olgun halinden eser kalmamıştı. Melanie, Mark'a karşı olan hislerini anlamıştı! Oysa erkeklere tutulan kızlara acıyarak bakan biriydi, öyle gözükmeliydi. Son günlerde tabularını oldukça yıkıyordu. Bıçak fırlatmayı öğrenmeye başlamıştı! O bıçaklar Groundiam'dan değildi bile. Ailesi, özellikle de babası bunu duysa herhalde evlatlıktan reddederlerdi Sasha'yı. Sonra, Edward ve Mark hakkında hoş şeyler düşünmüyorlardı da. Babası, Edward'ı kullandığını söylemişti. Groundiam'a sırf bir şeyler getiriyor diye onun alaycı tavırlarına kulak asmıyordu. Mark'ı ise kendini ezdirdiği için sevmiyordu. Edward kadar güçlü olabilirdi! Ama, onun gölgesinde yaşamayı tercih etmesi aptal olduğunu gösteriyordu. Sasha ailesine ayakları yere basan, onların dedikleri haricinde başka şeyler çevirmeyen bir kız görüntüsü çizse de aslında yasak olan bir yarışmaya katılıyordu.

Sıkılmıştı rol yapmaktan. Zaman zaman sert biri olmayı, en küçük şeyde hakkını aramayı seviyordu, ama bazen de çocuksu ruhu ağır basıyor, tüm kuralları çiğneyesi geliyordu. Tıpkı Melanie'nin yanında olduğu gibi. Bir süreliğine maskesini çıkarmaktan hoşlanmıştı. Pekala, ilk tanıştıklarında Melanie'yi terslemesi içinden gelen bir şeydi. Saçma şeyler söylüyordu ve can sıkıcıydı. Yine de asi tarafının biraz da olsa dinlenmeye ihtiyacı vardı. Çok olgun biriymiş gibi davranmaya ara vermek ona iyi geliyordu. Bu oldukça karışık bir durum. Ailesinin ona tembihledikleri, sabırlı olması gerektiği, erkeklere kapılmaması, ağır bir kız olmasıydı. Doğuştan mı, baskılardan mı bilinmez, Sasha istisnalar dışında böyle bir kızdı zaten. Ailesiyle umduğundan çok benziyordu aslında. Ailesi de kibirliydi. İnsanlar karşısında üstün olmaktan zevk alırdı. Ama bir fark vardı, onlar hiçbir zaman bir silah tetiği başına dayalıymış gibi hissetmiyordu. Sasha'nın omuzlarında büyük bir yük vardı. Kendi kimliğini tamamen bulamamışken bir de ailesi onu hamur gibi biçimlendirmeye çalışıyordu. Kukladan farksızdı onların ellerinde.

Melanie geldiğinde nefes nefeseydi. Uzun, yeşil dikenler tutuyordu. Ah, ailesi bile bu kız kadar çabalamamıştı mutluluğu için.

''Gerekeni aldım. Şimdi işin zor kısmına geldik.''

Melanie Sasha'nın bakışları arasından zorlukla sıyrılıp işe koyuldu. Groundiam giysilerinin örüldüğü ağaç lifleri sebebiyle kumaşları kalındı. Fernyard dikenleri iş görürdü ama basit olmayacaktı.

Melanie biraz denedikten sonra elbisenin sert kumaşını düz kesemeyeceğinde karar kıldı. Eğer zikzaklı keserse hem daha güzel gözükür hem de kesmesi daha kolay olurdu. Kestiği yerin biraz üstünden bu sefer çapraz şekilde kesti. Dikeni bir falçataymış gibi kullanırken Sasha'ya sorular sordu.

''Mark senin için büyük değil mi? Bilmiyorum, ben hiç aşık olmadım, neyine aşıksın? Yani,..''

''Aşk mı? Peh! Ben aşık olmam. Sadece hoşlanıyorum diyelim. Aşık olmak, zavallılara özgüdür. Aşk diye bir şey olduğuna da inanmıyorum zaten. Kimse kimseyi sonsuza dek sevemez. Ben bunların farkındayım. Mark'ı görünce ellerim tutuşabilir, kalbim atabilir evet, ama ona canıma verecek kadar sevmiyorum.''

Böyle söyleyince her şey mantık kazanmıştı.

''Ve yaş konusuna gelince.. Mark'la aramızda sadece dört yaş fark var. Fazla değil, hem fazla olsa bile, yaş her şey değildir. Rakamlar birine olan sevgimize engel olamaz. Bak, ben erkeklerin birçoğundan nefret ederim. Önyargı de, veya başka bir şey de, umrumda değil. Genelleme yapmıyorum zaten, belki bu sadece Groundiam'da böyledir ama erkekleri sevmiyorum. Çok zor birinden hoşlanırım yani. Mark hariç. O, diğerleri gibi değil. Uçkuruna düşkün bir zavallı değil veya kendini beğenmiş bir aptal..''

''Edward'a laf mı çarptın?'' Edward'ın kendini beğenmiş olduğunu bilmeyen yoktu.

''Hayır. Edward kendini beğenmiş olabilir, ama bir aptal değil. Ben de kibirliyimdir. Ama hadi ama! Çevredeki insanları görmüyor musun? Hepsi koyun sürüsüne ayak uyduruyor.. Bir düzen kurulmuş ve bu düzene ses çıkartmadan itaat ediyorlar. Haklarını savunmuyorlar. Aptal değil de neyler? Edward kendini onlardan üstün görebilir. Çünkü adam zeki. Bunun da farkında. Ama bazı erkekler hiçbir sebep yokken kendilerini bir halt sanıyorlar. Zeki değiller, yakışıklı değiller ki olsalar dahi bu bir anlam ifade etmez.''

''Şey, hayır da diyebilirdin..''

''Böyle konularda kendime engel olamıyorum da.'' dedi Sasha utangaçça gülümseyerek. Gülümseyince kırmızı yanaklarında iki çukur belirmişti.

''Demek istediğim, Mark farklı biri. Edward'ı severim, biliyorsun. Ama o bile bazen zekasını ünlü olmak için kullanabiliyor. Mark öyle değil. Alçakgönüllü ve mütevazi. Bu yüzden onu seviyorum.''

''Anladım. Yani yılışıklaşmıyorsun veya bir insanı sırf dış görünüşü yüzünden sevmiyorsun. Tam da sana göre.''

Melanie işi bittiğinde eserine baktı. Etek kısmında üçgen şeklinde küçük püsküller vardı. Boyunun diz üstünde olacağını tahmin ediyordu. Beklediğinden daha iyi olmuştu. Büzülmüş Fernyard dikenini katlayıp rastgele bir yere fırlattı.

''Kendininkine de yapmayacak mısın?'' diye sordu Sasha.

''Bekleyebilir. Sonuçta benim etkilemem gereken bir oğlan yok.''

Sasha Melanie'ye hafifçe vurdu. Mutluydu. Elbisesi cidden güzel olmuştu.

''Hey, ikinci aşamaya geçmeye hazır mısın?''

''Ne aşaması? Daha ne yapılabilir ki?''

''İzle ve gör.''

Melanie bir koşu elbisesini boyadığı çiçeklerin yetiştiği yere gitti. Kırmızı taç yapraklı çiçeklerden bir deste topladı. Her seferinde bunu yapmak zorunda olmaktan nefret ediyordu. Fen dersinde çiçeklerin canlı olduklarını öğrendiğinden beri kendini bir katil gibi hissediyordu. Güzel elbiseler uğruna zavallı çiçekleri kurban eden bir katil.. Bunu yapmak zorundaydı. Son kez bir canlıya kıyıyordu.

Sasha'nın yanına gittiğinde çoktan elbisesini giymiş olduğunu gördü. Aslında düzgün boyayabilmesi için elbiseyi çıkarması daha iyi olacaktı ama o kadar hevesli görünüyordu ki bunu söyleyemedi. Ayrıca, kızın göğüslerini görmeye meraklı değildi.

Püsküllerden birini alıp yarısını çiçekler yardımıyla renklendirdi. Sasha tıpkı onunki gibi kendi elbisesini de boyayacağını anladı. Hiç soru sormadan Melanie'nin bitirmesini bekledi. Melanie her bir püskülü bitirdiğinde, elbise göz alıcı güzellikteydi. Sasha bir prenses gibi görünüyordu! Kendi etrafında döndüğünde eteğin ucundaki kırmızıya bulanmış üçgenler ahenkle alev alıyordu adeta.

Kendi elbisesinin uçları da kırmızıydı ama onu kesmemişti. En yakın zamanda aynı işlemi uygulayacağını zihninin bir köşesine not etti.

Birkaç tane çiçek artmıştı. Melanie boşa gitmesini istemiyordu. Dalından koptuğu için yakında solacaklardı. Belki de kendi elbisesini süsleyebilirdi, ama zaten uçlarını keseceği için bu boşuna olurdu.

Aklına bir fikir geldi. Yapraklardan birine tırnağını batırdı ve sulanmasını sağladı. Bu yaprağı alıp Sasha'nın solgun ve çatlamış dudaklarına yedirdiğinde kızın kıpkırmızı dudakları olmuştu. Bir başka yaprakla bunu kendisine de yaptı. Nasıl olduğunu göremiyordu ancak Sasha'da durduğu kadar güzel olduğunu umuyordu.

''Ah, sen çok zekisin.''

Melanie omuz silkip Sasha'yı inceledi. Yaprağın dudaklarına kazandırdığı renk ayrı bir hava katmıştı. Elbisesi de çok yakışmıştı. Burada işi bitmişti. Sasha'nın yere bıraktığı gömleğini ve pantalonunu alıp evine doğru yola çıktılar.

Özel Ev boştu. Evde hiçbir insan belirtisi yoktu.

''Annem bu saatlerde evde olmaz.''

Sonra kafasına dank etti. Annesi.. Elbisesine kızacaktı. Kesinlikle usturuplu değildi. Bir baş kaldırma işareti olması için özenle tasarlanmış gibiydi. Yani, anne babası öyle düşünecekti büyük ihtimalle. Aman! Şuanda umrunda değildi. Sevinçliydi ve fazla tutucu ebeveynlerinin bunu bozmasına izin vermeyecekti.

''Peki ya baban?''

Melanie bunu dalgınlıkla sorduktan sonra Sasha'nın babasından hiç bahsetmediğini hatırladı. Belki de ölmüştü, ve Melanie'nin aptallığı yüzünden şimdi kabuk bağlamış yarası tekrar kanayacaktı.

''Uhm, o da işte..''

Sasha gözlerini kaçırdığında Mel bir şeyler sakladığını sezmişti. Henüz didiklemeyecekti. Kendine bir söz verdi. Sasha'nın keyfi yerindeyken, üzücü gerçekleri gün ışığına çıkarmak istemiyordu. Meraklı yanı bugün uslu durmalıydı.

Sasha eski giysilerini küçük bir çekmeceye kaldırdı. Melanie etrafı inceliyordu. Tüm Özel Evler aynıydı ama farklı döşenmişti. Kulübelerin kasvetinden yoksundu. Ferah ve rahattı. Melanie bir Özel Ev'in içini görmeyeli yaklaşık üç sene olmuştu. Hayal kırıklıkları, umutsuzluk ve gözyaşlarıyla geçen koca bir üç sene. Zaman ne çabuk akıp gitmişti öyle, annesinin gözlerindeki mutluluğun, babasının sıcacık gülüşünün üzerinden yıllar değil de sadece birkaç gün geçmiş gibi hissediyordu.

''Hazırım ben, gidelim mi?''

Melanie Sasha'ya baktığında saçlarını taramış olduğunu gördü. Etrafa saçılan nane kokusuna bakılırsa dişlerini de fırçalamıştı.

''Pekala.'' dedi buradan ayrılmak istemese de. Anne babasının belli belirsiz silüetlerini hisseder gibiydi. Babası mutfak masasında oturmuş, okuduğu gazeteden başını kaldırıp kızına göz kırpıyordu sanki. Bu ürperticiydi, ama Melanie uzun zaman sonra zihnindeki ıssız sahnenin perdelerinin aralanmasını sevmişti.

Sanki ruhu o eve gümüş bir kordonla bağlı kalmış gibi, ayakları direniyordu ayrılmamaya. Onlara söz geçirebildiğinde, kendini dışarıda buldu. İstemsizce Özel Ev'in numarasına baktı. Kalın, siyah harflerde, 18 yazıyordu. Biliyordu işte! Eski evi burasıydı. Tüm o anıları elini uzatsa dokunabilecek kadar yakınında hissetmesinin nedeni buydu.

Sasha soru sormak için ağzını açar gibi olduğunda, Melanie aceleyle,

''Tamam, şimdi Mark'ı bulalım!'' diye konuyu çevirdi. Bir açıklama yapmak istemiyordu.

Özel Evler'e ayrılmış bölümü geride bırakıp İşsizler Kulübeleri'nin bulunduğu alana yürüdüler. Melanie'nin tuhaf tavırlarını sorgulamaktan vazgeçmişti, dile getirmek istemediği şeyler olabilirdi. O nasıl babası hakkında daha fazla konuşmamışsa, o da özel hayatına saygı duymalıydı.

Mark'ın hayatının büyük kısmını kulübesinde, dünyadan taşıdığı çizgi romanları okuyarak geçirdiğini biliyorlardı. Ama artık yarışlar başladığına göre, buna zamanı kalır mı bir fikirleri yoktu. Melanie Mark'ın kulübede olması için dua ederken, Sasha aslında tam tersini diliyordu. Kolay heyecanlanan biri değildi, midesinin düğümlenmesini sağlayacak kadar üstün görmüyordu kimseyi, yaşayınca farklı oluyormuş, diye düşündü.

Melanie, sırrı öğrenmek için girdiği zamanki gibi kapıyı çalmakla çalmamak arasında tereddüt etmedi, içeri hemen girdi.

Önce kulübenin boş olduğunu sandılar. Görünürde kimse yoktu. Sonra bir ötünün altına girmiş biri olduğunu fark ettiler. Kahverengi örtü bir dağ biçimini almıştı. Melanie ağır hareketlerle yaklaştı, örtünün bir ucundan tutup kaldırdığında cenin pozisyonunda gözlerini dinlendiren Mark ortaya çıktı.

Mahremiyetine el konulduğunu anlayan Mark aniden gözlerini açtı ve küçük bir çığlık koyverdi. Melanie şaşkınlıkla geriledi

"Tanrı'm. Gelen siz miydiniz? Ödüm koptu."

O an Sasha Mark'ın örtüsüyle kamufle etmeye çalıştığı ama pek başaramadığı şeyi gördü.

"Hey, o ipte ney?"

"Ha? Ne ipi? İp falan yok burada."

Melanie yeni bir şey keşfetmenin getirdiği sevinçle, "Yalancı." diye mırıldandı.

Mark pes etti. Bu iki kızdan kaçış yoktu.

"Ah, size göstereceğim ama eğer tek kişiye bahsederseniz, benim ve yarışların sonu olur."

"Söz veriyoruz." dedi Sasha. Mark'ın gözleri Sasha'nın dudaklarında takılı kaldı, oradan elbisesine indi ve hayranlıkla izledi.

"Sasha, elbisen çok güzel olmuş! Dudaklarına bir şey mi sürdün?"

Sasha'nın konuşmakta zorlandığını anlayan Mel araya girdi.

"Yeni keşfimiz. Adına dudak renklendirici demeye karar verdik." Yalan. Öyle bir şey yoktu. O an uydurmuştu bunu. Hem, bir isim takmak zorunda kalsalar, daha marjinal bir ad bulurlardı.

"Ona ruj desenize siz." dedi Mark sırıtarak.

"Bir.. Ney?"

"Her neyse. Siz neden gelmiştiniz?"

"Hey! Lafı dolandırma. Bize bir şey gösterecektin?"

"Pekala. Bakın size güveniyorum, tamam mı?" Mark kulaklığını ve müzik çalarını sakladığı yerden çıkarttı. Kulübedeki herkes yandaki kulübeden bir çocuğun doğum gününü kutlamaya gittiğinden biraz müzik dinleyebileceğini düşünmüştü. Şimdi, sorumsuzca davrandığını fark etmişti, gelenler Seçilenler değil de bir başkası da olabilirdi. Sığ kafalı Konsey'in kulağına giderse onların dünyadan olmadıklarını hemen anlarlardı. Tamam, sözde yeni bir şeyler keşfedip Groundiam'a getiriyor diye Edward'a karışmıyorlardı, ama teknolojik aletlerle hamburger bir değildi ki! O kadar da salak olduklarını sanmıyordu Mark.

Mavi müzik çalarını eline alarak, ''Buna müzik çalar deniyor, farklı insanların besteledikleri şarkıları dinlemenize yarar.'' Sasha ve Melanie'ye göre beyaz, uzun bir kablodan ibret olan kulaklığıysa, ''Bu kulaklığı şu gördüğünüz küçük deliğe takarsanız da müziğin sesini sadece kendiniz duyarsınız. Başkalarına ses gitmez ve rahatlıkla müzik dinleyebilirsiniz.''

''Vay canına! Bu mükemmel.''

''Yani Groundiam Sahnesi'nde olduğu gibi mi müzik?''

Groundiam Sahnesi açık bir alanda, birkaç müzisyenin bazı aletlere vurarak melodili sözler söylediği yerdi. Duyduğuna göre orası kapanmıştı. Eskiden ailesiyle hep oraya gittiğini anımsıyordu.

Mark güldü. ''Uhm, pek sayılmaz. Bu çok daha iyisi. Dinlemek ister misiniz?''

Sasha ve Melanie zaten bunu teklif etmesini bekliyormuş gibi ''Evet!'' dediler.



-Merhaba tekrar! Bu bölüm olaysız geçti, biraz farklı konulara yoğunlaşmak istedim, umarım sıkılmamışsınızdır. Size bazı sorularım olacak. Cevaplandırırsanız çok mutlu olurum. Sasha hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce babasıyla ilgili söylemek istemediği şey ne olabilir? Ve bir flashback bölümünün gelmesini daha istiyor musunuz? Freddie'yi özlediniz mi? Bu arada, fazla bekletmemek için sadece bir kez okuyabildim, eğer kelime tekrarı veya yazım yanlışı gibi hatalar görürseniz söylemeniz beni çok sevindirir^^



Continue Reading

You'll Also Like

332K 5K 27
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
165K 10.6K 53
~Fantastik~ "Öfkenin ve dansın zarafeti, olacak her şeyin sebebi... ~ Yaratıkların kol gezdiği, tehlikenin hüküm sürdüğü dünyada; onları avlamak için...
527K 51.3K 46
Yıllar önce kurtlara atılan bir darbede tüm omegalar katledilmişti ama Efendi Jeon; saklanmayı başaran genç ve güzel bir omega bulmuştu. #ukeV #Seme...
7.7M 449K 84
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...