Komutan | Texting

By bokunucikarmayeto

1.1M 52.6K 11.1K

Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketind... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
Grup
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
Shoplar
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0

4.5

9.8K 548 243
By bokunucikarmayeto

1 hafta sonra, 12 Nisan.

Bugün Özgür'ün doğum günüydü. Ufak bir mekan ayarlamıştık ve herkes telaş içindeydi. Çoğu şeyi organizasyon ekibi halletse de pastayı ben yapmak istemiştim ve her yer batmıştı.

"Ayberk!" diye bağırdım içeriye doğru. Bugün Ayberk, Sinan, ailem ve Hande gelmişti. Onlar da ilk defa Özgür'le yüz yüze tanışacaklardı. Annemde ayrı bir heyecan vardı tabii. Hiç görmese de çok sevmişti Özgür'ü.

Annem ve babam ilk başta Ayberk'e samimiyetsiz davransalarda sonradan onlarda özledikleri için normal hâllerine dönmüşlerdi.

Ayberk'in böğüren sesiyle. "Ne?" diye bağırdığını duymak, güzel kulaklarıma eziyet olmuştu.

"Gel yardım et bana."

Annemi de çağırabilirdim tabii ama iki saat söyleneceğini bildiğim için Ayberk'i çağırmıştım.

Mekanın mutfağının kapısı birden açıldı. Ayberk üstü başı krema olmuş bana ufak bir bakış attı.

"Beyza yapacağın işi," dedi ama devamını getirmedi. Büyük ihtimalle küfür edecekti.

"Gel yardım et, yapamıyorum." dedim isyan ederek. Güldü bu hâlime.

"İlk yaptığımız pasta aklıma geldi." dedi bir anda gülerek. Hatırlamaya çalıştım, hafızama bunca zaman silmeye çalıştığım anılar dolunca hem hüzünlendim hem de güldüm. Pastayı mahvetmiş, üstüne bir de onun annesi olan Sultan abladan bir güzel azar işitmiştik. O gün dün gibi aklımdaydı.

18 Mart 2015

Alnıma sürülen krema ile Ayberk'e tekme atmaya çalıştım. Lakin çok başarılı olduğumu söyleyemezdim, sinirden nereye vurduğumu bile görmüyordum.

Sadece krema olsa bu kadar sinirlenmezdim fakat sabahtan beri yapmadığı kalmamıştı. Bu günlük onların evinde kalacaktım ve ailesi işte olduğu için akşam yemeğini biz hazırlamak istemiştik. Sonuç; hüsran.

Poğaça yaparken ağzıma un doldurmuştu, çiğ poğaça hamurunu yanlışlıkla saçımın ucuna yapışturmıştı, yağlı elleriyle ellerimi tutulmuştu ve ben özellikle elimi yağlandırmak istemediğim için o işi ona vermiştim.

Bir de şimdi krema sürünce artık sinirden götümü yırtacak dereceye gelmişim. Yeterdi.

Tekmelerimi durdurdum. "Ayberk aptal mısın?" dedim ve bir anda bir kaşık kremayı suratının ortasına çaktım. Dona kaldı. Evet, bildiğin koskoca kaşıktaki kremayı suratına çakmıtım. Şlakk diye de ses çıkmıştı. Canıma değsindi. Helaldi bana. Aferindi.

Derin bir nefes alıp. "Ohh," dedim 'canıma değsin' der gibi. Hâlâ kal gelmiş gibi duruyordu.

Elini yavaş yavaş kaldırdı ve yüzündeki kremanın bir kısmını almayı başardı. Bana tip tip bakarak masadaki ıslak mendil pakedini eline aldı.

"Normalde karşılık verirdim de, hak ettim." dediğinde gıcıklığına belini cimcikledim. O yüzünü temizlerken ben etrafı süzmeye başladım.

Yarısına krema sürülmüş, yarısına sürülmemiş, meyveleri yamuk yamuk kesilip, bir tabakta yerleştirilmeyi bekleyen bir pasta. Yerdeki unlar, kremalar, kakaolar ve çingene gibi duran biz. Harika.

Ayberk yüzünü temizlemekle uğraşırken "Saat kaç?" diye sordu. Elimi yıkayıp kirlenmesin diye mutfak dolabının içine koyduğum telefonumu aldım.

"18.56," dedim. Ayberk bir anda kafasını kaldırdı.

"Hassiktir," dedi ve aceleyle elindeki ıslak mendilleri çöpe attı. "Gerçekten hassiktir. Annemlerin gelmesine birkaç dakika var, mutfağın hâline bak, çok pis dayak yiyeceğiz."

Gözlerimi kocaman açtım. Hızla tezgahı silmeye ve boş malzeme paketlerini çöpe atmaya başladım. Ayberk de o ara yerleri vileda yardımıyla silmeye çalışıyordu. Pastayı alıp masaya koydum ve hâlâ dağınık olan tezgahı toparlamaya devam ettim. O sırada gelen kapı sesiyle ikimiz de durduk. Yapacak bir şey yoktu, yakalanmıştık.

Mutfağın kapısı yavaşça açıldı. Bir yandan konuşma sesleri geliyordu. Kapı açıldığında Sultan abla ilk başta gülümseyerek yüzüme baktı. Sorna gözleri yavaş yavaş vücuduma indi. Üstümdeki unları, kakaoları, ve saçındaki kremayı gördü. Gözleri her geçen saniye yavaş yavaş büyüdü. Mutfağı süzmeye başladı ve mutfağın hâlinide görünce direkt olarak ayağındaki terliğine uzandı ve terliği eline aldı.

"Ayberk" dedim. "Biz tüyelim istersen. Ha, nasıl olur?"

"Harika olur," dedi ve koşmaya başladık. Sultan abla kapının hemen önünde durduğu için birkaç fiske yemiştik. Tam mutfaktan çıkacakken götümde hissettiğim yanmayla yere yapışmam bir oldu. Götüm acıyordu!

"Lan!" dedi Ayberk. Birkaç saniye sonra götümü tuttuğum elime baktı ve kahkaha atmaya başladı. Götüm yandığı için götümü tutuyordum, neresi komikti?

Ayberk elini uzattı kalkmam için. Ters ters baksam da eline tutunarak kalktım. Kalkınca da çok pis bir şeyi tutmuş gibi elimi onun üstüne sürdüm. Buna da güldü.

Arkama baktığımda Sultan ablanın düşmemi ve bizi umursamayarak mutfağı topladığını gördüm. Pastaya yaklaştı ve biraz inceledi. Birkaç saniye pastayla bakıştıktan sonra bize 'Beceriksizler' der gibi bir bakış attı.

Omuz silktim ve götümü tutmayı bıraktım. Babası görse garipseyebilirdi. Ayberk'i peşimden gelmesi için kolundan dürttüm ve salona geçtim. O da peşimden gelmişti zaten.

Günümüz, 12 Nisan 2023.

Gülerek "Hatırlatma ya. O gün mutfağı toparladıktan sonra bize çektiği fırçayı çok iyi hatırlıyorum. Popomun ağrısını da aynı şekilde." dedim. O gün popom çok acımıştı gerçekten.

"Bir şeyler değişmemiş gibi, yine mal gibi pasta yapıyorsun. Ben akıllandım ama, o günden sonra annem yemek yapmayı öğretmeye başlamıştı. Daha iyiyim artık, sen ağlayabilirsin."  dediğinde dirseğimle koluna vurdum yavaşça.

"Yardım et o zaman."

Kafasını salladı. "Sen içeriye git, ben hallederim." dediğinde teşekkür edermiş gibi suratına baktım.

Pastayı ben yapmak istemiştim bir anlık hevesle ama yapamıyordum ve yetişmesi gerekiyordu. Zorlamaya gerek yoktu, o yapsa daha iyi olurdu.

"Hayatımı kurtarsan bu kadar mutlu olmazdım. Teşekkür ederim. Ama çok değerli biri lütfen özenle yap."

"Söz, Beyza'm söz. Çok özen göstereceğim. Git sen şimdi."

Koşa koşa mutfaktan çıktım ve mekanın organizasyonu tamamen bitmiş ana salonuna geçtim. Her şey çok güzeldi. Umarım bir terslik çıkmazdı, umarım.

Sinan beni görünce hızlı adımlarla yanıma geldi.

"Noldu, yapamadın mı beceriksiz?" dediğinde tip tip bakmak dışında bir şey yapamadım. Haklıydı. Yemek yapma konusunda iyi olsam da tatlı yapamıyordum.

Babamın somurtkan yüzü görüş açıma girdiğinde gülmemek için zor tuttum kendimi. Kıskanıyordu.

Babam çatık kaşlarıyla yanımıza geldi. "Ne zaman gelecek damadımız olacak beyefendi? Her şey hazır."

Tam ağzımı açıp konuşacaktım ki Sinan benden önce davrandı.

"Yok baba, her şey hazır değil. Beceriksiz kızın pastayı yapamadı. Ayberk abiye kitlemeye çalışıyordu en son, böğürüyordu Ayberk, Ayberk diye."

Sinirle koluna bir iki fiske vurdum. "Kardeş misin, düşman mısın belli değil."

Gülerek babamın arkasına sığındı, daha fazla zorlamadım. Çıkardı birazdan babamın kollarının arkasından. Babam o sırada gülüyordu bu hâlimize. Babamı severdim, o da bizi çok severdi. Hiçbir zaman ikimiz arasında ayrım yapmamıştı, ikimizi de eşit sevmiş, ikimizle de eşit ilgilenmişti. Annem Sinan'a biraz daha düşkündü fakat bu kesinlikle beni kırmıyordu. Beni de çok sevdiğini biliyordum.

Yaklaşık yarım saat sonra Ayberk yarım bıraktığım pastayı bitirmişti. Masanın üzerine bıraktığı pasta gerçekten lezzetli ve güzel duruyordu.

Geriye sadece Özgür'ün gelmesi kalmıştı. Sadece buraya gelmesi gerektiğine dair bir mesaj atıp telefonu kapatmıştım. Biraz merak etsindi canım.

Mekanın kapısı bir anda açıldığında ürktüm. Bakışlarım oraya döndüğünde tedirgin bir Özgür bekliyordum ama gözlerinin derinliklerindeki o sinir beklenmedikti.

Yine de çok önemsemeye çalışaral pastayı hızla elime aldım ve aynı anda 'iyi ki doğdun, mutlu yıllar' demeye başladık. Annem özellikle çoşkuyla söylüyordu. Bu bazı insanlara çocukça gelse de ben doğum günü kutlamalarına bayılıyordum.

Kutlamamız bitene kadar gözlerini benden hiç ayırmadı. Bittiği anda ağzını açacaktı ki, büyük ihtimalle bir şey diyecekti. Bakışları aileme ve arkadaşlarıma döndüğünde konuşmaktan vazgeçti ve bana doğru  geldi ve kolumdan tuttu. Elimdeki pastayı alıp masaya sertçe koydu. Kolumdan çekerek beni dışarıya çıkardı ve mekanın arka tarafına götürdü.

Bir anda bağırmaya başladığında gözlerimin dolmaya başladığını hissedebiliyordum.

"Bu muydu! Bunun için mi beni merakta bırakıp, çok önemli bir toplantının yarım kalmasını sağladın? Bir şey söyle! Ulan bir şey oldu sandım diye, o aptal mesajın yüzünden hayati değeri çok yüksek bir toplantı yarım kaldı! Bir anda çıktım toplantıdan, insanlar ne düşünmüştür sence?"

Boğazımın düğümlendiğini hissedebiliyordum. Dudaklarımı araladım, konuşmak istedim.

Yapamadım.

Oracıkta beni azarlarken sedece sustum.

"Şımarıksın, çocuksun! Biliyordun bugün toplantı olacağını, neden bir anda beni merakta bırakacağına adın kadar emin olduğun bir mesaj atıyorsun? Sen varya, şımarığın tekisin Beyza. Hayat anlayışın sadece eğlence, ciddiyetin hayatında yeri yok. İçindeki şımarık çocuğu at artık, çok ayak bağı olur sana böyle."

Sadece gözlerinin içine bakıyordum. Dilimi yutmuştum sanki. Anlamıyor muydu? Kalbimi kırdığını sadece gözlerimden anlayamayacak kadar kör müydü?

Çok severdi oysaki gözlerimi, çok güzel bakardı, gözlerimden anlardı her şeyimi. Gözlerimden öpmüştü beni.

Bir yerde okumuştum, gözden öpmek ayrılık getirirmiş. İnanmamıştım, sanırım gerçekten getiriyormuş.

Ağlamayacaktım. Şımarıklık yapmayacaktım. Ağlamakta şımarıklık mıydı acaba ona göre?

Ağlardım belki ama onun önünde olmayacaktı bu.

Sinirle suratıma baktı ve arkasına döndü. Yürümeye başladı. Aramızda birkaç adımlık mesafe oluştuğunda tekrar bana döndü.

"Bitirelim. Senin aptallıklarınla uğraşacak değilim."

O an ilk defa konuştum.

"Ne?"

Bu kadar basit miydi? Bir toplantıya mı bakıyordu bizim ilişkimiz? Bir toplantı bozuldu diye beni terk edecek kadar az mı sevmişti beni?

Beni kaç kişi daha bir anda, yüz üstü bırakacaktı?

"Duydun işte. Bitirelim."

Durdum. Bir şey diyemedim. Yıllar boyunca çok değer verdiğim biri beni yeniden terk ederse nasıl olurum diye düşünmüştüm. Her seferinde bir daha olursa bu kadar acıtmaz, demiştim.

Acıtmıştı.

Tekrar arkasını döndü ve geldiği gibi gitti.

Arkasında söylediklerinin oluşturduğu enkazın altında kalan bir çocuk bıraktığının farkındalığıyla gitti hemde.

O gün benim içimdeki çocuk oracıkta öldü. O çocuğu, güzel kalbine sığdıramadığı, canından fazla sevdiği adam öldürdü.

Evett, birazda dram.

Bu arada finale gerçekten çok az kaldı. Maximum 8, minimum 5 bölüm.

Özgür'ün bu kadar sinirlenmesi normal mi sizce?

İnstagram: hasan.bunlar.ciddimi
Tiktok: bcywattpad

Continue Reading

You'll Also Like

103K 10.9K 33
Lilix: Ya ben bu hocanın tassagina odaklanmaktan derse geçemiomki Jeo: Hocaya söylesek mi bi dahakine dar giymesin amk Jisung: Susun amcıklar Kıskanı...
15.1K 845 16
(Biyo aile kitabı) 16 yaşında olan Asel Mina' nın cehhenemin den kurtulma hikyesi (Mizah ve argo kelimeler içerir) Alıntı *** Bana üsten üsten bakı...
312K 16.8K 42
Siz: Selamünaleyküm beyefendi Hayırlı Doktor Kısmet: Aleykümselam, kimsiniz? Siz: Teravihte annenizin numaranızı verip, doktor oğlum diye övdüğü kişi...
438K 38.4K 40
Siz: Yemin olson herkes çok taşaklı. Siz: Herkesi ismi soy ismi ile kaydetmişsin. Siz: Yalnız şu olayı anlamadım... Siz: Neden herkesin soy ismi büyü...