Altın Tepsi

Oleh singulce

274 21 12

Hayat, bana bir altın tepsi sundu ve ben de kabul ettim. Eğer arzularımızı ve şeytani dürtülerimizi her şeye... Lebih Banyak

Tanıtım
Mesaj
İhanet ve Ölüm
Yasak Elma
Ortak Parti
Siesta

İstek Parça

82 7 6
Oleh singulce

Bölüm 1 | Neredesin Sen?

Parmaklarım mikrofonu sarmışken gözlerimi kapattım ve şarkıya girmeden hemen önce gülümsedim. Kemancının hemen arkamdan verdiği o hoş melodiyle sağa sola istemsizce sallanırken türkü bardaki misafirlerimizin bardak tokuşturma seslerini ve kendi aralarında konuşmalarını dinledim. Hepsi bir orkestranın parçasıydı ve ben bundan inanılmaz keyif alıyordum. Fazlaca maskaraya boğduğum kirpiklerimi kırpıştırarak açtıktan hemen sonra mikrofonu standından çıkarıp elime aldım.

"Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü..."

Şarkıya girmemle birlikte yankılanan sesimle konuklar konuşmayı bırakıp dikkatlerini tamamen bana vermeye başlamıştı. Bedenlerini sahne tarafına doğru çevirip büyülü gözlerle bana bakıyorlardı. Bardaki tüm ışıklar kapatılıp sahnedeki sarı ışık üzerime doğru düştüğünde hemen arkamdan bana eşlik eden orkestramın kulaklarıma verdiği hayranlık dışında başka bir şeye odaklanamıyordum. Kendimi tamamen müziğe bırakarak şarkıya devam ettim.

"O gün ki gördüm seni, yaktın ah yaktın beni..."

Hemen en yakınımdaki masada oturan birkaç adamın sadece sesime değil, bedenime de hayranlık duyarak beni süzdüğünü hissettiğimde o masanın durduğu yerden uzaklaşarak sahnenin bir diğer ucuna doğru yürüdüm. Dikkatimi dağıtmalarına ve şarkıdan kopmama neden olmalarına izin veremezdim. Muhsin abi yine bunun lafını yapacaktı. Yaklaşık beş senedir burada çalışıyordum ama bir türlü aramızdaki bu çatışmayı çözememiştik.

Buraya solistlik için ilk geldiğimde çalışmamı istememişti. Çünkü benden beklediği şey sadece solistlik yapmam değildi. Türküleri söylerken cilveli olmamı, konuklara kur yapmamı, istediği kıyafetleri giymemi bekliyordu. Ona bunları yapamayacağımı söylemiştim. Kendi istediğim kıyafetleri giyecek, sadece şarkımı söyleyecek ve mekandan ayrılacaktım. Gerekirse tüm bunları yapmayı reddettiğim için maaşımdan kesebileceğini söylemiştim.

Her ne kadar buna razı olmasa da onu yalnızca bir geceliğine sesimi dinletmek için ikna edebilmiştim. Tek bir gece mekanında türkü söylemem yetmişti. Sesime hayran kalan konukların beni tekrar sahnede görme isteği Muhsin abiyi ikna etmişti.

Şartlarım karşısında ise tıpkı dediğim gibi daha düşük bir maaşla anlaşmıştık. Yine de yıllardır aynı istekler karşısında başımın etini yiyordu. Değişmeyeceğimi ve sınırlarımın olduğunu biliyordu. Zaten zorunda olmasaydım onun gibi biriyle anlaşmayacağımın da farkındaydı. Çok daha düzgün bir mekanda çalmak isterdim. Burayı tercih etme sebebim daha az bilinir bir yer olmasaydı. Tam olarak öyle bir yere ihtiyacım vardı.

Şarkımın sonlarına doğru geldiğimde ışıklar yandı ve Muhsin abi sahnenin önüne gelerek müziği sonlandırmaları için orkestraya eliyle işaretler yaptı. Şaşkın bir tavırla mikrofonu standına geri yerleştirip Muhsin abiye soru sorarcasına tek kaşımı kaldırarak baktım. Parmağıyla işaret yaparak beni yanına çağırdığında sahneden inmeden ona doğru yürüdüm ve eğildim.

"Şarkı isteği var." dedi parmaklarının arasında tuttuğu küçük not kağıdını uzatarak.

"Ne zamandan beri istek alıyoruz? Biliyorsun abi ben sadece kendi listemden söylüyorum." dedim koyduğum şartlardan bir diğerini hatırlatarak.

"Ahu... Bu gecelik. Beş yıldır bir dediğine karşı çıkmadık, sözümü geri çevirme." dedi uyarıcı bir ses tonuyla. Her ne kadar bu konuda tartışmayı sürdürmek istesem de sahnedeydim ve tüm misafirler bize bakıyordu. Daha fazla olay çıkarmak istemediğim için rahatsız bir tavırla Muhsin abinin elindeki kağıt parçasını aldım ve sahnenin ortasına doğru yürüdüm. Işıklar yeniden karardı ve ben sahne ışığının altına geçtim.

"Normalde istek parça almıyoruz ama bu sanırım özel bir misafirimizden gelmiş. Muhsin abi kıramadığına göre..." dedim biraz şakacı biraz da iğneleyici bir ses tonuyla. Muhsin abi sert bakışlarla bana baktı. Ellerini beline koyup sabırsız bir şekilde beni bekledi.

Kağıt parçasını ışığın altında tutarak üzerinde yazanı okumaya çalıştım.

"Sıradaki şarkımız..." dedim ve gözlerimi kısarak kağıda baktım.

"Neredesin sen." diyerek mırıldandım. Sesim adeta içime doğru kaçmıştı. Şarkının ismini görünce boğazımda bir düğüm oluştu. Yutkunamayarak başımı kaldırdım ve karanlığın içerisindeki yüzlere baktım. Düşündüğüm gibi olmamasını arzu ederek istek şarkının kimden geldiğini anlamaya çalışıyordum. Bir tesadüf olmalıydı. Sonuçta yılların şarkısıydı ve birinin favori parçası olması çok doğaldı değil mi? O burada değildi. Onun en çok sevdiği şarkı olması tamamen rastlantıydı. Rahatlamaya çalışarak ağzımdan bir nefes verdim. Şarkının ismini duyan orkestra, hiç beklemeden çalmaya başlamıştı. Şarkıyı bu halde söylemek istemiyordum. Muhsin abi neden istek parça kabul etmişti? Bu işte bir iş vardı ve hislerim genelde beni yanıltmazdı.

Rahatsız bir şekilde üzerimdeki siyah pullu elbisenin pullarını çekiştirdim. Gergin bir şekilde bakışlarımı barın içerisinde gezdirmeye devam ederken şarkının girişini kaçırmıştım.

"Ahu!" dedi Muhsin abi kenardan bana seslenip şarkıya girmemi isteyerek. Uyuşmuş bedenimi ve zihnimi toparlamaya çalışarak dudaklarımı mikrofona doğru yaklaştırdım.

"Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm."

Sesim o kadar kısık ve titrek çıkmıştı ki gerçek sesimi bilen konuklar afallayarak birbirleriyle konuşmaya başlamışlardı. İşte o zaman onu fark ettim. Fark edilmesi çok kolay olmuştu çünkü herkes şaşkın bir tavırla dedikoduya başlamışken o elindeki rakı bardağını keyifle kaldırmış, başı dik bir şekilde dümdüz bana bakıyordu. Nefesim korkuyla kesildiğinde mikrofonu elimden düşürdüm ve arkama bile bakmadan sahneden koşarak indim. Hızla ayakkabılarımı bir kenara atıp topuklayarak koştuğumda arkamdan birilerinin koştuğunu duyabiliyordum. Başımı hafifçe arkaya çevirdiğimde Muhsin abinin peşimden geldiğini gördüm. Alçak herif, beni satmıştı.

Kendimi hazırlanma odasına kapatıp kapıyı arkamdan kilitlediğimde Muhsin abi hızla kapıyı yumruklamaya başlamıştı.

"Aç kapıyı Ahu! Kaçamazsın!"

Ayna dolabını o anki adrenalinin verdiği kuvvetle ittirip kapının önüne yasladım. Dolabı yasladıktan hemen sonra telaşla odanın içerisinde dolandım.

"Siktir ya siktir... Buldu beni. Nasıl buldu? Nasıl?" dedim kendi kendime söylenip alnıma vurarak. Ter içinde kalmıştım. Daha fazla oyalanmadan üzerimdeki pullu elbiseyi bir çırpıda çıkardım. Pantolonumu ve tişörtümü üzerime geçirip çantamı alelacele toplamaya başladım. Muhsin abi kapıyı yumruklamaya devam ediyordu. İçeriden hala müzik sesi geliyordu. Orkestra durumu toparlamaya çalışarak sözsüz bir müzik çalıyordu. Acaba hala orada mıydı? Beni mi bekliyordu? Yoksa Muhsin'le birlikte kapının bir öteki tarafında mı duruyordu?

Nefes nefese kalmış bir halde pencereye doğru yürüdüm ve elimle telefona bariyer oluşturarak can dostum Bekir'i aradım.

"Ahu?" dediğinde hızla konuya girdim.

"Bekir acilen Kayra'yı alıp annenin evine götür. Kimseye de bir şey söyleme." dediğimde Bekir korkuyla beni soru yağmuruna tuttu.

"Ahu ne oluyor? Beni korkutuyorsun. Sorun ne? Seni almaya gelmemi ister misin?"

"Hayır! Sakın. Ben gelebilirsem geleceğim. Kayra'ya bir şey belli etme, gelemezsem bugün onu sen uyut ve yarın geleceğimi söyle." dedim. Tam o anda kapım gürültüyle açıldı ve kapının arkasındaki dolap sürüklenmeye başladı. "Kapatıyorum." dedim ve telefonu kapattım. Telefonumu tamamen kapatıp çantama attığımda kaçmak için pencereyi açtım. Fazla yüksekti ancak yapabilirdim. Pencereyi açıp adımımı attığım anda birisi saçlarıma asıldı ve beni geriye doğru çekti. Acıyla çığlık attığımda onunla karşılaşmayı bekledim ancak arkamı döndüğümde Muhsin itiyle karşılaştım.

"Sana dur dedim Ahu!" dedi neredeyse yüzüme tükürürcesine konuşarak.

"Bırak beni!" dedim öfkeyle bacaklarının arasına bir tekme savurarak. Eliyle bacak arasını tutup acıyla inlediğinde acıyan saç köklerimi rahatlatmaya çalıştım.

"Kaçma, Ahu. Seni ona vermeyeceğim." dediğinde boş bakışlarla ona baktım.

"Ne? Neden? O zaman neden burada?" dedim sinirle.

"En azından bu gecelik vermeyeceğim." diyerek düzelttiğinde burnumdan soluyordum. Gözlerim açık kalan kapıya takıldı. Her an odaya gireceğinden korkuyordum.

"Ne istiyorsun?" dedim çantamı koluma takıp her an gitmeye hazır bir şekilde bekleyerek.

"Beş milyon nakit para. Paranı öde bir daha o herifi görme."

"Sen dalga mı geçiyorsun? Milyoner gibi gözüken bir halim mi var?" dedim Muhsin'in üzerine doğru yürüyerek. Sırıttığında altın kaplamalı dişleri gözüktü.

"Artık senin ensende. İstediğim an seni onun kucağına atabilirim. Evini biliyorum, arkadaşın Bekir'i biliyorum, sonra oğlun Kayra'yı..." Oğlum Kayra'nın ismini ağzına almasıyla suratına bir tokat attım. Afallayarak geriye doğru sendeledi ve eliyle yüzünü tuttu.

"Ahu!" dedi öfkeyle.

"Bize hiçbir şey yapmayacaksın."

"Beş milyonu ver yoksa bal gibi onu peşine takarım."

"Ne yapacaksın parayı adi herif! Beş yıldır yanındayım senin. Sayemde zaten paraya para demedin hala mı doymadın?" dediğimde omuz silkti.

"Fazla para göz çıkarmaz. Beş istediğime şükret, senin için bu kadar az istiyorum zaten. Senin adam sağlam çıktı. Parası desen gıcır." dedi eliyle yüzünü sıvazlayarak.

"O seni teslim etmem karşılığında çok daha fazlasını teklif etti. Senin güzel hatırına düşüneceğim diyerek beklettim. Eğer paramı getirirsen kaçmana yardım ederim. Onu oyalarız, oğlunu da alır gidersin bu şehirden." Muhsin, kafasına koymuştu. Benden habersiz çoktan bu gizli görüşmeyi yapmış ve hatta onu tam karşıma getirerek işin ciddiyetini hissettirmişti. Söylediklerine güvenmeli miydim? Daha az paraya razı gelerek bana bir kaçış şansı mı veriyordu? Sıkıntıyla bir nefes verdim. Beş milyon istiyordu. Benim rüyamda göremeyeceğim kadar çok paraydı. Ben aylık maaşımla Kayra'ya ve kendime zar zor bakarken bu parayı nasıl ödeyecektim?

Çarem kalmamıştı. Oyun bitmişti. Beş yıl sonra, beni bulmuştu ve artık ondan kaçamayacaktım. Yine de Muhsin'in teklifini kabul etmekten başka bir seçeneğim yoktu. Bir şekilde ondan kurtulmanın yolunu bulmalıydım. Şu an burada, bir oda ötede yanımdaydı. Aynı ortamı soluyor olmak bile yeterince korkutucuydu. Bu yüzden sağlıklı düşünemiyordum.

"Tamam... Bu parayı bir şekilde bulacağım. Bana biraz süre ver."

"İki gün süren var, Ahu. Adamı daha fazla bekletemem." Dudağımı dişledim.

"Senden tiksiniyorum. Vicdansız, ahlaksız pislik!" dediğimde bir kez daha üzerine doğru yürüdüm. Parmağıyla beni durdurdu ve aramıza bir mesafe koydu. Başıyla kapıyı işaret etti.

"Hemen orada yıllardır kaçtığın tehlike duruyorken bu kadar cüretkar olman hiç akıl karı değil, Ahu. Şimdi beni iyi dinle..." Kapıyı kısa süreliğine kapattı.

"Benim arka odayı biliyorsun. Oradaki kapı binanın arka çıkışına açılıyor. Refik seni istediğin yere bırakır. Sakın boşuna kaçmayı deneme, seni kolaylıkla bulurum. Havaalanında da otogarda da adamlarım var bilirsin. İki gün sonra, buraya parayla birlikte gel. Sonrasında bu şehri terk etmen için elimden geldiğince yardımcı olurum."

Dediklerini dinledikten hemen sonra mecburen söylediğini yaparak çantamı aldım ve odadan çıkar çıkmaz arka odaya doğru ilerledim. Muhsin'in beni bir kez daha kandırmasından korkuyordum. O odada onun beni beklediği ihtimalini düşünmek bile tüylerimi ürpertiyordu. Alelacele Muhsin'in odasına girdiğimde telefonumun ışığını yaktım ve odaya baktım. Kimse yoktu. Muhsin, en azından bu gecelik bir kazık daha atmamıştı. Türkü bardan çıkıp kendimi arka sokağa attığımda Refik'in arabasında beni beklediğini gördüm. Refik, Muhsin'in küçük oğluydu ve dış görünüşü babasının birebir kopyasıydı. Kötü bir çocuk değildi, sessiz ve yalnızca babasının emirlerini yerine getiren biriydi.

Ön koltuğun kapısını açıp arabaya bindim. Emniyet kemerimi bağladıktan hemen sonra koltukta neredeyse yatarak aşağıya doğru indim. Görülme ihtimaline karşılık önlem almak istemiştim.

"Ahu abla nereye götüreyim?" dediğinde Refik'e de güvenmeyerek, Bekir'in annesinin adresini vermedim. Evine yakın sayılabilecek ama çok da yakın olmayan bir konumu söylediğimde Refik arabayı çalıştırdı. Olaylardan bihaberdi. Bana Kayra'nın neler yaptığını sorarak boş konularda sorular sorduğunda kestirip attım. Babasının başıma açtığı işler kafamı karıştırdığı için hiçbir şeye odaklanamıyordum. Refik, beni söylediğim yere getirdiğinde hızla arabadan indim ve arabası gözümün önünden uzaklaşana kadar caddede bekledim. Telefonumu çıkarıp Bekir'in mesajına tıkladım.

"Kayra'yı da alıp anneme geçtim. Biraz tedirgin oldu ama iyi. Lütfen sen de iyi ol. Beni ara."

Ah, canım oğlum. Bekir'in onu apar topar başka yere götürmesiyle eminim neler olduğunu sorgulamıştı. Çünkü onun zihni durmak bilmezdi. Onu koruyamamaktan korktuğum için aklımı yitirmiştim. Bekir'in annesinin evi aklıma gelen tek yerdi. Muhsin söylediği gibi Bekir'i, Bekir'in evini ve Kayra'yla bizim evimizi biliyordu. Bilmediği tek yer burasıydı. Neyse ki yaklaşık on beş dakika yürüdükten sonra Bekir'in annesinin evine ulaşmıştım. Zile bastığımda Bekir, bekletmeden kapıyı açtı. Kendimi o kadar çok sıkmıştım ki onu görmemle birlikte daha fazla kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. Endişeyle kollarını açıp bana sarıldı.

"Canım benim... Ne oldu? İyisin değil mi?" dediğinde geri çekildim ve yanaklarımdaki yaşları sildim.

"Kayra beni böyle görmesin. İçeride değil mi?" dedim.

"Uyudu. Aklı sende kaldı ama yarın kahvaltıda birlikte olacağınızı söyleyince ikna oldu. Haydi içeri girelim mi?" Başımla onayladım ve ayakkabılarımı çıkararak içeri girdim. Bekir'in annesi Seher teyze, oturma odasından çıkıp beni karşılamaya kalktığında mahcup bir şekilde ona baktım.

"Özür dilerim Seher teyze. Gece gece sana yük olduk. Hem de teklifsiz bir şekilde geldik." Bekir, hemen arkamdan gelerek bana sarıldı.

"Saçmalama Ahu!"

Seher teyze de gülümseyerek bana baktı. "Estağfurullah kızım. Kayra ve sana kapımız her zaman açık. Çay koymuştum otur da sana da bir bardak vereyim." Elimi havaya kaldırarak nazikçe onu reddettim. "Çok teşekkür ederim ama çok yorucu bir geceydi. İzninizle ben bir köşeye kıvrılsam?"

"Eh peki madem. Bekir sana odayı göstersin, yatağını hazır etmiştim."

"Çok teşekkür ederim." Seher teyzenin yanından uzaklaşıp Bekir ile birlikte odaya doğru yürüdük. Bekir, benim için hazırladıkları odanın kapısını açmadan hemen önce yan odanın kapısını yavaşça açtı ve gece lambası açık bir şekilde uyuyan oğlumu gösterdi. O kadar masum bir şekilde uyuyordu ki onu görünce kalbimi bir huzur kapladı. Kapı eşiğinden gülümseyerek ona baktım.

"Dilersen Kayra'yı kucaklayıp yanına yatırırım. Ama önce bana olanları anlat." dedi. Başımı salladım, zaten Bekir'den başka ailem yoktu ve dertlerimi dinleyecek tek kişi de oydu. Hemen yan odaya girdiğimizde Bekir ışığı açtı. Yatağın ucuna oturup stresle ellerimi saçlarımdan geçirdim. Bekir hemen karşıma bir sandalye çekti.

"Bak bakayım bana? O Muhsin iti bir yanlış mı yaptı sana? Söyle hemen gidip basayım orayı."

"Saçmalama Bekir... Bir sakin ol." dedim başımı kaldırıp ona bakarak. Sorgulayan gözlerle bana bakmaya devam etti. Ciddi bir tavırla ellerini birleştirip sandalyede öne doğru eğildiğinde hafifçe öksürdüm.

"Pamir gelmiş. Türkü barda, tam karşımdaydı."

"Ne!" Bekir'in sesi yüksek çıkınca Kayra'yı uyandırmamak için ayağa kalktım ve odanın kapısını sessizce kapattım. Elimle sessiz olmasını istercesine işaret verdiğimde Bekir ayağa kalkıp odanın içinde volta atmaya başlamıştı.

"N-nasıl? Yıllar geçti, Ahu. Hala mı peşinde? Bir şey yaptı mı sana?"

"Hayır, kaçtım. Muhsin alçağı onunla anlaşma yapmış. Pamir'i içeri, yanıma kadar getiren de o. Şimdilik kaçmama yardım etti."

"Ne karşılığında?" dedi Bekir, doğrudan konuyu anlayarak. Ellerimi belime yerleştirdim.

"Beş milyon istiyor."

Bekir, sinirle gözlerini kapattı. Anlattıklarımı sindirebilmek için kendini hafifçe tokatladı. İkimizin de sessiz kaldığı o kısa sürede gözlerimin önüne türkü barda Pamir'in rahat bir şekilde gülümseyerek gözlerime baktığı an geldi. Çok rahattı, beni yakalayacağından çok emindi.

"Annemden borç istesem... Altınları bozsak, ben de benim arabayı bir okutsam..."

"Bekir öyle bir şey olmayacak. Bunları yapsan da hiçbir şey yetmeyecek."

"En azından bir kısmını öderiz. Bize süre tanır değil mi? O kadarını yapar?"

Başımı yavaşça olumsuz anlamda salladım.

"İki günüm var." diyerek mırıldandım. Bekir, sinirle gülmeye başladı. "Ama sana bin kez dedim Ahu! O adamın yanında çalışamazsın dedim! Bir gün borçlanırız, seni rahatsız eder, ben de katil olurum dedim." Korkuyla ayağa kalktım ve kolunu tuttum.

"Bekir saçmalama! Lütfen sana anlattığıma pişman etme. Bana bir söz verdin. Hiçbir zaman kendi hayatını benim için riske atmayacaksın. Yoksa senin yanına gelmezdim."

Bekir'i kolundan tuttuğum gibi sandalyeye geri oturttum.

"Nasıl bu kadar sakin kalabilirsin anlamıyorum ki? Pamir burnumuzun dibine gelmiş, Muhsin desen..."

"Halledeceğim. Bir şekilde parayı bulmaya çalışacağım. Bulamazsam yine kaçmayı deneyeceğim." Aramızda yine garip bir sessizlik oluştu. İkimiz de parayı bulamayacağımı biliyorduk. Normal ve güvenli bir yoldan bu parayı iki gün içerisinde bulmam mümkün değildi. Kendimi tehlikeye atacak işlerden bir ihtimal bulabilirdim ama onu da yapmam kolay değildi. Kayra vardı. Onu sonsuza kadar Bekir'e emanet edemezdim. Kayra'nın bana, annesine ihtiyacı vardı.

Pamir ise... Pamir iki gün sonra beni ve Kayra'yı yakalayabilirdi. Onun yanından kaçtığım gün pek iyi ayrıldığımız söylenemezdi. Sonuçta oğlumu benden almaya çalıştığı gece onu bacağından bıçaklamış olmam her ailede gerçekleşen vukuatlardan değildi. Boşamış olduğu eski karısının bir manyak çıkması onun berbat bir baba ve koca olmasından daha mantıklıydı değil mi? Herkes böyle biliyorsa ve kimse işin arka yüzünü sorgulamıyorsa bu normal olmalıydı. Peşimde olmasının iki sebebi vardı. Birincisi benden bacağının intikamını almak istemesi, ikincisi ve benim en çok korktuğum sebep ise... Kayra'ydı. Onu benden alacaktı.

Tüm bunları düşünmek nefesimi kesince elimle göğsümü tuttum ve hava almak isteyerek odanın penceresini açtım. İçeriye giren havayla biraz olsun rahatlayarak gözlerimi kapattım.

"Ahu? Benim bir fikrim var." Bekir'in daha sakin bir şekilde konuşmasıyla meraklanmıştım. Sırtımı pencereye yaslayarak arkamı döndüm ve ona baktım. Yapabileceğim her seçeneğe açıktım ve Bekir, benden daha mantıklı düşünebilen aklıselim bir insandı. Bu yüzden bir anlığına heveslenmiştim.

"Nedir?"

"Parla'yla görüşsen? Belki sana yardım edebilir." Bekir'in teklif ettiği şeyle beynimden vurulmuşa döndüm. Sinirle pencereyi kapatıp bakışlarımı kaçırdım ve başımı hızla olumsuz anlamda salladım.

"Hayatımda duyduğum en aptalca öneriydi, Bekir. Bilmem hatırlar mısın ama ben onları sildim." dedim. Bekir'le daha fazla konuşmayı reddederek çantama uzandım ve bir lastik toka çıkardım. Saçlarımı tepeden topladıktan hemen sonra çantamı yatağın üzerinden çektim. Bekir ayağa kalkarak peşime takıldı.

"Bir düşün diyorum sadece. Kızacağını biliyordum ama-" Elimle onu durdurdum.

"Bekir konu kapandı." Odanın kapısını açtım ve sessiz adımlarla yan odaya girdim. Oğlum Kayra'nın yattığı yere eğildim. Kahverengi saç tutamları biraz terlediği için alnına yapışmıştı. Elimle nazikçe saçlarını geriye doğru yatıştırdım ve alnına bir öpücük kondurdum. Onu daha fazla rahatsız etmeden yavaşça kucağıma alarak başını omzuma yasladım. Hafifçe kıpırdansa da uyanmadı. Bekir, bizi kapı eşiğinde bekliyordu. Onu görmezden gelerek gözlerimi devirdim ve yanından geçtim. Kayra'yı birlikte yatacağımız çift kişilik yatağa yatırdıktan sonra arkamı döndüm.

"Ama onlar senin ailen. Parla senin ikizin, Ahu." diyerek fısıldadığında susması için parmağımı burnuma yasladım.

"Bekir, çocuğu uyandıracaksın. İzin verirsen uyuyacağım. Her şey için teşekkür ederim ama bu konuda geri adım atmayacağımı biliyorsun." dedim onu daha fazla kırmak istemeyerek. Bakışlarını yumuşatarak bana baktı. Peki dercesine başını salladı ve bana iyi geceler diledikten hemen sonra kapımı yavaşça kapatıp odadan çıktı. Kayra'nın yanına kıvrılıp yattığımda gözümden bir damla yaş süzüldü. Elimin tersiyle sildim ve gözlerimi tavana dikerek baktım.

"Allah'ım. Bana bir yol göster. Ne yapacağım ben?" diyerek mırıldandığımda Kayra sesli bir nefes alarak kolunu boynuma doladı.

"Ahu?" dedi, uykulu bir sesle mırıldanarak. Bana adımla seslenirdi. Anne demesi gerektiğini her ne kadar söylesem de bana ismimle seslenmeye alışmıştı ve bu alışkanlığını bırakamıyordu. Ben de üstelememeye karar vermiştim. Onu ne kadar baskılamaya çalışırsam ters teptiğinin farkındaydım. Onu uyandırmamaya özen göstererek sırtını sıvazladım.

"Buradayım annecim, uyu sen." dedim fısıldayarak. Bana duyduğu güvenle araladığı gözlerini yeniden kapattı ve uykuya devam etti.

Bir süre daha tavanı izleyerek hayatımı sorguladım. Neredesin sen şarkısının ritmi, Pamir'in sinsi tebessümü ve Muhsin'in beni kovalaması aklıma geldikçe delirecek gibi hissediyordum. Uykuya dalmakta zorluk çekerek yarı oturur pozisyona geçtim ve yüzümü dizlerime yaslayarak gözlerimi kapattım. Ne yapmalıydım? İki gün çok az bir süreydi. Bana bu parayı borç olarak verebilecek kimse yoktu. Bekir'in önerisi zihnime sızınca kabul etmek istemeyerek kendi kendime başımı salladım.

"Hayır, yapamazsın. Onlar senin artık ailen değil." diyerek mırıldandım. Yeniden Kayra'yı uyandıracağımdan korkarak başımı kaldırıp ona baktım. Neyse ki derin uyuyordu.

Tereddütte kalarak yastığımın altına bıraktığım telefonuma uzandım. Parlaklığını kısarak telefonumu açtım ve boş ekrana baktım. Parla. Acaba neredeydi? Ne yapıyordu? Nasıl bir hayatı vardı? Evlenmiş miydi mesela? Ona göre evlilik akıllı bir insanın yapacağı bir tercih değildi ki... Zaten yirmi altı yaşında bir genç kızın yapacağı çok daha güzel başka şeyler vardı. Parla da onları yapıyor olmalıydı. Sonuçta şanslı olan oydu. Hayatının tadını çıkarıyor olmalıydı. Sinirle başımı yana eğdim ve yapmak üzere olduğum şeyden vazgeçerek telefonumu geri kapattım.

İki saniye sonra yeniden elime aldım ve Instagram'ın arama butonunda kendimi buldum. Eğer evlenmediyse hala benimle aynı soyadı taşıyor olmalıydı.

Arama butonuna Parla Altun yazdım ve karşıma çıkan üç sonuçtan ortada duran hesaba gözlerimi kısarak baktım. Benimle tıpatıp aynı çehreyle karşılaşmak biraz şaşırmama neden olmuştu. Tek yumurta ikizi olduğumuz için buna şaşırmamam gerekirdi ancak onu görmeyeli yıllar olmuştu. Kendi hesabıma bakıyor gibi hissederek, yıllardır kaçtığım ve görmek istemediğim ikizimin profiline tıkladım. O gece bunun yalnızca masumane bir merak olduğunu düşünmüştüm. Bekir'in beni yüreklendirmesiyle yaptığım ve arkasının gelmeyeceğini düşündüğüm bir hareketti.

Öyle olmadı. Onu araştırmaya başlamak, hayatımın dönüm noktası olacaktı. Bilemezdim ki... İşlerin ne şekilde ilerleyeceğini anlatsalar da aklım almazdı. Parla'yı kucağımda kanlar içerisinde göreceğimden bihaber, profiline tıklamak o an için yaptığım en küçük hamleydi.

Eveet ilk bölümümüzün sonuna geldik. Yorumlar nasıl? Umarım beğenmişsinizdir. Hikayenin daha çok başındayız, asıl konularımıza giriş bile yapmadık.

Ana kadın karakterimiz Ahu ile tanıştık. Ancak söylemem gereken bir şey var. Pamir ana erkek karakterimiz değil. Boşandığımız ve kaçtığımız kocaya geri dönmeyeceğiz yani arkadaşlar bu öyle bir hikaye değil jffjhddbdb

Hikayeye dair yorumlarınızı aşağıya bırakırsanız çok sevinirim. Bir de beğeniyi eksik etmeyelim çünkü bölümlerin gelme sıklığını o belirleyecek 🥺 Seviliyorsunuz şimdiden çok teşekkür ederim.

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

8.2K 559 34
Hayat bir kuş gibidir o kuş özgürce dolaşırken bir avcı gelir ve o kuşa hayatını dar eder beni tanımaya başladın ben "AVCI" Nerden bilebilirdim ki he...
339K 27.1K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
199K 41.2K 55
Aşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdi...
1.7M 102K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...