KÜÇÜK ÖĞRETMEN

By missyazarr

480K 22.4K 860

Civciv, yıllar sonra doğup büyüdüğü mahalleye öğretmen olarak atanır. Ama kimse onun kim olduğunu bilmez. O... More

1. BÖLÜM / TAŞINMA
2.BÖLÜM / TANIŞMA
4. BÖLÜM / KÜÇÜK ÖĞRETMEN
5. BÖLÜM / SÖĞÜT AĞACI
6. BÖLÜM / İDDİA
-7. BÖLÜMDEN KESİT-
7.BÖLÜM / OLAY GÜNÜ
-8. BÖLÜMDEN KESİT-
8. BÖLÜM / SIR
-9.BÖLÜMDEN KESİT-
9.BÖLÜM / HASTA
-10.BÖLÜMDEN KESİT-
10. BÖLÜM / YARA İZİ
-11.BÖLÜMDEN KESİT-
11.BÖLÜM / KAHVALTI
-12. BÖLÜMDEN KESİT-
12.BÖLÜM / VİDEO
13.BÖLÜM / TEZAT
14. BÖLÜM / BAŞLANGIÇ
15. BÖLÜM / AÇIK
16. BÖLÜM / CİVCİV
17. BÖLÜM / OKYANUS MAVİSİ
18. BÖLÜM / SÜVEYDA
19.BÖLÜM / KAZA
20. BÖLÜM / KEDİ
21.BÖLÜM / BARIŞ
22. BÖLÜM / DEVA
23. BÖLÜM / FARKINA VARMAK
24. BÖLÜM / TAKDİM
25. BÖLÜM / TEHTİD
26. BÖLÜM / TAVİZ
27. BÖLÜM / DANS
28. BÖLÜM / KAOS
29. BÖLÜM / SINIR
30. BÖLÜM / KISKANÇ
31. BÖLÜM / CİNSİYET PARTİSİ
32. BÖLÜM / SAVAŞ
33. BÖLÜM / DİLDÂDE
34. BÖLÜM / İSNAT
35. BÖLÜM / KARAKOL
36. BÖLÜM / TEKLİF
37. BÖLÜM / TEPE
38. BÖLÜM / ŞAH
39. BÖLÜM / MÜSLÜM BABA
40.BÖLÜM / ÇIRPINIŞ
41. BÖLÜM / UMUT
42. BÖLÜM / ŞANS
43. BÖLÜM / ÇATI
44. BÖLÜM / DEJAVU
45. BÖLÜM / FİLM ŞERİTLERİ
46. BÖLÜM / DAVETSİZ MİSAFİR
47. BÖLÜM / ÖLÜM FERMANI
48. BÖLÜM / PANİK
49. BÖLÜM / ÇIKMAZ
50. BÖLÜM / YAĞMUR
51. BÖLÜM / CİDDİYET
52. BÖLÜM / VEDA
53. BÖLÜM / BÜYÜK YÜZLEŞME
54. BÖLÜM / KADER
55. BÖLÜM / NİKAH
56. BÖLÜM / AMELİYAT
57. BÖLÜM / SON
TEŞEKKÜR

3. BÖLÜM / BİR VAZO MESELESİ

14.6K 691 27
By missyazarr

Eskiler şimdiki gibi değildi. Öğlenin kör sıcağında başlardı bizim eğlencemiz. Hava kararana kadar içeri girmez, karnımızı doyurmak için elimize tutuşturulan ne varsa onu yiyen çocuklardık. Mahallemizle komşudan ziyade aile gibiydik. Her çocuk aynı zamanda diğer ailelerin de çocuğuydu. Ben de o çocuklardan biriydim.

İçeri girdiğimde kendimi hiç ama hiç yabancı hissetmemiştim. Koridordan geçip salona doğru ilerlerken sanki odalardan birinden o kız çocuğu çıkacak ve koşarak önümü kesecekti. Asel olduğumu hissettim bir an için. Fakat uzun sürmedi. Son gördüğümden bir hayli değişen salona vardığımda gerçekler yüzüme sertçe çarpmıştı. Şu an için mahalleye yeni taşınan genç bir öğretmenden başkası değildim.

"Buyur kızım."

Musa amcayı görememiştim. Belli ki evde yoktu. Yoksa bu saatlerde gözüne taktığı gözlüğü ile bir yandan sudokusunu çözerken arada bir televizyona bakması gerekirdi.

"Hoş geldin evimize."

Selin abla dibimden yürüyordu. Az önceki telaşlı halini bilmesem hiçbir şey olmadığını düşünecektim. Olması gerekenden fazla neşeliydi. Bir tuhaf davranıyordu.

"Hoş buldum." dedim rastgele bir yere otururken.

"Kızım sen bir çay koyuver."

Gülcan teyze oturacağı yere doğru ilerlerken Selin abla bir anda karnını tutarak oturmasıyla durdu. Kızına ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Ay anne, bir anda kötü oluverdim bak. Sen getirsen olur mu?"

"İyi misin?" diyerek yanıma oturmuş olan Selin ablaya doğru yöneldim.

"İyiyim. Biraz otursam geçer."

Başımı eğmiş yüzünün durumuna göre tepki verecektim ama bakışlarını kaçırdığı için göz kontağı kuramıyordum.

"Endişelenme öğretmen kızım. Arada oluyor böyle. Biz de anlamıyoruz."

Gülcan teyze kinayeli kinayeli konuşup gitmişti. Gözlerimi kırpıştırarak ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. Fakat bir anda kolumdan tutulup çekilmem ile Selin ablaya dönmek zorunda kaldım.

"Ne yaptın? Yerleşebildin mi?"

"Yok. Daha işim var."

"Hm..." dedi yüzümü inceleyerek. "Yardım lazım olursa söyle Alper'i yollayalım. Ama bu sefer söyle de çocuk hazırlıklı gelsin. "

Bir anda yüzüm ekşidi. Bu halimi gören Selin abla dalga geçercesine güldü.

"Aşk olsun. Bilerek mi yaptım sanki?"

"Olsun."

Kırgın gözlerle ona baktım. "Hırsız sandım da vurdum. Vallahi bak. "

"Tamam tamam, sustum."

"Sen şimdi beni boş ver. İyi misin? Bir şey yapmamı ister misin?"

"Yapmanı istediğim bir şey var aslında ama..." dedi baştan aşağı bir süzüp. "Neyse."

Kaşlarım çatıldı. Ne demek istediğini anlamıyordum.

"Söyle."

Birkaç saniye daha düşünüp durduktan sonra ileriyi doğru işaret etti. "Ver bakayım sen o yastığı."

Diğer koltuktaki yastığı işaret ettim. "O mu?"

"Evet."

Dediği şeyi alıp arkasına yerleştirirken Gülcan teyzenin geldiğini duymuştum. Elindeki tepsinin şıkırtısı git gide yanımıza yaklaşıyordu. Başımı ona doğru çevirirken bir yandan hala yastığı düzeltiyordum.

Gülcan teyze sitem dolu sesiyle "Bırak şunu Nehir. Elinde oynatıyor bizi. Sen de inanıyorsun."

Daha ben cevap vermeden Selin abla araya girdi.

"Yo. Ne alakası var anne?"

Henüz ayaktayken tepsiden bir çay bardağı alıp kalktığım yere geri oturdum. Gülcan teyze ise ters ters bakarak kızına çayı uzatıyordu.

"O alakayı ben bilmem mi."

Selin abla bardağına attığı şekeri sesli bir biçimde karıştırarak başka bir yöne doğru baktı. Duymazdan gelmeye çalışıyordu aklınca.

"Sen de ne çabuk geldin anne." dedi dudak ucuyla. Kısık bir ses tonuyla söylese de duymamıza engel olamamıştı.

Anne kız çatışmasının arasında kalan ben ise sakin sakin çayımı yudumluyordum. Şu an aralarına girsem biliyordum ki alevlendirecektim. Bu üçlü ne zaman bir araya gelse zaten ses seviyesi asla düşük olmuyordu.

"Ee, öğretmen kızım. Ne zamandır öğretmenlik yapıyorsun?"

Sorusu karşısında dudaklarımda bir tebessüm oluştu. Bu konu hakkında konuşmayı yıllardır iple çekiyordum.

"Üç sene özel sektörde çalıştım. Bu ilk atama yerim."

"Ciddi misin?" diye yükseldi Selin abla. "Daha küçük gösteriyorsun."

Başımı olumlu anlamda salladım. "Öyle söylerler."

"Yemekte kimyon kadında minyon da derler."

Selin ablanın söylediğiyle az daha içtiğim çay boğazımda kalacaktı. Biraz öksürdüm. Evli olduğunu bilmesem bana yürüdüğünü sanacaktım. Cidden, geldiğimden beri beni övüp duruyordu.

"Helal." dedi Gülcan teyze. "Bazen benim de içtiğimi burnumdan getiriyor. Alışırsın."

Parmağımın tersiyle burnumu kaşıdım. Selin ablaya yıllar geçtikçe eklenen yeni özellik insanı utandırmaktı belli ki.

"Valla kanımın kaynadığından. Sanki yıllardır tanıyor gibiyim."

Bu söylediğine karşı Nil'in söylediklerini hatırlayamadan edemedim. İçimden bir ses bu oyununun yakında patlak vereceğini söylüyordu. Açık vermemeye çalıştım.

"Demek ki birbirimize çabuk alışacağız."

Çayımdan bir yudum daha aldım. Zaten utandığım için sıcaklamıştım. Bir de üzerine çay içince kızardığıma yemin edebilirdim.

"Kaç yaşındasın kızım?"

"24."

"Çiçeği burnunda öğretmensin daha. Bak, eski zamanlar aklıma geldi de duygulandım."

Bu huyumuz birbirine benziyordu. Normalde şen şakrak iken bir anda duygusala bağlayıverirdik. Derin bir nefes alarak üzerindeki bulutları dağıtmaya çalıştı.

"Annem senin yaşında küçük bir kasabada görev yapıyormuş."

Anladığımı gösterir gibi başımı salladım. Bilmez miydim? O güzel anıların her biri hala aklımdaydı. Köyden hallice olan bir yerde öğrencilerine umut olmuştu.

"Çok şey katmış olmalı."

"Katmaz mı?" Tebessüm etti.
"Ben onlara, onlar bana çok şey kattı."

"Hayatının aşkını da orada buldu. Babam da kasabanın doktoruymuş o zamanlar."

Selin abla annesine hayran hayran bakıyordu. Bakmamak elde değildi ki. Onların aşkını defalarca kez dinlememe rağmen hiçbir zaman sıkılmazdım. Öyle güzel bir hikayeleri vardı ki. Dudaklarımda büyük bir tebessüm belirdi.

"Öyle mi? Ne güzel. "

"Ya, öyle." dedi uzaklara dalıp giderken.

"Belli mi olur? Belki sen de yıllar sonra bu hikayeyi başkalarına anlatırsın."

"İnşallah."

Onlarınki kadar güzel bir aşkı kimse yaşayamazdı zannımca. Fakat umudum vardı. Burası Mecnun mahallesiydi. Her mahallenin olduğu gibi burasının da vardı bir büyüsü, hikayesi. Kim bilir? Belki de olurdu.

Üçümüz de bir yerlere dalıp gitmiş iken zil sesi odalara çarpa çarpa kulağımıza ulaşmıştı. Beklenen an gelmişti anlaşılan.

"Ben bakarım."

Selin abla bir hışımla kalkıp kapıya doğru koşarak gitmişti. Belki başka bir zaman olsa onun bu halini oturup düşünebilirdim. Ama Alper ile karşılaşacak olmamın verdiği tüm hisler odağımın sadece kapıda olmasını sağlıyordu. Yaklaşık iki dakika sonra tam ne konuşulduğunu duyamasam da iki kişinin konuştuğunu duyabiliyordum.

Salona adımını atan yabancı ile farkında olmadan ayağa kalkmıştım. Kalp atışlarım hızlanmış, dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı. Yıllar çok değiştirmişti onu. O eski toy Alper yoktu karşımda. Yüzü, saçı her şeyi bambaşkaydı. Pürüzsüz yüzünde çıkan kirli sakallar ile karşımda yetişkin bir adam vardı artık.

Salonun ortasına doğru adımlarken kafası dalgın görünüyordu. Beni fark etmesi zaman almıştı. Kahveleri mavilerimi bulduğunda biraz duraksadı ama yaklaştı. Tam karşımda durduğunda artık yüzüm yukarı doğruydu. Kısa ama benim için oldukça uzun olan zaman diliminde öylece kalakalmıştık. Yüzüme taktığım ifadenin farkında bile değildim. Gülcan teyze araya girmese az daha bir çuval inciri berbat edecektim.

"Oğlum, nasılsın?" dedi endişeli sesiyle. Oğlunun yanına gelip yüzüne dokundu.

Alper başını soluna doğru çevirip annesine baktı. Fakat aklının hala bende olduğu belliydi.

"İyiyim dedim ya."

"Doğruyu söyle. Ben üzülürüm diye saklama sakın."

Bıkkınlıkla vücudunu sola doğru döndürdü. Gülcan teyzenin yüzünü ellerinin arasına koydu.

"Gerçekten iyiyim. Dikiş bile atılmadı. Ufak bir kesik sadece. Manyak komşu isabet ettirememiş."

Son cümlesini söyler söylemez Civciv damarım atmıştı. Sakinleşmek için bir nefes aldım fakat nafileydi. Bir süre yanağımı dişleyerek gözümle kafasında bir vazo daha kırdım.

"Alperciğim." diye seslendi Selin abla.

Alper "Ne var?" dercesine ona doğru baktığında Selin abla gözüyle beni işaret etti. O oymak istediğim kahverengi gözleri, onda kilitlenmiş olan beni buldu. Tepkimi gördüğü vakit gözleri büyümüştü.

"O komşu sen misin?"

İçimde kaynayan volkana karşın başımı yavaşça salladım. "Ta kendisi."

Karanlık olduğu için ne ben onu, ne de o beni görebilmişti. Fakat evine gelen bir yabancının o komşu olduğunu tahmin edemeyip üstüne üstlük hakaret edemezdi. Kollarımı göğsümde bağlayıp özür dilemesini beklemeye başladım. Ancak o yüzünde ufak bir pişmanlık kırıntısı bulundurmak yerine şaşkın şaşkın beni incelemişti.

"Küçücük de bir şeysin. Ne güç varmış sende de."

Sinirle nefesimi üfledim. Yüzüm bu tavrına inanamadığını gösterir gibi şekilden şekle girmişti.

"Ya sen gerçekten ne kadar..." Lafımı yuttum. Gülcan teyzenin karşısında ağzımı bozamazdım. Ellerimi bir yumruk yapıp dişlerimi sıkıyordum. Son sabredişlerimdi bunlar.

"Ne?" diye güldü utanmadan. "Doğruları söylüyorum."

Yüzümdeki bir kas sinirden seğirdi. Ona doğru bir adım atıp yüzüne daha iyi bakmak istedim. Sonrasında söylediklerim ise tamamen bir sinir boşaltımıydı.

"Buraya yeni taşındığımı bilmene rağmen o karanlıkta zebellah gibi sesini çıkarmadan salonun ortasında dikiliyorsun. Bir de kendinde bunları söyleme hakkı buluyorsun. Öyle mi? Arkandan az bile söylemişim."

"Tamam. Ben de hatalıyım ama hiç de o lafları hak etmedim."

Hala ettiğim onca hakarete yaraşır bir şekilde davranıyordu. Gözlerimi irice açarak daha ne kadar şaşırabilirim, onu görmek istedim.

"Bana baksana sen!" diye tam üzerine yürüyecekken aramıza giren Selin abla ile susmak zorunda kaldım.

"Tamam anladık, aranızda büyük bir elektrik var."

Selin abla hamileliğini koz olarak kullanmak ister gibi ellerini havaya doğru kaldırmıştı. Fakat hedefimde yalnızca sinir olduğum Alper olunca gözüm ondan başkasını görmüyordu.

"Çekil şuradan Selin!"

Gülcan teyze bir hışımla kızını çekip aramızdan çıkardı. Oğlunu ise kolundan tutup koltuğa oturttu. Ben ise gözümü ayırmadan Alper'e doğru bakıyordum. Aramızda tek taraflı soğuk bir savaş vardı. Çünkü Alper bey beni hiç umursamıyordu. Belli ki yaptıklarım az gelmişti.

"Nehir, sen de otur artık."

Her ne kadar oturmak istemesem de kendimi zorunda hissettiğim için yapmıştım. Gülcan teyzenin öğretmenlik damarı tutmuştu. Kollarımı göğsümde bağladım. Yüz ifademi bozmadan tamamen hedefime odaklıydım. Bir yandan yanağımı dişlemeye devam ediyordum.

Gülcan teyze oğlunun yanına oturup ortamın sakinleşmesi adına biraz bekledi. Arada beni kontrol ediyordu. Gözüne fazla saldırgan gelmiş olmalıydım.

"Anlaşılan tatsız bir olay yaşanmış." diye başladı. "Selin bu akşam senin bir arkadaşında kalacağını söyleyince biz de haliyle yukarıdaki tıkırtıları duyunca endişelendik. Bunun hırlısı var, hırsızı var değil mi?"

Soruyu bana yöneltmişti. Dişlediğim yanağımı rahat bırakıp cevap verdim.

"Evet. Malesef var."

Bir saniyeliğine gözlerim Alper'e değip tekrar Gülcan teyzeye dönmüştü. Söylenenleri doğrularken bile kinaye yapmayı bırakacak değildim.

"Alperi bir baksın diye yukarı yollamıştık. Gerisi onda."

Oğluna doğru dönmüştü. Fakat Alperde tık yoktu. Sanki olayları o değil de başkası yaşamıştı. Yüzünde ufak bir sırıtma ile bana bakıyordu. Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Yaptığı şey, resmen psikolojik baskıydı. Dayanamayarak ters ters baktım. O ise kendini hiç tutmayıp bir anda gülmeye başladı.

"Kız kafana fazla mı sert vurdu ablam? Ne gülüyorsun?"

İçimden geçenleri Selin abla tercüme etmişti resmen. Alper derin bir nefes alıp kendini sakinleştirdi.

"Her şey çok saçma." dedi.

"Neymiş saçma olan? Az daha karakolluk oluyorduk."

"Hala olabiliriz."

"Sabır..." diyerek söylendim kendi kendime. Kollarımı serbest bırakıp koltuktaki bir yastığı sertçe bacaklarımın üzerine koydum.

"Alper."

Uyarı Gülcan teyzeden gelmişti.

"Tamam tamam." dedi en sonunda. "Olayı anlatayım."

"Zahmet olacak."

Beni tamamen görebileceği bir konuma doğru döndü. Konuşmaya başlamadan hemen önce ciddi bir havaya büründü.

"Kapıyı açık gördüm. İçeriden tıkırtılar da gelince içeri girip bir kontrol ediyim dedim. Telefonunun flaşı yanıyordu. Her kim varsa oralardadır diye gittim ki sen bana çarptın."

"Niye ses vermedin?"

Sorumda haklıydım.

"Eğer içerideki sen değil de hırsızsa ne olacaktı? Nasılsınız, diye soracak halim yoktu ya." dedi ikna etmek istercesine.

Haklıydı. Fakat haklı olmasından hiç hoşnut değildim. Haksız olmaktan nefret ediyordum. Birkaç saniyeliğine bakışlarımı kaçırdım.

"Ama hırsız olmama ihtimalimi hiç düşünmemişsin."

"Doğru. O konuda haklısın." deyince sinirli halim bir anda yatışmıştı. İşte Asel Nehir Boz'u sakinleştirmek, sinirlendirmek gibi bu kadar kolaydı.

"İyi misin bari gerçekten?"

Başını salladı. "İyiyim."

"Karanlıkta tam görememişim seni Allahtan."

Az önce dediği şeyi kastediyordum. İsabet ettirememiş olmam büyük şanstı.

"Ufak bir çizik sadece. Dert etme."

Burukça gülümsedim. İlk defa onu sakin bir gözle inceleme fırsatını şimdi bulmuştum. Kapatılmış yarasına doğru baktım. Sadece küçük bir bölgeydi. Bu kadar uzun bir adama isabet ettirmiş olmam bile mucize olabilirdi. Sahi, acaba boyu kaçtı?

"Özür dilerim." dedim bir adım da ben atarak. O bana iyi anlamda bir kere gelmeye başladıysa ben ona iki adım atardım. O kadar da gururlu değildim.

"Asıl ben özür dilerim. Seni de gece gece korkuttum. Zaten karanlıkta bir başınaymışsın."

Bu söylediklerinden sonra az önce onun hakkında düşündüklerim buhar olup uçuvermişti. Mahcup bir şekilde bakışlarımı birkaç saniyeliğine kaçırdım. Az önce birbirimizi yiyecekken şimdi ise özür dileme yarışı içine girmiştik. Sanırım fazla ön yargılıydım.

"Ay..." diye bir ses duydum aniden.

Başımı Selin ablaya çevirdiğimde yüzünde bir sırıtma ile beni izlediğini fark ettim. Sessizce bir iç çekişti yaptığı. Fakat ne olduğunu anlayamamıştım. "Pardon." deyip konuşmaya devam etmemizi ima etti.

Alper'e bakmak için döndüğümde onun benden daha önce davrandığını görmüştüm.

"Hastaneye gittin galiba."

"Arkadaşımın çalıştığı bir yer vardı yakınlarda. Oradaydım."

Kaşlarımı kaldırdım. Demek bu yüzden işini çabucak halledip geri dönebilmişti.

"Alper doktor da."

Selin abla biraz abartarak söylediği için hepimiz bir süre onda takılı kalmıştık. Bir tek beni değil, kardeşini de övmeyi seviyor olmalıydı. Kimseden bir ses çıkmayınca bozuntuya vermemeye çalışarak sahte bir gülümse ile "Ne güzel." demek zorunda kalmıştım.

"Kızım istersen bu gece burada kal."

Gülcan teyze birilerine yardım etmeyi her zaman çok severdi. Yüreği güzel bu kadına gülümseyerek baktım.

"Çok teşekkür ederim ama ben size zaten yeterince zahmet verdim."

"Olur mu öyle şey? Hem Alper yüzünden rahatsızsan sıkıntı etme. Kalıcak bir yer bulur o kendine."

Gözlerimi büyüttüm. "Yok yok. Zaten adamı hastanelik ettim. Bir de yerinden mi edeyim?"

"Et. Ne olacak? Çocukken sokakta yattığı bile oldu bunun. Hiçbir şeycik olmaz." dedi Selin abla.

Hatırladığım anıyla neredeyse gülecektim. Son anda kendimi frenlemiş ve burnumu kaşımak bahanesiyle elimle dudaklarımı gizlemiştim. Alper'in sokakta yattığı o gecede benim parmağım vardı.

.

"İnmeyeceğim işte! "diye bağırdım söğüt ağacının kalın dalında otururken.

"Civciv saçmalama. Bak hava da karardı. Merak edecekler bizi."

"Hayır dedim!"

Resmen çığlık atmıştım. Alper bir kere de olsa beni dinlese ne olurdu sanki? Yerimde tepinerek gitmesi için yaramazlık yapıyordum. Yine de gitmiyordu.

"Asel yapma! Düşeceksin."

"Hayır!"

Ben düşmemiştim ama pembe, saydam gözlüğüm daha fazla dayanamayıp yere düşmüştü. Buna karşılık hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Alper, göremiyorum."

"Tamam ağlama."

Her yer bulanıktı. Hiçbir şey göremiyordum. Bana göre fazla yüksek olan dalda oturduğum için daha da panik olmuştum. Fakat kısa bir süre sonra yanımda hissettiğim kıpırdanma ve sonrasında gözlerimde bulduğum gözlüğüm ile susuverdim.

"Alper." dedim inanamayarak. Yanımda oturuyordu. "Sen nasıl yukarı çıktın?"

Omuz silkti. "Ne yapayım? Düşecektin. Sonra annemler bana çok kızardı."

Gözlüklerimin altından küçük ellerimle göz yaşlarımı sildim. Tepkisizce onu izliyordum. Elimde ondan kaçırdığım topu sıkı sıkı tutuyordum.

"Ama sen yüksekten korkarsın."

"Olsun."

Bir süre ikimiz de ses çıkarmadan öylece durmuştuk. Hava iyice kararmıştı. Elimdeki topu yere atıp ona doğru döndüm.

"Ben gidiyorum."

"Nereye?"

"Eve. Acıktım ben."

Dikkatli hareketler ile ağaçtan aşağıya inmiş koşa koşa topumu koltuk arama yaslamıştım. Gitmeden hemen önce cıvıldayarak ağacın tepesine doğru bakmayı unutmadım.

"Top benim. Tas kafa Alper, tas kafa Alper!"

.

O söğüt ağacında onu bırakıp gittiğim gün canlanmıştı gözümün önünde. Tüm gece orada kalıp aklı başına gelsin diye kendi kendime onu cezalandırmak istemiştim. Yatmadan hemen önce annem masal okur iken itiraf etmiş ve sonrasında yorganın altına saklanmıştım. Alper'i ağaca yaslanmış, uyuklarken bulmuşlardı. İkimiz de çok küçüktük nihayetinde. Alper on bir, ben ise yedi yaşındaydım.

"Nehir?"

Selin ablanın seslenmesiyle kendime geldim. Ne ara dalıp gitmiştim bu kadar?

"Efendim?"

"Ne karar verdin?"

"Ha..." dedim dalgınlığımı yanlışlıkla açık ederek. Boğazımı kibarca temizledim. "Ben artık eve gideyim."

"Hiç olmadı ama böyle."

"Oldu oldu." dedim geçiştirerek.

Ayağa kalktığımda hepsi ayaklandı. Gülcan teyze ve Selin ablayla kapıda vedalaşırken ne ara gözden kaybolup da geri döndüğünü anlamadığım Alper'in elinde bir şey vardı.

"Al bunu." dedi ışıldağı uzatırken.

"Bu ne?"

"Pil ile çalışıyor. Elektrik gelene kadar lazım olur."

"Ne iyi düşünmüşsün. Kardeşim diye demiyorum ama çok ince düşüncelidir."

Uzatılan ışıldağı alırken Alper'e samimi bir şekilde tebessüm ettim. "Teşekkür ederim. Yarın geri getiririm."

Bir şey demek yerine başını aşağı yukarı doğru iki kere salladı.

"İyi akşamlar."

Hepsi benzer zamanlarda "İyi akşamlar." demişti ben yukarı çıkmadan hemen önce.

Eve geldiğimde ilk işim ışıldağı açmak olmuştu. Üzerime şortlu pijamamı geçirip yerleştirdiğim yatak odama bir güzel yatıvermiştim. Baş ucumda, komodine koyduğum ışık ile bir süre öylece durdum. Zor bir gün olmuştu. Yepyeni bir düzen, tanıdık oldukları halde yabancı davrandığım insanlar vardı.

Alper'in verdiği ışığa doğru dönüp düşüncelere dalmış giderken daha fazla bu yorgunluğa dayanamamış, yüzümdeki tebessüm ile uyuyakalmıştım.




.

.

.

Vote verir ve yorum yaparsanız çok mutlu olurum. (:

Continue Reading

You'll Also Like

8.1K 343 63
yeşil çay kitabının devamıdır. onu okumasanız pek bir şey kaybetmezseniz, okursanız konulara daha hakim olursunuz ama okumanıza gerek yok. Sadece ask...
558K 17K 25
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
139K 16.4K 32
Bir anaokulu öğretmeni ne kadar tehlikeli olabilir ki?
37.9K 3.2K 108
Lise sıralarından nikah masasına uzanan bir aşk hikayesi..#EySer