Hüptrik ; Alina

By Heimir

201K 16.1K 4.2K

" İsmim Alina... ve ben deli değilim!" ▪︎Alina Atalar Küfür ve argo bulundurur* Yazım hataları olabilir* Yazı... More

Alina Atalar
0.0
0.1
0.2
0.3
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9

0.4

9.4K 682 194
By Heimir


İyi okumalar.

Yıldırım Atalar. (Gözleri yeşil ştt)
.

.

.

Nefesimi tuttum.

Nolur bunlar hayal gücüm ürünü olsun...

Yatakta iyice küçülürken elimdeki telefonu sıktım korkumu atmak istercesine.

Adım sesleri tam yatağa yaklaşmışken kapının tıklanmasıyla durdu.

Bir süre anlamlandıramadığım bir sessizlik oldu.

"Git..." dedi bir ses.

"...bu defa kurtuldun."

Adım sesleri balkona doğru döndü ve balkon kapısı gıcırtılı şekilde kapandı.

Kendime gelir gelmez yerdeki ćantamı alıp pijamalarımla odadan attım kendimi.

Kapıyı kırarcasına açıp koridora çıktığımda otel çalışanı olduğunu düşündüğüm kadın şaşkınca baktı.

"Sey kusura bakmayın. Ben siparişinizi getirmistim ama?"

Dedi yemek arabasını gösterirken. Başımı salladım can havliyle.
"Sorun değil."

"Siz? Bir yere mi gidiyorsunuz?" Kendime baktım.

Elimde ćantam ve telefonum üzerimde ise pijama takımım vardı.

Başımı salladım. "Otelde olmayacağım. Siparişi götürebilirsiniz." Dedim öyle kuruydu ki sanki hortlak görmüştüm ki çok bir farkı da yok.

Başını sallayıp ilerlemeye başlamasıyla etrafı hızlıca tarayıp yanında yürüdüm.

Yanlız kalmamalıydım...

Asansöre bindiğimizde aynaya baktım. Yüzüm bembeyazdı.

Elimi kalbime koyup sakinleşmeyi diledim. Sakinleşemiyordum!

Ne yapacaktım şimdi?

O Tamer denilen adam açıkça beni öldürmeye kalkışmıştı.

Ama neden?

Ne yapacaktım ya da şimdi.

Kesinlikle bu gece o odada kalamazdım.

Belki ilerleyen geceler de...

Farklı bir otel mi bulacaktım gecenin bir yarısı?

Sinirle yumruklarımı sıktım.

Yaptıkları yanına kalmayacaktı!

Bir suçum günahım yokken bana bunu yaşatamazdı!

Aynadaki görüntünü süzdüm. Yeşil gözlerimde takılıkaldı bakışlarım.

Yıldırım Atalar...

Hayır!

Olmaz!

Nereden bileceğim abisi gibi biri olmadığını?

Asansör zemin katta durduğunda inip lobiye ilerledim.

Lobideki koltuklardan birine çökerken üstümdeki bakışları umursamadım.

Bedenim hala yaşadığı korkunç olaya tepki veriyor olmalıydı ki titriyordum.

Başımı önüme eğip ellerimin arasına aldım. Bu lanet şehre gelmemeliydim!

Ne istiyordu benden o adam!

Ne zararım vardı ona!

Gün doğana dek düşüncelerimle boğuştum.

Sonunda güneş doğmaya başladığında eğik başımı kaldırdım.

Üzerimi değişmem gerekti...

O odaya dönemezdim ama.

Yüzümü sıvazladım sıkıntıyla. Ne yapacaktım? Ne yapmalıydım?

Polise gidebilir miydim?

Odama kadar adam sokan birisi polisten korkar mıydı ya da?

Dolan gözlerimi ovdum.

Ağır geliyordu işte. Kendin kendime hayat kurmaya çalışıyordum, neden bulaşmıştı ki bu insanlar bana.

Kime ne zararım vardı?

Gözlerim telefonuma kaydı.

Klavyeye ezbere bildiğim numarayı girdim.

Brandon

Hayir!

Ne olursa olsun annemin katilinden yardım istemeyecektim.

Hızla sildim numarayı. Anneme bunu yapamazdım en basında.

Yapmazdım.

Ayağa kalkıp sırt çantamı taktım.

O odaya çıkmam gerekti.

Lobideki çalışanlara ilerledim ve kısaca odamda böcek gördügümü ve giremediğimi anlattım.

Yanımda iki personel ile odaya çıktık. Yanlız olmamanın verdiği güçle odama girdim. Onlar odada durum analizi yaparken hızla valizimi toparladım.

Komodindeki şarj aletime uzanmışken gördügüm mektup ile nefesimi tuttum.

Mektubu alıp cebime sıkıştırdım ve odadan çıktım.

Otelden ayrılırken üzerimde korku hissi vardı hala. Çok korkuyordum.

Korkmalıydım da

Gözlerimi mavi gözyüzüne çevirdim. Gece firtına yokmuş gibi simdi sicacık ve sakindi.

"Nereye gideceğim?" Mırıldandım kendi kendime.

Başka bir otel?

Orayı da bulmaları pek zor olmazdı.

Düşün Alina, düşün.

Kesinlikle ölmeye niyetim yoktu.

İngilterede akıl hastanesinden kaçıp İstanbul'a kadar gelmiştim.

O kadar kolay ölmeyecektim.

(...)

Simitin yarısını martılara attım.
Dün oturduğum banktaydım.

Şuan asla kapalı bir alana girmeye niyetim yoktu.

Dizlerimi bankta kendime çekip hüptiriğimin dibinde kalanı sıktım iyice.

Bunların gramajı neden böyle azdı ki?

Telefonum yine çalmaya başladı son yarım saatir olduğu gibi.

Arayanlar farklı numaralardı ama ulaşmak isteyen kişi aynıydı tabi.

Mektubu da açmamıştım.

Belki yaşım küçüktü ama sakin bir kafayla düşününce amcacığimın(!) Niyetinin beni öldürmek değil de delirtmek oldugunun farkına varmiştım.

Bana psikolojik baskı yapıyordu. Delirmemi istercesine.

Nedenini hala bilmesemde amacının bu olduğuna emindim.

Ekran kapanınca telefonu bankın boş kısmından aldım.

Arama motoruna Atalar ailesini yeniden yazdım.

Çivi çiviyi söker diye bosuna dememiş türkler.

Basımdaki pisliği anca başka bir Atalar durdurabilirdi.

Sitelere bakmaya başladım sakince. Hepsinde sinirimi bozacak şekilde aileye övgüler vardı.

Gözlerim bir haberde durdu.

Atalar ikizleri

Derin bir nefes çektim.

Pars'ı tanımıştım. Şımarık ve züppeydi evet ama samimi yanını da görmüştüm.

Peki abileri?

Merakla siteyi açtım.
Onları öven paragraflar sonunda ikisinin resimleri gözüktü.

Arslan Atalar
-Oxford mezunu gemi mühendisi. Aile şirketlerinde ikiziyle beraber 14 yaşından beri çalışıyor. 28 yaşındaki yakışıklı varis bu günlerde kendi firmasını kurmaya hazırlanıyor.

Oxford mu? Zeki biri olsa gerek.

İç ćektim derince. Kabul etsemde etmesemde onları merak ediyordum.

Gözlerimi diğer sayfaya çevirdim.

Aslan Atalar
-İTÜ mezunu bilgisayar mühendisi. Aile şirketlerinde gemilerin radar sistemini 17 yaşında kendisi tasarladığına bakarsak oldukça zeki olduğunu söyleyebiliriz. 28 yaşındaki yakışıklı varis ikizinin aksine şu günlerde şirketten uzaklaşıp ara vermek istediğini belirtti.

Fotograflara baktım bir süre.

Ikiside esmerdi Pars'ın aksine.

Pars kumraldı ve kesinlikle annesine benzediğini düşünüyordum görmesemde.

Gözlerimi telefondan çekip denize çevirdim.

Bana inanırlar mıydı?

Sonuçta amcalarıyla beraber büyümüşlerdi.

Yıldırım Atalar'a kesinlikle güvenmiyordum. Pars ve abileri daha güvenilir gelmişti gözüme.

Yardım istesem ederler miydi?

Öte yandan onlarla iletişime geçmek beni korkutuyordu da. Farketmeden alışabilirdim sonuçta.

Üzerimde hissettiğim bakışlarla etrafa baktım bir süre.

Kimse yoktu. Derin nefes aldım.

İzleniyordum?

Kesinlikle, izleniyordum!

Tamam, korkma Alina.

Korkmanı gerektirecek bir şey yok.

Gözlerimi kucağımdaki zarfa çevirdim.

Hızla acıp katlı kağıdı çıkardım.

Gitmeme konusunda ısrarcısın. Bu defalık kurtuldun ama sen seçimini yaptın ufaklık. Seni uyarmıştım. Umarım anneni özlemişsindir. Sizi yakında buluşturacağım. Ha bu arada, eğer annen gibi birisiysen bana ulaş. Istediğin parayı veririm.

-T.A.

Sinirle ayağa kalktım.
Dolmuş gözlerimi sildim. Ne demekti bu?

Anneme,bana ne muamelesi yapıyordu o?

Hırsla saçımı geriye attım. Öfke bedenimi kol gezerken denize baktım sakinlesmek için.

Sinir hata yaptırir Alina... sakin ol.

Annen gibi biriysen...

Hırsla saçlarımı çekiştirdim. Orospu çocuğu ölmüş anneme nasıl böylr bir ima yapardı!

Elimdeki kağıt parcasına baktım.

Öfkeden ellerimin titrediğini hissettim.

Umurumda değildi.

Gerekirse rezil olurdum ama o siktiğimin şirketine gidecektim. O piç kurusu beni korkutmak istiyorsa daha büyük oynamalıydı!

Bavulumu sürükleyerek sahilden çıktım ve cevirdiğim taksiye binip adresi verdim.

İsterlerse öldürürlerdi beni şu dakikadan sonra. Ama o aileyi mahvedecektim.

En kotü ihtimalle magazine düşürürdüm ve imajları zedelenirdi.

Annemin ölümüyle dalga geçmişti öyle mi?

Anneme sürtük iması yapmıştı öyle mi?

Dişlerimi sıktım.

Şerefsiz herif!

Taksi şirketin önünde durunca parasinı ödeyip indim hızla.

Dolan gözlerim görüşümü zorlarken girişe doğru hızlı ve emin adımlar attım.

Hırsla düşünüyorsun! Hata yapacaksın gerizekalı!

Umurumda değil!

Beni büyüten ve benim için kendi hayatını hiçe saymış annemi ne ezdiririm ne de ruhuna hakaret edilmesine izin veririm!

Holding binasının durmasıyla adımlarımı yavaşlattım ve durdurdum.

Yanaklarımda hissettiğim ıslaklığın yanı sıra vücudumda ince bir sızı vardı.

Duygusal kırıklıklar gerçekten fiziksel hissedilebilir miydi?

Sabah erken saatlerdi, Istanbulda sabah ayazı hakimdi. Bense havaya inat ates gibi yanıyordum. Öfkeden.

Adımımı şirkete atacakken durdum.

Hata yapacağım.

Oraya girmem demek belki dr her şeyi öğrenmeleri demek?

Saçlarımı geriye atıp göz yaşlarımı sildim.

Ne kadar istemesemde ve şuan sakinleşsem de o aileden birine ihtiyacım vardı.

Tamer Atalar'ı başımdan alacak birine.

Polise gitsem olan bana olurdu. Çünkü kesinlikle hakkımda kayıp ilanı vardı.

"Hüptrik?"

Arkamdan gelen sesle irkildim ve hızla gözlerimi sildim. Yüzüme yapmacık bir gülümseme takıp yavaşça sese döndüm.

Pars Atalar

Şaşkınca yüzüme bakıyordu.
"Ne işin var burada?"

Hızlı düşün.

Hızlı düşün.

"Kolyem. Kayboldu... burada düşürmüşümdür diye."

Başka anlaamzca baktı ardından mahçupca gözlerini kaćırdı.
"Ah doğru...şu çarpma meselesi... bulabildin mi bari? Yardım ister misin?"

Hayır, uza pisdöl

Derin nefes alıp başımı iki yana salladım.
"Buldum. Teklifin için teşekkürler."

Elim boynumdaki annemin kolyesine gitti.

Kanını hıçkırarak sildiğim kolye.

Kolyeye baktı kısaca.
"Çok güzelmiş. Orjinal mı?" Dedi ilgiyle.

Zengin piç

"Hayır , özel tasarım." Diye mırıldandım gitmek için bahane ararken.

Başını salladı."Tamam o zaman. Ben gideyim. Sana iyi gü-" gözleri bavulumda durdu.

"Bir yere mi gidiyorsun?"

Sayenizde cehenneme

Bavuluma baktım kısaca.
"Sayılır."

"İngiltereye mi?"
Yorgunca ellerimi montumun cebine soktum.

"Neden soruyorsun?" Omuz silkti rahatça.

"Arkadaş sayılırız."

Sayılmayalım.

"Burdayım. Gitmiyorum." Başıni salladı ve ardından yeniden konuşmak için dudaklarını araladı. Konuďmasına fırsat vermeden konuştum.

"Ben gideyim artık." Deri ceketinin cebindeki ellerinden birini çıkarıo bavulun sapına attı.
"Olmaz, önce kahvaltı edelim. Ben ve tahminimce sen de kahvaltı etmedik. Bana eşlik edebilirsin?"

Kurtulamıyordum bu aileden!

Onlar için ülke değiştirdin amk

"Gerek yok. Aç deği-"

"Pars?"

Gözlerimi kapadım sıkıca.
Adımlar tam yanımda durdu ve üzerimde bir çift göz hissettim.

"Baba, günaydın."

"Günaydın da..." göz kırptı 'ne iş dercesine'

Bir zamanlar annem bu gözlerin etkisindeydi demek...

Pars güldü.
"Ufak kazamızdan sonra içim rahat etmedi özüt dilemeye gittim. Tanıştık öyle... tanıştırayım baba, bu ufaklık ; hüptrik."

Yıldırım bey'in kaşları havalandı.
"Hüptrik mi?"

"Evet, ismini söylememe konusunda ısrarcı." Yıldırım bey bakışlarını baba çevirdi.

"Merhaba, hüptrik."

Ne?

Hüptrik mi demişti?

Pars keyifle kahkaha atarken şaşkın bakışlarımı gizleyemedim."Merhaba."

Başını salladı memnunca.
"Siz ne yapıyordunuz burada?"

"Hüptrik ile kahvaltıya gidecektik." Dedi bir yandan bavulumu elimden çekmeye çalışırken.

Bu bavul da The Heirs -eunsang'ın bavuluna döndü.

Yıldırım bey ben burada değilmişim gibi kaşlarinı çatıp oğluna baktı.

Galiba dominant birisiydi.

"Abinler nerede? Onlarla limana gitmen gerekmiyor mu Pars?" Dedi sertçe.

İstemsiz cekinirken Pars aksime rahatça omuz silkti.
"İki kişiler... hallederler herhalde baba."

"Aslan ve Arslan nerede? Yanlarından mı kactın?"

"Kaçsam şirkete mi gelirim? Ben de buradadırlar diye geldim."

Onlar da mı buraydı?

Tamam , bu beden daha fazla birinci sınıf akraba kaldıramaz.

Abilerini merak etmiyor musun?

Etmiyorum.

Peki peki

Belki

Azcık...insanlık hali.

Yıldırım Atalar'ın bakışları kısaca bana döndü ve oğluna çevrildi yeniden.
"Arkaşınla yemek yiyemeyeksin maalesef. Ayrıca bir dahaki sefere yeni arkadaşlarını şirkete bu kadar yaklaştırma."

Ne?

NE?

"Anlamadım? Ne iması bu?" Dedim sertçe. Ses tonum hafif yüksek çıkmıştı.

Daha sakinleşememiştim ve şu saniyeden sonra sakinleşir miydim meçhul tabi.

Bana baktı ifadesizce.
"İmamı anladıysan, nedenini de anlarsın. Hüptrik."

Hala arabanın önünr bilerek atladığımı düşünüyordu.
"Yüksek bir statü sahibi olmanız insanlara keyfi olarak iftira atma hakkı sunmaz ... o kadar eminseniz muhabur olduğumdan siz bilirsiniz ama benimle veya benim hakkımda konuşurken saygı duyacaksınız."

Bu cümleyi kurduktan sonra bir daha türkçe konuşmasam da olurdu. Zirvede bırakabilirdim.

Bakışları sertleşti. Korkudan kaçacağım kadar. " Fazla cesursun. İyi değil senin için."

Alayla güldüm.
"Korkak olmaktan iyidir"

Kısaca Pars'a baktım.
"İyi günler."

Bedenim sinirden titremeye devam ederken hızla ayrıldım oradan.

Ne niyeti ile gelmiştim, ne sonucu gidiyordum...

Bu aile beladan başka bir şey değildi.

(...)

Bavulu odanın bir köşesine bırakıp yatağa attim kendimi. Yeni bir otele yerleşmiştim.

Elim annemin kolyesine giderken iç çektim. Galiba Istanbulda hayat kuramayacaktım ben.

Belki de reşit olunca İngiltereye dönmeliydim.

Esnedim içime dolan uykuyla. Aklıma sabah olanlar dolunca sessizce tavanı izledim bir süre.

Annem nasıl böyle korkak, suratsız ve züppe bir adamla birlikte olurdu. Biliyordum annemde melek değildi tabi ama bu... saçmaydı.

Telefonum çalmaya başlayınca oflayıp telefonu aldım elime. Tamer amcacığımın numaralarından biri olmalıydı.

Cevaplayıp kulağıma koydum.
"Aramayı vr tehtit etmeyi kesebilirsin. Döneceğin Londraya." Diyip kapadım telefonu.

Yatakta rahat bir pozisyon bulduktan sonra gözlerimi kapadım.

İstanbul bana iyi gelmiyordu.

(...)

Kapımın tıklanmasıyla gözlerimi araladım. Ard arda tıklanmaya devam ediyordu.

Içime dolan korkuyla nefesimi tuttum.
Döneceğim demiştim işte! Ne istiyordu bu!

Kapıya yaklaştım temkinli adımlarla.
"Kim o?"

İlk etapta ses gelmedi.
"Kim o? Polisi arayacağım!"

Arkamdan bir elin ağzıma kapanmasıyla kalbim korkuyla kan pompalamaya başladı.

Hızla çırpınmaya başladım.

Bu sefer ölecektim!

Arkamdaki adamın bir anlık gevsemesiyle zıplayip kafamı geriye attım ve yüzüne vurdum.

Boğuk bir şekilde inledikten sonra kaçmama fırsat vermeden saçlarımı eline dolayıp çekti.

"Ah!"  Acıyla inledim ellerimi adamın bileğine sararken.
Boştaki eliyle yüzüme yaklastırdığı şeye baktım.

Beyaz bir bez...eter?

Hayır,hayır.

Yüzüme kapamasıyla nefesimi tuttum.

Beni geri çekti.
"Aptal mı sanıyorsun sen bizi!"

Dedi saçımdaki elini boğazıma indirip. Boğazimıa acımasızca sıkarken yüzündeki siyah maskeyi görüyordum sadece.

Can havliyle çırpınmaya başladığımda gözlerimdeki görüntü kararmaya başlamıştı çoktan.

(...)

Boğazımdaki acıyla araladım gözlerimi.

Elimi hızla boğazima atıp olduğum yerde doğruldum. En son ne olmuştu?

Yeni otel, kapı tıklanması,eter

Kaçırılmış mıydım?

Hayır. Sadece yatağımda uyanmak istiyorum!

Hızla etrafa baktım. Büyük vr haddinden fazla lüks bir odadaydım ve gece olmuştu.

Ölecektim.

Kesinliklr ölecektim.

Kapı açıldığında korkuyla geriye kaydım. Tamam cesurdum falan ama sonuçta 17 yaşında bir kızdım...

Kaldıramayacağım çok sey  vardı.

İçeriye takım elbiseli ve kulağındaki kulaklıktan koruma olduğunu düşündüğüm birisi girdi.

"Uyanmışsınız. Beyefendi sizi bekliyor."

"Kim?" Bir kaç saniye yüzüme ifadesizce baktı. Ardından kapıyı açık bıraktı ve gitti. Galiba bu kendin git demekti.

Yataktan kalkıp kapıya ilerledim. Koridora çıktım yavaşça. Korku bedenimi kol gezerken gördüğüm büyük ve şato merdivenlerini andıran basamaklardan inmeye başladım.

Zaten katta başka oda yoktu galiba.

Merdivenin sonunda beni uzunca bir koridor karşıladı , ucunda da açık büyük bir kapı.

Galiba oraya gitmem gerekti.

Ilerleyip kapının önünde durdum birkaç saniye, ardından odaya girdim derin bir nefes alıp.

Kocaman bir salondu burası ve oldukça lüks.

Etrafa baktım.

Oymalı mobilyalar-hepsi el yapımı duruyordu- , duvardaki rönesans tabloları, şamdanlar,büyüklü küçüklü heykeller...

Fransız bir havası vardı odanın.

Odayı incelemeyi bitirdiģimde gözüm tekli koltuğa kaydı.

Yaşlı ve sert görünümlü bir dede beni inceliyordu. Elinde oymalı bir baston vardı.

Bu mu kaçırmıştı beni?

"Boynun nasıl?" Dedi ilgiyle. Gözlerimi kırpıp actım. Boğduran da o değil miydi?

Cevap vermemle derin birnnefes alıp yanındakin üçlü koltuğu gösterdi.

"Otur." Olduģum yerden kıpırdamamla "otur.' Dedi yeniden ama bu defa daha sertti sesi.

El mahkum koltuğun en köşesine oturdum sakinca. Soğuk kanlı olmalıydım değil mi?

Ne soğuk kanı lan! Soğuk götlü olduk burada. Korkudan götümüz buz kesti kızım!

"Öncelikle olanlar için üzgünüm küçük hanım. Seni buraya iyilikle getirmelerini istemiştim ama tam anlatamamışım galiba."

"Kimsiniz?" Dedim dediklerini es geçerek. Elini süveterinin cebine attı.

Suveter mi? En az 80 yaşındasın değil mi yaşlı mafya.

Çıkardıģı merhem tüpünü bana doģru firlattı. Refleks olarak havada yakalayıp tüpe baktım.
"Boynun için. Doktorlar ciddi bir şeyin olmadığını söyledi."

Mafyanın da merhametlisine denk gelmiştim galiba.
"Hala neden burada olduğumu aciklamıyorsunuz?"

Dedim ifadesiz çıkarmaya ćalıştığım sesimle.

"Onu sen anlatacaksın?"

Kaşlarımı çattım."Anlamadım?"

"Tamer Atalar..." nefesimi tuttum. Bu kişi onun adamı falan mıydı?

"...seni takip ettiriyormuş. Ayrıca senin de bundan haberin var gibi."

Iyide senin nerden haberin var?

"Yani? İstediğinizi anlayamadım?"

"Sebep küçük hanım, sebep. Neden yapıyor bunu?"

"Bunu ona sormalısınız... zira bende bilmiyorum."

Yaşlı adamdı. Azıcık onun zamanından konuşsam daha sağlıklı bir iletişim olurdu.

Bir gün muhteşem yüzyıl izlemenin faydası olacağını biliyordum!

Başını salladı.
"Ne istiyor peki?"

Belasıni

"Ne istidğini biliyorsundur en azından?" Dedi tehtitvari bir sesle.

Bir manyağo daha kaldıramam
"Gitmemi."

"Nereye?"

"Yaşadığım yere,ülkeme."

Gözlerini duvardaki tablolara cevirdi. Yüz ifadrsinden düşündüğünü anlamak zor değildi.

Kimdi bu dede?

"Kimsin sen? Anlat vakalim." Dedi tablolara bakarken.

"Neden anlatayım?"

Bakışlarını bana çevirdi usulca.
" Çünkü seni ondan koruyabilecek tek kişi benim, küçük hanım."

"Neden? Kimsiniz ki siz?"

"Şimdilik bilmesen de olur. Sadece bana güven ve anlat."

Nr kaybederdim?

Sen ne zaman böyle söylesen Başımıza gelmeyen kalmıyor Bir götümüz kaldı sağlamda.

"Adım...Alina Mencister. İstanbul'a geleli iki hafta kadar oluyor."

"Neden geldin?"

Derin nefes aldım. Zaten gidecektim bir kac güne. Magazine duşsem de sorun olmazdı.

"Biyolojik ailemi görmeye."

Kaşları çatıldı."Biraz daha aç ."

"Biyolojik babamın benden haberi yokmuş. Annem ise bir sene önce vefat etti. Ben de geldim işte." Dedim umursamazca.

"Baban kim?"

"Söyleyemem."

"Yardım edebilirim?"

"İstemiyorum. Geri döneceğim."

Güldü "Dönmeyeceksin."

"Ne?"

(...)

Sinirle kapıya vurdum.

O yaşlı moruk beni bu odaya hapsetmişti!

Babamın kim olduğunu söyleyene kadar da beni buradan çıkarmayacağını söylüyor Ayrıca Beni misafir etmekten onur duyacağını da belirtmişti.

Psikopat bunak!

Oflayıp camın onündeki koltuğa çöktüm. Arka bahçeye bakıyordu cam.

Yani...en azından Tamer denilen şerefsiz beni burada öldüremezdi?

Kafana sıçayım senin

Sakince kalktım koltuktan. Deliydi falan ama adamdan kötü bir enerji almamıştım.

Yani yaşamamız senin hislerine bağlı öyle mi ? Öldük.

Yatağa uzandım ve tavana baktım.

" İstanbul'a hiç gelmemeliydim."

(...)

"Sabah-ı şerifleriniz hayır olsun küçük hanım. Umarım yerinizi yadırgamamışsınızdır."

Dedi yemek masasının baş köşesinde oturan yaşlı bunak.

"Sabah saat 6.30?"

Gülümseyip kestiği peynir parçasını ağzına attı. Arkamdaki koruma beni dürttü otur dercesine.

Oflayıp mafya dedenin saģında kalan sandalyeye oturdum.
" erken kalkmak vücudu dinç tutar. Tabii siz gençler ne anlarsınız Gecelere kadar oynayıp telefonuna sonra da ikindiye kadar uyuyorsunuz tabii."

Mafyanın da manyağına denk geliyorduk anasını satayım.

"Tabi tabi. Telefonla oynadığim için uyumadım doğru. Hatamı mazur görün efendim." Dedim alayla.

"Efendim demene lüzum yok. Rahat olabilirsin." Dedi gülerek.

Sabır!

"Eee etsene kahvaltını?"

"Ben kahvaltı sevmem." Sofraya baktım. Türk kahvaltısına da alışamamıştım zaten.

" kahvaltı günün en önemli öğünüdür küçük hanım ,atlayamazsın."
Elini kaldırmasıyla biraz sitede Duran hizmetlilerden Biri gelip tabağıma servis açmaya başladı.

İnat!

İnat bunak!

Daha fazla tartışmamak adına bir parça salatalığı ağzıma attım.

"Hala kim olduğunu söylemeyeceksin yani?" Dedi keyifle.

Gözlerimi kıstım.
'Söylerseniz,söylerim?"

Çayından bir yudum aldı.
"Tahminde bulun?"

Göz devirdim."Ak sakallı dede falan mı?"

"Yok,yok. O kadar yaşli değilim."

Oflayıp meyve suyundan bir yudum aldım.

Bir dakila ? Meyve suyumu?

" yaşın küçük Ayrıca gördüğüm kadarıyla gelişimini de pek tamamlayamamış çay kahve yerine meyve suyu tüketmen daha iyi."

Kısaca kendimi süzdüm.
Neyi tamamlayamışım, neyi?

"Boyunu diyorum küçük hanım. Biraz vitamin al da uza."

Sinirle nefes aldım.

Nasıl mafyaydı bu!

AAAAA

cevap vermememle gülerek çayından bir yudum daha aldı. Çay adam.

"Bak, Aliye."

"Alina." Dedim sinirle.

"Tamam , Aliye..." sinirli bakmama aldırmayıp devam etti.
"Buraya biyolojik babanı görmeye gelmişsin ve Anladığım kadarıyla onu görmemişsin bile görmüş olsan ailenin yanında olurdun diye düşünüyorum..."

Ses çıkarmadım.

"... bak Tamer Atalar tehlikeli birisidir sana zarar verir ve senin açından Şu an için en iyi karar bana güvenip her şeyi anlatmam çünkü seni koruyabilecek tek kişi benim."

"Neden öldürür mü beni?" Dedim alayla.

Bildiğim şeyleri anlatıyordu.
"Evet..." dedi ciddice "...öldürür."

Omuz silktim.
"Öldürsün. Sıkıntı yok."

Cool olacağim diye götümüzü vermediğin kaldı bi!

Çatalını sakince masaya bıraktı.
" anlatmayacaksın yani?"

Çatalımı birakıp dikleştim.
" Tamer Ataların peşimde olduğunu bilen biri bence babamın da kim olduğunu bilebilir Bu sizin için çok zor olmasa gerek, neden inatla bana soruyorsunuz?"

" doğru 15 dakika içinde senin hakkında her şeyi öğrenebilirim. Ama senin anlatmanı tercih ediyorum."

" Bana adını bile söylemeye korkan birine ailemi anlatmayacağım."

Ailem?

Dilim sürtçü. Sus.

"Peki sen bilirsin. Ama bilmelisin ki, buradan çıktığın an seni bulacak ve öldürecek."

"Korkmuyorum dede bey. Boşuna blöf atmayın."

"Azcık dede lafı dinle o zaman! Soyle diyorum baban kim!" Dedi komik bir sinirle.

"Dinlemiyorum be! Söylemeyeceğim inat değil mi!"

"Seni küçük..!"

Ayağa kalktı sinirle. Aynı şekilde ben de ayağa kalktım.

"Bana sesini mi yükseltiyorsun sen! Küçük fare!"

"Fare sizin pos bıyığınızdır! Ayrıca bağırırım!"

"Bıyığımı en bilgin berberlrr kesiyor benim! Lafını geri al!"

"Berberler dolandırmış sizi! Bıyığınız kaz poposuna benziyor!"

"Saygısız velet! Söyle cabuk baban kim!"

Dedi hırsla. Seslerimiz oldukça yüseklmişken korumalar ve hizmetliler şokla bakıyordu.

"Önce siz kim olduğunuzu söyleyin!"

Sessizlik oldu.

Derin nefes alıp saçımı geriye attım.
O da sakince yerine oturdu.

Sandalyeme oturdum geri. Birbirimize baktık.

"Babam, Yıldırım Atalar."

"Adım Hazar Atalar."

Aynı anda ayaklandık.

"Ne?"

"Ne?"

.

.

.
Bölüm sonu

Bol yorum!

Continue Reading

You'll Also Like

209K 12.9K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1.1M 57.7K 50
Merhaba! Ben loya. Loya Sert. Üçüzlerim ve abilerimle olan bu kitabıma bir göz atmak istemez misin? Not: Beğenmiyorsan okuma.
67.5K 3.3K 108
Aile sadece kan bağıyla mı oluşurdu yoksa kan bağı gereksiz miydi? Kan bağı olduğu için onlara minnettar olmak gerekir miydi? Onlar en büyük acılar...
1.1K 160 40
Bir baba kızını öldürmek ister miydi? Onu yakmak, ona zarar vermek, onun işkence görmesini sağlamak... Bunun yapılmasına bir ülke şart koyduysa ve bu...