Seni Duyuyorum!

By ucamayancivciv

42.6K 2.9K 986

Şimdi bir düşün bakalım; yanından geçen birisi var ve dikkatlice sana bakıyor. Baştan aşağı inceliyor hiç bir... More

Sedu 1. Bölüm
Sedu 2. Bölüm
Sedu 3. Bölüm
Sedu 5. Bölüm
Sedu 6. Bölüm
Sedu 7. Bölüm
Sedu 8. Bölüm
Sedu 9. Bölüm
Sedu 10. Bölüm
Sedu 11. Bölüm
Sedu 12. Bölüm
Sedu 13. Bölüm

Sedu 4. Bölüm

3.3K 255 73
By ucamayancivciv

Duyduklarımın şaşkınlığı ile elim ayağım birbirine dolanınca, bir anda Serap'ın henüz önüne yeni koyduğum kahvesini üzerine dökmüştüm. Serap'ın tiz çığlığı tüm plazada yayılırken ne yapacağımı bilememiştim. Tam rezilliğimden dolayı ordan kaçmak isterken gözümü açıp kapamamla Serap'ın eteğindeki kahve lekesinin temizlenmiş olduğunu hatta ve hatta kahvenin tamamının hala bardakta olduğunu gördüm! Ama bunlar nasıl olabilirdi? Daha bir kaç saniye önce Serap sinirden kıpkırmızıydı. Şimdi ise düşüncelerini yeniden yoklamamla hala adının Yiğit olduğunu öğrendiğim okyanus gözlüyü düşünüyordu.

Selim Bey'e baktığım zaman bana çevrili gözlerinden şaşkınlık okudum. Yiğit ise Selim Bey'e göre daha derin ama bir o kadar da düşünceli bakıyordu. Artık o odadan çıkmam gerektiğini farkedip tepsimle beraber dışarıya çıktım. Biraz önce içeride ne olup bittiğini hala idrak edememiştim. Yoksa bir hayal miydi gördüklerim? Yada kısa süreli bir rüya? Ama eğer öyle bir şey yaşanmamış olsaydı, nasıl bir anda Yiğit ve Selim'in bakışları değişebilirdi ki? Demek ki ortada yine benim anlamadığım bir şeyler dolanıyordu. Belki de yeteneklerim sadece düşünceleri duymakla sınırlı değildi. Bu demek oluyordu ki zamanı geri sarabiliyordum. Düşünceleri duyabildiğime bile yeni yeni alışmışken bu biraz fazla değil miydi? Lütfen bunlar bir rüya olsun, lütfen lütfen...

Bir dakika. Madem zamana da hükmedebiliyorum, o zaman bir gece öncesine gidip o dileği dilediğim anı değiştirebilirdim. Böylece yeniden, sıkıcı ama dertsiz yaşamıma dönebilirdim. Kesinlikle çok mantıklıydı. Bunun üzerine biraz önce içeride yaptığım gibi zamanı geri almaya çalıştım fakat hiç bir şey olmadı. Niye bu yeteneklerin bir kullanma kılavuzu olmaz ki? İlla ki binbir yolunu deneyip biz mi bulacağız çözümü?

Başka bir yol denemeliydim. Nasıl olmuştu biraz önce; Serap'ın üzerine kahve döktükten sonra gözlerimi açıp kapamamla zaman geriye akmıştı. Evet, işte buydu! İstediğim şeyi düşünürken, gözlerimi açıp kapayacaktım.

Bulduğum çözüm yolu ile gözlerimi açıp kaparken hala bulunduğum zamanın değişmediğini gördüm. Pes etmek yoktu, bunu başaracaktım. Bu sefer kendimi kaptırıp daha fazla gözümü açıp kapayarak odaklanmaya çalıştım ve galiba bu kez olmuştu. Yada ben bir gün öncesine döneyim derken cennete falan mı ışınlanmıştım? Yoksa karşımdaki yakışıklının başka türlü bir açıklaması olamazdı. Dur bir dakika...

"Yiğit... Yani Bey, Yiğit Bey."

Evet. Ben hala toplantı odasının önünde dikilip saçma hareket girişimlerinde bulunurken, Yiğit dışarıya çıkmış ve benim tüm rezilliğimi görmüştü. Ben ise karşısında ne diyeceğimi bilemeyip ismiyle seslenmiştim. İsmi ile mi seslenmiştim? Ne yaptım ben, adam adını bildiğimi bile bilmiyor işte şimdi yandığım an! Keşke ne düşündüğünü de duyabilsem şu an.

Başımı utançla Yiğit'e çevirince el kol hareketleri ile benimle iletişim kurmaya çalıştı. Sanırım işaret dili ile bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Neden bilmiyordum ki işaret dilini? O kadar üniversite bitirip, İngilizce ve Almanca'yı ana dilim gibi konuşurken niye işaret dilini de öğrenmemiştim ki? Ah şimdiki aklım olsa... Ama geç olsun, güç olmasın. Bir hafta içinde öğreneceğim işaret dilini, o zaman Yiğit'in de söylediği şeyleri anlayabileceğim. Ama asıl önemli olan şu an ne dediğini bilmem gerekiyor.

Ben yüzümü asmış, dudaklarımı büzmüşken Yiğit'in cebinden çıkardığı telefonla bir şeyler yaptığını gördüm. Telefonunu bana çevirdiği zaman ekrandaki, "Taze çay var mı acaba?" yazısını okudum.

Çay mı? O da nerden çıkmıştı ki şimdi? Bana bunu mu soracaktı? Kendimi hayal dünyasına kaptırırken ne çabuk unutmuştum şirketin çaycısı olduğumu. Adam başka ne isteyebilirdi ki zaten benden?

Hayal kırıklığı ile başımı ona doğru kaldırarak, "Biraz beklerseniz olacak, yeni demleniyor da." diye bir cevap verdim. Tekrar telefonuna bir şeyler yazıp elime vermişti: "Şu an için daha eğlenceli bir işim yok. İzin verirsen şirin mutfağında beklemek istiyorum, belki biraz muhabbet ederiz seninle, ne dersin?"

Yazdığı uzunca mesajı okurken bedenimi hem heyecan, hem şaşkınlık hem de mutluluk duyguları sarmıştı. Bir yandansa yanındayken utanıyordum Yiğit'ten. Çünkü sabahtan beri her türlü rezilliğimi görmüştü. Doğru ya! En iyisi mutfağa varınca ona içerde olan şeyi görüp görmediğini sormak.

Bunun üzerine bay okyanus mavisine dönerek, "Buyrun, gidelim o zaman." demiştim. Nasıl oluyordu acaba insanları duymak ama onlara bir cevap verememek... Hatta rahatlamak için çığlık atamamak, sesin ne kadar kötü olsa bile şarkı söyleyememek... Kendimi onun yerine koyduğum zaman içimi bir hüzün kaplamıştı. Düşüncesi bile sıkıyorken, bunu yaşamak cidden zor olmalıydı.

Benim şu anki durumum da düşününce onunkine benziyordu aslında. İstemsizce duyduğum seslere bir cevap veremiyordum. En basitinden sabah benim giyiniş tarzımı eleştiren kıza dönüp bir söz bile söyleyememiştim. Kim düşüncelerinden dolayı yargılanabilirdi ki? Belki de her şeyin bir nedeni olduğu gibi başıma gelen şeyin de bir nedeni vardır. Ne kadar durup durup bunu sorgulamak istesem bile doğru olan böylece kalmamdır.

Yiğit ile kendimi düşünürken, şirketin mutfağına, Yiğit'in tabiriyle ise benim şirin mutfağıma gelmiştik. Yiğit yeşile boyalı ahşap tabureyi çekip otururken ben, çaydanlıktaki çayın demlenip demlenmediğini kontrol ediyordum. Çayın açık renginden anladığım kadarıyla biraz daha beklemesi gerekiyordu. Bende bunun üzerine şeker pembe tonlarındaki ahşap tabureyi alıp Yiğit'in karşısına oturunca, telefonunu yine bana uzattı.

Ekrandaki, "Biraz önce içeride ne oldu?" yazan soruyu cevaplamam için biraz düşünmem gerekiyordu. Öncelikle böyle bir soru sorması, içeride olan şeyi gördüğünü gösterirdi. Fakat bu aynı zamanda ağzımı aramak için sorulan bir soru da olabilirdi. Çünkü dışardan gören ve konuyla hiç bir bağlantısı olmayan bir kişi, yüzümü ard arda sevinç ve korku duyguları kaplayınca neler olduğunu merak etmiş olabilirdi.

Bende soruyu biraz açmasını isteyerek, "Tam olarak neyden bahsediyorsunuz?" diye sordum. Bu cevabı duymayı beklercesine yine tüm asaleti ile telefonuna bir şeyler yazıp, ekranı bana çevirmişti: "Serap Hanım ve kahve meselesi desem?"

Evet, kesinlikle görmüştü. Ona durumumu anlatıp anlatmama arasında kalmıştım. Daha tanışalı bir kaç saat bile olmayan birine güvenebilir miydim? Açıkçası etkileyici gülümsemesi ve hipnotize eden okyanus mavisi gözleri ile, sağlıklı düşünmemi engelliyordu.

Gözlerine dalıp bir kaç saniye düşündükten sonra cevabımı verdim, "Ne söylediğiniz hakkında bir fikrim yok, çayınız olmuştur ben size çay koyayım."

Bunun üzerine kalkıp çaydanlığa doğru ilerlediğim zaman Yiğit'in de benim ardımdan ayaklandığını gördüm. Kapıya yöneldiği an ardından, "Çayınızı içmediniz?" diye seslenmiştim ama aldığım tek cevap bir kaç saniyeliğine bana dönüp gülümsedikten sonra kapıdan çıkıp gitmesi olmuştu.

Bu da neydi ki şimdi? Önce benden çay istiyor, sonra da anlamsız bir kaç soru sorarak öylece ortada bırakıyordu beni. Amacını çok merak ediyordum. Ve bu şirkette ne işi olduğunu. Ve neden duyupta konuşamadığını. Ahh, sanırım ben sadece bay okyanus mavisinin aslında kim olduğunu merak ediyordum.

Ben şaşkın, ne yapacağımı bilemez halde Yiğit'in ardından bakarken Esra gelmişti. Düşüncelerinde duyduğum, "O neydi be?" cümlesi, tüm benliğimi Esra'nın kızıla çalan saçlarını tek tek koparma arzusu ile doldururken sesler hala devam ediyordu, "Erkek güzeli.", "Bu meteorun dünyada işi ne?" ve "Acaba sevgilisi var mı?" gibi cümleler, Esra'nın dünyada kalma şansını kat be kat azaltan cümlelerden bir kaçıydı sadece.

Yiğit'i kıskanıyor olamazdım. Sadece Esra'nın düşünceleri çok itici gelmişti bana. Daha yarım saat öncesi başka bir erkeğe kur yapmaya giden bir kızdan bahsediyorduk. Ve bu kız her ne kadar kokoş görüntüsüne rağmen, düşüncelerinden duyduğum kadarıyla kız maçosuydu. O neydi be'ymiş. Pehh. Bugün çok zor geçecek benden söylemesi.

Tahmin ettiğim gibi uzun ve yorucu geçen bir günden sonra, nihayet metroya binmiş, evime gitmek için uğraşıyordum. Bir arabam olsa fena olmazdı. En azından kafamı meşgul eden daha az ses olurdu. Şimdi ise onlarca ve tonlarca, "Bugün ne yemek yapsam?", "Faturayı ödemiş miydim ben?" ve "Çok sıkıştım, bir an önce eve gidebilsek bari." düşünceleri kafamda yer ediyordu.

Başkalarının düşüncelerini duymamamın tek yolu, kendi düşüncelerime odaklanmamdı. Bunun üzerine bugün ofiste yaşadıklarımı geçirdim gözümün önünden. Mutfakta Yiğit'in beni öylece bırakıp gitmesinin ardından bir daha karşılaşamamıştım onunla. Bir ara Selim'e denk gelmiştim ama düşüncelerini duyamayacağım bir uzaklıktaydı bana. Kara böcük ise benle uğraştığı gibi ofisteki kendinden düşük rütbedeki diğer kızlarla uğraşıp durmuştu. Ve en sevdiğim iş arkadaşım Esra (!), sabahtan çalışıyormuş gibi davranıp öğleden sonra da yakınım vefat etti bahanesiyle ofisten ayrılmıştı. Bu bir bahaneydi çünkü düşüncelerinde akşam Çetin ile buluşacağı için kuaföre gitmesi gerektiğini duymuştum. Bense bir ara elime sıcak su döküp yakmama rağmen, çalışıp durmuştum işte. İyilik meleği Dilay. Ne şeker değil mi?

Evime yakın olan durağa gelince ayaklanıp indim metrobüsten. Eve doğru yürürken, Cemre'nin işten çıkıp çıkmadığını düşünüyordum. Mesaj atmadığına göre henüz eve varmamıştı büyük ihtimal.

Eve gelince bahçede Neriman teyze ve saz arkadaşları ile karşılaşmıştım. Sokağımızın tonton teyzeleri yine kimin oğluna, kimin kızını yakıştırıyordu kim bilir. Kendimi onlara farkettirmeden usulca yanlarından geçiyordum ki, önüme uzatılan bastonla sendeledim. Ah Neriman teyze ahh!

"Kız Bulee, Cemre geldi mi he?" Adımı telaffuz etmekte zorlanan Neriman teyze, 'Bana Dilay diyebilirsiniz.' tarzı ısrarlarıma rağmen hala bana Bule diyordu. Beni ne kadar sevmiyorsa, Cemre'yi o kadar seven Neriman teyze, sarışından yine ne istiyordu acaba?

"Daha gelmedi Neriman teyze. Ne olmuştu?"

"Cemre kızıma söyle de akşam bana gelip, iğnemi vuruversin."

"Tamam Neriman teyze söylerim, müsadenle bastonunu çekersen eve gireceğim."

Bunun üzerine önümdeki baston engeli kalkmış ve eve girebilmiştim. Asansör teknolojisinin yeni yeni uğradığı apartmanımızda, şimdilik sadece Neriman teyze ve arkadaşlarının kullandığı asansörü es geçerek 3. kata çıktım. Üzerinde metal kelebek süsü olan anahtarımla kapıyı açarken, bir yandan da ayakkabılarımı çıkarıyordum. Nihayet kapıyı açıp içeriye girince Cemre'nin tahmin ettiğim gibi henüz gelmemiş olduğunu farkettim. Büyük ihtimalle dükkanı kapatmaya yakın müşteri gelmişti eczaneye.

Odama girince, bu sabah üzerimden çıkarıp yatağıma koyduğum beyaz ve önünde pembe kalpler olan tişörtümü giydim. Altına da tişörtümle uyumlu, pembe kareli pijamamı giyince, ev kızı moduna dönmüştüm bir anda. Tabi bir kaç dakika içinde yaptığım ev topuzunu da unutmamalıydım.

Yemek yapmak için mutfağa girip önlüğü belime bağlayınca canımın aslında pizza çektiğini farkettim. Bol mantarlı pizzalar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçerken bu işkenceye daha fazla dayanamayıp büyük boy bir pizza sipariş ettim. Buzdolabına baktığım zaman evde kola da kalmamıştı. En iyisi Cemre'yi arayıp gelirken bir şişe almasını söylemekti.

On beş dakika sonra Cemre elinde kolasıyla eve gelmişti. Pizza siparişimizi beklerken bugün ofiste olup biteni Cemre'ye anlatmaya başladım. Başından sona hiç bir ayrıntıyı atlamadan anlattığım hikaye Cemre'yi baya etkilemişe benziyordu. Özellikle gözlerinin mavisini ballandıra ballandıra anlattığım Yiğit'in konuşamıyor olduğunu öğrenmesi, en sevdiği sanatçının sevgilisi olduğunu duymuş gibi üzmüştü onu. Tabi ben Cemre'nin düşüncelerinin yalancısıydım. Sevdiğim sanatçının sevgilisi olduğunu duysam ben üzülmezdim herhalde. Sanki sevgilisi olmasa, dönüpte bana mı bakacak? Her neyse konumuz bu değildi.

Cemre iç çekerek konuşmaya başladı, "Kızım ne şanslısın yaa, yakışıklılarla dolu bir işin var. Ben ne yapıyorum peki? Sabahtan akşama, amcalara teyzelere bu sabah içilecek, bu aç karna alınacak diye ilaç tarif ediyorum."

Cemre'nin söyledikleri beni güldürmüştü. Aslında bayan sarışın işinden gayet memnundu ama sanırım şu an beni güldürmek için aklına başka bir şey gelmiyordu. Gülümsemeye devam ederken konuştum:

"Peki Yiğit meselesi hakkında ne düşünüyorsun? Yani neden yanıma gelip öyle bir şey sormuş olabilir ki?"

Cemre hala dışarıdan geldiği kıyafetlerle oturduğunu farkedince, "Budi ben üzerimi değiştirip geliyorum, gelince senle bu konuyu uzun uzun konuşacağız. Tabi pizzalarımızı yedikten sonra." diye gülümseyerek kalkıp odasına gitmişti.

Ben de siparişler gelene kadar, pizzalarımızdan sonra yemek için meyve salatası hazırlamaya karar verdim. Buzdolabından çıkardığım çilek ve muzu elime aldığım geniş tabağa koyarken, kivimiz olmadığını farkettim. Neyse çilek ve muz da yeterliydi benim için. Bir de üzerine çikolata sosu oldu mu yeme de yanında yat misali olacaktı.

Tabaktaki çilekleri yıkamak için lavaboya götürdüğüm zaman, kapı zilinin kulaklara ziyan sesini duydum. Pizzamız gelmişti muhtemelen. Dokunduğum çileklerden dolayı yapış yapış olmuş elimi çabucak yıkadıktan sonra, "Ben bakıyorum." diyerek kapıyı açmaya yeltendim. Belimdeki önlükle kuruladığım ellerimle kapıyı açtım. Bir dakika, pizzacılar ne zamandan beri takım elbise ile servis yapıyorlar?

Bir bölüm sonu daha :) Hikayeyi yazarken çok eğlendiğimi söyleyebilirim size :) Umarım siz de okurken duygu değişimlerine giriyorsunuzdur ^^ Haftaya sınavlarım varken yazamayabilirim diye şimdiden paylaştım bölümü :)) Neyse kendinize iyi bakın ve kimsenin sizi üzmesine izin vermeyin ^^
Hey! Durun bir dakika, daha gitmeyin :D Multimedyaya günler harcayarak yaptığım tanıtım videomuzu ekledim, nasıl olmuş? :)))

Continue Reading

You'll Also Like

501K 26.4K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...
144K 8.6K 16
Yıl 2049'da meydana gelen bir salgında kadın nüfusun büyük çoğunluğu öldü, erkek nüfusun yarısından fazlası sadece ufak genetik değişikliklerle hasta...
YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

159K 15.5K 34
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
66.2K 7.2K 39
@yetişkin içerik Ya aşık olduğunuz adam size daha önce bir kez daha aşık olmuşsa tepkiniz ne olurdu? Bu korkunç olsalıklar zincirinin bedeli...