NÖROSA

By cerennmelek

816K 77K 83.4K

Bilinmezliklerle dolu bu girdabın içinde neler bulacağımı bilmiyordum. Tek bir hedefim vardı, o da sevgilimi... More

NÖROSA
1.Bölüm: İKİNCİ ŞANS
2.Bölüm: HAYALLER DİYARI
3.Bölüm:BAŞROL
4.Bölüm: HAYAL HIRSIZI
5.BÖLÜM: ÖLDÜRÜCÜ VE YAŞAM VERİCİ
6.Bölüm: SİLAH
7.Bölüm: ÇAKMA KRAL
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: İLAÇ MI ZEHİR Mİ?
10.Bölüm: SUÇ ORTAĞI
11.Bölüm: GÖRÜNMEZ TEHLİKE
12.Bölüm: OYUN KURUCU
14.Bölüm: BEKLENMEDİK İHANET
15.Bölüm: HİNT KUMAŞI
16.Bölüm: SIRLAR
17.Bölüm: GERÇEKLER
18.Bölüm: ACI YALAN
19.Bölüm: HİPNOZ ETKİSİ
20.Bölüm: BİR HAYALİN KORKUSU
21.Bölüm: BAŞARILI BİR DENEY BAŞARISIZ BİR AŞK
22.Bölüm: KAYBEDİŞLER SİLSİLESİ
23.Bölüm: TUZAK
DUYURU

13.Bölüm: DÜŞ KIRIKLIĞI

24.7K 2.9K 2.9K
By cerennmelek

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın melodilerim  🎼


Bad Omens - The Death Of Peace Of Mind


13.Bölüm: DÜŞ KIRIKLIĞI

Düz duvarı seyrediyordum, arada telefonumun ekranından Ozan'ın görüntüsüne bakıp iyi olduğundan emin olmaya çalışıyordum. Bakışlarımı tekrar düz duvara çevirdiğimde Ejder elinde pizza kutularıyla içeri girmişti.

Önümdeki pufa bıraktı paketleri ve yanıma oturdu. O da düz duvara baktı.

"Ne yapıyorsun?" dediğimde nefesini verdi.

"Bir saattir şu düz duvarda benim göremediğim neyi gördüğünü anlamaya çalışıyorum."

"Hiç seninle uğraşasım yok Ejder." dedim bitkince.

"Yemek yiyelim, kurt gibi acıktım."

"Aç değilim ben."

"Öğle yemeğinde sadece iki çatal yedin." dedi önce benim pizza kutumu açarken.

"Fanımsınız sanırım?" dediğimde yandan bir bakış attı. "Tamam bu çok iğrençti, haklısın."

Bana sipariş verdiği büyük boy pizzanın çeyreğini bile yiyebileceğimi düşünmüyordum. İştahım hiç yoktu, ayrıca mide bulantım ve halsizliğim de vardı.

Kendi pizza paketini de açtığında onu inceliyordum. Yine kendi tarzına dönmüş, lenslerini çıkarmış ve eşofmanlarını üstüne geçirmişti. Saçları özenli değil dağınıktı. İki şekilde de fazla iyi görünmesi kesinlikle diğer canlıların hakkını yediğini gösteriyordu.

"Burada yemeklerini yapan özel makinan ve o yemekleri servis eden robotun yok diye buruksun değil mi?" dediğimde başını olumluca salladı.

"Bu zamana kadar yaptığım en iyi icatlar keratalar." Kolaları açtığında dirseğiyle beni dürttü. "Hadi, al bir dilim." dedi ama kendisi başlamadı. Televizyonun kumandasını açıp birkaç dijital kanalda gezindikten sonra bir dizi açtı.

Prison Break'i açmıştı. Ona şaşırarak baktığımda bana dönmemişti. "Uzun zamandır izlemiyordum." dediğinde ben de koltukta öne doğru kayarak yanına yakınlaştım.

Pizzadan bir dilim alırken bakışlarım dizideydi.

Bugün öyle yemeğinden sonra biraz sarsılsam da artık tam zamanlı bir işçi olduğum için de işimin başına dönmüştüm. Annemin evlendiği adamın oğlunun bana muhasebe anlatmasını dinlemiştim ve bu süre boyunca da içimden bol bol Ejder'e küfür etmiştim.

Suçlu Ejder değildi ama biliyordu. Beni kimin yanına işe soktuğunu çok iyi biliyordu ve amacı da buydu.

Pizzanın sadece iki dilimini yiyebilmiş, geri kalanını da Ejder'e vermiştim. Pizzayı bitirdikten sonra da yerimden kalkamamış, diziyi izlemeye devam etmiştim.

Ejder de yemeği bittikten sonra kalkmamıştı ve birinci bölümü ne ara bitirdiğimizi anlamamıştım. Hemen ardından ikinci bölüm başlamadan önce ellerimi yıkayıp, su içip yanına geri dönmüştüm.

Suyu sadece içmekle kalmayıp, susadığımda almaya üşeneceğim için bir buçuk litrelik bir şişeyle de yanıma almıştım.

İkinci bölüm boyunca yorum yaparak izlerken, onunla hayata bakışlarımız ne kadar farklıysa Prison Break'e bakışlarımız o kadar benzerdi.

Bölüm boyunca telefonuma bildirimler gelmişti. Yeni edindiğim arkadaşlarımın (!) olduğu gruptan geliyordu mesajlar. Ara ara cevap yazsam da dikkatim filmde olduğu için çok bakasım gelmiyordu.

Bir kez daha mesaj geldiğinde Ejder daha fazla dayanamadı ve derince ofladı. "Ne çok hayranın varmış senin be!"

"Diyorum ben sana," dedim onunla eğlenerek. "Yeni arkadaşlarım beni çok sevdiler, bir türlü rahat bırakmıyorlar. Bu kadar uyumlu, herkesin sevebileceği bir insan olmayı ben seçmedim."

"Haftalar boyunca seninle aynı evde yaşamasam bu söylediklerin bir nebze inanabilirdim."

"Sana söyledim, işime geldiği gibi davranmayı severim."

"Bana yağ çekmeliydin o zaman! Sevgilinin beynini kurtarmaya çalışıyorum."

"Sus artık Michael gibi zeki bir herifin bile Sara'ya aşık olup afallamasını izlemek istiyorum. Mahkûm ve doktor ilişkisi, tek kelimeyle mükemmel."

Başını ağır ağır salladı. "Tam umutsuz bir romantiksin sen."

"Önüne bak." dedim ve bacağını ayağımla dürttüm. Gülse de tepkimi ciddiye aldı ve diziyi izlemeye devam etti.

İkinci bölümün ortasında ben su şişemi kafamı dikip suyumu kana kana içerken bana ters ters bakmıştı çünkü dizinin en heyecanlı sahnelerinden birindeydik.

İkimiz de bacaklarımızı pufa uzatmış, koltuğa yayılmıştık ve gittikçe mayıştığımı hissediyordum. Beni uyanık tutan tek şey sadece dizinin sürükleyiciliğiydi.

Üçüncü bölüm başlarken ikimiz de kalkmak için bir hamlede bulunmamıştık. "Senin dizi izlemekten daha önemli işlerin yok mu?"

"Var ama iyi geldi, ayrıca bırakamıyorum. Her bölümü en heyecanlı yerinde bitiriyorlar!" Çok doğruydu, bu dizinin başından kalkmak çok zordu.

Üçüncü bölüm bittikten sonra dörtte başlamıştı. Dördüncü bölümde artık yorumlarımız azalmıştı ve ne kadar uykuyu sevmediğini söylese de o da mayışmaya başlamıştı.

Dördüncü bölümün yarısında artık daha fazla gözlerimi açık tutamamaya başlamıştım. Gözlerim kendiliğinden kayarken esneyip duruyordum ve Ejder de benim yüzümden her esnediğinde bana kötü kötü bakıyordu.

En sonunda başımı yastığa yaslayıp bacaklarımı kendime doğru çektim, on beş dakika kadar da böyle kaldıktan sonra yine yer değiştirme ihtiyacı hissettim.

Ejder'in olduğu tarafa başımı yasladığımda aramızda yastık vardı, rahat etmem için yastığı aramızdan çekti ve bu birbirimize daha fazla yakınlaşmamıza neden oldu.

Gözlerim ağır ağır kapanırken hala kendimle savaşıyordum uyumamak için. Son gördüğüm Michael'in yakışıklı yüzü olurken gözlerim tamamen kapanmıştı.

🎼

Sıcak bir bedene sarılı olduğumu hissettim, ardından da başımın altında düzenli nefes alıp veren bir göğüs hissettim.

İrkilerek uyandığımda, hızla yerimden doğruldum. Ejder'le kucak kucağa uyuyorduk. Ne ara bu kadar yakınlaştık bilmesem de gece ona fazla yakın şekilde uykuya daldığımı hatırlıyordum.

Yaşadığım irkilmeyle hızlanan nefeslerimi kontrol altına almaya çalışırken bakışlarım yukarı kaymıştı ki onun açık gözlerinde gördüğümde bir kez daha irkildim.

"Sikeyim!" Küfrümle güldü. "Ödümü kopardın."

"Ben bir şey yapmadım." derken hala gülüyordu. "Ama cidden feci şekilde ödün koptu."

"Uyuya kalmışız." dediğimde başını olumluca salladı.

"Dizi çok sürükleyiciydi."

"Sen ne zaman uyandın?" dedim merakla onu süzerken.

"Az önce," dedi lafı ağzında geveleyerek. "Sen bana hayata tutunduğun son dalmışım gibi sarıldığın için kalkamadım maalesef."

"Sallama! İstesen çok rahat kalkabileceğini ikimiz de biliyoruz." dedim tamamen ayağa kalkarak.

"Kıyamadım sana." dedi yapmacık şekilde gözlerini kırpıştırırken.

"Çok komiksin çok."

"Dur bir dakika, saat kaç?" dedi ve hızla telefonunu eline aldı.

Saat kaç olmuşsa bu onun gözlerini yumup kısık sesli bir küfür etmesine neden oldu. "Saat on."

On benim için çok erken bir saatti ve bu saate kadar uyuduğum için mutluydum. İyi ki uyanmamıştı. "Şu sıfata bak ya, fazladan uyuduğu için nasıl mutlu oldu."

"Yok, ne alaka?" dedim omuz silkerek.

"Hemen hazırlanıp çıkalım, dikkat çekmeyelim ikinci günden." dediğinde onu ikiletmedim.

Hızlı adımlarla ilk önce banyoya geçtim. Vaktimiz kısıtlı olduğu için duş alamadım. İşlerimi halledip aynı hızla odama geçtim.

Dün şekillendirdiğim saçlarımın üstünden düzleştiriciyle geçerek dümdüz yaptım. Dolaba hızla göz gezdirip kırmızı, vücuduma tam yapışan bir tulum giyindim. V yaka dekoltesi beni biraz düşündürtse de daha fazla zaman kaybetmemek için başka bir şey denemedim.

El çabukluğuyla da makyajımı yaptığımda hazırdım. Hazırlanmam sadece yirmi dakika sürmüştü ve bu benim gibi uyuşuk, ağır hareket eden birine göre rekor sayılabilirdi.

Dünden beri ayaklarım acıyordu topuklu ayakkabılar yüzünden, bu sefer canım daha az acısın diye kalın topuklu bir ayakkabı tercih ettim. Zaten tulumun paçaları uzun olduğu için sadece ayakkabının ucu gözüküyordu. En son olarak siyah kemik gözleri de taktım.

Kendimi odadan dışarı attığım aynı anda Ejder de odasından çıkıyordu. Onun da hazırlanması benimle aynı sürmüştü. Normalde aşırı salaş olsa da, bu karakteri için hazırlanması gerekiyordu.

Bugün siyah bir gömlek giyinmişti ve içinde hiç rahat durmuyordu. Siyah gömlek kaslarına yapışmış, iriliğini biraz daha belli etmişti ve rengi de tenine inanılmaz uymuştu. Gömlek giyinmeye alışmasa daha iyi olurdu sanırım.

Onun da bakışları benim üzerimde gezinirken güldü. "Her sabah biz böyle bakışacak mıyız?" dediğinde ben de gülmüştüm.

"Öyle gözüküyor." dediğimde hala beni dikkatle inceliyordu.

"Kırmızı, yakışmış." dedi ve hemen ardından da ekledi. "Tahmin etmiştim ama yakışacağını."

"Ne zaman?"

"Elinde kırmızı jartiyerle odama daldığında." Sert omzuna büyük ihtimalle onun hissetmediği bir yumruk attım. Aksine benim parmaklarım acımıştı!

Birlikte evden çıkıp arabaya ulaşana kadar epey hızlı hareket etmiştik. Yine kahvaltılık bir şeyler almak için pastanenin önünde duracaktı ki konuştum.

"Zaten bir saat sonra öğle arası, o zaman yeriz."

"Sen cidden diyet mi yapıyorsun?"

"Hayır, nazar değdirdin bana. İştahım kapandı." dediğimde güldü. Son zamanlar çok sık gülüyordu.

"Üvey abiciğini sevdin mi?"

"Öyle söyleme!"

"Tamam tamam," dedi çabuk ikna olarak. "Nasıl bir herif?"

"Mükemmel, adam mükemmelliğin vücut bulmuş hali gibi. Önüne gelen her işi hızla hallediyor, kibar, düşünceli ve iş bitirici. Herkes ona inanılmaz saygı duyuyor ama korktukları için olduğunu sanmıyorum. O saygıyı gerçekten kazanmış gibi duruyor."

"Evet, epey sevmişsin." dedi yine trafikte ilerlemeye çalışırken.

"Hayır! Nefret ediyorum." dediğimde şaşırmıştı.

"Kıskanıyor musun?" derken bakışları anlayışla üstümde gezinmişti.

"Kapat şu konuyu." dediğimde beni hiç zorlamadı, konuyu hiç açmamış gibi hızla kapattı. Ancak ben durmadım. "Bunu bana neden yaptın peki? Neden onun yanında işe soktun?" Bu soruyu ona daha önce de sormuştum ama hep yaptığı gibi usta şekilde beni geçiştirmeyi başarmıştı.

"Sana hademe olacaksın derken ciddiydim Melodi, başka seçeneğim yoktu. Ne tür taklalar atıp bir gecede her şeyi ayarladım tahmin bile edemezsin. Ayrıca muhasebe kısmında olman gerçekten işimize yarayacak. Kasıtlı yapmadım."

"Detaylı açıklama yapman şaşırtıcı, gittikçe insanlaşıyorsun. Büyük ilerleme."

"İnanılmazsın, cidden küfür etmemek için kendimi zor tutuyorum."

"Hadi et," derken eğleniyordum ve o da eğlendiğimi fark ettiğinde alt dudağını ısırdı beni seyrederken. "Önüne bak burası senin golf arabanla gezdiğin boş ormana benzemez. İstanbul trafiği, arkadan bir tane çakarlar araba perte çıkar."

"Bazen nahif ve bebek gibi olurken bazen nasıl tır şoförüne dönüyorsun sen?"

"Aile işleri." dediğimde güldü yine. "Seni ne kadar mutlu ediyorum. Ben espriler yapmadan önce yüzün mahkeme duvarı gibiydi, benden sonra yüzün bir gül bahçesine döndü. Doğru kadının sevgilisini kurtarıyorsun Ejder."

Bir süre söylediklerimi algılamaya çalıştı. "Beynini," diye düzeltti beni hemen. "Bugün ilaçlarını almadın daha değil mi Melodi?"

"Henüz değil, yemekten sonra alacağım."

"İlaçlı ve ilaçsız iki ayrı kişilik gibisin. Bu hiç normal değil. Antidepresan kullanan insanlar çok gördüm, zamanında ben de kullandım bu çok farklı." Zamanında ben de çok kullandım kısmı ilgimi çekmişti.

"Sen neden kullandın? Özel değilse?"

"Özel." dedi ve açmadan kapattı konuyu sertçe. Onu zorlamadım, sessiz kaldım. "Bazen çok düşünmek insanı delirtir," dedi sadece ve başka da hiçbir şey söylemedi.

Yolculuk boyunca da sessiz kaldık ikimiz de. Şirkete geçtiğimizde dün bize verilen kartlarla giriş yapmıştık.

"Dünkü Seda Hanım seni çok sevmişti." dedim kısık sesle.

"Sevda," diye düzeltti. "Ayrıca kadınlar beni sever." dedi yavşak bir sırıtışla.

Asansöre bindiğimizde dolu olduğu için konuşmadık, asansör benim katımda durduğunda başını hafifçe eğerek göz kırptı. Vakit kaybetmeden Levent'in odasına girdiğimde bakışları üstümde gezindi.

"Günaydın,"

"Günaydın, biraz geç kaldım." dedim sanki o görmüyormuş gibi.

"Yenisin daha, alışman vakit alabilir. Bir sorun yok değil mi?"

"Çok incesiniz, teşekkürler." dedim yerime geçerken. Bir süre masamda bilgisayarda vakit geçirdim ama pek bir şey anlamadığım için fareyle ekranı gezip duruyordum.

"Yanıma gel, sana bu ayın bilançosunu nasıl düzenlediğimi anlatacağım." dediğinde öğrenmeye açmış gibi hevesle doğruldum yerimden.

Tekerlekli koltuğumu yanına çekip ekrana diktim bakışlarımı. Her şeyi excel üzerinden yapıyordu. Bana programı anlatırken onu can kulağıyla dinliyordum, sanırım bu işin sonunda cidden muhasebeci de olacaktım.

Bu güzel olurdu, paralarımı sayarken hata yapmazdım. Henüz hata yapabileceğim kadar param yoktu ama bir gün o da olacaktı.

Tabii dikkat ettiğim tek şey uygulama değil, aynı zamanda bütçe bütçe ayrılmış projelerdi. Çok detay yazmıyor sadece başlık ve ne kadar ödeme yapıldığıyla ilgili şeyler vardı. Ben hayatımda hiç bu kadar sıfırı yan yana görmemiştim.

"Bunlar çok büyük rakamlar, tüm Maran bünyesinin çalışmaları. Sen sadece bu şirketteki giriş çıkışlara bakacaksın." dedi ve daha az sıfırların olduğu bir dosya açtı. "Çok dikkatli olman gerek, en ufak bir hatan milyarlara mal olabilir."

Bakışlarımı gördüğünde güldü. "Gözün korkmasın, alışacaksın. Sen işi çabuk kapmaya ve olabildiğince az hata yapmaya bak, zaten genelde birlikte çalışacağız." dediğinde başımı salladım.

Bu sırada odanın kapısı tıklatılmadan açıldı ve içeri kumral genç bir adam girdi. Bakışları önce benim üstümde uzun uzun gezinirken gülümsemişti.

"Abi, bu güzel hanımefendi kim?" derken kapıyı arkasından kapattı.

Harika! Bir üveyle daha taşınmak üzereydim.

"Sana da günaydın Çağatay." dedi bıkkın şekilde. "Bu saatte hayırdır buralarda görüyorum seni?"

"Babam çok kafa ütüledi." dedi bıkkın şekilde karşımızdaki koltuklara geçerken.

"Ben kalkayım?" dedim Levent'e bakarak.

"Tabii, sorun olursa gel yanıma." dediğinde sandalyemi de geri masama çekmiştim.

"Kaçak bir kumarhanede basına yakalandın Çağatay. Ben babamın yerinde olsam seni evlatlıktan reddederdim."

"Bu kadar mükemmel bir insan olmak zorunda değilsin ayrıca aile meselelerimizi böyle ulu orta konuşman hiç hoş değil abiciğim."

"Aile meselelerimiz değil bunlar! Senin meselelerin. Otuz yaşına geldin hareketlere bak!"

"Yirmi sekiz." dedi hızla düzelterek. Çağatay burada abisinin yanında birinin çalışmasını yadırgamamıştı ve aslında bu da Levent'in alçak gönüllülüğünü gösteriyordu. Diğer çalışanlardan da duyduğuma göre Levent muhasebeye giren çoğu çalışanı zaten kendisi eğitiyordu.

"Muhasebe işi çok sıkıcı, laboratuvarlara şükrediyorum." dediğinde onun da bilim insanı olduğunu anlamıştım.

"Peki neden buradasın?"

"Çünkü laboratuvara çok pahalı cihazlar aldım ve Ayla abla muhasebe öğrenmem için beni senin yanına gönderdi." Duyduğum isimle kasılırken bakışlarımı bilgisayar ekranından ayırmamaya çalışıyordum.

Ayla.

Annem.

"Kadını da bıktırdın sonunda." dedi Levent.

"Hayır, Ayla anneciğim beni çok seviyor bir kere." Nefes alamıyordum, nefes alamıyordum.

Bir tepki vermemek çok zordu, özellikle gözlerime yine hücum etmeyi bekleyen yaşlar hazırda beklerken.

"Ayla ablanın yerinde olsam seni eve almam."

"Saçmalama biz her hafta oyun gecesi düzenliyoruz, bana bayılıyor. Kıskanma bir kere." dedi ve Levent ona daha fazla laf sokmadığında o da sustu.

"Bu güzelliğin ismi nedir acaba?" dedi bakışları yine üzerimde gezinirken.

"Düzgün konuş!" dedi Levent.

"Melisa," dedim kısık sesle.

"Hmm, bana bir şeyler öğretir misin Melisa? Hep böyle güzel bir öğretmenim olsun istemişimdir."

"Daha işe gireli bir gün oluyor, pek bir şey bildiğim söylenemez."

"Ben sana öğreteyim," dedi oturduğu koltuktan kalkıp karşımdaki tekli koltuklardan birine oturarak.

Öğle arasına az kalmıştı, biraz daha dayanabilirdim. "Kaç yaşındasın? Nerelisin? Sevgilin var mı?" Soruları gittikçe daha can sıkıcı oluyordu.

"Çağatay, çık şu odadan yoksa elimde kalacaksın. Kusura bakma Melisa." dedi mahcup şekilde bana bakarak. "Zaten öğle arası geldi, sen çık istersen."

"Sana eşlik edebilirim." dedi Çağatay devam ederek.

"Biz birlikte yiyeceğiz." dedi Levent tehditkar bir sesle.

Tam eşyalarımı toplamaya başlamıştım ki odanın camının arkasında gördüğüm kişiyle durdum. Ejder buradaydı.

"Tanıdığın mı?" dedi Levent de onu fark ettiğinde.

"Çok yakın arkadaşım, onunla başladık burada işe." Ejder elleri ceplerinde beklerken ben de yerimden kalktım. İkisi de Ejder'e dikkatle bakıyordu, umarım onu tanımazlardı. "Afiyet olsun size." diyerek odadan çıktığımda nefesimi derince vermiştim.

"Çok tuhaf şeyler oluyor." dedim kısık sesle ve onu hızla oradan uzaklaştırırken.

"Al benden de o kadar, her saat daha da ilginçleşiyor işler." Birlikte yine dün gittiğimiz yere yemeğe gittiğimizde kahvaltı yapmadığım için fazlasıyla acıkmıştım.

"Diğer üvey kardeşinle de tanışmışsın?" dedi kulağıma doğru eğilip fısıldayarak. Nefesi tenimi ürpertmişti.

"Sürekli kardeşin deyip durma ayrıca odaya girdiği ilk andan itibaren bana yürüdü."

"Sana mı yürüdü?" dedi hemen çatılan kaşlarıyla. "Ne yaptı?"

"Sözlü yürüdü, Levent müsaade etmedi ama ona rağmen koştu ve o adamın babasıyla annemin evli olması midemi bulandırdı!"

"Tamam, sakin ol."

"Ayrıca seni gördüklerinde önce birbirlerine sonra da sana dikkatle baktılar. Seni tanıyor olamasınlar?"

"Beni canlı görmediler ama tanıyor olabilirler."

"Peki nasıl oluyor da bu kadar rahatsın?"

"Burada işleri olabildiğince hızlı bitireceğiz, yakalanmadan kaybolmamız gerek. Bulduğum şeyleri akşam sana anlatacağım, düşündüğümden daha derin bir şeyin içine girdik."

"Hayatım gittikçe bok yoluna yuvarlanıyor farkında mısın?" dediğimde gülmüştü.

"Senin bir yere yuvarlanmana izin vermem." Bunu öyle keskin ve güçlü bir tonda söyledi ki belki söz vermedi ama gözleriyle yemin etti.

Taktığı lensle laciverte dönen gözlerine bakarken derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Aramızda uzun bir bakışma geçtiğinde değişik bir sessizliğin içine girmiştik.

"Bana öyle bakarsan sana inanırım." Ne demek istediğini anlayamadım.

"Neye inanırsın?" Bu sırada sipariş ettiğimiz yemekler geldi ve Ejder yine bana cevap vermedi.

"Nasıl bakıyormuşum hem?" dedim konuyu kapatmasına müsaade etmeyerek.

"İnsanların arkadaş olduğumuza inanamayacakları kadar hayran. Ben dedim ama gözlerine bakarsam en sevdiğin rengi değiştiririm diye ama amacım bu değildi. Bunu sonra tekrarlayacağız, gözümde lens yokken."

Gülerek kafamı iki yana salladım. "Beni ciddiye almıyor musun sen?" Benim gülmem artarken o da gülümsüyordu.

"O kadar komik olan ne Mel?" Gülmem devam ederken karnımı tutuyordum.

"Ay sinirlerim bozuldu."

"Belli belli. Hadi yemeğini ye,"

"Son günlerde bana sürekli yemek yedirmeye çalışıyorsun. Beni yiyeceğine gerçekten inanamaya başlıyorum bak."

"Hiç şaka yapmamıştım oysaki." dedi göz kırparak.

Yemeğe başlamıştım ki üstümüze düşen gölgeyle başımı kaldırdım. Sevda denilen kadındı. "Afiyet olsun, Erim işten sonra işlerin var mı?"

"Evet, neden?" dedi Ejder arkasına yaslanırken.

"Bilmem, bir şeyler içeriz dedim. Daha tam tanışamadık."

Ejder bakışlarını bana çevirdi. "Akşam müsait misin?"

"Hayır, Prison Break en heyecanlı bölümünde kaldı." dedim omuz silkerek.

"Müsait değilmişim." dedi kadına bakarak.

Sevda bozulsa da belli etmemeye çalıştı. Başka hiçbir şey söylemeden yanımızdan ayrıldı.

"O da neydi?" dedim öne doğru eğilip fısıldarken.

O da beni taklit etti, dirseklerini masaya yasladı ve bana doğru eğilerek fısıldadı. "Herkes bana aşık,"

Gülerek uzaklaştım. "Herkes değil."

Bu sefer gülmüyordu. O da doğruldu ve yemeğini yemeye devam etti.

"Diğer üvey nasıl yürüyordu sana?" dediğinde şaşırmıştım bu on beş dakika öncenin konusuydu.

"Senin kadar iddialı ve egolu olmasak da var bizim de kendimize göre aşıklarımız." dediğimde gülmemişti. "Şaka yapıyorum, sadece mide bulandırıcı."

"Bana kalırsa Ozan dışında herkesin yakınlaşması rahatsız ediyor seni."

"Herkes değil." dedim bir kez daha.

Ağzına götüreceği çatalı havada kaldı, aramızda yine o bakışmalardan geçerken erken keserek yemeğime döndüm.

"O kadını neden istemedin? Güzel, alımlı." dedim hızla konuyu değiştirerek. Konuyu değiştirdiğimi fark etti ama üstüme gelmedi.

"Bilmiyorum. İnan bilmiyorum Mel."

"Bana neden öyle diyorsun?"

"Belki birileri yanımızdan geçerken duyar, dikkatli olmakta fayda var." dedi sadece benim duyabileceğim bir sesle.

Yemeğin kalanında çok konuşmadık, zamanımız kaldığı için kendime tatlı da söylemiştim. "Ben bugün çok yoruldum."

"Sadece bir buçuk saat çalıştın." dedi inanamıyormuş gibi.

"Levent Bey bana muhasebe gösterdi, excel dosyalarını harcamalarını falan." dediğimde gözleri parlamıştı. Akşam uzun konuşmalar yaşayacağımız kesindi.

Bu sırada Levent ve Çağatay da restorana girmişlerdi. Sevda'nın yanına geçerlerken bu sefer beni görmemişlerdi.

"Kardeşlerini sevdin mi?" dedi kısık sesle.

"Siktir git Ejder ya."

"Tamam tamam." dedi ne kadar sinirlendiğimi gördüğünde.

"Bugün bitsin artık, daha fazla dayanamıyorum. Zaman hiç geçmiyor, zulüm gibi."

"Ne kadar söylendin sen böyle. Neyse biraz erken geçelim, işlerim var." dediğinde vakit kaybetmeden hesabı ödeyip kalktık. Ejder hesap ödeme kısmına geldiğinde asla bana müsaade etmiyordu. Zaten şu an babam tarafından arandığım için de kredi kartlarımı kullanamıyordum.

Şirkete döndüğümüzde Levent günün geri kalanında toplantıya girdiği için gelmemişti ve ben de ofistekilerle bol bol sohbet etmiştim.

Yanlışlıkla onları kendime daha fazla hayran bırakmıştım. Ancak onlarla kurduğum samimiyet daha fazla bilgiye ulaşmamı da sağlıyordu.

"Levent Bey çok iyi bir adam."

"Öyle, bir de kendi gibi taş nişanlısı var. Kadın bir içim su." dedi Emre.

"Sık sık uğrar buraya, hem çok güler yüzlü hem de mükemmel. Haber spikeri, son zamanlarda yıldızı parlayan isimlerden. Esra Yaşar." Tanımıyordum ya da adını duyduğumu hatırlamıyordum.

"Çağatay da çok tatlı ya, bugün gelmişti yine." dedi yine Reyhan hülyalı hülyalı.

"O herif bence biraz şey, yavşak." dedi kısık sesle bize doğru eğilerek Kaan.

"Tam serseri prens bence." dedi Sude de. Daha çirkin bir benzetme olamazdı sanırım.

"Ee senin hayatında kimse yok mu?" diye sordu Emre bana.

"Var ama yurt dışında şu an." dedim onlara nadir zamanlarda olduğu gibi dürüst olarak. Yalan söyleme işine hızlı alışmıştım ve yalan söylemekte bu kadar usta olduğumu da yeni öğreniyordum.

"Bu bilgi ofisteki erkekleri mahvedecek, yeni geldiğin için dünden beri çok dikkat çekiyorsun." dedi Kaan.

Bu sırada Sahra yanımızdan geçerken omzuma sertçe çarpmış ve dönüp özür dileme gereği duymamıştı. "Sorun değil!" dedim dayanamayıp arkasından bağırarak.

Beni takmayarak hızlı hızlı yürümeye devam etti. "Sorunu ne onun?" dedim diğerlerine dönerek.

"Aman soğuk nevale, bayılır surat asıp söylenmeye. Hiç haz etmiyorum, korkunç bir tip. Sadece amacı ve işi için yaşayan tiplerden." dedi Emre arkasından neredeyse iğrentiyle bakarken.

Aslında burada gerçek karakterimin en çok benzediği insan Sahra'ydı. Ve ben kendim gibi davransaydım büyük ihtimalle beni aralarına almayacak, hatta sohbet bile etmeyeceklerdi. Ejder'in adadaki arkadaşları gibi.

Belki de o yüzden sürekli benden şüphelenip duruyorlardı. Bazen oynamak gerekiyordu.

"Bu hafta Manga konseri var! Bu sefer itiraz etme, geliyorsun." dedi Sude heyecanlı heyecanlı.

"Olabilir aslında, Erim'e sorarım."

"O yakışıklı herifle cidden sadece arkadaş mısınız?" dedi Reyhan.

"Adam cidden yakışıklı, ben bile yükselirim o herife." dedi Kaan da.

"Harbi karizma herif de sen son zamanlarda bu gey şakaları sık yapar oldun bak geriliyorum. Bu gey mi?" Son cümlesini, sesini incelterek söylemesi hepimizi güldürmüştü.

"O benim çok yakın arkadaşım hem sevgilimin de yakın dostu." Yalan parayla değildi ya...

"Bak sen, işler gittikçe karmaşık bir hal almaya başladı. Yoksa bir Aşk-ı Memnu mu dönüyor buralarda?" dedi Kaan havayı koklayarak.

"Saçmalamayın, yok öyle bir şey. Hem bir kadınla adam arkadaş olamaz mı? Siz nesiniz o zaman?"

"O adam Meksika kadar ateşli ve sen de o ateşi söndürecek kutuplar kadar göz alıcısın. Dehşet yakışıyorsunuz, sana bakışları da fena. Zaten ben demiştim bunlara kesin aralarında tutkulu bir aşk vardır diye." Sude'nin konuşurken abartılı tepkileri beni sadece güldürdü.

"Onu sadece bir dakika falan gördünüz. Erim bunlara çok gülecek."

"Erin mi?" dedi Kaan espri yaparak.

Hepsi aynı anda kusma efekti verirken bakışlarım saate kaydı. Tamam sohbet ettiğimde, aylaklık yaptığımda zamanın daha hızlı geçtiği su götürmez bir gerçekti. İş hayatı hiç bana göre değildi. Lüks plazalarda sabah dokuz akşam beş işleri de bana göre değildi.

Galiba genel olarak çalışmak bana göre değildi.

Sonunda mesai saatleri bittiğinde Ejder'le şirketten çıkmıştım. Yüzü gergin duruyordu. "Bir sorun mu var?"

"Evet, aslında işler şu an tıkırında gidiyor ama Maran'ın düşündüğümden daha fazla sırrı var ve ortaya çıkarmakta zorlanıyorum.

"Levent bana bütçeleri gösterirken sadece bu şirketin değil, laboratuvarın ve daha ne olduğunu bilmediğim ama onlara ait olan şirketlerin gelir giderlerini de gösterdi. Tabii çok küçük bir kısmını gelişi gele gösterdi. Ama laboratuvar için yapılan harcamalar dikkatimi çekti. Çok sıfır vardı, o kadar sıfır vardı ki kaç sıfır olduğunu bile sayamadım."

"Eve gittiğimizde hatırladığın kadarıyla aynı çizelgeyi oluşturabilir misin?"

"Denerim."

Yolun geri kalanında sessizdik. Eve geçer geçmez üstümdekileri çıkartıp kendi halime dönmüştüm. Rahat eşofman altım ve kısa kollu, belimin biraz yukarısında biten tişörtümle fazlasıyla kendim gibi hissediyordum.

Salona girdiğimde Ejder karşısına iki tane bilgisayar açmış ve parmakları klavye üzerinde hızla hareket ederken yine anlayamadığım şeyler yapıyordu.

Birkaç adımda ona ulaşıp arkasında durdum, ekrana baktım. Büyük ihtimalle şirketteki bilgileri ele geçirmeye çalışıyordu.

Daha iyi görmek için başımı onun başına eğip gözlerimi kıstığımda dikkati dağılmıştı. Ben çatık kaşlarımla ne yaptığını anlamaya çalışırken o da bana bakıyordu.

"Ne yapıyorsun sen?" dediğinde nefesini yüzümde hissetmiştim. Bakışlarımı ona çevirdim, saçlarım omuzlarına dökülmüştü. Bakışları kısıktı ve beni izliyordu.

"Ne yaptığını merak ediyordum."

"Öyle mi?" Yüzlerimiz daha fazla bu kadar yakın olmasın diye yavaşça doğruldum. "Hadi bir sandalye çek gel yanıma."

"Yok bugün çok oturdum, yatarak dizi izlemek istiyorum."

"Ben acıktım."

"Aslında ben de acıktım ama bugün çok yoruldum, bir şey hazırlayamam. Hadi kalk yemek yap." dedim omzuna elimi koyarak.

"Yok Melodi, yemedim."

"Of keşke o mükemmel cihazı buraya da getirebilseydik. Neden bunu tüm dünyada satışa sunmuyorsun ki? Tüm dünyada satış rekoru kırarsın."

"Tavsiyen için sağ ol." dedi ve telefonunu eline aldı. "Lahmacun yer misin?" dediğinde başımı olumluca salladım. "Soğanlı soğansız?"

"Soğansız!" Kısa süre içinde sipariş verirken ben de koltuğa geçmiştim ama bilgisayarını kucağına alıp yanıma geldi.

"Şimdi bana hatırladığın kadar orada gördüğün projelerin isimlerini ve bütçelerini yazar mısın?" dediğinde yerimden doğruldum. Başımı olumluca salladım, görsel hafızamın bana müsaade ettiği kadar aynı şekilde geçirdim tabloyu.

Ve bittiğinde Ejder bana şaşkınlıkla bakıyordu. O an tüm sayfayı doldurduğumu fark ettim.

"Kaç dakika baktın ekrana?"

"Yirmi saniye falan." dediğimde biraz daha şaşırdı. "Sıfırlardan tam emin değilim ama genel olarak böyleydi."

"Melodi, burada ayarladıkları bütçeye göre ne halt yediklerini bile görebiliriz. Laboratuvara çok yüklü harcamalar yapıyorlar."

"Sence ne yapıyorlar?"

"Birkaç tahminim var, her geçen gün sistemlerine biraz daha iniyorum. Biraz asabi gidiyoruz ve böyle giderse bir haftaya kalmadan amacımıza ulaşacağız ama aynı zamanda ifşa da olacağız. Bu işi bitirip, her şeyi öğrenip hızla gitmemiz gerekiyor." dediğinde başımı olumluca salladım.

"Sen neler buluyorsun peki?"

"Bilmek istemezsin." dedi sadece.

"İstiyorum." Sonuçta tüm riskleri göze alarak onunla buraya gelmiştim.

"Biraz vahşi şeyler, biraz da insanlık dışı. Bizim deneylerimize laf ediyorken onların deneylerini görsen herhalde kafayı yersin." dedi ve daha fazla bir şey anlatmadı. "Neyse, beşinci bölümü izleyelim mi?"

"Ben dörtte uyuya kaldım."

"Tamam kaldığın yerden açıyorum." dedi ve bilgisayarı kapatıp kumandayı eline aldı.

"Koca şirketi hacklemeye çalışırken bu kadar rahat olman doğal mı?"

"Bu dizi büyülü, bırakamıyor insan. Ve merak etme, ben işimi hiçbir zaman şansa ya da tembelliğe yedirmem." dedi göz kırparak.

O diziyi açtığında çok geçmeden lahmacunlarımız da gelmişti. Bugün iştahım yerindeydi. Bir yandan diziyi izleyip bir yandan da karnımızı doyurmuştuk.

Dizinin ortasında telefonum çalmaya başlamıştı ve bu hattımın numarası çok kişide yoktu. Ejder diziyi durdurdu, aramayı yanıtladım.

"Arım balım peteğim, sevgilini özledin mi?" Uzay'ın sesiyle güldüm.

Ejder çatık kaşlarıyla kimle konuştuğumu anlamaya çalışıyordu.

"Özledim, sen de olmadan Ejder hiç çekilmiyor." dediğimde Ejder kimle konuştuğumu anlamıştı.

"Şimdi iş kolik iş kolik geziyordur. Bilgisayarının başından ayrılmıyor, hatta uyumuyordur bile. Uzun zamandır yapmak istediği şeyi yapıp rakibin kalbine sızdı çünkü."

Aslında öyle değildi, hatta burada nedendir bilmem daha rahattı. Benimle dizi bile izliyordu.

"Numaramı nereden aldın sen?" dedim merakla.

"Sen bizi ne sanıyorsun, unuttun mu bilmiyorum ama biz teknoloji dâhileriyiz."

"Ejder hepinizi kendinize benzetmiş."

"Dedikodunuzu bölmüyorsam diziyi açabilir miyim?" dedi Ejder gıcık şekilde.

"Ejder çok kıskandı, kapatmam için başımda dikiliyor."

"Kıskandı mı? Hayatta inanmam." dedi Uzay gülerek.

"İyi inanma, şu an tipini bir görsen aslında," Konuşmaya devam ediyordum ki Ejder dibime kadar girip telefona doğru konuştu.

"Kapat, git işinin başına. Boş boş gezme."

Uzay diğer taraftan söylenirken vedalaşarak kapattık telefonu. Ejder de yerine dönerek yine koltuğa yayıldı ve diziyi kaldığı yerden devam ettirdi.

"Sen inanılır gibi değilsin."

"İnanılamayacak kadar iyiyim değil mi?" dedi başı koltuğa yaslıyken bana alttan alttan bakarak.

"Ofistekiler beni konsere davet ettiler, gidelim mi?"

"Gitmek istiyor musun?"

"İstiyorum, Manga'yı seviyorum."

"Olur, gideriz o zaman."

"O zamana kadar dönmemiz gerekirse?" dedim alt dudağımı sarkıtarak.

"O zaman başka bir Manga konserine gideriz. Olmaz mı?" dediğinde başımı olumluca sallamıştım. Onunla daha ne kadar birlikte kalacaktım meçhuldü ama ben yine de başımı engel olamadığım bir hevesle sallamıştım.

Bakışları üstümde gezinirken hafifçe kısılmıştı, derin bir nefes aldı.

"Aslında bu hafta bir davet var." dedi diziyi tekrar durdurarak. "Hani sana bahsetmiştim ya bu projeyi bizden daha önce yapan bir bilim insanı var diye,"

"Evet, hatta kendine uyguladı demiştin." dedim heyecanla.

"Evet, onun kardeşinin nişanı var. Bayağı ses getirici bir nişan, oraya benimle gelmek ister misin?"

"Oraya gitmemiz neye yarayacak ki?"

"Sana bir şey göstereceğim orada." dediğinde başımı olumluca salladım.

"Olur, gidelim. Bu kimliklerimizle mi gideceğiz?"

"Orada beni tanıyan insanlar var, gördüklerinde tanırlar ama seni tanıyan yok zaten. Endişelenme, hallederim ben."

"Sürekli endişelenme diyorsun ve beni rahatlatmaya çalışıyorsun." dedim ben de başımı koltuğa yaslayıp onu izleyerek.

"Bu kötü bir şeymiş gibi söyledin."

"Yok, değil. Teşekkür ederim."

"Bana çok sık teşekkür ediyorsun Melodi."

"Bu bir erdemdir." dediğimde yüzümü izledi yine. Bunu çok sık yapıyordu ve gizlemeye de çalışmıyordu.

Birkaç dakika boyunca ne diziyi açtı ne de konuştu. Sadece beni izledi.

"Ne? Ne oldu?" dedim beni çok fazla izlediği için rahatsız olarak.

"İnan bilmiyorum." dedi kısık sesle. Ancak benim daha fazla eşelememe izin vermeden diziyi tekrar açtı.

Konuyu açmadım, ben de diziye odaklandım.

🎼

Dün akşam yine üç bölüm izlemiştik ancak bu sefer uyuya kalmamış, odalarımıza geçmiştik. Sabah da hazırlanıp şirkete gelmiştik ve bu sefer geç kalmamıştık.

Levent yine bana bir şeyler göstermişti ve şaka maka cidden muhasebe öğreniyordum.

Öğle arası vakti geldiğinde Ejder'i etrafta göremedim. Telefonumu çıkarıp mesaj attığımda hızla cevap verdi.

Girişte buluşalım.

Mesajına cevap vermedim, çantamı alıp aşağı indim. Dış kapıya yakınlaştığımda Ejder'i gördüm, yanında Sevda vardı.

Bir eli Ejder'in omzunda gülerek konuşuyordu, Ejder de gülümseyerek onu seyrediyordu.

Beni fark ettiğinde ona bir şeyler söyledi ve yanıma ulaştı. "Kadını kendine hayran bırakmış gibisin."

"Açık açık benimle yatmak istediğini söyledi." dediğinde gözlerim irileşti.

"Bu hiç iş etiğine uygun değil."

"Burada sözü geçen bir kadın, çok şey hakkında bilgisi var." dediğinde durup ona baktım.

"Ne yani? Daha önce yarım bıraktığın iğrençliği şimdi de mi yapacaksın?"

"Hayır Melodi." dedi kesin şekilde.

"Bazen senin nasıl bir insan olduğunu unutuyorum." dediğimde sinirlenmişti.

"Nasıl bir insanmışım?" Ona cevap vermedim, şirketten çıkarken eli bileğime gitti. "Laf sokup sonra susamazsın."

"Bana böyle ilişkiler çok yüzeysel geliyor, mide bulandırıcı geliyor. Ben sevgiye inanırım, aşka inanırım. Kandırmacaları, yüzeysel birliktelikleri çok itici bulurum. Kimsenin hayatını yargılamak bana düşmez, seni de yargılamıyorum ama ima ettiğin şey çirkin."

"Neden biriyle yatmamın düşüncesi seni bu kadar geriyor?" dedi gözlerini kısarak.

"Germiyor, ilgilendirmiyor da. Cidden tuhafsın." dedim ve daha fazla konuşmasını istemeyerek ona arkamı döndüm.

Yine restorana girdik, hep oturduğumuz masaya yürüyecekken Levent'i gördüm. Bugün öğle arasına erken çıkmıştı.

Levent'in yanında kardeşi Çağatay da vardı. Ve karşılarında bir kadın daha vardı. Kalp atışlarım hızlanırken boğazım kurumuştu.

Hiç değişmemiş, hiç yaşlanmamış aksine daha da güzelleşmişti.

Annem karşımdaydı.

Bakışlarımı üstünden zorlukla ayırdım. Tam Ejder'i uyarmak için ona dönecektim ki yanlarına yakınlaşan birini daha gördüm.

Abim, öz abim.

Masaya ulaştığında annemin yanağına koca bir öpücük bırakıp diğerleriyle de sarıldı.

Abim, bizi terk eden annemizin yanındaydı. Annemizin evlendiği adamın çocuklarının yanındaydı.

Bu yaşadığım ilk düş kırıklığı değildi, görünen o ki son da olmayacaktı ama ihanetin damağımda bıraktığı acı tat ilk defa bu kadar mide bulandırıcıydı.

Güvendiğim dağlara kar yağmıştı, eteğine çığlar düşmüştü ve ben de o çığların altında kalmıştım. 

Continue Reading

You'll Also Like

145K 8.6K 16
Yıl 2049'da meydana gelen bir salgında kadın nüfusun büyük çoğunluğu öldü, erkek nüfusun yarısından fazlası sadece ufak genetik değişikliklerle hasta...
365K 11.5K 51
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...
501K 26.4K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...
1M 44.7K 84
Ağladı avşin sevdiğinin arkasından bana inanmıyor musun baran? Adam döndü ve kadına sen avşin hardal benim için bitmiş bir kitabın ölmüş karakterisi...