ZAMAN PARADOKSU

By lvinesha

44 3 1

Parmak uçlarımla dokunmuştum yaşama Acı bulaşmıştı ellerime Ellerim kirlendiğinde birini suçlamak yerine acı... More

1

2

12 1 0
By lvinesha

Aşılmaz sanarsın mesafeleri.
Oysa bu devirde imkansızlıklar
geçmiş zamandan kalma.

Biri sizi gerçekten kırdıysa ve kalbiniz bile sizden taraf değilse aklınız bu kırgınlığı unutmanız için çalışırdı. Bunu kendimize biz yapardık üstelik, affetmeyi seçerdik. Bu bazen unutmayı seçmek olurdu.

O kırgınlık zamanla geçmezdi, unutulurdu.

Bazen de böyle olmazdı. Siz unutmak isterdiniz, affetmek isterdiniz, yolunuza eskisi gibi devam etmek isterdiniz. Küllerinden tekrar yaşatmak isterdiniz anıları. Fakat unutmak imkansız olurdu. Ve bazı hikayeler tam bu noktada başlardı.

23 yaşındaydım ve bu yaşıma kadar birden fazla kırgınlık yaşamıştım. Üzerinden yıllar geçse de unutamadıklarım vardı. Artık istesem bile unutamayacağım da bir gerçekti ve bu yaşananlardan daha ağır geliyordu bana.

Yalnızca bazen pişmanlık duymadan edemiyordum. Örneğin, annemin bizi terk edip gittiği o gece uykumu yok sayarak onun peşinden gidebilir, en azından bir gece daha onun güzel kokusunu soluyarak huzurlu bir şekilde uykuya dalabilirdim. Ya da babam, annemin bizi terk edişinden birkaç gün sonra taşınacağımızı söylediğinde buna karşı çıkabilirdim. Tek arkadaşım olan Asil ile aramızdaki bağı çürütmeyebilirdim.  O dönem her şeyden, herkesten uzaklaşma isteğiyle doluydu içim. Her şey geçecek gibi hissettiriyordu bu bana. Küçüktüm.

Uzaklaşmak ve unutmak.

Güzel ihtimallerdi.

Fakat ben her şeyi daha fazla kötüleştirmekten öteye gidememiştim.

Her şeyden sonra evimize veda etmek bana eski hayatımdan her şeyi arkamda bırakmam gerektiğini hissettirmişti belki de, bilmiyordum. Çünkü o zaman çok küçüktüm ve düşüncelerimin ne yönde olduğunu tahmin edemiyordum. Sadece o zamanlar kimseyle konuşmak istemediğimi hatırlıyordum. Yalnız kalmak istiyordum. Aklımın içinde bile yalnız kalmak.

Ve her cümlenin sonunda zihnim beni geçmişe götürebiliyordu. Bu da geçmişi yanımızda taşıdığımızın kanıtı olmalıydı.

Öylece kitabıma bakarak düşüncelere dalmışken dışarıdan bakan biri kitap okuduğumu sanabilirdi ancak kafamda dönen düşünceler bundan çok uzaktaydı.

İç çekerek etrafa göz gezdirdikten sonra dışarı çıkıp temiz hava almak istediğim için ayaklandım. Çantamı omuzuma asıp masada duran kitabımı da aldıktan sonra üniversitemin içinde bulunan kafeden çıktım. Bugünki derslerim bitmişti fakat Yağış'ı bekliyordum çünkü bir yere gitme planı yapmıştık. O, üniversiteye başladığımdan beri yakın arkadaşımdı ve onu seviyordum. Onu yakınımda tutan şeylerden biri de kötü olduğumu sezdiğinde sorgulamadan beni neşelendirmeye çalışmasıydı belki de. Çünkü sorulardan hoşlanmıyordum.

Biraz ilerleyip banklardan birine oturdum. Yağış'ın gelmesine beş dakika vardı. Bu süreyi kitap okumaya devam ederek geçirdiğimde bu kez dikkatimi dağıtan Yağış'ın neşeli sesi olmuştu.

"Selam güzellik."

Kafamı kaldırdım. "Selam."

"Beklerken sıkılmış gibi görünüyorsun."

Yağış yanıma gelip otururken ben kitabımın kapağını yine kapatarak güldüm. "Sıkılmadım desem yalan olurdu sanırım."

Yağış da güldü. "Kalkalım o hâlde."

Ayaklanıp sohbet ederek ilerlemeye başladığımızda Yağış ailesiyle bir davete katılacağı için ona elbise bakmaya gidiyorduk. Yağış ailedeki tek çocuktu. Bir gün Yağış'lara gittiğimde annesi ve babasıyla tanışmıştım. Çok tatlı insanlardı. Arada bir onlara gittiğimde sohbet ediyorduk, benim onları sevdiğim kadar onlar da beni sevmiş olmalılardı ki Yağış bazen beni sorduklarını söylemişti.

Yağışla otoparka ilerlerken bugün derste yaptığı sunumun mükemmeliğinden bahsediyordu. Bu sunum için çok uğraşmıştı ve hakkını verdiği için sevinmiştim. Arabaya binip AVMnin önünde indik ve biraz dolaştıktan sonra sonunda bir mağazaya girdiğimizde Yağış ile etrafta dolanarak beğendiği elbiseleri denemesi için ayırıyorduk. Mağazada birbirinden güzel elbiseler olduğu için bir sürü seçenek arasında kalmıştık fakat sonunda birkaçını eleyerek kabine beş tane elbiseyle gitmiştik. Yağış elbiseleri denerken ben kabinin dışında onu bekliyordum. Gözlerim aynadaki yansımamdaydı. Altımda siyah, bol bir kumaş pantolon, üstümde beyaz, karnımı açıkta bırakan bir kazak ve kabanım vardı. Kumral saçlarım omuzlarıma dökülüyordu. Bakışlarımda bir ifade yoktu fakat aklımda sürüsüyle düşünce vardı. Bunu aynaya baktığımda göremiyordum. Kimse göremezdi.

"Bak, bu güzel oldu Asu."

Gelen sesle arkamı dönüp kabinden çıkan Yağış'a baktım. Üzerinde beyaz renkte, ceket yakalı, uzun kollu ve üzerinde oldukça yakışan bir elbise vardı. O kadar güzel olmuştu ki bir an ne diyeceğimi bilemedim.

"Çok yakışmış."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten. Zaten şu zamana kadar sana yakışmayan bir kıyafet olmuş mudur bilemiyorum."

Yağış gülerken ben de onunla birlikte güldüm. Çok güzel bir vücudu ve yüzü vardı. Basit bir kombin bile onun üzerinde çok şık duruyordu. Uzun bir boya, kızıl saçlara, küçük ve tatlı bir yüze sahipti. Görünüşünün yanı sıra güzel bir kalbi de vardı.

"Dedi dünya güzelliğine sahip olan kız," dedi ve yandan bakarak gülümsedi.

Yağış tekrar kabine girip diğer kıyafetleri de denemişti ve en çok beğendiğimiz ortak kararla beyaz elbise olduğundan onu alıp mağazadan çıkmıştık. Sonraki durağımız acıkan karnımızı doyurmak için bir kafe olmuştu. Ben simit isterken Yağış diyette olduğundan salata istemişti. Yağış simite burun kıvırırken ben de onun salatasına aynı tepkiyi vermiştim çünkü oldum olası salatayı sevmezdim. Simitin ise hayatımda hep bir yeri olmuştu, sevdiğim sayılı yiyeceklerin arasındaydı.

Bir saat boyunca kafede vakit geçirdiğimizde hava kararmak üzereydi. Sonunda kalkmaya karar vererek kafeden çıktığımızda Yağış eve dönmüşti. Ben ise sokakta öylece yürüyordum. Aklımda bir yere gitmek yoktu. Yalnızca sessizliği derinleştirerek adımlar atıyordum.

Cebimde duran telefonum çaldığında arayan babamdı. Aramasını yanıtlayatak telefonu kulağıma götürdüm.

"Baba?"

"Kızım, nasılsın?"

"İyiyim. Sen nasılsın, özlüyor musun beni?" dedim gülerek. Üniversite seçimimi başka bir şehirde yaptığım için ancak tatillerimde onu ziyaretine gidebiliyordum. En son bir hafta önce gitmiştim. Ben giderken babamın yetişmesi gereken bir davası vardı, gece yatarken bu aklımızda olmadığı için onunla vedalaşmadan uçağa binmek zorunda kalmıştım.

"İyiyim. Özlemez olur muyum seni? Keşke giderken son kez sarılabilseydim sana."

"Seviyorum seni," dedim canını sıkmasına fırsat vermeden.

"Bende seni seviyorum güzel kızım. Bir sorun olursa hemen ara beni, tamam mı? Hatta olmazsa da ara, hep ben arıyorum seni sen hiç aramıyorsun," diye yakındı azarlar gibi.

"Aşk olsun baba, henüz geri döneli bir hafta oldu," dedim gülerek.

"Doğru. Haklısın, tamam."

Başımı iki yana sallayarak güldüm. Birkaç yüzeysel konu daha konuştuğumuzda telefonu kapatmıştık ve ben Asil'in beni sürekli çağırdığı sahafın önündeydim. İçeriye girdiğimde ilk olarak burnuma kitap kokusu dolmuştu. Sahaflarda en sevdiğim şeylerden biri buydu. Bu koku bana paha biçilemez gibi geliyordu çünkü hiçbir kitapçıda bu güzel kokuyu alamıyordum. Ahşap parkelerin üzerinde ilerlerken çıkan ses bile ortama uyum sağlayabiliyordu.

Kitaplara bakarak, dokunarak ve birkaç sayfasını okuyarak zaman geçirdikten sonra almak istediğim iki kitapla birlikte kasaya doğru ilerledim. O sırada arkamda açılan kapıya pek kulak asmamıştım çünkü çantamdan cüzdanımı çıkarıyordum. Kasada duran yaşlı adamın yanına ilerledim ve kitapları önündeki masaya bıraktım. "Merhaba Tamer Amca,"

Tamer Amca'yı uzun zamandır tanıyordum ve beni onunla ve bu sahafla tanıştıran Asil'di. Çok iyi bir adamdı ve beni evladı gibi görürdü, ben de onu amcam yerine koyardım.

Adam başını kaldırdı ve karşısında beni görünce gülümsedi. "Merhaba Asu kızım. Nasılsın?"

"İyiyim. Sen nasılsın?"

"İyiyim şükürler olsun."

"Hep iyi ol," dedim gülümseyerek.

"Amin kızım, amin. Siz de hep iyi olun inşallah."

"Biz de mi?" diye sordum anlamayarak.

Taner Amca arkamı işaret ederek, "Siz işte kızım," dediğinde arkamdakinin Asil olduğunu pekâlâ anlamıştım, arkamı dönüp baktığımda Asil'in hafifçe gülümseyen yüzünü görmem de bunu kanıtlamıştı.

"Sen ne zaman geldin?" diye sordum şaşkın bir ifadeyle.

"Az önce," dedi eğlenen ifadesiyle. Yanımıza gelip aldığım kitaplara göz attığında başımı iki yana salladım ve cüzdanımdan çıkardığım parayı Tamer Amca'ya uzattım. Parayı alarak kitaplarımı poşetlediğinde Asil ile bakışmıştık. Daha sonra Tamer Amca'ya döndüm. "Kolay gelsin Tamer Amca, ben gideyim artık."

"Tamam güzel kızım. Dikkat edin kendize."

Asil'e baktığımda direkt göz göze gelmiştik çünkü durduğu yerden bana bakıyordu. Ne diyeceğimi bilmeyerek, "Görüşürüz," demiştim ona.

"Birlikte gidelim istersen?" diye sordu başını yana yatırarak.

Omuz silktim. "Olur."

Birlikte kapıya doğru ilerlediğimizde kapıyı açarak benim geçmemi beklemişti. Gülüp göz devirerek yanından geçtiğimde göz ucuyla onun da güldüğünü görmüştüm. Dışarı çıktığımızda hava iyice kararmıştı ve yarım saat öncesine nazaran daha soğuktu.

Üşüyerek kazağımın kollarını ellerime çektiğimde Asil yan gözle bana bakmıştı. "Daha önce sana yanlış havada yanlış şeyler giydiğini söylemiş miydim?"

Ona baktığımda yüzünde ciddi bir ifadeyle tek kaşını kaldırarak benden bir cevap bekliyordu.

"Evet, söylemiştin."

"Çok haklıymışım."

Onun üzerini süzdüğümde üzerindeki pilot üniformalarını yeni fark ediyordum. Lacivert renkliydi ve üzerinde o kadar güzel duruyorlardı ki bir an ne diyeceğimi bilemeyerek ona bakmaya devam ettim.

"Ellerim üşüdü yalnızca Asil," dedim sonunda savunmaya geçerek.

Asil bir anlık kazağımın örtemediği belime baktığında yüzünde onaylamaz bir ifade belirmişti. Hava gerçekten soğuktu ve bu havada giyilemeyecek şeyleri kombinlemiştim. Fakat yine de bunun sorumlusu ben değil, sabah iyi olan ve akşama doğru bozan hava olmalıydı.

Asil birden önüme geçerek kendisiyle birlikte benim de durmamı sağladığında ona anlamsızca baktım. Daha sonra ellerini kabanımın üzerine getirerek yavaş hareketlerle düğmelerini iliklemeye başladığında ben sakalların çıkmaya başladığı yanaklarına, yaptığı işte olan gözlerine ve arada kaçamak bakışlar atarak dudaklarına bakıyordum.

Asil'in düğmeleri ilikleyen sıcak parmakları çıplak tenime değdiğinde irkildim. "Ellerin sıcacık."

Hafifçe güldü. "Seninkileri de ısıtabilirler."

Ben ısıtırım senin ellerini.

Aklıma gelen cümle burukça gülümsememe sebep olduğunda Asil dudaklarımda duran gülümseye bakmıştı. Onun da o ânı hatırladığını biliyordum. Bu, geçmişteki bir anının lekesiydi. Asil ile küçükken kartopu oynamak istediğimizde o eldivenlerini evde unuttuğu için çıplak elle oynamıştı. Ona ellerinin üşüyeceğini söylemiştim fakat inat ederek oyuna böyle devam etmişti. Sonunda elleri üşümektem kıpkırmızı olduğunda ise ona kıyamayıp ellerini ısıtabileceğimi söyleyerek ellerini küçük ellerimin arasında ısıtmıştım.

O günler, her zaman için hayatımın en güzel günleri olacakmış gibi hissediyordum.

Asil geri çekilip yürümeye devam ettiğinde ben de ona ayak uydurarak yanından ilerledim.

Onunla geçmiş hakkında hiç konuşmamıştık. Bana onunla neden görüşmeyi kestiğimi bile sormamıştı. Belki de benim anlatmamı bekliyordu, bilmiyordum fakat onunla konuşmayı kestiğim için kendimden ölesiye utanıyordum ve geçmişimiz hakkında konuşmaktan çekiniyordum. O dönemler yaşadığım şeyleri anlatmak için ağzımı açmak bana zor geliyordu. Yine de o sorsa her şeyi anlatabileceğimi biliyordum.

Evimin olduğu sokağa vardığımızda bakışlarımı taş yoldan kaldırarak Asil'e baktım.

"İyi geceler," dedi düz bir sesle.

"İyi geceler, kendine dikkat et."

"Sen de kendine dikkat et."

Birkaç saniye sonra ona arkamı dönerek evimin kapısına ilerledim ve bahçe kapısını iterek açtım. Çantamdan anahtarımı çıkararak iki yanı toprak olan taş yoldan ilerledim ve kapının önüne geldiğimde arkama baktım. Asil içeri girmemi bekliyordu. Onu bekletmek istemediğimden tekrar önüme dönerek kapıyı araladığımda içeri girip asansöre ilerledim. Aynadaki üşümüş yansımamı izleyerek yukarı çıktığımda aklımda hızlı bir duş alıp ardından uyumak vardı.

Asansörden evimin olduğu kata vardığımı belirten bir ses çıktığında asansörden çıkıp kapıya ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdim ve çantamı ayakkanılığın yanına bıraktım. Sonrasında ilk işim salona gidip camdan bakmak olmuştu.

Asil hâlâ onu bıraktığım yerde öylece dikiliyordu.

Kaşlarım çatılırken öylece onu izledim. Başı yere eğik bir şekilde duruyordu.

Birkaç saniye sonra kafasını kaldırıp direkt olduğum yere baktı. Burada onu izlediğimi biliyor gibi gözleri direkt gözlerime isabet etmişti.

Asil bir anda bahçe kapısını itip içeri girdiğinde bakışlarımız ayrılmış, aynı zamanda şaşırmama yol açmıştı. Asil görüş açımdan çıktığında kapıya doğru ilerledim ve kapıyı aralayıp asansör yukarı çıkarken gergin bir şekilde onu bekledim.

Bir şey mi olmuştu?

Asansör sanki o an olduğundan daha yavaş bir şekilde yukarı çıkıyordu. Dudaklarımı dişlerken endişemi saklayamadığım gözlerimle gelmesini bekliyordum.

Asansör sonunda katımda durduğunda kapı hızla aralandı ve içinden çıkan Asil'i gördüm. Arkasında, üst katımda oturan arkadaşım Asya vardı. Asil'e kapıyı açan da o olmalıydı. Onunla göz göze geldiğimizde bana gülümsedi. Asya'ya aynı şekilde karşılık vermeye çalışsam da o an yaşadığım durumla başarabilmiş miydim bilmiyordum.

Gözlerim tekrar Asil'e döndüğünde asansörün kapısı kapanmıştı ve Asil bana doğru yürüyordu. Hiç beklemediğim bir anda bana sarıldığında şaşkınlıkla öylece durdum.

İçimi huzursuz eden bir şeyler vardı.

"Sarılır mısın bana?" Asil ifadesiz tutmaya çalıştığı sesiyle konuştuğunda bir şeyler olduğunu çoktan anlamıştım. Kollarımı Asil'in beline doladıktan sonra bir süre konuşmadım. Asil'in bir şey söylemesini bekledim fakat o konuşmak istemiyor gibiydi.

"Bir sorun mu var Asil?"

"Bunu sonra konuşalım," dediğinde derin bir nefes çektim ve başımı olumlu anlamda salladım.

Asil, yüzünü saçlarıma gömmüş, elleriyle saçlarımı okşarken yavaş yavaş beni mayıştırıyordu. Ne olduğunu gerçekten merak ediyordum ve bu konu beni içten içe endişelendiriyordu fakat sonra dediği için bu konuyu ertelemeye çalışıyordum.

Bir süre sonra, "İçeri geçelim mi?" diye sordum.

Asil yavaşça benden ayrıldığında başını salladı. İçeri geçmesi için kenara çekildim. Sonrasında salona ilerlerken Asil arkamdan geliyordu. Televizyonun karşısındaki kanepeye oturduğumda yanıma oturmuştu. Ben hafifçe yana dönerek onun yüzünü izlerken o açık olmayan televizyona bakıyordu fakat aklının meşgul olduğunu anlayabiliyordum.

"Bana anlatacak mısın?" Asil bana dönüp öylece baktı. "Bir şeyin olduğunu anlayabiliyorum Asil."

"Sonra, tamam mı? Sonra anlatacağım."

Ona kararsız gözlerle baktım. "Beni endişelendiriyorsun Asil. Bir şey varsa şimdi söylemeni istiyorum."

Bakışlarına karanlık çökerken elleri dağınık olan saçlarının arasına dalarak daha fazla dağılmalarına neden oldu. Onu zorladığımı biliyordum fakat içim huzursuzdu ve bu gece bununla uyumak istemiyordum.

"Kesinliği olmayan bir şey ve bundan sana bahsetmek bile istemiyorum. Lütfen, Asu."

Kaşlarım çatıldı fakat bir şey söylemedim. Söyleyebileceği bir şey olsa söylerdi, bunu biliyordum fakat beni endişelendirdikten sonra kesinliği olmayan bir şey diyerek geçiştirmesi sinirlerimi bozmuştu.

Asil başını koltuğa yaslayıp kafasını arkaya yatırdığında gözüme bir an çok yorgun göründü. Kollarım onu sarma isteğiyle dolmuştu. Ne olduğunu bilmesem bile bu konu hakkında onu teselli etmek istemiştim.

"Seni kaybetmek istemiyorum," diye mırıldandığında kalbim üzerine tonlarca yük binmiş gibi sızlamıştı.

"Beni kaybetmeyeceksin Asil," dedim bakışlarıma hüzün çökerken. "Beni hiç kaybetmedin ki sen."

Asil kafasını kaldırdı ve bana uzanarak beni kendisine çekti. Kafamı göğsüne yaslayıp ellerimi beline sardığımda Asil sırtımı okşamaya başlamıştı.

Asil'in bu tavrı aklımda bir şeyleri uyandırmıştı fakat bunu düşünür düşünmez zihnimden silip atmıştım. Düşünmek bile istemiyordum.

Asil ile ne kadar öyle kaldığımızı bilmiyordum fakat Asil'in saçlarımın arasında hissettiğim nefesi düzene girdiğinde uyuduğunu anlamıştım. Kafamı onu rahatsız etmeden göğsünden kaldırdım ve belime sardığı kolunu kaldırıp yanına bıraktım.

Ayağa kalkıp odama ilerlediğimde dolabımdan arkadaşıma ait olan pijamayı ve tişörtünü çıkarmıştım. Pijamanın kırmızı - siyah desenleri vardı ve bunu Asil'in üzerinde hayal etmek oldukça komikti. Tekrar salona girdiğimde Asil'e doru ilerledim.

"Asil."

Önünde durup ona doğru eğildim ve elimi omuzuna koydum. "Asil?"

Gözleri aralandığında kaşları çatıktı.

"Bu gece burada kal istersen, sana pijama getirdim," dedim yumuşak bir sesle.

Asil elimdeki çamaşırlara bir bakış attı. "Kimin bunlar?"

"Çağan'ın. Temiz merak etme. Arada Yağış'la birlikte kalmaya geldiği için kendisine getirmişti," dedim. Asil, Yağış'ı neredeyse tanıyordu fakat Çağan'ı sadece uzaktan görmüştü. En azından isminden kim olduğunu çıkaracağını düşünüyordum.

Asil başını iki yana sallayarak elimden kıyafetleri aldığında banyoya üzerini değiştirmeye gitti. Ben de salondan çıkıp mutfağa girdim ve bize atıştırmalık bir şeyler hazırlamaya başladım.

Mutfakta öylece durup Asil'in aç olup olmadığını düşünürken onun mutfağın girişinde durduğunu gördüm. Yerimde sıçrayarak ona döndüğünde gözlerim korkuyla aralanmıştı. "Asil, ödüm patlatın."

Asil hafifçe gülerken yanıma doğru ilerledi. "Ne düşünüyordun?"

"Aç olup olmadığını," diye yanıtladım sorusunu. Sakinleşmek için elimi kalbime götürmüştüm.

"Aç değilim," dedi gözleri kısılırken. "Yani yemeklere."

İması gözlerimi kaçırmama sebep olurken hafifçe güldüm. İçimdeki hissi dışıma vurmamak için çaba sarf etmek zorunda kalmıştım.

"Pekâlâ, o zaman bunları salona götürmek için bana yardım edebilirsin."

Tezgâha döndüm ve tabakları yerleştirdiğim tepsiyi Asil'e uzattım. Asil gülerek tepsiyi eline aldı ve arkasını dönüp salona doğru ilerlemeye başladı. Bir süre ardından baktım ve yüzümdeki gülümsemeyle bardak almak için dolabın kapağını araladım. Evimde az bardak vardı ve şu an neredeyse hepsi yıkanacaktı. Üst raftaki büyük bardaklara uzandığımda yalnızca parmaklarımın ucu değmişti bardaklara. Üfleyerek ayaklarımın üzerinde yükseldiğimde bedenimin arkasında bir beden daha hissettim. Asil bir elini belime yerleştirip diğer eliyle iki tane bardak indirdiğinde ben kilitlenmiş gibi öylece kalmıştım.

Asil'in dokunuşları bedenimde büyük bir etki bırakıyordu. Tenlerimizin temasında kanımın soğuk akmaya başladığını hissediyordum.

Sonunda arkamı dönmeyi akıl ettiğimde Asil ile burun buruna gelmiştik. Dibimdeydi. Ve bunu düşünmek, nefesimin düzensizleşnesine neden olmasına rağmen gözlerinden gözlerimi çekemiyordum. Oysaki şu an bedenimdeki tepkileri kontrol edebilsem en başta bunu yapardım sanırım. Çünkü gözlerindeki renksizliğe rağmen o gözler kalbimi yakıp kavurabiliyordu.

Yangın grisi.

Evet, kesinlikle yangın grisiydi.

Asil kafasını eğerek bana daha fazla yaklaştığında kulağıma eğilmişti ve artık gözlerimiz birbirlerinden ayrılmıştı. Dudaklarını tam kulağımın altına bastırdığında gözlerim kapandı. Bu yumuşacık dokunuşu kalbimi titretmeye yetmişti. Yakınlığını seviyorum ancak dokunuşlarının verdiği hisse odaklanmışken başka şeyler düşünmem imkânsız kalıyordu.

Ve kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bunu duymaması imkânsızdı.

Ellerim Asil'in ensesine çıktığında Asil dudaklarını oradan çekmemişti. Çekmesini istemiyordum fakat biraz daha böyle kalırsak kalbim görevini şaşırabilirdi.

"Asil?"

"Hmm?" diye mırıldandığında sesi o kadar hoş çıkmıştı ki bir süre ne diyeceğimi unutmuştum.

Sanırım Asil tam şu an aklımı başımdan götürebilirdi.

Ellerim ensesindeki saçlarla oynarken, "İyi misin?" diye sordum.

Derince bir nefes aldığında boynumu okşayan nefesi beni huylandırıyordu. "İyiyim."

Birkaç saniye sonra yüzünü geri çekti ve göz göze geldik. Yanaklarıma ateş basmıştı. Kızarmadığım için kendimi şanslı saymalıydım.

Asil bardakları alıp salona geçtiğinde ben de onu takip ederek peşinden ilerledim ve televizyonun karşısındaki yerlerimize tekrar yerleştik.

"Film izleyebiliriz. Ne dersin?" diye sordum Asil'e bardaklarla içecek doldururken.

"Olabilir. Ne izleyeceğiz?"

"Onu düşünmedim."

Asil televizyonu açıp film sitesine girdiğinde hangi filmi izlesek tartışması yapmaya başlamıştık.

"Ben korku filmi izleyemem Asil. Saçmalama," dedim Asil bir korku filminin tanıtım yazısını okurken. Filmin görseli bile tüyler ürpertici gelmişti bana.

"Nedenmiş o?"

"Korkuyorum?" diye sordum iğneler bir ses tonuyla.

"Amaçları bu zaten," dedi Asil pis pis sırıtarak.

"Of. Hayır Asil ya."

"Ben buradayım, korkmanı gerektirecek bir şey yok. Biliyorsun değil mi?"

"Ama ben her gece bu evde yalnız uyuyorum." Kaşlarım çatılmıştı.

"Çağırırsın beni, korkmazsın o zaman," dedi kafasını eğerek.

"Aynen, ömür boyu benimle uyumak zorunda kalınca görürüm ben seni," dedim aynı tavırla.

Asil hafifçe kahkaha attığında bir an ona bakmıştım. Bu aralar çok gülüyordu.

En azından kendi standartlarına göre.

"O hâlde izliyoruz," dedi filmin başlatma tuşuna basarak. Ben ise ona bakakalmıştım.

Film başladığında tek umudum açık olan ışıktı. En azından filmin etkisini azaltırdı çünkü karanlıkta izlemekten daha iyi olduğu kesindi.

Filmin ilk beş dakikasından tuhaf olaylar dönmeye başladığında gerginlikle filmi izliyordum. Asil de filme kilitlenmiş gibi görünüyordu ama arada dönüp bana bakmasından tam olarak dikkat kesilmediğini anlamıştım. Filmin ortalarına kadar beş kişi iğrenç yollarla öldüğünde yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama Asil kumandanın tuşuna basarak filmi kapatmıştı.

Bu ani hareketi yerimden sıçramana neden olurken kucağımdaki mısır kasesinden mısırlar dökülmüştü.

"Ne yapıyorsun Asil ya?"

"Çok saçma bir film ve sen gereğinden fazla korktun."

"Korkunçtu çünkü."

"Hiç değişmeyeceksin değil mi?" dedi kafasını iki yana sallayıp gülerken.

"Sanmıyorum," dedim gülüşüne bakarak.

Asil'in telefonundan bildirim geldiğinde kolları masanın üzerine uzandı ve gelen bildirime baktı. Yüzündeki ifadeye dikkat kesilsem de yüzüne hiçbir ifadeyi kondurmamıştı. Ya önemli bir şey değildi ya da bana bir şeyleri belli etmek istemiyordu. Bilmiyordum.

Asil telefonu bırakıp arkasına yaslandığında bana bakmamıştı. Bende kimden mesaj geldiğini sormak istesem de sormamıştım.

"Yorgun değil misin?" diye sordum mısır kasesini masaya bırakırken.

"Yorgunum," dedi gerçekten yorgun olduğunu yansıtan bir sesle.

"Ben gideyim sen de biraz dinlen o hâlde," dedim ve masadaki bulaşıkları toplayıp ona döndüm. "İşten yeni gelmiştin zaten."

"Şu anda da dinleniyorum," dedi Asil oturduğu yerden gözlerime bakarak. "Ve inan bana, bu uykudan daha etkili."

Önüme dönüp gözlerimizi ayırdım. "Uyuyamıyor musun hâlâ?"

Asil uzun bir süredir uyku problemi çekiyordu. Bazen hiç uyumadığını biliyordum. Fakat bunu hiç yansıtmıyordu. Sanırım pilotluk bu yüzden de ona göre bir meslek olmuştu.

Asil bana cevap vermemişti fakat uyuyamadığını anlayabilmiştim. Onun için elimden bir şey gelmesini gerçekten çok istiyordum.

Arkama yaslandığımda kafamı koltuğun başına yasladım ve gözlerimi kapattım. Eskiden Asil ile birçok kez uyumuştuk. Ben onların evinde kalmak istediğimde özellikle. Hep yanına kıvrılırdım ve o da benim için yatağında yer açardı.

Kucağımda bir ağırlık hissettiğimde kafamı kaldırdım ve kucağıma baktım.

Asil kucağıma yatmış, gözlerini kapatmıştı. Hafifçe gülerek onu izlemeye başladım. Düzgün bir burnu, kalın sayılabilecek dudakları, uzun kirpikleri, dağınık ve hafifçe kıvırcık olan saçları ve güzel bir çenesi vardı. Yüzü çok güzel ve kusursuzdu. Elimde olsa sıkılmadan saatlerce ona bakmak isterdim ancak Asil dahil herkes bu fikrim yüzünden benim deli olduğumu düşünebilirdi.

Parmaklarım kararsızlıkla saçlarına gitti. Saçlarını okşadım. Yumuşacıklardı. Dağınıklığını gidermeye çalıştığımda inat edermiş gibi daha da dağılıyorlardı. Sonunda pes etmiştim.

Bir süre sonra Asil'in uyuduğunu anladığımda koltuğun diğer tarafında olan battaniyeye uzandım ve Asil'in üzerini yavaşça örttüm.

"Asu?" Yüzüne baktığımda kaşlarının çatık olduğunu gördüm.

"Hmm?"

"Bana iyi geliyorsun. Onca zaman sonra karşıma çıktığında fark ettim bunu," Yutkundu. "Yokluğuna alıştığımda anlamamıştım."

Yokluğuna alıştığımda.

Onu yokluğuma alıştırmış mıydım?

İşte bunu duymak, eskiden yaptığım hatamın acısını şimdi çıkarmıştı. Ben kendi yaralarımı iyileştirmeye çalışırken Asil'de büyük yaralar açmıştım ve bu hiç aklıma bile gelmemişti. Bencillik yaptığımı fark etmemiştim.

Bundan daha yaralayıcı kaç cümle daha kurabilirdi ki?

Bunu ona, bize yaşattığım için kendimi affedemiyordum.

Gözlerimden bir damla yaş süzüldüğünde bunu durdurmaya çalıştım fakat durmuyorlardı. "Özür dilerim Asil."

Fısıltımı duymuş muydu bilmiyordum ama o an aklım, Asil'in suratına onu görmek istemediğimi söylememdeydi. Kimseyi, hiç kimseyi görmek istemediğimi söylüyordum. Ben ona gelene kadar onun bana gelmemesini istiyordum.

Öyle yapmış, ben ona gidene kadar bana gelmemişti fakat yara alanın yalnızca ben olmadığını görmek acıtıyordu.

🌪🕯

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 126K 44
✫ 𝐁𝐨𝐨𝐤 𝐎𝐧𝐞 𝐈𝐧 𝐑𝐚𝐭𝐡𝐨𝐫𝐞 𝐆𝐞𝐧'𝐬 𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐒𝐚𝐠𝐚 𝐒𝐞𝐫𝐢𝐞𝐬 ⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎ She is shy He is outspoken She is clumsy He is graceful...
1.2M 65.3K 59
𝐒𝐜𝐞𝐧𝐭 𝐨𝐟 𝐋𝐨𝐯𝐞〢𝐁𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐭𝐡𝐞 𝐬𝐞𝐫𝐢𝐞𝐬 〈𝐛𝐨𝐨𝐤 1〉 𝑶𝒑𝒑𝒐𝒔𝒊𝒕𝒆𝒔 𝒂𝒓𝒆 𝒇𝒂𝒕𝒆𝒅 𝒕𝒐 𝒂𝒕𝒕𝒓𝒂𝒄𝒕 ✰|| 𝑺𝒕𝒆𝒍𝒍𝒂 𝑴�...
2M 111K 96
Daksh singh chauhan - the crowned prince and future king of Jodhpur is a multi billionaire and the CEO of Ratore group. He is highly honored and resp...
246K 14.7K 16
"ဘေးခြံကလာပြောတယ် ငလျှင်လှုပ်သွားလို့တဲ့.... မဟုတ်ရပါဘူးဗျာ...... ကျွန်တော် နှလုံးသားက သူ့နာမည်လေးကြွေကျတာပါ.... ကျွန်တော်ရင်ခုန်သံတွေက...