ZAMAN PARADOKSU

By lvinesha

44 3 1

Parmak uçlarımla dokunmuştum yaşama Acı bulaşmıştı ellerime Ellerim kirlendiğinde birini suçlamak yerine acı... More

2

1

27 2 1
By lvinesha

Soğuk hava tenimi ısırırken üzerimdeki sweatin şapkasını kafama geçirdim ve ellerimi cebime sokarak onları soğuktan sakladım. Ekim ayındaydık ve havanın birkaç gündür oldukça soğuk olmasına rağmen sıkı giyinmeyi öğrenememiştim. Fakat şu an üşüdüğümü hissedemiyordum.

Çünkü içimde Asil'i görecek olmanın heyecanı vardı.

Yerdeki taşları izleyerek onun yanına yürüyordum. Sokağa varmama az kalmıştı ve kalbim bunun farkında gibi hızla çarpıyordu göğsüme. Onu son gördüğümde yine orada, o sahafın önünde vedalaşıyorduk. Şimdi yine vedalaşmak için gidiyordum oraya.

Düşünüyordum onu. Sık sık aklıma geliyordu. Canım yanıyordu bazen onu görmek istediğimde. Çünkü her istediğimde yanında olamıyordum. Asil, köklü bir şirkette pilotluk yapıyordu, bu yüzden günlerce dönmediği oluyordu buraya. Onu göremediğim günlerin sayısı çoktu ve her seferinde gitmeden önce beni hep o sahafın önüne çağırırdı. Onu gördüğüm için mutlu olsam da vedalaştığımız için aynı zamanda üzgün hissediyordum kendimi. Hep böyleydi.

Şapkamın dışında kalan kumral saçlarım rüzgarın etkisiyle savrulurken sokağın başına varmıştım. İçime derin bir nefes doldurduktan sonra kafamı yerden kaldırdığımda ise gözlerim yerini biliyormuş gibi direkt gri gözlerle buluşmuştu. Bir an yürümeye devam edemeyeceğimi düşündüm fakat gittikçe yaklaşıyordum ona. Üzerine gözlerinden daha koyu gri bir sweat giymişti ve dağınık saçlarını kapüşonlusuyla kapatmıştı. O, yüzündeki boş ifadeyle beni izliyorken ben, fazladan bir şey yapmamış olsa da bu hâlinin bile nefes kesici göründüğünü düşünüyordum.

Gözlerimizi ayırmadan yanına yürüdüm ve tam karşısında durdum. Aramızda mesafe bırakmıştım fakat gözleri hâlâ fazlasıyla yakınımdaydı. Kapanmayacak bir mesafe değildi.

"Merhaba," dedi gözleri gibi renksiz sesiyle.

"Merhaba." Gözleri yavaşça yüzümü turlarken yutkunmuştum. "Bu kez ne zaman döneceksin?" Henüz gitmemişti ve ne zaman döneceğini soruyordum, evet. Çünkü onu görmesem de buralarda olduğunu bilmek güvende hissettiriyordu. Döndüğü günlerin sabahı daha güzel uyanabiliyordum mesela.

"Dokuz gün sonra," diyerek yanıtladı sorumu. Başımı salladım ve gözlerimi gözlerinden ayırdım.

Bu sayıdan nefret ediyordum.

Çok uzun bir süreydi.

Bazen bu işi yaptığı için üzülmekten kendimi alamıyordum çünkü uzun süre onu göremediğimde merak ediyordum. Onu görmek istiyordum. Diğer yandan yalnızca o işe gitmeden önce görüştüğümüz de bir gerçekti. Bunun dışında bir de bazen ben mesaj attığımda konuşuyorduk. Bu kadardı.

Asil'in sol elini çenemde hissettiğimde ona bakmam için baskı uyguladı. Ona istediğini vererek gözlerimizi buluşturdum ve grilerindeki sıcak ifadeyle karşılaştım. Nadiren görebiliyordum bunu, her gördüğümde uzun uzun bakıyordum bu yüzden.

Asil, bana doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi en aza indirdiğinde kalbim buna tepkisiz kalamamıştı. Birbirimizin yüzüne çok daha yakından bakıyorduk ve bu mesafeden gözlerini daha çok sevmiştim. Grilerin içine atılan siyah çizgiler bana gözlerinin gerçekliğini sorgulatıyordu çünkü çok güzellerdi.

Asil, çenemdeki elini yanağıma indirip baş parmağıyla okşamaya başladığında kafamı eline bastırdım. Asil bu hareketime belli belirsiz güldüğünde bir anlık dudaklarına bakmıştım. "Kedi gibisin," dedi o an. Dudaklarına baktığımı fark etmemesini umuyordum fakat gözleri pür dikkat beni izlerken bu neredeyse imkansızdı. Bir anlık bakmış olsam da olsa fark etmiş olmalıydı.

Yanağımdaki eli yavaşça belime inerken nefesim düzensizleşti. Boy mesafemiz yüzünden alttan alttan bakıyordum ona, boyum nerdeyse çenesine kadar geliyordu.

O an dışarıdan nasıl göründüğümüzü merak ettim.

Asil, elini sweatimin içine sokup çıplak tenime dokunduğunda avuçiçini sırtıma yasladı ve beni kendisine çekerek gövdelerimizin birleşmesine, sarılmamıza sebep oldu. İki yanımda put gibi duran ellerimi kaldırıp omuzlarına koydum ve başımı göğsüne yaslayarak ona daha fazla sokuldum. Asil'in kalbinin atışlarının benimkinden farkı yoktu. Ona, bana hissettirdiklerini hissettirebiliyor olmaktan hoşlanıyordum.

Sweatimin içindeki eli dokunduğu yerleri ısıtırken tüylerim diken diken olmuştu.

Asil, kafasını eğerek kokumu soludu. Bu, dudaklarımda minik bir tebessümün yeşermesini sağlandığında başımı yukarı çevirip burnumu boyuyla çenesinin arasına yerleştirdim ve ben de onun sevdiğim kokusunu onun kollarındayken soludum.

Bir evim varsa bu dünyada, o kesinlikle burası olmalıydı.

Asil'in eli hafifçe sırtımı okşarken heyecandan o kadar kaskatıydım ki kendimi gevşetmeye çalışamıyordum bile.

"Tenin buz gibi," dedi Asil kulağıma doğru mırıldanarak. "Üşümüşsün."

"Sorun değil." Çünkü dokunuşların üşüdüğümü bile hissettirmiyor bana.

Hafifçe benden ayrıldığında ellerimi aşağıya indirdim ve ne yapacağını merak ederek çatık kaşlarımla onu izledim. Eli sweatine kaydı ve uçlarından tutarak onu üzerinden çıkardığında yalnızca üzerindeki kısa kollu siyah tişörtle kalmıştı.

"Ne yapıyorsun Asil?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Isıtmam gereken bir kedi var."

"Kedi mi?" Sweatini kafamdan geçirdiğinde ona baktım. "Asıl sen üşüyeceksin."

"Ben üşümüyorum Asu."

"Hasta olacaksın," diye üsteledim onu duymamış gibi dik dik suratına bakarken. Sweatin kollarını kollarıma geçirip saçlarımı sweatin dışına bıraktığında bir süre üzerimi süzdü. Ben de gözlerimi aşağıya indirdim ve bacaklarımın üzerine kadar gelen uzun sweatine baktım. İçi sıcacıktı ve Asil'in kokusunu çok net alabiliyordum.

Gülümsememek için dudaklarımı ısırdım, kafamı kaldırıp Asil'e baktığımda göz göze gelmiştik.

"Yakıştı," dedi başını eğerek çok küçük bir gülümsemeyle. Ben de aynı şekilde gülümsedim ve üzerine baktım. Üşümediğini söylüyordu fakat ben onun yerine üşüyordum şu an.

"Amacın hasta olup işe gitmemek mi?" diye sordum alaycı bir ses tonuyla.

"Hmm..." Düşünür gibi gözlerini kıstı. "Bana çorba yapacaksan, belki."

Elimi ağzıma götürüp gülüşümü gizledim ve başımı iki yana salladım. "Çok beklersin."

Bakışları dudaklarımı kapattığım elime kaydığında elimi ağzımdan çektim fakat artık gülmüyordum.

"Beklerim."

Bir süre öylece birbirimize baktığımızda buna son verdim ve gözlerimdeki ifade solarken bakışlarımı kaçırarak istemeye istemeye konuştum. "O zaman sonra görüşürüz."

Başını salladı. "Kendine dikkat et."

"Sen de kendine çok dikkat et."

Bir süre gitme demesini bekler gibi gözlerine baktım. Beklemiyordum fakat içten içe istediğimi biliyordum. Gitmek istemiyordum.

Onu ardımda bırakıp ilerlemeye başladığımda arkamdan beni izlediğini biliyordum fakat dönüp gözlerine bakmadan sokaktan çıktım.

Yeni bir veda daha.

Asil'in bana en sık verdiği şeydi vedalar. Sessiz sedasız kabul ediyordum onları, göğsümün içinde her birine bir yer veriyordum fakat nefret ediyordum vedalardan. Vedanın ne demek olduğunu öğrendiğimde küçücüktüm. Bana bunu öğreten annem olmuştu.

Geçmişte çokça yaşanmışlık bırakmıştık. Geriye bakmadan bile görebiliyorduk onları ama sözünü etmiyorduk.

Sorun değildi.

28 Kasım 2008.

Asil'in 9. Yaş günü.

Aynı zamanda her şeyin değiştiği gün.

Asil ile ailelerimiz hem iş hayatında hem de günlük hayatlarında yakın arkadaşlardı. Sık sık görüşebiliyorduk onunla. Bu yüzden Asil dokuz yaşına basarken annem ve babamla onun doğum günü kutlamasına gitmiştik. Ve o gün hayatımızın dönüm noktasını yaşamıştık belki de.

Ben Asil'in doğum günü için çok öncesinden hediye bakmaya başlamıştım, beğeneceğini düşündüğüm bir şey almıştım sonunda ona. Hazırlanıp onların evine doğru yola çıktığımızda kimse hediyemin ne olduğunu bilmiyordu. Kendi başıma almıştım Asil'e onu. En sevdiği şeyi bulmuştum onun için.

Evlerimizin arasında çok mesafe olmadığından birkaç dakika sonunda evlerine vardığımızda bizi kapıda karşılayan Asil'in annesi Seray Teyzem olmuştu. Seray Teyze'mi çok seviyordum, bunun sebebi en başta sıcacık bir kalbe sahip olmasıydı. Biraz benimle ilgilendikten sonra annemlerle sohbete daldığında, ben meraklı gözlerimle Asil'i aramış ve sonra bulduğumda onun yanına gitmiştim.

"Merhaba Asil," Asil'in cevap vermesini beklememiştim çünkü vermeyeceğini biliyordum. O benimle konuşmak yerine benimle susmayı tercih ediyordu. Buna alışmaya başlamıştım artık. "Doğum günün için iki ay öncesinden gün saymaya başlamama rağmen bugün olduğunu unutmuşum biliyor musun?"

Asil gözlerini üzerimde tutmaya devam etmişti. Şaşırdığını çatılan kaşlarından anladığımda istemsizce gülmüştüm. "Bir de bunu senin için aldım," demiştim elimdeki kocaman paketi Asil'e uzatarak.

Asil paketi alıp yanına bıraktığında teşekkür etmişti. Gri gözlerinin içine parıltılı kahve gözlerimle bakarak rica etmiştim ona. Ufacık bir teşekkür de olsa konuştuğu için keyiflenmiştim.

Asil'in neden bu kadar az konuştuğunu merak etsem de sormak istemiyordum çünkü sorarsam onu rahatsız edeceğimden korkuyordum. Asil'i konuşturmak yerine onun yanında susuyordum bu yüzden, halbuki onunla daha fazla konuşmak istiyordum.

Bir süre sonra Asil'in annesi yanımıza geldiğinde bizi pastayı kesmek için çağırmıştı. Ben annemlerin yanına geçmeyi düşünüyordum ama Asil beni durdurup pastasını onunla kesmek isteyip istemeyeceğimi sormuştu. Bu sorusunda gözlerimin parıldadığını ben bile hissetmiştim. Sonrasında seve seve onunla masaya ilerlemiştik.

O pastanın üzerindeki mumları üflerken ne dilemişti bilmiyorum ama ben Asil'in dileğinin gerçekleşmesini dilemiştim.

Bir süre sonra Asil ile bahçeye çıkmış, sessizce oturuyorduk. Ben pasta sevmiyordum, Asil'in neden kendi pastasını yemediğini de bilmiyordum ve bunu ona hiç sormamıştım. "Hediyemi açacaksın, değil mi Asil?"

"Açacağım," demişti Asil, bununla mutlu olduğumda başka bir şey sormadan oturmaya devam ettim. Beğenmesini umuyordum. Bir dahaki buluşmamızda ona beğenip beğenmediğini sormayı aklıma not etmiştim.

"Peki neden pasta yemedin ki? Senin pastan o," dedim eteğimin uçlarıyla oynayarak. Ona soru sorarken çekinmekten kendimi alamıyordum. Hoş, şimdi de öyle olduğu bir gerçekti.

"Çünkü senin çikolata yememen gerek."

Şaşkınlıkla aralanan gözlerimi ona çevirdiğimde o bana bakmıyordu. Ben ise bön bön suratına bakmaya devam etmiştim. "Evet ama sen seviyorsun. Yemelisin."

"Ben de sevmiyorum. O yüzden yemiyorum," diyerek beni geçirtirmeye çalışsa da bunun baştan savma bir cevap olduğunu anlamıştım.

"Yalan söylüyorsun."

"Söylemiyorum."

"Söyledin."

"Ben yalan söylemem."

"O zaman bu senin için bir ilk."

Bana kötü kötü baktığında onu kızdırdığımı anladım fakat benim yüzümde hâlâ gülümseme vardı.

Yarım saat sonra bahçe kapısından gelen babamın sesi gideceğimize haber verdiğinde Asil'e baktım. Asil'in de bana baktığını gördüğümde gülümsemeden edememiştim. "Doğum günün kutlu olsun, Asil. Sen benim en yakın arkadaşımsın."

Asil bir şey söylemediğinde yerimden kalkarak içeri girdim. Babam ve annem Asil'in doğum gününü tekrar kutladıktan sonra eve gitmek için yola çıktığımızda eve gidene kadar gülümsemem yüzümden düşmemişti. Asil'in yanından ayrılıp eve dönüyor olmam bile üzmemişti beni.

Beni bugün hiçbir şey üzemezdi.

Eve vardığımızda babam ve annem salona ilerlerken ben odama çıkmış kıyafetlerimi değiştirmek için dadımın gelmesini bekliyordum. Bir süre sonra ise içeri giren annem olmuştu.

"Anne, dadım nerede? Benim çok uykum var, üzerimi değiştirmem gerek."

"Ben değiştiririm üzerini bekle bakalım," dedi annem gülümseyerek. Zorla gülümsüyor gibiydi fakat ben bunu idrak edebilecek kadar büyümemiştim henüz. Tek derdim yatağıma girip uyumaktı.

Annem kıyafetlerlerle tekrar yanıma geldiğinde ayağa kalktım ve annem yavaş hareketlerle kıyafetlerimi giydirirken konuşmadım.

Asil beni sessizliğe alıştırmış gibi hissediyordum bazen. Sadece onun yanında çok konuşmak istiyordum.

Annem kıyafetimi giydirdiğinde esneyerek yatağıma ilerlemiştim. Küçük ellerimle yorganı açarak yatağın içine girdiğimde odamdaki saate baktım. On bir buçuktu. Yani hâlâ Asil'in doğum günüydü. Dadım öğretmişti saati bana, bazen yanlış söylüyor olsam da anlayabiliyordum saatin kaç olduğunu.

Annem yanıma gelip yatağın ucuna oturduğunda saçlarımı okşamaya başlamıştı. "Seni sevdiğimi hiç unutma olur mu Asu?"

"Ben de seni seviyorum anne."

Annem hüzünle gülümsemişti. Gözlerindeki o duyguyu seçemesem de ben de gülümseyerek karşılık vermiştim anneme.

"Eğer bir gün beni sevmediğini hissedersen kendini suçlama. Sen çok güzel bir çocuksun, benim en değerli varlığımsın. Bu hep böyle olacak," demişti annem. Hâlâ dün gibi hatırlıyordum fakat çok uzaktaydı. "Ama insanlar bazen çaresiz kalabiliyor, birçok şeyi geride bırakması gerekebiliyor." Çocuklarını bile mi? "Senden yalnızca kendine çok güzel bakmanı istiyorum, o güzel kalbimi kimsenin kirletmesine izin verme. Doğru gördüğün her şeyin peşine düş, olur mu, söz verebilir misin bana?"

"Söz," demiştim annemin benden ne istediğini bile anlamadan. Annem bana zaten çok güzel bakıyordu. Neden böyle bir şey istemişti anlamıyordum.

"O hâlde artık uyuyabiliriz." Annem yanağıma bir öpücük kondurdu. "Hoşçakal güzel kızım."

Annem odadan çıktığında huzursuz olmuştum fakat uykum daha ağır bastığından gözlerimi yumarak kendimi uykuya bırakmayı tercih etmiştim.

Sabah uyandığımda kahvaltıda annem yoktu. Evdekilere sorduğumda geleceğini söylüyorladı, ben de onlara inanıp beklemeye başlamıştım. Birkaç gün geçtiğinde babam başka bir eve taşınacağımızı söylediğinde ona çok kızgındım. Evimizi seviyordum fakat artık içinde annem yoktu. Neden annemi geri getirmiyordu yanımıza? Ona bunları sormak yerine sessizliği tercih etmiştim. Gelmeyecek demesini istemediğimdendi belki de. Bilmiyordum.

Yeni bir eve taşındığımızda Asil ile evlerimiz artık uzaktı fakat bazen Asil annesiyle geliyordu yanıma, bu kez Asil konuşturmaya çalışıyordu beni ama ben ne yemek yemek istiyor, ne de oyun oynamak istiyordum. Annemi istiyordum yalnızca. Hakkı değil miydi bir çocuğun annesini görmesi, öyleyse ben niye göremiyordum? Babam her gece uyumadan önce odama gelip beni sevdiğini söyleyerek yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra odasına gidiyordu. Annem de beni öpsün istiyordum, beni sevdiğini söylemesini istiyordum. Ama o yoktu. Herkes annemin geleceğini söylüyordu fakat artık onlara inanmamaya başlamıştım.

Asil'e sormuştum bir kez annemi.

Asil bana cevap vermemişti. O zaman anlamıştım annemin artık dönmeyeceğini. Çünkü Asil yalan söylemezdi, susardı.

Susmuştu.

Hıçkırarak ağlamaya başlamıştım o an. Onca zaman ağlamayıp Asil'in suskunluğunu cevabıyla ağlamıştım. Odaya Asil'in annesi girdiğinde beni kucağına alarak sakinleşmem için saçlarınla oynamıştı. Kulağıma güzel şeyler söylüyordu. Geceleri kabuslar görüyordum, uyuyamıyordum bu yüzden. Seray Teyzem'in kucağında olmak ise bana güveni tekrar tattırdığından kucağında uyuyakaldığımı hatırlıyordum.

Bir süre sonra Asil ile eskisi kadar sık görüşememeye başlamıştık. Bu süre büyümeye başladığımızda daha da artmıştı, bunu başlatan ben olmuştum.

Sonunda buna son veren de yine bendim, tam bir yıl önce Asillerin evine gittiğimde, yıllar sonra ilk kez giriyordum o evin içine. Oraya son gittiğimde annem bizimleydi. Anılarımız bir bir hafızama dolarken ağlamamak için kendini kasmıştım.

Yıllar geçse de anıların kalbe gömüldiğünü, asla kaybolmadıklarını, sevdiğim o küçük çocuğun doğum gününde annemin beni terk etmesiyle öğrenmiştim.

🌪🕯

Herkese merhaba.

Bu hikayeyi yazmak ve yayımlamak benim için çok özeldi. Ne kadar okunacak, ne kadar kişi beğenecek ya da okunacak mı hiçbir fikrim yok ama içimden geleni yapıyorum. İçinizden okuyan olursa desteğinizi görmek benim için çok önemli, lütfen unutmayın. 💖

Yolun henüz çok başındayız.

Sevgilerimle,
İrem 💌

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 126K 44
✫ 𝐁𝐨𝐨𝐤 𝐎𝐧𝐞 𝐈𝐧 𝐑𝐚𝐭𝐡𝐨𝐫𝐞 𝐆𝐞𝐧'𝐬 𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐒𝐚𝐠𝐚 𝐒𝐞𝐫𝐢𝐞𝐬 ⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎⁎ She is shy He is outspoken She is clumsy He is graceful...
175K 13.7K 35
Her marriage was fixed which was an arranged marriage but she moved to London to pursue her career and dreams and after that, she would marry. But in...
710K 37.5K 21
𝐒𝐡𝐢𝐯𝐚𝐧𝐲𝐚 𝐑𝐚𝐣𝐩𝐮𝐭 𝐱 𝐑𝐮𝐝𝐫𝐚𝐤𝐬𝐡 𝐑𝐚𝐣𝐩𝐮𝐭 𝐀𝐧𝐢𝐤𝐚 𝐑𝐚𝐢 𝐱 𝐊𝐚𝐛𝐢𝐫 𝐑𝐚𝐣𝐩𝐮𝐭 ...
4.4M 280K 104
What will happen when an innocent girl gets trapped in the clutches of a devil mafia? This is the story of Rishabh and Anokhi. Anokhi's life is as...