Medya: BARAN! Tam Baran'lık kombin değil mi KSNDNNDJD En azından gömleğin altına eşofman giymekten iyidir
Öncelikle, HEPİNİZ HOŞ GELDİNİZ!
Nasılınız bakalım, hayat nasıl gidiyor?
Ben de iyiyim soracak olursanız ve 98 takipçi olmuşuz. Hayırlı uğurlu olması dileğiyle... 🤍
Sonrasında, bölüm aslında hafta içi gelecekti ama bölümü yayınlarken bir türlü yayınlanmadı ve ben de uygulamayı son kullanılan uygulamalardan silip tekrar girdim... bu sefer yazdıklarımın hepsi silindi... sonra yazmak istemedim ama sizi de bırakmak istemedim. Kendime gelince hemen bölüm yazdım. Beni fazla daralmadığınız için size sonsuz teşekkür ediyorum
Daha sonra ise, sizi bölümle baş başa bırakıyorum
Takip etmeyi, yıldızı parlatmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın 🌸
~~~~~~
Night bar'ın içine girdiğimde direkt odama girdim. Metin abi de buradaydı. Oyalanmadan büyük siyah masayı geriye çektim ve yere eğilerek elimi hafif alçak olan yere koydum. Burası kasa gibi bir yerdi ama parkenin altındaydı. Üstelik bunu açmak için el izim ve şifre gerekiyordu. Şifre ekranına '1903' yazdığımda otomatik olarak çıkan kulbu çektim ve içindeki dosyaların hepsini alarak orayı tekrar aynı haline getirip masayı da eski yerine sürükledim
"Çok acelem var hemen konuşalım" derken deri koltuğa oturmuştum ve önümdeki dosyaları orta masaya bırakmıştım.
"Deliller bulundu ama polise vermedik henüz" önüme birkaç siyah dosya bıraktı.
Sıkıntıyla önümdeki dosyalara baktım "Onlar polise gidecek ama masada olan kişileri polise vermek konusunda kararsızım" Karşıma oturduğunda arkasına yaslanmadı "bunlarla tehdit edip Cem'in masadan tamamıyla çıkmasını sağlayabilirim ama bu tehlikeli olur çünkü bu sefer de dosyaların peşine düşerler yani benim. Polise versem arkaları sağlamsa kötü olur çünkü bu sefer de kurtulup benim başıma iş açarlar" kaşlarımı çattım "ulan her türlü benim başıma bir şey geliyor"
"Orasını ben hallerim sen polise ver" inanmaz bir ifadeyle ona baktım. Bakışlarımı anlamış gibi anında ofladı "ne bakıyon!" Dedi kabaca "bizim de bir gelirimiz var herhalde"
"Emin misin?"
"Oha" diyerek arkasına yaslandı "bana güvendiğini bu kadar belli etme kızım. Gözlerim yaşarıyor sonra"
"Tamam ya" dedim gülerek "belli etmiyorsun fazla ondan dedim" dosyaları üst üste koydum. Bunlar hem masada olanların hem de polis kumarhaneyi benim sayemde yanlışlıkla bastığında orda bulunan adamların suç dosyasıydı. İkili oynamak şerefsizce olsa da aşkta ve kumarda her şey serbestti. Bense hile kullanarak kumar oynamayı severdim
Bir bela daha azalmıştı
"Ben bir kuzey amcamı arayım" dediğimde aynı anda telefonumu çıkarıp rehberden 'Polis amca' yazısına tıkladım. "Nerde olduğuna bir bakmam gerekiyor. Dosyaları sadece ona vereceğim"
Tek kaşını ustalıkla havaya kaldırdı Metin abi "ha güveniyorsun yani?"
Başımı salladığımda telefonum da yanıtlanmıştı. "Kuzey amca çok ama çok acil hatta acil üssü acil buluşmamız gereken konu var" diyerek nefes almadan konuştum. Biraz fazla abartmıştım, tamam, birazdan da fazla abartmıştım ama olsun. Bir dahakine abartmazdım "öyle böyle acil değil ama hayat memat meselesinden de acil. Bir sürü insanın hayatının ruhunun Fatiha suresi söz konusu"
İşimizi erkenden halledelim
Erken olsun güç olmasın
Canım atalarımız hep haklı
"Sakin ol. Bekle bir" hışırtı sesleri geldiğinde kuzey amcamın başka bir yere geçtiğini anladım çünkü konuşma sesleri de kesilmişti ya da ben çok zekiydim. Bence ikincisi "Ne oldu" oy senin telaş yapan sesine kurbanee
"Hani sen hep dersin ya adalet olmazsa yemek yiyemezdik, bara gidemezdik, oyun oynayamazdık, kıyafet giyemezdik, yürüyemezdik, doğamazdık, kumar oynayamazdık"
"Öyle mi dermişim?"
Anında başımı aşağı yukarı salladım "aynen öyle dersin. Şimdi ise benim adalete ihtiyacım var ve aracı sensin. Kendini bir cellat olarak düşünebilirsin. Baban kim? Cellat. Ulan bu benim aklıma neden geldi yaa. Of! Şimdi aklımda sürekli bu olur. Ama sen cellat olmayan cellat olacaksın. Ayrıca kırbaç, işkence ya da idam görevlisi de olmayacaksın. Sen zararsız bir cellat olacaksın. Baban kim? Cellat. Al yine aklıma geldi. Neyse, nerdesin? Oraya geleceğim"
"Şu an ciddi mi olduğunu yoksa benimle maytap mı geçtiğini sorguluyorum" dediğinde güldüm.
Pekala, ciddi olamamak benim suçum değildi. Ben ne yapayım ciddi olamıyorsam. Ayrıca işin sonunda ölüm olmadığı sürece ciddi olmayı düşünmüyorum. İşin ucunda ölüm olması dışında hiçbir sorun yok.
Öleceksin
"Evde misin?" Diye sorduğumda "evet" dedi ama sesi kararsız çıkıyordu. Muhtemelen boş bir şey için aradığımı düşünüyordu. Hayır, kuzey amcama da bir şey diyemiyordum çünkü ben olsam... ben de beni ciddiye almazdım
Ama rüzgar abim beni hep ciddiye alıyordu. Sorun insanlarda mı yoksa rüzgar abimde miydi bilmiyorum ama nedense rüzgar abim ağzımdan çıkan tek bir harfi bile ciddiye alıyordu. Mesela alayla 'bacağım ağrıyor' desem o gün ayakta dolandığını görürse bana kızıyordu, vazgeçtim, kızamıyordu ama olsun. Kaşlarını çatmaya çalışıyordu, yapamıyordu. Benimle ciddi konuşmaya çalışıyordu, konuşamıyordu. Benimle küsmeye çalışıyordu, küsemiyordu.
Sert görünüyordu ama asla sert veya sinirli olamıyordu. En azından benim karşımda olamıyordu. Ufak laflara ya da davranışlara alıncak potansiyelde biri değildim ama rüzgar abim bana öyle bir davranıyordu ki sanki bana işim var dese alınacağımı düşünürdü. Ya da ben odaya girdiğimde bakışlarını bana kaldırmazsa kırılacağımı düşünürdü. En ufağı kaşlarını çatsa benim alınacağımı düşünüyordu ama alınmıyordum, kırılmıyordum, küsmüyordum. Gel de bunu Rüzgar abime anlat
Ben de rüzgar abimin yanında dikkat ederdim kendime. Yani, rüzgar abimin yanında elbette rahattım ama mesela ben de rüzgar abimin yanında ayaklarımı uzayabilir miyim diye soruyordum. Ya da sakız çiğniyorsam rüzgar abimle konuştuğumda çıkarırdım, konuşmamız bittiğinde de tekrar çiğnemeye devam ederdim. Rüzgar abimin yanında hiçbir zaman kasıntı gibi oturmazdım sadece karşısında saygısızlık yapmak istemezdim. Yani benim ayağımı uzatabilir miyim diye sormam çekindiğimden değil, saygısızlık yapmak istemediğimdendi.
Kuzey amcam evinin konumunu attığında vedalaşıp telefonu kapattım ve dosyaları elime aldım. "Ben kaçar o halde" kapıyı açtığımda çıkacakken Metin abim her zamanki uyarısını dike getirerek "dikkat et" demeyi unutmadı. Sadece başımı salladım
Ben dikkat ediyordum
Leroy abimin arabasına bindiğimde kısa bir sürede villanın bahçesine giriş yapmıştım. Kuzey amcam bahçede elindeki telefonla bir o yana bir bu yana gidiyordu. Arabadan inmeden önce ön koltuğa koyduğum dosyaları ve yolda aldığım çiğ köfte poşetlerini aldım. Kuzey amcam beni görür görmez hızlı adımlarla yanıma geldi. Telaşlıydı
"Ne oldu"
Elindeki uzattım "dosyaların içinde kumarhanede olan adamların ve başka birkaç kişinin de suç dosyaları var. Adaleti ikimiz de göreceğiz"
Dosyaları yavaşça aldığında elimdeki çip köfte poşetlerine baktı "bunlar da başta Alain olmak üzere Güney ve Ediz'e. Sen verirsin" tüm poşetleri aldı ve hafifçe tebessüm etti
"Halledeceğim. Sen yeter ki belaya bulaşma. Ve bunun için mi o kadar laf attın"
Başımı salladım "Onu göreceğiz. Bundan sonra karar verdim senden yardım alacağım. Yani, beraber polislerle, ben dahil tabi, birkaç yeri felan basarız, birkaç kişiyi tutuklarız, birkaç mekana dalarız, miss. Sonra cimaa adalet, hukuk, mukuk derken efendim her şey hallolur" gevşek gevşek konuşmamla kaşlarını kaldırdığında işaret parmağımın yanını burun deliklerimin önüne koydum ve parmağımı yukarı çıkartırken burnumu çektim. Yüzünü buruşturdu, güldüm.
"İçeri geç, yemek yiyorduk"
Saate baktım. 21.47. Bugün, yani çarşamba günü hiç geçmiyordu. Poyrazla konuşmuştum, otellere gitmiştim, Baran gelmişti, kapüşonlu ile buluşmuştuk, night bara gitmiştim, şimdi de buradaydım ve sadece sabah kahvaltısı yapmıştım "gerek yok işim var gitmem gerekiyor"
"Kes sesini de geç içeri"
"Vallahi işim var. Gitmem gerekiyor bak"
"Önce yemeğini ye de git. Ayrıca asıl sana bak! Geç içeri sinir etme beni"
"Ay nolur sinirlen" dedim alayla
"Geç içeri valla Miran'a söylerim seni"
Ona ayıplayıcı bir bakış attım, kafasını ne var anlamında salladı "biz abimize abi derdik. Zamane kardeşleri işte"
"Kesin öyledir" dedi imayla "Geç içeri zaten yemek hazır"
"Çok ısrar ettin geçeyim bari" kuzey amcam alayla güldüğünde burun kıvırarak önden önden kapıya doğru yürümeye başladım. Arkamdan geliyordu.
Açık kapıdan içeri girdiğimde kuzey amcamı bekledim çünkü yolu bilmiyordum. Duvara yaslanıp kuzey amcama baktım. İnadına küçük küçük adımlarla yanıma geliyordu ve sırıtıyordu "yolu biliyormuş gibi önden önden havalı bir şekilde gidiyordun" güldü "şimdi de yolu bulsana"
"Of amca ya" dedim, ayaklarımı yere vurarak ama tınlamadı bile. Yine küçük adımlarla yürüyüp yanıma geldiğinde yandan göz kırpıp normal adımlarla önden yürüdü. Ben de hemen yanında yürümeye başladım.
Herkes neden benimle uğraşıyordu
Uzunca bir koridorun ardından sağa, gerçekten sağa, döndüğümüzde önümüze çıkan merdivenlerden çıktık. Sol tarafta da koridor vardı ve orada birkaç kapı dikkatimi çekmişti. Misafir odasıydı sanırım oralar. Merdivenlerden çıktığımızda önümüze çıkan ilk kapıdan içeri girdik.
Birinin evi labirent gibiydi, birinin koridoru sırat köprüsü gibi uzundu. Sanki sırat köprüsü gördü ya hayatında
Çok kişilik yemek masasında Mine yengem, Alain, Güney ve ediz vardı.
"Bir kişilik daha servis açın" dedi Kuzey amcam, ayakta duran çalışan kadına. Kadın hemen başını sallayarak odadan çıktı "sen de geç otur" elindekileri masanın ucuna koyduğunda kendi de baş köşeye oturdu. Tip tip ona bakmaya devam ederken "lan geçsene" diye bağırdı
Somurtarak oturdum "ne bu artist artist haraketler"
"Hoşgeldin gece" dedi Mine yengem gülümseyerek. Ben de gülümsedim "kocanın konuşma tarzını beğenmedim Mine yengeciğim. Çok kaba. Onun dışında hoş buldum"
Göz devirdi kuzey amcam
"Hoşgeldin kuzen"
Alain'e göz kırptım "Hoş buldum kuzen"
"Hoşgeldin Gece"
"Hoş buldum Güney"
"Hoşgeldin"
"Hoş buldum" dedim Ediz'e. Daha hoşgeldin diyecek biri var mı? Allah'tan her gün misafirliğe kendi evime gitmiyordum. On kişiye hoş buldum demek... vay halime demek
Yemek sessiz bir şekilde devam ederken Mine yengeme baktım "Mine yenge sen nerelisin"
"Anlamadım" dedi başını kaldırarak
"Türkçeyi Fransız aksanlı konuşuyorsun"
Gülümseyip başını salladı "baba tarafım Türk olsa da anne tarafım Faransız. Ben de Fransa da büyüdüm"
Anladım der gibi başımı salladığımda Kuzey amcama gıcık dolu bir ifadeyle baktım. Bana 'geliyor gelmekte olan' der gibi bakıyordu. Ya da 'bir an önce konuşsa da sussa' diye
"Sen nerden buldun kuzey amcamı" kaşlarını kaldırdı "hayır, Fransa'yı bilirim yakışıklı erkekler var" kaşları derinden çatıldı "onlar dururken neden kuzey amcam"
Mine yengem güldüğünde ben hâlâ kuzey amcama bakıyordum. Aslında kuzey amcam fazlasıyla yakışıklıydı. Uzun boyuyla, gömlek giydiğinde belli olan kaslarıyla ve yeşil gözlüyle ortalamanın baya üstündeydi. Sadece onu sinir ediyordum.
"Çok güzel bakıyordu, Türkiye'ye turist olarak geldiğimde çok yakınımda bir tane adam kadına silah tutuyordu. Ben de böyle konularda çok hassas olduğum için öne atıldım ve bir şekilde adamdan silahı alıp adama doğrulttum ama adam hâlâ pişkin pişkin kadına bağırıyor ve el kaldırıyor. Ben de dayanamadım ateş ettim. Sonra polisler geldi karakola gittik. O zamanlar Türkçem en fazla günlük konuşmadan ibaretti ve ben Türkiyeli bile değildim"
Göz ucuyla Mine yengeme baktım. Anlatırken kuzey amcama bakıyordu. Ediz, Alain ve Güneyin bakışları da kuzey amcam ve Mine yengem arasında gidip geliyordu.
Buralar aşk koktu
"Beni görmen lazım. Yaptığımdan pişman değilim ama korkuyordum. Arkadaşım felan da yoktu yanımda bir başıma Nezarethanede bekliyordum. Sonra Kuzey geldi. Sinirliydi adama. Halledeceğini ve merak etmemem gerektiğini söyledi"
Oo'ladığımda kuzey amcam başını hafifçe eğdi. Utanmış mıydı? Aman da aman
"Malak adam şikayetçi olmuştu. Pis insan varlığı" gülmemeliyim "ben derdimi anlatmaya çalışıyorum. İşte Fransa'da yaşadığımı felan ama aşırı tedirginim. Kuzey ertesi gün beni nezaretten çıkardı ben otele gittim. Sonraki gün de alışverişteyken kapkaççı çantamı aldı. Kimliğim, param ve kartlarım içindeydi"
"Eee" dedim devam etmesi için çünkü birkaç saniye susmuştu
"Nefes de mi almayım kız dur iki dakika"
"Ama yenge devam et"
"Polise gittim ve şikayette bulundum. Bulacağız dediler ve ben o günde otelde kaldım ama otelden çıkmam gerekiyordu çünkü bir haftalığına tuttuğum odanın süresi dolmuştu. Adamlara durumu anlattım ama yardım edemeyeceklerini söylediler. Kaba insanlar. El mecbur son durumu sormak için karakola gittim. Kuzey de oradaydı. Bana ne olduğunu sorunca kapkaççıdan otele kadar anlattım. Detaylıca bakacaklarını söyledi ve bana bir yer ayarladı"
Tekrar Oo'ladım "centilmen erkek"
"Orda kaldım bir kaç gün ve sürekli bir şey lazım mı diye sormaya geliyordu ben de yorulmaması için numaramı verdim. Bir şey olduğunda da arardı zaten. Sonra kapkaççı bulundu ama biz konuşmaya devam ettik"
"İnsan Türkiye'ye gelince şansını kaybediyor herhalde" diyerek kahkaha attı Alain.
"Hâlâ neyine aşık olduğunu anlamayandım" dediğimde kuzey amcam sinirle bana baktı. Göz kırptım. Maksat gıcıklık olsun efendim
"Çok güzel bakıyordu, benimle o kadar güzel ilgileniyordu ki" gülüşüm yüzümde donarken kuzey amcam sırıtıp göz kırptı "kelimleri düzgün seçmeye çalışıyordu yanlış anlamayım diye, ismini duyduğumda kalbim çarpıyordu, sonraa çok güzel de gülüyordu"
"Tamam" dedi kuzey amcam "susalım artık" başını önündeki tabağına eğmiş çatalla didikliyordu yemeğini.
"Anovvvvv" dedim heyecanla "aşık ya la bu. Aman bir de utanıyor la! E olmuş bu"
Masada kahkaha tufanı koptuğunda Kuzey amcam da gülüyordu.
Nasip et Allah'ım!
Çok nasip et
Yemek yedikten sonra salonda oturduğunuzda Ediz önüme test kitabı koymuştu. Matematik öğretmeni olduğunu belli ediyordu. Birkaç test çözdükten hemen sonra müsade istemiştim ve her ne kadar ısrar etseler de gitmiştim.
Ediz ve Lodos abimi shipledim gitti vallah!
Arabayı sürmeye devam ederken saate baktım. 23.10 du. Yarın sabah babam, annem ve Kaan abim gelecekti. Tabi Rüzgar abim, Kaan abime iş kitlemediyse. On farklı yerde de tişört bastırmak ne bileyim... acımasızlığın daniskası
Dikiz aynasından beni bir süredir takip eden mat siyah arabaya baktım. İşleri güçleri mi yoktu? Hayır, zaten uykum vardı. Dün akşam Baran'la buluşmuştuk ve dede beyi halledeceğiz diye uyumamıştım. Sadece Baran arabayı sürerken bir saat kestirmiştim. Bugün de çok yavaş geçiyordu.
Arabayı durduğumda arkamdaki araba önüme geçti. Aynı anda arabalardan indiğimizde inen altı iri yarı adama baktım. Hay maşallah!
"Bir sorun mu vardı" diye sordum çenemi dik tutarak. Bir sorun olmasa bence seni takip etmezler yarım saattir ama sen bilirsin
"Arabaya bin!" En azından bizimle gelmeniz gerekiyor demedi. Bu da bir şey sayılır mıydı?
"Yarın bu saatlerde binsem olmaz mı" kimse tepki vermedi. "Dilinizi mi yuttunuz yoksa sahibiniz havlamanıza izin vermedi mi" sanırım son cümleyi söylememeliydim. Adam yanındakilere bakarken bana doğru gelmeye başladılar. Silahlarını çıkarmadıklarına göre bana zarar veremezlerdi
En azından silahla
Kollarımı sıvayıp adamları halletmeye çalıştım ama tahmin edersiniz ki boy farkından dolayı bu biraz zor olmuştu. Yaklaşık kırk be- kırk dört dakikanın ardından adamlar yerden kalkıp arabaya bindiler ve yanımdan geçip gittiklerinde tip tip onlara baktım
Hepsini bir şekilde yere sermeyi başarmıştım ama onlar hemen arabaya binip kaçmışlardı.
İki seçenek vardı: ya korkmuşlardı, ki bu mümkün değil, ya da adamlardan birini konuşturmamam için baygın olanları da arabaya taşıyıp gitmişlerdi.
O zaman bunlar dördüncü kişi olamazdı bence. Eğer olsalardı bana bu kadar az zarar vermezlerdi ve hemen gitmezlerdi. Sadece kaşım ve dudağım patlamıştı. Herhangi bir silah ya da bıçak yarası almamıştım.
Oflayarak bagajı açtığımda gördüğüm ilk yardım kutusuyla sırıttım ama bu kısa sürdü çünkü dudağımın kenarındaki yara acımıştı. İlk yardım kutusunu aldım ve şoför koltuğuna oturarak dikiz aynasını kendime göre ayarladım.
Pamuğa tentürdiyot döktükten hemen sonra kaşımın kenarına bastırdım ama oluşan açıdan dolayı çektim ve bu sefer bastırmadan temizlemeye çalıştım. Aynı işlemi dudağımın kenarına da yaptığımda kaşımdaki yaraya bant yapıştırdım. Kaşımdaki yara daha çok kanamıştı. İki elimin de soyulan eklem yerlerini beyaz bandajla sardığımda işim bitmişti
İlk yardım kutusunu kapattığımda tekrar bagaja koydum ve eve gitmeye başladım. Şimdi ben rüzgar abime ne diyecektim.
Dikiz aynasından kendime baktım. Çirkin görünüyor muydum acaba?
Yaklaşık bir saat sonra eczanenin önünde durduğumda arabadan indim ve içeri girdim. Ben pansuman yapmıştım ama kaşımın oradaki biraz kötü gibiydi. Hatta dikişlik bile olabilirdi... aman Allah korusun... o yüzden yarı yolda eve gitmekten vaz geçip eczaneye gitmeye karar vermiştim
İçerideki görevli kadınlardan birine durumu anlattığımda kaşımın üstüne yapıştırdığım bandı çıkardı.
"Otur bakalım şuraya" dediğini yapıp sandalyelerden birine oturduğumda gerekli malzemeleri getirdi ve önce kaşıma sonra dudağımın kenarına baktı. En son da elime. Aynısını ben de yapmıştım...
"Birkaç gün kaşın suyla temas etmesin. Dikişlik bir şey yok. Geçmiş olsun" yanımdan gülümseyerek gittiğinde ücreti ödeyip hızla çıktım
Mantık olarak baktığımızda Rüzgar abim bana hep 'hastaneye gitme de ne bok yiyorsan ye' diyordu. Şimdi ise ben hastaneye gitmedim. Bence bu bana kızmaması için çok mantıklı bir sebepti. Değil mi?... öyleydi öyle.
Arabanın kapısını açtığımda gözüme takılan şeyle tekrar kapattım ve tam karşımda duran hediye dükkanına girdim.
Görevli olduğunu tahmin ettiğim kadın güler yüzle yanıma geldi "hoşgeldiniz. Nasıl bir şey arıyorsunuz"
Camın oraya baktım "Camın önüne koyulan Kartalı alabilir miyim?" Heykel olan Kartal "Bir de yanında duran yuvarlak fanusu"
"Tabi ki" kadın yanımdan ayrıldığında kasaya giderek telefonumun arkasındaki babamın verdiği kartı çıkardım.
Şimdi, Kartal'a hediyeyi ben mi alıyordum yoksa babam mı? Aklımda deli sorular... şaka şaka. Elbette ben alıyordum. Düşünmem yeter ayol
Kadın söylediğim iki hediyeyi getirdiğinde kasiyer ikisini de ayrı hediye paketlerine koydu. Ben de o sıra kartın şifresini girip kartı tekrar telefonumun arkasına koydum
"İçine not yazmak ister misiniz" önüme küçük kare kağıt ve mavi kalem uzattı
"İsterim" kalemi aldım ve kağıda 'yavru Kartal'dan, abi Kartal'a' yazıp kadına uzattım "bunu fanusu koyduğunuz paketin üstüne yapıştırın lütfen"
Birkaç dakikaya her şey tamamlandığında iki poşeti elime alıp arabaya bindim. Son durak... ev!
İlk hediyem Kartal heykeliydi. Onu görünce umarım sinirlenir ve her zamanki gibi kaşlarını çatardı. Kartal, kaşlarını çattığında ben onu asla ciddiye alamıyordum. Bir de rüyamda gördüğüm Zara Kartal ve yeşil uzaylı dansı yapan Kartaldan sonra imkanı yok ciddiye alamazdım.
İkinci hediyemse tamamen garip bir şeydi. Yuvarlak fanusun içinde ağaçlar, dağ ve daha garip bir şeyler vardı. Benim en sevdiğim minimal dağdan akan su ve suyun aktığı yerden yükselten buhardı. Saçma bir şekilde fanus karışıktı... ne olduğunu bilmediğim şeyler vardı ama dikkatli bakınca anlayıp huzurlu hissettiğim şeyler de vardı. Nedense bana Kartal'ı hissettiriyordu.
Karışık ama... huzurlu...
"Yanıma gel" dedi, sesi pürüzlü çıkıyordu. "Ben seni dinlerim, ben senin söylemek istediklerini söylerim, ben senin yerine ağlarım, senin yerine dik dururum. Sadece yanıma gel"
Kafamı iki yana sallayarak güldüm kendi kendime.
Evin önüne geldiğimde arabadan indim ve anahtarı arka cebime koydum. Hâlâ kapüşonlunun verdiği kıyafetlerle duruyordum ve değiştirmek için zamanım olmamıştı. Evin kapısını çaldığımda kapıyı alev açtı. Yanından her zamanki gibi geçecekken durup arkamı döndüm.
"Kime çalıştığını biliyorum" afalladı "Aynur ve sen, kovuldunuz! Derhal burdan gitmezsen sorunu ben değil babam halledecek. Son bir şans alev. Aynuru da al ve kime çalışıyorsan oraya git. Ha, dedeme çalışıyorsan zaten ikiniz de burdan çıkar çıkmaz artık ölüsünüz. Onun sizinle işi bitiyor çünkü"
Arkamı dönüp gideceğim zaten "yardım edin" demesiyle yüzümdeki sırıtmayı gizledim ve ona döndüm. Balık ağa takılıyor "ben sadece kızımı korumak istemiştim. Kocam bizi terk etti ve paraya ihtiyacım vardı. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu, mecburdum"
Göz devirdim. Anlıyor muydum? Belki... ama ben mecburdum kelimesinden nefret ederdim
"E şimdi sen mecburdum diyorsun ama dedem de seni öldürmekte mecbur o zaman. Sonuçta onunla anlattığını başkasına anlatabilirsin şu an olduğunu gibi. O da senin konuşmaman için seni öldürmek mecburiyetinde" alayla güldüm "bak" dedim "görüyor musun herkes bir şey için mecbur. Ne yapalım o zaman"
Sessiz kaldı ve yere baktı. "Sana bir şey söylerse eksiksiz bir şekilde bana anlatıyorsun. Ve bu evdeki birine sizin yüzünüzden bir şey olursa sizi ben öldürürüm ve gözümü bile kırpmam. Sizin mecburluğunuz sikimde bile değil" kafasını kaldırıp bana baktı. Yaptığından utanmış mıydı? E ama çok geçti "umarım benimle gerçekten tanışmak zorunda kalmazsınız çünkü zevkine birini öldürecek kapasitede bir insanım maalesef. Umarım ki bu siz olmazsınız. Kızın var oğlun var umrumda bile olmaz. Benim de kardeşim var, abim var, annem var, babam var, ben varım. Ayağını denk al ve kime çalışıyorsan bundan benim haberim olduğunu çaktırma, tek yanlış hareketinde seni öldürür"
"Be-"
"Sözümü sakın kesme. Ve bu benim umrumda bile olmaz. Sanma ki seni işime lazımsın diye kovmuyorum. Sizi veya seni kovduğumda siz ölürsünüz ve bu benim daha çok işime gelir. Ayak bağı olmamış olursunuz. Ona göre yanlış hareketler yapma. Diğer kadına da anlattıklarımı anlat ki ilerde yanlış bir şey yapmasın" arkamı döndüğümde gideceğim anda durup tekrar aleve baktım. Aynı yerinde duruyordu "ha bir de, onun hatası senin hatan, senin hatan onun hatası. Yani ikinizden biri yanlış yaparsa ikiniz de kovulursunuz ya da ölürsünüz. Anlaşıldı mı"
"Anlaşıldı" diye mırıldandığında hafifçe güldüm. Bir sorun daha halledilmişti.
Salonun içine girdiğimde bakışlar bana döndü. Rüzgar abim fazlaca yüzümde oyalandığında elimdeki poşeti arkama sakladım ve Rüzgar abime şirince gülümsedim ama yemedi gibi. Yavaşça elindeki tableti koltuğun yanına koydu ve ayağa kalktı. Aynı anda ben de hızlıca Luka'nın, kız çocuğunun, Poyraz'ın ve Ateş'in oturduğu koltuğun arkasına geçtim. Demir, elindeki test kitabıyla koltukların birinde Kartal'la oturuyordu. Can ve Leroy abim de Kartal ve Demir'in karşısındaki koltukta oturuyordu. Rüzgar abimin az önce kalktığı koltukta ise kimse oturmuyordu.
"Açıklayabilirim" diye bağırdım hemen
"Bekliyorum" bir adım daha attığında ben de bir adım geriye gittim
"Ama abi yerinde durman gerekiyor. Dikkatimi dağıtıyorsun" Yerinde durduğunda kollarını göğsünde birleştirip bana bakmaya devam etti "şimdi ben arabayla gidiyordum tamam mı" bir şey demedi "tamam mı abi"
"Tamam"
"Sonra bir de ne göreyim" aşırı tepki verdiğimde yine bir şey demedi "ne gördün desene abi!"
"Ne gördün?" Dedi sabırla. Ben olsam şimdiye oflar ve ne işi varsa bana ne derdim
"Bir kaplumbağa" diye bağırdım
"Allah Allah" dedi alayla
Kafamı salladım "vallahi" Allah'ım lütfen çarpma beni "sonra ben de aşırı aşırı hayvansever gibiyim. Luka'dan anlarsın zaten" Lukaya bakıp Şirince gülümsedim, başını iki yana bıkkınlıkla salladı, göz devirerek rüzgar abime döndüm "Ve arabadan inerek kaplumbağanın yanına gittim"
"Bak sen" dedikten hemen sonra ceketini çıkarıp koltuğun üzerine attı ve bunu yaparken bakışlarını bir an olsun benden çekmedi. Üzerine cuk diye oturan gömleğine bakarken parmak uçlarımı birleştirdim ve memnuniyetle aşağı yukarı salladım
"Anlatmaya devam et"
Sağ, gerçekten sağ, elimi belime koydum "dedim kaplumbağa kardeş kaplumbağa kardeş nereye gidersin. Dedi durağa giderim Safiye. Sonra ben de aldım o kaplumbağayı arabaya bindirdim ve kemerini bağladım"
Kaşlarını kaldırdı "Kemer önemli tabi"
Yutkundum "evet. Evet önemli. Kemer hayattır, hayat hayattır. Sonra cimaaaa kaplumbağa durağın yolunu tarif etti ben de sürdüm arabayı. İki kızı varmış ve biri sonradan erkek olmuş Allah bağışlasın. Bir güzel sohbet ettik" hâlâ bana bakmaya devam ediyordu. Beni sanırım ciddi ciddi dinliyordu "durağa geldiğimizde arabadan indik. Durağın içine girdiğimizde bir de ne görelim" diye bağırdım "bir kaplumbağa diğer kaplumbağayla fan fin fon yapıyordu. O kaplumbağalardan biride bizim kaplumbağanın eşi olmasın mı"
"Ay olmasın" diye parladı
Gözlerimi kıstım "öyleymiş vallah" elimi dizime vurdum ağıt yakar gibi "Sonra ortalık karıştı. Bizim kaplumbağa durağa erken gidince olanlar olmuş tabi"
Saçlarımı geriye attığımda gözü saliselik olarak bandajla sarılı eklem yerlerime kaydı ama sonra hemen bana baktı
"Ondan sonraki kavga zaten. Bizimkinin yattığı kişi de ünlü boksörmüş. Bizimkine yumruğunu çakınca tabi bizimki kaplumbağa bayıldı. Benim de bir gelir giderim var tabi... boksör olan kaplumbağayla aramızda küçük bir harbede yaşandı ama sen bir de diğer tarafı gör"
"Bu kadar mı?" Kafamı salladım "bu kadar" Yalan söylediğimi anladı mı acaba? Anlamamıştır bence
Gözüm diğerlerine kaydığında gülmemek için zor duran Leroy abime, Can'a, Demir'e ve Poyraz'a baktım. Pislikler. Kartal ve Kız çocuğu da ne diyor bu mal der gibi bakarken Luka ve Ateş sırıtarak izliyordu bizi. Rüzgar abimse tepkisizce bana bakıyordu
"Güzel hikayeymiş" dedi Luka, göz devirdim. Biz burda ne yaşıyoruz o nasıl dalga geçiyor "ne zamana uydurdun"
"Az önce" dedim ciddiyetle ama keşke demeseydim. Oyuna geldim sanırım. Hatta kesin oyuna geldim.
Ulan-
Bakışlarım Luka'dan ayrılıp Rüzgar abime giderken "yalan söylediğimi ne zaman anladın" diye mırıldandım.
Rüzgar abim yerine kız konuştu "bir kaplumbağa görene kadar her şey çok normal gidiyordu"
"Sen sus be. Mantıklı mantıklı konuşup beni sinir etme"
Rüzgar abim yerine oturdu. Bu 'daha sonra ebeni sileceğim' hareketiydi ya da 'git kendine mezar kaz' en olmadı 'boku yedireceğim sana'ydı
O zaman ne diyoruz... geçmiş olsun banaa
"Ama iyi tarafından bakarsak birkaç sorunu hallettim sayılır"
"Aç mısın"
"Cık" dedim hemen "Kuzey amcamlarda yedim" devam et der gibi bakınca durumu kısaca özet geçtim "kuzey amcama belge götürmeye gidince beni davet etti" düzelttim "zorla davet etti. Onu babama şikayet edeceğim ve şu an da aç değilim"
"Geç otur o zaman"
"Önce hediyemi vereyim başına bir şey gelmeden" Kartal'a döndüm ve elimdeki poşeti havaya kaldırdım. Yüzünde birkaç saniye şaşkınlık oluştu ama kısa sürede toplardı. Kartalın yanına gidip poşeti eline tutuşturdum ve yanına oturdum "aç bak çok beğeneceksin"
"Sen, Kartal abime mi hediye aldın" diye sordu Demir "nedense gıcıklık yapacakmışsın gibi hissediyorum" anında göz devirip burun kıvırdım
O ne alakaydı
"Hadi aç" dedim Kartal'a ithafen "kırk yıl hem yerde hem uçarak düşünsen yine aklına gelmez" kaşlarını çattı. Yeşil uzaylı dansı yapan bir Kartal... ciddiyet yerlerde "açsana kardeşim"
Pembe hediye paketini yavaşça açtığında pür dikkat onu izliyordum. Videoya mı alsaydım acaba? Aman boş verelim. Kartal heykelini çıkarttığında bıkkınlıkla bana baktı.
"Ben dedim gıcıklık yapacak diye"
"Demir vallahi elimin tersiyle çarparım yüzüne. Testini çöz sen" kartala döndüm "sen de konuş artık"
"Gerçekten bu mu?" Diye sorduğunda hevesle başımı aşağı yukarı salladım "çok güzel değil mi? Şimdi de diğerini aç"
"Ondan da başka hayvan mı çıkacak" aniden gelen aydınlanmayla Poyraz'a baktım "oha" dedim "bu benim neden aklıma gelmedi. Luka'yı koyardım içine! Çok mantıklı. O da bir dahakine artık"
Kartal bana ciddi misin diye bakarken diğerlerine "susun" dedi ve herkes sustu. Ooo herkese hır bana mır felan
Diğer paketi de açtığında hediye paketinin üzerine yapıştırılmış kağıdı aldı ve okudu.
"Gece'ydi değil mi" diye sordu hâlâ yola bakıyorken
"Hayır" dedim sırıtarak "yani evet gece ama sen bana 'kardeşim' diyeceksin"
"O neden" diye sordu alayla
"Çünkü ben öyle istiyorum. Ve ben de sana Kartal abiciğim diyeceğim" ya da uçan Kartal abiciğim, en olmadı uçan abiciğim. Aklıma gelen şeylerle gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım "neyse ben sana bir şeyler söylerim ama sen bana kardeşim diyeceksin"
"Allah Allah" diye mırıldandığında başımı aşağı yukarı salladım "evet. Artık sen benim abimsin ve şansına küs ben başıma en ufak bişey geldiğinde hep abimleri ararım. Benimle tanışarak başına çok büyük bir bela aldın abisi"
Birkaç saniye bir şey demedi ama sonra hafifçe güldü "öyle olsun yavru Kartal" dedi ama sonda sessiz konuştuğu için zor anlamıştım
Kağıdı ceketinin iç cebine koyarken bakışları bana kaydı ama hemen sonra hediye paketini açarak içindeki yuvarlak fanusu çıkarttı
"Oha" dedi Can "ben yine gıcıklık yaparsın diye bekliyordum. Bu hiç olmadı"
"Adımız çıkmış on bire inmiyor ona" diye homurdandım. Tamam gıcıklığına bir şeyler yapıyor olabilirim ama... sadece olabilirim. Günahımı alıyorlar
"Sence neden" diye sordu imayla.
"Aaaa" diye yükseldim "ne var insanları sinir etmeyi seviyorsam? Bu gıcıklık yapacağım anlamına gelmiyor" aslında tam da o anlama geliyor
"Gayette geliyor"
"Seni babama şikayet edeceğim"
Alayla güldü "ay nolur et"
"Anneme de söyleyeceğim"
"Ne kadar sevindim anlatamam"
"Rüzgar abiiii!" Diye bağırdım en ince sesimle "Can'a bir şey söyle"
"İkiniz de susun"
"Kartal, Rüzgar abim sana sus diyor"
"Var ya" diyerek güldü Can "işine gelmeyince lafı ne güzel çarpıtıyorsun"
Ona kibirli bir bakış attım "ne sandın yaprağım"
İkimiz de güldüğümüzde Kartal'a baktım. Bana bakıyordu "Ay beni övmene gerek yok Kartalcığım" saçlarımı geriye attım "ben zaten mükemmellim"
"Oda ego koktu"
Burun kıvırdım "Aman"
Birkaç dakika boş boş oturmanın ardından salonun kapısı açıldı ve içeri önden amcamlar arkadan da diğer kuzenler girip koltuklara oturdular. Tabi Demir garibim yere oturarak testini orta masanın üstünde çözmeye devam etmişti
"Ablağğ" diye sızlandı Demir. Anında güldüm bu haline çünkü ben de çözemediğim bir soru olunca rüzgar abimi görüntülü arıyor ve soruyu rüzgar abiğğğğ diyerek gösteriyordum. "Bir bok anlamıyorum ya ben. Ne olacak bu halim"
"Vallahi Demirciğim" dedim rahatça "ya dereceye girer kendini kurtarırsın, ya bir şekilde sınavı kazanıp yurt dışında okursun, ya normal bir puanla şansa bir yerlere gelirsin, ya da meyhanelerde sürünürsün" başını çevirip bana baktı şaşkınca "sonuçta para suyunu çeker. Git çalış kendi paranı kazan"
"Peki bu anlattıklarının içinde senin görevin ne"
"Ben mi?"
"Evet"
"Ben her türlü başımın çaresine bakarım oğlum sen bana ne bakıyorsun"
"O nasıl olacakmış? Hem sen ortada kalmazsan ben de kalmam"
"Namık Kemal de öyle diyordu" diyerek alayla güldüm. Amacım dalga geçmek felan değildi bunu o da anlamıştı. Demir fena bir şekilde aileye bağlı biriydi ve her zaman ailesinden yardım bekliyordu. Benim için aile vardı ama olmazsa zorlanmazdım. Bir aileye muhtaç değildim... Aile sevgisine muhtaçtım sanırım. Ben yalnız olsam yine her şeyi yapardım ama Demir hiçbir zaman yalnız kalmak istemiyordu.
"Neyse, her türlü beni korur ve yalnız bırakmazsın sen" testini çözmeye çalışmaya devam ettiğinde ben de ona bakmaya devam ettim
Al işte... ben diyorum öleceğim, Demir diyor sen beni yalnız bırakmazsın. Ne yapayım ben şimdi.
Boğazımı temizledikten sonra "Öyle" diye mırıldandım. Öyle...
Telefonuma bildirim sesi gelmesiyle gözlerimi Demir'den çekip telefonumu çıkardım ama benden başka kişilere de aynı anda mesaj gelmişti. O sırada Aynur tatlıları getiriyordu
*Çiğ köftem kişisi tarafından 'Ahırlar da çiçek açar' grubuna eklendiniz*
Alaine baktım
0532: oluşturduğun gruplar kadar sınav notu alsan sana yeterdi Alain
Çiğ köftem: sen konuşma Arel
0562: bu ne, alaincim
Çiğ köftem: grup, Denizciğim
0562: aydınlandım resmen bu kadar mı fark eder
Çiğ köftem: kes kes kes
CANiye: Aaaaaaa sizde
CANiye: gitmeyin üstüne açsın ne açıyorsa
0542: yani senin de işine geliyor ya
Çiğ köftem: evlilik düşünür müydünüz? CanIm
CANiye: hayır
Çiğ köftem: ay götüm
Siz: hayır her şeyi anlarım da benim bu grupta ne işim var???
0553: alış artık sen de bizdensin artık
Siz: sen kimsin
0553: niye
Siz: ona göre laf atacağım da
0553: ve sen beni kaydetmedin
0553: ne kadar alındığım hakkında bir tahminin var mı
Siz: ismimi bilmiyorum
0553: Ama varya Allah belamı versin ki, şurdan şuraya gitmek nasip olmasın ki konuşuyor
0553: şimdi anladın mı kim olduğumu
Siz: Alp!
Alp abiyi 'kara oğlan' diye kaydettim hemen. Sonra da gruptaki üyelerin olduğu yere girip sağdaki isimlere göre onları da kaydettim
Kara oğlan: aferin
Siz: bu olayı tahminen ne zaman unutacaksın
Kara oğlan: Sen ne zaman takımını değiştirirsen
Siz: hiçbir zaman
Kara oğlan: hiçbir zaman unutmayacağım
Siz: anlaşabiliriz
Kara oğlan: görev başındaki birine rüşvet mi teklif ediyorsun?
Siz: görev başında?
Kara oğlan: ıslık çalıyorum ve ıslık da müzik.
Kara oğlan: ben de müzisyen olduğuma göre?
Siz: Allah belanı az da olsa versin
Kara oğlan: bu bir iltifat mıydı?
Siz: evet :)
Kara oğlan: çoook teşekkür ederim o zaman
Öfkeli civciv: konu ne
Siz: hiç
Kara oğlan: hiç
Uçan Kartal: kapatın şu grubu
Çiğ köftem: ama niyeeeee
Siz: yiooooooo
Siz: gayet de kapatmıyor
Siz: sen çık
*Uçan Kartal kişisi gruptan ayrıldı*
Siz: ama yaaaaa
Siz: benimle inatlaşman gerekiyor
Siz: ben bunu hiç sevmedim
Poyraz: tahminen ne zaman Kartal abimle uğraşmaktan vazgeçeceksin
Siz: takım değiştirmeye karar verdiğim zaman
ARIn: yani hiçbir zaman
*Uçan Kartal kişisini eklediniz*
Kardeş: işte başlıyor
Siz: bak kartalcığım
Siz: sen gruptan çıkamazsın
Siz: ben seni gruptan atarım
*Uçan Kartal kişisi gruptan ayrıldı*
Güney: zort
Siz: Kartal yaaaa
*Uçan Kartal kişisini eklediniz*
Siz: bekle çıkma
Uçan Kartal: ne var
Siz: efendim diyeceksin
*Uçan Kartal kişisi gruptan ayrıldı*
Siz: ama sikeyim böyle işi ya
Siz: yüz yüze konuşmak daha mı iyiydi ne
Siz: kaşlarını çatınca çok eğlenceli oluyorsun
Siz: ya da hiç değilse beni dinliyordun
Siz: çok kötüsün
Psikolog abla: Küfür etme
Siz: pardon Aslı abla
Bora: Kartal abinin yazdıklarını okuyamayacağını biliyorsun değil mi
Siz: of ya
*Uçan Kartal kişisini eklediniz*
Siz: çıkma hemen
Uçan Kartal: yine ne var
Siz: kalbini kırıyorsun
Uçan Kartal: tamam
Siz: tamam
Siz: gruptan çıkacak mısın
Uçan Kartal: evet
Siz: ama ben seni çıkartayım tamam mı
Uçan Kartal: tamam
Siz: ama bir şeyler yazdıktan sonra çıkartayım tamam mı
Uçan Kartal: tamam
Siz: ama okuyacaksın tamam mı?
Uçan Kartal: tamam
Siz: her şeye tamam deme
Siz: biraz da hayır de
Siz: bünyem kaldırmıyor
Siz: tamam mı
Uçan Kartal: tamam
Siz: ama yine tamam dedin
Uçan Kartal: soruna cevap verdim
Siz: her soruma cevap verir misin
Uçan Kartal: bilmem. Verir miyim
Siz: öhöm
Siz: konumuza gelelim
Siz: başlıyorum
Siz: sen gruptan çıkamazsın Kartal
Siz: ben seni gruptan atarım
*Uçan Kartal kişisini gruptan çıkardınız*
*Uçan Kartal kişisini eklediniz*
Siz: bitti
Siz: şimdi istersen çıkabilirsin
Kartal: bazen geri zekalı mısın yolsa geri zekalıyı mı oynuyorsun bilmiyorum
Siz: ya bi git ya
*Uçan Kartal kişisi gruptan ayrıldı*
Siz: ama hemen git demedim ki
Siz: Kartal bilerek mi yapıyorsun
Siz: ben de gidiyorum
Siz: önemli bir şey olursa söylersiniz
Siz: pislik Kartal
Kötü kötü Kartal'a bakarken o da gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Başımı ne var anlamında salladığımda gülümsedi sadece. Niye gülüyordu
Aniden telefonuma bildirim geldiğinde hafifçe korktum ama bunu belli etmedim ve selanadaki kıvılcım gibi nefesimi tutarak yanaklarımı şişirdim ve son kez Kartal'a baktıktan sonra WhatsApp uygulamasını açtım
Gönderen: çıkarcı
*fotoğraf*
Fotoğrafı açıp baktım. Otuz beş yaşlarında bir adamın fotoğrafıydı.
Sugar dady mi bulmuştu kendine
Gönderen: siz
Bu ne
Gönderen: çıkarcı
Dayın ya mal. Canım sıkıldı araştırdım ve adam yakışıklı olduğu için sana attım. Ve bana bir yıl önce yarım yamalak çizdirdiğin yüze de benziyor
Gönderdiği fotoğrafa tekrar baktığımda kehribar gözlerini yakınlaştırıp baktım. Bir yıl önceki adam gibi gözünün hemen yanında çizik vardı. Bu adamı tanıyordum. Hayır, bu adamın gözlerini tanıyordum.
Gönderen: siz
Adamın ses kaydı var mı
Gönderen: çıkarcı
Olmaz mı? Ben hobi olsun diye sizin sülaledeki herkesin ses kaydını biriktiriyorum
Gönderen: siz
Gerçek mi?
Gönderen: çıkarcı
Bazen gerçekten geri zekalı mısın yoksa geri zekalıyı mı oynuyorsun bilmiyorum
Gönderen: siz
Ananı oynuyorum
Gönderen: çıkarcı
Cinsiyetçi küfür ettin seni anneme söyleyeceğim
Gönderen: siz
Ne
Gönderen: çıkarcı
İyice sana benzemeye başladım lanet olsun
Gönderen: siz
Adı ne
Gönderen: çıkarcı
Kendi dayının ismini bilmeyen de ne bileyim
Gönderen: çıkarcı
Çağıl Kılıç
Rüzgar abimin yanında duran telefonunu aldığımda yüz hizamda tutarak açtım ve kişiler uygulamasına girerek Çağıl yazdım. Rüzgar abim genelde herkesi adıyla ve soy adıyla kaydediyordu. Şansıma 'Çağıl Kılıç' ismi vardı. Üzerine tıklayıp kulağıma götürdüm. Birkaç kere üst üste çaldı ama açan olmadı
"Oooo" dedi erkek sesi. Sanırım Çağıl Kılıç'tı "sen bir dayının olduğunu hatırlar mıydın? Hayret. Bu sefer daha üç kere çalmadan telefonu kapatmadın. Sende büyük gelişme var"
Yutkundum. Bu oydu. Onun sesiydi. Kendimde değildim ama hatırlıyordum.
"Alo... yanlışlıkla aradıysan ayıp olmasın diye konuşur musun? Aklıma beni arayacağın başka bir ihtimal gelmiyor"
Güç tuşuna iki kere basıp görüşmeyi sonlandırdığımda telefonu yavaşça indirdim.
"Ne oldu"
Rüzgar abime bakıp kafamı iki yana salladım "bilmiyorum ama biliyorum gibi. Halledeceğim hatta hallediyorum"
Bu sefer görüntülü aradım. Ben onu hatırlıyordum ama o beni hatırlıyor muydu acaba.
İkinci çalmada aramam cevaplandığında ekranda yüzünü gördüm. Sırıtıyordu. Beni gördüğünde birkaç saniye durdu ama tekrar sırıttı
"Ben de Rüzgar'ın başına taş düştü sanmıştım. Sen mi aradın"
"Beni tanıyor musun"
Kaşlarını kaldırdı "Tanımalı mıyım?"
"Ben seni tanıyorum"
Arabadaydı. Hem telefona hem yola bakıyordu "Beni herkes tanır"
"Hayır, seni tanımıyorum, seni hatırlıyorum"
"Öyle mi"
Arkama yaslanıp dizimi kırdım ve telefonun altını dizime yasladım "Sen de beni hatırlıyorsun"
"Öyle mi"
Başımı salladım "beni gördüğünde yüz ifaden birkaç saniye dondu"
"Doğal değil mi? Rüzgarın telefonundan arıyorsun ama ben seni görüyorum"
"Doğal değil" diye cevap verdim. Beni tanımıştı ama inkar ediyordu "ondan sonra hafifçe gözlerini kıstın"
"Seni tanıyor muyum diye baktım"
"Hemen sonra bakışların değişti"
Omuz silkti rahatça "Seni tanımadığımı anladım"
"Derin bir nefes verdin"
"Çünkü nefes almıştım ve insanlar nefes aldığında nefesini geri verir" Zekiydi. Bana hemen cevap veriyordu ve yalan söylemek için zamanı yoktu. Anında konuşuyordu. Başka bir ihtimalle sesimi bastırıp telefonu kapatmamı sağlayacaktı. İstediğimi alana kadar susmayacağımı anlamış olmalıydı.
"Ondan hemen sonra gözlerimi kaçırdın"
"Gözlerimi kaçırmadım. Araba kullanıyorum ve yola baktım" yine hemen konuşmuştu
"Yutkundun"
"Arabanın içi sıcak"
"Penceren açık"
"Hay sikeyim böyle işi" açığını yakalamıştım. Araba durduğunda indi arabadan. Burası gece, orası sabahtı. Baya bir saat farkı olmalıydı
"Yani beni hatırladın mı"
"Hayır"
"Başa mı dönüyoruz"
"Hatırladım ama şimdi kapatıyorum"
"Kapatamazsın"
"Öyle mi" dedi alayla. Bense kameradan görünen kadarıyla etrafı inceliyordum. Merdivenlerden çıkıyordu ve ben bu merdivenleri de hatırlıyordum.
"Hı hım" diye mırıldandım. Merdivenlerden çıktıktan sonra sola döndü ama benim hatırladığım yer orası değildi. "Diğer koridordan ilerlesene"
Net bir sesle, "Hayır" dedi ama susmaya niyetim yoktu
"İlla evine mi gelmem gerekiyor. Ayrıca arka kamerayı aç"
"Nasıl bir belaya bulaştım ben Allah'ım" diye mırıldandı ama benim dediğim yöne ilerlemişti. Arka kamerayı da açarak tabi
"Koridorun sonundaki oda" Dediğim odanın önünde durdu
"Sana olanlar benim suçum değildi"
"Öyle mi" dedim alayla onun gibi. "Onu göreceğiz" Kapıyı açtı ama açılmadı "kapıyı kırabilirsin. Çözüm bitmiş değil ya"
Kapının devrilme sesi geldiğinde nefesimi tuttum. Pekala...
"Komidin olması lazım yatağın yanında"
"Var"
"Onun üzerinde de aslında o zamanlar bilmediğim ama şimdi bildiğim çerçevenin içinde annemin, babamın ve Leyla'nın fotoğrafı"
"Var"
"Şimdi onu bana göndermen gerekiyor. Kimin evindesin sen"
"Kendi evim"
"Hayır, orası senin evin değil"
"Ulan" diye bağırdı
"Bu sefer bana hemen cevap vermedin. Düşündün"
"Ne istiyorsun"
"Bana anlatman gereken şeyleri" dedim
"Duymak istediklerin bende yok"
"Çünkü o evin sahibinde. Bir yıl önce o evde kim vardı"
"Neden"
"Önemli"
Ofladı "babam, Cem argun ve adını bilmediğim biri vardı"
"Beni hatırlıyor musun"
"Biraz"
"O çerçeveyi bana gönderecek misin"
"Çok istiyorsan... gönderirim"
"İstiyorum"
"Neden?" Diye sordu
"O çerçeveyi aldıktan sonra anlatırım"
"Bir şey anlamıyorum"
"Ben de"
"Hemen göndermen gerekiyor"
"Tamam. Kapatıyorum şimdi"
"Tamam" dedim bende "ama konuştuğumuzu kimseye söyleme. Söyle ama o çerçeve bana ulaştığı zaman"
"Ah" dedi bıkkınlıkla "bunları neden yapıyorum bilmiyorum ama..."
"Ama?"
"Tamam lan tamam. Gönderiyorum"
"Orası neresi"
"Meksika" dediğinde görüşmeyi sonlandırdım ve baranı aradım. Yani şu an Türkiye'de saat 23.47 ise Meksika'da 14.47'ydi.
"Hakkettin mi?" Diyerek aramamı yanıtladı "gerçi bendeki de soru. Gece Yılmaz nasıl halletmesin ama değil mi"
Güldüm hafifçe. İlk defa beni överek açmıştı telefonu ama bunu dile getirmedim çünkü anında döneklik yapardı "ah" dedim "elbette hallettim" boğazımı temizledim ve bacaklarımı uzattım "Çerçevenin içine kendime not bırakmıştım onu okuyunca tamamen çözülecek olaylar"
"O zaman durum güncellemesi yapalım mı?"
"Abimin anlattığı sorunları söyle sadece"
"Alev ve Aynur"
Saçlarımı geriye attım "hallettim"
"Efsun ve Eyüp"
"Hallettim sayılır. Eyüp'le konuşurum ama eskisi gibi değil. Efsun'la da hemen konuşacağım. Yani hallettim sayılır"
"Güzel. İntihar?"
"Şu an hallettim sayılır. Kağıt gelsin ona göre bakacağım"
"Çok iyi" sesi iyi geliyordu "toprak abi konusunu ikimiz halledeceğiz"
Gülümsedim "halledeceğiz. Bizim elimizden kaçar mı?"
"Kaçmaz" dedi neşeyle "eee. Başka sorun var mıydı?"
"Masa liderleri, hallettim. Kumarhane, hallettim. Babaannem konusunu da bir an önce halledeceğim" düşündüm "Şu an halletmem gereken şeyler; babaannem, toprak abim, üzerimde olan kumarhaneler, Nora, Leyla, Cem, Efsun veee dede bey" dedim "sonra bitiyor"
"Buluşacak mıyız"
"Hayır, başka birisiyle buluşacağım"
"Otele gelen kişi mi"
"Evet"
"Hayırlı olsun. Hadi ben kaçar kendine dikkat et"
"Sen de kendine dikkat et. Görüşürüz" telefonu kapattım ve arkama yaslandım rahatça.
Bitiyordu. Her sorun gerçekten yavaş yavaş bitiyordu. Bitmese de biterdi
Aklıma gelen şeyle yerimde dikleşip Rüzgar abime baktım. Bana bakıyordu "rüzgar abi" dedim son kelimedi i harfini uzatarak "bir şey sormam lazım"
"Sor"
"Şimdi birini arıyoruz ama ölü mü yoksa yaşıyor mu bilmiyoruz. Yani ölmüş de olabilir yaşıyor da olabilir" tamamıyla bana döndü "biz bu kişiyi bulabilir miyiz"
"Zor olur ama..."
"Ama" dedim beklentiyle "devamı"
"Çok mu önemli"
"Baya" dedim hemen "benim bir alakam yok ama önemli"
"İsmi ne"
Durdum "ismini bilmiyorum ama öğrenebilirim. Bulabilir miyiz? Yoksa bulamaz mıyız? Ama kayıtlarda ölü olarak da geçiyor olabilir"
"Resmini, adını ve soy adını bana vermen gerekiyor"
Heyecanla ben de tamamen ona döndüm ve bağdaş kurdum "o zaman halledilir mi"
Uzunca bana baktı "evet"
"Oley be" diye bağırarak üzerine atladığımda koltuktan düşecekken son anda tutup sarıldı bana. Ben de sıkıca ona sarıldım. "Bir tanesin yemin ederim" yanağını öpüp hızlıca tekrar yerime oturdum
Eksiksiz bir şekilde herkesin bakışları bizdeyken Ateş, orta sehpanın üstündeki bilgisayarı aldı eline "Bu bilgisayar çalışıyor mu"
Sırıttığımda Demir "işte geliyor bir şeyler" diye homurdandı ama onu takmadım
"Hayır, ev hanımı. Zaaaaa" yerimde zıplayarak kahkaha atmaya başladığımda ara ara sırtımı sertçe koltuğa vuruyor, avuç içlerimi birbirine vuruyor ve saçlarımı çekiştiriyordum.
Alain kahkaha atmaya başladığında hemen sonra Demir de gülmeye başladı sonra herkes.
"Hayır" dedi Demir kahkahalarının arasından. Zar zor konuşuyordu "abla sürekli yüz yılın esprisini yapmış gibi gülüyorsun. Espriden çok senin gülüşüne gülüyorum... Gülme. Hayır hareketlerini bir görsen gülmekten bayılırdın o derece"
Burun kıvırdım
~~~~~~~
Kestik!
Uzun bir aradan sonra bölüm nasıldı?
• En sevdiğiniz sahne?
• Metin abi?
• Kuzey amca?
• Kartal?
• Demir?
• Baran?
• Alp?
• Rüzgar?
• Dayımız? Sizce ilerleyen bölümlerde ne gibi bir katkısı olacak bize?
KENDİNİZE İYİ BAKIN VE BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE HOŞÇAKALIN 🤍🌸
~~~~~~~