coraline | taekook

By jennspier

99.5K 12.2K 10.3K

[🐈‍🍊] ben sembolün, sığınağın ya da gümüş kılıcın olacağım. -19.03.2023ଓ More

coraline ve omegaverse
1ଓ ülkenin parlak çocukları
2ଓ kilidi açılan esaret kapısı
3ଓ yarayla alay eder yaralanmamış olan
4ଓ en iyiden en iyiye düşmek
5ଓ şeker portakalı
6ଓ sandığından daha güçlüyüm
7ଓ kırılmak istenen ön yargılar
8ଓ tatlı planlar
9ଓ her biri için öpücük
10ଓ tükürdüğü zehiri yutmak
11ଓ en büyük kaybımsın
12ଓ dünyalara değişmem
13ଓ ayna ayna söyle bana
14ଓ aynalara küsmen sorun değil
15ଓ başın ve yükün omzumda
17ଓ sana her şeyi vereceğim
18ଓ varlığını hissettikçe sana sığınıyorum
19ଓ benim baharım, senin sevgindir
20ଓ avuçlarının içi benim dünyam
21ଓ beyaz atlı prens

16ଓ pinokyo

4K 559 423
By jennspier

merhaba!! 🙋🏼‍♀️

bu kurgudaki onemli bolumlerden biri, lutfen dikkatli okuyun 🌟

yazim hatalari varsa uzgunumm 😓
iyi okumalar! 💗

###


Jeongguk'un evi, Taehyung'un tahmin ettiğinden biraz farklıydı.

O, merkeze yakın, çok katlı bir bina hayal ediyordu ama Jeongguk onu merkezden uzak, dubleks evlerin olduğu ve genellikle emeklilerin oturduğu sessiz bir siteye getirdiğinde yanıldığını anlamıştı.

Jeongguk'un bir tur rehberi edasıyla gezdirdiği evin içide dışıda yabancı bir göz için sevimli bir aile evi gibi gelebilirdi, ki sahiden öylede görünüyordu, ama delta ve Taehyung için evdeki her şey sahiden acı verici görünüyordu.

Çünkü ev Jeongguk'un anne ve babası az sonra kapıdan içeriye girecek ve aile tamamlanacakmış gibiydi ama onların bu evi terk etmesinin üzerinden 18 yılı aşkın bir süre geçmişti.

Duvarlar ve masaların üzerindeki evlilik fotoğraflarından, mutfağın tezgahındaki çiçek işlemeli havludan, yatak odasındaki makyaj malzemeleri ve parfüm şişeleri gibi daha birçok şeye ne Jeongguk ne de babası dokunmaya cesaret edebilmişti. Evdeki her bir detay Taehyung'u bile incitirken Jeongguk'un hem annesinin hemde babasının terk ettiği bu evde yaşamaya nasıl dayanabildiğini anlayamıyordu.

Ev üç oda ve iki banyoya sahipti. Büyük hayaller kurarak özenle döşendiği çok belliydi. Jeon ailesi bu evi satın alırken büyük bir aile kurup huzur içinde yaşamayı planlamış olmalıydı ama işler hiçte öyle olmamıştı.

Ve tıpkı Jeongguk'un söylediği gibi birçok el emeği ahşap parçaya ev sahipliği yapıyordu. Jeongguk evdeki ahşap parçaların çoğunu babasının bizzat yaptığını söylemişti. Mesela mutfaklarındaki büyük yemek masası, kapının girişindeki ayakkabılık ve askı, oturma odasını istila etmiş ahşap heykeller ve kuklalar tamamen babasının eseriydi.

Taehyung kuklalara büyük bir ilgiyle ve heyecanla yaklaştığından Jeongguk ona minik bir kukla gösterisi bile yapmıştı ve bu ikisini çok güldürmüş, keyiflerini yerine yetirmişti. Jeongguk kuklaları oytanırken sesini inceltip kalınlaştırıyor, onlara komik replikler veriyordu. İkisininde favorisi kesinlikle kıvırcık, bakır saçları olan kukla çocuktu. Delta onu Taehyung'a benzettiğinden sesini daha derin çıkarıp onu sanki gerçekten Taehyungmuş gibi oynatmış, ikisinide çok güldürmüştü.

Kukla gösterisi son bulduğundaysa Jeongguk çekmeceden bir albüm çıkarmış, “Çocukluğumda nasıl göründüğümü merak ediyordun, değil mi?” diyerek koltukta oturan Taehyung'un yanına yerleşmişti. Albümün kapağının üzerindeki tozu elleriyle üstünkörü temizledikten sonra araladığında Taehyung heyecanla Jeongguk'a yaklaşmış, başını omzuna yaslayarak albüme bakmıştı.

Albüm, Jeongguk'un anne ve babasının gençlik fotoğrafları ile başlıyordu. Delta buraları hızlıca geçmeye yeltendiğinde Taehyung, elinin üstüne elini koyarak onu durdurmuş, fotoğrafları incelemeye başlamıştı. Bir ormanda, tapınakta, kiraz çiceklerinin altında, arkaşları ve aileleri ile birlikte, kar tatilinde, Taehyung'un Busanda olduğunu tahmin ettiği bir sahilde, nişanlandıklarında ve evlendiklerinde, şu an içinde oldukları evin önünde, o evin içinde, annesinin karnı büyümeye başlamışken... Birçok fotoğraf vardı ve her fotoğrafta birbirlerine aşkla bakıyorlardı.

Annesinin tıpkı oğlu gibi küçük ve şekilli dudakları, iri, mavi gözleri vardı. Jeongguk'un sert yüz hatlarının yanında tavşan dişerinide babasından aldığı belliydi. Annesi çok güzel, babasıda çok yakışıklıydı. Ama yinede ölü insanların fotoğraflarına bakmak garipti, çünkü artık fotoğraflarda yaptıkları hiçbir şeyi yapamazlardı.

“Tanışma hikâyelerini biliyor musun?” diye sormaktan kendini alamadı.

Jeongguk onaylar bir mırıldanmak çıkarıp iç çekti. “Annem ve annesi sallanan masaları için marangoza gittiğinde tanışmışlar. Babamda o zamanlar gittikleri marangozda çıraklık yapıyormuş. O günden sonra annemlerin evinde her gün ahşap bir şeyler kazayla kırılmaya, bozulmaya başlamış.”

İksininde suratında buruk bir gülümseme oluştuğunda Jeongguk bir sayfa daha çevirdi albümde. Bir sonraki fotoğraf, Jeongguk'un babasının elinde marangoz aletleriyle ahşap bir beşikle uğraştığı anın fotoğrafıydı. Onun hemen altındaysa Jeongguk'un yaklaşık dört beş yaşlarında olduğu bir fotoğraf vardı. Bir eliyle barış işareti yaparken diğer eliyle çubuğa takılmış bir sosis tutuyordu. Bir diğer fotoğrafında çenesinden bir el onu sabit durması için tutuyor, mavi gözleri parlıyor ve yanakları oldukça sevimli görünüyordu. Başka bir fotoğrafta üzerinde beyaz kıyafetlerle sahildeydi ve bir diğerindeyse belinin hizasındaki şişme simitleydi.

Jeongguk'un hiç bebeklik fotoğrafının olmaması, babasının gerçektende eşini ondan çaldığını düşündüğünün bir kanıtıydı.

“Bu kadar.” dedi Jeongguk, Taehyung'un baş parmağı fotoğrafların üzerinde ilgiyle gezinirken.

“Dudaklarını ve gözlerini annenden almışsın, yüz hatlarını ve dişlerinide babandan.”

“Öyle.”

Taehyung, başını yaslandığı omuzdan kaldırarak Jeongguk'un gözlerine baktı. Mavi gözlerini seviyordu çünkü onlara bakmak bir sevgi okyanusunda yüzmek gibiydi.

Jeongguk albümü kapatıp bir kenara bıraktıktan sonra yanındaki Taehyung'u beklemeden kolunun altına aldı. Esmer olan heyecanını belli etmemeye çalışarak başını onun iri göğüsüne yasladı. Deltanın feromonları yine burnuna dolarken huzurla gözlerini kapattı ama Jeongguk'un konuşmaya başlaması ile tekrar açarak onu dinlemeye başladı.

“Babam, annem öldükten sonra hiç mutlu olmadı. Ben onun gülümserken nasıl göründüğünü bile bu albümden öğrendim. Sana daha öncede söylemiştim, büyük ihtimalle gözünde omegasının katiliyim. Karısını çok derinden özlüyordu ve ölümünden beni sorumlu tutmaktan kendini alamıyordu bu yüzden hiçbir zaman bana bir baba gibi hissettiremedi. Sadece annemin ona emanet ettiği herhangi bir şey gibiydim ve bana bakıcılık yapıyordu. Dugusuz bir yüzü vardı. Çoğu zaman kendini atölyesine kapatır, acısını odunlardan çıkarırdı. Hiç beraber uyumadık bile. Onunla aynı odada diye sığamayacağım kadar büyüyene dek o beşikte yattım. Artık büyüdüğümü ve yatakta, benim için hazırladığı odanın içinde uyumam gerektiğini söylesede onu dinlemedim. Geceleri hep gizlice odaya girip o beşiğe kıvrılıyordum. Bir keresinde cesaretimi toplayıp yatağına yattığımda kapısını kilitleyerek uyumaya başladı– Her neyse.” kendini kaptırdığını fark ederek dudaklarını ısırdı.

Taehyung'un sırtındaki eli orayı okşarken derin bir nefes aldı ve devam etti, “Soğuk ve mesafeli bir adamdı ama geceleri bana masal anlatmadan uyumazdık, Taehyung. Gün içerisinde uzak olsakta geceri gerçekten baba oğlumuşuz gibi hissederdim. Masallardaki savaşçı prenslerden ne kadar etkilendiğimi fark ettiğinde bana tahta bir kılıç bile yaptı. Pinokyo anlatmayı en sevdiği masaldı ve ben Gepetto ustayı hep onun gibi düşler, pinokyoyu ve evimizdeki diğer kuklaları hep kıskanırdım. Kuklaları her gün nasıl insan olmasınlar diye uyardığımı hatırlıyorum. Eğer birgün insan olurlarsa babamı benden tamamen alacaklarını düşünürdüm,” buruk bir şekilde gülümsedi.

“Ben tesise kapatılmadan birkaç gün önce sanki hissetmiş gibi beni karşısına aldı ve "Jeongguk, şimdi sana ana karakterinin sen olduğu bir masal anlatacağım." dedi.”

Taehyung ilgiyle ona döndüğünde sordu, “Vita'nın ne olduğunu biliyor musun, şeker portakalı?”

“Deltanın eşine deniyor, öyle değil mi?” diye yanıtladı çekingence. Tarih dersinde konu deltalar olduğunda bunu elbette öğrenmişti ama Jeongguk'un şu an bunu neden sorduğunu anlamamıştı.

“Doğru, ama eksik,” gülümsedi. “size öğretilenin aksine vita, deltanın eşi olduktan sonra bu adı almıyor, vita aslında doğduğundan beri vita.”

“Jeongguk... ne demek istiyorsun?”

“Deltalar sadece liderlik için doğmuyorlar, Taehyung. Aynı zamanda vita için doğuyorlar. Vita, tıpkı delta gibi diğer kurtlardan farklı bir tür ve iki yüzyılın türünün kaderleri doğduklarından beri birbirine bağlı.”

Taehyung, şaşkınlıkla yaslandığı göğüsten kalkarak deltanın yüzüne baktı.

“Babam bana onu aramamı ve bulmamı söyledi. Benim bir ruh eşim var, doğduğumdan beri kader ağlarıyla sıkıca bağlandığım diğer yarım. Ben onun için ve o da benim için doğdu.”

Ve o an gerçek, Taehyung'un suratına sertçe vurdu.

Jeongguk'un aradığı kişi kendisi değildi. Karmakarışık duygu ve düşüncelerinin arasında en seslisi buydu.

Bunca zamandır Jeonggukdan ne bekliyordu, aralarındaki ilişki tam olarak neydi hiç düşünmemişti. Sadece Jeongguk'un yanında mutlu ve huzurluydu işte. Mavi okyanuslarını, ona karşı kulağına her zaman güzel şeyler söyleyen sesini, sıcak ellerini, yumuşak dudaklarını, güçlü kollarını, iri omuzlarını seviyordu. Denizi onun içine taşıyan feromonlarını seviyordu.

Jeongguk'u hiç benimsediğini düşünmemişti, şimdi neden başkasına ait olduğunu öğrenmek canını bu kadar yakıyordu?

Jeongguk'un eşi olmayı zaten hiç hayal etmemişti, nasıl ederdi? O bir cinsiyetsizdi, en güçsüzdü. Nasıl kendini en güçlünün yanında hayal edebilirdi zaten?

O zaman hakkında hiç düşünmediği ilişkilerinin sadece bir arkadaşlık olduğunu öğrenmek, Jeongguk'un tek bir lafıyla çizdiği o duvar, neden onu üzüyordu?

“Senin hiç çocukluk fotoğrafın var mı?” diye sordu Jeongguk, sanki az önce Taehyung'un aklını darmadağın eden tüm o sözler ağzından hiç çıkmamış gibiydi.

Taehyung belli belirsiz başını sallayarak kendine gelmeye, düşüncelerini susturmaya çalıştı. “Evet, var.” dedi çantasından telefonunu çıkarırken. Jeongguk'un bunu soracağını bildiğinden çocukluk fotoğraflarından birini galerisine kaydetmişti.

Fotoğrafı açıp telefonunu Jeongguk'a uzattığında Jeongguk gülümseyerek, dakikalarca ekranı parmaklarıyla yakınlaştırıp uzaklaştırarak onu inceledi. Taehyung'un kafasında bir taç olan sevimli bir fotoğraftı.

“Çocukluğundan belliymiş ne kadar güzel olacağın...” diye mırıldanmaktan kendini alamadı. Normalde Taehyung bunun üzerine kesinlikle kızarırdı ve teşekkür ederdi, ardındansa Jeongguk ona farklı bir teşekkür istediğini söyler ve daha çok utandırırdı ama öyle olmadı. Taehyung o kadar dalgındı ki bu sözlere herhangi bir tepki veremedi.

“Gözlerin kahverengi.”

“Büyük ihtimalle çocukkende lens kullanıyordum, pek hatırlamıyorum.”

“Taehyung...” diye mırıldandı Jeongguk. Fotoğrafı kendine gönderdikten sonra telefonu kapatıp kanepeye bırakırken tamamen Taehyung'a döndü ve iki elini tutup doğrudan ona baktı. “Burada tek başımızayız, biliyorsun. Gözlerini görmek istiyorum–”

“Jeongguk–”

“Lenslerini benim için çıkarır mısın, hm? Onları görmek istiyorum, çok.”

Taehyung bir süre kararsızlıkla Jeongguk'a baktı. Onun ne kadar istekli olduğunu görememek için kör olmak gerekirdi. Gri gözlerini sahiden sevmiyordu, onlara bakınca bile garip hissediyordu ama Jeongguk ne isterse istesin onu red edemez gibiydi. Alt dudağını dişleri ile ezerek yavaşça başını olumlu anlamda salladı. Bu onaya sevinen Jeongguk, kocaman gülümseyerek Taehyung'un tuttuğu iki eline sesli bir öpücük bıraktı ve Taehyung karşılık olarak ona zorlukla gülümsediğinde esmerin çantasını alarak yerini öğrendiği banyoya gidişini izledi.

Taehyung banyoya girip kapıyı ardından kapattığında derin bir nefes aldı. Kendini berbat hissediyordu. Çantasına uzanarak içinden lens kutusunu ve onları çıkardıktan sonra gerçekten hiçbir şey göremediği için kalın camlı gözlüklerini çıkardı. Gözü bir an için çantadaki hap dolu şişeye takıldı. Kendini her kötü hissettiğinde bu haplar dilinin altında oluyordu çünkü kendini iyi hissetmek için başka bir yöntem ona öğretilmemişti.

Ama artık kendini iyi hissetmediğinde mavi haplara değil, Jeongguk'a başvuruyordu.

Jeongguk onu sahiden iyi hissettiriyordu, hayatına girdiği ilk andan beri. Bir röportaja katıldığında, fotoğraf çekildiğinde, kustuğunda, o haklardan birkaç tane almadan asla sakinleşemezdi ama Jeongguk bunu telefonun ardından bile kolay bir şekilde yapabiliyordu ve bu yüzden Taehyung, uzun zamandır onlara ihtiyaç duymuyordu. Haplara tekrar bakmadan çantayı kapattı.

Ellerini güzelce yıkayıp lens kutusunu açtı ve gözlerindeki kahverengi lensleri çıkardı.

Ve işte; ne kadar kaçarsa kaçsın bu gözler onun gerçeğiydi.

İster saatlerce ders çalışsın, ister yıllarca hiç aksatmadan spor yapsın, ister hunharca yemek yesin, kat kat kıyafetlerle kendini gizlesin ve göz kapaklarını sonsuza kadar kapatsın... O hâlâ ruhsuz bir bedendi. Hep öyle kalacaktı.

"onun için sadece süslü bir oyuncak bebeksin"

Aynadan gri gözlerine bakarak gözlerinden yaşların nasıl taştığını izledi. Cinsiyetsiz olduğu gerçeği canını hiç bu kadar yakmamıştı. Jeon Jeongguk onu büyülü bir masalın içine çekmiş, onu ana karakterin kendisi olduğuna inandırmıştı ama şimdi anlıyordu o sadece kaybedendi. Prens ve prensesin sozsuza kadar mutlu yaşayışlarını izleyecek olan kişiydi.

Jeongguk'un yanına dönmesi gerekiyordu ama ağlamayı kesemiyordu. Musluğu açtı ve yüzüne biraz şu çarpı ama nâfileydi.

Neden bu kadar kötü hissettiğine anlam veremiyordu ama deltanın başka biri için yaratıldığı düşüncesi ona terk edilmiş gibi hissettirmişti. Bir rüyadan uyanmak ve kâbusa benzeyen hayatına devam etmek gibiydi. Oysa kimsenin onu terk ettiği yoktu. Şu an Jeongguk'un evinde, banyosundaydı ve o birkaç adım ötede onu bekliyordu. Ellerine değen dudaklar sanki hâlâ oradaydı ve Jeongguk'un sevgi okyanusunun dalgaları onu boğmak yerine tatlı tatlı koşmaya devam ediyordu.

Daha fazla ayakta kalamayarak banyonun bir köşesine çöktü. Dizlerini kendine çekti ve anlını dirseklerine yasladı. Sessiz olmak için elleriyle ağzını sıkıca kapatmış, içine içine hıckırırken omuzları şiddetle sarsılıyordu.

Yinede sessiz olma çabası pekte başarıyla sonuçlanmadı. Deltanın diğer kurtlara kıyasla daha hassas olan kulakları banyoda bir terslik olduğunu anlamakta zorlanmamıştı. Kanepeden kalktı ve kapının önüne vardı. Kapıya iki kere vurarak ona seslendi, “Taehyung? Bir sorun mu var?”

Taehyung ona cevap vermek için dudaklarını araladı ama lafı yeni bir hıçkırık ile bölündü. Bu tanıdıktı. Taehyung yine kendini bir kapının ardına gizlemiş ağlıyordu ve Jeongguk bunun daha fazla olmasını istemiyordu. Onu daha fazla ağlamasını, en azından ondan uzak kalmaya çalışarak bunu yapmasını istemiyordu.

Beklemenin anlamsız olduğuna karar vererek kapıyı açarak içeriye girdiğinde bir köşede küçülmüş Taehyung'u gördü. Dizlerine gömdüğünden başını göremiyordu ama sarsılan omuzları gözlerinin önündeydi.

Hızlıca, birkaç büyük adımda yanına ulaştı. Fermonları yine odayı doldururken bacaklarına sardığı elini tutarak ayırmaya çalıştı. Aldığı tek karşılık ise Taehyung'un gitmesini istediğine dâir sözlerinden başka bir şey değildi.

En sonunda kafasını kaldırmayı başarabildiğinde Taehyung'un gözlerinin sımsıkı kapalı olduğunu gördü. Onu hızlıca kolları arasına çektiğinde ve Taehyung başını hemen onun göğsüne gizlediğinde en azından sakinleşene kadar gözlerini saklamasına izin verdi.

Taehyung'un gözyaşları tişörtüne düşerken sırtını sıvazladı ve saçlarını okşayarak onları öptü. Geriye sadece iç çekişler kaldığında Taehyung'a şevkatini hissettiren bir ses tonuyla, tane tane konuştu, “Bebeğim, bana bakar mısın? Göreyim seni, hadi.”

Taehyung olumsuz mırıldanmalar çıkarıp ona daha çok sokulduğunda iç çekti.

“Lütfen,” dedi. “seni görmene izin ver.”

Taehyung bir süre daha onu red etsede en sonunda çekingence başını oradan kaldırdı. Gözleri hala sımsıkı kapalıydı. Jeongguk, iki eliyle onun yüzünü kavradı. Baş parmaklarıyla yüzündeki ve gözünün üzerindeki ıslaklığı temizledi, bakır rengi uzun, ıslak kirpikleri parmak ucunda hissetti, ikisininde üzerine uzun öpücükler bıraktı...

“Aç gözlerini.”

Ve Taehyung sonunda cesaretini topladığında, tıpkı kendi gözleri gibi griye bürünmüş deltanın gözleriyle buluştu gözleri.

Tanrı şâhit, doğduğundan beri griyi ölümle çağrıştırmıştı ve hâlâ aynı fikirdeydi. Gri ölümdü, ölümden sonraki tatlı hayattı. Çektiği tüm acılardan sonra hak ettiği ödüle kavuşmaktı. Hayatı boyunca lâyık olmak için çabaladığı cennetti.

Delta...” diye mırıldanmaktan kendini alamadı. Jeongguk, gülümsedi. Türünün adını herkes farklı ön yargılarla söylerken Taehyung sadece onu görüyordu ve bu yüzden bunu ağzından duymaya bayılıyordu.

“Tekrar söyle.”

“Delta.”

Tanrı tarafından başkasına ait kılınmış delta. Vitasının deltası.

Delta yaklaştı ve Taehyung'un yanağına kokulu öpücükler bıraktı. “Gözlerine bayıldım. Benimkilerin aynısı resmen, çok, çok güzeller, bebeğim.” yalan söylemediği ses tonundan belliydi. Taehyung'un nefret ettiği gri gözler onun sahiden deli gibi hoşuna gitmişti.

Her ne kadar sebebinden nefret etsede.

Taehyung'un kızarmış yanaklarına baktı. Onalara bir öpücük verdi ve bir kolunu ince bele sıkıca sarıp, diğer koluylada onu kalçalarının altından destekleyerek ayağa kalktı. Taehyung kollarını boynuna, bacaklarını beline sıkıca sararak ona tututundu, başını omzuna yasladı.

Jeongguk, lavabo tezgâhının üzerindeki gözlükleride alıp kucağındaki Taehyungla beraber tekrar salona döndü ve Taehyung'u indirmeden koltuğa oturdu. Bir eli hâlâ Taehyung'un belindeyken gözlüğün camlarını inceledi.

“Gözlüğünün camları sahiden de epey kalınmış. Onu takmak istiyor musun?” Taehyung sadece olduğu yere dahada gömülerek Jeongguk'un bunu istemediğini anlamasına yeten mırıldanmalar çıkardı. Jeongguk gülümsedi ve gözlüğü yanlarına bıraktı.

“Pekâlâ, o zaman kucağımda biraz uyumak ister misin? Sana masal anlatırım, hm?” Taehyung'un mırıldanmaları bu sefer olumluydu. Tıpkı daha öncede söylediği gibi buna hayır diyemiyordu.

Jeongguk keyifle kıkırdayarak kollarını ona sıkıca sardı. Taehyung'a Gepetto usta ve kuklalardan bahsetmişti ama Taehyung'un masalı bilmediğini biliyordu. Bu yüzden boğazını hafifçe temizledi ve dingin sesiyle tıpkı babası gibi klasik bir masal tekerlemesi mırıldanarak onun en sevdiği masalı anlatmaya başladı.

Taehyung olduğu yerde, Jeongguk'un kalın uyluklarında, kıpırdanarak iyice yerine yerleşti. Kütüphanedeki gizli odaya ilk geldiklerinde ve Jeongguk ona bunu teklif ettiğinde ona saçmalama demişti ama şimdi onun kucağındaydı. Halinden de oldukça memnundu.

Ağladığı için başının ağrımasının yanında zaten yorgun olan Taehyung'un, deltanın sesi ve sıcak bedenine dayanamayarak uyuya kalması uzun sürmedi. Ve Jeongguk o tekrar uyanana kadar, yaklaşık iki saat boyunca, hiç sıkılmadan onu izledi. Saçlarını, belini ve sırtını okşadı. Onu defalarca kez öptü ve kokusunu derin derin içine çekti.

Tüm bunları yaparken, Taehyung'un artık kendi gri gözlerine baktığında ağlamak ve kötü hissetmek yerine deltanın gücünü hatırlayarak iyi hissetmesini sağlayacağına söz veriyor, o günlerin çok yakında olduğunuysa biliyordu.

Çünkü onun her bir göz yaşı, Jeongguk'un taşmak üzere olan sabrına damlıyordu ve nihayet taştığında sadece birkaç gün önce tehtit ettiği o üç kız değil, herkes asıl canavarı görecekti.










••••

tekrar merhaba!!

Jeon Jeongguk gumbur gumbur geliyor arkadaslar 🙂 tasmasi icin geriye sadece birkac damla gozyasi kaldi...

taehyung uc bolumdur tuvalette agliyo biliyom farkindayim ama yapicak bir sey yok oyle olmasi gerekiyo yani (ozurdilerim taehyung😓

umarim sevdiginiz bir bolum olmustur!! 🙇🏼💌

bu bolum sir perdesinin onemli bir kismini araladik ama hala bilediginiz cok sey varr

yakinda ogreneceksiniz 🐈‍

iyi gunler dilerimm ⭐

🕵🏼‍♀️


jeongguk'un gozlerini mavi hayal edin.



bebis tekuk 🥺💕

Continue Reading

You'll Also Like

33.9K 2.4K 36
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
205K 20.4K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
163K 14.3K 26
Taehyung ve nefret ettiği yeni üvey kardeşi Jeon. texting + düz yazı
220K 9K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!