Patricia'nın Çocukları ; Jilix

By evangelistgg

527 89 289

patricia'nın başıboş, kimsesiz çocukları. on dört yaşlarına bastılar mı hapsedilirler tahta bir sandığın için... More

•şarkılar yerini ağıtlara bıraktığında
•kör bıçakların körpe sahipleri
•son beyaz kardelen
•karınca ininden çıkmak gerek
•sesin kulaklarımda bir kördüğüm
•ben günahkâr değilim, sen günahın ta kendisisin

•sandıklara bırakılan sadakalar

139 17 43
By evangelistgg

tw! bu hikayede cesetler, yamyamlık, çocuk ölümü vardır!

patricia'da nemli ve sıcak bir öğlen gerçekleşiyor yine. bu küçük ve kimsesiz kıyı kasabasının sakinleri teker teker yerlerini almış, işlerinin başına geçmek üzere saatler öncesinden dükkanlarına kurulmuş.

kimisi çoktan topladığı pas tutmuş kovaları ile balıkçı teknesine doğru yürürken, kimisi ise oltaları ile babalarının beşine düşmüş. küçük oduncular var, tandır içerisinde yaralı elleri ile hamur pişirmeye çalışan yaşlı kadınlar, teyzeler var. okul nedir bilememiş, çamura puslu gözlerinin resmini çizmeye çalışan ufak tefek çocuklar ve onların çamaşırlarını yıkamak için ormanın derinlerindeki nehirlere yola koyulan anneleri...

geri kalanların ise çok büyük bir çoğunluğu çiftçi, işçi.

sabahları başlar kasabanın erkeklerinin koşuşturmalı tarla serüveni. kıyı kesiminin yakınlarında bambu ve pirinç yetiştirirken, içlere doğru bu yerini buğday ve pamuğa bırakır. şaşırmamak gerekir burada olan herhangi bir şeye. demedik ama anlamanız gerekir. sıradan bir kasaba değildir burası. hiçbir zaman da olmayacaktır. sıradanlık tandırlarda olur, tarladaki buğdayın sapında, nehir kenarına çömele durmuş kadınların ellerindeki çamaşırlarda olur. fakat asla kasaba halkı için söylenemez.

evler genelde toplanılan bambulardan ve ormandaki keresteler ile yapılmış beton değmemiş yapılarken, eşya diye bir kavram çoğu ailede yoktur bile. halk oldukça fakir, kıt kanat geçinen ve boğazından geçecek lokmayı zar zor elde edebilir bir haldedir. ellerinde olan kısıtlı ürün ile hayatlarını sürer gider, bir gün bile dillerinden kadim tanrılarının ismini düşürmezler.

patricia sakinlerinin canları değersizdir. onlar her ne kadar bulundukları topraklardan göç etmeye alışık olmasalar da -bunu bir ihanet olarak nitelendirirler- bedenlerinden göç etmeye yeterince alışıktırlar. uğurlarında can verecekleri bir amaçları her zaman olmuştur. onlar, gözlerini açtıkları vakitten itibaren ölmek için doğmuşlardır. kalanların günahlarının bedelini saf olanlar ödeyecek, kadim tanrı sadece onları yanına çekip alacak ve geriye kalanları ise derileri pul pul döküleceği güne kadar yaşatacaktır. kasabanın genel inancı bu yönde. çocuklarını yetiştirmelerinin tek amacı budur.

fakat dürüst olmak gerekirse onları pek de yetiştirdikleri sayılmaz. onları kümese tıkılmış birer tavuk gibi beslerler. önlerine yemlerini koyar, içmeleri için nehirden su getirmelerini söylerler. nehir suyu isterse çamura çanak tutmuş olsun, isterse hastalıktan kırılsın. aileler çocuklarına kadim tanrının önüne gidecekleri güne kadar iyi bakmaz. kabil ve habil hikayesi onlar için ters yönden işler.

habil ve kabil her ne kadar tanrılarına en iyi ürünleri götürmekle mükelleflendirilseler de bu denklemde işler böyle işlemez. ailelerin tanrıya kurban etmek üzere seçtikleri çocukları onlar için üründür, fakat buna kıymet verip de evlatlarının üzerine düşmezler. yarın ellerinden kayıp gidecek bir yabancı damgası yapıştırırlar doğdukları gün onlara. günün sonunda ise bir sadaka gibi sandıkların içlerine bırakılırlar.

çocuklar yedi yaşına bastımı içleri tuhaflaşır, dokuz oldumu gözlerini kırpmayı unutur, on yaşına bastımı tırnaklarını yolmaya başlar, on üç yaşına bastı mı efkarlanırlar. sarsıcı bir kabullenme dönemi de denebilir buna. gittikçe sizi korkutan bu evre uzun bir süre sonra sadece yüreğinizin bir parçasını yakıp durur. küllerin yaptığı ağırlıkla bindiğiniz o daracık tahta bavul içinde bir sağa bir sola savrulur durursunuz.

çocukların tüm bu yok edici ızdırabı yaşamasının sebebi ise yıllar önce köye ayak basan sırtında siyaha boyanmış pars derisi, ayaklarında parmak arası bülbül tüyünden terlikleri ve kafasında renkli hasır şapka taşıyan bir yaşlı şamanın kehanetleri.

hâlâ kazanlar kaynarken kadınların kimisi tarafından anlatılan meşhur söylentilere göre patricia kasabası bundan çok öncesinde ne gökte bir bulut bulabiliyormuş, ne de topraktan çıkan bir bitki. denizin tuzlu suyu giderek bulanıklaşmaya başlamış, üstü ise yosunlarla kaplanmış. boa yılanları insanları sokup zehirliyor, hastalıklarına derman bulamayanları teker teker öldürüyormuş. yaşlılar gençlere özellikle kendilerini öldürmeleri için yalvarıyor ve dizlerinin dibinde birer çocuk gibi ağlıyormuş. kimse yaşamak istemiyormuş.
çocuklar ise açlıktan karıncaları yemeye bile başlamış.

öyle ki insanlar yavaş yavaş öleceklerine inanmış ve kendilerine kumsalın en derin mezarlarını kazmışlar.güçleri bir tek kumu eşmeye yetivermiş. sıra sıra, tek tek tırnakları derilerinden sökülünceye dek çukur açmışlar, yan yana uzanmışlar. kalanlar ise onların üzerini örtmüş ve kimisini diri diri gömmüş.

kumsalın üstünde kalanlar birkaç gün sonra bir umuttur deyip kalan son enerjileri ile dağa çekilmişler. gömülü olan canlar ise büyük bir fırtına ile karşılaşmış. o yılın o günü belki de kader tarafından çok öncesinde kararlaştırılmış, tanrıdan bir cezaymış. ki tarihte eşi benzeri görülmemiş bir tsunami oluşturmuş. hırçın ve azgın dalgalar kıyıya öyle bir vurmuş ki taş üstünde taş, can üstünde can bırakmamış. diri diri gömülen bedenler üzerine serpilmiş olan tüm kumlar gelgitler yüzünden suya karışmış. farklı yerlere taşınmış. fırtına bitince cesetler birden kumsaldan dışarı fırlamış.

fakat denizin altındaki kum bu insanları öyle bir kendine çekmiş ki görseniz tanıyamayacak hale getirmiş. yengeçler keskin makasları ile bir kıyım yapmış, adeta hayvani kasap olmuşlar. bu kokan et yığınlarının birine ait olduğunu söylemek bile imkansızlaşmış.

cesetlerden kalma et yığınları ve kemikler günler süren tsunami ile tüm kasabaya resmen yukardan yağmur gibi yağmış. insanların daha öncesinden ikamet etmekte olduğu evlerinin önlerinden çatılarına kadar her yer bunlarla dolmuş. yanlarında ise kan göletleri oluşmamış, deniz suyu hepsini kendiyle götürmüş. tuzla karışık demir tadı gelen bir birikinti bırakmış kasabanın ortasına.

resmen bir korku filmi ortamı oluşmuş kasabada. fakat korku filmlerine değinilecek kısmı ne yazık ki bu değil. sonrası.

tsunaminin bitmesinin ardından yaklaşık üç gün geçmiş iken dağa çıkan ağzı kokan kimseler artık inmeye karar vermiş. kumun altına diri diri gömdükleri ailelerini arkalarında bırakmakmalarının ardından geçen tüm süreyi sığındıkları bir soğuk inde tanrıya yalvararak geçiren bu insanlara artık insan demeye bin şahit istermiş. günlerce öyle açlıklar çekmişler, öyle ıslak taşlar üstünde uyumaya çalışmışlar ki kafayı tırlatacak dereceye gelmişler. nefret hat safada, anlaşılmak bir o kadar uzakmış. kimisi eline ne geçiyorsa birbirine saldırmak için kullanmış hatta o mağarada.

fakat dalgaların rolünü tamamlamışcasına geriye çekildiği o günden sonra kasabaya tekrardan inen insanlar için manzara son derece iştah kabartıcıymış. kimisi yere çöküp vicudunda kalan son su birikintilerini gözlerinden aşağı dökmüş, kimisi ise önüne çıkan ilk et parçasına saldırmış.

o an fark etmeden de olsa bir kişi bile onları karşılayan aile üyelerinin, sevdiklerinin, eşlerinin ve çocuklarinın parçalarını yemeyi reddetmemiş. tanrı'nın kendileri için göndermiş olduğu büyük bir ziyafet olduğunu düşünmüşler bunun.

günlerce yemişler, ağızları bir an durmamış, karınları kendi kanlarından olanların kanları ile doluvermiş. gülüşüp eğlenmişler. artık tartışmaya gerek yok demişler. akşama ise bir ateş yakıp çevresinde dönerek dans etmeye başlamışlar. hafızalarında kalan tek tük dizeleri birleştirmiş ve sevdiklerine selam yollamışlar. içlerinde olduklarını tahmin edemeden.

kimisi ise çakmış olayı tabi, herkes kumsaldaki kişilere ne olduğu hakkında bilinçsiz değilmiş. fakat onlar da açlıktan ölmemeyi ölüye saygıya tercih etmişler ve farkında olmayanlara asla bir kelam etmemişler.

fakat fark edenler kurnazmış, daha da doymak istemişler. aradan geçen günlerde güçsüzleri ve yakını olmayanları belirleyip ormanın dibine kadar sürükleyip orda canını alıvermişler. bir sonraki tsunamide tekrardan faydalanabilmek içinse diğerlerine söylemeden kumsalın dibine gömmüşler.

herkes sevdiğinden bir parça almış, fakat gözü doymamış. birbirlerinin ömürlerini, ruhlarını sömürmüşler. yine de kıtlıktan çıktıkları o günde karınları tokken bile yetinmeyip aralarından birkaç kişiyi daha kumsala kazımışlar. ruhlarını kazıyan o lanet gibi...

"not all the storms come to disrupt your life, some come to give you a part from yourself."

Continue Reading

You'll Also Like

25.6K 3.7K 27
•Baş Şeytan serisinin üçüncü hikayesidir. •Yetişkin okurlar içindir. Tanrıça yeni tanıştıklarını sanıyordu. Oysa baş şeytan onu doğduğundan beri tanı...
6.9K 612 8
facts ¡Semekook¡
84K 6.6K 64
"James lütfen öyle söyleme o bizim aşkımızın meyvesi" "NE AŞKI?" Diye bağırdı James 1. #Dracomalfoy 02/01/2024 1. #Harrypotter 31/08/2023 1. #Slyther...
29.5K 1.9K 17
Ne yani ben 1986 yılında gôtünü veren bir ibnemiydim hemde ülkücü bir adama.. Eşcinsel bir kurgudur