BATAKLIK (+18)

TD1000

1.9K 1.1K 262

Kulağıma fısıldayarak "Senin için atıyor." Dedi. Çağatay'ın sesinde daha önce hiç duymadığım yakıcı bir şefka... Еще

KARAKTERLER
YENİDEN BİR ARADA...
TEMİZLİK (+18)
ÖFKENİN TOHUMU
DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ (+18)
SESSİZ ÇIĞLIKLAR
CESARETİN BEDELİ

İNTİKAM ATEŞİ

184 138 30
TD1000

Sabah erkenden kalktım. Güzelce giyinip hazırlandım ve kahvaltı bile etmeden evden çıktım. Bugün bebeğimin cinsiyetini öğreneceğim ve çok heyecanlıydım. İlk başta doğuma kadar öğrenmek istemiyordum ama daha fazla tutamadım kendimi. 4 aylık oldu ve o dünyaya gelmeden odası, oyuncakları, kıyafetleri , her şeyi hazır olsun istiyordum.

Arabama bindim ve kemerimi taktım. Hastaneye doğru sürmeye başladım. Çağatay ve Berra'da direkt hastaneye gelecekti.

Onlar da benim kadar heyecanlıydılar. E haliyle biri babası diğeri teyzesiydi. Cinsiyeti öğrenir öğrenmez Çağatay nikah için tarih alacaktı ve hemen bebeğimiz için mobilya bakmaya gidecektik.

Büyük bir ihtimalle nikahtan hemen sonra Çağatay'la daha büyük bir eve geçecektik. Her ne kadar Çağatay'a kızgın olsam da bu yönünü her zaman takdir etmişimdir. Dedesinden ona çok büyük bir miras kaldı ve bir kuruşuna dahi dokunmadı şimdiye kadar. Dedesiyle hiçbir zaman yıldızları barışmadı. Hep öfkeliydi dedesine karşı. Yüzünü dahi görmek istemiyordu. Dedesi ise onun aksine barışmak için elinden geleni yapıyordu. Neticede tek torunuydu. Çok çabaladı fakat Çağatay asla kabul etmedi. Ondan bahsedilmesine bile tahammül edemiyordu. Nedenini çok sordum ama her seferinde konuyu değiştiriyordu. Dedesi ölmesine rağmen öfkesi hala sıcaktı. Hiç soğumamıştı. Şu an dedesinin şirketlerini ve tüm mal varlıklarını babaannesiyle amcası yönetiyordu fakat ikisi de oldukça yaşlanmışlardı. Onlarda ölünce her şey tamamen Çağatay'ın olacaktı ama o asla kabul edecek gibi durmuyordu. Babasından kalan çok az bir parayı katlayarak kendi şirketini kurdu. Dedesinin gölgesi olmaktan kaçınmıştı. Her şeyi sıfırdan kurdu ve buralara kadar geldi. Kendi villasında tek başına huzur ve düzen içinde yaşıyordu. Buna rağmen bana benim evimde yaşama hayali kurduğunu söylemişti. O kadar para ve mülke rağmen... 

Hastanenin otoparkına geldim ve arabamı park ederek hastanenin girişine doğru yürümeye başladım.  Hava aşırı nemliydi. sıcak mayhoş bir rüzgar çarpıyordu yüzüme. Girişin önüne geldiğimde gördüm ki Berra ve Çağatay benden önce gelmiş, kapının önünde beni bekliyorlardı. Gülümseyerek onların yanına doğru yürümeye başladım.

Berra "Allahım! Yeğenimin cinsiyetini öğreneceğiz. Abi gerçekten çok heyecanlıyım."

Elimi karnımdan rahmime doğru götürerek "Bende" dedim ve gülümsedim. 

Çağatay "Hadi geçelim artık içeriye. Kendimi çok zor tutuyorum. Meraktan deliye döneceğim."

"Tamam tamam." Diyerek güldüm ve içeri girdik.

Doktorun odasının önüne geldiğimizde duraksadım. Berra ve Çağatay'a dönerek konuşmaya başladım. "Birazdan içeriye gireceğiz ve bebeğimin cinsiyetini öğreneceğiz. Hiçbir zaman kız veyahut erkek olsun demedim. Şimdi de hiçbir şey dilemiyorum. Benim için sağlıklı olsun yeter. Kız veyahut erkek olsun hiç fark etmez. Cinsiyeti her ne olursa olsun ona en iyi hayat şartlarını sunmak için elimden geleni yapacağım." Dedim.

Çağatay elimi tutarak "Yalan söylemeyeceğim. Küçüklüğümden beri hep ilk çocuğum kız olsun istedim. Ben tek çocuk olarak büyüdüm ve ablası olan arkadaşlarıma hep özendim. Benim gözümde abla anne yarısıydı. Şimdi neden erkek olup abi olmasın ki diye düşünüyorsunuzdur." Dedi.

Berra "Deniz'in dediği gibi öncelik sağlık tabi ki ama neden abi olmasın ki?"

Çağatay "Bir erkek ne olursa olsun bir kız kadar merhametli olamaz. Özellikle de kardeşlik başlığı altında. Bir abi baba yarısı olamaz. Çünkü baba evin direğidir. Babanın yerine kimse geçemez. Ama annelik apayrı bir şey. Nasıl desem... Erkek çocukları daha geç olgunlaşır ve bu 20 yılını alır. Allah korusun ilerde bize bir şey olursa ve ilk çocuğum erkekse gözüm açık giderim çünkü bütün kardeşleri ergen bir erkek çocuğuna kalmış olacak. Kimse bu sorumluluğu kaldıramaz kız çocuğundan başka. Bir kız çocuğu, yaşı kaç olursa olsun kendini anneliğe adayabilir ama erkek çocuğu öyle değil. Yanlış anlamayın ilk çocuğum erkek olursa üzülecek değilim. Kızda olsa erkek de olsa benim evladım, benden bir parça ama işte küçüklüğümden beri kalbimden geçen şey ilk çocuğumun kız olması ve kardeşlerine ablalık yapmasıydı." Dedi. Çok duygusallaşmıştı. Dolmuş gri gözleriyle heyecanla gözlerimin içine bakıyordu.

"Bu bizim onları yetiştirme şeklimize kalmış. İsterim ki hiçbiri hiç kimseye muhtaç olmasın kendi ayakları üzerinde durabilsin." Diyerek gülümsedim ve kontrol için doktorun odasına girdim.

Doktor bir kız çocuğunuz olacak deyince kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Hiçbir şey diyemedim. Göz yaşlarım öylece süzülüvermişti yanaklarımdan.

Çok mutluydum. Bir kız çocuğum olacaktı... Çağatay hâlâ kendine gelemedi. Aval aval suratıma bakıyor ve "Ben şimdi kız babası mı olacağım?" diye soruyordu. Çok komikti.

Doktorun odasından çıkınca Berra koluma girdi ve yavaşça merdivenlerden inmeye başladık. Otoparka geldiğimizde Çağatay kapımı açtı ve ben binmeden önce elimi sıkıca tutarak gri gözleriyle gözlerimin içine baktı umutla. "Dünyamı aydınlattığını biliyorsun değil mi?" dedi fısıldayarak.

Berra "Oho bu gidişle eve varamayacağız." Dedi. 

Güldük ve beraber arabaya binerek evin yolunu tuttuk.

Eve geldiğimizde Çağatay hiç arabadan inmeden kimliğimi aldı ve nikah için gün almaya gitti. Berra'yla birlikte evde kendimize güzel bir rezene çayı yaptık ve karşılıklı oturup sohbet etmeye başladık.

Berra "Oğuz neden gelmedi?" dedi.

Uzun bir süre elimdeki kupayı inceledikten sonra Berra'ya bakarak "Konuşmuyoruz onunla." Dedim.

Berra "Sorun ne? Kavga mı ettiniz?" diye sordu. Tüm dikkatini bana vermişti. Gerçekten merak ediyordu ne olduğunu.

Derin bir iç çekerek konuşmaya başladım. "Hamile olduğumu öğrendiğim günün sabahı Batuhan bana gelmişti. Eskiden olduğu gibi bana meşhur kreplerinden yapıyordu. Bende o krepleri pişirirken masayı hazırlıyordum. Sonra kapı çaldı ve Çağatay içeri girdi. Sonra Batuhan'ı görünce bir şeyler geveledi. Ben sancılanınca beni hastaneye Çağatay getirdi. Batuhan da ocağın altını kapatıp öyle arkamızdan hastaneye geldi. Hamile olduğumu kapıda öğrenince de çekti gitti. Günlerce konuşmadık hiç. Çok merak ettim ve günler sonra aramaya karar verdim. Açmadı tabi ki telefonlarımı. Bende Oğuz'u aradım. Bana ne dedi biliyor musun?"

Berra tedirgin bir şekilde "Ne dedi?"

"Niye ikisiyle de oynuyorsun? Adını bile duymak istemiyor senin. Resmen ikisini de parmağında oynatmışsın. Ne zaman bu kadar kalpsiz bir insan oldun. Bir daha arayıp bana Batuhan'ı sorma. Nişanlısın daha fazla rezillik çıkarma... doğacak çocuğuna yazık... çocuğuna ve evliliğine odaklan... dedi." anlatırken göz yaşlarım istemsizce yanaklarımdan öylece süzülüveriyordu.

Berra elindeki fincanı masaya bırakarak sarıldı ve konuşmaya başladı. "Alçak herif! Sana nasıl bunları söyleyebilir? Kaç yıllık arkadaşısın sen onun. Ah... Abi gerçekten aklım almıyor. Nasıl olabilir?" dedi şaşkın bir şekilde.

Göz yaşlarımı sildim ve çayımdan bir yudum alarak "Olan oldu artık. Bir daha onunla görüşmek istemiyorum. Gerçi onun da benimle görüşmek istediğini düşünmüyorum ya neyse..."

Berra "Boş ver cidden konuşmaya değmez. O kaybetti." dedi.

"Aynen öyle..." diyerek derin bir iç çektim ve çayımı yudumlamaya devam ettim.

Çaylarımız bittikten sonra güzel bir film açtık ve izlemeye başladık. İkimizde keyifsizdik aynı şeyden ötürü. Berra'nın da moralini bozmuştum yaşananlar yüzünden. Ah tanrım, ne zaman mutluluğa ereceğim? Bu olaylar sadece beni değil sevdiğim, değer verdiğim insanları da çok etkiliyor. Her şey yoluna girsin istiyorum artık...

Film bitmek üzereydi. Su içmek için ayağa kalktım ve mutfağa doğru yürümeye başladım. Mutfağın girişine geldiğimde kapı çaldı ve açmak için kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açtığım ve elinde buket bir çiçek olan özel bir kurye karşımdaydı.

Çiçekler bana mı?" diye sordum.

Kurye "Evet efendim." Dedi.

"Kimden peki?"

Kurye "İsim belirtilmedi efendim. Sadece bu eve götürmem istendi." deyip çiçeği bana uzattı ve iyi günler dileklerini iletip gitti.

Kapıyı kapattım ve çiçeklerle birlikte salona geçtim.

Berra "Kimdenmiş?" diye sordu.

"Bilmiyorum isim vermemiş." Dedim.

Berra "Baksana arasına not falan var mı diye."

"Bakayım." Dedim ve çiçeğin her tarafına göz gezdirmeye başladım dikkatlice.

Tam ortasında beyaz mürekkeple yazılmış siyah küçük bir kart vardı beyaz güllerin arasında. Kartı elime aldım ve Berra'nın da duyması için sesli bir şekilde okumaya başladım. "Tebrik ediyorum öncelikle. Bir bebeğiniz olacakmış. En yakın zamanda görüşeceğiz ayrıyeten yüz yüze tebrik edeceğim ne de olsa. Şimdilik kendinize iyi bakın. Yakın bir dost..."

Berra "Bu ne gizemli tavırlar şimdi?"

"Doğum günüme gelememiş, sonradan haber almış biridir herhalde boş ver." Dedim.

Berra gülerek "Yakın bir dost demiş kendine ama daha kara gül sevdiğini bile bilmiyor. O kadar da yakın olduğunu sanmıyorum." Dedi.

Güldüm ve çiçekleri mutfağa götürerek boş bir vazoya koydum.

Berra'nın yanından ayrıldığım an maskemi düşürüyordum. Hâlâ Oğuz'un dediklerini sindirememiştim. Kafamın içinde yankılanıyordu sesi. Hiçbir türlü susturamıyordum. Söyledikleri kalbimi paramparça etmişti. Nikahtan dakikalar önce her şeyi telefonda anlatacağım ve görecekler günlerini. Affetmeyeceğim ikisini de!

Çiçekleri vazoya koyduktan sonra Berra'nın yanına gitmek için kendime çeki düzen vererek mutfaktan çıktım ve kapı çaldı. Koridordan geçerek kapıyı açtım ve gelen Çağatay'dı. Nefes nefese kalmış bir şekilde "2 gün sonra- derken sözünü kestim ve sessiz olmasını işaret ederek "Berra içeride duymasın." Dedim.

Çağatay montunu çıkartarak "İyi de bilmeyecek mi?"

"2 gün sonra gitmeden önce söyleyeceğim. Oğuz'un haberi olsun istemiyorum." Diyerek dış kapıyı kapattım.

Çağatay "Oğuz'un mu? Batuhan'ın mı?"

"Çağatay yeter!"

Çağatay gülerek "Tamam, tamam kızma." Diyerek montunu portmantoya astı. Beraber salona, Berra'nın yanına geçerek sohbet etmeye başladık.

2 gün sonra...

Beklenen gün gelip çatmıştı. Birkaç saat sonra Çağatay'la karı koca olacak ve aynı çatı altında yaşamaya başlayacaktık. Artık Çağatay'la evlenme düşüncesi o kadar da kötü gelmiyordu. Ne de olsa işin ucunda Oğuz ve Batuhan'dan intikam almak vardı. Beni bu evliliğe onlar itti ve bu pişmanlıkla yaşamayı öğrenecekler.

Yataktan çıktım ve telefonumu komodinin üzerinden alarak Berra'yı aradım. Berra sersemlemiş, uykulu sesiyle "Alo Deniz, bir şey mi oldu?" diye sordu.

"Hazırlan bana gel. Yüz yüze konuşuruz." Dedim ve telefonu kapatarak duşa girdim. Bana saldırıp üstüne bir de hamile bırakan adamla evleniyorum ama gram umurumda değil. Çünkü Oğuz ve Batuhan'dan intikam alacağım düşüncesiyle yanıp tutuşuyorum. Keşke yüzlerine karşı söyleme şansım olsa ama malum şartlar... Telefonda seslerini duyarak yetineceğim artık.

Duştan çıkar çıkmaz saçlarımı kuruttum ve beyaz tiril tiril ince askılı bir elbise giyerek beyaz kabanımı evden çıktığımda giyebilmem için portmantoya astım. Hemen vakit kaybetmeden makyaj masasına oturarak siyah kuyruklu eyeliner ve kırmızı mat ruj kombinasyonuyla güzel bir makyaj yaptım. En son saç maşasıyla vişne kızılı saçlarıma doğal dalgalar vererek tepeden sıkı bir at kuyruğu yaparak takılarımı taktım, hazırlıklarımı bitirdim ve Berra'yı beklerken mutfakta cam kenarında kitap okumaya başladım.

Yarım saat geçmeden zil çaldı ve kapıyı açmak için ayağa kalkarak mutfaktan çıktım. Kapıyı açtığımda Çağatay damatlığıyla karşımda duruyordu. Bana bakarak bir göz gezdirdi ve mest olmuş bir şekilde "Melekler gibi olmuşsun. Beyaz, bir kadına bu kadar mı yakışır..." dedi.

Gülümseyerek "Teşekkür ederim. Sende çok yakışıklı olmuşsun." Dedim.

Çağatay "Teşekkürler." Diyerek içeri geçti ve bende dış kapıyı kapatarak arkasından gittim.

Çağatay "Berra'ya haber verdin mi?"

"Buraya gelmesini söyledim. Yüz yüze konuşmak daha iyi."

Çağatay "Kıyafet işi ne olacak? En yakın arkadaşının nikahına kotla mı gidecek? Bu Berra için dünyanın sonu olabilir..."

Gülerek "İyi hatırlattın. Gideyim de Berra'nın giyeceklerini hazırlayayım." Dedim ve yatak odasına geçtim. Hiç vakit kaybetmeden ne verebilirim diye bir göz gezdirdim dolabımda ve gözüm siyah mini straplez elbiseme ilişti. Eminim ki Bera'ya çok yakışacaktı. Hemen askıdan alarak yatağa koydum ve altına siyah ince kilotlu çorap, siyah stiletto ve siyah kabanımı da yatağın üzerine koyarak Çağatay'ın yanına geçtim.

Çağatay "Benim arabayla gidelim." dedi.

"Olur fark etmez." Diyerek cevap verdim ve kapı çaldı.

Çağatay "Ben bakarım." Diyerek ayağa kalktı ve kapıya doğru yöneldi.

Kapıyı açar açmaz Berra "Ne bu şıklık? Bir şey mi kaçırdım?" diyerek içeri girdi ve yanıma geldi.

Çağatay "Her zamanki halim." Diyerek güldü ve kapıyı kapatarak Berra'nın arkasından salona geldi.

Berra nefes nefese kalmış bir şekilde soluklanmaya çalışarak "Ben ne zaman bu eve sakin, telaşsız bir şekilde geleceğim?" diye sordu.

"Sende haklısın. Son zamanlarda o kadar çok şey oluyor ki hiç birimiz yetişemiyoruz."

Berra "E dökülün bakalım. Süslenip püslenmişsiniz. Nereye böyle?"

Çağatay "Nikahımıza." Diyerek sırıttı.

Berra şaşkın bir şekilde bize bakarak "Ne-ne nikahı? Şimdi mi?"

Çağatay "Evet. Birkaç saat sonra Denizle evleniyor olacağız. Sürpriz olsun diye son ana sakladık."

Berra üzerindeki şaşkınlığı hala atamamıştı. Bir süre soluklanıp her şeyi idrak ettikten sonra kızgın bir ses tonuyla "Ulan nikahınıza jean pantolonla mı geleceğim? Gerçekten yapacağınız işe s*çayım!" dedi.

Büyük bir kahkaha patlatarak "Korkma dolabımdan sana giyecek elbise falan hazırladım. Kombin bile yaptım." Dedim.

Berra elini göğsüne koyarak derin bir oh çekti ve "E hadi o zaman vakit kaybetmeden hazırlanayım. Biricik arkadaşım evleniyor. Ay birde beyaz elbise giymiş. İnsan gelinlik falan kiralardı en azından." Diyerek güldü.

Çağatay "Beyaz giyindiğine şükret. Denizin gelinliği bile cenaze elbisesi gibi simsiyah olur." Dedi ve güldü. Kahkahalar eşliğinde Berra'yla yatak odasına geçtik ve Berra vakit kaybetmeden hazırlanmaya başladı. Bende makyaj malzemelerini hazır ediyordum.

Berra da hazırlığını bitirdi ve odadan çıkarak Çağatay'ın yanına geçtik. Çağatay sırıtarak "Ben siyah giyemezsem arkadaşıma giydiririm mi dedin?"

"Hep böyle komik miydin sen ya?"

Çağatay "Senin için olurum." Diyerek sırıttı.

Berra "Nikahtan sonra cilveleşmeye devam edersiniz. Boğmayın beni." Dedi.

Çağatay "E çıkalım o zaman anca yetişiriz. Birde trafiğe takılıp gecikmeyelim."

Berra "Oğuz gelmeyecek değil mi?"

"Hayır gelmeyecek. Nikahtan sonra arayıp haber vereceğim. Tabi hala umurundaysam."

Berra "Tamam. E çıkalım o zaman." dedi ve kapıdan anahtarı alarak nikah dairesine gitmek üzere evden çıktık.

Yol boyunca bir sessizlik vardı arabada. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Bu sessizlik içimi parçalıyordu. Oğuz'un söyledikleri hala kafamın içinde tekrar tekrar yankılanıyordu ve ben Ettiği sözleri ağzına tıkmak için sabırsızlanıyordum. Batuhan'da o kadar gözümden düştü ki... Sevgimi dahi hak etmiyordu. Hiçbir şey bilmemesine rağmen hamile halimle benimle bir şeyler yaşayabiliyor olması sorun değil ama çocuğumun babasıyla evleniyor olmam onun için büyük bir sorun teşkil ediyordu. Nasıl bir zihniyetti bu? Her şeyi anlatacağım ve mutlu olacağız demiştim. Hiç mi merak etmiyordu neler söyleyeceğimi? Belki de beni sevmiyordu. Onun için bir hedeftim sadece. Nedenden çok sonuçla ilgilendi ve umursamadı. Sadece kendini içkiye vermiş ve sesimi duymaya bile tahammülü yokmuş. İstese de istemese de son bir kez duyacak sesimi. Nikahtan sonra arayacağım ve şovumu yapacağım. Hayatının sonuna kadar beni kaybettiğini anlatacağım ona. Aynen Oğuz'un dediği gibi kocamla ve doğacak bebeğimle ilgileneceğim sadece!

Berra bir süre sonra bu sessizliği bozarak "Şimdi sırası değil belki ama uzun süredir düşündüğüm bir konu var. Sanki hiç anlatamayacakmışım gibi geliyor. Sürekli bir şeyler oluyor, bir türlü zaman gelmiyor." dedi.

Merakla "Neymiş o?" diye sordum.

Berra "Biliyorsun, bayadır birikim yapıyorum. Senin de birikim yaptığını biliyorum ve düşündüm ki birlikte kafa kafaya vererek kendi markamızı çıkartabiliriz. Giyim ve takı sektöründen başlarız. Zamanla geliştiririz kendimizi ve iyice büyütürüz markamızı. Ne dersin?"

"Seninle tabii ki iş yapmak isterim. Yükseleceğimizden şüphem yok ama ayak üstü konuşulacak bir konu değil. Sende biliyorsun ki Çok ince hesaplar yapmak ve doğru bağlantılar kurmak lazım. Şu günü bir atlatalım. Nikahtan sonra detaylıca bir konuşup doğru bir planlama yaparak işe atılırız."

Berra "Çok güzel işler başaracağız..."

Çağatay "ben de her türlü desteklerim. Neticede bu işe atılan biri karım diğeri baldızım olacak." diyerek güldü.

Kahkahalar eşliğinde yola devam ettik.

Neredeyse 1 saatten fazladır yoldaydık. Bilerek uzak bir yer tercih ettik ki kimse gelemesin. Tabii benim tek derdim intikamdı. Oğuz ve Batuhan gelmeden evlenip gitmiş olacaktık. Tek sorun şu ki Berra'ya ne zaman söyleyeceğimi bilmiyorum. Nikahtan önce söylesem kıyameti koparır ve mani olurdu. Nikahtan sonra söylesem bu sefer de dilinden kurtulamazdım.  Nasıl evlenebilirsin, nasıl söylemezsin diye diye yiyip bitirirdi beni. Saklayayım, hiç bilmesin desem yine olmaz. Sonuçta en yakın arkadaşım ve üstelik ilerde iş ortağı olacaktık. Güvenini sarsıp onu hayal kırıklığına uğratamazdım. Her şeyi olduğu gibi anlatmam gerek ona. Çağatay'ın şartı onunla evlenmemdi. Bende evleniyorum. Artık bir şekilde kendini Berra'ya affettirmenin yolunu bulacaktı. Başka çaresi yok... Zamanla yoluna girecek her şey.

Sonunda nikah dairesine gelmiştik. Çağatay arabayı otoparka park etti ve arabadan inerek nikah dairesine doğru yürümeye başladık.  Doğru kata geldiğimizde " 2 dakika lavaboya gidip geleceğim." dedim.

Berra "Dur bende geleyim seninle. Yalnız gitme."

"Olmaz! Yani şey...Şimdi hiç zaman kaybetmeyelim 2 dakikada gidip gelirim."

Berra "Tamam o zaman. Dikkat et." dedi ve hiç vakit kaybetmeden hızla lavabonun yolunu tuttum.

Mekan çok karışıktı, bulamıyordum lavaboyu. Berra'dan uzak olduğumu fark ettiğim an cebimden telefonumu çıkardım  ve Batuhan'ı aradım ama açmadı. Onu geçip hemen Oğuz'u aradım ve bir süre çaldıktan sonra "Ne var?" diyerek cevap verdi.

Küfür etmemek için çok zor tutuyordum kendimi. "halini, hatırını sormak  için aramadım." diyerek derin bir iç çektim ve başladım anlatmaya. "Hepinizden bir şey saklıyordum. Ama artık saklamama gerek kalmadı. O gün bataklıkta Batuhan'da vardı ki bunu biliyorsundur zaten. Muhtemelen senin İnstagram story'lerini gördüğü için gelmiştir. neyse... Ormanda karşılaştık ve beni öptü. O an Çağatay'da oradaymış ve bizi görmüş. Ben odaya geri döndüğümde Çağatay bana...bana saldırdı. Yani bana zorla sahip oldu. O gün hamile kaldım işte ve hamile olduğumu bilmiyordum. Bende sizinle birlikte öğrendim. Size anlatmak istedim ama anlatamazdım. Çünkü Çağatay beni tehdit etti. Bizi Batuhan'la ormanda görünce sinirlenmiş ve Dicle'deki bıçağı değiştirmiş, üzerinde parmak izim olan bıçağı saklamış. Doğum günümde beni soyunma odasına götürmesinin sebebi bıçağı göstermekti işte. Eğer benimle evlenmezsen polise gider her şeyi itiraf ederim. Arkadaşların da senin yüzünden yanar dedi. Kabul etmekten başka çarem yoktu. Sizi korumak için onunla evlenmeyi kabul ettim ve şu an nikah dairesindeyiz. O gün telefonda söylediklerin hiç aklımdan çıkmıyor biliyor musun? Hiç tanıyamamışsın beni. Yazıklar olsun sana. Sen benim hakkımda bunları düşünürken ben nelerle boğuşuyordum...Neyse bundan sonra her şey farklı olacak. Tavsiyene uyacağım, Müstakbel kocam ve çocuğumla ilgileneceğim. Ne Batuhan'ı ne de seni asla affetmeyeceğim!"

Oğuz telaşla "Deniz hangi nikah dairesindesiniz? Sakın o imzayı atma!"

"Çok geç artık."

Oğuz "Sakın dedim deniz! O aşağılık piç kurusuyla evlenemezsin!"

"Neyse daha fazla sesini duymak istemiyorum. Zira nikahıma geç kalacağım. Bir daha sakın karşıma çıkma!" dedim ve ekledim "He bu arada, Batuhan'a da arayıp durumu izah edersin. O da neyin en olduğunu bilsin ve o da bir daha karşıma çıkmasın!" diyerek telefonu kapattım ve sessize alarak Çağatay'ın yanına döndüm.

Çağatay "Niye bu kadar uzun sürdü gelmen? Yoksa vaz mı geçtin beyaz bir sayfa açmaktan?" diyerek sırıttı.

"Hayır. Sadece lavaboyu bulamadım. Fazlasıyla büyük ve karışık bir yer."

Çağatay "Öyle olsun bakalım. E hadi girelim içeri. Nikah başlayacak şimdi.

"Tamam" dedim ve içeri girerek nikah masasına oturduk. 

Artık resmi olarak karı koca olmuştuk. Hiçbir şey hissetmiyordum. Oğuz'la konuşurken de zevk almamıştım. Niye böyle oldum bilmiyorum.  En yakın arkadaşımla geldiğim hale bak! Çoktan evlendim ve bir ümit yetişip beni durdurabileceğini  sanıyordu. Çağatay' a dönerek "Anlaşmamızın şartı seninle evlenmemdi. Oğuz'a her şeyi nikahtan dakikalar önce anlattım. Berra'ya da birazdan anlatacağım." 

Çağatay "Şimdi mi?"

"Evet!"

Berra "Ne oluyor?"

Çağatay "Tamam." diyerek yanımızdan ayrıldı. Berra'nın elini sıkıca tuttum ve daha fazla meraklandırmadan başladım anlatmaya. "Aslında daha önce söyleyecektim ama yağamadım. Her şeyi başından sonuna kadar anlatacağım. Lütfen lafımı bölmeden sadece dinle beni diyerek derin bir nefes aldım ve konuşmaya devam ettim. "Her şey o gece bataklıkta başladı. O ana kadar Çağatay'la aramız iyiydi. İkimizde birbirimizden hoşlanıyorduk. Dicle öldükten sonra siz Oğuz'la gittiniz ve biz Çağatay'la baş başa kaldık.  Öpüştük ama aramızda hiçbir şey geçmedi. Daha sonra ben ormana gittim. Hava almak istedim biraz. Batuhan'la karşılaştım yıllar sonra ve onu orada görene kadar, orada olduğunu bilmiyordum.  Konuşmaya başladık öyle ve sonra aniden öptü beni. O sırada Çağatay'da peşimden gelmiş ve bizi görmüş ormanda. Ben Batuhan'a karşılık vermedim. hatta Çağatay'ı seviyorum dedim ama Çağatay bunların hiç birini görmemiş. Ormana Batuhan'la görüşüp öpüştüğümü sanmış. Sinirle Dicle'deki parmak izim olan bıçağı çıkararak saklamış ve yerine başka bir bıçak koymuş. Ben ormandan dönünce garip davranmaya başladı ve sonra saldırdı. Zorla sahip oldu bana."

Berra yüzünün aldığı büyük bir şaşkınlık ifadesiyle elini ağzına götürerek "Bacağındaki morluklar..."

"Evet o arbede sırasında oldu ve o gece hamile kaldım işte. O gecenin tohumunu taşıyorum..." derken daha fazla tutamadım kendimi ve göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı usulca.

Berra "Ah güzelim...neler yaşamışsın tek başına. Öldüreceğim o alçağı! S-sen, sen onunla daha demin evlendin! Deniz nasıl böyle bir şey yapabildin?!"

"Anlatacaklarım bunlarla sınırlı değil! devamı var." diyerek göz yaşlarımı sildim ve derin bir nefes alarak anlatmaya devam ettim. "Doğum günümde Batuhan'la soyunma odasında birlikte olduğumuz vakit Çağatay bunu bir şekilde öğrenmiş ki doğum günü sürprizi  diye beni o yüzden soyunma odasına götürdü. Cebinden bıçağı paketli bir şekilde çıkararak beni tehdit etti. Ya evleneceğiz ya da bu bıçakla polise gideceğim ve arkadaşlarında senin yüzünden hapse girecek dedi. Evet demekten başka çarem yoktu. İnan ki onu öldürmek dahi istedim. Doğum gününden bir kaç gün sonra Batuhan'ı aradım ama açmamıştı. Bende hemen ardından Oğuz'u aradım ve o gün işte kocanla çocuğunla ilgilen, rezillik çıkarma demişti. Bende sinirlendim ve artık hiçbir şeye tahammülüm kalmadı. Çağatay'la beyaz bir sayfa açtık çocuğumuz için. O gece bana yaşattıkları için çok pişman ve affetmiş değilim. Çocuğum için yaşayacağım bundan sonra. Oğuz'a da telefonda anlattım her şeyi. O dedikleri yenilir yutulur şeyler değildi. Çok ağrıma gitti. Ben onun kaç senelik arkadaşıydım. Asla tanıyamamış beni ve gelmiş neler söyledi bana. Onu asla affetmeyeceğim. Senden den istediğim şey şu ki kararıma saygı duy ve Çağatay'a kin besleme. Ben tercihimi yaptım ve doğacak yeğenin için en iyisi bu. Artık kavga gürültü istemiyorum. Olan oldu ve her şeyi geçmişte bırakalım artık. Evlendim, bir çocuk bekliyorum ve lütfen şu andan itibaren anlattıklarımı es geç ve doğacak yeğenin için bu beyaz sayfaya dahil ol." 

Berra bir süre sessiz ve hareketsiz bir şekilde öylece bana baktı. Ondan kolay bir şey istemediğimin farkındaydım ama yapılacak en iyi şey buydu. Onun da kabullenmesi zaman alacaktı. Belki hiçbir zaman Çağatay'la eskisi gibi olmayacak ama bebeğimi ve beni seviyorsa Çağatay'dan tiksiniyorsa bile belli etmeyecek, seviyormuş gibi davranacaktı.

Berra yanaklarından süzülen göz yaşlarını silerek sessizliğini  bozdu ve konuşmaya başladı. "Hala bir şeyleri idrak edebilmiş değilim. Tek başına nelerle uğraşmışsın. Sen onca şeyi yaşarken ben neredeydim? Niye hiçbir şeyi göremedim? Of...Kendime o kadar çok kızıyorum ki. Bir terslik olduğunu düşündüğümde altını kurcalamalı ve senin yanında olmalıydım. O pisliğin yüzüne nasıl bakacağım bilmiyorum. Gerçekten ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Kafam çok karışık. Hem öfkeliyim hem de çok üzgünüm. Bak... kararına saygı duyuyorum ama bana biraz zaman ver düşüneyim. Düşüneyim ki o aşağılık herifi gördüğümde boğazlamayayım. Senden sadece biraz zaman istiyorum. Hepsi bu. Oğuz ve Batuhan zaten bambaşka olay... Yemin ederim kafam kazan gibi oldu. Bir an önce çıkalım buradan. Duvarlar üzerime üzerime geliyor. O şerefsiz de arabada sakın ağzını açmasın! sakın!!!" dedi öfkeden deliye dönmüştü. Zar zor nefes alıyordu.

Gözlerinin içine bakarak "Gerçekten iyi ki varsın. Sen olmasan ben ne yapardım?.." dedim ve bir süre sarıldıktan sonra nikah dairesinden çıkarak otoparka doğru yürümeye başladık.

Çağatay arabanın kaputuna yaslanmış bir şekilde bizi bekliyordu. Berra hiçbir şey demeden arabaya bindi ve Çağatay öylece bana bakıyordu soğuk bakışlarıyla.

Aldırış etmeden "Gidelim." diyerek arabaya bindin ve bir anda iki tane siyah araba önlü arkalı yolumuzu kesip bizi sıkıştırarak yolumuzu kapattı. Ne olduğuna anlam veremedim.

Çağatay tedirgin bir sesle "Sakın arabadan çıkmayın! Deniz ben çıkar çıkmaz kapıları kitle!" dedi ve arabaların içerisinden bir sürü eli silahlı adam çıkmaya başladı. 

Çağatay hızla arabadan inerek "Deniz kitle!" diye bağırdı. Etrafımızı sarmışlardı.

Berra korkuyla panikleyerek "Kim bu adamlar? Bizden ne istiyorlar?" diye sordu.

Sadece "Bilmiyorum..." diyebildim. Ona verebilecek bir cevabım yoktu henüz. Adamların hepsi izbandut gibiydiler. Esmer olan aniden Çağatay'ın kollarını tutmaya başladı. Çağatay direnince diğer iri adam gelip tabancasının kebzesiyle Çağatay'ın kafasına vurarak bayılmasına sebep oldu. Korkudan ağzımı bile açamamıştım. Başka bir adam camın önüne yaklaşarak "Açın kapıyı!" diye bağırarak cama vurmaya başladı.

Berra "Sakın açma!" dedi dişlerinin arasından mırıldanarak.

Adam büyük bir öfkeyle "Açmıyor musunuz? Pekala siz bilirsiniz." diyerek elindeki muştayla cama sağlam bir yumruk attı  ve korkuyla başımızı eğdik. Bütün cam parçaları üzerimize saçılmıştı. Bir süre başımızı eğerek öylece bekledik bu kabustan uyanmak için.

Adam bağırarak "Tekrar ve son kez soruyorum! Kapıyı açıp kendi isteğiniz doğrultusunda mı inmek istiyorsunuz yoksa zorla yaka paça mı indireyim sizi o arabadan?"

Berra'nın elini tutarak "Başka çaremiz yok. Her türlü ineceğiz. Şu an kaçacak yerimiz yokken diretmemiz imkansız. Bir sürü adam var ve hepsi silahlı." diyerek büyük bir soğuk kanlılıkla kapıyı açtım ve "Dokunma! Ben kendim inerim." diyerek arabadan indim ve Berra'da hemen arkamdan inerek kapıyı kapattı.

Adam sırıtarak "Akıllı birine benziyorsun. O halde nereye gitmen gerektiğini de biliyorsundur." diyerek gözleriyle arkadaki siyah minibüsü işaret etti.

"Berra sen arkadaki minibüse bin bende geliyorum şimdi." diyerek Berra'nın arabaya binmesini bekledim.

Adam gözlerimin içine bakarak "Siz niye teşrif etmiyorsunuz?" dedi sırıtarak.

Onun o mide bulandırıcı sırıtışına aldırış etmeden konuşmaya başladım. "Ne seni tanıyorum, ne de adamlarını. Fakat bizi öldürmek için kaçırmadığınızı biliyorum. Eğer öldürmek isteseydiniz zaten ıssız şehirden uzak bir yolculuk yaparak buraya geldik. Herhangi bir yolda önümüzü keser, hepimizin kafasına sıkardınız."

Adam bir süre gözlerini kısarak süzdükten sonra "Akıllı kadınsın ama aslında neyse..."

"Ama ne?"

"Amasını ilerde büyük patrondan öğrenirsin." diyerek sırıttı ve kolumdan tutarak minibüse doğru sürükledi beni.

Çağatay arabanın bir köşesinde baygın bir şekilde yatıyordu.  Berra'nın da ellerini, ağzını ve gözlerini bağlamışlardı. Çağatay'ı dürterek uyandırmaya çalıştım ama işe yaramıyordu.  Adam arabaya binerek karşıma oturdu ve "Senide bağlamak zorundayız. Prosedür böyle." diyerek sırıtmaya devam ediyordu. İmkanım olsa ağzının ortasına şamarı yapıştıracaktım.

Çağatay'ı bayıltan adamda arabaya binerek Çağatay'la ortamıza oturdu ve karşımda oturan adama bakarak "Basri abi adamlar arabayı görünür bir yere park etti. Kırılan camı da sonuna kadar açtık mecbur. Söylediğin gibi hırsızlık süsü vermek için aracın bir kaç parçasını söktük ve artık burada işimiz kalmadı. Gidebiliriz." dedi. 

Basri denen adam tam konuşmaya başlayacakken lafa atıldım. "Basri ha? Eninde sonunda bizi bırakacaksınız. Nasıl adınızı ifşa etmek gibi bir aptallık yapabildiniz?" diyerek bende onun yaptığı gibi gözlerimi dikerek pis pis sırıttım.

Basri kendinden emin bir tavırla "Az önce akıllı kadınsın diyordum. Sözümü geri almama ramak kaldı. Bak güzelim anlayacağın dilden anlatayım ben sana en iyisi. Biz sizi eğlendirmek için kaçırmıyoruz. Öldürmeyeceğimize onay verdik  diye öldürmekten beter etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor güzelim." diyerek boğuk bir kahkaha attı ve bir süre sonra ciddi bir tavır takınarak "Bağlayın şunu da!" dedi.

Yol boyunca bütün arabayı sessizlik bürümüştü. Hepimizin gözleri bağlıydı ve Çağatay'da hala baygındı. Berra'yla düzenli olarak sürekli birbirimizin ayaklarına basarak iletişimi kaybetmiyorduk. Yanımda oturan adam "Abi zamanı geldi." dedi ve Basri elini saçlarımda gezdirerek "Şimdi sizi bayıltacağız. Gerçi arkadaş zaten baygın." diyerek pis pis güldü ve devam etti konuşmaya "Korkacak bir şey yok. En azından şimdilik." diyerek gülmeye devam etti ve ciddi bir ses tonuyla emir vererek "Bayıltın!" dedi. 

Yanımdaki Adamın ağızımdaki bandı çekmesiyle suratıma bir bezi yapıştırması bir oldu. Direnmeye çalışırken yavaşça kendimden geçerek derin bir uykuya daldım...

VE BÖLÜMÜN FİNAL ŞARKISI;

BÖLÜM SONU



Продолжить чтение

Вам также понравится

PUS (+18) Siriustaki•°

Детектив / Триллер

8K 401 36
Sıradan bir hayat ve gizem dolu bir adam. Yalanlar ve suçlarla dolu bir dünya. Pus adlı bir ekip. Onlara sonradan dahil olan ve hayatının dönüm nokta...
AŞK-I SADAKAT(+18) Zeynep Elvin ALİ

Детектив / Триллер

4K 277 11
Mardindi orası! Cahilliğin geliştiği ama aklın gelişmediği bir şehir.Milyonlarca insanların kanı aktılan şehirdi Mardin. --- Yıllarca,annesinden küfü...
Kirli Oyun Tamer Poyraz

Детектив / Триллер

9.3K 1.8K 21
Annabel kendi çemberinden çıkmaya cesaret edemeyen bir kızken yılbaşında arkadaşıyla gittiği kulüpte başına geleceklerden habersiz James Archer ile...
Katilin Çizgisi | bxbxb ELLİS

Детектив / Триллер

94.9K 6.6K 56
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!