BATAKLIK (+18)

By TD1000

1.9K 1.1K 262

Kulağıma fısıldayarak "Senin için atıyor." Dedi. Çağatay'ın sesinde daha önce hiç duymadığım yakıcı bir şefka... More

KARAKTERLER
YENİDEN BİR ARADA...
TEMİZLİK (+18)
ÖFKENİN TOHUMU
SESSİZ ÇIĞLIKLAR
İNTİKAM ATEŞİ
CESARETİN BEDELİ

DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ (+18)

244 172 9
By TD1000

21 Aralık sabahıydı. Beklenen gün gelmişti ve mutlu olmam gereken bir günde fazlasıyla gergindim. Aceleyle kahvaltı kurmaya başladım. Bu seferki doğum günüm diğerlerine nazaran farklıydı. Büyük bir parti eşliğinde kutlayacaktık. Haliyle birçok işimiz vardı. Hızlıca bir şeyler atıştırarak etrafı toparladım ve çıktım evden. Arkadaşlarım her ne kadar müsaade etmese de bende bir işin ucundan tutmak istiyordum. Arabama bindim ve güzel bir müzik açarak parti mekanına doğru yola koyuldum.

Yol boyunca elbisemi düşünüp durdum. Sırf öyle bir dönem kıyafeti giyebilmek için parti konseptini dönem kıyafetleri olarak seçmiştim. Doğum günü kızı ben olduğum için gecenin yıldızı haliyle ben olmalıydım. İki gün öncesinden elbisemi sipariş ettim. Yakınlarda bildiğim çok iyi bir terzi vardı. Kadın Azerbaycanlı ve Azerbaycan'da bu sektör aşmış durumda. Kısa süre içerisinde sıfırdan gotik orta çağ bir dönem elbisesi yapacaklardı ve kavalyem olmayacaktı. Genç yaşında dul kalmış bir düşes olarak partiye katılacaktım. Batuhan'ın kavalyem olmasını çok isterdim ama karnımda Çağatay'ın çocuğunu taşıyordum. İkimiz içinde uygun olmayacaktı.

Batuhan hastaneden kaçarcasına gittiğinden beri hiç konuşma fırsatımız olmamıştı. Arayıp sormaya çekinmiştim. Gelmesini umarak ona da doğum günü davetiyemi gönderdim. Arabayı otoparka park ederek mekâna girdim. İçimi bir anda korku sarmıştı. Daha hiçbir şey hazır değildi.  Akşam 7'ye kadar yetiştiremez isek rezil olacağım onca insana.

 Berra koşarak yanıma geldi. "Kızım sana gelme demedik mi biz? Hamilesin sen! Yoramazsın kendini." Dedi.

 "Yetişemeyeceğinizden dolayı endişeliyim." Dedim. 

Çağatay yanımızda belirerek "Korkulacak bir şey yok. Bir sürü adam tuttum, yetmiyorsa daha bir o kadar adam getiririm. Bu parti saatinden önce hazır olacak." Dedi. Cevap veremedim öylece yüzüne baktım. 

Berra "Deniz konuyu değiştirme! Yorulmaman gerek diyorum sen hâlâ parti yetişecek mi derdindesin." Dedi. 

Çağatay gülerek "Deniz'in geleceğini bildiğimden dolayı onun için bir yer ayarladım önceden. Bir de bir yardımcı kız tuttum. Deniz'in git gelini yapacak ve onu yormayacak." Dedi.

 Sadece "Teşekkür ederim ama gerek yoktu bu kadar şeye." Dedim. 

Çağatay "Senin ve bebeğimiz için her şeyi yaparım. Biliyorsun." Dedi ve başıyla selamlayarak yanımızdan uzaklaştı.

 Berra "Evet Deniz Hanım doğruca Çağatay'ın ayarladığı yere." Diyerek o da yanımdan ayrıldı. Umarım saat 7'ye kadar her şeyi halletmiş oluruz diye düşünerek etrafı izleye izleye Çağatay'ın ayarladığı yere gittim.

Konforlu, ayaklarımı uzatıp rahat edebileceğim bir koltuk ve onun tam karşısında, üzerinde ne idüğü belirsiz sağlıklı yiyeceklerle donatılmış bir masa vardı. Sabahın köründe üşenmeden onca işin arasında bir de benimle uğraşılmıştı. 

Çantamı koltuğun köşesine koyarak oturdum ve etrafımda parti yetişsin diye uğraşan bir sürü insanı izliyordum. Herkes atom karınca gibi canla başla çalışıyordu. Çantama uzandım ve içinden telefonumu çıkararak terzimi arayıp elbisenin durumunu sordum. Çok az bir işlemi kaldığını ve ardından parti mekanına göndereceğini söyledi. Telefonu kapatarak çantama geri koydum ve etrafı izlemeye devam ettim.

Her 15 dakikada bir ayağa kalkıp dolaşmaya çalışsam hep birileri gelip beni koltuğa geri oturtuyor ve "Sen hamilesin!" diyordu.Hamilelik boyunca bu kadar ilgiye maruz kalmaya devam edeceğim aklıma geldikçe boğuluyordum. Tamam anladım. Hamileyim. Ama bunu bu kadar dile getirmeye ne gerek vardı ki? Hiç. Ama gel de anlat şimdi.

Batuhan'ın kiminle geleceğini de merak etmiyor değildim. Umarım saçma sapan kıskançlık krizlerine girip kendimi batırmam diyerek masadan birkaç parça bir şey alarak yemeye koyuldum. Eskiden moralim bozukken veyahut en ufacık bir sinir ve strese kapılsam iştahım kesilirdi ama şimdi daha da açıldı. Yedikçe yiyorum. Doymak bilmiyorum. 7/24 yemek yemeği istiyorum sadece ve anlaşılan o ki baya bir kilo alacağım bu hamilelik boyunca. Telefonumu çantamdan çıkardım ve bir film açarak izlemeye koyuldum.

Üzerinden iki saat geçti ve film bitmişti. Etrafıma bir göz gezdirdiğimde neredeyse her şeyin hazır olduğunu gördüm. Sandığımdan daha da hızlı bir şekilde bitmişti. Görevli kızlardan birine seslenerek yanıma gelmesini işaret ettim. "Elbisem terziden geldi mi?" diye sordum.

 Kız "Geldi efendim. Diğer kostümlerin yanına koyduk. Dilerseniz gidip bakabilirsiniz "dedi ve başıyla selamlayarak işine geri döndü. Heyecanla ayağa kalktım. Oturmaktan bacaklarım uyuşmuştu. Üstümü düzelttim ve elbiseye bakmak için yola koyuldum.

 Beni ayakta gören Berra hiç soluklanmadan yanıma gelerek "Nereye küçük hanım?" dedi.

 Güldüm ve "Elbisem gelmiş terziden. Ona bakmaya gideceğim." Dedim. 

Berra heyecanlanarak "Ay dur. Beraber gidelim. Bende merak ediyorum nasıl bir şey olduğunu." Dedi ve kol kola girerek yürümeye devam ettik. Kostümlerin yanına geldiğimizde elbisem diğer kostümlerin arasında kocaman bir şekilde dikkat çekiyordu. Korumasını açtım ve tam karşımdaydı. Mükemmel ötesi bir elbiseydi. Beş kişi 2 gün boyunca bu elbiseyi işleyip dikmişti. Siyah ince işlenmiş dantelli kabarık kare yakalı bir elbise, üzerinde siyah deri dantel detayları olan güzel bir korse vardı. Elbisenin etek kısmı kat kat dantelli geliyordu. Tam bir lolita elbisesiydi. Nefes kesici bir göğüs dekoltesi vardı. Kare yakalı elbisedeki göğüs dekoltesini hiçbir şeye değişmezdim. Korumalığı geri kapatarak heyecanla elimi kalbime götürdüm. Mekân hazır, kostümler hazır, gereken tek şey giyinip partinin tadını çıkarmaktı artık...

Berra "Deniz ben kostümümü alıp soyunma odasına geçiyorum. Biz önden hazırlanacağız. Çünkü gelen misafirlerle biz ilgileneceğiz. Sonra vakit bulamayız hazırlanmaya." Dedi. 

"Tamam canım. Makyözler geldi mi?" diye sordum. 

Berra "Yarım saate buradalarmış." Dedi ve ekledi "Sende gelsene. Giyin. Hem üzerinde nasıl durduğuna bakarız. Makyözler gelince de hızlıca hazırlanmış oluruz." Dedi.

 "İyi fikir. Bende çok merak ediyorum nasıl duracağını." Diyerek elbiseyi korumasından çıkararak askıdan aldım ve Berra'yla soyunma odasına geçtik. Önce Berra giyindi. Soyunma odasından çıkınca afallamıştım. Gerçekten mükemmel görünüyordu. Koyu yeşil deri, düğme detaylı kalın askılı bir büstiyer, altında kolları kabarık bilekten lastikli beyaz bir vintage gömlek ve büstiyerin altından gelen büstiyer ile takım koyu yeşil kabarık uzun bir etek geliyordu. Eteğin üzerinde altın işlemeler çok güzel bir hava katıyordu.

 "Gerçekten bir elbise ancak bu kadar yakışabilirdi bir insana." Dedim.

 Berra mutluluktan havalara uçacak gibiydi. Çok beğenmişti. En çok istediğimiz şeydi dönem elbisesi giyebilmek. Berra giyindikten sonra ben giyinmeye başladım ve Berra'da gelerek yardım etti. Giyindikten sonra korseyi iyice sıktı ve tereddüt ederek "Korseyi çok fazla sıkmasak mı? bebeğe zarar verebilir." Dedi. 

Güldüm ve cevap verdim. "Sadece 1 aylık bir bebek ama illa çok takacaksan kafana fazla sıkma. Sorun değil." Dedim ve Berra yeteri kadar sıktıktan sonra ipleri bağladı ve giyinmem bitmişti. Soyunma odasından çıkarak aynaya doğru yürüdüm. Gerçekten büyüleyici bir elbiseydi. Dünya'nın en iyi gotik orta çağ elbisesi olabilir. Sandalyeye oturdum ve siyah süet kalın topuklu platform ayakkabılarımı giymeye başladım. Eğer elbisenin önü kısa, arkada kuyruğu olsaydı sadece bu elbiseye file çorap çok iyi giderdi o zaman. Mutlaka önü kısa, arkası kuyruklu bir elbise de diktirmeliydim buna benzer. Eminim ki o da çok çok güzel olacaktı. Ayakkabılarımı giyindikten sonra ayağa kalktım ve son bir kez kendime baktım aynadan. Daha makyaj ve saç hazır olmamasına rağmen nefes kesici görünüyordum. Muhteşem dantelli kare yaka elbisemin üstündeki korseden fışkıran derin göğüs dekoltem ve vişne kızılı saçlarım bu elbiseyi en üst seviyeye taşıyordu adeta. Saçlarımı geriye atarak arkamı döndüm ve kapı çaldı.

 Berra "Girebilirsiniz." dedi ve kapının ardından Batuhan gözüktü. Heyecandan elim ayağım birbirine dolaştı. Gelmişti... olduğundan çok daha yakışıklı ve karizmatik görünüyordu. Keskin yüz hatları ve üzerindeki kıyafetleri çok uyumluydu. Muhtemelen partinin en gözde yakışıklısı olacaktı ve kızlar onunla dans etmek için sıraya gireceklerdi. Baştan aşağıya bir süzdüm. Peaky Blinders'dan fırlamış gibiydi. Gri kaşe bir kasket, uzun bir siyah yün palto, kahverengi 3 parça balıksırtı vintage tüvit takım elbise, düz renk kravat ve kare cep, erkek kravat klipsiyle nefes kesici görünüyordu. Bir de... yeleğindeki altın cep saati detayı...Boğazımı temizleyerek kendime çeki düzen verdim ve Batuhan'a doğru yürümeye başladım. Bir eli cebinde öylece ona yürüyüşümü izliyordu. Artık aramızda sadece santimler vardı. "Gelmene çok sevindim." Diyerek fısıldadım. 

O sıra da Berra soyunma odasına geçti. 

Batuhan " Seni böyle göreceğimi bilseydim eğer daha erken gelirdim." Diyerek diğer eliyle belimi kavradı ve kendine doğru çekerek küçük, masum bir öpücük kondurdu dudağımın kenarına. Gülümseyerek geri çekildim ve etrafımda yavaşça dönerek "Sence nasıl görünüyorum?" dedim düşüncelerini duymak için sabırsızlanarak.

 Batuhan uzun uzun süzerek iç çekti ve "Seni kendime doğru çekip o enfes dudaklarının tadına bakmamak için zor tutuyorum kendimi. Nefes kesici bir güzelliğin var. Başımı döndürüyorsun. Eminim ki gece seni dansa kaldırmak için can atan bir sürü erkek olacak. Umuyorum ki ilk dansı bana lütfedersiniz düşesim." Diyerek elimi tutup saygıyla hafifçe eğilerek öptü. Gerçekten çok çekici ve bir o kadar da tatlıydı. Bugün gelmiş olması benim için çok anlamlıydı. Çünkü bu kıyafetlerle dans etmek isteyeceğim tek erkekti. Her şey rüya gibi geliyordu. Şu an çok mutluydum. Her şey istediğim gibi ilerliyordu. Umarım gece boyunca bu rüyadan uyanmak zorunda kalmam ve günü mutlu, huzurlu bir şekilde geçiririm diye düşünerek aynaya doğru döndüm ve üzerimi düzeltiyordum. Kelimenin tam anlamıyla mükemmel olmak istiyordum. 

Kapı çaldı. "Girin." dedim. Makyaj ve saç için gelmişlerdi.

 "Berra hadi çık artık. Makyaj ve saçlar yapılacak." Dedim ve Berra soyunma odasından çıkarak yanımıza geldi. 

Batuhan "Hanımlar bana müsaade. Sizi daha fazla tutmayayım. Masaların orada olacağım hazırlığınızı yapın. İşiniz bitince gelirsiniz." Diyerek başıyla selamladı ve çıkarak kapıyı kapattı. Berra sırıtarak "Öpmemek için zor tutuyorum falan filan. Ne iş?" dedi. 

Güldüm ve "Saç ve makyaja mı geçsek artık ?" diyerek Berra'nın soru yağmurundan kaçmaya çalıştım. 

Berra "Geçelim bakalım ama bu benden kaçabileceğin anlamına gelmiyor. Partiden sonra seninle uzun bir konuşma yapacağız." Dedi. 

Artık gerçekten kaçışım yoktu. Gerçekleri bilmeye hakkı vardı. Her şeyi birer birer anlatacağım ona. Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getireceğim. Biliyorum anlayacak beni ve yine destek olacak bana. Oğuz'a anlatmaması için de tembihleyeceğim. Çünkü biliyorum ki Oğuz öğrenirse öylece susup dinlemez. Çağatay'ın canını okur. Kendi başını yakar. Hiç kimsenin benim yüzümden bir daha bir belaya bulaşmasını istemiyorum. Çağatay konusunu ben kendim halledeceğim ve Berra buna itiraz edemeyecek. Çünkü o da Oğuz'un bir anlık öfkeyle neler yapabileceğini çok iyi biliyor.

 Başımla onaylayarak "Tamam." dedim ve koltuklarımıza geçtik. Herkes işe koyuldu. Bir yandan makyajımız yapılırken diğer yandan saçlarımız yapılıyordu. Nasıl bir saç ve makyaj istediğimi birer birer anlatmaya başladım. Sert, keskin koyu bir kontür, kirpik yoğunluklu bir göz makyajı ve saçımdan 1 tık koyu vişne kızılı mat bir ruj, Saçlarımın da döneme uygun, dağınık maşalı bir topuz olmasını istediğimi söyledim. Herkes uygun olacağını söyleyerek işe koyuldu. Şu ana kadar her şey çok iyi ilerliyordu. Daha önce hiç bu kadar uzun süre huzurlu hissettiğimi hatırlamıyorum ve bu yüzden ister istemez huzursuzlanıyorum. Öyle bir hâl almışım ki huzurlu olduğum için bile huzursuzlanabiliyorum. Düşünüyorum. Ya bir anda her şey kelimenin tam anlamıyla b*ka sarar ve mahvolursa? Bu kadar uzun süre mutlu kalabilmek alışılagelmişin dışında bir durumdu benim için. Geceyi bir düşününce Batuhan ve Çağatay aynı salonda olacaktı. Çağatay'ın gözünün önünde Batuhan'la dans edeceğim. Tanrı bilir ne gibi felaketler doğuracak. Daha fazla kafamı böyle olumsuz düşüncelerle meşgul etmeden olumlu düşünmeye başladım. Bu gece çok güzel olacak. Batuhan'la romantik bir gece bizi bekliyor diyerek makyajıma el attım. En son pudralama işi bitince rujumu kendim sürdüm ve artık hazırdım. Kuaförde işini dakikalar önce bitirmişti. Ayağa kalktım ve aynadan kendime bakarak süzmeye başladım. Gerçekten de kafamdaki profili hayata geçirebilmiştik. Düşündüğümden çok daha güzel olmuştum.

 Berra "Gerçekten siyahlar eşliğinde gecenin tek yıldızı olarak parlayacaksın." Dedi. 

Berra'nın da saç ve makyajı bitmişti. Ayağa kalkarak üstünü düzeltti. Saçlarını çift Fransız örgü taç modeli yaptırmıştı. Makyajını kahve ve altın renklerinden yola çıkarak dumanlı bir göz makyajı ve nude bir ruj tercih etmişti. Gerçekten de mükemmel görünüyordu. Berra'nın kirpikleri bile yeterdi. Upuzun kıvrımlı kirpikleri başlı başına olaydı zaten. Parti esnasında arkadaşımı kollamalıydım zira bir sürü erkek alıp götürmek isteyecekti onu. Böyle bir güzelliğe kim sahip olmak istemez ki. Berra'yla aynadan kendimizi izlerken mutluluktan el ele tutuştuk ve dans etmeye başladık. İkimizde dönem kıyafetlerine bayılıyorduk. Bize kalsa 1760'lı yıllarda iki genç düşes olarak yaşamak isterdik. Birbirinden yakışıklı, varlıklı, unvanı olan düklerle evlenip diğer sıkıcı düşeslerin aksine dedikodu yapmak yerine politika ve siyasetle uğraşır, kocalarımıza taş çıkartırdık. Londra'nın en gözde düşesleri olurduk. Eminim ki Devonshire Düşesi Georgiana'ın da en büyük rakipleri olacaktık. Herkes kocalarımızın politik başarısının ardındaki beyin olarak bileceklerdi bizi. Hayali bile çok güzel...kesinlikle 21.yüzyıl bize göre değildi. Biz daha şatafatlı dönemlerin insanıydık. Dönem filmlerini izler kitaplarını okurken bile kendimizden geçerdik. Aynı şu anda olduğu gibi...Saatler geçmezcesine deliler gibi dans ediyor, eğleniyorduk. İki kuğu gibi süzülürken aniden bir rock konserindeymiş edasıyla çılgınca figürler sergiliyorduk. Bugünün hiç bitmesini istemiyorum. 

Berra bir anda gülerek "Bebeği unuttuk olum. Senin yorulmaman lazım." Dedi. 

Yine keyfimi kaçırmıştı. Duraksadım ve Berra'ya bakarak "Anlıyorum sizi ama sizde beni anlamaya çalışın biraz. Konu sadece yorulmak veyahut yorulmamak değil. Aynı zamanda moralimin de bozulmaması gerek. Siz sürekli üzerimde bir baskı yaratıyorsunuz ve bu da moralimi bozuyor. Biraz rahat olun. Beni de rahat bırakın. Sürekli diken üstünde aylarımı geçirmek istemiyorum." Dedim. 

Berra kafa sallayarak "Anlıyoruz seni ama ilk aylar çok kritik Deniz. Her ne kadar daha bu çocuğu doğurmaya karar bile vermedim desende hepimiz biliyoruz ki eğer o bebeği bir şey olursa asla kendini affedemez ve toparlanamazdın. Ne kadar, ben çocukları sevmiyorum. Yaramazlar, kimsenin ağlayıp zırlamasını çekemem desende bir bebek görünce ilk sen severdin. Kardeşin doğduğunda kendi çocuğunmuş gibi baktın ona. İkinci annesi sendin onun. İlk kedin boncuğu hatırla Deniz. Kediye bebeğinmiş gibi davranıyordun. Kendini de onun annesiymiş gibi görüyordun. Sen zaten hep istediğin şeyin aksini söylersin. Düşündüklerinle dile getirdiklerin asla bir değil. Seni tanıyorum ve biliyorum. Daha ilk gün aldırma işini kafandan çıkarmışsındır çünkü hep kürtaja karşı bir insandın. O bebeğe bir şey olmasına dayanamazsın. Biz de üzülmemen için uğraşıyoruz sadece. Gerekirse diken üstünde ol. Endişe ederken bir yandan endişe etmenin zararlara yol açacağını bilerek mutlu olmaya çalış. Biliyorum ki senden çok güzel bir anne olacak ." Dedi. 

Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sarıldım ve gülerek "Biraz daha konuşmaya devam edersen hüngür hüngür ağlamaya başlayacağım ve makyajım bozulacak. Bu hormonlar zaten beni bitirdi. Duygusuz olan ben iyice duygusallaşmaya başladım. Bu hamilelik bana hiç yaramadı..." dedim ve bir süre sarılmaya devam ettik birbirimize. 

Berra "Hadi toparlan. Bırakmayalım kendimizi hemen. Bugün güzel bir gün olacak." Dedi.

 "Tamam," diyerek kafamı salladım ve odadan çıktık. Parti alanına doğru ilerlediğimizde gözlerime inanamadım. Her şey tamamlanmıştı ve istediğim gibiydi. Mükemmeldi... Altın varaklarla parlıyordu mekân. Sandalyelerden avizelere kadar...Özellikle salonun ortasındaki büyük avizenin muhteşemliği...Heyecanla elimi kalbime götürdüm ve artık sadece partinin başlamasına saatler kalmıştı. Omuzumda bir el hissettim. Kim olduğuna bakmak için arkamı döndüğümde Çağatay tam karşımda dikilerek sırıtmış bir şekilde o gri karanlık gözleriyle bana bakıyordu. "Çok güzel olmuşsun her zamanki gibi." Dedi. 

Teşekkür manasında kafamı salladım.

 Çağatay konuşmaya devam etti. "Her şey olmasını istediğin gibi olmuş değil mi Denizim?" dedi. "Evet" diyerek devam ettim konuşmaya "Bana bir daha Denizim demeyeceksin." Diyerek ondan uzaklaşmak için adım attığımda kolumdan tutarak beni kendine çekti. Kızgın ve endişeli bir ses tonuyla "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedim.

 Çağatay elini kolumdan çekerek "Canını yaktıysam özür dilerim. Amacım bu değildi. Sadece seninle bir şey konuşmak istiyordum." Dedi. 

Hâlâ onunla konuşulacak bir şeyim olmadığını anlamamıştı. Gerçekten beni delirtmeye oynuyor. Başka açıklaması olamaz. İki elimi belime koyarak sinirle "Seninle konuşmak istemiyorum Çağatay. Bırak konuşmayı, her yüzünü gördüğümde içimi bir öfke sarıyor. Onca şeye rağmen utanmadan nasıl gelip benimle konuşmaya çalışıyorsun?" Dedim. 

Çağatay derin bir iç çekerek konuşmaya başladı "Senden özür diledim. Tekrar karşında özür diliyorum o gece sana yaşattıklarım için. Lütfen bana böyle davranma. Yemin ederim ki asla öyle bir şey tekrarlanmayacak. Telafi etmek için- "derken lafını kestim ve cevap verdim. "Telafi etmek he? Neyi telafi edeceksin Çağatay? Bana zorla sahip olmanı mı telafi edeceksin? Beni bir fahişe gibi kullanıp atmanı mı telafi edeceksin? Yoksa Dicle'ye davrandığın gibi bana da davrandığını mı telafi edeceksin? Sen benimle dalga mı geçiyorsun lan? Karnımda o gecenin öfke tohumlarını taşıyorum ben! Ne kadar acı verici bir duygu biliyor musun? Bilmiyorsun! Nereden bileceksin ki? Sen bütün haltları ye, ondan sonra pişmanım, telafi etmek için elimden geleni yapacağım diyerek sıyrıl. Oh ne ala memleket! Yok böyle bir dünya Çağatay Efendi! Eğer ben şu an susuyorsam, kimseye hiçbir şey anlatmıyorsam bu senin için değil, karnımdaki masum bebek için susuyorum! Artık karşıma dahi çıkmanı istemiyorum." Dedim. 

Çağatay'ın yüzünü karanlık bürümüştü. İfadesiz bir şekilde öylece beni dinliyordu. Söylediklerimden sonra boğazını temizleyerek konuşmaya başladı "Daha fazla üstelemeyeceğim. Senin için güzel bir hediyem var. Akşam görünce çok seveceksin ve nasıl olsa fikrin değişecek. Bunları hediyemden sonra konuşalım. "Diyerek elini omuzuma koydu ve "Şimdi gidiyorum ama partide görüşeceğiz Denizcim." Diyerek yanımdan uzaklaştı.

 Tüm moralimi alt üst etmişti. Saçma sapan konuştu ve gitti. Bana ne verecekti ki yaptıklarını unutacaktım? Şimdi bu bana açık açık rüşvet verip ağzımı mı kapatacaktı? Gerçekten bu rezilliği yapacak mıydı? Ah...Tüm benliğimle tiksiniyorum ondan. Hâlâ durmak bilmiyor. Sürekli bir şeylerin peşinde ve ben bu durumdan çok sıkıldım. Kurtulmak istiyorum artık ondan...Masaların oraya doğru yürümeye başladım. Batuhan'da bana doğru geliyordu. Sadece sıkıca sarılıp ağlamak istiyordum ama yapamazdım. Karnımda o canavarın bebeğini taşıyordum. Hayatım boyunca hep bir şekilde mutlu olmayı bekledim. Bir gün o istediğim mutluluğa ve huzura kavuşacağım dedim. Bu inançla yaşadım ben ve sanırım artık yavaş yavaş inancımı yitirmeye başladım. Görüyorum ki olmayınca olmuyor. Bugünden itibaren her şey artık çok farklı olacak. Sadece ve sadece kalbimi sarıp sarmalayacak, içimi hep sıcacık yapacak bir hissin peşinde olacağım...Bunun için savaşacağım...Batuhan'ın elini tuttum ve kulağına fısıldayarak "Benimle dans eder misin? "Dedim. Batuhan belimden kavrayarak eşlik etti. Sadece birbirimizin gözlerinin içine bakarak müziksiz, duygularımızın ahengiyle öylece dans ediyorduk. Başımı onun göğsüne yasladım ve "Partiden sonra sana her şeyi anlatacağım. Daha fazla zaman kaybetmek istemiyorum. Şu an bana iyi gelen tek şey sensin biliyorsun değil mi?" dedim. Batuhan "Seni bir gün olsun aklımdan çıkarmadım Denizim. Geceleri seni düşleyerek kafamı yastığa koyarken, sabahları seni düşleyerek uyanıyorum ben. Gözümü açar açmaz aklıma ilk ve tek gelen şey sensin. Ve öyle bir aklımı başımdan alıyorsun ki her zaman öyle de olacaksın." Dedi fısıldayarak.

 Kafamı göğsünden kaldırarak onun gözlerinin içine baktım ve "Bu gece çok şey değişecek ve...ve biz mutlu olacağız sevgilim..." dedim, dudağına küçük bir öpücük kondurarak yanından ayrıldım. Berra'yı aramaya koyuldum. Deniz diye bir ses duydum. Arkamı döndüm ve bu Çağatay'dı. Öfkeden deliye dönmüş bir şekilde bana doğru hızlı adımlarla geliyordu. Öylece durmuş bana doğru gelişini izliyordum. Korkmuyordum ondan. O deliyse ben zırdeliyim ve sadece kalbimi sarıp sarmalayacak, içimi hep sıcacık yapacak bu hissinden peşinden koşacaktım. Bunun için savaşacaktım. Öyle de olacak. Çağatay kolumdan çekerek beni köşeye doğru götürdü. "Bırak kolumu!" diye bağırdım. 

Çağatay "Sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun lan? Ne işin var o lavukla el ele danslar, öpücükler falan? "Dedi. 

Sırıtarak "Hiç umurumda değilsin biliyor musun?" diyerek devam ettim "O geceye kadar sana aşık olduğumu sanıyordum ama o gece senden o kadar çok tiksindim ki aslında sana aşık olmadığımı fark ettim. Hâlâ Batuhan'ı unutamamışım. O da beni unutamamış. Hâlâ ilk günkü gibi aşığız birbirimize ve yeniden birlikte olacağız. Buna engel olamayacaksın! Artık susmayacağım, savaşacağım Çağatay. Eğer karşıma çıkarsan ezer geçerim seni. Herkes her şeyi öğrenir! Duydun mu beni?" dedim öfkeyle. O kadar çok sinirlenmiştim ki nefes almakta bile güçlük çekiyordum. 

 Çağatay da yersizce öfkeden deliye dönmüş bir şekilde "Partinin tadını çıkar Deniz Hanım. Akşam hediyemden sonra her şey değişecek. Göreceksin bunu!" diyerek çekip gitti yanımdan. Artık resmi olarak Çağatay'la soğuk bir savaş içerisindeydik ve dönüşü yoktu. Biliyorum ki eğer onu bitirmezsem, o beni bitirecek ve buna izin veremezdim. Öylece düşünceler içinde boğulurken birden omuzumda bir el hissettim ve Çağatay olmamasını umarak arkamı döndüm kim olduğunu görmek için. 

Bu Oğuz'du. Elimi tutarak "Yine kavga mı ettiniz?" dedi. 

"Kiminle?" diye sordum. 

Oğuz "Gördüm sizi Deniz! Sorun ne? Neden hiçbir şey anlatmıyorsun? Ben senin arkadaşın değil miyim?" dedi.

 Hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu ama ona hiçbir şeyi anlatamazdım. Derin bir iç çekerek "Her zaman olan şeyler kanka. Batuhan'ın burada olmasına tahammül edemiyor. Bende ona benim hiçbir şeyim değilsin. Karışamazsın diyorum, yediremiyor kendine. Neyse çok sıkıldım artık bu konulardan. Bugün benim en mutlu günüm olması lazım abi. Daha fazla bozmayın moralimi." Diyerek oğuzun koluna girdim ve parti alanına doğru yürümeye başladık. Artık yavaş yavaş davetliler gelmeye başlamıştı. Dj'e müziği başlatmasını söyledim. Dün gece çok güzel klasik müziklerden oluşan bir çalma listesi hazırlamıştım. Pachbell, Mozart, Handel, Beethoven, Tchaikovsky ve daha niceleri...Müzik başladığında gelen davetlileri selamlamak için girişe doğru yürümeye başladım. Herkes çok şık duruyordu. Kapıdan geçerken kostümüme övgüler yağdırıyorlardı. Bayıldıklarını söylüyorlardı.Herkes gelmişti ve artık partinin başlama zamanı gelmişti. Dj'ye işaret vermemle seçtiğim özel parçaları çalmaya başladı. Roundtable Rival - Lindsey Stirling... Herkes duyar duymaz kemanın ahengiyle ritme kapıldı ve dans edip eğlenmeye başladılar. Şarkı bitince ardından işte o muhteşem parça çalmaya başladı. Eugen Doga ~ Waltz of Roses...Kalabalığın içinde gözüm sadece Batuhan'ı arıyordu. Arkamda bir el hissettim ve döndüğümde Batuhan bir eliyle belimi kavrayıp diğer eliyle elimi tuttu ve benim diğer boşta kalan elimi onun omzuna koymamla birlikte dans etmeye başladık. Kalabalığın içinde tek gördüğüm şey onun ela gözleriydi... öyle güzel bakıyordu ki bana, eriyip gidiyordu içim. Bakışlarıyla yakıp kavuruyordu ruhumu. Tıpkı ilk günlerimizdeki gibiydik. Hiçbir şeyden ödünç vermeden büyüyen iki aşık gençtik sadece. Hemen tarafımızda da Oğuz ve Berra dans ediyordu. Gülümsedim ve Batuhan'a Oğuz'ları göstererek "Şunlara baksana. Çok tatlı değiller mi?" dedim. 

Batuhan gülümseyerek "Bence biz daha iyiyiz. Çünkü bizde olup da onlarda olmayan bir şey var." Dedi. 

Merakla "Neymiş o?" dedim neşeli bir ses tonuyla.

 Batuhan yavaşça eğildi ve kulağıma fısıldayarak "Tutku..." dedi ve dudağıma yapıştı. Her ne kadar karşılık vermek istesem de tereddüt ettim ve geri çekildim. Dans etmeye devam ediyorduk. Batuhan "Neden seni öpmemi istemiyorsun?" diye sordu. 

"İstemiyorum değil. Sadece çok kalabalık olduğu için rahatsız oldum." Dedim.

Elimden sıkı sıkı tuttu ve "Gel benimle." diyerek koşuşturmaya başladı. Eteğimi tutarak ayağımdaki yüksek platform topuklularla Batuhan'ın hemen arkasından koşuyordum. Aslında  Batuhan beni sürüklüyordu demek daha doğru olacaktı. Soyunma odasına girdik. Batuhan hızlıca kapıyı kapatıp, beni kapıya yasladı. Başını eğerek dudaklarımı şehvetli ve ateşli bir öpüşmeyle kendi dudaklarının arasına aldı. Kendini yavaşlamaya zorlayarak ağzıyla yaptığı baskıyı azalttı ve dudaklarını iştah kabartıcı bir şekilde dudaklarımın üzerinde gezdirmeye başladı. Ellerimle Batuhan'ın ensesini sarmış bir şekilde şehvetle okşamaya başladım. Diliyle dudaklarımın arasındaki titreyen çizgide gidip geliyor onları açılmaya ikna etmeye çalışıyordu, kabul ettiğindeyse ağzıma girip dilimle kaynaşıyor ve eliyle boynumu daha da kendine çekiyordu. Yavaş ve şehvetli bir şekilde öpüşüyorduk. Batuhan ellerini üzerimden çekerek paltosunu fırlatıp attı ve hızlıca ceketini çıkararak yeleğinin düşmelerini açmaya başladı. Ardından kravatını boynundan söküp fırlattı bir köşeye. Gömleğinin iliklerini açarken bir yandan da şehvetle öpüşmeye devam ediyorduk kesik kesik bir şekilde. Pantolonunu çıkarmak için duraksadı ve o sırada bende korsemin iplerini açmak için elimi arkama götürdüm. Uğraşıyordum ama bir türlü açamıyordum.

 Batuhan sırıtarak "Ben hallederim." dedi ve arkamı döndüğümde ipleri açmaya başladı. Bir yandan ipleri açarken diğer yandan boynuma öpücükler konduruyordu. İpleri açtığında korseyi çıkarıp yere koydu ve dantelli elbisemi omuzlarından tutarak aşağı bıraktı ve elbisenin düşüşünü izledi ve hemen ardından ensemi tutarak öpüşmeye devam etti. Bir süre şehvetle öpüştükten sonra beni kucağına alarak yavaşça yere koyduğu elbiselerinin üzerine yatırdı. Damarlarımdan akan saf içgüdüler ve hazla hareket ederek Batuhan'a doğru döndüm. Döndüğüm anda güçlü kollarıyla sardı beni ve kalçalarımı kendi sertleşmiş hatlarıyla eşleştirdi. Sert erkekliğinin yaptığı baskının dehşetiyle kaskatı kesildim ve geri çekildim. Batuhan sakinleştirmek için bir eliyle sırtımı sıvazlıyor, diğer eliyle de sıkıca tutuyordu beni. Kollarının arasında rahatladım. 

Batuhan elini sırtımdan çekip göğsüme götürünce, dokunuşlarından irkilerek telaşla geri çekildim, Batuhan istemeden de olsa öpüşmeyi kesmek zorunda kalmıştı. Başını kaldırarak o ışıltıyla parlayan ela gözleriyle, gözlerimin içine baktı, çenemin yumuşak hatlarını okşayarak "Neden irkildin hayatım?" Ela gözlerini, gözlerime dikmiş karanlık ruhumun derinliklerine bakıyormuş hissini veriyordu. 

Tereddüt ediyordum ve "Karnımda Çağatay'ın çocuğunu taşıdığımı biliyorsun değil mi?" dedim.

 Batuhan gözlerini ayırmadan çenemi okşamaya devam ederek "Biliyorum... Ama Çağatay'a karşı duyguların olmadığını da biliyorum. Beni...yani bizi istediğini de biliyorum Denizim." Dedi.

 Gülümsedim ve "Denizim kelimesi bir tek senin dudaklarının arasından çıkınca kulağa güzel geliyor. Sen bana her Denizim dediğinde içim kıpır kıpır oluyor."

Batuhan "Sen sadece benim Denizimsin ve öyle de olmaya devam edeceksin. İnsanlar buna alışsa iyi olur" dedi.

 "Seni seviyorum." Diye fısıldadım. Bu sözler Batuhan'ın içinde derin duyguların kıpırdamasına neden olmuşçasına sessiz bir iniltiyle ağzını büyük bir açlıkla açarak, başını üzerime doğru eğdi. Bu sefer tutkusuna tutkuyla karşılık verdim, dudaklarımı Batuhan'ın müdahalesine gerek bırakmadan açarak, dilinin ağızıma girmesine izin verdim ve kendi dilimi de onun ağzının içine vererek, onu ellerimle sıkıca tuttum. Batuhan ağzını benimkinden ayırmadan, elini kolumdan göğüs kafesime doğru okşayarak kaydırdı, ardından göğüslerimi kavradı ve baş parmaklarıyla göğüs uçlarımın etrafında daireler çizerek onların gururla dikleşmesini sağladı. Alnımı, gözlerimi ve yanaklarımı öptü, sonra burnunu sürterek boynumda dolaşıp diliyle duyarlı kulaklarıma dokundu. Kulağımın içine daldırdığında arzuyla inledim ve tırnaklarımı Batuhan'ın kollarına geçirdim. Dudaklarını, boynumun kavislerinden aşağıya doğu kaydıran Batuhan, ağzını az önce ellerinin olduğu yere getirdi, göğüslerimden öptü, sertleşen göğüs uçlarımı yavaşça ağzına aldı, diliyle etrafını yaladı ve ağzıyla beni tahrik etti. Ellerimle Batuhan'ın ensesinden tutuyor, o göğsümü öptükçe başımı daha da bastırıyor ve bu zevkle nefessiz kalıyordum. Batuhan öpücükleriyle karnımın kenarlarını dolaşıyorken, bir yandan da belimi, kalçalarımı ve göğüslerimi çevreliyor, sarıp sarmalıyordu beni. Sonunda başını kaldırdı. Zevkten serseme dönmüş bir şekilde Batuhan'ın ateşli gözlerine baktım ve onun bana özel ihtimam gösterdiğini düşündüm. Batuhan elleri ve dudaklarıyla dokunduğu her yere ateş düşüren ustalığının fakında değildi. Aşkıyla yanıp tutuştuğum adamın bana hissettiği bu müthiş zevki onun da hissetmesini sağlamak istiyordum. Batuhan'ın şehvetli dudaklarını benimkine yakınlaştırarak "Öp beni," diye fısıldaması istediğim davetten fazlasını vermiş oldu. Sırf içgüdülerim ve bana haz verene de hazzı yaşatabileceğim inancıyla harekete geçerek Batuhan'ın tüm tahrik gücünü ona geri doğrulttum. Ellerimi ensesine dolayarak Batuhan'ı sınırsız bir şevkle aynen onun beni öptüğü gibi öpmeye başladım. Dilimi Batuhan'ın dudaklarının arasında gezdirip onları açılmaya zorladım ve dilimi onu nefessiz bırakacak bir şekilde ağzında dolaştırdım. Yumuşak, coşturucu öpücüklerle onu alnından, gözlerinden ve yanaklarından öptüm. Elim göğsündeki koyu kılların arasından geçerek bedenini okşuyordu. Parmaklarımı tam açarak parmak uçlarımla göğüs uçlarını okşuyor, diğer bir yandan da öpücüklerimi yanaklarından kulaklarına doğru yönlendiriyordum. Daha sonra, dilimle Batuhan'ın kulağının kıvrımlarında gezinme cesaretini gösterdim. Avucumla kalp atışlarını hissedebiliyordum. Bundan cesaret alarak dudaklarımı elinin izlediği yoldan daha da aşağı kaydırdım ve güçlü göğüs kafesinin sert kaslarını öpmeye başladım. Nihayet göğüs uçlarını ağzıma aldığında Batuhan'ın aniden içine çektiği nefesi duydum ve refleks olarak kaslarının atmaya başladığını hissettim. Teni sert bir saten gibiydi. Dilimi onun üzerinde tadı ve dokusundan mest olmuş bir biçimde gezdirmeye devam ediyordum. Onu öpmeye ve tahrik etmeye devam ederken, Batuhan bu esnada elleriyle saçlarımı okşuyordu. Dudaklarımla göbeğindeki çukurdan daha da aşağıya inmeye yeltendiğimde Batuhan yarı gülüş yarı inilti dolu bir ses çıkardı ve birden beni yukarıya doğru çekerek sırtüstü döndürdü ve üzerime uzandı. Artık Batuhan'ın da vücudu zevkle sarsılıyordu. Baştan çıkaranken baştan çıkarılana dönmüştü.

 Kafamı yana çevirerek bir süre bekledim ve Batuhan içime girmeye başladığı sırada vücudum yay gibi gerildi. Gözümün önüne o gece Çağatay'ın bana zorla sahip olması geldi ve "Dur!" diye bağıdım kısık bir sesle.

 Batuhan şaşkın bir şekilde geri çekilerek beni yana yatmış bir şekilde döndürdü ve "Ne oldu bir tanem? Bir sorun mu var?" dedi. 

Derin bir nefes alarak "Hamileyim ve bu haldeyken ilişkiye girmek istemiyorum. Buna hazır değilim." Dedim.

 Batuhan "Anlıyorum bir tanem, sorun değil." Diyerek ayağa kalktı ve konuşmaya devam etti. "Bugün senin doğum günün ve içeride bir sürü insan seni bekliyor. Daha fazla oyalanmayalım." Diyerek yerden gömleğini aldı ve giyinmeye başladı. Hayal kırıklığına uğramıştı çocuk ve haklıydı. Her seferinde başkasından hamile olduğumu bir tokat gibi yüzüne çarpıyordum. İşin en acı tarafı da bu konu hakkında duygu ve düşüncelerini paylaşmıyor oluşuydu. Her ne kadar dile getirmese de görünen köy kılavuz istemez. Bu bebek onunda canını acıtıyordu. Hayatımız boyunca hep başkasından bir çocuğum olduğu gerçeğiyle yaşayabilecek miydi? Her ne kadar istemesem de her şey daha da ilerlemeden onunla büyük bir konuşma yapmalıydık ve o konuşma ilişkimizin kaderini belirleyecekti. Duvardan destek alarak ayağa kalktım ve elbisemi yerden alarak giyinmeye koyuldum. Ardından eteğimi giymeye başladım.  Ardından korsemi yerden alarak elimde tuttum ve Batuhan'a bakarak "Giyinmem için yadım eder misin?" dedim.

 Yeleğinin düşmelerini ilikleyerek yanıma geldi ve yumuşak samimi bir ses tonuyla "Tabi ki" dedi ve korseyi üzerime geçirdikten sona ipleri sıkarak bağlamaya başladı. Hareketsiz bir şekilde durup sadece işini bitirmesini bekliyordum. İpleri bağladıktan sonra ceketini üzerine attı ve bana dönerek "Kravatımı takmayı unuttum. Sende bana yardım eder misin?" diyerek gülümsedi.

 Durgun bir şekilde kafamı evet anlamında sallayarak kravatı elinden aldım. O yeleğinin düğmelerini açarken öylece yere bakıyordum. Göz teması kurmaktan çekiniyordum. Batuhan yeleğinin düğmelerini açtıktan sonra elimi tuttu ve diğer eliyle çenemi tutarak yavaşça yüzümü kaldırdı. O güneş gibi parlayan ela gözleriyle gözlerimin içine bakarak "Az önce olanlar garip değildi. Aksine ben düşüncesizlik ettim. Hamile olduğunu unutup önce soğuk mermere yatmanı istedim ardından bir de sırtüstü yatırdım ve karnının üzerine ağırlığımı verdim. Özür dilerim bir tanem." Diyerek gülümsedi ve dudağımın kenarına masum bir öpücük kondurdu. İçim bir nebze olsun rahatlamıştı. En azından kendini kötü hissetmediğini biliyordum. Ceketini üzerine giydi ve ilikledikten sona şapkasını eline alarak "Şapkalı mı daha iyi? Yoksa şapkasız halim mi daha iyi?" diye sordu. 

Gülümseyerek "Her halinizle çok çekicisiniz zaten efendim. Bence kostümü bozma kasketi de tak tam tıkır olsun." Dedim.

Batuhan "Hay hay efendim." Diyerek şapkasını kafasına geçirdi ve arkamızı dönerek son bir kez aynadan kendimize baktık. Yan yana ne kadar da güzel gözüküyorduk... Batuhan aklımı okurcasına "Gerçekten yan yana çok güzel görünüyoruz." Dedi ve iç çekerek gülümsedi. Ardından kolunu uzattı. Koluna girdim ve beraber çıktık soyunma odasından. Salona geldiğimizde her şey çok iyi görünüyordu. İçecek ve ikramlar servis edilmeye başlamıştı bile. Oğuz bütün gün eksik gedik olmaması için uğraşmıştı. Herkesin keyfi yerinde gibi gözüküyordu. 

Batuhan "İçecek bir şeyler almalıyım. Sende istiyor musun? Ama alkolsüz." Diyerek gülümsedi.

 "Hayır canım teşekkür ederim. Hiçbir şey içmek istemiyorum şu an." Diyerek ekledim "Sen git. Bende Oğuz'a bir bakacağım. İçeceğini alınca gelirsin." Dedim ve iki yana ayıldık.

 Onu gerçekten de çok seviyordum ve ayrılmak istemiyordum. Salonda gözüm Oğuz'ları aramaya başladı. Kalabalıktı ve herkes bir yandan dans ediyordu. Birinin "Deniz" diye seslendiğini duydum ve etrafımda dönerken sol tarafımda kalan Berra "Neredeydin kızım? Bir yede düşüp bayıldın sandık. Oğuz'la ömrümüzden ömür gitti felaket senaryoları yazarken." Dedi.

 Güldüm ve "Gerçekten de haklı. Çok tatlısınız ve tek eksiğiniz tutku aslında." Dedim.

 Berra şaşkın şaşkın suratıma bakarak "Ne diyorsun? Kim haklı? Ne tutkusu? Ay of tamam yeter bu kadar stres bana kafam kazan gibi oldu. Hiç bilmeceni çözecek halim yok. Pasta hazır bir sen yoksun." Dedi. 

Gülümseyerek koluna girdim ve "E o zaman ne duruyoruz? Gidelim de üfleyelim mumlarımızı bakalım." Diyerek salonun ortasına geldik ve Oğuz'un garsonlara işaret vermesiyle pasta önüme getirildi. Herkes etrafımda daire oluşturarak "İyi ki doğdun Deniz" diyerek şarkı söylemeye başladı. Gözlerimi kapadım, bebeğimle ve Batuhan'la birlikte Çağatay olmadan güzel bir hayat geçirmeyi dileyerek mumları üfledim. Mumları üfleyince herkes alkışlamaya başladı ve garsonlar geri gelerek pastayı kesip herkese servis etmek üzere geri götürdüler. Herkes çok memnun gözüküyordu partiden. Çağatay insanların arasından sırıtarak bana doğru yürümeye başladı yavaş adımlarla. Atık inceldiği yerden kopsun. Daha fazla kaçmayacağım düşüncesiyle bende ona doğru yürümeye başladım yavaş ve temkinli adımlarla. Bu cesaretimden ötürü sırıtması daha da büyümüştü. Hissediyordum, işler daha da b*ka saracaktı ama son kaçınılmazdı artık. Salonun ortasındaydık ve aramızda sadece santimler vardı. İnsanların etrafta dolaşan şen kahkahalarının arasından kara bulutlarım gezmeye başlamıştı bile. Duygularım bir sarmaşık gibi herkesi esir almıştı ve kahkahalar kesilmişti. Artık herkes bize bakıyordu. Çağatay sırıtmaya devam ederek elimi tuttu ve "Sıra büyük sürprizde." Diyerek soyunma odasına götürdü beni. Herkes bize bakıyordu ve tepki veremedim öylece beni götürmesine izin verdim. Soyunma odasına girdiğimiz anda kapıyı kapattı ve hiç fırsat vermeden konuşmaya başladı. "Evet Denizciğim, biliyorum ki merak ediyorsun seni neden buraya getirdiğimi. Son ana kadar düşündüm durdum. Acaba evlilik teklifini nerede yapmalıyım? En uygun yer neresi? Diye ve sonunda karar verebildim. Tabi ki karnında benim çocuğumu taşırken Batuhan'la seviştiğin yerde etmeliydim evlilik teklifini." Dedi ve suratındaki pis sırıtma cümleleriyle birlikte daha da büyüyordu. 

Şaşırdığımı belli etmeden iğneleyici bir kahkaha attım ve "Seninle evlenmek istediğimi nereden çıkardın?" diye sordum.

 Çağatay "Asıl sürpriz de burada ya zaten hayatım. Bak, aslında garanti için saklıyordum ama görüyorum ki direniyorsun ve arada Batuhan engeli var. Ben de hem direnmenin bir anlamı olmadığını hem de çok kolay bir şekilde Batuhan'ı hayatından çıkarabileceğini göstereceğim sana." Dedi. Keyifle suratıma bakmaya devam ediyordu. 

"Ne saçmalıyorsun sen? Gerçekten zaman kaybından başka bir şey değilsin Çağatay." Dedim ve çıkmak için kapıya yeltendiğimde kollarımdan tutarak beni duvara yasladı "Nereye gidiyorsun müstakbel karıcığım? Daha sürprizimi görmeden, hediyeni almadan... olur mu öyle şey canım?" diyerek ceketinin cebinden içinde çakı olan şeffaf bir torba çıkardı ve havaya kaldırdı. "Bu torbanın içindeki şeyi görebiliyor musun?" dedi keyifle. 

Hiçbir şey anlamamıştım ve bu yüzden gergindim.

 "Ne oluyor?" diye sordum tereddüt ederek. 

Çağatay bir kahkaha patlatarak "Nerede benim zekasına tutulduğum kadın? Çoktan anlaman lazımdı ama anlıyorum seni." Dedi ve güldükten sonra keyifle konuşmaya devam etti "Bu bıçak, Dicle'nin kalbine defalarca sapladığın bıçak." Dedi ve sıktığı kollarımı gevşetti. 

Şoktaydım. "N-ne, n-ne diyorsun sen Çağatay? Dedim şaşkın bir halde. 

Çağatay "Söyledim ya hayatım. Eski dostumuzu öldürdüğün bıçak diye." Dedi ve kollarımdan çekerek beni kendine yakınlaştırdı.

 "Bu, bu imkânsız. Temizledik ve polisteydi o bıçak. Geri almış olamazsın! O küçük beyninle beni mi kandırmaya çalışıyorsun?" dedim. 

Çağatay'ın yüzündeki sırıtma aniden kaybolmuştu ve yüzünü öfke kaplamıştı. Kolumu sıkarak sarstı beni ve konuşmaya başladı. "Beni bir daha sakın küçük göreyim deme! Sakın!" dedi ve ifadesi yine aniden değişti ve sırıtmaya başladı. Psikolojisi iyi değildi. Benden bir iki adım uzaklaşarak devam etti konuşmaya. "Sen Batuhan'la ormanda sevişirken ben gidip değiştirdim. Keşke daha dikkatli olsaydın da o bıçağın senin arabanın torpido gözünde duran bıçak olduğunu anlasaydın." Dedi.

 "Zekice! ama sahte şantajınla beni elde edebileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun!"

Çağatay "istersen götürelim karakola deneyelim, bakalım sahte mi değil mi diye. Ama şunu bil ki sadece sen ve ben değil Oğuz ve Berra'nın da başı yanacak." Diyerek diz çöktü ve ceketinin iç cebinden pırlanta baget yüzüğü çıkartarak elimi tuttu "Benimle evlenir misin?" dedi. 

Elim ayağım titriyordu. Delirecektim resmen. Öfkeyle elimi geri çekerek "Ölürüm de evlenmem seninle!" dedim.

Çağatay "Bak bir tanem. Ölümden daha kötü şeyler var. Mesela yaşarken aslında yaşayamamak gibi...Sana son bir kez daha soracağım ve artık geri dönüşü olmayacak. Yine beni reddedersen eğer bıçakla birlikte polise gideceğim ve bataklıkta ne olduysa her şeyi birer birer anlatacağım. Biz cinayetten tutuklanırken Berra ve Oğuz'da yardım ve yataklıktan tutuklanacak. Arkadaşlarımızın kaderi ağzından çıkacak tek bir kelimeye bakıyor. Evet de desen hayır da desen başkasından hamile olan bir kadınla birlikte ilişkiye giren Batuhan denen şerefsizle olamayacaksın. Bunu sende biliyorsun. O yüzden zorlama! Sen, ben ve bebeğimiz olacak sadece. Çok mutlu olacağız ve arkadaşlarımızda bizim yüzümüzden tutuklanmamış olacaklar . Onları özgürlüklerinden men etmek istemezsin diye düşünüyorum. Kıyamazsın sen onlara değil mi? onlar senin için cinayete yardım ve yataklık yapmışken gidip onları da yakmazsın değil mi bir şerefsiz için?" dedi.

Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. Çaresizliğin dibine vurmuş bir vaziyetteydim. 

Çağatay boğazını temizleyerek "Şimdi. Benimle evlenir misin bir tanem?" dedi sırıtarak. 

Göz yaşlarımı sildim ve düşünmeden "Evet" dedim. Çünkü ortada düşünecek hiçbir şey yoktu söz konusu arkadaşlarımdı. 

Çağatay sağ elimi kendine doğru çekerek yüzüğü parmağıma taktı, elimi öperek ayağa kalktı ve "Doğru kararı verdin." Diyerek gülümsedi. O kazanmıştı ve ben kaybetmiştim. Asla arkadaşlarıma ihanet edemezdim...Bunu biliyordu ve kullandı pislik...

Çağatay "Şimdi el ele tutuşacağız ve herkese bu güzel haberi vermeye gideceğiz. Anlaştık mı?" dedi. Büyük bir tiksintiyle suratına bakarak sadece kafa salladım ve soyunma odasından çıktık. Salona doğu ilerlerken herkes bize bakıyordu. Çağatay çalışanlardan bir mikrofon rica ederek getirmelerini bekledi. Mikrofon gelince çalışan garsonun elinden mikrofonu alarak ses denemesi yaptı ve konuşmaya başladı. "Evet sevgili dostlar, öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Biliyorsunuz ki bugün Deniz'in doğum günü ve bunu kutlamak için böyle büyük bir parti organize ettik. Deniz'e bir hediye vermek için onu soyunma odasını götürdüm çünkü baş başa kalmamızı istedim. En uygun yer orasıydı ve tüm kalbimi ona açarak evlenme teklifi ettim." Diyerek sağ kolumu tutarak havaya kaldırdı elimi ve aldığı baget pırlanta yüzüğü herkese göstermesinin ardından konuşmaya devam etti. "Gördüğünüz üzere Deniz'de kabul etti. Karnında benim çocuğumu taşıyor ve evleniyoruz. Sizlerde böyle bir güne vesile olduğunuz için teşekkür ediyorum. Düğün davetiyelerimizi almanızda yakındır." Diyerek kazanmanın verdiği büyük bir hazla kahkaha attı ve herkes hep bir ağızdan alkışlayarak tebriklerini sundu. O kalabalığın arasında gözüm sadece Batuhan'ı aradı ve Oğuz'un yanında bir eli cebinde durmuş bir şekilde, uzun bir süre bana baktıktan sonra şapkasını çıkardı ve alaycı bir şekilde selamlayarak şapkasını geri takıp arkasını dönerek gözden kayboldu. Peşinden gidip her şeyi anlatmak istedim ama yapamadım. Öylece gidişini izledim ve Batuhan'ın hemen arkasından Oğuz'da peşinden gitti.

 Ah tanrım, kim bili neler düşünüyordu benim hakkımda. Çağatay'dan tüm benliğimle tiksiniyordum. Bilerek sırf Batuhan'a inat olsun diye soyunma odasında evlenme teklifi ettiğini söyledi. Şimdi ne olacak? Ne yapacaktım ki her şeyi düzeltmek için? Sağlıklı bir şekilde düşünemiyordum bile doğru dürüst. Ağzımı açsam ağlayacaktım. Bütün kelimeler boğazımda düğümlenmişti. Herkes dans edip eğlenmeye devam ediyordu tüm olanlardan habersiz ve bende öylece izliyordum. Güya en güzel günüm olacaktı bugün. Karaktersiz bir de düğünden bahsediyordu.  Bir kaşık su da boğup gebertmek istiyorum pisliği!.. 

Derin bir iç çektim, ardından üzerime çeki düzen verdim ve hiçbir şey olmamış gibi bara geçerek bir tekila söyledim. Direkt kafama diktim ve bir tane daha ve bir tane daha...Bu gece beni sadece içki kurtarabilirdi.

BÖLÜM SONU

Continue Reading

You'll Also Like

-DENEK 016- BkDk By Zoe_xy

Mystery / Thriller

15.1K 1.6K 28
"Bu çocuk niye konuşmuyor?" Diye sordum adam kemerini düzeltmekle uğraşırken. Yamuk durduğunu yeni fark etmiş olmalıydı. "Üzerinde denediğimiz ilaçl...
193K 6.9K 31
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
12.5K 1.3K 20
@feritkorhan sana bir mesaj isteği gönderdi...
İstanbul Katili By Son_anka

Mystery / Thriller

15.1K 1.4K 50
Yüzümdeki kar maskesinden dolayı görmeyeceğini bilsem de tek kaşımı kaldırdım. "Niye beni kaybetmek istemiyormuşsun? Yoksa elinde şantaj yapıp kullan...