BATAKLIK (+18)

By TD1000

1.9K 1.1K 262

Kulağıma fısıldayarak "Senin için atıyor." Dedi. Çağatay'ın sesinde daha önce hiç duymadığım yakıcı bir şefka... More

KARAKTERLER
YENİDEN BİR ARADA...
TEMİZLİK (+18)
DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ (+18)
SESSİZ ÇIĞLIKLAR
İNTİKAM ATEŞİ
CESARETİN BEDELİ

ÖFKENİN TOHUMU

227 172 2
By TD1000


Soğuk bir kış günüydü ve doğum günüme sadece 3 gün kalmıştı. Gözlerimi ovuşturarak duvardaki saate baktım. 10'a çeyrek vardı. Uzandığım yerden doğrularak ayağa kalktım ve sabahlığımı giyerek mutfağa doğru yürümeye başladım. Akşamdan kalma bulaşıklar vardı. Bir of çekerek kahve makinasına kahve koyup, elimi yüzümü yıkamak için tuvaletin yolunu tuttum.

Olayların üzerinden neredeyse 4 hafta geçmişti ve ben kafeinle kendimi ayakta tutarak hiçbir şey yokmuş gibi saadeti yerinde, mutluluk pozları veriyordum. Çünkü böyle olması gerekiyordu.

Öğrendik ki Dicle'nin kimsesi yokmuş burada. Belki de Çağatay'a o yüzden bu kadar çok bağlanmıştı. Onun tek ailesi Çağatay'dı. Dicle kimsesiz olduğu için cenaze işini biz üstlenmiştik. Bataklıkta olan çalışanlara kadar herkes katılmıştı. Artık kimsesiz değildi. Her ay düzenli olarak bataklıktaki herkes onu ziyaret edip anacaktı. Hatta onun artık yeni bir adı vardı. Bataklık kızı... Herkes onu böyle anıyordu. Haberlere böyle çıkmıştı. Gazetelere bile bataklık kızı diye yazılmıştı. Kimisine göre fantastik bir cinayetti. Hatta bazıları bu olaydan ilham alıp bataklık kızı hakkında roman yazacağım diyordu.

Tuvaletten çıktım ve mutfağa doğru yürüdüm. Kahveyi kupama doldurarak halsiz bir şekilde odama geçtim. Aynanın önünden geçerken duraksadım ve kendimi incelemeye başladım. Son zamanlarda kilo mu aldım? Yoksa bana mı öyle geliyor? Diyerek telefonumu komodinin üzerinden aldım ve Berra'yı aradım. Telefonu açtığında uykulu bir sesle "Efendim?" demişti. "Kusura bakma uyandırdım sanırım istemeden. Hiç uykunu kaçırmayayım uyumaya devam et sen. Uyanınca ararsın beni." Dedim

 Berra "Uyandım zaten güzelim. Daha uyumam. Birazdan çıkarım yataktan zaten. Sor soracağını sen." Dedi. 

Tedirgin bir şekilde diğer elimle boynumu tutarak "Son zamanlarda bende bir farklılık gördün mü hiç? Sanki biraz kilo almışım gibi hissediyorum." Dedim. 

Berra "Olabilir. Son zamanlarda iştahın çok açıldı. Ne Zaman arasam seni hep bir şeyler yemiş oluyorsun." Dedi ve güldü.

 "Acilen spora başlamam lazım- "derken aniden böğürmeye başladım ve midem bulandı. Telefonu yatağa fırlatarak elimdeki kahve kupasını komodinin üzerine bıraktım ve elimle ağzımı kapatarak tuvalete koştum. Bir müddet bekledim banyoda ve kusmadan mide bulantım bekledikçe hafiflemişti. Derin derin nefes aldım ve elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya geri döndüm. Berra hâlâ hattaydı. Telefonu fırlattığım yerden aldım ve Berra "Deniz ne oldu? İyi misin?" diyordu. 

Boğazımı temizleyerek "İyiyim. Sadece biraz midem kötü oldu ama geçti. Yeni uyandım bende zaten. Muhtemelen ondandır." Dedim. 

 Berra "Bu ilk bulantın değil. Bence ciddi bir şey olmadan doktora gitmelisin." Dedi. 

"Önemli bir şey yok. İyiyim." 

Berra "O hastaneye gidilecek o kadar. Beni ikiletme. Öğleden sonra 5 gibi işlerim bitmiş olur. Gelip seni alırım. Beraber gideriz olur mu?" dedi. 

"Olur. Zaten gitmezsem ömrümü yiyeceksin." Dedim. Gülüştük ve görüşmek üzere vedalaşarak kapattım telefonu.

Heyecanlıydım çünkü 21 yaşıma girecektim. Komodinin önüne giderek kahvemi içmek için elime aldım ve tam yudumlarken bardağa geri tükürdüm. Kokusu midemi bulandırıyordu. Mutfağa gittim ve lavaboya dökerek odama geri döndüm. Hazırlanmak için giysi dolabımı açtım ve ne giyeceğimi düşünmeye başladım. Daha fazla vakit kaybetmemek için buz mavisi straight Jean pantolon ve turuncu bir kazak giyerek makyaj masamın önünü tuttum. Nasıl bir makyaj yapsam diye düşünüyordum. Tamamen doğal bir makyaj mı yapmalıydım? yoksa spor bir kombini en üst seviyeye çıkaracak iddialı bir makyaj mı?

Gerçi önce hastaneye gideceğiz. İddialı bir makyaj çokta uygun olmaz diye düşünerek makyaj bazımı sürmekle başladım. Ten makyajım bitince rimel sürdüm ve son olarak mat açık toprak rengi bir ruj sürerek makyajımı tamamladım. İşte hazırdım.

Bugün daha bir farklıydım. Kendimi olduğumdan daha çok beğeniyordum. Kilo almama rağmen.

Saçlarımı hafif, dağınık bir at kuyruğu yaptım ve kahvaltı etmek için yerimden kalkarak mutfağa doğru yürümeye başladım. Tam mutfağın önüne geldiğimde aniden kapı çaldı. Şu an kimseyi beklemiyordum. Merakla gidip kapıyı açtım. Bu oydu... Batuhan gelmişti...

Bir süre öylece bakıştık ve Batuhan gülümseyerek "Beni içeri davet etmeyecek misin?" dedi. 

Afallayarak "Buyur geç" diyerek cevap verdim. Şaşırmıştım ve şaşkınlığımı hâlâ üzerimden atamamıştım, öylece dikiliyordum kapının önünde. Gülümseyerek "Salona geçelim" dedim, kapıyı kapattım ve eşlik ettim. Karşılıklı oturduk ve bir süre sessiz kaldık. Merak ediyordum neden geldiğini. O gece bataklıkta hâlâ beni istediğini söylemişti. Gerçek miydi? Birlikte olduğumuz zamanlar çok gençtik hatta kelimenin tam anlamıyla ergendik. Birbirine çok aşık olan iki ergen...Ah ilk tartışmamızı hatırlıyorum. Batuhan beni çok kıskanmıştı. Tabi o zamanlar 14-15 yaşlarında falanız. Hiç beklemediğim bir şekilde sinirlenmişti saçma sapan bir olay yüzünden. Tartışmanın tam ortasında aniden hesabı gitmişti. Beni engelledi sanıp çok korkmuştum. Telaşla yeni bir hesap açıp profilini aratmıştım ama bulamamıştım. Gerçekten kendimi çok kötü hissetmiştim. O zamanlar küçük olduğum için bir hattım yoktu. Hattım olmadığı içinde de Batuhan'ın numarasını almamıştım hiç. Haliyle tek ulaşım aracım sosyal medyaydı. Sevdiğim çocuk uçup gitmişti resmen. Panikleyerek arkadaşlarıma yazdım ve onlarında aramasını istedim. Hiç kimse bulamamıştı. O an herkesten olumsuz cevap alınca sinirden ağlamıştım. Ayrıldık mı? Başına bir şey mi gelmişti?.. Hiçbir şey bilmiyordum. Koskocaman bir bilinmezlik vardı sadece elimde. Geceye kadar sürekli hesabını aradım. Batuhan'dan bir mesaj veyahut bir haber geldi mi diye kontrol ediyordum sürekli ama hiçbir şey yoktu. Ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Çaresizce mesaj atmasını bekliyordum işte...

Resmen gece ağlamaktan yorgun düşerek uykuya dalmıştım. İçimde kocaman bir boşluk vardı o gittiğinden beri. Ona ne kadar çok bağlandığımı o gece anlamıştım işte. Onsuz hiçbir şey yapamayacak gibiydi. Hiçbir şeyin tadı yoktu. Ve ertesi gün...ertesi gün daha da kötüydü. Hâlâ hiçbir haber yok ve okula gidecektim...

Sabah halsiz bir şekilde zar zor giyinmiştim. Göz altlarım mosmordu ve hiçbir şey umurumda değildi. Ergen iken aşk bir başka oluyor. Evden çıkıp servise bindim ve arkadaşım yanıma gelmişti. Yüzüme öylece bakarak "Deniz ne oldu?" demişti. Batuhan'ın aniden ortadan kaybolduğunu ve hiçbir şekilde ulaşamadığımı anlatmak için ağzımı açtığım an boğazım düğümlenmişti. Kelimeler çıkmıyordu ve o an hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Çok zoruma gitmişti. Bu hayatta en nefret ettiğim şey belirsizlikti. İyi veya kötü her şeyi bilmek istiyordum. Batuhan'ın ortadan kaybolması da kocaman bir belirsizlikten başka bir şey değildi. En çok da nedenini bilmiyor olmak mahvediyordu beni. Hıçkırıklar içinde zar zor anlatmıştım ve arkadaşım sadece "İyidir. Merak etme. Birkaç güne yazar." Demişti. Her geçen dakika zehir gibi geliyordu.

Zar zor sakinleşmiştim. Okula vardığımızda, servisten inip ve sınıfa doğru gitmiştim. İçeriye girdiğimde herkes bana bakıyordu. Çantamı sırama bıraktım ve hava almak için cam kenarına doğru ilerledim. Kızlar ağladığımı fark edince yanıma geldiler ve ne olduğunu sordular. Yine aynısı olmuştu. Tam anlatmaya başlayacakken kelimeler boğazımda düğümlenmişti ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Çok saçmaydı her şey. Özellikle de hiçbir açıklama konduramaz iken...

5 gün...Tam 5 gün perişan olmuştum. Yemeden, içmeden kesilmiştim. Herkese göre bu ergen tavırlarıydı. Benim için ise çaresizlik. Hem ergen hem de aşık olmak gerçekten çok zordu. Kimsenin seni anlamıyor olması. Bir taraftan da bu yüzden bağlanıyorsun işte aşık olduğun insana. Hiç kimse seni anlamıyorken karanlığın derinliklerinden bir el uzatıp aydınlığa çıkarıyordu seni. Sadece o seni anlıyor. Her daim yanında oluyor. Sorgusuz sualsiz tüm benliğiyle destek çıkıyor ve kol kanat geriyordu. Birçok insan anlamasa da bence bu çok özel bir şey. Bir yabancıyla tanışıyorsun ve bir anda her şeyin oluyor. En küçük, tatsız bir olayda birkaç saat onsuz kalsan dayanamıyorsun. Bir yabancı ansızın tüm hayatının merkezi haline geliyor. Batuhan'da benim için böyleydi işte. Onunlayken tüm dertlerimi unutuyordum. Bu belki de özel yaşantımla da ilgili olabilir. Sonuç itibariyle güzel bir aile ortamım yoktu. Hiç olmamıştı zaten. Mükemmel bir çocukluk geçirdiğim de söylenemezdi. Bence asıl en çok bağlanma sebebim, onunlayken sorunlarımın sorun olmaktan çıkıyor olmasıydı. Onunlayken hiçbir şey umurumda olmuyordu. Sanırım en güzel tarafı da buydu işte .

Belki de hiç aşık olmadım. Aşık olduğumu sandım sadece. Kim bilir... ben yine de aşık olduğumu ve bu duyguyu yaşadığımı ümit ederek yaşamaya devam ettim. Asla hiç aşık olmadım demedim.

Ve 5. Günün sonunda Batuhan'ın profilini bulmuştum. Çok iyi hatırlıyorum, mutluluktan kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu. Hiç vakit kaybetmeden ne olduğunu sordum ve sadece sinirlendiği için hesabını dondurduğunu söylemişti. O an yeniden boşluğa düşmüştüm işte. Ben meraktan deliye dönerken, kafamda bir sürü senaryo kurarken, kıza bir haber vereyim bile demeden öylece gitmişti. O gün konuşup tüm sorunları ortadan kaldırmıştık. Mutlu anlarımıza geri dönmüştük. O 5 günü hemencecik unutuvermiştim...

Bir süre bakıştıktan sonra bu sessizliği bozmaya kara vererek ayağa kalktım ve "İçecek bir şeyler getireyim." Dedim. 

 Batuhan'da ayağa kalktı ve gülümseyerek "Aslında ben kahvaltı etmediğini umarak seni götürmeye gelmiştim." Dedi. 

"Benim daha iyi bir fikrim var." Diyerek gülümsedim. 

Gözleri parlarken merakla "Neymiş o bakim?" dedi. 

"Eski günlerdeki gibi beraber mutfağa girip senin şu meşhur bozuk kreplerini yapalım." Diyerek gülümsedim. 

Batuhan gülerek "Deniz Hanım üzerinden kaç yıl geçti. Size temin ederim ki artık kreplerim bozuk değil." Dedi. 

Gülerek şen kahkahalar eşliğinde mutfağa doğru geçtik. Batuhan mutfağa bir göz gezdirerek keyifle gülümsedi "Hâlâ aynısın. Hiç değişmemişsin. Akşamdan kalma bulaşıklar falan. Çok iyi..." dedi. 

Mahcup olarak "Kusura bakma toplayacaktım ama sen geldin işte. Kaldı onlarda öyle." Dedim.

 Batu "Ne olacak canım. Şimdi hızlıca toplarız beraber. Aynı eski günlerdeki gibi." Dedi.

 "Hadi o zaman" diyerek gülümsedim ve işe koyulduk. İkimizde bir şekilde eski enerjimizi kaybetmemiştik. En azından birbirimize karşı.

 Batuhan "Bir şey sorabilir miyim?" dedi.

 "Tabi. Dinliyorum." Diyerek merakla sorusunu bekledim. 

Batu boğazını temizleyerek cümleye atıldı "O gece...Bataklıkta ne oldu?" dedi. Bir anda elim boşaldı ve bardak yere düşüp kırıldı. Afallamıştım. Neden sormuştu ki?.. Bir şeyden mi şüphelenmişti? Bir şey mi biliyordu?.. Yere çömelerek yerdeki camları toplamaya başladım ve "Bir cinayet işlendi. Biz de olaya tanıklık etmiştik bir nevi. Bizi de götürdüler. Bildiğimiz her şeyi anlattık. Adli tıp raporları çıktıktan sonra katili tutukladılar. Bizi de serbest bıraktılar. Korkunç bir geceydi." Dedim. Çok tedirgindim ve belli etmemeye çalışarak nefes alışverişimi stabil tutmaya çalışıyordum.

 Batuhan " O gün hepinizi götürdüklerinde şaşkına dönmüştüm." Diyerek elimi tuttu. "Bırak ben toplarım." Diyerek konuşmaya devam etti. "Siz karakoldayken bende oradaydım. Siz çıkana kadar bekledim. Aslında yanına gelecektim ama görüldüğü üzere işler zaten berbat bir haldeydi. Rahatsızlık vermek istemedim." Dedi. 

"Keşke gelseydin..." diye iç geçirerek cevap verdim "Keşke beklemeseydin. Sende bizim yüzümüzden uykusuz kalmışsın." Dedim ve dolaptan malzemeleri çıkarmaya başladım.

 Batuhan yerdeki camları topladıktan sonra yanıma gelerek "Evet şefim neyden başlıyoruz?" dedi neşeli bir sesle. Adeta çocuk gibi olmuştu. Kendimi toplayarak hemen ana odaklandım. 

"Senin meşhur kreplerinden yiyeceğiz şaşkın. Unuttun mu? Sen şefsin bende yardımcın olacağım." Dedim gülümseyerek. 

Batuhan sırıtarak "Böyle güzel bir yardımcım olacağını bilseydim eğer, daha önce şef olurdum." Dedi ve kıkırdamaya başladı. 

"Batuhan! Bak açken ne kadar agresifleştiğimi çok iyi biliyorsun. Daha fazla kızdırmadan beni işe koyulalım ." Dedim. 

Batuhan "Tamam canım kızma. Şaka yaptık." Diye kıkırdayarak boğazını temizledi ve aniden ciddileşerek "Şimdi! Öncelikle malzemelerimizi kontrol edeceğiz." Dedi. Bu ciddi şef tavırlarına istemsizce güldüm. 

Batuhan "Mutfak ciddi bir yerdir Deniz Hanım. Ona göre davranırsanız sevinirim." Dedi.

 "Tamam şefim. Buyurun devam edelim." diyerek "Malzemeler tam şefim. Hiçbir eksik yok." Diye ekledim. Sırıtmamak için zar zor tutuyordum kendimi. Mor mutfak önlüğüyle hem çok tatlı hem de çok karizmatik görünüyordu.

Batuhan krep karışımını hazırlarken bende krep tavasını ocağa koydum. Batuhan'a "Şefim tava hazır. Pişirmek için sizi bekliyor." Dedim ciddi bir şef yardımcısı edasıyla.

 Batuhan "Tamamdır. Hiçbir topak kalmayana kadar karıştırdıktan sonra pişirmek üzere ocağın başına geçeceğim." Dedi. 

Batuhan krepleri pişirmeye başlayınca bende masayı kurmaya başladım.

Eski günlerdeki gibi baş başa güzel bir kahvaltı edecektik. Diğer günlerin aksine çok huzurluydum bu sabah. Dolaplardan tabakları çıkarıp masaya götürdüm ardından karşılıklı iki kişilik çatal bıçak servisi açtım. Dolapları açık unuttuğumu fark ederek kapatmak için arkamı geri döndüğümde kapı çaldı aniden. 

Batuhan "Birini mi bekliyordun?" dedi. 

"Hayır. Kimseyi beklemiyordum. Bir bakayım kimmiş?" diyerek kapıya doğru ilerlemeye başladım. Daha da hızlı kapıya vurmaya başlamıştı. "Geldim, geldim." Diyerek kapıyı açtım. Bir anda şaşkınlığa uğradım. Çağatay gelmişti...

Çağatay "Bir an hiç açmayacaksın sandım." Dedi sırıtarak ve ben buyurmadan sorgusuz sualsiz içeri dalmıştı.

 Kapıyı hızlıca kapatarak içeri doğru geçtim. Çağatay "Mutfaktan sesler geliyor. Misafirin mi var?" diye sordu. Hâlâ pis pis keyifli bir şekilde sırıtıyordu. Öfkeyle suratına bakarak "Evet var ve senin buradan gitmeni istiyorum!" dedim kısık bir ses tonuyla Batuhan'ın duymamasını umarak.

 Çağatay "Seninle önemli bir şey konuşmaya geldim, fakat önce içeride kim olduğuna bakayım. Malum konuşacaklarımız haliyle özel ve kimsenin duymasını istemeyeceğin şeyler." Dedi. 

"Ne saçmalıyorsun sen Çağatay? Sabah sabah benim tepemin tasını attırma. Çek git şuradan." Dedim sinirle.

 Çağatay "Öncelikle öğlen olduğunu bildirmek isterim. İkinci olarak ise gerçekten önemli!" diyerek aniden agresifleşmişti.

 "Çağatay şimdi olmaz. Git. Akşam gelirsin. Bir sürü işim var- "derken Çağatay aniden mutfağa doğru ilerlemeye başladı hızlı adımlarla. Durdurmaya çalıştım ama başarısız oldum. Mutfakta Batuhan'ı krep pişirirken görünce aniden yüzü değişti ve hemen bozmadan kıkırdamaya başladı ve söze girerek "Vay. İki eski aşık baş başa kahvaltı yapacaksınız he." Dedi.

 Batuhan "Deniz, arkadaşın mı?" diye sordu. "Evet ama şimdi gidiyordu zaten." Dedim ve Çağatay'ı kolundan tutarak mutfaktan hızlıca çıkardım. 

Çağatay sinirle gülerek "Bu yüzden mi beni uzaklaştırmaya çalışıyordun? Aşk dolu saadetinizi bozmayayım diye?" güldü ve derin derin nefes alarak devam etti "Deniz sana ne kadar çok aşık olduğumu biliyorsun. Evet bir yanlış yaptım ama- "

öfkeyle sözünü kestim daha fazla tahammül edemeyerek söze atıldım. "Çeneni kapat artık Çağatay. Öylece basit bir şekilde yanlış yaptım diyemezsin. Bunu basitleştiremezsin. O gece saldırdın bana! Şimdi daha fazla beni çıldırtmadan defol- "derken aniden karnıma bir sancı saplandı. O acıyla yere çömeldim ve sızlanmaya başladım.

 Çağatay korkuyla "Deniz ne oldu?" dedi. 

Batuhan bizim seslerimizi duyarak yanımıza geldi. Panikle elimi tutarak "Deniz ne oluyor. Lütfen bir şey söyle!" Diyerek beni kucağına aldı. Çağatay dış kapıyı açarak Batuhan'a baktı ve "Git ocağı kapat evde yangın çıkmasın. Deniz'i arabaya taşıyacağım." Diyerek Batuhan'ın kucağından beni alarak, hızlıca merdivenlerden inmeye başladı. İkisi de telaş içindeydi. Benim ise sancıdan nefesim kesilmişti adeta. Ne olduğunu bilmiyordum bile ve haliyle içimi bir korku sarmıştı.

Çağatay arabanın arka kapısını açarak beni koltuğa yatırdı ve hızlıca kapıyı kapatarak direksiyonun başına geçmişti. Arabayı çalıştırarak hızlıca sürmeye başladı. Dikiz aynasından bana bakarak "Lütfen sakin ol! Şimdi seni hastaneye yetiştireceğim Denizim..." dedi. Eli ayağı birbirine dolaşmıştı ve çok trafik vardı. Bir yandan bu panikle kaza yapmasından da korkuyordum. Sinirle küfürler yağdırarak kornaya basıyordu. Ben ise sancılar içinde kıvranmaya devam ediyordum. Bu sancı kasıklarıma vuruyordu resmen. İnanılmaz bir acıydı. Neyden kaynaklı olduğunu bilmemek daha da kötüydü. Sabah midem bulanıyordu. Acaba bir tür zehirlenme mi yaşıyordum? Ah tanrım... en son isteyeceğim şeydi midemin yıkanması. Kafamda düşüncelerle boğuşurken dakikalar içerisinde hastaneye varmıştık bile.

 Çağatay Acil kapısının önüne çekerek arabadan indi ve "Sedye getirin!" diye bağırdı. Çağatay böyle panikleyerek beni de korkutuyordu. 

Hemen ardından Batuhan geldi. "Korkma güzelim geldik. İyi olacaksın." Dedi. O sırada görevliler hemen beni arabadan çıkarıp bir sedyeye yatırdılar ve acilden girerek bölüme götürürken doktor sordu "Hastanın nesi var?" 

Çağatay endişeyle "Konuşuyorduk aniden karnını tutarak yere çömeldi ve acılar içinde kıvranmaya başladı. Hemen kucağıma alarak arabaya bindirdim." Dedi. 

Doktor "Siz burada bekleyin. Biz size haber vereceğiz." Diyerek götürdüler beni. Etrafımda ne olup bittiğini tam anlamıyla idrak edemiyordum bile. Doktor eliyle kontrol ederek "Sancı nerelerine vuruyor?" diyerek test etti. Bende gösterdim. "Anladım." Diyerek yanımdan ayrıldı ve saniyeler sonra bir hemşire geldi ve bazı tahliller yapmak için kan alacağını söyleyerek damar yolu açtı. Zaman içerisinde sancılarım bir nebze de olsa hafiflemeye başlamıştı. Hemşire kanı alıp gitmişti ve bir süre sonra geri dönerek kadın doğum uzmanına yönlendirdi beni. Yürüyerek gidebileceğimi söyledim. Ayağa kalktım ve hemşire eşlik etti bana. Çağatay ve Batuhan da hemen arkamdaydı. 

Odaya girdiğimizde hemşire "Sadece içeriye bir kişi girebilir." Dedi.

 "Kimsenin girmesini istemiyorum." diyerek doktorun yanına doğru ilerlemeye başladım. Hemşire lafımın ardından kapıyı kapatıp çıkmıştı. 

Doktor yüzüme bakarak "Hamile misin?" dedi. 

"Hayır." Diyerek kafa salladım. 

Doktor eliyle göstererek "Sedyeye uzanır mısınız?" dedi.

 Uzandım ve kazağımı yukarı çektim. Losyonu sürerek ultrasonla bakmaya başladı. Ardından yüzüme bakarak "4 haftalık hamilesin." Dedi. Şaşkın şaşkın suratına baktım sadece. Doktor konuşmaya devam ederek "İlk haftalarda sancılar, kasılmalar olasıdır. Sürekli rastlanan bir durum. Hamile olduğunuzu fark etmemişsiniz sanırım. Gebeliğin ilk 3 ayı çok önemlidir. Düşük riskinin en yüksel olduğu dönemdir. Stresten uzak durmalısınız. Eğilip kalkıp kendinizi yormamalısınız. Özellikle, katiyen ağırlık kaldırmamalısınız." Dedi. Sadece tamam anlamında kafa salladım ve doktor devam etti. "Sancıların hâlâ devam ediyor mu?" diye sordu.

 "Evdeyken çok şiddetliydi ama şimdi daha iyiyim." Dedim. 

Doktor "Gebeliğin ilk haftalarında mide bulantısına çok rastlarız. Hiç mideniz bulanmadı mı?" dedi. 

"Daha bu sabah bulanmıştı. Her zaman tükettiğim kahvemi içememiştim. Kokusu çok dokunmuştu." Dedim.

 Doktor "Kafein tüketimini hamilelik dönemi boyunca kesmelisin." Dedi.

 "Bir daha içebileceğimi sanmıyorum." diyerek belli belirsiz gülümsedim. 

Doktor "Geçmiş olsun. İstediğiniz vakit hastaneden çıkışınızı yaptırabilirsiniz." Diyerek odadan çıktı. Karnımı losyondan temizlerken dışarıda Berra ve Oğuz'unda sesi geliyordu. hâlâ olanlara inanamıyordum.

Berra "Doktor Bey arkadaşımın nesi var?" dedi telaşla. 

Doktor "Durumu gayet iyi. Gelen kan tahlillerine de baktım. Bir soruna rastlamadım. Gebeliğin ilk haftalarında böyle kasılmalar, sancılar çok normal. Endişe edilecek bir durum yok. İsterseniz görebilirsiniz. Geçmiş olsun. "Demişti.

Ayağa kalktım ve üzerimi düzeltirken aniden kapı açıldı ve hepsi içeri daldı. Herkes benim gibi şaşkına dönmüştü. Gözüm Batuhan'ı aradı ama yoktu...

Oğuz "Kanka ciddi ciddi hamileymişsin!" dedi şaşkın bir ifadeyle. 

Berra "Babası kim?"  diye sordu.

Çağatay hâlâ kendine gelememişti. Afallamış bir şekilde "Benim." Demişti. 

O an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Çocuğun ondan olduğunu biliyordum ama bunu onun ağzından duymak beni mahvetmişti. Bir caninin tohumunu taşıyordum.

Üzerimi düzelttikten sonra çıkmak için kapıya doğru döndüm ve Oğuz "Deniz bir şey demeyecek misin?" dedi.

 Oğuz'a döndüm ve "Evet diyeceğim. Batuhan buradaydı. Kapının önündeydi. Nereye gitti?"

 Berra "Bebek Batuhan'dan mı? yoksa Çağatay'dan mı? ben anlamadım." Dedi. 

Çağatay hiç utanmadan öne atılarak "Bebek benden. O gece bataklıkta bir şeyler yaşadık." Dedi.

 Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Tekrarlayarak "Batuhan nerede?" dedim. 

Oğuz "Bebek haberini alınca aniden gitti. Şu an nerede bilmiyoruz." Dedi. Telefonumda yanımda değildi. Olay esnasında evde kalmıştı. Ah... daha fazla dağılmadan kendime çeki düzen verdim ve "Eve gitmek istiyorum, yorgunum." Dedim.

 Berra "Tamam güzelim. Gidiyoruz şimdi." Dedi ve yola koyulduk. Yol boyunca ağzımı bıçak açmadı. Berra şimdiden hâlâ mı olacağım teyze mi olacağım muhabbetine başlamıştı. Halbuki ben daha bu bebeği doğurmak istediğimden emin bile değildim. Çağatay'ın o gece bana yaşattıkları gözümün önüne geldikçe çıldıracakmış gibi oluyordum. Aniden yükselerek "Bu neyin muhabbeti kardeşim? Ben daha bu bebeği doğurup doğurmayacağıma karar bile vermedim!" dedim. 

Bir anda tüm arabayı sessizlik sarmıştı. Çağatay kendinde konuşma hakkı bularak "Bu da ne demek şimdi- "derken sözünü keserek "Çağatay kes sesini. Benimle muhatap olma!" dedim.

 Oğuz "gençler sakin olun. Deniz senin sinirden, stresten uzak kalman lazım. Kapatalım konuyu." Diyerek arabayı sürmeye devam etti. Eve varana kadar başım çatlamıştı. Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Gerçekten berbat bir duyguydu.

Ben düşünceler içinde boğuşurken eve varmıştık bile. Oğuz arabadan inerek kapımı açtı ve koluma girdi. Çağatay'a bakarak "Arabayı garaja park edersin" diyerek beni eve doğru çıkarmaya başladı. Berra'da tam arkamızdaydı. Merdivenlerden çıkarken adım adım felakete doğru sürükleniyor gibi hissediyordum. Düşünmemeye çalışıyordum ama elimde değil. Oğuz ve Berra bu bebeğin nasıl olduğunu bilmiyorlardı bile ve... ve bir de Batuhan vardı. Daha saatler öncesine kadar baş başa huzurlu bir şekilde kahvaltı edecekken düştüğümüz hale bak. Batuhan ortalıklarda yok ve bende karnımda Çağatay'ın bebeğini taşıyordum. Sanırım tam anlamıyla hiçbir zaman huzura eremeyecektim. O iğrenç olaya kadar Çağatay'a aşık olduğumu sanıyordum ama o gece hayatım boyunca hiç kimseden tiksinmeyeceğim kadar çok tiksinmiştim ondan. Artık Çağatay'ın hiçbir değeri yoktu gözümde. Batuhan benim ilk aşkımdı ve her zaman öyle kalacaktı. Onu bataklıkta gördüğüm gece, beni istediğini söylediğinde içim bir tuhaf olmuştu. Neredeyse küller yeniden alev alacaktı ama o zaman lanet olası Çağatay'a karşı duygularım vardı ve bu yüzden Batuhan'dan uzak durmaya çalışmıştım. 

O geceden sonra çok şey değişti. Bunlardan biride benim Batu hakkındaki düşüncelerim oldu ve Çağatay'ın bunu bozmasına asla müsaade etmeyeceğim.

Kapının önüne geldik. Oğuz "Anahtar sende mi?" diye sordu.

 "Hayır. Kapıyı Çağatay açmıştı. Eğe unutmadıysa ondadır." Diyerek cevap verdim. Bir süre bekledikten sonra Çağatay geldi ve cebinden anahtarı çıkararak açtı kapıyı. İçeri girer girmez odama çekildim hemen. Yatağa girdim ve sadece düşünmek istedim. O gece aklıma geldikçe içimi bir öfke sarıyordu. Bana bunları yaşatan adam şu an bu evdeydi ve onun bebeğini taşıyordum karnımda. Bir yanım tec*vüzden meydana gelen bir bebeği dünyaya getirmek istemiyordu. Hem daha çok gencim. Yaşayacak dopdolu bir hayatım var ama diğer yanım ise hiçbir günahı olmayan bir canı aldırmak istemiyordum. Her ne olursa olsun onunda yaşamaya hakkı vardı. Sonuçta hiçbirimiz ebeveynlerimizi seçmedik ama bir şekilde doğduk ve büyüdük. Bize bu şans tanınmıştı. O masum bebekte bu şansı elde etmeliydi. Eğer onu aldırırsam kendimi bir bebek katili olarak hissedeceğimi içten içe biliyordum ve bunu yapamazdım.

Daha fazla dayanamadım. Ayağa kalktım. Berra "Nereye gidiyorsun canım?" diye sordu.

 "Duş alıp biraz rahatlamak istiyorum." Diyerek banyonun yolunu tuttum. Banyoya girip kapıyı kilitledim ve ellerimle lavabonun kenarlarından tutunarak bir süre aynada kendimi izlemeye koyuldum.

Başıma gelenler benim suçum değildi. O bebeğinde suçu değildi. Tek suç Çağatay'daydı ve ölmeliydi...Daha fazla düşünmek istemedim. Üzerimdekileri çıkararak duşa girdim. Makyajımı çıkarmaya üşendiğim için duşta sabunla çıkarmaya başladım. Göz altlarım rimelden dolayı koyu duruyordu. Çıkarabildiğim kadarıyla diyerek işimi bitirdikten sonra bornozumu üzerime geçirerek banyodan çıktım. Yatağa doğru yavaş adımlarla yürümeye başladım. Yatağa girdikten 1-2 dakika sonra Berra elinde bitki çayıyla yanıma gelerek bana uzattı "İç canım. İçin ısınsın biraz. İyi gelir." Diyerek ifadesiz bir şekilde bardağı bana vererek devam etti. "Çağatay konusunda bize anlatmadığın şeyler olduğunu biliyorum. O morlukları unuttuğumu sanma sakın. Bak bana anlatabilirsin Deniz her zaman yanında olduğumu biliyorsun değil mi? Seni neden bu kadar çok öfkelendirdi?" diye sordu.

 Öylece elimdeki bardağa bakıyordum. Söylemeli miydim hiç bilmiyorum. Daha bebeği doğurmak istediğimden bile emin değildim. Eğer şimdi anlatırsam daha kötü olmaktan korkuyordum. Bu biriken öfkeyle birlikte direkt aldırmak isteyebilirdim bebeği. Bunu riske atamazdım.

Gözümü bardaktan ayırarak Berra'ya baktım ve "Biliyorsun ben birinden soğudum zaman bir şekilde bitiyor ve bende soğuma derecesine geldim. Çok sinirlendirdi. Salak saçma konuştu." Diyerek, uzatmamasını umarak gülümsedim.

 Berra "Bu kadarla sınırlı olduğunu düşünmüyorum ama sıkmayacağım seni. Canın ne zaman anlatmak, konuşmak isterse o zaman konuşuruz. Ben her zaman senin yanındayım. Bunu sakın unutma." Dedi ve elimi tuttuktan sonra ayağa kalkarak "Seni biraz yalnız bırakayım. Dinlen." Diyerek odadan çıktı. 

Çayımdan yavaş yavaş yudumlayarak düşünmeye başladım. Evet ilk hayatıma giren insan Oğuz'du ama hayatım boyunca sürekli sorun çıkarıyordu bir şekilde. En yakına arkadaşım olmasına rağmen bana yalanlar sıralayabiliyordu. İşin en boktan tarafı ise beni salak yerine koymasıydı. Her şeyin farkındaydım. Sadece susuyordum ve göz yumuyordum fakat bu benim bir şeylerin farkında olmadığımı göstermez. O gece bataklıkta bile beni yargılamaya kalkışmıştı. O gece, o cümlesini tamamlasaydı eğer, her şey çok farklı olacaktı ama o tamamlamak yerine bir korkak gibi sözünü yarıda kesmeye karar vermişti. Tabi bu benim için hiçbir şeyi değiştirmez. Düşünceleri apaçık ortadaydı. Ben o gece bir yandan Dicle'yi, bir yandan Çağatay'ı bir yandan Oğuz'u ve diğer yandaysa Batuhan'ı düşünüyordum. Her şeyin arasında Oğuz eksik kalabilirdi ama kalmadı işte. Beni bırakıp gidecek mi düşüncesiyle kendi kendimi kemirip durmuştum. O gece tek yanımda olup bana destek olan kişi Berra'ydı. Hayatım boyunca bir kez olsun yargılamadı beni. Hep sadık bir dost oldu. Şimdi bile bir şekilde haklı olduğumu biliyor, anlatmadığım halde sorgusuz sualsiz yine destek çıkıyordu bana. Arkadaşlar birbirini yargılamazlar. Her daim birbirlerine kol kanat gererler. Oğuz'un hayatımda daha uzun süre varlığını sürdürmesine rağmen Berra'nın yaptıklarının yarısını bile yapmamıştı. Sanırım ben hep sustuğum için neredeyse hiç kavga etmemiştik. Acı ama gerçek...

Bundan sonra çevremdeki herkese karşı duruşumu değiştirecektim. Artık hayat arkadaşım olarak adlandırdığım insan Berra olacak. Oğuz da bana karşı düşüncelerini değiştirmez ise artık hayatımda olmayacaktı. Ona hiçbir şey söylemeyeceğim. Kendi kendine yapmasını bekleyeceğim. Bu da gerçekten değer verip vermediğini gösterecek bana. Düşünceler içinde boğulurken çayımı bitirmiştim bile. Daha fazla vakit kaybetmeden yataktan kalktım ve üstümü giyinmeye koyuldum. Hiç ne giyineceğimi düşünmeden direkt gri balıkçı yaka triko elbisemi giyerek ona uygun güzel bir kolye bulmaya koyuldum. Masanın köşesinde "Revenge" yazan kolyeye gözüm ilişti. "Revenge"'in çok büyük bir anlamı vardı benim için ve üstelik tam da takmanın en güzel yeriydi diye düşünerek kolyeyi elime aldım ve boynumdan geçirerek takmaya çalışıyordum ama bir türlü beceremiyordum. Sinirlendikçe daha da zorlanıyordum kilidini açmaktan. Birinin burada olduğunu hissederek arkamı döndüm ve Çağatay kapıya omzunu yaslamış bir şekilde beni izliyordu. "Sana yardım edeyim." Dedi sessizce. Sesindeki nazik tona şaşırmıştım. Kolyenin kilidini başarıyla takarak boynuma ufak bir öpücük kondurdu.

 "Çok güzel görünüyorsun." Dedi yüzüme bakarak  "Sanki her geçen gün daha da güzelleşiyor gibisin..."derken beni kendine doğru çekerek izlemeye koyuldu. "Bu hiç görmediğim bir bakış Deniz!" dedi boğuk bir sesle. "İçinde yeni bir hayat geliştiren bir kadının şehvetli bakışları...Bu bakışların kanını kaynatamayacağı erkek yoktur."

Gri gözlerini, gözlerimden ayırmıyordu. Elini tıpkı bataklıktaki gece boyunca sevişmek istediğini belirtmek için yaptığı gibi, yüzümde gezdirmeye başladı. "O gece bataklıkta yaşananlar asla tekrarlanmayacak Deniz." Diye fısıldadı ve dudaklarını öpüşmek üzere dudaklarıma yakınlaştırırken "Yemin ederim! Lütfen doğum gününde birlikte yeni bir sayfa açalım; doğacak bebeğin hatırına."

"Hayır!" dedim tereddüt etmeden. "Saçmala bebek falan olmayacak!" diyerek Çağatay'ın yüzümdeki elini kavrayarak sertçe çektim. "Hayır, hayır, hayır!" diye bağırdım sesim histerik bir tona dönüşmüştü artık. "Senin öfkenin tohumu olan bir çocuğu doğurmayacağım." Diyerek Çağatay'ın gözlerindeki dehşetli ifadeyi umursamayarak odadan çıktım, koridordan hızlıca ilerleyerek arkadaşlarımın yanına, salona geçtim.

Salonda otururken öyle havadan sudan konuşuyorduk. Bir süre sonra içeri Çağatay geldi ve Oğuz'a bakarak "Senin arabayla geldik. Benim araba hâlâ hastanenin otoparkında. Almaya gidiyorum. Oradan da eve geçerim." Diyerek başıyla selamladı herkesi ve ardından çıkıp gitti.

BÖLÜM SONU

Continue Reading

You'll Also Like

2.9K 80 37
Bolca +18 sahne ve biraz şiddet olacak arkadaşlar ona göre okursanız sevinirim "Bana attığın o tokat'ın karşılığı olmayacak mı sandın hemde tüm sını...
687K 22.1K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
95.4K 6.7K 56
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!
Pansuman | TAMAMLANDI By hhy

Mystery / Thriller

4K 105 29
Kırmızı... Bana çok mu yakışıyordu? Çünkü hep bedenim kıpkırmızıydı. Koyu kırmızı renginde bir sıvı sarardı hep tüm vücudumu. Sevdiklerim bana yakış...