SOKAĞIN DANSI

By Hadadelamor90

282K 24K 15.3K

Tek tutkusu dans etmek olan dansçı bir kız... Sokak lambalarının ışığının kesildiği bir gecede, tenha bir sok... More

SOKAĞIN DANSI
1. Bölüm "Gecenin Hakimi"
2. Bölüm "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm "Korkunun Girdabında Kördüğüm"
4. Bölüm "Ölüme Bir Kala"
5. Bölüm "Çaresizlik"
6. Bölüm "Kartalın Kanadında"
7. Bölüm "Zincirin İlk Halkası"
8. Bölüm "Kaybolmaya Yüz Tutan Korkular"
9. Bölüm "Ruhuma Sızan Ateş"
10. Bölüm "Zeus'un Karısı"
11. Bölüm "Bir Yudum Aşk"
12. Bölüm "Dans Kapışması"
13. Bölüm "İlk Adım"
14. Bölüm "Siyah Giyen Adamlar"
15. Bölüm "İhanet"
16. Bölüm "Gözyaşı Zaafı"
17. Bölüm "Fırtına Öncesi Aşk"
18. Bölüm "Dört Duvar Arasında"
19. Bölüm "Mahşere Kalan Düşler"
20. Bölüm "Karanlık Maskeler"
21. Bölüm "Şüphe Tohumu"
22. Bölüm "Oyunbaz"
23. Bölüm "Veyl"
24. Bölüm "Ölümle Yaşam Arasında"
26. Bölüm "Münferit"
27. Bölüm "Avcının Cazibisine Kapılan Av"
28. Bölüm "Umut Mahzeni"
29. Bölüm "Kartal Yuvası"
30. Bölüm "İki Ruhun Ötesinde Görev"
31. Bölüm "Aşk ve Zaaf"
32. Bölüm "Seçilmiş Yol"
33. Bölüm "Tutkunun Dansı"
34. Bölüm "Cevapsız Sorular"
35. Bölüm "Sınırın Ötesinde"
36. Bölüm "Tehlikenin Ritmi"
37. Bölüm "İki Can Bir Veda"
38. Bölüm "2. Kitap Final~Gam Rüzgarları"
39. Bölüm "Karanlığında Kandil"
40. Bölüm "Buz ve Güneş"
41. Bölüm "Geçmişin Fısıltısı"

25. Bölüm "1. Kitap Final ~ Kasırga"

5.5K 576 564
By Hadadelamor90

Şarkı: Selena Gomez - The Heart Wants What It Wants (Metis için)

Yataklar gittikçe soğuyor ve sen burada yoksun
Tutunduğumuz gelecek çok belirsiz
Haklı olabilirsin ama umrumda değil
Senden vazgeçmem için milyonlarca sebep var

❤️‍🔥

Şarkı : The Weeknd - Call Out My Name (Kartal için)
Birbirimizi bulduk,
Senin o yıkılmış yerden çıkmana destek oldum
Beni rahatlattın
Ama sana aşık olmak benim hatamdı
Seni en tepeye koydum
Sana çok gururla ve açıkça sahip çıktım
İşler zorlaştığında
Seni kendime yakın tuttuğuma emin oldum
Kalmanı istiyorum
Sen beni istemesen de

Lütfen ekranınızı beyaz kullanınız ve oy vermeyi unutmayınız.
Yorumlarınız benim için çok önemli 🤍

"1. KİTAP FİNAL ~ KASIRGA"

Yaklaşık bir saatlik yolculuğun sonunda etrafının yüksek duvar ve demir parmaklıklarla çevrelenmiş lüks dubleks eve baktığımda hem gözlerim hem de ağzım şaşkınlıktan açık kaldı.

Evin tamamı açık füme rengine sahipti. Kapısı, pencere çıtaları, garaj kapısı koyu kahverenginden oluşuyordu. Evin kapısına giden yol, gri granit taşından yapılmış, bahçenin tamamını kaplayan çimenleri ikiye ayırmıştı. Granit kaplı yol; garaj kapısının önüne doğru genişliyor, arabanın geçmesi için ayrılan büyük demir kapıya doğru ilerliyordu. Garaj kapısının genişliği iki arabanın rahatlıkla yan yana geçebileceği kadar büyüktü.

Bahçenin bir yanında ise oldukça büyük ağaçlar evin o tarafına bakan kısmını gizliyordu. Aynı zamanda evle ağaçların arasında kalan dikdörtgen havuzun bir kısmı görünüyordu. Havuzun etrafındaki şezlongların rengini, gecenin karanlığından dolayı ayırt etmekte zorlansam da kahverengi gibi duruyordu.

Büyük bir şaşkınlık içinde modern bir tasarımda dizayn edilmiş bahçeyi incelerken Kartal'ın sesini duydum. "Artık inelim mi?"

Kartal'ın sesiyle kendime gelip motosikletten indim ve kaskı çıkarıp, "Bu evde yaşamıyorsun değil mi?" Diye sordum, şaşkınlığımı bariz bir şekilde belli ede ede.

Kartal çarpık bir gülüşle karşılık verdi. "Çok uzun zamandır bu evde yaşıyorum." Elime uzanıp kapıya yöneldi. "Evimize hoş geldin tanrıçam."

Evimiz?

Bizim evimiz?

Tüm sorularımın cevabı bu evde olmasına rağmen aslında bu ev, zihnime yepyeni bir örümcek ağı örmüştü. Arzu ettiğim gerçeklere yaklaşmak yerine daha da karmaşıklaştırmıştı sanki. Farkındaydım ki barmenlikten aldığı parayla böyle bir evde yaşayamazdı. O parayla böyle bir evde yaşaması mümkün değildi. Ya aileden gelen bir zenginliği vardı; keyfi çalışıyordu ya da aslında Kartal çoktan bar dünyasının karanlık yüzüne çevirmişti başını.
Kara parayla böyle bir eve sahip olmuştu.

İkinci ihtimal, bedenimi buz gibi bir ürperti ile sardığında Kartal'ın yeniden içimi ısıtması için büyük bir ihtiyaçla, "Barda bu kadar para kazandığını hiç düşünmemiştim." Dedim ilk ihtimali söylemesini beklercesine.

Sesimdeki sıkıntı sekmeden hedefine ulaştı ve kapının önünde durduğumuzda Kartal'ın bakışları gözlerimi buldu. "Korkma." Dedi fısıltıya yakın bir sesle ve kaskın, alnıma yapıştırdığı saçlarımı parmak uçlarıyla nazikçe alnımdan ayırıp beni aydınlığa çıkaracak kelimelerini fısıldadı. "Aklından ne geçtiğini biliyorum ama korkma öyle biri değilim. Ailemden geliyor. Bil ki şu ana kadar bardan aldığım paraların tek kuruşuna dokunmadım, dokunmam da. O paralarla bağış yapıyorum."

Kartal tam karşımda konuşurken onu dünyanın en zor bulmacası gibi görüyordum. Söylediği kelimelerin ne anlama geldiğini, ne ifade ettiğini zihnimde sürekli tartıyordum ama anlama noktasına ulaşmamı sağlayacak köprünün yıkıldığını hissediyordum, ulaşamıyordum. Ne demek istediğini bir türlü anlamıyordum. Anlayabileceğim konusunda da şüphelerim vardı. "Anlamıyorum." Dedim dürüstçe. "Hiçbir şey anlamıyorum. Nasıl bir şeyin içine düştüm ben?"

Sesimdeki tını, Kartal'a soru sormaktan çok kendime sorduğum soruydu. Kartal'ın kılık kıyafeti, kokusu, motosikleti, sıradan durmayan karavanı gözlerimin önünde tüm çıplaklığıyla dururken kör oluşumu algılamaya çalışma şeklimdi.

Kartal elimdeki tutuşunu güçlendirip, "Gel hadi." Dedi ve kapıyı açıp birlikte içeri girmemizi sağladı.

En büyük şaşkınlığım, evin içini görmemle oldu. Kapının direkt açıldığı salon; oldukça yüksek, kolayca erişilemeyecek tavanların olduğu loft daire şeklindeydi. Yüksek tavanın büyükçe bir kısmı bölünerek asma kat yapılmış, buradan görebildiğim kadarıyla orası yatak odası olarak değerlendirilmişti. Yatak odasına çıkan spiral şeklindeki koyu kahverengi ahşap merdiven ise salonun bel kemiği görünümü vermişti.

Yüksek tavandan sarkan siyah sarkıt lambalar, salonun genişliğini anca aydınlatabilecek büyüklükte tasarlanmıştı. Neredeyse her duvarında büyükçe yağlı boya tabloları vardı.

Başımı yavaşça sağıma çevirdiğimde bir duvarının tamamen camdan olduğunu ve camın, bahçedeki yüksek ağaçlarla ev arasına gizlenmiş havuza baktığını gördüm. Şimdi havuzun etrafını çevreleyen kahverengi şezlongları daha rahat görebiliyordum.

Aklımın darmaduman olmasından dolayı yaşadığım çaresizliği saklama gereği duymadan Kartal'a bakınca Kartal, beni bu girdaptan kurtarmak istercesine elimi daha sıkı tuttu ve birkaç kapı olmasına rağmen özellikle geniş salonun bitimindeki kapıya doğru ilerledi.

Kapı, ahşap merdivenin arkasında kalıyordu. Açık kapıdan görebildiğim kadarıyla orası bir oyun odasıydı.

Odaya girdiğimde de yanılmadığımı anladım. İçeride odayı tam ortalayan bilardo masası, sağ tarafında ise kapıdan çok uzak bir köşeye konumlanmış bir üçlü ve iki tane ikili koltuk ayrıca neredeyse duvarının yarısını kaplayan bir televizyon ile oyun kolları vardı. Koltukların tam ortasında kare şeklinde jüt halı vardı. Salondaki duvarlara hâkim olan yağlı boya tabloları, bu odayı da süslemişti. En az dört büyük yağlı boya tablosu vardı.

Kartal'ın yağlı boya tablolarına düşkün olduğunu bilmiyordum.

Ben aslında Kartal hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

Kartal sımsıkı tuttuğu elimi bırakmadan arkamızda kalan kapıyı kapattı ve zihnimdeki kargaşanın yansıdığı yüzüme dönerek, "Bu oda benim için çok önemli." Dedi sıkıntılı bir sesle ağır ağır. "Neden önemli olduğunu şimdi sen de anlayacaksın." Gözlerini kıstı. "Senden tek istediğim sonuna kadar beni dinlemen."

Onu onayladığımı belli eder şekilde başımı mı sallasam yoksa zihnimin allak bullak olmasını umursamadan, hiçbir sorumun cevaplanmasına izin vermeden buradan gitsem mi bir an için bilemedim. Bilemedim çünkü Kartal'ın yüz ifadesinden öğreneceklerimden memnun olmayacağımı çok rahat bir şekilde görebiliyordum.

Kartal'ı kaybedeceğimi biliyordum.

Zihnimdeki kararsızlığa küçük bir nefesle son vermeye çalıştım ve sadece başımı salladım. Başımı sallayınca Kartal elimi bırakıp önce koltukların ortasında kalan jüt halının yarısını dışa doğru kıvırdı ardından ikili koltuğun arkasında kalan uçan bir kartalın resmedildiği tabloya yöneldi.

Ne yaptığını bilmiyordum ama içimi bir anda saran korkunun sesini çoktan duymaya başlamıştım. Kartal'ın bana zarar vermeyeceğini biliyordum ama ürperen yanımı da görmezden gelemiyordum.

Kartal bana doğru kısa bir bakış attıktan sonra parmaklarını kartalın açık kanadının iç kısmına bastırdı ve o an jüt halının altındaki dümdüz zemin yavaşça ikiye ayrıldı.

Zeminin ikiye ayrılmasıyla birlikte adımlarım kapıya doğru geri geri giderken gözlerim de aynı hızda korkuyla açıldı ve sesli bir tepki vermemek için avuç içimi ağzıma sertçe bastırdım.

Kartal da anında yanıma gelerek güven veren bir sesle, "Korkma." Dedi ve açılan boşluğu işaret etti. "Orası benim sığınağım ve şu ana kadar görüp görebileceğin en güvenli alan." Bakışlarını, ne hissettiğimi ölçmek ister gibi üzerimde gezdirdikten sonra yeniden elini bana uzattı. "Gel benimle, aradığın tüm cevaplar orada." Bu defa elimi tutmamıştı. O karanlık boşluğa girip girmeme konusundaki kararı bana bırakmıştı.

Yutkunup bir Kartal'a bir de uzattığı eline baktım. Az önce yaşadığım kararsızlık, şimdi yaşadığım kararsızlığın yanında içi hava dolu hafif bir balon gibi kalmış, ilk rüzgârda beni terk etmişti ama şimdi...

Elimi nihayet ağzımın üzerinden çekmeyi başarabildiğimde titreyen sesimle, "Kimsin sen?" Diye sordum.

"Birazdan öğreneceksin." Başını hafifçe yana eğerek sıcacık gülümsemeye çalıştı. Bu hareketini daha çok beni rahatlatmak için yaptığını biliyordum ama başarılı oluyor muydu? Orası tam bir muammaydı.

İçimde endişe kol gezinirken bakışlarımı, karanlık boşluğa sabitleyip alt dudağımı dişlemeye başladım. Biliyordum ki beynimi yakan tüm soruların cevapları, o karanlığın altında fenerle aydınlatılacaktı ama asıl sorun şuydu ki, o soruların cevaplarıyla birlikte ben de aydınlığa mı çıkacaktım yoksa tamamen karanlığa mı gömülecektim, orası çözülmesi imkansız matematik problemi gibiydi.

Karanlığa gömülmekten korkuyor muydum?

Sonu ne olursa olsun o gerçekleri bilmek zorundaydım. Öğrenmenin kıyısına gelmişken eli boş dönmek istemiyordum.

Düşüncemi, zihnimde kısa bir an tarttıktan sonra titreyen parmaklarımı, eline uzattım ve beni o karanlık boşluğa doğru sürüklemesine izin verdim.

Boşluğun yanına gelince içerideki koyu karanlığa çekinerek baktım. Kartal karanlıktan çekindiğimi anlamış gibi dizlerinin üzerine çökerek boşluğa eğildi ve elini karanlığa doğru uzattı. Saniyeler içinde boşluk aydınlanırken zeminin bitişiğinde başlayan demir merdivenleri gördüm.

Kartal, "Önden sen in, ben halıyı çekeceğim." Deyince bu saatten sonra sorgulamanın gereksiz olduğunu bildiğimden başımı sallayıp ayağımı demir merdivenle buluşturdum. Birkaç basamak inmiştim ki Kartal da hemen arkamdan indi ve halı tamamen üzerimize kapandı.

Ya içerisi çok soğuktu ya da ben tedirginlikten dolayı üşüyordum bilmiyordum ama tenimin yaz sıcağına rağmen sürekli ürperdiğini hissediyordum.

Parmaklarımı kollarıma sarıp aşağı inmeye devam ettim. Merdivenlerin bitiminde bizi kare şeklinde küçük bir oda karşıladı. Bir duvarında büyük bir monitör vardı ve az önce olduğumuz oyun odasını gösteriyordu. Anlaşılan oyun odasında Kartal'ın gizli kameraları vardı ve açılarından anladığım kadarıyla hepsi tablolara yerleştirilmişti. Belki de salondaki tablolarda da vardı ama görüntü şu an için sadece oyun odasını gösteriyordu.

Kartal aşağı iner inmez sağ tarafımızda kalan duvardaki düğmeye ilerledi ve ona bastığı gibi halının altında kalan zemin tamamen kapandı. Dışarıdan gelen biri halıyı kaldırsa bile o zeminin ayrıldığını hiçbir şekilde anlamazdı.

Düşüncelerimden Kartal'ın, karşımızdaki demir kapıya gitmesiyle sıyrıldım. Kapının hemen yanı başındaki mekanizmanın tuşlarına basarak çıkıntısını çevirdi ve kapı, ağır ağır açılmaya başladı.

Kapının açılmaya başlamasıyla birlikte geri adım atınca Kartal yeniden elimi tuttu. "Tüm kapılar patlamaya dayanıklı sadece şifrelerle açılabiliyorlar. Bu şifrelerin hepsini sana söyleyeceğim. Burayı ben yokken de istediğin gibi kullanabileceksin."

Buraya bir daha gireceğim konusunda oldukça şüphelerim vardı ama şu an için bunu Kartal'a söylemenin hiç sırası değildi.

Dudaklarımın arasından titrek bir nefes kaçtığında kapı tamamen açıldı ve birlikte, bizi karşılayan koridora girdik. İçeri girer girmez Kartal bu defa iç kısmındaki mekanizmaya yöneldi. Hızlı hareketlerle tuşlarına bastıktan sonra kapının kapanmasını sağlayıp elimi bırakmadan koridorda ilerlemeye başladı.

Kartal, buranın güvenliği konusunda kesinlikle haklıydı. Dışarıda kıyamet de kopsa buraya dışarıdan herhangi bir tehlikenin sızması mümkün değildi. Evimdeyken kapımı kilitlediğimde kendimi güvende sayardım. Şimdi burada olunca güvende olmanın yanından bile geçmediğimi çok iyi anlamıştım.

Olası senaryoları düşünmeyi bir kenara bırakıp olduğum âna odaklanmaya çalıştım. Geniş koridor, az önceki soğuk ve ürpertici havanın aksine insana evindeymiş hissi veren bir enerjiye sahipti. Bomboştu ancak açık gri duvarlar, beyaz led ışıklarla aydınlatılmış, zemindeki fayansların yüzeyini iyice parlaklaştırarak koridora karakteristik bir özellik vermişti.

Saniyeler içinde koridorun sonundaki kapının önüne gelince Kartal bana dönerek, "İşte benim gerçek dünyam." Dedi ve kapıyı açıp geniş salona girdi.

Ve benim ağzım bir kez daha açık kaldı. Yukarıdaki salon kadar olmasa da bu salon da devasa diyebileceğim genişlikteydi ve A'dan Z'ye her şeye sahipti.

Bir duvarın tamamı kitaplıktan oluşuyordu, her rafı kitaplarla doluydu. Ayrıca yukarıdaki bilardo masasının aynısından kitaplığın önüne de yerleştirilmişti. Diğer duvarı da L şeklindeki büyük koltuk kaplıyordu. Koltuğun önündeki sehpada iki laptop ve bir defter vardı. Karşısındaki duvarda da tv ünitesi ve televizyonu vardı.

Bu televizyonda evin tüm odaları ve bahçenin görüntüleri ekranda küçük parçalar halindeydi.

Diğer duvar ise Amerikan tarzı mutfaktı. Ortadaki büyük ada tezgâhın etrafını sandalyeler sarmıştı.

Ben etrafı büyük bir şaşkınlıkla incelerken Kartal sorularıma cevap olabilmek için, "Ev inşa edilmeden önce istediğim tarzda sığınak hazırlandı, eşyalar yerleştirildi. Daha sonra da yukarıda gördüğün ev inşa edildi." Dedi ve bakışlarımız buluşur buluşmaz adımlarının rotasını buzdolabının hemen yanındaki kapıya doğru çevirdi.

Özellikle dikkatimi çeken, Kartal'ın git gide elimin tutuşunu güçlendirmesiydi. Kaçmamdan korkarcasına sıkıca tutuyordu. Hâlbuki o şifreleri girmeden buradan sonsuza dek çıkmama imkân yoktu.

Sıkıntıyla soluduğumda çoktan istediği yere gelmiştik.

Buzdolabının yanındaki kapı, başka bir geniş koridora açıldı. Koridor boyunca yan yana ve karşılıklı sıralanmış kapılar vardı.

Kartal önünden geçtiğimiz ilk açık kapılı odayı işaret etti. "Burası arkadaşlarla ortak kullandığım çalışma odam." Ardından karşısındaki banyoyu işaret etti ve sessiz kaldı.

Biraz daha adım atmıştık ki çalışma odam dediği odanın yanındaki odayı işaret ederek, "Burası da yatak odam." Samimi bir tebessümle dudaklarını gerdi. "Yatak odamız."

Gülümsemesine karşılık vermeye niyetlensem de veremeyecek kadar gergindim.

Kartal'ın gülümsemesi de yatak odasının karşısındaki odaya döndüğünde soldu. "Burası da benim şahsi çalışma odam. Benim iznim olmadan kimse giremez." Dedi ve cebinden çıkardığı anahtarla kilidini açtı. "Şimdi tüm bunların ne anlama geldiğini öğreneceksin."

Kartal kapıyı ardına kadar açtığında içeriye girip girmeme konusunda tereddüt ettim. Karşılaşacağım her neyse ateşle oynanan bir oyun kadar tehlikeli geliyordu. Kartal cesaretlendirmek istercesine, "Hadi." Deyince başımı sallayıp yavaş adımlarla içeriye girdim.

İçeriye girince ise Kartal'a belli etmeden rahatlamış gibi nefesimi verdim. Burası sıradan bir çalışma odasıydı. Bir ofis görümünde dolaplar, çalışma masası, masanın karşısında üçlü bir koltuk vardı.

Dürüst olmam gerekirse işkence tarzı bir oda beklemiştim.

Düşüncelerimin arasında Kartal koltuğu işaret ederek, "Otur." Deyince dediğini yapıp gergin bir tavırla koltuğa oturdum. Kartal da çalışma masasına yaslanarak beni tam karşısına aldı.

İkimiz de kısa bir an, konuşmadan birbirimize baktık. Belki de ilk kez konuya nasıl başlayacağımızı bilmiyorduk. Oysaki bir hafta öncesine kadar baş başa kaldığımız her ânı öpüşerek, kucak kucağa, ağız dolusu muhabbetlerle, kulaklarımızı çınlatacak kahkahalarla geçirirken şimdi iki yabancı gibi birbirimize bakıyorduk.

Hayat çok garipti. Hayat, kalbim dediğin kişiyi bir anda hakkında hiçbir şey bilmediğin bir yabancıya acımasızca döndürebiliyordu.

Avuç içimde oluşan teri dizlerime sürterek sildim ve gergin çıkan bir sesle, "Kartal beni korkutuyorsun." Diyerek bulunduğumuz alanı işaret ettim. "Ben böyle hayal etmemiştim." Havadaki gerginliği ciğerlerime kadar çektim. "Ben senin, 1+1 dairede kendi halinde yaşayıp gittiğini sanıyordum ve inan bana, o halini tercih ederdim. Bu ev, çok büyük ve gösterişli. Bir o kadar da yerin altında var ve tüm bunlar kulağa güzel gelmiyor. Aksine fazlasıyla ürkütücü geliyor. Bana neler anlatacaksın bilmiyorum ama bil ki korkuyorum."

Onu ayakta tutan tek şey, ona olan güvenimmiş gibi duruyordu ama ondan korktuğumu söylememle birlikte tutunacak dalı kalmamış gibi sarsıldı.

Sarsılmıştı. Her ne kadar gizlemeye çalışsa da ondan korktuğumu söylediğim anda sarsıldığını çok net görebilmiştim.

Kırılmış direncini yeniden ayakta tutabilmek istercesine avuç içlerini masaya bastırdı. "Sana zarar vermeyeceğimi biliyorsun değil mi? Bunun yerine ölmeyi tercih edeceğimi de biliyorsun?" Yaslandığı yerden doğrulup masanın etrafından dolaştı ve masanın üzerindeki kâğıda bir şeyler karaladı.

Ardından çekmesinden aldığı anahtarlarla yanıma gelip önümde diz çöktü. Her türlü gizemi barındıran simsiyah gözleri beni delip geçerken, "Eğer kendini güvende hissedeceksen bu kâğıtta kapıların şifreleri yazıyor." Dedi ve kâğıdı yanımdaki koltuğa bıraktı. "Anahtarlar da garajımdaki araçların ve motosikletin." Diyerek onları da kâğıdın üzerine bıraktı. "Daha da güvende hissetmeni sağlayacak başka bir şey de verebilirim ama bu seni daha çok korkutacağı için şimdilik bekliyorum."

Kartal yine anlamadığım dilden konuşmaya başlamıştı. Tüm bunlara son verebilmek için sabırsızca başımı iki yana salladım. "Sorun sen değilsin. Sorun, anlatacakların. Sorun, gizemli hallerin." Acı çeker gibi yutkundum. "Anlatacaklarının; Greendoor'la alakalı olmasından, Sezgin Bey denilen o adamla alakalı olmasından korkuyorum. Altından karanlık bir dünyanın çıkacak olmasından çok korkuyorum."

Kartal'ın yüzü duyduklarından hoşlanmadığını belli edercesine buruştu. "Şu cibilliyetsize bey deyip durma sinirlerimi bozuyor."

Cevap vermek yerine dudaklarımın arasından şaşkınlığımı dile getiren, "Ah!" kelimesi dökülünce Kartal, "Emin ol tanıyınca ne demek istediğimi iyi anlayacaksın. Beni sürekli uyuz ediyor." Dedi ve şaşkın bakışlarımın ablukasında yeniden masasına gidip çekmecesinin önünde durarak simsiyah gözlerini gözlerimin içine kilitledi.

Bir saniye bekledi. Ardından birkaç saniye daha... Ölçtü, tartı, biçti. Tekrar tekrar gözlerimi kontrol etti, zaman kazanmaya çalıştı. Sonunda yenik düştü ve beni parça parça edecek gerçeğini itiraf etti. "Bıçaklandığını biliyordum."

Kartal'ın sesi kulaklarımın içinde öyle bir yankılandı ki sözlerinin ağırlığı zehir olup kulaklarımdan kalbime aktı. "Ne?" Sesim çığlık sesine benzer bir sesle yükseldiğinde aynı anda ayağa da fırladım. "Ne demek biliyordum?"

Kartal, aceleyle çekmecenin içinden siyah bir cüzdan aldığı gibi yanıma geldi.

Aramızdaki mesafeyi kapatmasıyla birlikte geriye doğru adım atınca Kartal'ın gözlerindeki acıyı gördüm ama şu an o acıyla ilgilenemeyecek durumdaydım. "Kartal, neler diyorsun? Kimsin sen?"

Kartal masum olduğunu belli edercesine iki elini kaldırdığında siyah cüzdan hâlâ sağ elindeydi. "Lütfen sonuna kadar beni dinle. İlk önce bıçaklandığını bilmiyordum, zamanla şüphelendim ve dans kapışması yaptığınız gece izi görünce bıçaklandığından emin oldum. Seninle konuşmaya çalıştım, sana o izi tenine kimin bıraktığını sordum, seni konuşturmaya çalıştım ama sen konuşmak istemiyordun. Ayrıca omzundan bıçaklandığın gece neredeyse sinir krizi geçiriyordun, yani hazır değildin. Sen hazır olmadan sana hiçbir şey söyleyemezdim ama şimdi hazırsın ve ben senden daha fazla gerçekleri saklamak istemiyorum."

Kartal'ın söyledikleri yavaş yavaş kafama dank ederken zihnim, beni anında omzumdan bıçaklandığım geceye taşıdı.

Kartal şaşkınlığını üzerinden hızla atarak ayağa kalktı ve karşıma dikildi. "Yaran derin, iltihap kapma ihtimali var." Sesindeki sıcaklık devam etse de itirazı netti, beni hastaneye götürecekti.

Bir adım ötede pusu kuran sinir krizim Kartal'ın itirazıyla beni yeniden yokladı. Başımı delirmişçesine iki yana sallayıp, "Hastaneye gidemem. Beni oraya götürmene asla izin vermem!" Diye karşı çıktım.

Kartal kaşlarını çattı. Gözlerini yine endişe bürümüş, çenesi kasılmıştı ama olduğu yerde sabit kalarak herhangi bir adım atmadı. Belki de ona dökülmemi bekliyordu. "Neden?"

İnanamayan gözlerle ona baktım ve sinirle karışık alaycı bir kahkaha attım. Tamamen delirmiştim. "Neden mi? Kartal biz hastaneye gittiğimizde polis gelmeyecek mi?"

Alaycı kahkahama dökülmemi hızlandıracak bir serinkanlılıkla karşılık vermeyi denedi. "Gelsin, bu yarışmaya engel değ..."

Başarılı olmuştu da...

"Yeter!" Elimi havaya kaldırarak Kartal'ın sözünü sertçe kestim. "Beni polis konusunda daha fazla sıkıştırmaktan ve bana sorular sormaktan vazgeç!"

İki elimi boğazımın üzerine götürdüm. Gözyaşlarım çoktan yolunu bulmuş, yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Boğulurcasına, "Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama açığımı arama, arama artık!" Diye bağırdım. Bağırmama rağmen sesimden bitkinlik akıyordu, tam acınası bir haldeydim.

Kartal çatılı kaşlarını bozmadan müdahale etmek yerine delirmiş halimi büyük bir sessizlik içinde izlemeye devam etti.

Benim de durmaya hiç niyetim yoktu. Bu patlamaya ihtiyacım varmışçasına kesik soluklarımın ve gözyaşlarımın arasında bağırmaya devam ettim. "Yapma Kartal... Yapma bunu bana, polisleri sorma! Sürekli saçma sapan sorularla ağzımdan laf almaya çalışma... Bak bana!" Çığlığa yakın bir sesle işaret parmağımı sertçe göğüs kafesime bastırdım. "Bak... Karşında azılı bir katil mi var sanıyorsun, ne görüyorsun bana baktıkça? Hırsız mı, kaçakçı mı, dolandırıcı mı?"

Sorduğum soruya cevap vermesini beklemeden parmaklarımı çaresizce saçlarımın arasından geçirdim. "Anla artık, korkumu anla ama sorma!"

Kartal kıpkırmızı gözlerim ve çırpınışlarım karşısında nefesi değişmesine rağmen sadece içini çekti ama gözlerinde bir daha polislerle ilgili soru sormayacağının yemini vardı. Bunu açıkça görebilmiştim.

Sormayacaktı...

Ben anlatana kadar bir daha asla sormayacaktı.

O gece söylediklerimden dolayı şu an için kopkoyu bir pişmanlık hissetsem de aramıza yerleşen keskin bilinmezlik, nefes almamı zorlaştırıyordu. Kartal'ın bıçaklandığımı biliyor olmasının ağırlığı ise kalbimi bulandırmıştı. Gözlerim de dolmaya başlamıştı ve artık Kartal'ı puslu gözlerimin arkasından güçlükle görüyordum. Ağlamaya yakın bir sesle boğazımın gerisinden titrek bir nefes yükseldi. "Ne gerçeğinden bahsediyorsun sen, neye hazırım?"

Kartal havada asılı kalan ellerini yavaşça aşağı indirdi ve elindeki cüzdanı bana uzatıp dudaklarını ıslattı. Gözlerini, göz bebeklerimin içinden inatla ayırmıyordu. Ağzından çıkacak her kelimeye vereceğim tepkiye müdahale edecek gibi bakıyordu. Aslında biliyordu, şimdi söyleyeceklerinin beni daha fazla yaralayacağını çok iyi biliyordu. Göz temasını kesmeden, "Yıllardır seni bıçaklayan o piçin peşindeyim." Dedi kindar bir sesle.

Bakışlarındaki endişeye rağmen sesinin tınısındaki kindarlık tenimin ürpermesine sebep olsa da duyduklarımı, kalbim de kabullenemeyecek kadar ambale olmuştu. Sormam gereken asıl sorular şimdi başlıyorken kalbimi de düşünme yetimi de aynı anda kaybetmiş gibiydim. Neyi, nasıl soracağımı, nereden başlayacağımı hiç bilmiyordum. Kendimi içi bomboş kalmış, verimsiz bir kuyu gibi hissediyordum.

İçimdeki sessiz savaşa Kartal daha fazla kayıtsız kalamayıp bakışlarımızı aynı hizaya getirmek için başını öne eğdi ve ısrarla elindeki cüzdanı işaret etti. "Tüm gerçek bu cüzdanın içinde."

Kalbim yepyeni bir gerçeğin yıkımına dakika sayarken dikkatlice cüzdana bakmaya başladım. Hissediyordum ki o gerçek Kartal'ı benden alacak, her gece tüm bunların kâbus olması için Allah'a yalvartacaktı. Tüm yaşadıklarımızın tadını damağımda bırakacaktı.

Titreyen parmaklarıma güçlükle hâkim olup cüzdanı elinden aldığımda Kartal bana doğru temkinli bir adım attı. Duruşu, her zamankinden daha tedirgindi ve sanki beni tutmak ister gibi bir hali vardı. Duruşunu ya da ne yapmak istediğini görmezden gelerek cüzdanın içini açtım ve o an Kartal'ın neden o şekilde durduğunu tüm nöronlarıma kadar idrak ettim.

Gördüklerim karşısında dehşete kapılmış gibi sendeleyince Kartal düşmemem için beni tuttu ve kendimi toparlayabilmem için arkamda kalan koltuğa onunla birlikte oturmamı sağladı.

Nefes alamıyordum, ciğerlerim ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kalbim, yalancı baharında hayal kırıklığıyla can veriyordu. Gerçek; bir ateşti, ruhumu saniyeler içinde küle çevirmişti.

Tekrar tekrar elimdeki cüzdana baktım. Gördüklerimin, orada yazılanların doğru olmaması için küçük bir umut aradım ama yoktu. Kahretsin yoktu! Cüzdanın içindeki kimlik kartında; kocaman kırmızı harflerle polis yazıyordu. Altında Kartal'ın resmi yanında da adı, soyadı, rütbesi ve sicil numarası yazıyordu. Rütbesinin karşısında ise baş komiser yazıyordu.

Boğazım yaz sıcağında kuruyan toprak gibi çatlamak üzereydi. Gırtlağımda beliren hıçkırığı yutmak için hamlede bulununca boğazımdaki acıdan dolayı yüzümü buruşturmak zorunda kaldım. Ağzımın açık kaldığını, işte o zaman anladım. Kartal'ın mesleği karşısında ağzımın içi şaşkınlıktan kupkuru olmuştu. Beklemiyordum, mafyanın adamlarından biri olduğunu bile düşünmüştüm ama baş komiser olmasını asla beklemiyordum.

Başımı kaldırıp yeniden ona baktığımda yüzünde özür diler gibi bir ifade olduğunu gördüm. Şaşkınlığım hızla öfkeye geçiş yaptı ve elimdeki cüzdanı, yüzüne doğru sert bir şekilde fırlattım. "Ben sana polis korkum var, polisten kaçıyorum derken sen polis miydin? Ben sana en derin korkumu anlatırken sen korkumun ta kendisi miydin? Bunca zaman gözümün içine baka baka bana yalan mı söyledin?" Tüm bunlara inanmıyormuşçasına sinirden gülmeye başladım. "Ben polisten ne kadar uzak durursam o kadar iyi düşüncesine sıkı sıkı tutunurken yatağıma aldığım, koynunda uyuduğum adam polis miydi?"

Kartal çevik bir hareketle başını yana çekip cüzdandan kurtuldu ve öfkemi almak istercesine kollarımdan tutup beni kucağına çekti. "Yemin ederim her fırsatta söylemeye çalıştım ama aynı zamanda seni korumak da zorundaydım. Anla beni, yanlış bir adım atamazdım özellikle de bunu seni korkutarak yapamazdım. Sen hazır olmadan bunları sana söylemem hem seni hem de ekibimi tehlikeye atmak demekti. Hepinizin ölmesi demekti. Göz göre göre ölüm fermanlarınızı imzalamam demekti. Bunu yapamazdım. İzin ver, her şeyi en başından açıklayayım."

İçimde yitip giden umuda rağmen içimi dolduran öğrenme arzusuna kayıtsız kalamadım. Kalmak istemedim. Dikkatimi, yitip giden umuda değil ondan rahat bir şekilde nefret etmeme sebep olacak kandırma hikâyesine vermek istedim. Böylece bu odadan çıkıp gittiğimde Kartal'ı sonsuza dek arkamda bırakabilecektim. Kollarının arasından ters bir ifadeyle kurtulup anlayıştan yoksun bir hiddetle, "Bana dokunma!" Diye bağırdım ve kucağından hızlıca kalkıp ayağa dikildim. "Ne anlatacaksan bana dokunmadan anlat!"

Kartal beni kollarının arasına almak için ayağa kalkıp yeni bir hamlede bulununca masanın diğer tarafına geçerek masayı aramıza aldım. "Sakın dokunma!"

"Yapma böyle, n'olur?" Diye inledi Kartal acı çektiğini belli edercesine. "Bir anda sana tüm gerçeği anlatamazdım, polisim diye karşına çıkamaz..."

Sözlerini sabırsız bir sesle kestim. "Uzatma da en başından anlat!" Beni daha fazla kandırmasını istemiyordum. Tek isteğim, tüm gerçeği öğrenip buradan defolup gitmekti.

Kartal gözlerindeki çaresizliği görmememi ister gibi bakışlarını benden kaçırıp başını koltuğa çevirdi. "Tamam, anlatacağım ama önce lütfen şuraya otur. Söz veriyorum sana dokunmayacağım." Sözlerini desteklercesine ellerini pantolonun ceplerine yerleştirdi ve odanın diğer köşesine gidip sırtını duvara yasladı. Bakışları hâlâ bende değildi, başını öne eğmişti.

Kısa bir sessizlikle Kartal'ı süzdüm. Bensizlikten yorgun düşen omuzlarına baktım. Boş kalan kollarına... Bizi bitiren her ne varsa hepsine lanet ettim.

Bakışlarımı üzerinden ayırmadan dediği koltuğa oturdum. Bedenimi ona doğru çevirip, "Seni dinliyorum." Deyince nihayet eğdiği başını kaldırdı ve karanlıkta kaybolmuş siyah gözlerini yüzümle buluşturdu. Işığın vurduğu yüzünde uzun kirpiklerinin gölgesi dans ediyordu. Dudakları gerilmiş bir yayın ucundaki ok gibiydi. Hedefini vurmak için hali hazırda bekliyordu. Dudaklarını araladığında kalbimi bir daha yaşatmamak üzere vuracaktı. "Bıçaklandığın gece..." Diyerek dişlerini sıktığında gözlerinde bir anda nefret alevi belirdi. "Türker yani Sezgin Bey diye bildiğin adam, benim bir nevi sağ kolum." Yüzünü keyifsizce buruşturdu. "Aynı zamanda Eftalya'nın nişanlısı."

Bu gece daha kaç şaşkınlıkla sarsılacağımı bilmiyordum ama her gelen gerçek, kalbimi yepyeni güze savurduğundan bir daha kolay kolay toparlanamayacağımı biliyordum. Sezgin Bey diye bildiğim, patron sandığım adam Kartal'ın hem sağ koluydu hem de Eftalya'nın nişanlısıydı.

Kartal'ın, Eftalya'nın nişanlısı derken yüzünü buruşturmasının nedenini de Eftalya'nın o geceki sözlerinden dolayı anlayabilmiştim.

Eftalya öyle bir iç çekti ki sanki içinde yıllardır biriktirdiği bir kederi vardı. "Kartal bambaşka biridir. Biz birlikte büyüdük sayılır. Ondan bir yaş büyük olmama rağmen bana sürekli küçük kız kardeşiymişim gibi muamele yapar." Duraksadı ve başını söylediklerine inanmıyormuşçasına iki yana salladı. "Ne zaman biri bana asılmaya kalksa Kartal onu anında yerle bir ederdi." Sonunda bana döndü ve tek solukta, "Onun yüzünden evde kaldım, kimse korkudan bana yaklaşamıyor." Dediğinde sesinde ince bir alay vardı ve ben bunu, hemen anlayamamıştım.

Anlayamadığım gibi duruma da şaşırmıştım çünkü Eftalya öylesine alımlı ve güzel bir kadındı ki onu bir anlığına yalnız düşünemedim. "Gerçekten hayatında kimse yok mu? Yani dürüst olmam gerekirse yüz hatların fazlasıyla seksi. Peşinde bir sürü adam vardır."

Söylediklerim hoşuna gitmiş olmalıydı ki Eftalya'nın ağzı neredeyse kulaklarına vardı. "Senin popon kadar olmasa da benim yüzüm de seksidir." Elini hafifçe tezgâh üzerine vurdu. "Hayatımda biri var." Tezgâh üzerindeki eli havaya kalktı ve işaret parmağını dudaklarının üzerine yasladı. "Aman diyeyim Kartal'ın yanında bir şey deme. Yeni yeni alışmaya başladı, her an pürüz çıkaracak diye korkuyorum."

Düşüncelerimden sıyıran Kartal'ın tok sesi oldu. "Türker, yıllar önce uzun uğraşlar sonucu bu mafyanın içine yerleşmeyi başardı ve bize oradan sürekli bilgiler taşımaya başladı. Taşıdığı bilgiler, bizim nasıl hareket edeceğimizi, nerede ve ne zaman darbe indireceğimizi ya da tam anlamıyla ne zaman çökerteceğimizi planlamamıza yardımcı olan bilgilerdi. Ancak günün birinde Türker her zamankinden farklı bir bilgiyle geldi. Sıradan gibi görünen farklı bir cinayet... Kurban, kendi içlerindeki adamlarından biriydi. Yanlış yapmıştı, cezası kesilecekti fakat yeri farklıydı. Basit ve tenha bir sokak... Tesadüf değildi, bilerek seçilmişti. İçlerindeki hainleri, her seferinde kendi mekânlarında infaz ederken bu defa özellikle bir sokak seçilmişti." Göğüs kafesini geçmesi mümkün değilmiş gibi duran sıkıntılı bir nefesle doldurdu. "Senin bıçaklandığın sokak..."

Kalbim ağzımda o gece ağır ağır zihnime üşüşürken kalan son dirayetimle Kartal'ı dinleyebilmek için kendimi sıkmaya başladım. Uzun zamandır uğramayan sinir krizimin hali hazırda pusu kurmuş beni beklediğini aldığım her nefeste idrak ediyordum.

Kartal'ın gözlerindeki nefret alevi daha da harlandı. "Sebebini öğrenmek için orada olmak zorundaydım, belirlenen saatte oraya gittim. Bulduğum bir deliğe saklandım ve sizi izlemeye başladım. Ama infaz planlanan saatten önce gerçekleştirilmiş." Kızgınlıkla soludu. "Bunun sebebini hâlâ öğrenemedik. Uğraşıyorum, onu da çözeceğim."

Parmaklarım istemsiz bir şekilde bıçaklandığım yere kapanınca Kartal'ın bakışları da parmaklarımı takip etti ve gözlerindeki nefret ateşine bir de acı çeken bir ifade yerleşti. Keyifsizce, "O gece bıçaklandığını görmedim. Her yer karanlıktı. Daha sonra arabanın farları yandı ama senin başın o pezevengin omzundaydı. Ben sandım ki..." Diyerek dişlerini kırmak ister gibi sıktı. "Sandım ki onun kadınlarındansın ve infazı birlikte gerçekleştirdiniz. Öyle sandım çünkü daha sonra onun arabasına bindin ve o piç seni evine bıraktı."

Kartal'ın son sözleriyle zihnim tamamen o geceye aktı.

"Bu gece burada gördüklerini unutacaksın." Karanlığın içindeki Azrail'in sesi bana ulaştığında arabanın farları yeniden sönünce zihnim dehşet veren düşünceyle çalkalandı. Canımı yakacaktı. Tıpkı karanlıkta öldürdüğü adam gibi...

Yerden destek alarak ayağa kalkmak için avuç içlerimi asfalta bastırmıştım ki ellerimde hissettiğim ıslaklıkla hızla geri çektim. Karanlıkta ne olduğunu göremesem bile yanı başımda yatan cesedin kanı olduğunu biliyordum. Burnuma dolan yoğun kan kokusu ve kesik başlı ceset yüzünden midem kusma isteğiyle kasıldı. Daha fazla dayanamayıp safram çıkana dek kusmaya başladım.

Ben öğürdükçe adamın kulağa keyifli gelen mırıltılarını duyuyordum. Sanki o cinayeti hiç işlememiş, yanı başında ceset yokmuşçasına şarkı söylüyordu. Yepyeni bir öğürtüyle daha içimdekileri boşaltınca adamın jilet gibi keskin sesini duydum. "Kaldırın şu cesedi yoksa bu velet sabaha kadar kusacak."

Önce kulaklarımı adım sesleri ardından etrafımı bacaklar ve eller sardı. Saniyeler içinde ceset yanımdan sürüklenirken ruhumu içimden sökecek adam, kolumdan tutarak beni tek hamlede ayağa kaldırdı. Aniden kaldırılmanın etkisiyle başım dönse de sendelememe bile fırsat vermeden beni bedeniyle arabanın arasına sıkıştırdı. "Polise ya da başka birine ötmeyeceksin."

Görüp görmeyeceğinden emin değildim ama korkuyla başımı salladım. Zayıf bir fısıltıyla, "Ötmeyeceğim." dedim.

Bir anda yanağımın üzerinde çeliğin keskin soğukluğunu hissettim. Elindeki bıçağı yavaşça yanağıma sürttü. "Eğer polise gidecek olursan..."

Muhtemelen elindeki bıçak az önce adamın boğazını kestiği bıçaktı çünkü burnuma dolan kan kokusuyla mideme yepyeni kusma dalgası yayıldı. Ağzımı açamadan bıçağı yanağımdan boğazıma indirdi. "Ya da ötersen..."

Telaşla, "Ötmeyeceğim." Diye yineledim ama beni duymuyormuşçasına bıçağı boğazımdan sürte sürte karın boşluğuma indirip ben daha nefes bile alamadan karın boşluğuma sapladı. "Bu başlangıç olur."

Gözlerim yuvalarından çıkacakmış kadar açıldığında vücuduma yoğun bir acı dalgası yayıldı. Her bir zerrem acıyla titredi. Dudaklarım hızlıca aralanıp ciğerlerimi tıkayan nefesim dışarıya yavaşça sızdı. Karanlık bile bulanıklaşıyordu. Saç diplerime kadar terlemiştim. Sırtımdan akan teri hissediyordum. Kalbim dörtnala koşarcasına bıçağın girdiği yerde atıyordu. Kulaklarımdan sesler yükseldi. Çınlama seslerinin uğultusunda adamın sesini güçlükle ayırt ettim. "Anladın mı?"

Konuşmak istedim fakat damarlarıma yapışan acı sesimi de kesmişti. Tek yapabildiğim başımı sallamak oldu. Hiçliğe düşmek üzereyken adamın güldüğünü duydum. "Aferin güzel kızıma."

Bıçağı hızlı bir şekilde karnımdan çıkarınca bacaklarım bir kez daha bana ihanet etti ve içi boş bir tenekeye dönen ayaklarımın yerle temasını kesti ama bu defa düşemeden adamın engeliyle karşılaştım. Düşmeme izin vermediği için üzerine yığıldım. Alnım omzuna yaslanır yaslanmaz, "Kimse cazibeme dayanamıyor." deyince adamlarının korkunç kahkahalarını duydum. Başımı kaldırmak istesem de dünyam kayıyor gibi hissediyordum. Hiçbir tepki veremedim.

Arabaların farlarının bir kez daha yandığını gözlerimi çalan ışıktan anlayabildim. Her arabadan kapı kapanma sesleri geliyordu. Bitti, diye düşündüm. Beni bırakacaklar.

Adamın sesi, yanı başımızdaki adamlara ulaşınca yanıldığımı anlamam uzun sürmedi. "Centilmen bir adam kolları arasındaki kızı mutlaka evine bırakır." Belimi saran kollarını hissettim. "Gecenin bir vakti yalnız başına sokaklarda dolaşırsa kötü adamlarla karşılaşabilir."

Adamlarının korkunç kahkahaları kulaklarımı yeniden tırmaladığında adamın sıcak nefesini kulağımda hissettim. "Ölmeyeceksin merak etme. En geç iki haftaya iyileşirsin. Bu sadece bir uyarıydı ufaklık." Parmaklarını saç diplerimin arasına karıştırarak başımı omzundan ayırdı ve yüzüne bakmamı sağladı. Yüzümdeki her bir zerremi ezberleyecek kadar süzdükten sonra dudaklarımın üzerine fısıldadı. "Gözüm hep üzerinde olacak!"

Ağlamaya yakın bir sesle başımı yavaşça iki yana salladım. "O gece işten çıkmıştım, yalnızdım. Yolda yürürken bir ses duydum. İnleme sesi gibiydi. Önce yaralı bir hayvan sandım ama değil gibiydi de. Ne olduğunu anlamaya çalışırken birden arabanın farları yanınca bir adamın boğazının kesildiğini gördüm. O adam kesiyordu. Kaçmaya çalıştım ama 5 tane kar maskeli adam etrafımı sardı ve kaçmama izin vermediler. Çok direndim ama başaramadım. Beni o adama sürüklediler, resmen önüne attılar. Daha sonra o adam, beni tehdit etmeye başladı ve o sırada yeniden farları söndürdüler. O an canımı yakacağını anladım. Dediğim gibi de oldu. Beni kolumdan tutarak ayağa kaldırdı ve polise ötersen bu başlangıcın olur diyerek bıçakladı. Acıdan sesim de nefesim de kesilmişti, bağıramadım bile. Bıçağı karnımdan çıkarınca da üzerine yığıldım."

Kartal'ın gözlerinin içindeki nefret alevi, siyahlıklarındaki karanlık ormanı tamamen ateşe verdi ve inler gibi nefes alarak yanıma geldi. Bana dokunmadan önümde diz çöküp, "Yemin ediyorum o piçin canını kendi ellerimle alacağım, sana yaşattığı acının, kâbusun on katını yaşatacağım." Dediğinde sesinde kin yerleştirilmiş dürüstlük vardı. Yapacaktı... O adamı bulduğu anda dediklerini yapacaktı. "Ben bunları görmedim. Görseydim polisleri yığar, engel olurdum. Zaten pusuda birçok ekip bekliyordu. Diğer adamın infazına da engel olacaktım ama dediğim gibi erkene alınmıştı. Geldiğimde her şey bitmişti. Seni orada görünce sandım ki infazın erkene alınmasında senin parmağın var. O yüzden sizi takip ettim. Evini ilk o gece öğrendim. Daha sonra da ev adresinden kimliğini tespit ettim."

Ben ilk karşılaşmamızı o gece barda sanırken o aslında adımı, sanımı, kim olduğumu en başından beri biliyordu. Sesimdeki hayal kırıklığını saklamadan, "Beni en başından beri biliyordun." Deyince Kartal onaylarcasına başını salladı. "Biliyordum ama tanımıyordum. Anlamak istedim çünkü o pezevenklerle ilgin olmayacak kadar sıradandın. O yüzden seni takibe aldım ama evden dışarı çıkmıyordun. Nadiren çıkıyordun. Sana ulaşamayınca Rüya'ya ulaşmaya çalıştım. Onu takip ederken Enis'le birlikte olduğunu gördüm. Enis'le daha önce de çalışmıştık. Bu mafyayı çökertebilmek için yıllardır barmenlik yaptığım doğru. Rüya'dan bilgi alabilmek için Türker sayesinde Greendoor'da işe başladım. Greendoor'dan Türker sorumlu. O yüzden izinlerini istediğim şekilde ayarlayabiliyordum."

Kartal'ı dinlerken Rüya'nın, Kartal için söylediği ilk sözlerini anımsadım.

Gözlerimi açmasam bile üzerimdeki karaltı yok olunca Rüya'nın doğrulduğunu anladım fakat sesindeki tuhaf kaçan tını, gözlerimi aralamama sebep oldu. "Metis'in anlamı neydi?"

"Neden soruyorsun ki? Anlamını zaten biliyorsun."

Rüya'nın sesindeki tuhaflık yüz ifadesine de yerleşmişti ve ben Rüya'yı tanıyorsam kesinlikle bir işler çeviriyor demekti. Parmaklarıyla çenesini sıvazlayıp, "Yunan mitolojisine göre Metis, tanrıların babası olan Zeus'un karısıydı değil mi?" Diye sordu.

Muhabbetin nereye gideceğini aşırı merak ettiğim için sabırsızca başımı salladım. "Evet."

Rüya'nın gözlerinde karanlık bir parıltı belirdi. "İki ay önce Greendoor'da Zeus lakaplı biri işe başladı da..."

Dakikalar önce idrak edemediğim olayla düşüncelerimden çıktım ve gözlerim tiksintinin yoğunluğuyla büyüdü. "Ne yani Greendoor beni bıçaklayan adamlara ait ve sen beni bile bile o barda işe mi aldırdın?"

Ayağa kalkmaya çalışınca Kartal'ın elleri pençe gibi dizlerime kapandı ve kalkmama izin vermedi. Bakışlarım ellerine inince dokunmayacağını hatırlayıp hızlıca geri çekti. "Çünkü seni korumak zorundaydım ve bunu, bir tek yanımdayken yapabilirdim. Diğer türlü sana ulaşamıyordum. Evden çıkmayınca ve o adamları, evinin etrafında birkaç kez görünce terslik olduğunu, tehdit edildiğini anlamıştım. Sana ulaşmam, yardım etmem gerekiyordu. Benim görevim bu. Göz göre göre kayıtsız kalamazdım. Sadece dans etmek için Baraka'ya gidiyordun." Omuzlarını yenilgiyle düşürdü. "Gölge gibi peşine takıldım ama hesapta sana âşık olmak yoktu." Sert ifadesinde ufak bir yumuşama oldu ve içimi eritecek kadar sıcacık bir ifadeyle gözlerimin en içine baktı. "Sadece korumak için peşinde değildim aynı zamanda âşık da olmuştum. O gece Greendoor'a geldiğinde kıyafetlerinden dolayı seni tanıyamamıştım çünkü yakından yüzünü hiç görmemiştim ama peruğu ve maskeyi çıkarınca sen olduğunu anladım. Nefesim kesildi... İnan bana, daha önce o şekilde nefesimin kesildiğini hatırlamıyorum. O yardım dileyişin, çaresizliğin iliklerime kadar işledi. O an, ömrümün sonuna kadar seni koruyacağıma yemin ettim."

Kartal'ın sözleri, unutmak istediğim o geceyi yeniden gözlerimin önüne sererken gözlerimi kapattım.

Korkudan adrenalin salgılayınca kendimi az önce oturduğum tabureyi basamak olarak kullanırken buldum ardından bar tezgâhını geçit olarak kullanıp ayaklarımı barmenin hemen yanı başındaki zemine bastırdım.

Bastırmamla birlikte gözlerimiz birbirine kenetlenince yepyeni tehlike sinyalini de açıkça almış oldum çünkü karanlık gözleri beni adeta delip geçmişti.

Ona durumumu izah edecek zamanım yoktu ama, "Bana bak güvenlikten bozma barmen herif. Kıçıma bakarsan o gözlerini oyarım!" Tehdidimi de es geçemezdim.

Barmenin kaşları, şaşkınlıkla havalanırken şaşkın bakışlarının ablukasında aceleyle yere eğilip emekler pozisyonuna gelerek daha önce Enis'ten bildiğim personel odasına doğru hızlı hızlı emeklemeye başladım. En azından oradaki pencereden dışarı çıkabilirdim.

Biraz emekleyebilmiştim ki belime aniden sarılan kolla daha fazla emekleyemeden durduruldum. Daha doğrusu ellerimin ve dizlerimin yerle teması kesilmiş, barmenin koluyla bedeni arasına tavla gibi sıkıştırılmıştım. "Sen nereye gittiğini sanıyorsun? Buraya gel."

Bedenim polislerin görebileceği şekilde meydana çıkınca delirmiş gibi çırpındım. Korku öyle çok nevrimi döndürmüştü ki mantıklı düşünemeden nefes nefese, "Beni sakla." Diye bağırdım. "Saklamak zorundasın!"

Ben umutla beni saklamasını beklerken umduğumun aksine barmenin alaya kaçan tınısını duydum. "Fuhuş yapan birini neden saklamak zorunda olayım ki?" Birden durup beni yere indirdi ve kaçmama zerre imkân tanımayarak bileğimi büyük avcunun içine hapsetti. "Yürü şimdi!"

Korkumdan neredeyse ağlayacaktım hatta belki de ağlıyordum ama fark edecek durumda değildim. Onu durdurabilme ümidiyle hızla peruğu ve maskeyi çıkardım. "Yemin ederim fuhuş yapmıyorum. Buraya Enis'in, Rüya'dan başka sevgilisi olup olmadığını öğrenmek için gelmiştim. Bu kıyafetleri de tanınmamak için giymiştim. Lütfen beni polise verme."

Gözlerindeki dakikalardır süren tiksinti bir anlığına beni tanıyıp tanımadığını anlamaya çalışır gibi bir ifadeye bürününce beni saklamasında ikna edici olabileceğini umut edip, "7 ay sonra uluslararası bir yarışmaya katılacağım. Böyle bir durum duyulursa kara leke olarak üzerimde kalır ve o yarışmayı kazanamayabilirim. O yarışmayı kazanmaya çok ihtiyacım var. Lütfen bana yardım et." Diyerek soluksuz konuşmama devam ettim. Aslında suçsuz olduğum kanıtlandığı zaman yarışma için herhangi bir sorun yaşamazdım ama karşımdaki hiç tanımadığım bir adama da peşimdeki mafyadan bahsedemezdim. "Sana o yarışmaya katılacağımı kanıtlayabilirim. Zaten Enis de beni görür görmez tanır."

Polis telsizinin sesi iyice yakından gelince beni saklaması için bedenine sığınıp yalvarırcasına inledim. "Ne istersen yaparım, yeter ki beni onlara verme."

Kendimi Kartal'ın kollarının arasına bırakmak ve hıçkırarak ağlamak istiyordum ama beni kandırmasını kabullenemiyordum. Ona ihtiyacım olduğu anda bunu bana haram edişini hazmedemiyordum. O geceki kargaşa aklıma gelince gözlerimi aralayıp, "Beni polislere vermenden çok korkmuştum." Diye mırıldandığımda Kartal'ın sert ve nefret dolu ifadesi geri geldi. En az benim kadar onlardan nefret ettiği her halinden belliydi. "O gece amacım, fuhuş yönüne darbe vurmaktı. Vurdum da ama senin geleceğini bilmiyordum."

Gözlerim yeni bir idrakla açılırken cevabını tahmin etmeme rağmen, "O baskını sen mi yaptırdın?" Diye sordum.

Tabii ki de Kartal yaptırmıştı ve o baskın yüzünden ikinci kez o adamlarla yüz yüze gelmiştim. Korkudan gelen öfkeyle, "O gece sırf o baskında yer aldım diye o adamlar balkonumun altına kadar geldi, haberin var mı?" Diye çıkıştım.

Bu defa şaşırma sırası Kartal'daydı. "Ne? Sana gövde gösterisi mi yaptılar? Onlar olduğuna emin misin?"

"Kartal aptal değilim. Elbette onlardı. Önce arabanın içinden bizim evi izlediklerini gördüm. Beni fark edince takım elbiseli bir adam, arabadan inip balkonumun altına kadar geldi sonra da gülümsedi."

"Siktir!" Dedi Kartal ve bir hışım ayağa kalkıp odanın içinde volta atmaya başladı. "O gece sana zarar vermesin diye Ekin denilen iti takip ettiğimde gelmiş olmalılar."

Kartal daha önceki itirafından bahsediyordu. O gece Ekin'in bana ters davrandığını görünce korumak için eve kadar takip ettiğini ve daha sonra da Ekin ile Gökhan'ın başka bir eve gittiklerini, Ekin'in geri dönme ihtimaline karşı onları takip ettiğinden bahsediyordu.

Keyifsizce ellerini saçlarının arasından geçirip, "Sana yetemiyorum, seni tam anlamıyla koruyamıyorum." Diye söylenmeye başladı.

Kısa bir sessizlikle çaresizliğini izledim. Onun çaresizliğini görmek içime dalga dalga korku rüzgârının esmesine sebep oldu. "Ya bizi buraya kadar takip ettilerse? Evini öğrenirlerse?"

Sesimdeki panik, Kartal'ı tokat yemiş gibi kendine getirdi ve yeniden önümde diz çöküp korkumu almak istercesine başını iki yana salladı. "Hayır, o iş Türker'de. Şu an peşinde olsalardı haberim olurdu. Hatta Greendoor'da işe başladıktan sonra mekânlarında olduğun için takip etmeyi bıraktılar. Çünkü bu şekilde gözlem altındaydın. Ayrıca evimi öğrenmelerinde sıkıntı yok. Sığınağımda güvendesin."

Kendi güvenliğimden ziyade onun güvenliği için paniklemiştim ama bunu ona söylemeyecektim. Söylediğim an, ona yenileceğimi biliyordum. Yenilmek istemiyordum. Onu anladığımı belli etmek için başımı sallayacaktım ki beynimin içinde sarsıcı bir ışık yandı. Greendoor'daki baskının sebebi Kartalsa dans kapışmasının olduğu gecedeki baskının Kartal'la bir ilgisi olabilir miydi?

Bunun olmamasını umut ederek, "Dans kapışmasının olduğu gecedeki baskında parmağın var mı?" Diye sorduğumda Kartal işine duyduğu aşkı gizlemeden net bir tavırla, "İllegal bir yarışın olmasına göz yumamazdım." Deyince onu geri ittim. "Beni kullandın!"

İtmeme rağmen Kartal dengesini koruyup yere düşmedi. "Daha geç yapılmasını söylemiştim, amacım seni oradan uzaklaştırdıktan sonra olmasıydı ama aptal Ferman saatleri hesaplayamamış."

Ferman'ın adını duyunca avuç içim hızla dudaklarımın üzerine kapandı.

Ferman da polis miydi?

Kartal yüzümdeki ifadeyi görünce beynimde yankılanan sorumu anlamış gibi, "Evet Ferman da polis. Bu mafya, tahmininden bile fazla büyük ve karanlık. Birkaç günde çökertilebilecek bir mafya değil. Çok derin, köklü ve karmaşık. Yıllardır ilmek ilmek içlerine karışmaya uğraşıyorum. Bunun için profesyonel bir ekip kurmak zorundaydım." Dedi ve birden boğazı acımış gibi yüzünü buruşturarak âdem elmasını hareket ettirdi. "Bunu düşünmekten ve söylemekten nefret ediyorum ama sende bir şey var. O gece o cinayetin o sokakta işlenmesi ve senin şahit olman tesadüf değildi. Sana o cinayet bilerek gösterildi. Bir cinayete tanık olan kişi, anında öldürülür ama seni öldürmediler. Bilerek öldürmediler, etrafında dolaşmaya devam ettiler. Sebebini henüz çözemedim ama eninde sonunda çözeceğim. Baban geldiğinde etrafındaki hareketliliğin sebebinin de aynı nedenden olduğunu düşünüyorum."

Başıma balyoz darbesi indirilmiş gibi sarsıldığımı hissettim. Titrek çıkan sesimle, "Ba babam mı?" Diye sorunca Kartal kaşlarını çatarak başını salladı. "Babanı da onların öldürdüğünü düşünüyorum. Babanın ölüm haberini, seni almaya gelirken yolda öğrendim. Dürüst olmam gerekirse bunu ben de beklemiyordum."

Başıma keskin bir ağrı saplanınca başımı ellerimin arasına aldım. Kartal'ın o gün beni almaya geldiğindeki tuhaf halini şimdi anlamıştım.

Akşamüzeri aşağı indiğimde Kartal her zamanki gibi motosikletine yaslanmış bir halde beni bekliyordu. Ona doğru koşar adımlarla gidip kollarımı boynuna sardım. "Çok beklettim mi? Rüya canımı okumakla meşgul olduğu için kendimi zor duşa atıp hazırlanabildim."

Kartal benden ayrılıp çattığı kaşlarıyla, "Ne yaptı ki?" Diye sorunca söylediklerimi ciddiye aldığını anladım. Demek ki öfkesi hâlâ geçmemişti. "Kötü anlamda değil, temizlik yaptırdı."

Kartal'ın çatılan kaşları düzeldi ve elindeki kaskı düz bir ifadeyle bana uzattı. "Daha fazla gecikmeden gidelim."

Duruşunda ve ses tonunda tuhaflık sezsem de üzerinde durmadan kaskı alıp motosiklete bindim. Kartal da sessizliğe bürünerek motosikletini çalıştırdı.

Dakikalar sonra bara geldiğimizde doğruca personel odasına girdik.

Normal şartlarda fırsat bulduğu her anı beni öpmeye çalışarak geçiren Kartal bu defa sessizce boşluğa bakıyordu. Sanki bedeni buradaydı ama aklı başka yerdeydi. Bir sorun olduğu çok belliydi. Bacaklarımı ovma bahanesiyle banka oturdum ve tuhaf halini izlemeye başladım.

Kartal'la yaşadığım her anı, bir yapbozun eksik parçası gibi yerine yerleşip bir bütünü oluşturmaya başlayınca öfke ve şaşkınlık birbirine karıştı, sinirle karışık gülmeye başladım. "Ben öğrendiğimde sen çoktan biliyordun demek, o gün rolünü güzel oynadın."

Kartal sözlerime bozulduğunu belli edercesine yüzünü düşürse de sakinliğini bozmadı. "Sana ben söyleyemezdim, o yüzden ekipten birini arattım. Aslında söylememesi gereken çoğu bilgiyi de sırf kafanda çok fazla soru işareti kalmasın diye ona söylettim."

Alay eder gibi yüzüne baktım. "Bunun için sana teşekkür etmem mi gerekiyor?"

Kartal en sonunda bıkkınlıkla soludu. "Metis anla beni lütfen. Sana bir anda her şeyi anlatamazdım. Hele ki babanı hiç anlatamazdım. Kendim bile sebebini çözememişken karşına soru işaretleriyle çıkamazdım. Babanın otopsisi Ankara'da yapıldı. Sana şehir dışına, iş için çıktığımı söylediğimde aslında otopsisine girdim. Kurşunun çıktığı tabancanın sahibi, cinayeti kabullendi ve aralarında husumet olduğunu söyledi ama bu doğru değil. Özellikle tutulmuş biriydi, suçu üstlendi."

"Yani babam benim yüzümden mi öldürüldü?" İki elimi de ağzımın üzerine kapatıp boğuk çıkan sesimle, "Ben mi sebep oldum?" Dedim pişmanlık içinde.

Kartal, "Sen sebep olmadın." Dediğinde gözlerimde kaybolmuştu. "Sen bu hikâyedeki tek masum kişisin."

Bakışlarındaki samimiyetten masum olduğuma inandığı izlenimi almıştım. Onu, Müge ile el ele görünce sevgisinden şüphe etmiştim ama bir daha ne olursa olsun, beni kandırmış olmasına rağmen sevgisinden, beni koruma içgüdüsünden, samimiyetinden şüphe etmeyecektim. Bu saatten sonra, yollarımız ayrılacak olsa da ondan bir daha asla şüphe etmeyecektim.

"Ya Müge? Onun tüm bunlarla ne ilgisi var?"

Kartal öfkeli bir sesle, "Hata yaptım." Diye itirafta bulunup ayağa kalktığında öfkesinin kendine olduğunu anladım. "Söz konusu sen olunca kendimi kaybediyorum. Sevgilim olman, şu an için sorun değil ama olur da işler umduğum gibi yolunda gitmezse yani günün birinde kimliğim açığa çıkarsa seni, bir de benim yüzümden tehlikeye atmak istemiyorum. Zaafım olduğunu kimse bilmemeli. Hiçbir zaman bu bilinmemeli. Sırf bu yüzden benim için değersiz biri olduğun izlemini vermeye çalıştım. Bunu da bir tek Müge'yle yapabilirdim. Müge okları çekmek için gönüllü oldu. Bir iki gün yan yana göründük ama o gece, o yavşak adam gelip sana yanaşmaya çalışınca kendime hâkim olamadım ve herkes içinde onu tehdit ederek yine benim için önemli olduğunu göstermiş oldum. Ertesi gün Müge'yle el ele görünmemizin sebebi buydu. Dengesiz, çapkın bir adamı kimse önemsemez."

Kartal konuştukça Eftalya'nın az önce dediklerini daha iyi anlıyordum ama anlamadığım, Gürkan'ın bu işe nasıl tamam dediğiydi? Bir insan niye sevgilisinin üzerine okları çekmesine razı olurdu? "Ya Gürkan? O nasıl, Müge'nin bu işin içinde yer almasına razı geldi?"

Kartal sıkıntıyla soluyup, "Çünkü Müge'nin işi bu. O da bir polis. Ekibimin bir parçası." Deyince dudaklarım cılız bir gülümsemeyle tepki verdi.

Kartal biraz daha konuşursa delirmeme sebep olacaktı.

Müge de polisti. Tıpkı Kartal ve Ferman gibi. Gülümsemem iyice genişledi. Polislerden kaçtığımı sanırken aslında çevrem tamamen polislerle doluydu. Hiçbir şeyden haberi olmayan, ortalıkta saf gibi dolaşan bendim. Onların bana çizdiği sınırların içinde yaşayıp gidiyordum. Olaylara, onların izin verdiği kadar müdahil olabiliyordum. Hepsi polisti, bir tek ben bilmiyordum.

Ya Eftalya?

Bir anda aklıma Eftalya gelince gülümsemem, dalından koparılan çiçek gibi soldu. Tedirginlikle, "Eftalya da polis mi?" Diye sorduğumda Kartal cevap vermeden önce başını salladı. "O da polis, ekibimin içinde."

Mideme yumruk yemiş gibi bir acı hissedince elimi midemin üzerine bastırıp öne doğru hafifçe eğildim. "İnanmıyorum hepiniz beni kandırmışsınız. Gözümün içine baka baka yalan söylemişsiniz."

Acımı dindirmesi için öne eğilmiştim fakat bu hareketim, hâlâ önümde diz çökmeye devam eden Kartal'ın yüzüne iyice yaklaşmama sebep oldu ve ciğerlerime dolan kokusuyla asıl acıyı ciğerlerim yaşadı.

İçimdeki nasıl bir aşksa, Kartal ne yaparsa yapsın yine içimde o kazanıyordu. Bir uçurumun kenarından onun tarafından itilsem de yine onun kucağına düşüyordum.

Gardımı indirince kursağımda kalan heveslerimin bedeli, yanağımdan süzülmeye başladı. Kartal'ın gözlerimdeki bakışları yanaklarımdan süzülen yaşları takip etti ve o an dudakları titredi. "Sevgilim." Diye fısıldadı ve titreyen dudaklarına titreyen parmakları da eşlik etti. Gözlerimi, eline indirdim. Dokunmak istiyordu, gözümdeki yaşı silmek istiyordu.

İzin vermek istemiyordum ama dokunuşuna duyduğum ihtiyaç her şeyin ötesinde geliyordu. Beni birkaç saniye de olsa sıcak dokunuşuyla ödüllendirsin istiyordum, birkaç saniyeliğine de olsa içinde kaybolduğumuz kör kuyuyu unuttursun istiyordum.

Gözlerimi kapatıp bana dokunmasına izin verdim. Kartal'ın titreyen parmakları ağır ağır yanağımı okşadı. "Kalbinde hayat bulduğum kadın, tek amacım seni en az hasarla bu işin içinden kurtarmaktı. İzin ver, seni buralardan güvenli bir yere götüreyim. Kimsenin bulamayacağı, güvenle yaşayacağın bir yere... Olur da bana bir şey olursa en azından orada güvende olduğunu bilerek öleyim."

Kartal'ın ölmesi, benim ölmem demekti. Ölmeden canımın bedenimden çıkarılması demekti.

Boğazımın gerisinden küçük bir hıçkırık koptu ardından daha büyük hıçkırık... Gözlerimi aralayıp hıçkırıklarımın arasından zar zor çıkan sesimle, "Böyle söyleme, ölümü anma." Diye inleyince Kartal çöktüğü yerden kalkıp yanıma oturdu ve beni kucağına çekti. Kendimi bez bebek gibi hissediyordum. Hareketlerimin kontrolü Kartal'ın eline geçmiş gibiydi. Saçlarımdan öpüp, "Tüm bu işler bittiğinde çok mutlu bir geleceğimiz olacak." Dedi.

Kartal'ın kulağıma dolan fısıltısı içimi ısıtmak yerine buz etkisi yarattı. Bana söylediği onca yalandan sonra geleceğimiz olabileceğine inanıyordu. Ruhumda ve kalbimde yarattığı sayısız boşluklar içinde geleceğimiz var sanıyordu.

Dokunuşuyla yok olan öfkemin, hırçın bir deniz gibi yeniden köpürdüğünü hissettim. Ters bir ifadeyle kucağından kurtulup hızlıca ayağa kalktım. "Biz diye bir şey yok artık Kartal. Bu saatten sonra geleceğimiz yok. Bitti her şey!"

Kartal kararlılığım karşısında omuzlarını hüzünle düşürüp, "Metis." Dediğinde âdem elmasının titrediğini gördüm. Nefesini güçlükle toparlayıp aynı şekilde ayağa kalktı. "Bak ben sensiz yapamam, günlerdir ölüden farksızım. Yol, iz bilmeyen bir adama döndüm. Bir daha sensiz kalamam, dayanamam. Lütfen bana bunu yeniden yapma. Ne olursun benden vazgeçme."

"Onu, beni kandırmadan önce düşünecektin. Ben sana bir daha güvenebilir miyim sanıyorsun?" 

Kartal'ın yumruk yemiş gibi sarsıldığını görünce ona koşmamak için adımlarımı zemine daha sert bastırdım. Yine canını yakmak istiyordum. Sanki elimde görünmez bir ok vardı ve hedefimi istediğim gibi vurabiliyordum ama aslında kendimi vuruyordum. Canını yaktıkça canımı yakıyordum.

Kartal bir an için irkilip, "Seni kandırmadım, mecburdum." Deyince inanamayan gözlerle yüzüne baktım. "Kandırmadın mı? Nerede olduğumuza, ne konuştuğumuza bir bakar mısın?" Hayal kırıklığı içinde başımı iki yana salladım. "Keşke karşıma hiç çıkmasaydın, keşke gölge olarak kalsaydın. Bundan sonra yüzünü bile görmek istemiyorum."

Sesime dürüstlük katmaya çalışsam da aslında yalan söylüyordum. Hâlbuki tek keşkem, göz ardı edemediğim gururumdu. Kandırılmış olmayı kabullenemiyordum, yüzüme kapanan kapıları, arkamdan çevrilen dolapları sindiremiyordum. Sona gelmiş olmamızın yarattığı hırçın öfkeyle, canını yakmaya çalışıyordum. Hiç istemesem de ileri gidiyordum.

Kartal'ın bana olan bakışları iyice derinleşirken çenesinde bir kas seğirdi. "Hayatından çıkmamı mı istiyorsun? " Ellerini, bu saçmalığı durdurmamı ister gibi iki yana açtı. "Sırf sana ulaşabilmek için yepyeni bir hikâye açtım diye benden çıkmamı mı istiyorsun?"

Hayır istemiyordum. Tek isteğim oydu.

Kalbim ağzımda, aramızdaki mesafeyi kapatıp gözlerinin kara ormanında kendimi kaybetmeye saniyeler kala, uçuruma doğru soğuk bir köprü inşa ettim ve pişman olacağımı bile bile Kartal'ı o uçurumdan boşluğa ittim. "Korkak gibi fare deliğine sığınarak yaşayan adamla, benim bu saatten sonra hiç işim olmaz."

Pişmanlığın ilk damlası, Kartal'ın gözlerindeki siyahlığın acıyla solduğunu görmemle kalbime aktı. O damla kalbimde zehir gibi yayıldı ve kanıma karışarak kurşun izi gibi kalıcı bir izle bedenimde dolaştı.
Dolaştıkça dışarıdan sapasağlam kaldım ama içimde, yara bere içinde kaldım.

Kartal içimdeki kıyımdan habersiz, bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ama konuşacak gücü bulmayınca yutkunup önce gözlerini benden kaçırdı ardından titreyen ellerini görmemem için ceplerine yerleştirdi.

Kalbim sıkıştı.

Biraz daha yanında kalırsam tüm direncimi kaybedecek, gururumu hiçe sayıp ona yenilecektim. Elimi, sıkışan kalbimin üzerine bastırıp koltuğa bıraktığı şifrelere uzandım ve odadan çıkmadan önce son defa darmadağın bıraktığım sevdiğim adama baktım.

Bu gece, farkında olmadan oynadığımız doğruluk mu cesaret mi oyununu kaybetmiştim.

Bu gece başımı yasladığım huzurlu gövdesini, yarattığım kasırgada kaybetmiştim.

Bu gece, kalbimi bir sığınağın içinde cansız bırakmıştım.

Ben bu gece, adına destan yazılan Zeus ve Metis aşkını sonsuzluğa gömmüştüm.

Herkese merhaba 🌸

Sezon finali ile karşınızdayım.
Nihayet Kartal'ın kimliği ortaya çıktı. Biliyorum çoğunuz onu mafya istiyordu belki kurguyu da bırakacaksınız ama Kartal polisti.

Gelelim bölümümüze...

Kartal ile ilgili tüm gizemimiz bitti. İkinci kitapta deli dolu, hırslı, tuttuğunu koparan, korkusuz, azıcık psikopat, işine aşık ve tutkulu bir polisi yani Kartal'ı okuyacaksınız. Onun dünyasını okuyacaksınız. Aynı zamanda ekibindeki yerini okuyacaksınız. Ekiptekilerin amiri. Türker'in korkulu rüyası aynı zamanda dostluklarını okuyacaksınız. Türker'i çok seveceksiniz.
Yine ikinci kitapta Müge ve Gürkan'ı daha çok okuyacaksınız. Ekip ve Metis arasında sahnelere sıkça yer vereceğim.
Kartal, Eftalya'nın hem kuzeni hem de amiri. Metis'le arasını bozduğunu öğrenecek.
Türker Eftalya aşkını da okuyacaksınız.
Kartal'ın sırrı kalmadığı için daha özgür Kartal okuyacaksınız, onun ağzından bölümler de gelecek.

Kartal, Metis'i tesadüfen öğrendi ama Metis'in o gece cinayeti görmesi tesadüf değildi. Kurgunun adı, Metis dansçı olduğundan dolayı Sokağın Dansı değil. O gece o sokakta cinayete tanık ettirilmesinden dolayı Sokağın Dansı.
Kartal'ın dediği gibi bir şey var. Kartal bunu ikinci kitapta çözecek.

Şimdilik benden bu kadar. Arayı çok uzatmadan gelmeyi düşünüyorum. Tabii hâlâ okumak isterseniz🥹

Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın❤️‍🔥

Continue Reading

You'll Also Like

234K 20K 53
"Beyaz sayfaları kirleten siyah hayatlar." Bu hikâye, ne birinin yolculuğa çıkması ne de şehre bir yabancının gelmesi ile başlıyor. Bu hikâye, yarım...
13.3K 1.4K 18
❛❛Bir ölünün vedası ile yaşayanın vedası aynı olmaz. O yüzden Bahoz karaca ve Lorin kösek'in vedası çok ayrıydı.❞ .. Geçmişten kurtulamayan bir gelec...
995K 33.9K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

1.8M 32.6K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...