Yola çıkmıştık ,arabayı Hyunjin kullanırken camdaki ve yanımdaki manzaralar arasında gidip geliyordu gözlerim.
Hava kararmıştı ve nereye gideceğimizi hâlâ söylememişti bana. Uykum geliyordu ama onun planını mahvetmek istemediğim için uyanık kalmaya çalışıyordum.
Hyunjin
Felix büyük ihtimalle şu an uyumamak için göz kapakları ile büyük bir savaş içerisindeydi. Ama asıl plan buydu, onun uyuması gerekiyordu.
Gideceğimiz yerde gözlerini açması ve güzellikle karşılaşması. Benim de onun güzelliğiyle. Tam da ona göreydi burası. Daha doğrusu bir kısmı.
Uykuya dalışını seyrettim bir süre ve yola bakmaya devam ettim. O gerçek olamayacak kadar güzeldi. Onun için şiirler yazar tablolar yapar romanlar yazardım, ilham verici. Güzelliği, insanlık dışı, sanki dokunsan kırılacak bir peri gibiydi. Aynı zamanda içinden saflık ve iyilik akan bir melek.
Bense ..tamam belki düşmüş bir melek olabilirdim. Ama onun ışığı benim karanlığımı aydınlatıp yok ediyordu.
Umarım benim karanlığım onun ışığının sönüp bitmesine yol açmazdı.
Arabayı durdurup kapımı açtım ve Felix'in tarafına doğru ilerledim, kapısını açtım ve önce o imkansız güzellikte olan yumuşak saçlarını okşayıp elimi beline götürüp kucağıma aldım. Bacakları otomatik olarak belime sarıldı.
Kapıyı kapatırken düşmemesi için elimi kalçasına koyup diger elimle kapıyı kapatıp kilitledim. Kucağımda tam bir bebek gibiydi. Mal mal gülümsemeden edemiyorum çok tatlı ve minik.
Kapının kilidini açtım ve içeri girip bir mum yakıp merdivenlere yöneldim. Buraya güzel bir ışıklandırma sistemi yapmayı listeme ekledim.
Merdivenlerden çıkarken aklıma gelen anılar ve kucağımda duran minik beden içimin derin bir huzur kaplamasına neden oldu. Duvardaki kabartılı motiflere dokundum. Burayı satmadığıma şükrettim.
Bedenini yumuşak yatağa bıraktım ve üzerindekileri çıkarıp dolaptan aldığım eski tarz yumuşak ve hoş gömleği ona giydirdim.
Çok rahat görünüyordu bu görüntüsü beni de rahatlatıyordu. Ben de giyinip yanına uzandım ve ona sarıldım örtüyü örtüp gözlerimi onun cennetine kapattım.
...
Felix
Gözlerimi açtığımda eski tarz ama bir o kadar da ihtişamlı bir şekilde yapılmış olan odada gözlerimi gezdirdim. Yanımda uyuyan ve buraya çok ama çok yakışan Hyunjin ile gülümseyip yanına sokuldum
"Günaydın bebeğim"
"Günaydın Prens Hwang"
Kırkırdayıp bana sarıldı ve yataktan kalkıp aynanın önünde gömleğinin üzerine yelek tarzı bir şey giydi. Tam da 19. Yüzyılda olacak Hwang Hyunjin gibi.
"Sen de birşeyler giyinip aşşağı gel bebeğim"
"D.. dolaptan mı"
"Evet başka bir yer var mı güzelim"
"Hyunjin 21. Yüzyıldayız."
"Ama bu ev değil. Bu yüzden ona uyum sağlamalıyız. Hadi giyin bebeğim"
Odadan çıkıp kapıyı kapattı. Bu kıyafetler fazla güzeldi ve ona fazlasıyla yakışıyordu ama bana yakışacakları.. işte bu tartışılır.
Kapıyı açar açmaz inanılmaz bir koridora maruz kaldım tam da şu an ağzım açıktı. Heryerde tam anlamıyla mükkemmel işçilik ve kabartılı motifler ve eski çizimler vardı.
Hyunjin böyle bir yeri nasıl bulmuştu.
Fazla büyük ve güzeldi, buraya bakım yapan temizleyen kişilere acıyordum ama aynı zamanda da bu güzellikle baş başa kalıyorlardı bence bu ödül bile yeterdi.
Merdivenlerden inerken elimi trabzana koyarak aynı zamanda etrafı izleyerek yavaş yavaş indim.
Ayak seslerimi duymuş olmalı.
"Felix buradayım gel"
Müthiş kokuyla ve onun meodik sesiyle hızlıca oraya gittim. Masa farklı yiyeceklerle donatılmıştı. Hespini o yapmış olamazdı .
"Sen mi yaptın hepsini?"
"Hayır bebeğim, yaptırdım sonra hepsini evden çıkardım."
"Neden"
"Baş başa kalmamızı istiyorum "
"Peki.. o zaman yiyelim!"
"Çok güzel olmuş"
"Ne?"
"Kıyafetlerin ve sen Felix"
"Ah, teşekkür ederim sen de "
Masada olan herşeyi denedikten sonra geriye yaslanıp sordum.
"Ee Bay Hwang bu inanılmaz yeri neye borçluyuz?"
"Büyük büyük babalarım.. buranın soylularıydı. Çok eskiden beri var burası ama hiç hasar almadı sağlam yapılmış. Burayı yapan aile bildiğim kadarıyla kraliyet soyluymuş bu yüzden bu kadar özenilmiş."
"Wow, Hyunjin bu acayip iyi. Yani sen bir soylusun ve burası sana kaldı, şato gibi bir yer."
"Evet bebeğim öyle "
"Prens Hwang Hyunjin'in ihtişamlı şatosu "
"Ve eşi Prens Lee Felix"
Kızararak masaya bakmaya başladım.
"Peki ya onlar, ailen, neyle uğraşıyorlardı?"
"Benim aksime onlar iyidi. Soyumun yüz karasıyım sanırım "
Bu söylediği şeye kırkırdamıştı .
"Bence soyunun en iyisisin sen Hyunjin, yapabildiklerin, bazıları kötü olsa da, herkesin yapabileceği şeyler değil. Sen özelsin."
"Teşekkür ederim bebeğim."
Ona sırtındaki izleri sormak istedim ama eğer bu konu onun hassas noktasıysa diye yapamadım.
Kalkıp yanına gittim ve kucağına yerleşip boynuna sıkıca sarıldım.
Eli belimi kavradı ve okşamaya başladı.
"Bahçeye çıkmak ister misin Lix?"
"Tabi"
Kucağından kalkıp hemen arka verandadan dışarı çıktım. Gördüğüm en güzel yerdi. Tam da fantastik filmlerden fırlamış gibiydi. Çimlere yansıyan güneş ışığı ve yumuşak hava. Ve Hyun..
Oy vermeyi unutmayın!