YAKUT MAHALLİ

By odnilya

386K 18.4K 1.7K

Siz de yeryüzünde olan bitenin sahte olduğunu biliyorsunuz. Bilmiyorsanız...? O zaman sahteler ve yalanlar... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
17
18-(1)
18-(2)
19
20
21
22
23
24
25

16

3.9K 290 35
By odnilya

Merhaba yakut.

Sonunda bu bölümde kavustuk🤍🤍

Özlediniz mi Demir'i Melal'i??

Ben çok özledim...

Yıldızlamayı unutmayın bayram şekerleri🍬🍬

Sizi bölüme alayım🤍🤍

Ondan önce

(Sanki o bileklik, bu bileklik olabilir
gibi??)


Yaralar hep vardır. Bazılarına o kadar alışmışsınızdır ki, unutursunuz. Aklınız ile kalbiniz arasında bir savaş çıkmadan arada ruhu delip geçer ve unutulur.

Ruhumda bir boşluk vardı.

Yarası olmayan bir boşluk. Belki de yara olmasın diye hep görmezden gelmiştim.

İçten ne yaşandığını bilmediğim kara gözlere bakarken içimdeki boşlukta bir sıcaklık hissediyordum.

Yaraya bakıyor gibiydim...

Göğüs kafesimde tahtadan bir yığıntı varmış da, alev almış gibiydi. Hissettiğim yoğun duyguyla geriye çekildim. Ondan aniden ayrıldığımda hissettiğim soğukluğu görmezden gelmeye çalıştım.

Gözlerimi ondan çekip bileğime indirdim. Bilekliğe bakarak dakikalar boyu süren sessizliği bozdum.

"Bu bileklik... " Başımı kaldırdığımda onun da bilekliğe baktığını görmüştüm. "Bu bilekliği hatırlıyorum, " Gözleri bileklikten ayrıldığında bana bakmıştı. Dudaklarını araladığı sırada elimi havaya kaldırarak onu durdurmuştum. "Sen de o gece, o bardaydın? "

"Evet. Oradaydım. " Verdiği cevap ile kaşlarım havaya kalkarken derin bir nefes almıştım. Bu bilekliği ondan istemiştim. Anılar parça parça aklımda dolaşırken benliğimi bir soru ile başbaşa buldum. Bu bilekliğin anlamı neydi?

Özel bir anlamı olabilirdi. Belki de o gece onu bana vermesi için çok ısrar etmiştim. Karşıdaki akvaryumu izlerken mahcubiyet hissi bedenimi sarmıştı. Belki de bir anlamı yoktu. Öylesine taktığı bir bileklikti ve benim ısrarımla öylesine vermişti.

Öylesine verilir miydi?

O geceyi yine de tam olarak hatırlamadığımdan, bu düşünce beni boğmaya başlamıştı. Bir anlamı olmasaydı ve öylesine verseydi, o gece verirdi. Böyle bir gece de değil.

"Bir anlamı var mı? " Ben sormadan söylemeyeceğini hissetmeye başlamıştım. Ona baktığımda yüzümü incelediğini farkettim.

"Bir anlamı yok. " Söylediği şey ile yutkundum. Ayaklandığı sırada bende kalktım. Ellerimi pantolonuma sürttüm ve akvaryuma yaklaştım.

"Peki neden bileğimde? " Eğer bir anlamı yoksa neden bileğime takmıştı? Anlamsız bir şeyi yanımda bulundurmamı mı bekliyordu? Arkamda kalan adamdan cevap gecikmedi.

"Bir anlamı benim için yoktu. Şu ana kadar. " Akvaryumdaki küçük balıkları yakından seyretmeye başlamıştım. Verdiği cevap üzerine ona yandan bir bakış atsam da balıkları izlemeye devam ettim. "Sende kalsın, istersen. " Sesi git gide daha yakından gelmeye başlıyordu. "İstersen, yanında olurum. Bu bileklik oldukça. Bunu bir anlam olarak görebilirsin. "

Görmemi istediği anlam buydu. Eğer bilekliği kabul edersem yanımda dururdu. Belki bana yardımcı olurdu. Onu yanımda hissetmem için mi vermişti bu bilekliği? Gülümsedim. Arkama döndüğümde hemen karşımda olan adama baktım.

Onu ne kadardır tanıyordum? Niye içimdeki ses ona sonuna kadar güvenmemi söylüyordu. Doğru düşünmemi sağlamayan bir şeyler vardı. Bir şeyler engel oluyordu.

"Demir... " Genelde mimik oynatmadığı yüzü şimdi bir garipti. Kaşlarını kaldırmış, devam etmemi istiyor gibiydi. Gözlerine baktığım sırada ruhumun boşluğu tamamladığını hissediyordum. Sonra tekrar bilekliğe baktım.

Bileklik beyazdı...

Resmen kendimi hayal olamayacak derecede güzel bir anın içerisinden çekip çıkarılmış gibi hissettim. Beyaz... Bu an öyle bir andı ki, bana bir şeyleri unutturmuştu.

Ben beyazdan nefret ederdim. Nedeninden ise daha çok nefret ederdim. Bu hayatta bir şeylerden nefret etmem çok zordu. Fakat biri yüzünden; hayatım sanki bir çamura bulanmamış gibi beni bataklığa sürükleyen biri yüzünden nefret etmiştim.

Bir adam yüzünden beyazdan nefret ediyorken, başka bir adam sayesinde o rengi sevecek miydim?

Başımı istemsizce iki yana salladım. Bana kötü anıları hatırlatacak bir beyaz değildi bu.

Karşımdaki adamın gözlerine baktım. Ya bu adam yüzünden her şeye rağmen sevdiğim beyazdan geriye, sadece nefret kalırsa?

Bu bilekliğin bir anlamı olmasaydı ve öylesine taksaydım sıkıntı olmazdı, ruhum duygu sezmezdi böylece.

Bir anlamı var.

"İyi görünmüyorsun. " Düz sesi kulaklarıma dolunca âna döndüm. Kuruyan dudaklarımı ıslatırken gülümsemeye çalıştım.

Bir adam yüzünden, herkesi aynı zannedemezdim.

Sanki beni darlamak istemiyormuş gibi uzaklaşmaya başlamıştı. Akvaryumun yanına yaslandığında konuyu dağıtacak bir cümle kurdu.

"O adamı kamera kayıtlarından bulur, sorguya alınmasını sağlarım. Hakkında dava açacağım. Ondan önce seninle, hazır olduğun bir gün konuşmamız lazım. Daha önce sana... " Sert sesiyle konuşurken aniden durmuş gözlerini benden çekmişti. Bakışları yere bakarken değişmiş gibiydi. Daha donuk bakıyordu. "Daha önce yaptığı ne halt var, onu öğrenirim. "

"Olur. Dava konusunda konuşuruz. " O kadar yorulmuş hissediyordum ki, bedenim artık beni kaldıramayacak gibiydi. Ona son kez baktıktan sonra gülümseyip teras kapısına yaklaştım.
"Ben gideyim. "

Yanımda yürüyerek bana terasların arasındaki basamaklara kadar eşlik etmişti. Basamaklardan geçtiğimde kendi kapıma yaklaştım.

"İyi geceler. " dedim Demir'e bakarak. Ellerini ceplerine koymuş gökyüzünü izliyordu.

"Kendine iyi bak, yakut. "

İçeri geçtiğimde arkamdan kapımı hızla kapattım.

Kalbimin düzensiz atışlarını ancak şimdi hissedebildim. Ben cidden doğru düşünemiyordum. Onun yanında sadece o gözlere bakmak ve başka hiçbir şey yapmamak istediğimi fark ettim. Dudaklarımı birbirine bastırdım.

Başka şeyler düşünmeliydim.

Derken salonun ışığının kapalı olduğunu fark ettim. Ben açmıştım, yoksa kapalı mıydı? İç çekip ışıkları açmak için adım atmaya başladım. Terastaki ışıklar da kapalı olduğu için hiç ışık yoktu. Karanlıktan hiç haz etmezdim. Aydınlık her zaman en iyisiydi.

Işık açmak için elimi tuşlara uzattığımda elimin hemen altında karanlığa gömülmüş bir şey vardı. Oldukça büyük olduğu için irkildim. Bir insan boyutundaydı. Düşünmeden ışıkları açınca korkum gelmeden gitmişti.

Bu Ali'ydi. Yere oturmuş, dizlerini kendine çekmişti. Gözlerimi şaşkınlıkla aralayıp ona bakmaya devam ettim. Uyumamış mıydı? Ben mi onu uyandırmıştım?

"Ali'm? " Parmak uçlarımla gözlerini görmemi engelleyen saçlarını geriye attım. Benimle göz temasında bulunmaktan kaçınıyormuş gibiydi. Birden elimi tutunca benden destek alarak kalktı. İşte o zaman tam anlamıyla kızarmış gözlerini görebildim. Kaşlarımı çatarken Ali elimi bırakmadan koltuğa oturdu ve bana bakarak karşı yanına gösterdi.

Ali'nin ışığa karşı hassasiyeti vardı. O yüzden kızarmış olabilirdi. Hislerim beni yanıltmak ister gibi farklı düşüncelere itiyordu. Gözlerimi yumdum bir süre. Hemen sonra açtım ve Ali'nin istediği gibi yanına oturdum.

"Abla, konuştunuz mu Demir Abi ile? " Sorduğu soru karşısında nefesimi verdim. Şu an odağımda sadece o vardı. Bu konuyu sonra konuşabilirdik çünkü gözlerinden bana bir şeyler anlatmak istediğini görebiliyordum.

"Konuşmadık daha Ali. Bu konu hakkında... " Hızlı bir cevap verirken durdum ve iki elini tutup gözlerine baktım. "İyi değilsin Ali. " Ali, sanki bunu bekliyormuş gibi ellerini benimkilerden çekti ve dirseklerini dizlerine yaslayarak saçlarına daldırdı. Yeri izlerken gözlerini kapatmıştı.

"Bu olanlar benim yüzümden oldu Abla." dediği şey ile bakışlarım donmuştu. Onun ağzından bugüne kadar böyle bir şey çıkmamıştı. Ve söz konusu olamazdı.

"Ali... " konuşmama izin vermeden hızla devam etti.

"Eğer ben olmasaydım, ben de ölseydim o kaza-"

"Ali! " Sesimi yükselttiğimi sonradan fark etmiştim. Ölmek. Hayır, Ali ölmek isteyecek kadar bunu sanki ölmüş olmak isteyecek kadar söylüyor olamazdı. O olmasaydı benim hayata olan çabam da olmazdı.

"Abla. Ben yaşamasaydım. Sen Bursa'ya falan gelmezdin. Babaannemlerin yanına gider mutsuz da olsan en azından böyle bir belâyla karşı karşıya kalmazdın. Seni tanımazlardı bile. " Tek nefeste söyledikleri ile gözlerimin yandığını hissettim. Böyle düşünemezdi. Ben yine de Bursa'ya gelebilirdim. Yine de onlarla karşı karşıya kalabilirdim.

"Ali, konuyu nereye getireceğini bilmek dahi istemiyorum. Sen buradasın. Eğer olmasaydın, inan benim yaşama olan bakışım dahi olmazdı. Ben ölürdüm Ali. " Bakışları bana döndü. Yutkunamadım. Gözlerimden bir yaş aktığında devamının geleceğini bildiğimden silmeye zahmet etmedim. "Eğer seni de kaybetseydim Ali, kim kalırdı? Ben mi? Güldürme beni, ben de ölürdüm. Yaşayamazdım. "

Başını iki yana sallarken onun da gözlerinin dolduğunu gördüm. Ali'nin gözleri ışığa karşı kızarmamıştı bugün.

Ali ağlamıştı.

Ali'den...

"Sahra? " Ses yoktu. Derken bir hıçkırık sesi geldi. Telefona baktı Ali. Kız arkadaşı Sahra, o uyurken aramış ve aniden bir daha yollarının birleşmesini istemediğini açıkca söylemiş, uzun uzun konuşmuştu. Ali, konuştuğundan pek bir şey anlamamıştı. Sesini dinlemek ona iyi gelmişti sadece.

Sahra, uğruna araya Demir'i aratıp veli diye hocaya yönelttiren o kızdı. Birlikte takılıyorlardı. Sevgili gibiydiler. Sadece birbirleri ile konuşur, birlikte vakit geçiriyorlardı. Ablası da tanıyordu onu. Birkaç kere proje ödevleri için eve davet etmişti Sahra'yı.

Beraber çok güzel vakitler geçirmişlerdi. Ta ki okula aynı spor kulübünden olan bir çocuk gelene kadar. Çocuk, Sahra'ya takmıştı. Sahra ise açıkca ondan iğreniyordu. Çocuk, Ali'nin rakibiydi. Bir kere ringe çıkmışlardı, kazanan Ali olmuştu.

Sürekli tartışma yaratan bu çocuktan artık bıkmıştı. Çocuğun niyeti belliydi. Fakat Sahra istemiyordu. Ali ise onu korumaya çalışıyordu.

Hatta Ali ilk zamanlar çok korkmuştu. Onu delicesine sevdiğine rağmen bunu görmeyen kızın bu çocuğa tutulacağından deli gibi korkuyordu. Ama Sahra onu yanıltmamış, çocuğa yaklaşmamıştı.

Dün tekrar bir tartışma yaşanmıştı. Sahra okul değişikliğinden bahsediyordu. Ali ise zaten son yıl olduğu için bu olaya olumlu baksa da Sahra başka şehire gitmeyi düşündüğünü söylemişti. Ve bugün de bunu açıkca doğrulamıştı.

Gidiyordu. Artık yolları birleşemezdi. Sahra, Ali'yi istemiyordu belki... Zaten istemesindi. İkisinin hayali farklıydı. Bazen birlikteyken hayal kurarlardı, o ilkokul öğretmeni Ali ise asker. Birlikte aynı yere atanırlardı belki. Sonra beraber yaşarlardı.

Eğer yolları hiç birleşmesse, iyi ki asker olmak istiyordu. Olursa, bir gün şehit de olurdu. O da giderdi bu dünyadan.

Düşünceleri ile telefon aramasının sonlandırıldığına dair bir ses geldi telefondan. Sessiz odanın her bir tarafından duyuldu bu ses. Ali gözlerini kapattı. Gözleri dolmuştu.

Sevdiği ve korumak istediği her kim varsa herkes bir bir zarar görüyor, gidiyordu. Terk ediyordu Ali'yi. Ablası geldi aklına. O da zarar görüyordu. Yumruklarını sıktığının farkında değildi. Ya o da zor olsada terk etse onu? Ya o da artık sadece gökyüzünde olursa?

Başını iki yana sallayarak kendisini onaylamadı.

İzin vermeyecekti. Bugün birini daha kaybetmişti. Bugünden sonra birini daha kaldıramazdı. İşte bu yüzden izin vermeyecekti. Canı pahasına onu koruyacaktı.

O adamları da doğduklarına pişman edecekti.






​◇◇

Continue Reading

You'll Also Like

55.9K 6.8K 12
🏀 Sayın sen, ben Deva. Deva Çetinceviz. Adımdan da anlayacağın üzere ben kolay lokma biri değilim. Evet, babam beni erkek gibi büyüttü ama öyle olma...
44.5K 3.6K 49
Bu zengin bir kızın hikayesi değil. Bu, çirkin, güçsüz ve ezik bir kızın hikayesi değil. Bu, eski sevgilisinin aldattığı bir kızın hikayesi değil. Bu...
615K 38.7K 67
"Ondan şikayetçiyim memur bey! Bu kız insanları dolandırıyor!" Şu an nerede miydim? Saat gece on bir suları, mekan polis merkezi. Yanımda tanımadığım...
11.4K 746 19
Savcı Sevim İpek Karalar & Yüzbaşı Kadir Ateş Akarsu