DİP: ACININ KRALLIĞI

By Elyios

14.7K 1.7K 3.3K

*Fantastik değildir.* Her hikaye bir kahramanla, birçok hikaye ise budala bir kahramanla başlardı. Herkesin... More

1
2
3
4
5
6
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20/1
20/2
21/1
21/2
21/3
22/1
22/2
23/1
23/2

7

484 71 79
By Elyios

Yabancı Bir Duygu

Bu hayatta beni tatmin eden üç şey vardı. İlki yazılım konusunda takdir edilmek, ikincisi para sahibi olmak ve üçüncüsü de çamaşır suyu kokusu solumak.

Temizlik, o koku burnuma buram buram çarpmadıkça tamamlanmış hissettirmiyordu. Ciğerimi yakan hava mikropları da yakar inancım mı vardı, bilmiyordum ama yeni evimin her bir köşesini silerken çamaşır suyundan faydalanmıştım.

Dip köşe, mis gibi olmuştu valla.

"Bittim Aylin," İlk isyan iki saatin sonunda Yeşim'den gelmiş, kendini yere bırakırken "Prizleri bile silmeye gerek var mı gerçekten? Ya çarpılırsak?" diye baş kaldırısına da devam etmişti. Ben ise sabah taşıdığımız tabakları bulaşık makinesine diziyordum. "Benden önce burada kim kaldı bilemeyiz, neler yaptı onu da bilemeyiz kelebeğim."

"Prize ne yapmış olabilirler ya?"

"Ben bilmem," dedim omuz silkerken. "Önlemini alacaksın, sonra ağlamayacaksın."

"Sen hastasın," Tespitini beğenmiş olacak ki dayandığı duvar dibinden bana parmak sallayıp devam ettirdi. "Psikolojik destek falan alman lazım, temizlik hastası değilsen ben de hiçbir şey bilmiyorum!"

"Çenen çalışacağına lütfen elin çalışsın," dedikten sonra masanın üstünde duran bezi suratına fırlattım. "Bu fiyata ev bulmuşum, keyfim çok yerinde. Sakın tembellik edip kaçırayım deme."

"Temizlik yaparken içinden bir komutan çıkıyor," Şöyle bir düşündü ve hemen düzeltti. "Komutan az kaldı; han, kağan, hakan, keyhüsrev artık ne kadar sıfat varsa hepsi çıkıyor. Şu emirlere bak," Yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştirdim. "Ama beni böyle de seviyorsun?"

"Yoo," dedi gayet net bir sesle. "Ayda bir ev değiştiriyor olsan şimdiye seni hayatımdan şutlamıştım," Kalbim acımış gibi elimi soluma koydum. "Vicdansız kadın, insan en yakın arkadaşına öyle der mi?"

"Bugünden sonra en yakın arkadaşım Gökalp," diyecekti ki etrafa baktı. "Gerçi o şerefsize de göstereceğim gününü, bastı gitti resmen. Beni senin eline bırakmasını asla affetmeyeceğim. En yakın arkadaşım yok benim, ben tek siz hepiniz!"

"Siz kim? Kime yükseldin şu an?"

"Ne bileyim ben, çamaşır suyu solumaktan akıl mı kaldı?" Yüzünü buruştururken, burnunu tıkadı. "Nefes alıp vermesem daha çok oksijen alırım, o derece diyorum sana."

Derin bir nefes çektim içime memnun bir gülümseme eşliğinde. "Misler gibi temizlik kokuyor, ciğerlerim bayram etti." Korkunç bir şey görmüş gibi bakan yüzünü düzeltme gereği duymamıştı. "Aylin, tedavi ol tırtılım. Tedavi ol."

"Tamam, söz param olunca tedavi de olacağım."

"Fakirliğin gözü kör olsun," diye isyan etti oturduğu yerden kalkarken. "Kızı tedavi bile ettiremiyoruz, nerede bu yetkililer?"

"Aman, yetkili falan deyip çekme. Daha ilk günümde kapıma polis falan dayanır," Kulağımı çekerek, yumruğumu tahta masaya vurdum. "Allah korusun."

"Korusun tabi, dolandırdığın adamın karşısına taşındın cesur yürek," dediğinde içli bir nefes verdim. Gerçekten de beni bir tek Allah koruyabildi, kalkıştığım işlere bakılırsa herhangi bir insanın gücü yetebilir gibi durmuyordu. "Belki kiracısıyım diye benimle duygusal bir bağ kurar?"

"Kiracı ve ev sahibi arasındaki tek bağ paradır Aylin, bunu asla unutma."

"Para deme aman, tefeci zaten. Kiraya bir ay sonra yüzde yüz zam yaptım diye dikilse karşıma şaşırmam," Hayalimdeki ev sahibimi kovar gibi ellerimi salladım. "Aman evlerden ırak, kira için bana banka hesap numarasını verdi. Her ay aynı gün yatırır, yüzünü de görmem."

"Niye, yüzüne bakılmayacak kadar mı?" diye sorarken, duruladığı bardağa su doldurarak kalçasını masaya yasladı. "Saçmalama, adam afet afet." Kaşlarını kaldırdı ve meraklı bir ifadeye büründü. "Hadi ya? O kadar mı?"

Genelde hemcinslerime rahat rahat afet derdim ama karşı cinse dediğim nadir görülürdü çünkü kadınlar olarak güzellik mevzusunu arşa çıkarmıştık. Sokağa bir çıkıyordun on kızdan yedisi aşırı güzel, ikisi afet, biri de muhtemelen gününde olmadığı için sadece güzel oluyordu. "O kadar valla."

"E o zaman neden evlerden ırak olsun kızım?" Yanında olmamı fırsat bilip, omzuyla omzuma vurduğunda "Evlere şenlik olsun," diye devam etmişti. Cilveli hareketleri beni güldürüyordu, bu kızın libidosu arşa çıkmışken, nasıl öpüşme safhasını bir türlü geçemiyor, bazen anlam veremiyordum. "Benim evime anca haciz olur o adam, gözü beni ne kadar görmezse dolandırıcısına evini verdiğini de o kadar unutur."

"Senin en çok bu yönünü seviyorum," diyerek boşalan bardağı tezgaha bıraktı ve bana yardım etmek için koliye yöneldi. "Hangi yönüm?" diye sormuştum saf saf. "İnançlısın, hem de en olmayacak şeylere bile."

"Bu evi temizlemek için masrafa girdim, bir süre kovulmamam lazım. Moralimi bozma benim," dediğimde "Bir şey demedik," diye savunmaya geçmişti. Onun bulaşık makinesini yerleştirmeye başladığını görünce "Arabadan süpürgeyi getireyim de dip köşe bir süpürelim?" önerisini sundum. Beni onaylaması ile kapıya yönelmiş, siyah terlikleri ayağıma geçirip aşağıya inmiştim. Kolileri ve süpürgeyi taşımak için Yeşim'in babasının arabasını ödünç aldığımızdan siyah Audi'ye yöneldim.

Arka koltuğa yerleştirdiğimiz ve bence bir kişiliğe sahip heybetli süpürgeyi dışarı çıkardım, ardından da kapıyı dikkatlice kapatmıştım. Emanet mal olunca insan kapısını bile kafasına göre kapatamıyordu, hatta arabanın anahtarını da eşofmanımın cebine güzelce yerleştirmiş, merdivenlere düşmeyeceğine emin olmuştum.

Sağ elime süpürgeyi, sol elime de sap kısmını aldıktan sonra açık bıraktığım kapıdan içeri girdim. Sabah karşılaştığımız yöneticiden asansörü yük taşımak için kullanmayın azarı yediğimden, direkt basamaklara yönelmiştim ama ilk katta bile ayaklarımdan derman kesilmişti sanki. Sabahtan beri temizlik yapıyordum, kolileri de taşıdığımız için gücüm kuvvetim kalmamıştı ama önümde iki kat daha vardı.

Yere de koyamıyordum ki, altı pislenirse evimin içinde gezdirmeyi geçtim, kapısından bile sokmazdım.

"Off," dedim ikinci kata doğru çıktığım esnada. Daha beşinci basamaktayken, adımlarımın sırasını kaçırmış, geriye doğru sendeler gibi olmuştum ama sırtımda hissettiğim el beni ileriye doğru iterek, dengemi sağlamıştı.

Bağırmaya bile vaktim olmadan yuvarlanabileceğim gerçeği ile saniyelik yüzleşip "Ay," diye tepki vermem peş peşe gelmişti. Süpürgenin gövdesinin ağırlığı kolumda biraz azaldığında, sağıma doğru döndüm ve onu gördüm.

"Tefeci?" dedim gayri ihtiyari ama çamaşır suyundan düzgün fonksiyon göstermeyen aklım hemen kendini topladı. "Yani Tuğrul Bey?" diye düzelttim. Bana göz devirmiş "Bırak," demişti sadece. Canıma minnet olduğu için süpürgeyi ona bıraktım, kendim de sapını iki elimle birlikte tutup, merdivenleri keçi gibi tırmanan ev sahibimi takip etmeye başladım.

"Sağ olun, hiç öyle gözükmüyorsunuz ama centilmensiniz baya." diyordum peşinde neredeyse koşarken. Bana bir önemli değil demeyi bile çok görmüş olacak ki sessiz kaldı. Bu adamla konuşmak mı daha iyi, yoksa konuşmamak mı kararsız kalsam da kendimi "Akşam eşyalarım gelecek, bu akşam taşınmış olacağım. Bugün temizlik yaptım, önceki kiracınıza depozitoyu helal edebilirsiniz, fıstık gibi bırakmış evi," derken buldum. "Aynı şekilde geri isterim evi."

Ona cevap veremeden, sol tarafta kalan benim dairemin kapısı açıldı ve "Nerede kaldın?" diyen Yeşim aramıza katıldı. Bana bakıyordu ama daha sonra gözleri yanımdaki afete döndü, ilk önce kaşları kalktı, sonra ağzı hafifçe aralandı ve en sonunda da "Oo," diye tepki verdi.

Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim önermesi doğruydu sanırım, çünkü Yeşim'e bakınca kendimi görüyordum tam olarak.

"Yeşim, arkadaşım," diye açıklama yapacağım sırada Tuğrul "Ev arkadaşın mı?" demişti hemen.

"Yok canım olur mu öyle şey, iki kişi yaşayacak olsak size bilgi verirdim." Örnek kiracı imajımı korumak için bir de gülümsemiş, Yeşim'e dönüp "Ev sahibim, Tuğrul Bey," diye de yanımdaki heykelimsi varlığı tanıtmıştım. Arkadaşım "Çok memnun oldum," dedi, tefeci ise kafa sallamıştı. Saçma bir ortam oluşmasın diye içeri geçmeye yeltenecektim ki, dışarı çıkma amacımı hatırlayarak süpürgeye çevirdim bakışlarımı.

Hala yere bırakmadığını görmemle "Alayım," diye atıldım. Tuğrul ise beni pek kale almamış, kapıya doğru adımlayıp geri çekilen Yeşim'in önündeki eşiğe koyuvermişti. "Bıraksaydınız keşke yere," dedim, buraya adım attığımızdan beri gık demeden taşıdığı aletin vicdan azabıyla. Ne gibi bir cevap bekliyordum, bilmiyordum ama duyduğum cümle şaşkınlıkla kalakalmama neden oldu.

"Altı kirlenirdi," Ona döndüm, yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama beynimden geçen tek şey, vay be, olmuştu. Titizlik serüvenimde birçok insanla muhatap olmuştum, evimin ortasına gofret paketi atanı bile görmüştü bu gözler. Bu incelik bir an "Olsun," diye hülyalı hülyalı konuşmama neden olduğunda, Yeşim güldü ve onun sesiyle kendime gelip "Yani teşekkürler," diyerek toparladım.

Bana da kafa salladı, kendi dairesine doğru iki adım attıktan sonra duraksayıp "Eşyaları taşırken gürültü yapmayın," diye uyardı. "Ama koltuklar falan taşınacak?" dediğimde kaşlarını kaldırdı. "Beni ilgilendiren tarafı nedir?"

Ulan o kadar eşya ses çıkarmadan nasıl taşınacaktı, hayalet asker mi tutmuştuk, büyülü asamız mı vardı; nasıl olacaktı o iş bu merdivenlerle?

"Haklısınız, zaten benim koltuklar hafif," dedim evine mahkum olduğum şahsa. "Dikkatli oluruz, iyi akşamlar size."

"İyi akşamlar," dedi sadece, sonra da arkasına bir daha bakmadan evine girmiş, kapıyı da suratımıza kapatmıştı. "Bu adamın karşısında oturduğun için ayrı vergi alınmalı senden," diyen Yeşim süpürgeyi alıp içeri sokmuş, peşinden de ben girip kapıyı kapatmıştım.

Süpürgenin altını düşünecek kadar kibar ama taşınan karşı komşusuna bir günlük anlayış gösteremeyecek kadar da kaba.

"Umarım ruh sağlığım bozulduğu için tazminat isteme noktasına gelmem," demiştim hevesli Yeşim'in aksine. O ise almış gazı, sıfırdan yüze birkaç saniyede çıkmıştı. "Tuğrul mu demiştin adına?" Kafamı olumlu anlamda salladım. "Hay maşallah ya, Tuğrul da Tuğrul'muş ha! O ne öyle, insanda yürek mürek bırakmaz bu."

"Değil mi?" dedim Allah'ın bildiğini kuldan saklama taraftarı olmadığım için. "Keşke biraz da karakterine yansısaydı," Süpürgenin fişine asıldım ve prize doğru yürüdüm. "Seksen milyonun içinden yirmi binin peşine düşmüş, bir de onun üstüne faiz koymuş. Yakışıyor mu karizmaya o cimrilik?"

"Yakışmıyor harbiden," diye beni onaylayan en yakın arkadaşım, erkekler konusunda objektifliğini çoğu zaman koruyabildiği için takdirle kafamı salladım. "Yine de bu adam ne yapsa mübah dememek için de kendimi zor tutuyorum."

"Beni evden atıp polise haber vermesin de ne yapsa başım gözüm üstüne," Sonuçta tefeci mefeciydi ama bana bu evi muadillerine göre uygun bir fiyata bırakmıştı. Üstelik gözünde güven veren bir sicilim de yoktu, tamamıyla minnettardım.

"Çekip seni öpse?"

"Ya kendin yollusun, beni neden yoldan çıkartıyorsun anlamadım gitti," dedim hızlanmak şöyle bir yana dursun, direkt kanat takıp uçan arkadaşıma. "Yalnız hakkını yemeyeyim, iyi yazıyorsun bu aşk meşk işinde senaryoyu. Tefeciyle dolandırıcıyı öpüştürmek anca senin aklına gelirdi."

"Yasal olmayan şeyler daha tutkulu oluyor," Koltuklarımız olmadığı için duvarlara yaslanıp konuşuyorduk, Yeşim de yorulmuş olacak ki aşağı kayıp oturdu. "Adliyede savcıya polise değil de, suçluya aşık olacağımı düşünürüm hep."

"Tabi, ol da görelim bir seni." Alayla güldüm. "Senin suçluyu, abinle karşı karşıya görmeyi merakla bekliyorum." Gözümü kıstım, fena fikir değildi sanki? "Yapsan mı harbiden Yeşim, abine ne şok olurdu ha, kendine gelemezdi yıllarca."

"Daha ev sahibini öpmüyor, bana ne diyor."

"Sus kızım," dedim panikle, sanki adamın evini kiraladık diye her yerde kulağı varmış gibi bir paniğim söz konusuydu. "Yerin kulağı vardır, duysa bu sefer de sapık diye beni polise verir. Bakma sen tipine, seviyor herhalde karakol falan. Valla aldırıverir beni içeri, senin öpüşme işini de artık demir parmaklıklarla hallederim."

"Ben onu bunu bilmem," Omuz silkti rahat bir tavırla. "Kimi desem kulp buluyorsun, artık sana fikrini sormayacağım. Sorunca adım adım rahibeliğe doğru gidiyorsun."

"Ya hayat galesi içindeyiz, sen hala ne derdindesin? Yarına yiyecek ekmek peşindeyim, erkek de eksik kalsın başıma." dedikten sonra şöyle bir gözden geçirdim. "Hey yavrum hey, daha geçenlerde gördüm sosyal medyada yazmışlardı. Bir flört yapmanın maliyeti bile beş bin lira olmuş. Hediyesi, hesap ödemesi, gönlünü hoş etmesi. Yok, benim bütçem bir erkekle olmaya yetmez, sana başarılar bu sektörde."

"Harbi beş bin kadar olmuş mu ya?" dedi arkadaşım, sanırım onun da bütçesi saniyelik de olsa sarsılmıştı. "Seninle sallayabilirdik piyasayı," dedi kendine güvenen bir sırıtışla. Ben ise "Hadi hadi, süpürmem lazım. Gökalp gelir az sonra, eşyaları tozun üstüne mi koyalım?" diyerek onu asıl konuya çekmeye çalışıyordum. "Aylin sabahtan beri siliyoruz, nasıl toz olabilir yerler?"

"Kapı cam açıyoruz kızım, dolmuştur iki dakikada. Hadi, ayak bağı olma."

Söylenmesine rağmen seri hareketlerle kalktı ve mutfak dolaplarına doğru yol aldı. Ben ise ninni gibi gelen süpürge sesi eşliğinde tüm evi turlamış, güzelce süpürmüş, memnuniyetle de ıslık çalmıştım. Evin havası bile değişmişti canım, resmen bir yaşam alanı olmaya hazırdı.

Çalan zili duymamla süpürgeyi kapattım, daha da fazla süpüremezdim zaten çünkü elektrik yiyordu bu makine. Yer silmek gibi değildi, ömründen değil cebimden yediği için bir tur ancak yapabilirdim.

"Gökalp geldi," dedi Yeşim, ben de kapının önüne gelmiş, elindeki komodinle sırıtan oğlana bakıyordum. "Buram buram çamaşır suyu korkuyorsunuz," Ayakkabılarını birbirine bastırıp çıkardıktan sonra komidini salonun ortasına bırakıverdi. "Nerede pubta karşılaştığım çıtırlar, nerede bu çamaşır suyu kokan teyzeler?"

"Çamaşır suyunu içiveririm sana, görürsün o zaman." Yeşim anında terslediğinde Gökalp bana döndü. "Kızın canına mı okudun, ne hale gelmiş? İçinden cani çıkmış."

"Bir de utanmadan soruyor," diye sinirle söylenen Yeşim, Gökalp'in kolunu yakaladığı gibi etini iki parmağı arasında sıkıştırdı. "Beni nasıl Aylin'in eline bırakırsın, vicdansız! Ben sana böyle mi yapıyorum, nankör!" Hırsını alamamış gibi devam etti. "Bundan sonra peşine düşen her kıza açık adresini vereceğim, seni korumak için düşman edindiğimiz yetti. Uğraş dur da akıllan."

"Yapma be Yeşim," Gökalp, onun kalbini almaya çalışırken ben çok farklı bir noktaya takılmıştım. "Aşk olsun Yeşim, ne yaptım ya ben sana?"

"Ben bana değil de kendine yaptığına emin ol daha çok üzülüyorum," Dizlerimi işaret ederek devam etti. "Yerlere eğilip siliyorsun, bu dizlerin haline benim canım acıdı tüm gün."

"Kızım vileda kullan demedik mi sana, ne uslanmaz bir teyze var senin içinde," Grubumuzun erkek tarafı da çemkirmeyi ihmal etmediğinde "Bravo ya, hiçbiriniz benim yanımda olmayın. Temiz olmuyor öyle diyorum, kime diyorum?" diye çıkıştım.

"Senin için diyoruz," Gökalp şefkatli bakışına döndüğünde, sinirim anında sönmüş, yüzüme de ufak bir tebessüm yerleşmişti. "Ee, eşyaları biz mi taşıyacağız?" diye sorduğumda kafasını iki yana salladı. "Ayarladım birkaç kişi,"

"Ücret?" Benim için en önemli konuyu dile getirdiğimde, fakirlikte yarıştığım arkadaşım dert etme der gibi elini salladı. "Hallettim ben," Asla ikna olmamıştım. "Halledemezsin, yok öyle."

"Oldu bile," deyip geçiştirdi, sonra da "Gidiyorum, kapının önüne bir şey koyun da kapanmasın. Taşıyalım şu eşyaları," diyerek kapıdan çıkıp gitti. "Bu çocuk sabrımı sınıyor," diye söylendim arkasından, Yeşim güldü. "Senin mi benim mi?"

"Ah!"

Acılı bir nida ve büyük bir gürültü ile aynı anda birbirimize döndük. "Ne oluyor be?" dedim kapıya doğru koşarken, görmeyi beklediğim tekli koltuğu tepetaklak etmiş bir çocuk değildi.

Kaldırmaya çalıştığı koltuk duvara çarpıp tekrar büyük bir gürültü çıkardığında gözüm karşı dairenin kapısına döndü ve az önce duyduğum uyarı kulaklarımda yankılandı.

Sikeyim!

"Sessiz olun!" dedim koyduğum kuralı saniyesinde kendim çiğneyerek. "Bu nasıl bir koltuk anlamadım ki? Sırtta durmuyor, ben ne yapayım?" Kapının önünden çekildim ve yalvarır gibi konuştum. "Anladım kardeşim de benim karşı komşu hasta," Çok da yalan sayılmazdı, fiziken olmasa da ruhen hastaydı işte canım, sonuçta tam olarak konum vermemiştim ki?

"Haa," dedi sesini kısarak. "Kusura bakmayın ya, neyi var?"

"Sinir bozucu bir kişiliği," diye otomatik cevaba bağladığımda, kaşları yukarı kalktı. Ben de bıraktığı koltuğu biraz sürüdüm, aynı zamanda da hatamı düzeltiyordum. "Valla neyi yok ki kardeş, doktor senin yaşaman mucize diyormuş, öyle ağrıyla acıyla kıvranıyor. Beş dakika uyusa kar, uykuları bile kaçıyormuş."

"Az yavaş salla," diyen Yeşim aynı zamanda da kolumu dürtüyordu. Esmer olan da içeri girip sırtındakini bıraktığında, şöyle bir süzdüm. Göz altlarına bakılırsa haplanıp gelmiş olmalıydı, yoksa halinin başka bir açıklamasını yapamıyordum. Yeşim "Gökalp nereden bulmuş ya bunları?" diye fısıldayarak sorduğunda dudak büzdüm. "Bardan kankalarını toplamıştır, sonra niye yan odamda kalmıyorsun diyor, ya sabır."

Her an tefeci tarafından basılıp evden atılacağım korkusu ile diken üstünde eşyaların taşınmasını beklemiş, birkaç kere de kalp krizi riski geçirmiştim ama bugün için yakışıklı yüz görme kotam dolmuş olacak ki Tuğrul Bey azarları ile daireme teşrif etmeden taşınma serüvenim son bulmuştu.

Çocuklara bir yudum su bile vermeden kapı dışarı eden Gökalp'i kınamak için ağzımı açacaktım ki "Sakın başlama Aylin, yoruldum zaten," diyerek lafları ağzıma tıktı. Ama unuttuğu bir şey vardı ki, ben susuyorsam Yeşim benim yerime konuşurdu. "Çocuklara neleri neleri taşıttın, kendin koli falan taşıdın. Neyine yoruldun acaba?"

"Sizi iade edemiyor muyum ya ben? Ne yapsam yaranamıyorum bari ömrümden yemeyin?"

"Aman hemen kafamıza kalk," dedi Yeşim oturduğu koltuğun üstünden aynı hızda kalkarak. "Of, toz kokmuş resmen," demeyi de ihmal etmemişti ve birkaç saniye ortamda ölüm sessizliği oluştu. Gökalp "Siktir," demişti açık açık, Yeşim ise gözlerini kapatıp "Off, ben şu çenemi var ya," isyanına girişmişti.

Ben ne mi yapıyordum?

Tabi ki dehşetle tozlara bakıyordum. "Bunları silmeyi nasıl unuttuk biz!?" diye bağırdığımda Yeşim hemen yanıma koşup, eliyle ağzımı kapattı. "Sus kızım, bağırma. Evden atılırsın falan, ben bir ev daha temizleyemem, lütfen!"

"Bağırınca niye evden atılıyor ki?"

"Ev sahibi sessiz ol demiş," Gökalp sinir olmuş gibi güldü. "Paşamız bir ev kiraladı diye kendini padişah falan sandı herhalde," Kapıya doğru yürüdüğünde Yeşim ile birlikte seri hareketlerle kapının önüne geçmiştik. "Çekilin, bir merhaba diyelim de ayağını denk alsın."

"Gökalp," Şirin olmaya çalışıyordum ama mizacıma tersti, bu yüzden "Otur şuraya canımı sıkma," derken bulmuştum kendimi. Aferin Aylin, insanları ne de güzel sakinleştiriyorsun öyle, sana da zahmet oluyor böyle.

Zilin çalması ile korkuyla Yeşim'e döndüm. "Geldi işte, atacak beni gürültü yaptım diye," Hemen koluna yapıştım. "Hukuki bir şeyler söyle, hapse attırırız seni de, mahkemelerde sürünürsün de. Bir şeyler yap!"

"Kızım kanun koyucu olsam anca yapabilirim bu dediklerini, bıraksana kolumu."

Gökalp göz devirdi ve ikimizi de itekledi. "Çekilin şuradan, yemek geldi." Açma diye bağıracaktım ki çoktan açmış, karşımızdaki zararsız kuryeden poşeti alıp kapıyı kapatmıştı. "Aa," Şaşkın nidama burnuma gelen kokular eşlik etti. "Acıkmışım," tespitinde bulundum, Yeşim ise poşeti hemen kapmıştı. "Bir de beni sor."

Aç köpekler gibi mutfak masasına koştuk, Gökalp ise sakin sakin bizi takip ediyordu. "E niye iki kutu var?" diye sordum, karşıma oturan çocuk "Ben aç değilim, yemiştim bir şeyler," dedi rahat rahat. Biz burada temizlik diye midemizi bile unutalım, o gelip geniş geniş konuşsun. Bu hal bana batardı kardeşim.

"O zaman senden ufak bir şey isteyeyim?" Masum soruma kafasını sallayarak cevap verdi, ben ise açtığım lahmacunun üstüne soğan, yeşillik ne varsa diziyordum. "Biz yemek yerken sen de koltukları sil, malum bu gece burada kalacağım ben. Toz toprak içinde uyuyamam,"

"Ne?"

Yeşim sinsice gülüp ayağa kalktı. "Gel ben sana bezle kovayı vereyim," deyip omzuna birkaç kez vurdu. "Bana gerçekten bunu yapacak mısınız?" Sorguluyordu ama yine de ayağa kalkmıştı. "Senin bana yaptıklarının yanında emin ol insaflıyım Tanin, hadi marş marş." Bana göz kırpıp, onunla birlikte mutfaktan çıktığında güldüm.

Akşamın kalanı koltuk silen Gökalp, yemek yedikten sonra bir de keyif kahvesi içen Yeşim ve benim kahkahalarım ile geçmişti.

Nasıl başlarsan öyle gidere inanırdım, yeni evimdeki ilk saatlerim ise yüzümü güldürecek birtakım şeyler vadediyordu şimdiden.

...

"İnsan kalpsiz yaşar mı? Tüm insanlar kaşar mı?" diye mırıldanıyordum, bugün keyfim yerindeydi. Temizlikten sonra iki bin lirayı çaktırmadan cebime indirmiş, daha temkinli gitmenin rahatlığıyla kek yapmaya başlamıştım. Yalnız o kadar miktarın içinden beş haneli değil de dört haneli para çekmek gerçekten de nefsimi çok zorlamıştı. "Senle çıktıktan sonra kardeşine yavşar mı?"

Elimdeki kek kalıbını fırına sürdüm, tuttuğum evde ocak ve fırın bile vardı anasını satayım. Beleşti bura beleş! "Bu arada insan sevdiği çocuğun kardeşine de yavşamamalı ya," dedim sinirle, hızla telefonumun başına gittim ve terbiye etmeye başladığım nefsime ağır gelen şarkıyı kapattım. "Asılacak başka insan kalmadı sanki?"

Kollarımı göğsümde birleştirdim, ayakta dikilerek kekimin pişmesine şahitlik edemeyeceğimi fark edince de halının üstüne oturdum. Yanağımı avuç içime yaslayıp pişmeye başlayan keki izlemeye koyulmuştum. Terapi gibiydi.

Ne kadar süre kekimin pişmesini izledim bilmiyorum. Eski nesillerin çamaşır makinesi izleme efsanesini şu an fırın üzerinden yaşatıyor olmak nostaljik hissettirmişti, üstelik bu hissi sevmiştim. Eğer elektrikler bir anda kesilmese muhtemelen aşık da olurdum. Çünkü tam olarak kekim kabarmak üzereyken yaşanmıştı bu kesinti. "İşte! Ben biliyordum böyle olacağını. Beleşe ev mi verirler kızım Aylin? Acaba burası haritada gözüküyor mu ondan bile şüphe etmen lazımdı."

Oturduğum yerden hızla kalktım, tezgahın üstündeki telefonumu bulup flashını açtıktan sonra piştiğini umduğum kekimi de fırından çıkarttım. Ne güzel kabarmıştı anasını satayım, çökecekti şimdi!

"Off," nidasıyla kapıya yöneldim. Amacım bana ev satan tefecinin kapısına dayanıp hayırdır çekmekti. Ama kapıyı açtığımda aşağıdan gelen tak tuk sesleri bir an duraksamama neden oldu.

Çatık kaşlarımla önce merdivenlerden aşağıya ışık tuttum, üçüncü katta olduğumdan ne olduğunu görebilmem pek mümkün olmamıştı. Önceliğin karşı komşuna sormak olsun diye düşünerek yumruk yaptığım elimi kapısına vurdum ve açmasını bekledim. Bu hareketi yaklaşık beş altı kez tekrarlamama rağmen açan olmamıştı. "Ya ama kekim sönüyor."

Sesim öyle hüzünlü çıkıyordu ki neredeyse ağlayacaktım. O kadar malzeme kullanmıştım içine, boşa mı gidecekti şimdi param? "Aşağıda kim var?!"

Merdiven demirlerinden sarkarak aşağıya seslendim, anlık takırtılar kesilse de umursanmamış yine vurulmaya devam edilmişti. "Ya kardeşim elektrikle alakalı mı bir şeyler yapıyorsunuz? Neden cevap vermiyorsun?!"

Elektriklerin kesilmesiyle boş olan aparmanda sesim bir borazan gibi çıktığından mıdır nedir, bir üst komşumun "Tuğrul Beydir! Bağırma akşam akşam!" çığırtısı duyulmuştu. Hayır bir de dinime küfreden müslüman olsaydı keşke. Bana bağırma diyen de apartmanı inletiyordu.

Hemen merdiven demirlerine yapıştım, kafamı yukarı kaldırıp seslenen ablayı gördüğümde "Kusura bakmayın, ben yeni taşındım. Anlayamamışım," dedim. Tabii insanlara insanlık yapmanın yaramadığını unutmuştum. "Dolduruyorlar ne idüğü belirsiz insanları apartmana, cıyak cıyak bağırmalarını dinliyoruz."

Ya sabır çektim içimden, sonra da anahtarımı kapımın arkasından alıp merdivenlerden aşağıya indim. Tefeci adam her ne yapıyorsa bir işi becerememiş görünüyordu, gidip bir el atsam daha hızlı gelirdi elektrik.

Fenerimle giriş katın aşağısına yöneldim, bodrum olduğundan galiba insana daha da bir basıyordu. Fenerimi sağa çevirdiğim an Tuğrul'u görmemle elimi kalbimin üstüne götürdüm, Allah'tan beklediğim kişiydi de korkum uzun sürmemişti. "Küçük dolandırıcımız da teşrif etmiş."

Bu apartmanda yaşamanın şanından mıydı acaba? Kimse kendine bakmıyordu. "İnsanın adı çıkacağına canı çıkmalı gerçekten," diye mırıldandım. "Tuğrul Bey, sorması ayıp akşam akşam elektriklerimizi neden kestiniz ve ne yapıyorsunuz tam olarak?"

"Telefonu yüzüme tutma," dedi tek gözünü kısarak, kafasıyla da işaret etti. "Şuraya tutacaksın."

Neden bilmiyorum flashın yönünü refleksle söylediği yere çevirdim, parmaklarımın ucunda yükselerek de ne yapıyor diye bakmaya çalıştım. "Bir şey diyebilir miyim?" dedim tefeciye, o ise tepkisiz kaldı. Herhalde bu söyle demek falan oluyordu. "Sen anlıyor musun bu işten?" dedim, omzunun arkasında kaldığım için de kafamı iyice dürtüklediği kutuya yaklaştırmıştım. "Hiç beceremiyor gibi bir halin var, sanki yalandan elliyorsun kabloları?"

Tuğrul benim bulunduğum tarafa döndü, benden daha uzun olduğu için bakışları aşağıya doğru kaymıştı. Öyle bir bakışa sahipti ki insana ne diyeceğini unutturuyordu. "Yalnız elinden bir iş gelmiyor falan ama gözlerin baya güzel. Hakkını yemeyeyim şimdi."

"Sen hep böyle misindir?" Elimdeki telefonun ışığını daha iyi görebileyim diye Tuğrul'un gözüne odakladım. Rahatsız olduğu için kafasını kutuya geri çevirmesi iki üç saniye bile almamıştı. Neyseki ben cin gibiydim, gözünün merceğine kadar görmüştüm. "Nasılmışım orasını anlamadım ama sen çok fena birine benziyorsun, ben insan analizinde hiç yanılmam. O gözler hiç temkinli bakmıyor, bir de renkli olsalardı bakanı nazardan falan çatlatırdın kesin."

"Çok konuşuyorsun," dedi Tuğrul, bana bakmıyordu. Gözleri tamamen kablolarla dolu kutuya odaklıydı, ben "Hayır, sen az konuşuyorsun," derken de tuttuğu kabloyu çekiştirmiş "Şunu tut," diye emir vermişti. "Tutarım tutmasına da şimdi bizim samimiyetimiz yok, tutar mısın diye sorsan daha uygun olur."

"Az mı paramı yedin? Nasıl samimiyetimiz yok?" diye sordu Tuğrul, sesindeki alaycı ton hiç ama hiç hoşuma gitmemişti. Gösterdiği kabloyu tutmuştum, içime atamayacaklarım ise hemencecik dilimden dökülmüştü. "Ben bu konuya açıklık getirmek istiyorum, şu tavırlarının bir son bulması lazım. Yüz yüze bakıyoruz, kapı komşusuyuz neticede."

"Getirme," lafını duysam da işime gelmediğinden getir diye yorumladım. "Bundan dört yıl önce ben üniversitedeyken kafede çalışıyordum-" Tuğrul'un tam yanında durduğum için kafasını bana çevirmesiyle neredeyse burun buruna gelmiştik, yüzünde fare görmüş gibi bir ifade vardı. "Sen ne anlatıyorsun şu an?"

"E daha anlattığımı dinlemedin ki? Bir sabırlı olsan ana fikri anlayacaksın." Tuğrul siniri bozulmuş gibi sırıttı, kafasını iki yana salladıktan sonra "Ya sabır," çekmişti. "Sen neden indin ki aşağıya? Bırak kabloyu, yukarı çık."

"Orası da ayrı mesele," dedim hüzünlü bir sesle. "Ben kek yapıyordum, fırının başındaydım tam. Pişmesini izlerken çat diye elektrik kesildi. Dedim ki kızım Aylin sen kek yaptığını sanıyorsun ama kendin kek olmuşsun. Bu ev sahibin seni keklemiş."

Tuğrul derin bir nefes aldı, kafasını yukarı çevirdiğinde sabır dilemesine yardımcı olmak adına telefonumu tavana çevirdim. Kafası aşağıya inerken de eş zamanlı olarak elimin yönü kutuya doğru kaymıştı. "Beni kekledin mi sahiden?"

"Kim bilir?" dedi, bir anda kablolarla oynayışı da hızlanmıştı. İşte varlığım bile işlerin hızlanmasına yardımcı oluyordu. "Keklediysen de ayıp yani, bu nasıl bir kinmiş arkadaş. Tefeci mefeci demeden kırk bin ödedik, yine yok yine yok. Bu arada Tuğrul?" dedim tuttuğum kablo yüzünden ağrıyan koluma bakarak. "Ben şimdi sana yardımcı oluyorum ya, benim kiradan düşer miyiz?"

Tuğrul elinde tuttuğu, adını bilmediğim demir olan şeyi bir anda açıkta kalan bileğime değdirdi. Çarpan elektrikle şok olup tuttuğum kabloyu bırakmış, yerimi onun doldurmasını izlemiştim. "Düşemeyiz," diye tek kelime edip bir anda elektriklerin gelmesini sağladığında telefonumu cebime attım ve onu alkışlamak adına ellerimi birbirine çarptım.

"Sakın ama sakın bu alkışımı elektrikleri getirdin diye yaptığımı sanma," dedim kafamı sağa sola sallayarak. "Nasıl zengin oldun onu alkışlıyorum. Kiradan yüz lira düşeceksin diye aklın çıktı. Gerçi," dedim ve o malzemelerini toplayıp yukarı çıkarken arkasından seslendim. "Bir elektrikçi bile çağırmamışsın, koskoca milyoner üşenmeden aşağıya inmiş, tamir yapıyor."

Ne günlere kalmıştık ya, nasıl bir insana denk gelmiştim böyle? Dolandıracak başka kişi kalmamıştı sanki. Birinin ahı tutmuştu ya da üç kuruş paramda gözü kalmıştı. "Tuğrul?"

"Sesini yükseltme binanın içinde," dedi Tuğrul, bir anda merdivende durmuş, alt basamakta kalan bana bakmıştı. "İnsanları rahatsız edersen sözleşme falan dinlemem kapının önünde bulursun kendini."

Kafamı uslu bir çocuk edasıyla aşağı yukarı salladım, elimle de ağzıma hayali bir fermuar çekmiştim. "Gel sana kek ikram edeyim diyecektim, neden kızıyorsun ki?"

Tuğrul bir bana bir de üç basamak yukarıdaki evimin kapısına baktı. Aşağıdan bakan insan için de yakışıklı görünüyordu bu çocuk, iki merdiven aşağıda olmama rağmen ona yükselmekten neredeyse ikimizi de aynı boyda zannedecektim. "İyi hatırlattın, eve bir zarar verdin mi taşınırken ona da bakmam lazımdı."

"Şu cimriliği biraz azaltsan," dedim elimle ufak işareti yaparken. "Gözümde gerçekten afet olursun, ben sana diyeyim."

"Bunu öğrendiğim iyi oldu," dedi Tuğrul alayla, bana da arkasını döndü. Biraz önden gitmesine izin vererek gözlerimle kasa kontrolü de yapmıştım, cimri olsa bile afetti ama bunu bilmesine hiç gerek yoktu. "Aç bakalım kapıyı."

"Hay hay," dedim onun önüne geçerek. Kapıyı beklemeden açtığımda, sönüp sönmediğini merak ettiğim kekime doğru neredeyse koşmuştum. "Al işte!" diye sesimi yükselttiğimde Tuğrul koridordaki prizleri kontrol ediyordu. Sanki söküp satacaktım, o kadar düşmemiştik çok şükür. "Kekim sönmüş."

Çatal çıkarttım, pişip pişmediğini kontrol etmek için bir lokma aldığımda yüzüm düşmüştü. "Neden fırından çıkarttın?" diye sordu Tuğrul, kendine bir çatal alıp benimkinin on katı bir parçayı ağzına atmıştı. "İçinde mi bıraksaydım, o nasıl soru?"

"Sen daha önce hiç kek yaptın mı?" dedi Tuğrul, yaptığım keki de zorla yutmuş, dolapların neredeyse tüm kapaklarını açarak bardağa su doldurmuştu. "Tuttuğum evlerde fırın yoktu maalesef, ayrıca elektriği çok harcıyor. Kendimi bir kereliğine ödüllendireyim dedim, yaptım."

Tuğrul, "Belli," dedi, ikinci bardağı da doldurup içtiğinde "Sen çok yaptın galiba?" diye sormuştum. O ise hiç beklemeden "Yapılırken izlediğim çok oldu," diye karşılık verdi.

O an fark ettiğim şeyle "Sen tek mi yaşıyorsun?" diye sordum. "Evli falan mısın? Öyle bir izlenim aldım sanki."

Tuğrul bardağı tezgahın üstüne bıraktı, sol elini kaldırıp yüzük parmağını görüş açıma soktuğunda bir metal görememenin hoşnutluğunu içimde hissetmiştim. Midemde anlam veremediğim ufak bir kıpırtı oluşmuştu sanki.

Yabancı duygunun varlığını garipsesem de önemsemedim.

"Şu camı pencereyi aç biraz," dedi Tuğrul, gözleriyle evi didik didik etmesi yetmemiş gibi bir de bana akıl veriyordu. Hatta akıl vermekle de kalmamış, bizzat kendisi harekete geçerek pencereyi açmıştı. "Ben senin neci olduğunu anlayamadım."

Tuğrul pencerenin kenarındaki duvara yaslandı, bacaklarını çapraz bir hale getirip kollarını göğsünde birleştirdiğinde bir modelden hallice görünen görüntüsünü göz ardı etmeye çalışıyordum. "Saffet.16 olarak temizlik şirketin var, komşulardan anladığım kadarıyla bina senin, evli değilsin, tek yaşıyorsun, bugün hafta içiydi ama çalışmaya gitmedin. Hadi tamir yapmanı bir kenara bırakıyorum, onca paraya böyle bir binada yaşıyorsun," dedim ve bakışlarımla onu baştan aşağıya iyice süzdüm.

"Aynı zamanda tefecisin de. Hayır hesabına girip paranı çalmamı anlaman normal olabilir ama tehdit etmek için gösterdiğin kanıtlar tamamen zeki adam işi. Bilgisayardan anlıyor olman lazım. Nasıl oluyor bu?"

Tuğrul'un yüzünde bugünkü ikinci sırıtışı gördüm, ilkine göre çok daha tehlikeli, bir o kadar da davetkar bir bakışla da süslüyordu gülümsemesini. "Tefeciyim ya, belki de adamlarım vardır?"

"Yok ya, sen adam tutsan onların maaşını falan ödemen gerekir. Hiç inandırıcı bulmadım. Hem o kadar paran varken sırf ucuza çalışıyorum diye bana program yazdırdın, bin liralık iş yaptıran insan adam mı tutar?"

Tuğrul söylediğime göz devirdi, kollarını çözüp kapıya doğru hareketlendiğinde adabı muaşerettendir diyerek onu yolcu etmeye hazırlanmıştım. "Kirayı geciktirme dolandırıcı, ayın on dördünde elimde göreceğim."

"Oha," dedim, o karşı dairenin kapısını açarken de "Hesabına atardım?" diye öneri sunmuştum. "O hata bir kere olur."

Yüzüme kapanan kapıyla "Yok, çok cimri biri bu adam," dedim kendi kendime. "Koca falan olmaz bundan, imkansız."

Mümkünatı yoktu.

Karşı komşum bir cimri, nemrut ve kendini beğenmişken onu koca olarak hayal etmek ancak enayilik olurdu.

Continue Reading

You'll Also Like

104K 1.9K 44
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.
176K 16.2K 45
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
199K 8.5K 24
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...
958K 56.7K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...