luz de la luna || marvel

By oprexia

90.1K 6.9K 2.8K

daughter of stark başlangıç 12/06/2022 bitiş 10/02/2023 ❝ 𝘕𝘰 𝘥𝘦𝘫𝘦𝘴 𝘲𝘶𝘦 𝘦𝘭 𝘴𝘰𝘭 𝘯𝘰𝘴 𝘢𝘭𝘶𝘮... More

promotion
episode 1
episode 2
episode 3
episode 4
episode 5
episode 6
episode 7
episode 8
episode 9
episode 10
episone 11
episode 12
episode 13
episode 14
episode 15
episode 16
episode 17
episode 18
episode 19
episode 20
Episode 21
Episode 22
Episode 23
Episode 24
Episode 25
Episode 26
Episode 27
Episode 28
Episode 29
Episode 30
Episode 31
Episode 32
Episode 33
Episode 34
Episode 35
Episode 36
Episode 37
teşekkür + duyuru
yeni hikaye <3

episode 38

1.3K 71 77
By oprexia

"Şaka yapıyorsun!" karşımda gördüğüm kişiye şokla bakarken aynı şekilde karşılığını alıyordum.

Stephen, zaman taşının koruyucusuydu.

Aslında bir işler çevirdiğini ben komadan çıkınca beni ziyaret etmemesinden anlamalıydım. Tabii onun kaza geçirdiğinden haberim olsaydı.

Bana haber vermediği için babama küçük bir azar çekmiş, tekrar Stephen'a dönmüştüm.

"Neler olduğunu sorardım ama, vaktimiz çok az." dedim sıkkın bir şekilde. Yüzü sertti, güncellenmiş bir makine gibi ifadesiz bakıyordu. Bana da mı?

"Sadece bir kaç kere dünyayı kurtardım, bir şey kaçırdın sayılmaz." büyük egosuyla ilk defa yüz yüze gelirken gözlerimi devirmeden edemedim.

"Tamam," dedi Steve, biraz daha ise yaklaşarak. "Gerçeklik, zihin, uzay ve zaman taşı bizde. Geriye güç ve ruh taşı kaldı." yani ben ve Loki'nin sırasıydı.

Her şey o kadar hızlı gerçekleşiyordu ki neler olduğunu kavramak uzun sürüyordu.

Son birkaç saat içinde Asgard'ı patlatmış, Hera ve annemi öldürmüş, Asgardlılara yeni bir gezegen hediye edip birkaç taş bulmuştuk. Sonsuzluk taşları. Hepsi bir araya gelince dilediğimiz dilek mümkün olacak. Düşüncelerimi bölen hepimizde olan kulaklıktan gelen ses oldu.

"Hawkeye 16. Caddede bir grupla savaşıyor. Destek gerek." Dudaklarımı büzdüm.

"Ve beni davet bile etmedi, öyle mi?" Bu dediğime sadece güldü.

"Sana öğreteceğim, bu her şey bittikten sonra." Ağzından çıkan çığlık lafını bölünen gafil avlandım. Kendime gelmeye çalışarak ağzımı açacakken, camdan giren Peter'ı görünce donakaldım.

Onun Wakanda'dan buraya gelmesi, gerçekten butuk bir sorun olduğunun göstergesiydi çünkü vücudundaki yaralardan hâlâ yığınla kan akıyordu.

Kahretsin, neden iyileşemedi ki?

"Wakanda.." dedi soluk soluğa. "Yerle bir oldu. Thanos Vision'u almaya çalışıyor. Güç taşı onda, çok sinirliydi. Çok kişi öldü. Hızlı davranmalıyız. Wanda yaralı." Ard arda sıraladıkları anlamamda zorluk yaratsada sakince dinledim.

Wanda kısmına kadar.

"Ne demek Wanda yaralı?" Dedim yerimden sıçrayarak. Peter ise bir şey demedi, tekrar pencereden atlayıp geldiği yoldan uçmaya başladı.

Biz de gecikmedik, yani avengers gecikmedi. Onlar hızlıca zırhlarını kuşatırken artık ben ve Loki hazırdık.

"Son taş, eminim alınması en basit taş. Maksimum yarım saate yanınızdayız." Dedim babama, o beni kollarının altına alırken. Derin bir nefes aldığını hissediyordum. Kafamı kaldırmadan elimi boşluğa uzattım. Steve ve Natasha ise aynı anda boşluktaki elimi doldurdu.

Onlar hızlıca çıkarken, ben ve Loki derin bir nefes verdik.

"Hazır mısın, seninle ilk defa maceraya atılıyoruz." Dedim dalga geçercesine koluna vurup. O ise güldü.

"Ne demezsin, hadi gidip alalım şu aptal Taşı."

Sarsak adımlarım yavaşlarken bir elimle sıkıca Loki'nin kolunu tutuyordum. Oysa bunu fark etmiş gibi, benim için yavaş yavaş yürüyordu. Kulağındaki telsiz susmuştu, baska bir gezegende ses çıkarabileceğini düşünmüyordum zaten. Ama içimin rahatlaması için bunun olmasını isterdim.

"Sona yaklaşıyoruz sanki." Dedim sadece onun duyabileceği bir seste.

Şu an Vormir adlı bomboş gezegeninin en üstündeki mabedi arıyorduk. Etrafimiz apaçıkken saldırıya fazlasıyla hazırlıklıydık. Yani Loki öyleydi.

Sesimin konuşurken yankılanacağını tahmin etmediğim gibi, aniden karşımızda beliren mabedin de çığlık atmama sebep olacağını düşünmemiştim.

"Luna'nın kızı, Odin'in oğlu. Hemde çok." Dedi karşımda beliren adam Loki'nin yerine cevap verirken. Bir toz bulutunun altından çıkarken ilk pelerini göründü, yüzünü sakladığı şapkanın ardından çıkarırken keskin bir nefes alıp bir adım geriledim.

Kelimenin tam anlamıyla şeytana benziyordu.

Mabedin koruyucusu olduğunu biliyorduk ancak, bunun bir melek olması bizim için daha makuldü.

"Kimsin sen?" Loki beni arkasına atarak elindeki asasını kırmızı yüzlü adama uzatırken nefesimi tutmuştum.

Adam Voldemorta benziyordu. Ürkmeli miydik?

"Beni rehber kabul edin," fısıldayan sesi git gide yaklaşırken, artık yüzü net bir şekilde gözüküyordu. "Hem sizin hem ruh taşını arayan herkesin." Loki ile birbirimize baktık.

"Ah, sende demek." Dedim derin bir nefes alarak. Sonra ekledim, "neyse ki kolayca taşı alabileceğim gibi gözüküyor. Yaşasın, kurtulduk!" Ancak bu söylediğimi sadece Loki'nin duymasını isterken, biraz bağırmıştım.

"İyi ki o kadar kolay değil küçük kız." Dedi dalga geçer bir tonda. Ancak bu uzun sürmedi. Gerisin geri ciddiyetle bürünürken devam etti.

"Aradığınız karşınızda duruyor." Kaşlarımı çattım. Bir uçurum. Yaklaştım. Büyük bir uçurum. Aşağı nasıl inecektik?

Sorularımın Cevaplarını kendi başıma ararken ruh taşının koruyucusu biraz daha yaklaştı, artık pelerini olmayan rüzgarda dalgalanıyordu. Hayır, yerde değildi. Uçuyordu. Ancak bedeninin gerçekten var olduğuna emin değildim. Tozdan oluşmuş gibiydi, rüya gibi. Dokunsam dağılacak.

"Korktuğunuzda öyle." Bu sefer konuşma sırası Lokideydi. Kibirli bakışları muhafızı buldu. Muhafız, koruyucu..adı her neyse artık.

"Ne demek istiyorsun? Açık konuş." Keskin sesi yankılandı. Kafa salladım. Gerçekten, oyun kaldıracak halim yoktu. Thanos elini şıklatsa eğer o da ölecekti. Kendini düşünmeliydi biraz.

"İster biriniz, ister diğeriniz."  Dedi aklımdan ömür boyunca çıkmayacak olan cümleleri.

Unutmayacaktım.

İçimdeki his, bunu unutamayacağımı söylüyordu.

Pişmanlık, acı, hüzün, umutsuzluk.

Her şey hissediyordum. Ancak şimdiye değil, hissettiğim her sey geleceğe dairdi.

Loki sanki bir şeyleri anlamış gibi sapsarı kesildi. Gözleri beni hedef aldı. Bense öylece durmuş boş boş yüzüne bakıyordum. Ancak o an, hayatının durmasına sebep olacak o cümleyi duydum.

"Taşı almak istiyorsanız sevdiğimiz birini kaybetmek zorundasınız."

Hayat durdu ve bundan sonra asla devam etmeyecekti. Ya benim için ya da Loki için. Bir beden, ancak iki ruh yok olacaktı bugün.

Ruh taşının bizden istediği, ikimizden birinin kendini feda etmesiydi. Ve biz, Loki ve ben bunu en son bile yapamayacak iki kişiydik. .

"Sonsuz bir değişi tokuş
Ruha karşılık ruh."

Yutkundum.

Zaman farkıyla üç yıl önce, İsimsiz gezegen;

Etrafa ölümcül bakışlar atarak boş boş dolaşırken omzunda hissettiğim elle duraksadım.

Duraksadım diyorum bakın, irkilmedim. O kadar tepki vermeyecek kadar yorgunum çünkü.

"Ara mı versen?" Bu halimi gören Asgard prensimiz bana acımış olacak ki gerçekten beni umursuyordu. Omuz silktim.

"Kurtulana kadar durmak yok." Onun da buraya hapis olmasına neden olmuştum. Artık tek kendim icin değil, onun içinde çalışıyordum. Ama o, son günlerde gerçekten buradan çıkmak istemiyormuş gibi davranıyordu.

"Loki," dedim dayanamayarak. Olduğum yerde etrafa baktım. Oturmak için iyi bir yerdeydik. Melisa tarlalarının içinde. O da etrafı incelediğimi fark etmiş olacak ki yadırgamamam için benden önce oturdu. Gülümsedim, yanına çömeldim.

Efendim demedi, sormam için uzunca yüzüme bakmaya başladı. Tekrar gülümsedim.

"Çıkamayacağız buradan, biliyorsun değil mi?" Dedim umutsuzca. Gülümseme sırası ondaydı. Cevap vermesini beklemeden devam ettim.

"Seni buraya ben hapis ettim, biliyorsun değil mi?" Uzunca yüzüme baktı.

"Yalnızlığının ve dilediğin hükümdarlığına engel olan da benim, biliyorsun değil mi?" Derin bir nefes verip kafamı papatyalar çevirdim.

Utandım. Utançtan yerin dibine girdim.

Kötü biri de olsa bir kişiye belki ömrünün sonuna kadar zarar verecek bir şey yapmıştım.

O ise şu an sadece gülümsüyordu.

"Ay ışığım."

"Anlamadım?" Söylediği iki kelimeden hiç bir şey anlamazken, hafifçe sesli güldüm.

"Sen, benim ay ışığımsın." Dediğinde şaşıran taraf her zamanki gibi bendim.

"Beni karanlığa hapsettin, ama en güzel sen aydınlatın. Her şeyi biliyorum Amaris, bildiklerinden daha fazlasını hemde. Bana onlarca kötülük yapmış olsan da bana değer veriyorsun. Odin'in veremediği şu değeri. Başka hiçbir şey istemiyorum senden. Beni böyle sevmeye devam et, kardeşim. Ay ışığım olmaya devam et." benim gözlerimden anlamsızca akan yaşlar yanaklarımı ıslatırken o bana sarıldı. Ardından hafifçe güldüm.

"Neye gülüyorsun şimdi?" Dedi dalgaya alırcasına.

"Hiç, birinin ay ışığı olmadım daha önce. Ay ışığı da neymiş öyle, gece lambası gibi. Neyse." Kendi kendime ettiğim siteme sacimj karıştırarak tepki verdi.

Babamdan çok bir kardeşim okmus istemişken, belki şu an evren gerçekten beni duyuyordu.

Benim bir ağabeyim vardı. Ve ben ona çok değer veriyordum.

"Loki," dedim son kez. Her zamanki gibi sustu. "Seni çok seviyorum."

"Ne kadar? Babanı bile 2998 kez seviyorsun." Söylediği cümleyle kafa atıldım.

"2998 Natasha, beni şaşırtmana kanacağımı mı sanıyorsun?" Karnına hafifçe dirseğimi geçirdim. Sarsılmadı bile. "2997 babamı. 2999 Steve'i ve 2996 Peter'ı." Derin bir nefes aldım. Ne çok seviyordum öyle..

"Gerçekten, 2999 baraj herhalde. Onun üstünde birini sevebileceksin gibi gelmiyor ama neden 2999 acaba?" Kendin kendine düşüncelere dalarken ilk defa ona cevao veremedim.

Sustum, sustuk. İkimiz de konuşmaya gerek duymadık. Sohbet ediyorduk zaten. Onun ay ışığı olduğumdan beri gölgelerimle konuşuyorduk.

"Ben..ben lanetliyim. Ölmem, hem ölürsem bile ben değil lanetin kırılır sadece. Evet, evet aynen öyle. Ben atlayacağım yani." Dedim kendi kendime kararlaştırarak. Loki ise izlediği uçurumdan gözlerimi ayirmadan lafına karıştı.

"Lanetli değilsin."

"Ne?"

"Bunu uydurdum Amaris. Lanetli değilsin. Sadece, gerçekten ölümün eşiğine geldiğinde korkmaman için söyledim bunu. Sende ölümlüsün, bende." Yüzüm kıpkırmızı oldu.

Ne yapacaktık?

İkimiz de birbirimizi feda edemeyecek kadar birbirimize ihtiyaç duyuyorduk.

Ben yoksam Loki olamaz.
Loki yoksa ben olamam.

Derin derin nefesler alırken saçma saçma konuşacağımı biliyordum, ama susmadım. Muhafız ilerimizde, sessizce bizi izliyordu.

"Ben atlayayım." Dedim uçuruma bir adım daha yaklaşarak. O sırada Loki kolumdan sıkıca tuttu.

"Aklını mi kaçırdın!?" Dedi daha önce hiç duymadığım kadar gür bir sesle. Yüzü gerçekten bir çıkmazda gibi durmuyordu. Aksine, sanki kararını çoktan vermişti.

"İstemiyorum ben, lütfen Loki. Bir halkın var geride, ağabeyin var..-

"Başka neyim var?" Dedi aniden lafını bölerek. Duraksay8p öylece yüzüne baktım.

"Efendim?"

"Başka neyim var Amaris, en çok neyim var?" Yüzüne baktım. Uzun uzun, sanki bir gerçeği fark etmemi isyiyor gibiydi.

"Ben varım." Dedim titreyen sesimle. Acikla kafa salladı. Gözleri kızarmıştı.

Loki ağlıyordu.

"Sen varsın..en çok sen varsın. Ama sorun şu ki ben yaşarsam sen öleceksin. Bunu kabul edeceğimi düşünmüş olamazsın?" Bir an bile düşünmemiştim. Ben sadece, Loki'nin her zamanki gibi bir çözüm bulabileceğini düşünmüştüm.

"Yalvarırım." Dedim ellerini iyice sıkarak. O ise bir elini benden kurtarıp tersiyle gözlerinden akan yaşı sildi. Sonra geri tuttu. Ben ise çoktan ellerimizi islatacak kadar gür bir şekilde ağlamaya başlamıştım.

"Loki, yalvarırım. Yalvarırım sana, lütfen. Olmeni istemiyorum. Ölürsem benim yaşamamın bir anlamı kalmaz. Bunu düşünmedin mi, madem her şeyi düşünüyorsun!" Sitemle çıkışım bu haldeyken bile onu gülümsetebiliyordu.

"Benim bir halkım ve kaybetmeye alışık bir ağabeyim var. Ama senin arkadaşların, ailen, artık benim halkım, baban, şu örümcek bozuntusu..senin kaybedecek çok şeyin ver Amaris. Benim yok. Bu yüzden sen yaşamalısın. Buna karar vermeye çalışmamız bile saçmalıktan ibaret." Yüzü gerçekten acı bir hâl alırken artık hıçkırarak ağlıyordum.

O Lokiydi. Bir yolunu bulurdu. Kendini yaşatırdı. Ben onun sayesinde parladığını fark etmişken onsuz kimi aydınlatabilirdim?

"Lütfen.." dedim hıçkırıklarımın arasından zorlukla. "Yalvarırım, ağabey. Lütfen.." ikimiz de almasak, başka birini göndersek demek istedim içimden.

İçime iki saniyeliğine kötülük hakim oldu. Ama tam o sırada benim bundan çekip çıkaran Loki oldu. Ben ağlamaya devam ederken beni çekip kendine sardı. Kollarımı kocaman bedenine dolayıp bağıra bağıra ağladım bu sefer. Ağlamaktan nefret eden ben, çok ağladım. İlk defa oturup günlerce ağlamak istedim.

"Hem, eve tek parça gitmezsen Stark'dan çekeceğimiz var." Gülümsedi. Ama ben gülmüyordum. Sadece sıkı sıkı ona sarılmıştım.

O Lokiydi. Nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama, anlayın işte. O Lokiydi!

Aradan dakikalar geçti, sonunda kollarımı gevşetip geri çekildim.

"Canım kahraman olmak istiyor." Dedi omuzlarını silkerekm yüzüm buruştu, hayal etmesi bile güç. O ise bunu fark ettiğinde tebessüm etti.

"Bu yaptıklarını babana anlatmak isterdim." Dedim birden bire. Kaşları çatıldı.

"Onun için yapmadım."

"Olsun." Sustuk, çoğu zaman olduğu gibi.

"Ay ışığım?" Uzun süre geçti aradan derken sesini duydum. Kafamı kaldırdım. İkinci kere ona onun cevaplarıyla cevap verdim. Fark etmiş olmalı ki gülümsüyordu.

"Tek benim ay ışığım değilsin, ne kadar inkar etsem de senin en karanlık zamanlarda aydınlattığın bir dünya var. Bunu unutma." Ben ne demek istediğini anlamaya çalışırken, her şey o bir dakika içinde oldu.

Muhafıza döndü. Sırtını dikleştirdi. Elindeki bıçağını elime zorla tutuştururken ileri atıldı.

Uçurumun dibindeydi.

Yüzünü bana döndü. Konuşmadı, saatlerdir dolu olan gözünden bir damla yaş aktı. Kollarımı açtı, ne yapmaya çalıştığını anladığım bir inilti koptu ağzımdan.

"Seni 3000 kere seviyorum, Loki. En çok seni seviyorum, ağabey." Gülümsedi. Sanki bu gerçeği daha önceden biliyormuş da, itiraf ettiğim için zafer kazanmış gibiydi.

Burada kaybeden yokmuş meğer.

"Ben Loki, Asgard Prensi. Odin'in oğlu." Ve sonra, hiç beklemediğim o anda kafasını kaldırıp göğe baktı.

Göğe bakmadı, kendini acagiya bıraktı.

O aşağı düşerken, tek yapabildiğim kıyameti getirebilecek kadar büyük bir çığlık atabilmek olmuştu.

Loki gitmişti.

Zaman farkıyla üç yıl önce, İsimsiz gezegen;

Vücudumun havalandığını hissettiğimde yüzümü burusturdum.

"Yine mi uyuyakalmışım?" Dedim başımı Loki'nin omuzundan kaldırmayarak. Kafa salladı. Bu bu hafta beşinci olmuştu. Gerçekten, ot çeken bir insan bile bu kadar içmiş gibi etrafta dolaşamazdı.

"Evet, masanın üstünde ileriseviye fizik isteyen termonükleer kitaplar gördüm. Ne zamandan beri termonükleer astro fizik uzmanısın?"

"Dün geceden beri." Dedim mırıldanarak.

Kendimi dalga seslerinin eşlik ettiği odamdaki yatağımda bulurken derin bir nefes aldım.

"Uyumayacağım." Dedim, ama kalkmaya çalışmadım. Aksine yatağa daha fazla sokuldum.

"Uyumazsan oyuncaklarını satarım." Ciddiyetle konuştuğunda kaşlarım çatıldı.

"Benim oyuncaklarım yok ki." Gülümsediğini hissettim.

"Olsun, tehtir tehtittir.

Zonklayan başım yüzümü buruşturmama sebep olurken üzerimdeki ıslaklığı fark edip hızlıca gözlerimi araladım.

Elimde hissettiğin sıcaklık, hızlıca avucunu aralamama sebep oldu. İçinde gördüğüm şey ise, kabusa uyandığımın habercisiydi.

Ruh taşı.

Kâbus değildi.

Loki gitmişti.

Yeni yeni kuruduğuna emin olduğum gözlerim tekrar ıslanırken, kalktığım şu birikintisinin içine geri yattım.

Loki gitmişti, artık herkes gitse umurumda bile olmazdı.

Birini 3000 kez severken gitmişti.

"Şu an ağlamaktan başka ne yapabilirim ki?" Dedim çığlıklarımın arasından. "Ondan önce atlayabilirdin, aptal!" İçinde ruh taşı olan elimi yumruk yapıp kafama defalarca vurmadan duramadım. Beynim sanki çalışmayı bırakmıştı.

Taşı iade edebiliyor muydum acaba?

"Dünyayı kurtarabilirsin mesela." Arkamdan gelen sesle artık kan ağlayan gözlerimi o tarafa çevirdim. Kaptan Marvel ve Kaptan Amerika.

Steve.

Hiç düşünmeden, o an gerçekten ilk aklıma geleni yaparak sıkıca ona sarıldım. Ağlamıyordum, gözümde artık göz yaşı kalmamıştı.

"En çok onu sevdim, öldü." Dedim fısıldayarak. Sesim de kısılmaya başlamıştı.

"Kim? Ayrıca Loki nerede?" Steve kollarını sorgulamadan bana dolarken biten gözyaşlarımı umursamayarak omuz silktim.

"Kahraman oldu." İçindekini tutamadım, çığlıkların havaya karıştı. Gerisi karanlık, aydınlık benim çığlıklarımı tutamamışken karanlığa hapis oldum. Beni susturan o karanlığa.

"Loki!" Sevinç çığlıklarıyla karşımda gördüğüm kişiye atıldım. "Öldün sandım..." Dedim ona sıkıca sarılırken.

"Öldüm zaten." Dedi gururla. İşte bu, Loki'den beklenmeyen bir hareketti.

"Kızmadın mı bana, senden önce atlasaydım yaşıyor olurdun." Dili damağına değdi. Çıkan ses bunu red ediyor gibiydi.

"Aksine, kızardım sana."

"Ama sensiz ne yapacağım ben?" Dedim gözlerinin içine bakarken. Ağladığımı zannetsem de bu beden benim değilmiş gibi sakindim. Gülümsedi.

"İki seçenek var güzel kardeşim. Ya yaşarsın, ya ölürsün. Ancak ne yaparsan yap, ben seni hep seveceğim."

En son Loki'yi canlı olarak son rüyamda gördüm. Ona dokundum, gerçekti. Bir amac uğruna can vermişti. Loki birine değer vermişti. Loki sonsuza kadar benimle olacaktı.

Loki, Loki, Loki.

Derin bir nefes aldım.

"Uyandı!" Dediler. Natasha ve babam. Gözlerimi açıp onlara bakmayı sürdürdüm. Yan tarafımda Bruce sol kolunun tümü yanmış bir sekilde yatıyordu.

Bütün her şeye ben uyurken son vermiş olamazlardı, değil mi?

Her şey için en yakınını feda etmişken, bunu benden habersiz yapmamışlardı değil mi?

"Yapmadık deyin." Dedim dogrulmaya çalışırken. Steve bana yardım etmeye çalışsa da sertçe onu itekledim. "Yapmadınız değil mi!?" Sorun şu ki, ben ağlamaya hazırlık Tony, Steve ve Natasha hariç herkes gülüyordu.

Yapmışlardı.

Benim intikamımı bensiz almışlardı.

"Nasıl yaparsınız!?" Son gücümle bağırırken, boğazım canımı yaksa da pes etmedim. Babam başımın ucuna oturdu. Onu da itekledim.

Loki'nin intikamını sonsuza kadar alamayacaktım.

"Bitti." Diye fısıldadı babam benk kollarıyla sarmalarken. Bense ondan ayrılmaya çalışıyor, bütün yumruklarımı boşa sallıyordum. Tam bu sırada odanın kapısı açıldı, içerisi yeteri kadar kalabalık değilmiş gibi birkaç hemşire içeri doluştu. Stephen'ı gördüm. Elindeki iğneyi koluma saplarken yüzünde bana acıyan bir ifade vardı. Çığlıklarım ister istemez kesilmeye başladı.

"Bitmedi.." diye sayıkladım. "Asıl şimdi başlıyor." Gözüm kapanmadan önce gördüğüm sayılı şeylerden biri Peter'ın gözleriydi.

Bazı şeylere bakmayali ne uzun zaman geçmiş gibiydi, son bir günde her şey olmuştu. Hayatım son bir yılda değişmişti. Son bir ayda kazanmıştım yaşamımı.

"Lokiyle öldürdünüz beni."

Ve ben, Loki'nin bana sürdüğü yollardan ölümü seçtim. Çünkü yaşam, artık her ona baktığımda bana acıyacaktı.

Ben Amaris Stark. Luna'sız, Grace'siz, Ay Işığı olmadan bir hayat sürmeye o an başlamıştım. Bir joker kartı çekmiştim. Ve kart bana haykırıyordu;

Bitmedi, her şey asıl şimdi başlıyor.


|LUZ DE LA LUNA|

Hepinizi çok seviyorum, destekleriniz için teşekkür ederim..

Continue Reading

You'll Also Like

7.5K 389 18
Just Jily... Kapak için Lareina413'e çok teşekkürler
13.2K 2.7K 31
Amelia'nın annesine ve dayısına duyduğu sevgi sonsuzdu. Aynı zamanda babasına duyduğu nefrette öyle. Amelia Lily Black soyadını annesinden almıştı. A...
559 102 3
Wren Stark, Tony Stark'ın tek oğluydu. Yeni bir kız kardeş ise, en son istediği şey bile değildi. Piece of Stark'ın altı üstüne gelse ne olurdu diye...
158K 16.7K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...