SOKAĞIN DANSI

By Hadadelamor90

282K 24K 15.3K

Tek tutkusu dans etmek olan dansçı bir kız... Sokak lambalarının ışığının kesildiği bir gecede, tenha bir sok... More

SOKAĞIN DANSI
1. Bölüm "Gecenin Hakimi"
2. Bölüm "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm "Korkunun Girdabında Kördüğüm"
4. Bölüm "Ölüme Bir Kala"
5. Bölüm "Çaresizlik"
6. Bölüm "Kartalın Kanadında"
7. Bölüm "Zincirin İlk Halkası"
8. Bölüm "Kaybolmaya Yüz Tutan Korkular"
9. Bölüm "Ruhuma Sızan Ateş"
10. Bölüm "Zeus'un Karısı"
11. Bölüm "Bir Yudum Aşk"
12. Bölüm "Dans Kapışması"
13. Bölüm "İlk Adım"
14. Bölüm "Siyah Giyen Adamlar"
15. Bölüm "İhanet"
16. Bölüm "Gözyaşı Zaafı"
17. Bölüm "Fırtına Öncesi Aşk"
18. Bölüm "Dört Duvar Arasında"
19. Bölüm "Mahşere Kalan Düşler"
20. Bölüm "Karanlık Maskeler"
22. Bölüm "Oyunbaz"
23. Bölüm "Veyl"
24. Bölüm "Ölümle Yaşam Arasında"
25. Bölüm "1. Kitap Final ~ Kasırga"
26. Bölüm "Münferit"
27. Bölüm "Avcının Cazibisine Kapılan Av"
28. Bölüm "Umut Mahzeni"
29. Bölüm "Kartal Yuvası"
30. Bölüm "İki Ruhun Ötesinde Görev"
31. Bölüm "Aşk ve Zaaf"
32. Bölüm "Seçilmiş Yol"
33. Bölüm "Tutkunun Dansı"
34. Bölüm "Cevapsız Sorular"
35. Bölüm "Sınırın Ötesinde"
36. Bölüm "Tehlikenin Ritmi"
37. Bölüm "İki Can Bir Veda"
38. Bölüm "2. Kitap Final~Gam Rüzgarları"
39. Bölüm "Karanlığında Kandil"
40. Bölüm "Buz ve Güneş"
41. Bölüm "Geçmişin Fısıltısı"

21. Bölüm "Şüphe Tohumu"

5.3K 510 273
By Hadadelamor90

Şarkı: Seksendört - Ölürüm Hasretinle

Lütfen ekranınızı beyaz kullanınız ve oy vermeyi unutmayınız.
Yorumlarınız benim için çok önemli🤍

"ŞÜPHE TOHUMU"

Doğruları öğrendiğinde Kartal'ın gözünde biteceğimden artık emindim. Bunun bilincinde dolan gözlerimi saklamak için bakışlarımı kaçırdığımda aramızdaki sessizliği çalan telefonum bozdu.

Kurtarıcı sese minnetle döndüm ve çantamdan telefonumu almak için banka ilerledim. Kartal da gerginlikle personel odasının içinde volta atmaya başlamıştı.

Çantamdan telefonu elime aldım ve arayana baktım. Arayan yabancı bir numaraydı. Ekin'in olma ihtimalinden dolayı içimi yepyeni bir tedirginlik sardı ve ne yapacağımı bilmeyerek telefona bakakaldım.

Benim donmuş halim Kartal'ı meraklandırdı ve volta atmayı bırakıp, "Bir sorun mu var?" Diyerek yanıma geldi.

"Yabancı bir numara arıyor."

Kartal çatılı kaşlarını bozmadan, "Açmayacak mısın?" Diye sordu.

Açmazsam yanlış anlayabileceğini düşünerek sorusuna cevap vermeden telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim." Dediğimde karşı tarafın tok sesini duydum. "Emniyetten arıyorum. Metis Manas'la mı görüşüyorum?"

Emniyet adını duyunca korkudan az daha olduğum yere yığılıyordum. Kartal'dan destek almak istercesine koluna sıkıca tutundum ve, "Evet benim." Diyerek karşı tarafın sesini duymayı bekledim.

Duyduklarımsa nefesimi kesecek kadar kuvvetliydi. Kalbimde büyük bir boşluk yarattı ve o boşluğa zehrini akıttı.

Kalbim, o zehri vücuduma öyle hızlı pompaladı ki telefon elimden kayıp yere düştüğünde bedenim de sersemlemenin etkisiyle Kartal'ın kollarının arasına yığıldı. Felç geçirmiş gibiydim. Kalbimde fokurdayan zehir yüzünden büyük bir uğultunun içine hapsolmuş gibiydim. Gerçekle sanrı arasında kaybolmuş gibiydim.

Kendimi bulmaya çalışırken o hengâmede Kartal'ın endişeli sesini zar zor duydum. "N'oldu, kimmiş arayan?"

Titremeye başlayan çeneme güçlükle hâkim olup fısıltıyla, "Babam." Diyebildim ve midem kusma isteğiyle kasıldı. "Babamın kurşun yağdırılmış cesedini bulmuşlar."

Ağzımda kekremsi bir tat bırakan sözlerimin ağırlığıyla aramıza kısa bir sessizlik yayıldı. Kartal'ın yüzünü göremiyordum ama aramızdaki sessizlikten hızlanan soluklarının sesini rahatça duyabiliyordum. Birden titreyen ayaklarımın yerle bağlantısı kesildi ve kendimi Kartal'ın kucağında buldum. Kulaklarımdaysa rüzgârın uğultusu vardı sanki. Polisin sözlerini acımadan taşıyordu.

Beynime kazınan zehirli sözlerini tüm şiddetiyle taşıyordu.

Gerçeğe gözlerimi sımsıkı kapattım ve bir boşlukta sallanıyormuş gibi duran başıma hâkim olmak istercesine Kartal'ın kaskatı göğüs kafesine yaslandım.

Kartal da ağır adımlarla bankın yanına ilerleyip beni yavaşça bankın üzerine bıraktı ve destek olma gayesinde yanıma oturarak ona yaslanmamı sağladı ardından cebinden telefonunu çıkardı.

Kimi aradığını bilemesem de saniyeler içinde karşı tarafa, "Neredesin?" Diye soru yöneltti. Çok geçmeden de, "Hemen personel odasına su getir." Diyerek telefonu kapattı.

Telefonu kapatmasıyla birlikte sağır edici sessizlik, yaralı kalbimi yokladı. Kalbim yoklandıkça bedenimdeki küçük titremelerin şiddeti, sessizliğin yancısı olarak bana geri döndü fakat yaralı kalbimi sarmaya gücü yetmedi, buruk bıraktı. Babasızlığın tortusu boğazıma çöktü.

Evet, babam hiçbir zaman kahramanım olmamıştı. Aramızın iyi olduğu tek bir gün bile olmamıştı. İçindeki nefreti yüzünden annemle bana en çetin kışını yaşatmıştı ama... Yediğim onca dayak, kan kustuğum günler, ölmesini dilediğim geceler şimdi boğazımda kocaman bir düğümdü. Her şeye rağmen böyle bir ölümü hak etmiyordu.

Düşüncelerimden Kartal'ın kucağına çekilmemle sıyrıldım. Titremelerimi almak istercesine bedenine sıkıca bastırınca gözyaşlarım yanağımdan film gibi akmaya başladı. Yüzümü omzuna gömerek kendimi bıraktım. Ağlıyordum ama babamın ölümüne değil, baba sevgisizliğiyle büyüdüğüm günlerin kalbimde bıraktığı yaraya ağlıyordum. Gidişiyle bir daha kapanmayacağını idrak ettiğim kanayan yarama...

İçimde ukde kalan hayata...

Ağzımdan kopan hıçkırıklara Kartal kayıtsız kalamayıp parmak uçlarını saçlarımın arasına karıştırarak sessizce okşamaya başladı fakat tepki vermiyordu. Belki de ağlamamı, rahatlamamı bekliyordu ama o tepki vermese bile her hıçkırığımda bedeni kasılarak veriyordu.

Ağlamamdan hoşlanmamasına rağmen rahatlamam için göz yumuyordu.

Hıçkırıklarımın arasından kapı açılma sesi duydum. Kimin geldiğini anlamam uzun sürmedi ve içeriye giren Eftalya'nın sesini duydum. "N'oldu?"

Hıçkırıklarım dursa da başımı Kartal'ın omzundan kaldıracak, Eftalya'ya cevap verecek halim yoktu. Kartalsa onu sessizlikle cevapladı. Odaya hazan gibi çöken kısa sessizliğin ardından, "Bizi biraz yalnız bırakır mısın?" Dedi.

Eftalya da, "Suyu buraya bırakıyorum." Dedikten sonra odadan çıktı.

Eftalya odadan çıkar çıkmaz Kartal, "Su içmek ister misin?" Diye sordu kaygılı bir ses tonuyla. "İyi gelir."

İstemiyorum anlamında başımı salladım ve Kartal'ın kucağına iyice sığındım. Konuşabileceğimi umut ederek, "Kendimi suçlu hissediyorum." Dediğimde boğazımda çözülmeye hazırlanan yeni düğüm dudaklarımın kapanmasına sebep oldu, cümlemin devamını getiremedim.

Kartal düşünceli bir sesle, "Böyle hissetmen için hiçbir sebebin yok." Dedi.

Boğazımdaki düğümü yutkunup nefesimi toparlamaya çalıştım. "Ölmesini dilemiştim. Anneme ya da bana her vuruşunda ölmesini çok dilemiştim. Ama bu şekilde değildi. Böyle olmasını hiç istememiştim." Burnumu çekip başımı gizlendiğim boyunduruktan çıkarıp Kartal'ın yüzüne baktım. Kartal'ın dişlerini sıktığını yanağındaki hareketlilikten anlamıştım. Sakin gibi görünse de patlamaya hazır bir volkanın vücut bulmuş hali gibiydi. "Polis, babamın cesedini gölün içinde bulduklarını söyledi." Diye inledim. "Kurşunlandıktan sonra göle atılmış."

Yeniden yaşla dolmaya hazırlanan gözlerimi yerdeki telefonuma çevirdim. "Başka bir şeyler de söylüyordu ama telefon elimden düşünce hepsini duyamadım."

Kartal'ın parmakları usulca çenemi kavradı ve yüzüne bakmamı sağladı. "Senin bir suçun yok." Birden duraksadı ve aceleci bir fısıltıyla, "Ben de yapmadım. İnan ki ben hiçbir şey yapmadım." Deyince gözlerimdeki yaşlar dondu ve şaşkınlıkla Kartal'a bakakaldım. Şu an ondan şüphelendiğimi, onu da suçladığımı düşünüyordu.

Şaşkınlığımı ses tonuma yansıtmaktan çekinmeyerek, "Böyle bir şeyi nasıl söylersin?" Dedim ve yüzünü avuçlarımın arasına aldım. "Senden asla şüphelenmedim. Senin yapabileceğin aklımın ucundan bile geçmedi. Evet, babama olan nefretini gözlerinde gördüm ama bir can alacak kadar cani olamazsın. Hele ki sırf bu sabah yaşananlar için." Söylediklerimi desteklercesine başımı salladım. "Babam iyi biri değildi, kimse onu sevmezdi. İçmekten başka bir işe yaramazdı. İçecek para bulamayınca tefecilerden para alırdı, sonra onlara para bulabilmek için sağdan soldan çarpardı. Muhtemelen bu sabah bana gelme sebebi de para alabilmek içindi. Demek ki o kadar çok sıkışmış ki benden medet ummuş. Kısacası su testisi su yolunda kırıldı."

Kartal'ın üzerindeki suçluluğu almak için o kadar hızlı konuşmuştum ki ciğerlerim bana itaatsizlik ederek soluk soluğa bıraktı. Nefesimdeki düzensizliği umursamadan elini kalbimin üzerine bastırdım. "Sana yakıştıramadığım ürkütücü ve acımasız düşünceleri seninle aynı cümlede kullanmak bile kalbime ağır geliyorken bir daha sen de senden şüphelendiğimi düşünme."

Kartal bana cevap vermek yerine dudaklarımı kavradı ve bir şiirin mısralarında kaybolmuşçasına usulca öptü. Öptükçe her darbesinde kulağıma fısıldanan aşk şiirleri gibi ruhuma ılık bir huzur üflendi. Üflendikçe varlığına duyduğum ihtiyaç arttı. Arttıkça parmaklarımı sımsıkı sardım sevdiğim adama. Bir bütünün eksik parçaları tamamlanmıştı sanki. Bir bütündüm onunla. Kalbim göğe baktı. Yavaşça çıktım aydınlığa. Tüm olumsuzlukları unuttum. Bir tek ben ve o kaldı.

Ta ki Kartal dudaklarımı bırakana dek...

Kartal dudaklarımı bırakınca bulunduğum gerçek, polisin omuzlarıma yığdığı yük kalbime buzdan bir bıçak sapladı. Telefonumu düşürmeden hemen önce babamın cesedini otopsiden sonra alabileceğimi söylemişti. Ama almak istemiyordum. Onun annemi almayıp cenazesine gelmediği gibi ben de ona sahip çıkmak istemiyordum.

Düşüncelerimin eşliğinde başımı belli belirsiz iki yana salladığımda Kartal, "Hadi seni eve götüreyim, bu gece çalışmanı istemiyorum." Deyince anında itiraz ettim. "Hayır, buradan gitmek istemiyorum."

"Eğer korkuyorsan korkmana gerek yok. Evinin önüne koruma yığacağım, güvende olacaksın."

Kartal'dan duymayı beklediğim son kelime bile koruma kelimesi olamazdı. Kafa karışıklığımın sesime yansımasına izin vererek, "Koruma mı?" Diye sordum.

Kartal onaylarcasına başını salladı. "Babanı kim, neden öldürdü bilmiyorum ama bir kızı olduğunu biliyor olabilir. Seni tehlikeye atamam, buranın korumalarını evinin önüne alacağım."

Gözlerim tedirginlikle büyüdü. "Olmaz Kartal, patrona ne deriz sonra?"

Kartal bu cümleden bıktığını belli edercesine sıkıntılı bir nefes aldı. "Sevgilim." Dedi yine itirazlarımı bastırmak için aynı baskın vurgusuyla. "Bu konu hakkında son kez konuşuyorum. Patron hiçbir zaman hiçbir şey demeyecek, anlaşıldı mı?"

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Biliyorum çünkü." Dedi ve kalkmak için yeltendi. "Hadi şimdi seni evine götüreyim."

Bu gece Kartal'dan ayrılmak istemiyorum. Dört duvar arasında kendimle baş başa kalıp olanları düşünerek kafayı yemek istemiyordum. Kucağına daha da sığındım. "Olmaz, yanından ayrılmak istemiyorum. Daha sonra da güvenli kollarının arasında uyumak istiyorum."

"Çalışmanı istemiyorum."

Kartal'ın keskin sesini duyunca kararlı duruş sergilemem gerektiğini anladım ve bunun bilincinde duruşumu dikleştirdim. "Yanından ayrılmayacağım Kartal."

Kartal kararlı ifademi görünce pes edip, "Yine de çalışmayacaksın, bütün gece yanımda oturacaksın." Dedi.

"Olmaz Kartal." Desem de bu defa kararlı duruş sergileyen Kartal'dı. Bakışları geri adım atmayacağını söylüyordu. Onunla tartışacak halim olmadığı için başımı salladım ve kucağından inerek düşürdüğüm telefonumun yanına ilerledim. "Babamın cesedini almak istemiyorum. Kendimi hazır hissedince amcamı arayacağım. Onlar alıp memlekete götürür."

Telefonu almak için eğildiğimde Kartal da yanıma geldi. "İstersen senin adına ben alabilirim. Birlikte götürürüz."

Burukça gülümsedim. "Bizimkiler hoş karşılamaz. Zaten ben de gitmeyeceğim. Gitmek istemiyorum. Babamı affetmek içimden gelmiyor."

Kartal anlıyorum anlamında başını sallayıp elime uzandı. "Hadi bara geçelim."

Elini sımsıkı tutup onunla birlikte bara geçtim. Bar beklediğim gibi çoktan dolmuş, uzun kuyruklar oluşmuştu.

Kartal kuyruğa doğru gitmek yerine bar tezgâhın altından çıkardığı tabureyi bana uzattı. "Buradan kalkmayacaksın, bu gece çalışmanı kesinlikle istemiyorum."

Kartal'ı sessizce onaylayıp tabureye oturdum ve onu izlemeye başladım. Müşterilerden dolayı kaşlarını çatmasa bile bedeninden yayılan enerji fazlasıyla gergin olduğunu gösteriyordu. Sıkıntıyla nefes aldım. Bugünün kâbus olmasını her şeyden çok dilerdim.

Saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere karıştı ama ne Kartal'ın üzerindeki yoğunluk gitti ne de benim omuzlarımdaki gerçeğin yükü hafifledi. O yük, gecenin bir yarısı okyanusun ortasında tek başına kalmak gibiydi. Hem korku vardı hem de karanlık. Başımı çevirdiğim her yerde karanlık beni daha da içine çekiyor gibiydi. En kötü yanıysa o karanlıkta ciğerlerime tanıdık bir koku doluyordu ve o koku, içimdeki isteği kamçılıyordu.

İçimdeki isteğe kayıtsız kalmaya çalışsam da mıknatıs gibi sigaraya çekiliyordum. Bıraktığımı sandığım sigaraya bu gece yeniden başlamak, omuzlarımdaki yükü sigara dumanıyla hafifletmek istiyordum.

İçimdeki arzuyu daha fazla geri çeviremeyeceğimi anlayıp ayağa kalktığımda Kartal'ın gözleri beni buldu ve direkt yanıma geldi. "Bir sorun mu var?"

"Sigara içmek istiyorum, belki amcamı aramak için cesaret gelir."

Kartal önce bu duruma şaşırsa da şaşkınlığını üzerinden çabuk atıp kaşlarını yavaşça çattı. "Sigarayla mı cesaret bulacaksın?"

Mantığa değil sigaraya ihtiyacım vardı. Sorusunu duymazlıktan geldim. "İçmek istiyorum, kendimi gerçekten iyi hissetmiyorum."

Kartal sıkıntıyla karışık derin bir nefes alıp, "Sigaran var mı?" Diye sordu.

"Hayır ama hemen alıp gelirim."

Kartal başıyla arkamızda kalan son müşteriyi işaret edip, "Birasını vereyim, hangisini istiyorsan alıp gelirim." Dediğinde itiraz etme isteğiyle doldum fakat biliyordum ki özellikle bu gece Kartal'ı bu konularda ikna edemeyecektim.

İçtiğim sigaranın markasını söyleyip yeniden yerime oturdum. Kartal da müşteriyi gönderdikten sonra gözden kayboldu.

Bulunduğum ortam kalabalık ve güvenli olmasına rağmen Kartal'ın çıkmasıyla birlikte kendimi oldukça yalnız ve güvensiz hissettim. Etrafa tedirginlik dolu bakışlar attığım sırada birden Eftalya ile göz göze geldim. Muhtemelen sahneye doğru ilerliyordu ama beni yalnız görünce adımlarını bana çevirip bar tezgâhının hemen önünde durdu. "Biraz daha iyi misin?"

Normal şartlarda yanına gidecekken oturduğum yerde sabit kaldım. Aramızda geçen son konuşmadan sonra ona karşı uzaklık hissediyordum. "Kötü bir haber aldım. Ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiyim."

"Konuşmak ister misin?"

Ben Eftalya'ya karşı ne kadar soğukluk hissetsem de onun ses tonu ve bakışları benim için gerçekten endişelendiğini gösteriyordu. Yine de bana olan o tavrını hemen sindiremezdim. Burukça tebessüm ettim. "Belki daha sonra şu an tek ihtiyacım olan sigara."

"Sigaran var mı? Yoksa getirebilirim." Mahcup bir ifadeyle dudaklarını gererek elmacık kemiklerini öne çıkardı. "En sonunda kendime yenik düşüp paket aldım da."

Başımı iki yana sallayarak, "Kartal almaya gitti." Demiştim ki Kartal elindeki sigara paketiyle yanıma geri döndü. Bakışlarındaki hoşnutsuzluğa rağmen sesini çıkarmadan paketi uzattı.

Eftalya ise bana el sallayıp sahneye ilerledi.

Kartal'ın bakışlarından etkilenmemeye çalışarak elinden paketi minnetle alıp, "Teşekkür ederim." Dedim ve bir an önce ciğerlerimin ihtiyaç duyduğu dumanı içime çekebilmek için içki paletlerinin olduğu odaya ilerledim. Kartal da hemen peşimden geldi.

Odaya girer girmez çakmağım olmadığı aklıma gelince alnıma yavaşça vurup bedenimi geri çevirdim ve o an Kartal'la neredeyse burun buruna geldim. Elinde tutuğu çakmağı ateşleyip dümdüz bir sesle, "Ben yakarım." Deyince dikkatlice yüzüne baktım. Şu an yaptığından hoşlanmıyormuş ama mecburmuş gibi duruyordu. Hatta tereddütlü duruyordu, her an elimden paketi alıp çöpe atacakmış gibi...

Bakışlarımı Kartal'ın yüzünden ayırmadan paketi açtım ve içinden aldığım sigarayı dudaklarımla buluşturdum. Tütün kokusu çoktan burnuma dolmaya başlamış, aşinası olduğum koku içimi minik bir heyecanla sarmıştı.

Benim heyecanıma tezat Kartal'ın yüzü, sigaranın dudaklarımla buluşmasıyla birlikte kasılınca, "Bana öyle bakmaktan vazgeç." Diye uyardım.

Kartal tereddütsüzce, "Kendini zehirlemenden hoşlanmıyorum." Dedi ve boşta kalan parmaklarıyla burun çatısını sıktı. "Ve şu an kendini zehirlenmene izin verdiğim için kendimden nefret ediyorum."

Kartal'ın sesindeki zayıflık yaptığımın doğrululuğunu sorgulamama sebep oldu ama yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyordum. En azından böylesine zor geçen bir gecede neyin doğru neyin yanlış olduğunu çözecek kadar zihnim ayık değildi. Fırtınada solmuş bir çiçek gibi hissediyordum ve fırtınaya dayanabilecek bir güç arıyordum. Sigarayı dudaklarımın arasından alıp çakmağın alevini üfledim. "Devamlı içen biri değilim. Şu an bir tane içmemin çok fazla zarar vereceğini de sanıyorum ama içmezsem cesaret bulabileceğimi zannetmiyorum. Sadece 1 tane. Sonra da amcamı arayacağım."

Kartal sessizlikle yüzümü süzdü. Bir şey demedi ama aslında sessizliği çok anlam ifade ediyordu. Çakmağı yeniden ateşleyince gözlerinin karasında dans eden kızıl aleve tereddütle baktım. İçimi çekip sigarayı tekrardan dudaklarımın arasına aldım ve beni çağıran aleve boyun eğdim.

Sigaranın ucu kızıla boyandığında ciğerlerim bu anı beklemişçesine kasıldı ve içime çektiğim dumanla için için yandı. Ağır ağır gözlerimi kapattım. Sigara, yaşanan hiçbir olayın önüne geçmese de omzumdaki yükü hafifletmese de çok kısa bir anlığına kaçış gibi geliyordu ama ciğerlerimdeki duman dışarı çıktığında kendimi kandırdığım gerçeği tokat gibi yüzüme çarpıyordu. Kartal'ın da dediği gibi sigara, kendimi zehirlemekten başka hiçbir işe yaramıyordu.

Gözlerimi yeniden araladığımda Kartal'ın kaşlarının derinlemesine çatıldığını gördüm. Sigara içmeme daha fazla şahit olmasını istemediğim için, "Sen bara geç, ben amcamla konuşup geliyorum." Dedim.

"Amcanla konuşurken yanında olmamı ister misin?"

Belli belirsiz yüzümü buruşturdum. "Yalnız kalsam daha iyi."

Kartal onaylarcasına başını salladıktan sonra, "Ters bir şey söylerse muhatap olmadan kapat telefonu. Bu gece daha fazla canını sıkan bir şeyin olmasını istemiyorum." Dedi ve aramızdaki mesafeyi kapatıp sıcak dudaklarını alnıma bastırdı. "Bu gece seni bir geceliğine de olsa her şeyden kaçıracağım ve kafanı dağıtmak için elimden geleni yapacağım."

Merakla yüzüne baktım. "Nereye gideceğiz?"

Kartal bir kez daha alnımdan öpüp, "Benim için özel bir yere." Dedi ve benden uzaklaşarak kapıya ilerledi.

Kartal'ın nereye götüreceğini merak etsem de omuzlarımdaki yükten bir an evvel kurtulabilmek için telefonu cebimden çıkarıp amcamın adının üzerine geldim. Sigaramdan bir nefes daha içime çekip dumanı telefonumun üzerine üfledim. Amcamla en son annemin cenazesinde konuşmuştum. Onca yıl sonra onunla nasıl konuşacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Belki de artık bu numarayı bile kullanmıyordu.

Sigaramdan bir nefes daha çekip adının üzerine tıkladım ve telefonu kulağıma götürerek içimdeki dumanı dışarı verdim. Maalesef telefon çalmaya başladı. Her çalınışında kalp ritmim hızlandı, telefonu kapatmak için karşı konulmaz bir arzu duydum.

Bu defa da şans benden yana gibiydi. Amcam telefonunu açmıyordu. İçimden, son bir kez daha diyerek çalmasını bekledim. Eğer açmazsa aramayı bırakıp mesaj atacaktım. En azından konuşma külfetinden kurtulacaktım.

Telefon bir kez daha çalmıştı ki telefonun gerisinden amcamın tok sesini duymamla beraber zihnim beni annemin öldüğü güne itince sigara anında parmaklarımın arasından ayakuçlarıma düştü. Bedenim de o günün içimde yarattığı kasvetle kamburlaştı.

Bakışlarım tutunabileceğim bir yer aradı. Bir kez daha paletlere tutunup da içki şişeleri kırmak istemediğim için dizlerimin üzerine çöktüğümde amcamın sesini yeniden duydum. "Metis ne istiyorsun?" Ses tonundaki rahatsızlık aramamdan hoşlanmadığını açıkça gösteriyordu.

Ama onun sesindeki rahatsızlık umurumda bile değildi. Anneme duyduğum özlem her bir zerremi acıyla sarmışken onun rahatsızlığı bana işlemiyordu. Boğazımdaki sitemi zoraki bir şekilde yutup, "Babam öldürülmüş." Dedim ve olanları hızlıca özet geçip söylediklerimi sindirmesini bekledim.

Önce tuhaf diyebileceğim bir sesle derin bir nefes aldı akabinde gülmeye başladı. "Şaka yapıyorsun değil mi?"

"Hayır. Seni aradım çünkü cenazesini almayacağım."

"Hemen gelemem, burada işlerim var."

Amcamın da babamı pek sevdiği söylenemezdi ama kardeşine benden daha fazla sahip çıkacağı aşikârdı. "Zaten öncesinde otopsi işlemleri olacakmış ama ne kadar çabuk gelirsen o kadar iyi." Yere düşen sigarama uzanıp kızıllığını zeminle buluşturdum. "Benim şimdi işe dönmem gerekiyor. Babam yüzünden epey vakit kaybettim. Kapatmak zorundayım." Dediğimde amcamın itiraz seslerini duyunca, "Başın sağ olsun." Diyerek telefonumu kapattım.

Yeniden arama ihtimaline karşı da tamamen kapattım. Artık onlarla aramda hiçbir bağın kalmasını istemiyordum. Babam yüzünden anneme yaptıkları eziyetleri ne unutacak ne de affedecektim.

Dizlerimin üzerine çökerken annem için duyduğum acı, güze giden yoldu sanki. Şimdi ayağa kalktığımda ise güzden dönen yola yeniden girmiştim. İçimdeki özlem hiç bitmeyecek, acısı en yalın haliyle yüreğimin ortasında ev sahipliği yaparak beni perişan edecek olsa da acısıyla yaşamayı kabullenmiştim.

Dağılan saçlarımı toplamak için tokamı saçımdan çıkarıp tepede at kuyruğu yaptıktan sonra üzerime çekidüzen verdim ardından odadan çıkıp Kartal'ın yanına ilerledim.

Çıkma saatinden birkaç saat önce bardan çıktığımızda Kartal motosikletinin yanına gitmek yerine koyu füme renginde bir Audi marka arabanın önünde durdu ve ön kapıyı açıp, "Açsın değil mi?" Diye sordu.

Sorduğu soruya odaklanmak yerine şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Bu araba kimin?"

"Eftalya'nın. Bu gece arabasını bize ödünç verdi."

Şaşkınlığım arşa çıkarken, "Bu mükemmel araba gerçekten Eftalya'nın mı?" Diye sorduğumda Kartal zoraki tebessüm etti. "Evet onun."

Kısa bir ıslık çalıp arabaya bindim. "Gerçekten iyi kazanıyor."

Kartal içini çekerek kapımı kapattı ve kendi de sürücü koltuğuna yerleşti. "Muhtemelen açsın." Deyince başımı salladım. "Evet."

"Tantuni sever misin?"

"Tavukluysa evet."

Kartal'ın dudakları hafifçe aralandı ama konuşmaktan vazgeçip başını sallamakla yetindi. Bakışları ve ifadesi fazlasıyla ciddileşmişti. Nedenini anlamamıştım. Belki de zihni, Ekin'le tavuk dürüm yediğim güne gitmişti. Sorgulamak istemedim, içimden bir ses sorgularsam zararlı çıkacağımı söylüyordu. Aynı şekilde sessiz kalıp yolu izlemeye başladım.

Dakikalar sonra tantuni yiyeceğimiz yere geldiğimizde ben ayran söylerken Kartal yine içecek söylemedi. Üzerinde durmak yerine, "Beni nereye götürüyorsun?" Diye sorarak dikkatini keyifli bir noktaya çekmeye çalıştım.

Kartal ağzındaki lokmasını yutmasına rağmen boğazı tıkalı bir sesle, "Hayatımın hiçbir döneminde kolay kolay derdini anlatan bir adam olmadım. Ne yaşadığımı ya da ne hissettiğimi kimse bilmez ama bazen bu yalnızlıkla başa çıkmak zor oluyor. Böyle anlarda yıldızlara yakın olmak isterim. O zaman yalnız olmadığımı anlıyorum, iyi hissettiriyor." Dedi ve keyifsizce içini çekti. "Bu gece zor bir gece geçiriyorsun ve ben, onlanları seyretmekten başka hiçbir şey yapamıyorum. Belki yıldızlar sana da iyi gelir düşüncesiyle seni yıldızlara yakın bir yere kaçıracağım."

Kartal'ın sözleri karşısında içimin kıyıldığını hissettim. Bakışlarından ve sesinden hüzün, çaresizlik akıyordu. Elimdeki tantuniyi bırakıp Kartal'ın boşta kalan eline uzandım. "Senin bir şey yapmanı beklemiyorum ve bunun yüzünden kendini kötü hissetmeni istemiyorum." Söylediklerimden tereddüt etmesini istemediğim için olabildiğince dürüst bir gülümsemeyle yüzüne baktım. "Sen benim yanımdayken bütün acılarım önce küçük parçalara bölünüyor, sonra gülüşünü görüyorum parçalara ayrılan her acım, duman misali süzülerek yok oluyor." Bakışlarım, Kartal'ın gülümsemesiyle kıvrılmaya başlayan dudaklarına indi. Sesli bir şekilde iç çekip dudaklarını işaret ettim. "Ve dudaklarında takılı kalan bu gülümsemeye öyle bir dalıyorum ki en sonunda aşk sarhoşu olup çıkıyorum. Hiç ayılmak istemiyorum."

Kartal'ın gülümsemesi iyice genişledi ve elimi dudaklarına götürüp öptü. "Senden tek bir şey istiyorum. Sadece bana güven olur mu? Söz veriyorum aşk sarhoşluğundan ayılamayacağımız günler gelecek."

Kartal'ın hem sözleri hem de gülümsemesine rağmen bakışlarının gerisindeki ifadesi yine kafamı bulandırmayı başarmıştı. "Ne demek istiyorsun?"

"Yaşadığın sıkıntılardan bahsediyorum. Eninde sonunda hepsi bitecek."

Gülümseyerek, "Bitecek." Dedim ve yeniden tantunimi yemeye başladım.

Tantuniler bittikten sonra gitmek için ayaklandığımızda elimdeki ayran şişesiyle tam kapıya doğru yönelmiştim ki garsonun sesiyle durmak zorunda kaldım. "Hanımefendi şişe depozitolu. Şişe bizde kalıyor."

Garsonun sözleriyle elimdeki yarım kalan ayrana baktım. "Tamam." Diyerek masaya geri bıraktım fakat ödeme yapmaktan gelen Kartal bizi duydu ve hemen müdahale etti. "Sen ayranı al. Ben şişenin parasını ödeyip geliyorum."

Kartal bir şey dememe fırsat vermeden gidince bıraktığım şişeyi geri aldım ve pipeti dudaklarımla buluşturarak kapıya ilerledim.

Kartal da adımlarını hızlandırarak bana yetişti ve birlikte dışarı çıktık. Dışarı çıkar çıkmaz elimdeki şişeyi işaret ettim. "Kalabilirdi, sorun değildi."

"Seninle ilgili hiçbir şeyin yarım kalmasını istemiyorum. Şişeyi daha sonra geri dönüşüme atarım." Diyerek başımın üzerinden öptü ardından arabanın kapısını açtı.

Yeniden yola çıktığımızda direkt bahsettiği yere gideceğimizi zannetsem de yanıldığımı anlamam uzun sürmedi ve Kartal önümüze çıkan ilk benzinliğe girdi.

Benzin almak yerine arabayı marketin önünde bırakıp, "Atıştırmalık bir şeyler alacağım, istediğin bir şey var mı ya da sen de gelmek ister misin?" Diye sorunca başımı iki yana salladım.

Kartal da bir şey demeden arabadan inip markete girdi. Kartal'ın inmesiyle birlikte telefonumu çantamdan alıp Rüya'ya mesaj atmak için geri açtım. Amcamın ya da polislerin yeniden arayıp aramadığını bilmiyordum. Bilmek de istemiyordum. Ben babamı çoktan gömmüştüm. Bu geceyse tamamen fiziksel bitişti. Tek merak ettiğim neden ve kimler tarafından öldürüldüğüydü. Gerçi babamı düşündükten sonra bir tefecinin öldürdüğü bariz bir şekilde belliydi fakat farklı bir neden duyma ihtimali merakımı kamçılıyordu.

Rüya'ya eve gelmeyeceğimi yazıp gönderdikten sonra yeniden telefonumu kapattım. Saniyeler içinde Kartal da elindeki poşetlerle marketten çıkıp arabanın arka koltuğuna poşetleri bıraktı.

Başımı geriye çevirip şaşkınlıkla poşetlere baktım. Poşetler ağzına kadar doluydu ve hepsini ikimizin yemesi imkânsızdı. Kartal yeniden sürücü koltuğuna oturunca poşetleri işaret ettim. "Bunları bizim için almadın değil mi? Burada bir orduya yetecek kadar yiyecek var."

Kartal başını iki yana salladı. "Bizim için değil, senin için aldım." Başını geriye çevirip poşetlere kısa bir bakış attıktan sonra bana döndü. "Çikolata, bisküvi bir de adını bilmediğim tatlılar var." Bakışları kasıklarıma indi ve yüzündeki ifadesi garip bir şekilde yumuşadı. "Yakında adet olacağını söylemiştin. Bildiğim kadarıyla bu dönemlerde tatlı krizleriniz çok tutarmış." Yüz ifadesini bozmadan bakışları gözlerime tırmandı ve gözlerinin koyuluğundaki parıltı ruhumu okşadı. "Hangisini sevdiğini bilmediğim için ben de hepsinden aldım."

Kartal'ın sözleri kalbime öyle bir sıcaklıkla işlemişti ki hissettiklerim az daha gözyaşı olup gözümden akacaktı. Hayatım boyunca annemden ve Rüya'dan başka hiç kimse tarafından bu şekilde sevildiğimi hatırlamıyordum. Gözyaşlarıma güçlükle hâkim olup kollarımı boynuna doladım. "Ben bu zamana kadar yaşamanın sadece nefes alıp vermekle olduğunu sanırdım. Şimdi anlıyorum ki yaşamak aslında seninle nefes alıp vermekmiş. İyi ki çıkmışsın karşıma."

Kartal'ın da kolları sımsıkı bedenimi sarıp beni kucağına çekti. "Seni gördüğüm günden beri dilimdeki tek dua; dünyaya gelmek için yeniden bir şansım olsun. Olsun ki seni çok daha önce bulayım, daha uzun sevme, sevdiğimi hissettirme şansım olsun. Daha fazla yüzünü güldürebileyim, saçlarını okşayabileyim. Yalnızca bana kal. Her kötü anına kalkan olayım, canın hiç yanmasın. Kimse yakamasın." Bedenimi saran parmakları yanağımın üzerine tırmandı ve nazikçe okşamaya başladı. "Böyle bir şansım olsaydı eğer yalnızca seni seçer, seni arar, sana gelirdim."

Gözyaşlarımı tutmak istesem de Kartal'ın sözleri karşısında gözyaşlarımın fermanı çoktan verilmişti. Dudaklarımın arasından hıçkırık kopacağı sırada Kartal anlamış gibi önüne geçmek istercesine dudaklarımı kavradı ve usulca öpmeye başladı. Karşılık vermeye güç bulamasam da darbelerinin tadını çıkarmak bile hıçkırığımı bastırmaya yetmişti.

Ama keyfim kısa sürdü, Kartal kendini durdurup geri çekildi. "Güneş doğmadan önce yıldızları görmeni istiyorum. Öpmeye dalarsam senden hiç çıkamam."

Ben gülümseyince Kartal da gülümsedi ve kucağından inmemle birlikte arabayı hareket ettirdi. Bense arkadaki poşetlere uzanıp aldığı çikolataları iştahla yemeye başladım.

Kartal şehirden epeyce uzaklaştıktan sonra oldukça yüksek bir tepeye doğru arabayı sürmeye devam etti.

Dürüst olmam gerekirse ilk kez yaptığımız bu uzun yolculuktan ilk başlarda keyif alıyordum lakin etrafımızı gür aynı zamanda şehrin ışıklarından yoksun kalmış ağaçlar sarınca keyfim bulduğu ilk deliğe saklandı ve etrafımızın ürperticiliği, temmuz sıcağına rağmen ellerimi, kollarıma sarmama sebep oldu.

Neyse ki ağaçların arasından çok gitmeden Kartal arabayı, ormanlık alana gizlenmiş beyaz bir karavanın yanına farları açık bir halde bırakarak park etti.

Şaşkınlıkla karavana bakakalınca Kartal halime tebessüm edip arabadan indi ve benim tarafıma geçerek kapımı açtı. Elini uzatıp," Gel hadi." Dedi.

Şaşkınlığımı üzerimden atıp arabadan indim ve doğruca karavana adımladım. "Yoksa burada mı yaşıyorsun?" Yaşama ihtimali çok yüksekti çünkü tam da geçen gün dediği gibi gözlerden oldukça uzak bir yerdeydi.

Kartal, "Devamlı değil, canım sıkıldıkça." Dedi ve cebinden çıkardığı anahtarla kapısını araladı. "Güneş doğmadan önce yıldızları izlemeni istiyorum, hemen geliyorum."

Kartal içeri girince başımı gökyüzüne kaldırdım. Gecenin karanlığını örümcek ağı gibi saran yıldızlar neredeyse birbirine geçmek üzereydi. Daha önce şehrin ışıklarından dolayı yıldızları bu kadar sık ve parlak hiç görmemiştim.

Saniyeler içinde Kartal elindeki uyku tulumuyla dışarı çıkıp karavanın merdivenine yöneldi. Karavanın tepesine çıktıktan sonra da uyku tulumunu serip bana döndü.

Komutunu alınca doğruca merdivene yönelerek yukarı tırmandım ve Kartal'ın uzattığı elini tutup beni yanına çekmesine izin verdim.

Serdiği uyku tulumu ikimizin de rahatça sığabileceği büyüklükteydi. Kartal'la birlikte tuluma uzanıp ona iyice sokulduktan sonra kolunu yastık niyetine kullanarak muazzam fazlalıktaki yıldızlara baktım. Sanki simsiyah okyanusu aydınlatan milyonlarca fener balığı dans ediyor gibiydi. "Kartal burası mükemmel bir yer, yıldızlar harika görünüyor."

"Ben de öyle sanırdım." Kartal kolunu başımın altından çekmeden başını hafifçe kaldırıp yüzüme yaklaştı. "Seni görene kadar... Benim karanlık gökyüzümü süsleyen asıl yıldızım senmişsin. Gecemi aydınlatan tek ışığımmışsın."

Kartal dudaklarımın üzerine dudaklarını bastırıp yumuşacık öptü. Öyle hassas öyle yumuşaktı ki darbeleri gözlerimi kapatarak nazik darbelerinin tadını çıkarmaya başladım. Her darbesinde içim bir hoş oldu ve daha fazlasını istercesine onu dudaklarıma iyice bastırdım.

Bir süre sonra Kartal benden ayrılınca dudaklarımda kalan tadını emdim. Emdikçe içime huzurunu da hapsedip gülümsedim.

Kartal, "Neden gülümsüyorsun?" Diye sorunca ellerimi yanaklarının üzerine yerleştirdim. "Seninleyken bulduğum huzuru daha önce hiç tatmadım. Huzurun mutluluk getiriyor."

"Seni mutlu edebilmek için her şeyi yapacağımı biliyorsun değil mi?"

Gözlerimi merakla kısıp sorunun cevabını bilmeme rağmen, "Gerçekten her şeyi yapar mısın?" Diye sordum.

Kartal tereddütsüzce, "Yaparım." Deyince muzipçe sırttım. "Kanıtla o zaman."

Kartal'ın kaşları merakla kalktı. "Nasıl?"

Gülümsemem iyice genişledi. Eftalya, Kartal için sesinin çok güzel olduğunu ve şarkı söyletmemi istemişti. Bunu yaptırabileceğim bir an varsa o da şimdiydi. Parmaklarımı yanağında işgüzar bir ifadeyle gezdirip, "En sevdiğin şarkı ne?" Diye sordum.

"Şarkı mı?"

Onaylarcasına başımı salladım. "Evet şarkı."

Bu defa Kartal gözlerini kısıp, "Eftalya bir şey mi dedi?" Deyince anında savunmaya geçtim. "Şu an bana şarkı söylersen öyle çok mutlu olurum ki..."

Kulaklarımı Kartal'ın bozguna uğramış sesi tırmaladı. "Şimdi mi?"

"Şimdi." Dudaklarımı sahte bir hüzünle büktüm. "Yoksa söylemez misin? Hâlbuki az önce dedin ki..."

Kartal sabır çeker gibi nefes aldı ve mırıldanırcasına, "Ben sana bunun hesabını sormaz mıyım Eftalya?" Dedi.

Gülümsememi güçlükle bastırıp, "Söylemeyi en sevdiğin şarkı hangisi?" Diye yeniden sordum. Ne de olsa Kartal'ı ikna etmeyi başarmıştım.

Kartal benden uzaklaşarak başını tekrardan geriye yatırdı. "Son zamanlarda Grup Seksendört'ün Ölürüm Hasretinle şarkısı."

Son zamanlarda demesini hiç beklemediğim için başımı ona çevirip yattığım yerden doğruldum. "Neden son zamanlarda?"

Ben doğrulunca Kartal da oturur pozisyona geldi ve parmaklarını yanağıma sürttü. Yüz ifadesi beklemediğim şekilde yine ciddiye bürünmüş hatta öfkelenmişti. Yüzüme çarpan keskin soluğunu içime çektiğimde, "Hayatıma girdiğin andan beri yanındaki iti kıskanıyorum." Deyince babamın haberi gelmeden hemen önce Ekin yüzünden tartıştığımız aklıma geldi. Tartışma sebebimizi yani Ekin'le neden partner değişikliği yaptığımızı sorma ihtimaliyle nefesimi tuttum.

Bir kez daha sormasını istemiyordum çünkü daha fazla yalan söylemek istemiyordum. Umutla gözlerinin içine baktım.

Kartalsa, dişlerinin arasından, "O itin sana bakmasından, dokunmasından, yan yana olmanızdan nefret ediyorum. Yarışmaya kadar kafayı yemeden nasıl duracağım konusunda hiçbir fikrim yok." Dedi ve tartışmamızı hatırlayarak umuduma kar yağdırdı.

Yanağımdaki parmakları çeneme indi ve çenemden tutarak başımı hafifçe yukarı kaldırdı. "Neden partner değişikliği yaptın, o şerefsiz sana ne yaptı?"

Yavaşça yutkunsam bile yutkunma sesimin duyulduğuna emindim ama ne demem gerektiğinden emin değildim. Ekin'in bıçak yarasını öğrendiğini ve bunun üzerine tartıştığımızı söylesem bıçak iziyle ilgili daha önce Kartal'a yalan söylediğim için toparlayamazdım. Evlenme teklifi ettiğini söylersem de Ekin'i hastanelik edeceğini adım gibi biliyordum.

Zihnimde, düştüğüm bataklıktan beni çıkaracak yeni yalanlar aradım ama bu defa kalbimin sesi ağır basıyordu. Söyleyeceğim her yalan, yasak elmam olacaktı ama bu defa da Kartal'ın cennetinden kovulacaktım.

Yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm. "Tartıştık. Yani ben, ne kadar arkadaş kalmaya çalışsam da Ekin..." Cümlemi yarıda kesen Kartal'ın keskin çıkışı oldu. "Adını anma. O itin adını senin sesinle duymayı kaldıramıyorum. Dudaklarının arasından çıksın istemiyorum."

Kabullenircesine başımı sallayıp adını söylemek yerine, "O, arkadaş kalmayı beceremiyor. Bir gün arkadaş gibi olsa ertesi gün kantarın topuzunu kaçırıyor." Dememle Kartal'ın oturduğu yerden ayağa kalkması aynı anda oldu. "Ecdadını siktiğimin iti, sana dokundu değil mi?"

Kartal ayağa kalkınca başımı yukarı kaldırıp iri cüssesine baktım. Ünlem işaretindeki tepesindeki çubuğa bakan nokta gibi kalmıştım. Elinden tutup yeniden oturması için aşağı çekiştirdim. "Hayır, sandığın gibi değil. Dokunmadı, dokunamaz da... İzin vermem. Onun her şeyi lafta. Lütfen sakin ol, yemin ediyorum dokunmadı."

"Yan yana olmanızı, yarışma için dans etmenizi bir yere kadar kaldırabilirim ama sana elini sürmesini kaldıramam. Anlıyor musun?" Kartal dişlerini öyle çok sıkıyordu ki görmesem bile resmen sesini duyuyordum. Kırılması an meselesiydi. "Öyle bir şey olursa her şeyi ama her şeyi yakıp küle çeviririm ve buna hiçbir güç mani olamaz!"

"Öyle bir şey olmayacak." Dedim ve diğer eline de uzanıp ellerini sıkıca tuttum. Başımla olduğumuz yeri işaret ederek, "Böyle bir yerde bu gecemizi onu anarak mahvetmek istemiyorum." Dedim kararlı bir ifadeyle. "O dersini aldı. Gruptan çıkmayı göze alamaz. Amerika hayali her şeyin önünde. Bir daha benimle muhatap bile olmayacaktır ve söz veriyorum olmaya kalkarsa sana söyleyeceğim ama olmayacak, merak etme. Daha fazla onu konuşmayalım. Lütfen, gerilmek istemiyorum. Yıldızların altında seninle mutlu olmak istiyorum."

Kartal pes edercesine derin bir nefes alıp yeniden karşıma oturdu. "Söz verdin, olursa..."

Direkt sözünü kestim. "Olmayacak ama söz veriyorum." Konunun değişmesi için ellerimi çenemin altında birleştirdim ve yavru kedi misali gözlerinin içine baktım. "Hadi bana şarkı söyle."

Resmen sinirleriyle oynuyordum. Böyle sinirliyken şarkı söylemenin zor olacağını bilmeme rağmen dikkatini Ekin'den başka bir yöne çekmek istiyordum.

Kartal'ın da kendiyle savaş verdiği yüz ifadesinden açıkça belliydi. Muhtemelen benden başka hiç kimse böyle bir durumdayken ona şarkı söyletemezdi. Benim bile söyleteceğim meçhuldü.

Yüzünü sertçe sıvazlayıp sesli bir nefes verdi. "Ben seninle ne yapacağım? Tüm dengemi alt üst ediyorsun."

Onu zor duruma soktuğumdan mahcupça gülümsedim. "Aslında çok bir şey yapmana gerek yok. Sadece fazla seveceksin, bolca mutlu edeceksin... Ha bir de bulduğun her fırsatı beni öperek geçireceksin... Bence çok bir şey istemiyorum."

"Bence de." Dedi Kartal ve az önceki sinirli hallerine tezat şekilde yüzüne garip bir ifade yerleşti. "Ama eksik söyledin. Bir şey daha olacak."

Böyle demesini beklemediğim için şaşkınlıkla, "Nedir o?" Diye sorunca Kartal sırıtmaya başladı. "Fazla seveceğim -ki seviyorum- bolca mutlu edeceğim, bolca öpeceğim ve bir de bolca seni..."

Kartal cümlesini tamamlamak yerine anlamamı istercesine sustu lakin ben Ekin gerginliğinin üzerine ne demek istediğini anlamamıştım. "Bolca beni ne yapacaksın?"

Sorduğum soruya eş zamanlı Kartal arsızca gülünce köşeli jetonum anca düştü ve hissettiğim utançla ellerimi yüzüme kapattım. "Kartal çok arsızsın."

Kartal'ın sesli güldüğünü duydum. "Yoo değilim, ben sadece olacakları söyledim. Bulduğum her fırsatı değerlendireceğime emin olabilirsin. Yatağımdan kolay kolay çıkacağını zannetmiyorum." Dedi ve beni kucağına çekti. Ellerimi yüzümden çekmemle dudağımdan öpüp daha fazla utandırmamak için konuyu değiştirdi. "Şarkı söylerken bana bakmanı istemiyorum zaten normalde şarkı söyleyen biri değilim. Seni kırmak istemediğim için kısacık mırıldanacağım."

Birden beni kucağında döndürdü ve sırtımı gövdesine bastırdı. Kollarıysa bedenimi sıkıca sarmıştı.

Anın tadını çıkarmak istercesine başımı omzuna bastırıp yavaşça kaybolan yıldızlara baktığımda Kartal da şarkıyı mırıldanmaya başladı.

Gördün mü bak, bizden ötesi de varmış
Yaşananların hepsi meğer birer yalanmış
Kaderimde bu da mı vardı?
Sevdiğimi başkalarıyla
Göreceksem eğer kör olsun bu gözler
Görmeyeyim bir daha

Yar, ellerin nerde?
Ya beni de götür ya da gitme
Bilirsin sensiz ben hiç yaşayamam ki
Ölürüm hasretinle

Kartal'ın sesi beklediğimden çok çok daha iyiydi. Araya girip iltifat etmek istesem de şarkıyı kısa tutacağını bildiğim için anın tadını çıkarmaya devam ettim.

Beklediğim gibi de çok geçmeden Kartal mırıldanmayı bıraktı.

Bir daha söylemesini istiyordum ama bu gece için daha fazla zorlamak istemiyordum. Başımı yasladığım yerden kaldırıp yüzümü ona çevirdim. "Sesin gerçekten çok mu güzel yoksa sana âşık olduğum için bana mı güzel geliyor?"

Kartal alnımdan öpüp yavaşça gülümsedi. "Teşekkür ederim."

"Ne için? İltifat ettiğimi sanıyorsan yanılıyorsun."

Kartal'ın, muzipliğim karşısında daha da gülümseyeceğini düşündüm ama beklediğimin aksine gülümsemesi yüzünde soldu. "Sesim için değil..." Duraksadı ve simsiyah gözlerini şefkatli bir ifadeyle göz bebeklerime kilitledi. "Bana inandığın için."

Babamın konusu yeniden açılınca kucağında huzursuzca kıpırdandım. "Sana inandığım için değil." Elini alıp kalbimin üzerine bastırdım. "Tüm kalbimle yapmayacağını bildiğim için. Ayrıca sen, hiçbir zaman lafını esirgemedin benden. Bana yalan söylemezsin. Bir şey neyse olduğu gibi gevelemeden söylersin. Hep söyledin, söylemeye devam edeceğini de biliyorum." Sırıttım. "Benim Zeusum, tanrıçasından hiçbir şey saklamaz."

Yine gülümseyeceğini ve beni onaylayacağını ummuştum ama Kartal'ın yüzü, acı çekiyormuş gibi bir ifadeye büründü ve kalbimin üzerindeki elini iyice bastırdı. "Seni üzmek isteyeceğim son şey bile değil. Ne yapıyorsam seni üzmemek için olduğunu buranla bil." Dedikten sonra kucağından kalkmamı salladı. "Hava aydınlandı. Biraz uyusak iyi olacak. Kokunla uyumaya her şeyden çok ihtiyacım var."

Kartal ayaklanıp elimden tuttu ve benimle birlikte karavanın merdivenlerine yöneldi.

Gözlerimi yeniden araladığımda saat öğleden sonra üçe geliyordu. İlk etapta nerede olduğumu idrak edemesem de karavanda olduğumu anlayınca sevdiğim adamı görebilmek için başımı yana çevirdim fakat Kartal yanımda yoktu.

Yattığım yerden doğrulup karavanın içine göz gezdirdim ama görünürlerde de yoktu.

Yataktan çıktığımda üzerimde elbise gibi duran Kartal'ın lacivert tişörtüne baktım. Dolabında, arada kullandığı bir yer için epey eşyası vardı ve yatağa girerken benim için oldukça kurtarıcı olmuştu.

Çıplak ayaklarımı karavanın kapısına yönlendirdim. Dışarıya kısaca göz attıktan sonra Kartal'ın biraz ileride, bir eli pantolonun cebinde telefonla konuştuğunu gördüm. Hem konuşuyor hem de ileri geri hareket ediyordu. Sinirli olduğu söylenemezdi ama sakin bir duruşu da yoktu.

Beni görünce adımlarını durdurdu ve sabit bir ifadeyle yüzüme baktı ardından bakışlarını yavaşça üzerimdeki tişörtüne indirdi.

Bakışları, tişörtünde oyalanmadan tişörtünün açık bıraktığı baldırlarıma inince bu defa orada kaldı ve kıpırdamadan öylece bacaklarıma bakmaya başladı. Telefonunu da kapatmamıştı ama dudakları da kıpırdamıyordu, muhtemelen karşı tarafı dinliyordu.

Derin bir nefes aldığını kalkan göğüs kafesinden anladığımda telefonunu kapattı ve bana doğru ağır ağır yürümeye başladı. Bakışlarıysa hâlâ bacaklarımdaydı ve dürüst olmam gerekirse avını yemeye hazırlanan yırtıcı arzusuyla bakıyordu.

Sertçe yutkunup olduğum yerde kıpırdamadan yanıma gelmesini bekledim. Attığı her adımda kalbimde, kartalın pençesine düşmüş küçük bir kuşun nafile çırpınışları belirdi. Anlamıştım ki önce canımı almadan beni küçük parçalarıma ayırmaya başlayacak sonra da can çekişimi ziyafetiyle taçlandıracaktı.

Dediğim gibi de oldu... Ziyafetine bir adım kala tek koluyla belimi sertçe sarıp beni dudaklarına doğru öyle bir çekti ki yere temas eden sadece ayak parmaklarımın ucu oldu.

Dudaklarımdaki ezici baskısı ise nefesimi kesecek kadar kuvvetliydi. "Sana açım kadın." Dudaklarımın üzerinde boğuk bir nefes aldı. "Doymak nedir bilmeyecek kadar çok açım." Kolunun altındaki belimi iyice kendine bastırdı. "Teninin her köşesi, aklımı başımdan alıyor." Dudaklarımı içine almak ister gibi ağzının içine yeniden hapsedip sertçe geri bıraktı. "Sana olan arzum, tehlikeli bir doyumsuzlukla dolu. Bu beni hem ürpertiyor hem de sana karşı daha da delirtiyor."

Kartal beni bıraktığında az daha yere düşecektim. Resmen neye uğradığımı şaşırtmış, sersemletmişti. Koluna tutunarak, "Asıl aklımı başımdan alan sensin. Nefesimi kestin." Deyince Kartal arsız bir sırıtışla bu defa ayaklarımı tamamen yerden kesti. "Isınma turları diyelim. Nefesini henüz kesmedim tanrıçam." Adımlarının rotası yatağıydı. "Bir şeyler atıştıralım sonra buradan gidelim yoksa ben kendimi direkt içinde bulacağım ve ne sen yataktan çıkabileceksin ne de ben içinden."

Kartal'ın gözlerine baktım. Gözlerindeki parıltılar sözlerinin kararlı izini taşıyordu. Sadece başımı salladığımda Kartal beni yatağa bıraktı ve yatağın tam karşısındaki küçük mutfak tezgâhına ilerledi.

Tezgâh üzerinde iki poşet duruyordu ve o poşetler dün benzinlikten aldığımız poşetler değildi.

Sormak yerine Kartal'ı izlemeyi tercih ettim. Poşetten çıkardığı simitleri eşit parçalara bölüp iki ayrı tabağa yerleştirdi. Yine poşetten çıkardığı üçgen peynirleri ve siyah zeytinleri de tabağa yerleştirdikten sonra diğer poşetten iki tane kahve bardağı çıkardı ardından tabakları ve bardakları alıp yanıma geldi.

Şaşkınlıkla önüme bıraktığı tabağa ve bardağa baktım. "Bunlar da nereden çıktı?"

"Az önce Gürkan getirdi. Bu taraflarda işi vardı, ben de gelirken boş gelmesini istemedim. Omzunu da görmek istedi ama uyuyordun. En kısa zamanda uğramamız gerekiyor."

Uykuya öylesine düşkündüm ki yanımda top patlasa duymazdım. Muhtemelen Gürkan'ı duymama sebebim de bu yüzdendi.

Omzumun iyi olduğunu göstermek istercesine hareket ettirip, "Olur uğrarız." Dedim ve simitten yemeye başladım.

Kartal beni eve bırakınca koşar adımlarla eve çıktım. Prova başlamış, Rüya da çoktan Baraka'ya gitmişti.

Kartal'ın dudak darbelerinin karşısında kayıtsız kalmak o kadar imkânsızdı ki kahvaltıdan çok birbirimizi yediğimiz için provaya geç kalmıştım.

Rahat hareket edebileceğim kıyafetleri apar topar üzerime geçirip evden çıktım. Neyse ki Baraka eve çok yakındı ve ekibi çok bekletmeden yetişebilmiştim.

Kapının önünde Nefes ve Eren'i görünce adımlarımı yavaşlattım. Eren biraz ileride telefonla konuşuyordu. Nefes'in düşmanca bakışları ise benim üzerimdeydi. Dikkatlice gelişimi izliyordu. En kötü yanıysa benim gelmemi bekliyormuş gibi duruyordu. Sırf bu yüzden kapıda olduğuna yemin bile ederdim.

Kapıya yaklaşınca yaslandığı duvardan doğrulup adımlarını bana doğru attı. Onu es geçerek içeri girmeyi düşünsem de karşıma geçince adımlarımı durdurmak zorunda kaldım.

Yüzümü alayla süzüp ellerini şortunun arka ceplerine yerleştirdi. "Kartal'ın yanından mı geliyorsun, o yüzden mi geç kaldın?"

Bıkkınlıkla nefes alıp yanından geçmeye çalıştım. "Seni ilgilendirmez." Bir adım atmıştım ki yeniden önüme geçti.

Duruşumu dikleştirip, "Ne istiyorsun Nefes, sana hesap vereceğimi düşünüyorsan avcunu yalarsın." Deyince elini başıma uzattı.

Anında geri adımlayarak bana dokunmasını engelledim. "Ne yaptığını sanıyorsun?"

Nefes histerik bir kahkaha attı. "Korkma benden, canını yakmayacağım. Sadece boynuzlarına bakacaktım, çıkmış mı çıkmamış mı diye?"

Nefes'in garip hareketi sinirlerimi zıplatsa da sözleri sakin kalmama hatta gülümsememe sebep oldu. "Ne boynuzu, ne saçmalıyorsun? Çocuk musun sen?"

Nefes sesli bir şekilde dilini şaklattı. "Sevgilin seni aldatıyor diyorum. Dün öğleden sonra Greendoor'daydım ve bil bakalım başka kimler vardı?" Yüz ifademi alayla süzüp benimle eğlendiğini her hareketine yansıtarak, "Senin Kartal bir kızla sarmaş dolaştı. Lobide biraz oturduktan sonra el ele mekândan çıktılar." Dedi.

Elbette Nefes'in sözlerine inanmamıştım ama Kartal'ın başka bir kızla sarmaş dolaş olma fikri istemsizce kalbimin ortasına bıçak saplanmışçasına acı bırakmıştı. Kalbimdeki acıdan kurtulmak istercesine başımı iki yana salladım. "Yalanlarına karnım tok Nefes. Git kendine eğlenecek başka bir oyuncak bul."

Ağzını yaya yaya, "Yalan söylemiyorum ki..." Dedi ve ellerini iki yana çatı "Greendoor'da çalışan sensin. Bana inanmıyorsan güvenlik kameralarına bak."

Bu defa alayla gülme sırası bendeydi. Resmen benimle oyun oynuyordu. Bana güvenlik kameralarını açtıracak Kartal başta olmak üzere herkese rezil olmama sebep olacaktı ama ona istediğini vermeyecektim. "Seni hayal kırıklığına uğrattığım için çok üzgünüm ama sevgilime güveniyorum."

Sözlerimi tamamladıktan sonra Nefes'i orada bırakıp kapıya yürüdüm.

Nefes ise sesindeki alay eden tınısını daha da keskinleştirerek, "Hayal kırıklığına uğrayan sen olacaksın." Dedi ve yeniden histerik bir kahkaha attı. "Sevgilin sana neden Zeus lakabını aldığını söylemedi mi? Ya da başka biri ona neden Zeus dediklerini anlatmadı mı? Arkadaşın olarak ben söyleyeyim sana. Zeus, yani ölümlü ölümsüz herkese âşık olabilen tanrıların tanrısı, çapkınlığın simgesidir. Yani Olympos'un en çapkın Tanrısıdır. Senin Kartal'ına Zeus denme sebebi de budur. Açıkçası böyle bir adama hemen kapılacağını hiç düşünmemiştim." Bana inanmıyormuş gibi cık cıkladı. "Zeus'un yoldan çıkardığı kadınlar kategorisine girmen ne kadar kolay oldu öyle."

•••••••••••••••••

Beni özlediniz mi? 😋

Özlediyseniz hemen bölümümüze geçelim.

Bölümü nasıl buldunuz?

Metis, Nefes'e inanmadı ama ya Nefes doğru söylüyorsa?

Sizce Metis, Kartal'a bunun doğru olup olmadığını sorar mı?

Oldukça sakin bir bölümdü ama son sakin bölümümüzdü. Fırtına öncesi sessizlik diyelim.

Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın❤️‍🔥

Continue Reading

You'll Also Like

25.5M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
12.4K 1K 36
[1. Kitap Tamamlandı] Ben, Sina Dağhan Sağyaşar. Bu size uzun geldiyse bana kısaca Sina diyebilirsiniz. Ancak "Siğna" şeklinde uzatarak okumazsanız g...
365K 43.3K 40
"O Doğu'ysa ben Batı'ym." "O siyahsa ben beyazım." Diye haykırdı genç kız. Fakat bu cümleleri kurarken bu hikâyenin aslında Doğu'yla Batı'nın kavuşm...
5.8M 222K 55
#1 Romance (18.03.2019) #3 Love (28.03.2019) Wattys2015 & Wattys2016 Kazananı ❝Mayıs Sinekleri, ilk sevişmelerinde ölürlerdi. Eşlerine son armağanla...