Kayıp Varis

By hg_neriii

223K 17.2K 10.1K

(Dikkat! Acemice yazılmış bir kitaptır.) Burası Elfrad. 4 büyük anahtar dengeyi sağlıyor. Ateş Hava Toprak v... More

Geçmiş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
~FLASBACK~
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
Karakter Tanıtımı
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
Açıklama
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm (Final)

20. Bölüm

3.5K 362 219
By hg_neriii

Yorumlarınızı bekliyorum.

°°°

O sırada attığım adımlar sanki boşlukta hareket ediyormuş gibi gelmeye başladı.

Artık Güneş Tanrıçası sensin.

Amos bunu dediği an her yer kararmış ben herkesten bağımsız bir şekilde başka bir yere gelmiştim.

Ben, ne yapacağımı bilmiyordum.

Başım dönüyordu.

Gözlerim kararıyordu.

Midem, o dehşet bir şekilde bulanıyordu.

Ayak bileğim dehşet derecede sızlıyordu.

Acı çekiyordum. Çok acı çekiyordum.

Ama sorguladığım tek şey, hak etmiş miydim?

Gözümün karartısı bir süre sonra geçti ve bir sarayda olduğumu fark ettim.

Saray, saray ve saray.

Biraz Dünya'da kalsam ne olurdu sanki.

Bir gün ya, bir gün. Dayanamadınız mı? Merak ediyordum Dünya'yı.

Lanet olsun hayat.

Lanet olsun Gökyüzü tanrısı.

Lanet olsun Güneş tanrıçası.

"İyi misiniz?" diye sordu yan koltukta oturan birisi, yeni fark etmiştim.

Dibimdeki insanı yeni fark etmiştim.

Ben gerçekten iyi değildim.

"Sen kimsin?" diye sordum gayet soğuk bir sesle.

"Soruya soruyla karşılık verme Lenora." dedi kim olduğunu bilmediğim adam.

Adımı nerden biliyordu? Onu da geçtim, ben buraya nasıl gelmiştim.

Üstümde hala Dünya'da giydiğim kıyafetler vardı.

Yattığım yerden hemen doğruldum ve karşımdaki adama bakarak konuşmaya başladım.

"Nerede olduğumu bilmiyorum, nasıl geldiğimi hiç bilmiyorum ve soruya soruyla karşılık verme diyorsun. O soruyu alır senin müsait bir yerine sokarım kardeşim. Şaka mısınız lan siz. Salın beni artık, göt herifler."

(Çok küfür yazmamak için büyük çaba sarf ediyorum hwjzjdj.)

"Önce terbiyeli ol karşında kim olduğunu bil." dedi karşımdaki adam büyük bir sakinlikle.

Sakin olması ayrı bir delirtiyordu.

"Kim olduğun umrumda değil anlıyor musun? Umarım o kadarına beynin basıyordur."

"Haddini aşma Lenora. Karşında Gökyüzü Tanrısı duruyor!" diye bağırdı.

Bir anda yükselmesi garip gelmişti.

Öfkesini kontrol edemiyordu, ama kontrol etmeye çalışıyordu.

"Freya'nın Varisinden ne beklersin ki zaten." diye konuştu kendi kendine.

Freya, Güneş Tanrıçası. Yani öyleydi.

"Sen Gökyüzü Tanrısı'ysan bende Güneş Tanrıçasıyım. Durum eşitleniyor." dedim sakin bir şekilde.

Sakin olmam sanki onu daha da öfkelendirmiş gibiydi.

"Kes sesini!"

"Asıl sen kes sesini! beni buraya nasıl getirdiysen o şekilde geri gönder!." dedim sesimi yükselterek.

"Emredersiniz Tanrıçam." dedi ve parmağını şıklattı.

Ne olduysa o an oldu.

Altımdaki zeminin bir anda kaybolması ve benim yere düşüyor olmam.

Evet evet bas baya düşüyordum.

Sonra bir anda düşmekten kurtuldum ve yine o Gökyüzü tanrısı'nın yanına geldim.

"Seni gerçekten göndereceğimi düşündün mü?" dedi sırıtarak.

"Ne istiyorsun?" diye sordum.

"Bir şey istediğim yok akıllan, artık çocuk gibi davranma yeter." dedi Gökyüzü Tanrısı.

Çocuk gibi davranma mı? Daha ne kadar ciddi olmamı bekliyordu.

"Çocukluğu geçeli çok oldu."

"O yüzden mi en başından beri, Cadılar Kraliçe'sinin yanında olan Valencia'yı göremedin Lenora. Bu kadar mı körsün. Sana verilen güçlerin haddi hesabı yokken nasıl göremezsin!" dedi sonlara doğru sesini yükselterek.

Valencia, Lucas'ın kardeşi. İyi de o ölmüştü.

"Öldü." dedim tek kelime ile.

Öldü. Ölmüştü, ya da ben öyle sanıyordum.

"Sadece görünmez oldu. Hadi ama hala bu kadar kör olamazsın."

"Görünmez olan birini nasıl görmemi bekliyorsun?" diye sordum.

Valencia'nın yaşadığı şokunu hala atlatamamışken beni eleştirip duruyordu. Sanki çok vaktim olmuş gibi.

"Güçlerini adam akıllı kullanmayı bilseydin görürdün!" diye bağırdı bu sefer de.

"Ordan bakılınca güçlerimi kullanmaya vaktim olmuş gibi mi gözüküyor? Dalga mı geçiyorsun sen benimle! Bir gönderiyorsun sonra geri getiriyorsun. Oyuncak mıyım lan ben. O çeneni kapatacaksın, önce benim başıma gelenleri düşünüp sonra yargılayacaksın! Karşında çocuk yok senin. Her lafına susacak birisi hiç yok, kendine gel!" bu sefer ben bağırmıştım.

"Sen, biraz önce ne yaptın!?" diye sordu.

"Ne yapmışım?" diye sordum bende.

"Anahtarları kırıyordun! Sinirlenince bir şeylerin sonucunu düşünerek yap!"

"40 yıldır Güneş Tanrıçası'ymışım gibi davranma!"

"Bağırma!" diye bağırdı ve bir şimşek çaktı.

Sanırım Gökyüzü Tanrısı'nı biraz sinirlendirmiştim.

"Ulu tanrıça sen bana sabır ver." dedim sessiz bir şekilde.

"Tanrıça sensin." dedi o da.

"Bir sürü tanrıça var."

"En güçlüleri sensin Lenora."

Bakın şuraya bayılmama çok az kalmıştı.

Yok en güçlüleri sensin Lenora.

Yok sen Kayıp Varis'in Lenora.

Yok Savaş varmış Gökyüzü Tanrısı ve Güneş Tanrıçası arasında.

Yok ben Güneş Tanrıçası olcakmışım da.

Yeter ya.

Gerçekten yeter.

Element okuluna başlayalı kaç gün olmuştu, toplasan bir hafta. Bir hafta da hayatım nasıl bu kadar değişebilirdi.

"Neden savaşa girdiniz Güneş Tanrıçası'yla?" diye sordum.

Merak. Merak ve merak.

"Bu seni hiç alakadar etmez."

"Kalbimi kırıyorsun ama." dedim.

Göz devirdi ve odadaki koltuklardan birine oturdu.

"Ben gitmek, gitmek kavramı hani." dedim.

"Yerin artık burası, bir daha onların yanına gitmeyeceksin." dedi Gökyüzü Tanrısı.

Adı batsın.

Adı diplere girsin.

Yerlerde sürünsün.

Sağlığı bok yolunda gitsin.

"Buna sen mi karışıyorsun?" diye sordum.

"Evet." dedi sakince.

"Daha demin biraz önce, saniyeler önce bak dakika bile olm-" derken lafımı böldü.

"Sen konuşurken dakika oldu."

"Ama ben senin saçını başını yolarım. Duvardan duvara çarpar, her yerini keserim ben senin. Dalga mı geçiyorsun sen benimle?!" dedim sesimi biraz yükselterek.

"Dalga geçiyor gibi mi duruyorum Lenora, neyse o." dedi ve koltukta daha çok yayıldı.

Bu beni çıldırtmak istiyordu.

Bu beni gerçekten çıldırtmak istiyordu.

"Sen demin demedin mi en güçlü Tanrıça sensin diye! Karışamazsın o zaman bana."

"En güçlü Tanrı da ben olduğuma göre karışabilirim." dedi.

"Bak, benim arkadaşlarım var, onu da geçtim sevgilim var benim. Duramam burada." dedim sesimi yükselterek.

"Eski hayatın beni ilgilendirmiyor, yeni bir sayfa açmayı bileceksin!" dedi bağırarak.

"Bağırma bana!" diye bağırdım bende.

Benim bağırmamla etraf aydınlanmıştı. Sanki Güneş yanıma gelmişti.

"Kapa şu çeneni!" diye bağırdı o da.

Onun bağırmasıyla da şimşekler kesilmeden çakmaya başladı.

"Emir verme!"

"Veririm karşında kim olduğunu bil!" diye bağırdı.

"Sen de karşında kim olduğunu bil!" bu sefer bağıran bendim.

Boğazım ağrımaya başlamıştı bağırmaktan.

Lucas'ı istiyordum.

"Lenora seni son kez uyarıyorum. Sesinin ayarına dikkat et!"

"Bana emir verme!"

Hızla kapı açıldı ve içeriye 9 kişi falan girdi. Saymamıştım tahmindi.

"Sizin derdiniz ne?!" diye bağırdı birisi.

"Siz kimsiniz anasını satayım!" dedim bende.

Lenora kusura bakma ama ikiniz de çok komik duruyorsunuz.

Dedi ve gülmeye başladı Amos.

"Tanrılar ve Tanrıçalar." diyerek gösterdi onları Gökyüzü Tanrısı.

Aman ne iyi.

Rezil olmuştum.

Her zora düştüğümde yardım istediğim Tanrıçalar. Eh tabi bende Tanrıça sayılırdım.

"Dünya'ya dönmek istiyor arkadaşlarının yanına." diye açıkladı durumu Gökyüzü Tanrısı.

"Artık burada yaşayacaksın." dedi aralarından birisi.

"Burada kaldığım süre boyunca, içtiğiniz suya bile dikkat edin o zaman. Belli mi olur zehir çıkar içinden." dedim sinirle.

Amos, Lucas'a her şeyi anlat bir de merak etmesinler.

Biliyorlar halletim de senin için telaşlandılar baya.

O kadarı normal, ve lütfen Karina'yı Lucas'dan uzak tut.

Elinden geldiğince en azından.

Tamam, sakin kal yeter.

"Sen kimsin de bizi tehdit ediyorsun!"

Aralarından birinin bağırmasıyla zemin sallanmaya başladı.

"Beni buraya getiren sizlersiniz, kim olduğumu da çok iyi bildiğinizi düşünüyorum." dedim.

"Bu ne saygısızlık!"

"Saygıyı bu yaptığınız hareketlerden sonra en son öğretecek kişisiniz." diye karşılık verdim bu seferde.

"Ve lütfen artık çıkın. Madem burda kalıyorum hiç birinizin yüzünü görmemem sizin canınız açısından daha iyi olur. Belki elim kayar ölüverirsiniz. Uğraşamam."

Neyime güveniyorsam.

Hepsi sinirli bir surat ifadesiyle geldikleri kapıdan çıktı.

En azından dediğimi yapmışlardı.

Tabi Gökyüzü Tanrısı o gider mi?

Hala oturuyordu.

Bir anda, bakın bir anda hayatıma giriyordu. Bir anda sanki hiç değişmemiş gibi tekrar hayatımı değiştiriyordu ve hala nasıl burada durabiliyordu. Gidin dediğim halde!

"Çık şuradan bir de seninle uğraşamam." dedim ve sakinleşmek istercesine yatağın üstüne oturdum.

"Bu oda benim, yani kendi odamdan kovamayacağına göre. Yan odaya gidebilirsin." dedi.

Göt olmuştum.

Hakiki göt olmuştum.

Kalakalmıştım öyle.

Ve gerçekten odaya bir bakınca, erkek odası olduğu bariz belliydi.

Ve, yatağının üstünde oturuyordum.

Yatağında.

Kim bilir neler çevirdiği yatağında.

Hızla yataktan kalktım ve odadan çıkıp yan odaya girdim hemen.

Sakin ol Lenora. Nefes al, nefes ver.

Çocuk doğurmuyorum Amos!

O günler de gelecek, ah gözlerim yaşardı. Dede mi olacağım ben.

Ne içtin sen ya.

Evet evet sende duygulandın biliyorum Lenora, ağlama.

Ne kadar duygulandım anlatamam.

O kadar duygulandım ki o Tanrımsı yaratığı boğmak istiyorum.

Boğmak da değil kafasını duvarda sürtüp tek tek derileri soyulsun istiyorum.

Organları patlasın istiyorum.

Ölsün istiyorum.

Çok mu şey istiyorum?

Elimden bir şey gelmiyor, bu hayata alışmak zorundasın. Lucas'tan ise, vazgeçm-

Ne dediğinin farkında mısın sen!?

Kendine gel Amos.

Olmayacak şeyler için konuşma.

Ya Lucas buraya gelecek ya ben oraya gideceğim bitti, nokta.

Bu dediklerini Tanrı ve Tanrıçalara kabul ettirirsen neden olmasın.

Ben bir Tanrıçayım elimde anahtarları kırma gücü var, bilki Amos bir dediğimi yapmasınlar hepsini burada maymuna çeviririm.

Bil diye söylüyorum Lenora, tek bir bakışlarıyla Lucas'ı öldürebilirler.

Bil diye söylüyorum Amos, öyle bir şey gerçekleşirse hepsinin hayatını cehenneme çeviririm.

Gitmişti o herkese iyi davranan, mutlu Lenora. Hayatlarında gördükleri en asi insan olmaya yemin ediyordum.

Bu hayatı onlara cehennem etmeye yemin ediyordum.

Yemin, Tanrıçalar arasında yemin edilen şey yapılmazsa sonucu kanla kapanır.

Ölüm.

Ölüm huzurdu.

Sikeyim huzuru.

Sikeyim Tanrıçalığı.

Sikeyim Tanrılığı.

"Hey! Benim Tanrılığıma o dediğin şeyden yapma." diye bağırdı yan odadan Gökyüzü Tanrısı.

Bir de beni mi dinliyordu.

Anlık gelen sinirle hızla duvarı delip geçecek bir küre fırlattım.

Bir tane daha, bir tane daha ardın bir tane daha.

Hepsi Gökyüzü Tanrısı'na isabet etmişti.

Tabi kalkan oluşturup kendini koruma altına almasaydı her şey daha iyi olabilirdi.

"Bu kadar, güçlü olduğunu bilmiyordum. Ayrıca gözlerin, simsiyah." dedi.

Ne.

"Sen ne yaptın Lenora?" diye sordu Gökyüzü Tanrısı sanki biliyormuşum gibi.

"Neden bu kadar sinirlendin Lucas'a kavuşamayacağın için mi? Bir daha göremeyeceğin için mi? Bu mudur anahtarların çatlamasına neden olduğunu sebep!"

Ölmek istiyorum.

İlk defa ölmek istiyorum.

Ölmek korkarların işi Lenora. Kendine gel.

İyi değildim. Psikolojim alt üst olmuştu.

Hiç bir şey yerli yerine oturmuyordu.

Her şey çok hızlı ilerlemişti.

Gözlerim kararıyordu. Dengemi sağlayamıyordum. 

Gerisini tahmin ettiğinizi biliyorum.

Karanlık.

Büyücüler beni kaçırırken de demiştim.

Karanlıkla daha çok kez buluşacağız.

°°°

Önce başıma dehşet bir arı girdi.

En son olanlar, evet her şeyi mahvedişim.

Herkesin hayatını tehlikeye atışım.

Bence bir kaç ay daha bayılabilirdim.

Kalk hadi. Görmen gereken birisi var.

Amos'un konuşmasıyla gözlerimi yavaş yavaş araladım.

Tabi görmeyi beklediğim yüz bu değildi.

Lucas'ı hayal etmiştim.

Hadi ama gerçek miydi bu.

"Sen kimsin?" diye sordum karşımdaki kadına.

"Ben Baş Tanrıça." diyerek kendini tanıttı.

E yani.

"Yanımda olmanızın sebebi nedir?" diye sordum bu seferde.

"Yaptığın hataları sana anlatmak!" diye yükseldi bir anda.

Ne hatası, ha tamam.

Hatamı biliyordum da, neyse.

"Anahtarları kırdın! Bayıldın ve zaten güçsüz olan anahtarlar kırıldı. Dünya, Elfrad, Elaria ve bir çok gezegen ne halde! Senin haberin var mı?!" diye bağırdı.

Rüya.

Rüya.

Bunlar rüya.

Hepsi Rüya bekçilerinin bir kabusu.

Bu kadar çabuk anlamamalıydı.

Dedi bir ses.

Ne.

Bir saniye.

Rüya mıydı?

Salak mısın sen? Amos'un sesini çıkartmak için o kadar zorlandım ve karşılığı bu mu? Daha eğlenememiştik bile.

Çıkın beynimden!

Nasıl anladın?

Defolun gidin.

Sorumuza cevap ver, bunu anlaman imkansız.

Son kez söylüyorum gidin!

Ve sesler kesildi.

Her şey bir rüya olduğu için sevinsem mi? Ya da üzülsem mi bilemiyordum.

Her şey yavaş yavaş netleşti.

Bir odadaydım.

Ama Dünya'da olduğumuz belliydi. Yanımda Lucas vardı ve uyuyordu.

Ben Tanrıça değildim.

Sadece Kayıp Varis'dim.

Tanrıçaya şükürler olsun.

Buraya, otele nasıl geldiğimiz sorgulamadım bile, ilk defa adam akıllı mutlu olmuştum.

Rüya bekçileri peşini bırakmayacağız gibisinden bir şey demişlerdi. Dediklerini yaptılar.

Ama şimdiden sonra bende onların peşini bırakmazdım.

Her şey tamam da, Valencia yaşıyor demişlerdi.

Doğru olma ihtimali var mıydı?

°°°

Sonda zort oldunuz sayıyorum ehisjf

Oy vermeyi unutmayın Lütfen

İyi günler ya da iyi akşamlar

: )

Continue Reading

You'll Also Like

7.5K 902 174
Asrımızın mühim bir hastalığı imani hakikatlere karşı lakaytlık ve iman hakikatlerini ispat eden delillerden yüz çevirmektir. Maalesef bu hastalık sa...
234K 12.3K 72
Ellerimi, sanki içinde bir şey saklıyormuşum gibi tuttuktan sonra gözlerimi kapattım ve kısa bir süre sonra tekrar aralayıp ellerimi açarak göğe doğr...
61.8K 4.4K 55
Beyaz ve siyah iki Ejderha biri aydınlık diğeriyse karanlık peki ya birbirlerine aşık okurlarsa ve bir kız çocukları olursa kız kimin tarafında olur...
246K 30.1K 25
jisung: manit borek ister misin annem yapmis {texting}