İntikamın Notaları

By nedra89

2.1K 210 10

Deniz düştüğü bataklıktan çıkamayan bir adam. Kendi bataklığında tutunabildiği tek şey intikam. Geriye bir te... More

İlk Söz
İki Karar
Başlangıç
Dans Eden Şeytan ve İlk Hata
Şarkı Söyleyebiliyorsan Yaşıyorsun Demektir
Uyanıyoruz
Beklentiler ve Sonuç
Dünyanın Tüm Sessizlikleri
Yok Artık
Çalınan Öpücük
Bizim Duvarlarımız ve Balyoz
Bataklıktan Çıkan Kedi
Kaybolan Aile

Bana Söylediğin İlk Söz

56 8 0
By nedra89

Melodi


Sabah beni soğuk mu yoksa mide bulantısı mı uyandırdı bilmiyorum ama kendimi tuvalete eğilmiş kusarken buluyorum. Midemi dışarı atıyor gibi kusuyorum. Ta ki mide asidimi kusana kadar devam ediyor. En sonunda mide bulantım geçtiğinde tuvaletin zeminine oturup vücudumun titremelerinin geçmesini bekliyorum. En sonunda kendime gelince kapıyı açıyorum ve kapıda bekleyen Deniz ile burun buruna geliyorum. Gözlerini dikmiş bir biçimde bana bakıyor.

"İyi misin?" diye sorduğunda başımla onaylıyorum. Niye böyle olduğunu bilmiyorum, neden konuşmadığımızı, neden neredeyse sadece işaretlerle anlaştığımızı bilmiyorum ama bir şekilde böyle iletişim kuruyoruz. Hâlbuki çocukluğumdan beri en çok sessizlikten korkarım. Deniz'deki bir şeyler beni sessiz olmaya itiyor.

Salona geçtiğimde kahvaltı sofrası ile karşılaşıyorum. Tam masaya oturacakken yumurta kokusu burnuma geliyor ve geçtiğini sandığım mide bulantım yeniden geliyor. Tekrar banyoya koşuyorum ve tuvalete eğilip öğürmeye başlıyorum. Tekrar tekrar öğürsem dahi kusamıyorum. En sonunda vazgeçip ayağa kalkıyorum. Tuvaletten çıkıp salona döndüğümde Deniz bana bakıyor. Keşke ne düşündüğünü gözlerinden anlayabilsem diye düşünüyorum. Endişelendi mi, merak etti mi ya da canı mı sıkıldı, iğrendi mi herhangi bir şey. Bir insanla bu kadar ilgili olmak benim için en yeni şey. Tabi beni öldürmeye çalışan vücudum hariç. O ise daha yeni. Daha anlaşılmaz ve korkutucu. Bu kadar erken kusmaya başlamam normal mi bilmiyorum. Kendime kötü bakıyor olmamam bebeği nasıl etkileyecek bilmiyorum. Bebek hakkında ne hissettiğimden bile emin değilim.

"Bu kadar kusman normal mi?" diye soruyor.

"Bilmiyorum." diyorum. Bilmiyorum kusura bakmazsan eğer bu benim ilk hamileliğim. Muhtemelen senden sonra herhangi birini sevmeyi başaramayacağım. Bu yüzden de son hamileliğim olacak. Muhtemelen üzerimden dozer gibi geçeceksin, muhtemelen kalbimin yerinde koca bir delik bırakacaksın. O yüzden bana saçma sapan sorular sorma. Sanki altıncı çocuğuma hamileymişim gibi ya da arayıp soracağım bir annem varmış gibi davranma.

"Yemek yemelisin." diyor. Mide bulantım geçtiğine göre yemek yemem gerektiğini düşünüyorum. Midem bu seferde hiç yemek görmemişçesine kazınmaya başlıyor. Sekiz ay daha bununla yaşamak gerçekten zor olacak diye düşünüyorum.

Masaya oturuyorum. Yumurtayı kendimden uzaklaştırıp çaydan bir yudum alıyorum. Evde en özlediğim şeyin bu olduğunu fark ediyorum. Sabah kahvaltısında çay içebilmek. Annemin buna neden karşı olduğunu bilmiyorum ama o evde asla çay içilmezdi. Belki de kendini yeteri kadar zengin göstermediğini düşünmüştür ama yıllar süren para batağı bana tek bir şeyi öğretti, zengin olmanın birinci kuralı çevredekilerin senin zengin olduğunu kabul etmesidir. Ya da belki bu zenginliği üzerine bir türlü oturmayan ailemle ilgilidir. Sonradan, kanla kazanılan bir paranın üzerimize bol gelmesindendir. Fakir olduğumuz bir zamanı bilmiyorum, paranın sorun olmadığı ama bir yandan da en önemli şey olduğu bir evde doğdum. O evde büyüdüm ama gene de olmamıştık. Bir türlü annemin özendiği o zenginlerden olamadık. Onlardan daha zengin olmamız yetmedi, onlarla aynı yerlerde yaşamamız, aynı yerlere gitmemiz yetmedi, bir türlü onlardan olmadık. Sanırım annemin olduğu insana bu şekilde dönüştü ya da hep böyleydi ruhu hep o ezildiği bataklıktaydı ve oradan hiç çıkamadı bilmiyorum.

Çaydan bir yudum daha alıyorum. Ben sanki uzun zamandır başıma gelen en güzel şeymişçesine çayımı içerken, Deniz karşıma oturup beni izliyor. Bir şeyler sormak istediğini fark ediyorum ama vazgeçiyor. Sanki konuşmak istiyormuş da boğazını biri sıkıyormuş gibi geliyor.

"Bugün hastaneye gidelim." diyor.

"Neden?" diye soruyorum.

"Bebeği kontrol ettirmek ve evlenmek için sağlık raporu almak için." diyor.

"Randevu aldın mı?"

"Hastanede tanıdığım biri var. Onu aradım sabah her şeyi ayarladı."

Başımla onaylıyorum ve aklıma birden bir şey geliyor. Kötü bir ihtimal! Ellerim titremeye başlıyor, elimdeki bardağı bırakıyorum.

"Ya hamile değilsem Deniz." diye fısıldıyorum. Ya hamile değilsem, ya testler yanıldıysa o zaman o eve geri dönmek zorunda kalırım. Tam kaçabilme ihtimalim doğmuşken, tam senin yanında kalabilme ihtimalim doğmuşken o eve nasıl dönerim. Üstelik dördüncü kez kaçmış olduğum muhtemelen anlaşılmış olacak, o zaman babamın öfkesinden nasıl kaçacağım.

"Bunu o zaman düşünürüz." diyor. Yeniden öfkelendiğini hissediyorum. Bir tek öfkesini hissedebiliyorum zaten. Gözlerimi kapatıp nefes alıyorum.

"Yemeğini ye Melodi." diyor.

Adımı dudaklarından bedenime akıyor ve sakinleşiyorum. Gözlerimi açtığında onunda öfkesinin yerini taş suratının aldığını görüyorum. Sessizce kahvaltı ederken o da sigara içiyor. En sonunda kahvaltım bitiyor ve odaya geçip giyiniyorum. Uzun zamandır ilk defa ne giyinmem gerektiğinin paniğini yaşamıyorum. Kot ve lacivert tişört, altına da spor ayakkabılar. Günün stresi midemin kasılmasına sebep oluyor. Kapı tıklatılıyor ve Deniz'in sesini duyuyorum.

"Hadi hazırsan çıkalım."

Evden çıkıyoruz ve Emre'nin korkunç arabası kapıda bekliyor. Arabaya binip, arka koltuğa oturuyoruz ve Emre neşeyle bizi karşılıyor.

"Biriniz yanıma oturyadınız lan. Şoför müyüm ben." diyor.

Deniz hırlama ile homurdanma arası bir ses çıkarıyor ama ben gülüyorum. Buraya geldiğimden beri Emre beni güldüren tek kişi. Neşesi olduğu yeri ısıtıyor. Sanki kötü hiçbir şey yakınımıza uğrayamazmış gibi hissediyorum. Yola çıktığımızda aklıma bir şey geliyor.

"Emre senin işin yok mu?" diye soruyorum.

"Var grubun ayakçılığını yapmak. Getir götürcüyüm ben yenge. İşim varmış yokmuş hiç fark etmez. Hatta uyuyup uyumadığım da fark etmez Emre Bey hep hazırda bekler." diye homurdanıyor. Deniz konuşmaya katılmayıp camdan dışarıyı izliyor. O giremediğim alana gittiğini hissediyorum. Benim, dünyanın, kimsenin olmadığı o alana.

"Bilgisayardan para kazanıyorum diyelim yenge." diyor. Ona bakıyorum ama başka bir şey söylemiyor. Burada kişisel soru sorulamaz diye bir kural var herhalde diye düşünüyorum. Herhalde kimse birbirine özel sorular sormuyor.

En sonunda koskocaman bir hastane binasının önünde duruyoruz. Midem yeniden korkuyla kasılmaya başlıyor. Tüm endişelerim geri geliyor. Hastaneye girdiğimizde korkunç bir kalabalık ve kokuyla ile karşılaşıyoruz. Daha önce hiç devlet hastanesine gelmediğimi fark ediyorum. Hoş çok fazla hastaneye de gitmedim.

İçerisi inanılmaz kalabalık. İnsanlar bağırıp koşturuyor ve sürekli anons duyuluyor. Danışmaya yöneliyoruz ama insan kalabalığından danışmaya yaklaşabilmemiz on dakikamızı alıyor. Danışmada yoğunluktan ağlayacak gibi görünen görevlilerden birine Deniz bir şeyler soruyor. Görevli telefonla birlerini arıyor ve en sonunda bize dönüp "Selim Bey sizi bekliyor diyor. Yedinci kata çıkıp jinekoloji bölümüne gidin." Sonra "sıradaki" diye bağırıyor.

İnsanlar bizi iterek soru sormaya çalışıyor. Deniz beni kolumdan sürükleyerek asansörde sıra bekleyen Emre'nin yanına götürüyor.

"Valla kanka buradan direk acile inelim bence. Kalabalık beni yedi lan." diye fısıldıyor insanları itelerken.

"Yenge iyi misin? Çekilsene teyze Allah Allah. Gel abi sen şöyle yenge sen de gel. İttirmesene arkadaşım." diye homurdanarak asansörün kapısına doğru ilerliyor. Kalabalık da itiraz edip onunla birlikte homurdanıyor. Nefes alamıyorum ama en sonunda asansör geliyor ve asansörden onlarca insan inmeye çalışırken onlarca insan da binmeye çalışıyor.

Sonunda asansöre biniyoruz ve asansör hareket ediyor. İçerdeki yoğun sıkışıklıktan nefesim sıkışıyor. Köşeye sıkıştıkça sıkışıyorum. Asansör her katta duruyor. Deniz'in tişörtüne yapışıyorum. Sakince bana bakıyor. Emre ise kalabalıkla benim arama girip ezilmemi engelliyor. En sonunda iniyoruz ve hızla doktorun odasını arıyoruz. Sonunda odayı buluyoruz. Hamile binlerce kadın ve eşleri gözlerini dikip bize bakmaya başlıyor. O sırada aklıma birinin beni tanıyabileceği geliyor. Hamile olmama ihtimalime, bir de tanınma korkusu yerleşiyor. Kafamı önüme eğiyorum ve Deniz odanın kapısını tıklatıyor. Kapı açılıyor ve hasta bakıcı bize dışarı çıkıyor.

"Deniz abi biraz bekleyin. Çağıracağım sizi." diyor. Beklemeye başlıyoruz. Ne kadar beklediğimizi bilmiyorum ama herkes bize bakıyormuş gibi geliyor. Kafam önüme eğik Deniz'in arkasına saklanmaya çalışıyorum. Anlamayan gözlerle bana bakıyor.

"Biri beni tanıyabilir" diye fısıldıyorum. Başıyla onaylayıp önüme geçiyor. Emre ise diğer tarafıma geçiyor. İnsan duvarı ile gerçek duvar arasında sıkışıp kalıyorum. En sonunda kapı açılıyor ve hastabakıcı bizi çağırıyor. Emre dışarıda beklerken biz içeri giriyoruz ve kendimi sevimli bir doktorun karşısında buluyorum.

"Merhaba" diyerek bizi karşılıyor. Karşısına oturuyoruz.

"Pekâlâ, sorununuz nedir?" diye soruyor. Odanın içinde bir sessizlik oluyor.

"Sanırım hamileyim." diyorum. Doktor bize bakıyor.

Sonra soru sormaya başlıyor. En son ne zaman adet olduğumu, bebeğin kaç haftalık olduğu, hangi testleri yaptığım gibi sorular geliyor. Ben sorularını cevapladıkça notlar alıyor. En sonunda uzanmamı söylüyor. Deniz sedyeye geçmeme yardımcı oluyor. Uzanıyorum ve doktor kasıklarıma soğuk bir krem sürüyor. Heyecandan ne olduğunu çok fark etmiyorum bile. En sonunda kasıklarıma bir aletle bastırmaya başlıyor. Bir müddet sonra bir şey duymaya başlıyorum ve kalbim tekliyor. Hayatımda duyduğum en güzel sesi duyuyorum. Bebeğimin kalp atışları odayı dolduruyor. Gözlerimi kapatıyorum. Bu bana söylediği ilk söz diye düşünüyorum. Bu bebeğimin bana ilk kelimeleri.

Deniz

Kalp atışları odayı doldurduğunda nefesim kesiliyor. Düzenli ses odayı doldururken ilk defa bir bebeğimin olacağını anlıyorum. Başım dönüyor. Kendimi garip hissediyorum. Bir yandan ailemin katilinin kızının benim bebeğime hamile olduğunu fark ediyorum, bir yandan da Melodi'nin orada gözleri kapalı yatarken ne kadar güzel göründüğünü.

Güzelliği içimi acıtıyor ve bebeğin kalp atışları paniklememe sebep oluyor. Bir çocuğum olacak ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. Bilinçsizce Melodi'ye bakıyorum.

İçim öfke ile doluyor. Tüm odayı dağıtmak isteyen bir öfke. Buradan çıkmam gerek, buradan hemen şimdi çıkmam gerek.

Geri dönüp odadan çıkıyorum. İnsan kalabalığına aldırmadan ilerlemeye başlıyorum. Emre'nin adımı söylediğine aldırış etmeden hızla ilerliyorum. Merdivenlerden inip kendimi hastanenin dışına atıyorum. Nereye gittiğimi bilmeden hızla yürüyorum.

Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum diye düşünüyorum. Baba böyle olmasını istemedeyim diye düşünüyorum. O kadının hamile kalmasını istemedim. Orada öyle yatarken ne kadar güzel olduğunu düşünmek istemedim. Bebeğin sesini duyunca mutlu olmak istemedim. Bunları istemedim baba özür dilerim. Çok çok özür dilerim.

Hastanenin dışında duvar kenarına oturuyorum. Dizlerim beni taşımıyor. İçimden tekrar tekrar özür diliyorum. Babamdan, annemden, kendimden. Çaresizliğimden özür diliyorum. Ve içerde o yatakta yatan kadından.

Gözyaşlarımın yanaklarımdan aktığını hissediyorum. Öfkem içimde kapana kısılmışçasına dolaşıyor.

Özür dilerim, çok özür dilerim senin yerine ben yaşadığım için özür dilerim baba. Benim için yaptıklarından özür dilerim. Benim için kendini feda edişinden özür dilerim baba. Ölen kadının canı benden daha değersiz olduğu için özür dilerim. Benim için canını veren o kadından ve senden baba...

Annemden...

Özür dilerim.

Continue Reading

You'll Also Like

100K 786 43
gözyaşlarımı dinlemeden bir anda içime girdi dudağı dudağımda bir eli göğsümde diğer eli kadınlığımdaydı...
1.7M 76.7K 63
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
1.6M 49.6K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
182K 965 8