22 | GECENİN SANRISI

By darkpsykhe

2.8M 211K 389K

*14 Kasım 2023 güncellemesi* İlerleyen bölümlerde yorumlarda birçok spoi ile karşılaşabilirsiniz. Her ne kada... More

22 | GİRİŞ
1. Bölüm: "Tanıştığıma Memnun Oldum"
2. Bölüm: "Kan Kırmızısı"
3. Bölüm: "Ateş"
4. Bölüm: "Düğüm"
5. Bölüm: "Çağrı"
6. Bölüm: "Ruhu Parçalayan Acılar"
7. Bölüm: "Ateşin Kalbine Üç Darbe"
8. Bölüm: "Biri Ölü Üç Yıldız"
9. Bölüm: "Ölüm Senfonisi"
10. Bölüm: "Hayal Et"
11. Bölüm: "Bulabilecek Misin?"
1 | 12. Bölüm: "Nefesin Bende Kaldı"
2 | 12. Bölüm: "Nefesin Bende Kaldı"
1 | 13. Bölüm: "Zifiriye Tutsak"
2 | 13. Bölüm: "Zifiriye Tutsak"
1 | 14. Bölüm: "Körebe"
2 | 14. Bölüm: "Körebe"
2 | 15. Bölüm: "İhtirasın Alevi"
● 0.1●
● 0.2 ●
1 | 16. Bölüm: "Yalanı Kovalayan Gerçek"
2 | 16. Bölüm: "Yalanı Kovalayan Gerçek"
● 0.3 ●
1 | 17. Bölüm: "Hükmedebilecek Misin?"
2 | 17. Bölüm: "Hükmedebilecek Misin?"
1 | 18. Bölüm: "Yıkım Getiren"
2 | 18. Bölüm: "Yıkım Getiren"
● 0.4 ●
● 0.5 ●
19. Bölüm: "İpler Kimin Elinde?"
1 | 20. Bölüm: "Hisler Arafı"
2 | 20. Bölüm: "Hisler Arafı"
● 0.6 ●
21. Bölüm: "Sobe"
☾ 22. Bölüm: "Kardelenler ve Kırmızı Zambaklar" ☽
⊱ Bilgilendirme ⊰

1 | 15. Bölüm: "İhtirasın Alevi"

92.5K 8.5K 19.6K
By darkpsykhe

1.KISIM

Merhabalar, nasıl bir bölümle geldiğimi bilseniz kafayı yersiniz...

Ve size çok güzel bir haberim daha var. Kitabımızın tanıtım videosu yapıldı... İzlemeniz için medyaya koyuyorum, görüşlerinizi bekliyor olacağım...

Bir de belirtmeliyim ki bana yazdığınız her mesajı okuyorum. Hepsini görüyorum.. Güzel dilekleriniz ve beğenileriniz için çok teşekkür ederim her birinize. Çok fazla mesaj geliyor dönemiyorum lütfen kusuruma bakmayın. Sizleri gördüğümü bilin istedim ❤️‍🩹

Lütfen Okuyunuz!

Artık lütfen okuyunuz yazmayayım ama siz okuyun lütfen. Senelerdir yazmama rağmen hayatımda ilk kez bazı sahneler yazmış bulunmaktayım... Valla o yüzden hiç gocunmadan sizlerden 3 bin yorum istiyorum. Çünkü kesinlikle tepkilerinizi okumam lazım. Ben ekran başında delirdiysem sizlerin de delirmesini okumam gerek bunu bana çok göremezsiniz xlsödklslx

Şimdi doğal olarak böyle arttırmamı beklemiyor olabilirsiniz ama benim dediğim sayıya sadece iki saatte ulaşmanız her defasında ekrana şokla bakmama neden oluyor. Siz az fena değilsiniz... Bu bölüm dolu dolu geçeceği için zorlanacağınızı sanmam. Gayet kolay bir şekilde 3 bini aşarsınız.

Ve ayrıca bu bölüm diğerlerine nazaran daha uzun oldu. 2023 yılına uzun bir bölümle girelim dedim. Biliyorsunuz ki ben kısımları ikiye ayırıyorum. Ama bu bölüme biraz daha yazsam eskiden yazdığım tek bölümlere eşit oluyor zaten. Ama tabii ikinci bir kısmımız olacak.

Ya siz bir bu bölümü atlatın da, sonrasını düşünürüz doskmcosmd

Ayrıca artık yorum duyurusu yapmak istemiyorum bu nedenle genel bir açıklama yapacağım. Her bölüme 3 bin yorum isteyeceğim sizden. Bir haftada rahatça ulaşabiliriz zaten.

O zaman bölüme geçelim bakalım.

Başladığını gün ve saat.

Yıldızımıza da basmayı unutmayın lütfen!

Bir rivayete göre, en sevdiğin kişiye verilirmiş Kardelen. Kimin göğsüne yaslarsan ona yaşam armağan etmek istediğini anlatırmışsın.

Ölmesini isteyecek kadar kalbini kanatmışsa, Kırmızı Zambak alırmış onun yerini. Birinin göğsüne ölümü yaslamak rivayetlere sığamayacak kadar yıkımı getirirmiş.

❤️‍🔥

Bazen, ortada bir günah duruyorsa sizin şaheseriniz olan, ondan kaçmak için her yolu denerdiniz. Her kapının sonunun aynı yere çıkacağını bilseniz de umut ederek koşmaktan vazgeçmezdiniz. Günahın sarmaşıkları sizi boğmaya başladığında dururdunuz. Ve anlardınız ki o kadar koşuşturma bir çıkış yolu bulmak için değil, yüzleşmekten korktuğunuz içinmiş.

İnsanoğlu, yüklenmek istemediği bir duygudan ustaca kaçan olmuştu. Bazen öyle ki, içine düştüğü bu ayrım onun ruhuna da yansımış ve onu ikiye bölmüştü. Bir tarafta nedenler, diğer tarafta sonuçlar. Pekâlâ hangisiydi seni o bataklıktan çıkaran?

Nedenlere tutunarak sonuçlarla nereye kadar savaşabilirsin?

Ya nedenler en başından beri kurmacaysa? Sonuç, senin sonun olurdu.

Her şeyi bir kenara bıraktım, ortada bir günah vardı ve beni yaptığım için suçluyorlardı. Nedenlerini bilmediğim bir sonuçtan mesul tutulmak, tutunacak bir dal bırakmıyordu bana. O bataklıktan çıkmak için sığınacağım nedenlerim yoktu.

En kötü tarafı ise kendime bile güvenemiyordum. Dünyada sırtınızı dayayacak biri olmamasını bir kenara bırakın, kendime bile yaslanamıyordum. İkilemdeydim. Kendi içimde bile böylesine karmaşıkken nasıl olacak da bu durumun sarmaşıklarını üstümden atacaktım?

Olduğum yerde ayağa kalkarak kendime gelmeye çalıştım. Daha ne kadar batabilirim o çukura demek istemiyordum ama sürüklenmek istemiyordum artık. Bir amaca tutunmalıydım. En fazla ne olur sorusuna ölürüm demek isterdim lakin ölüydüm de. İşte böyle karışık bir durumdaydım.

Her şeyi kenara bıraktığımda, şu an umurumda olan tek bir kişi vardı. Ne büyücüler ne de Lilith umurumdaydı. Auria'ydı önemsediğim.

İntikamı kabul etmiştim. Bu kararın aslında çoğu şeyi değiştireceğini biliyordum. Diğer tarafımla bir ateşkes gibiydi bir nevi. Birlik olmadan bu işin içinden çıkamayacağımızın da farkındaydım. O yüzden yeni bir yola girmenin zamanı gelmişti.

Savaşmam gerekiyorsa savacaktım çünkü başka çarem yoktu. Diğer tarafım oldukça güçlüydü. O olmadan büyücülerin beni yok etmesi an meselesiydi. Diğer türlü onun da bana ihtiyacı vardı çünkü ben olmazsam o direkt silinirdi. Çünkü dediği gibi bu yaşamda kontrol bendeydi. Ya beni ikna edecekti ya da kendinin celladı olacaktı.

Bunun sonunun bu ikileme son vermekte yattığını biliyordum. Ama öyle bir düşmanlık vardı ki duygularımızda, asla kabullenemiyorduk. Bu düşmanlığı yaratan esas duyguyu bulmaya çalışıyordum. İkilemi sonlandırmanın tek yolu buydu.

Emin adımlarla eve doğru ilerlemeye başladım. O sırada hala bana anlatıyordu.

Üç öpücük. Unutma, geçiştirecek şekilde olmamalı bu. Ateşini geçireceksin sonuçta.

Ne yapayım, sömüreyim mi adamı?

Cıklayarak kafamı salladığımda dediklerine inanamaz bir şekilde dinliyordum. Ben hayatımda sanki bir adamı dudağından öpmüşüm, bir de içten öpmem kaldı. Böyle bir hayatım varken hiç sevgilin oldu mu diye sor istersen.

Her neyse. Neden üç? Bir tane neremize yetmiyor?

Üç düğüm, üç öpücük.

Düğüm?

Sınır noktaları. Bağlantıyı kurman için onların hepsini çözmek zorundasın.

Bunun detaylarını daha sonra soracaktım. Şu anki tek gayem Auria'nın zihnini o büyücü bozuntularından kurmaktı. Bir peşimizi bırakmadılar arkadaş. Bir benim bir meleğimin zihni. Zihin kıtlığı çekiyorlar galiba.

Kendi zihnimde yankılanan kıkırdamaları duyduğumda adımlarım durdu.

Komik olan ne tam olarak?

O'nun yanında da konuşmayı unutma. Zihni kendini korumaya çalışıyordur ve kendini açtığında bizi duyma ihtimali var. Senden güç alabilir.

Yani adamı gazla diyorsun?

Gerekiyorsa evet.

Gerçekten öpmeme gerek var mı? Kulağına yaparsın, aslan parçam benim falan desem olmaz mı... Çok gerginim şu an.

Heyecanlanman gerekmiyor mu?

Bir zamanlar kanatlarını kestiğim adamı öpmek için mi? Hangi yüzle?

O bunu bildiğini bilmiyor ama.

Ben biliyorum ama?

Bugünlük unut o zaman. İki yabancısınız varsay. O senin sevdiğin adammış gibi öp.

Duyduğum cümle yutkunmama sebep olmuştu. Kaşlarım havalanırken midemde stresten midir ya da nedendir bilinmez bir kasılma hissettim. Sevdiğin adammış gibi dedi. Bunu yapabilir miydim? O'nu fazlasıyla önemsiyordum. O halde yapmalıydım.

Bir günlük o gerçeği unutmam ikimiz için de iyi olurdu belki. Aklıma getirmemeliydim. Âna bırakıyorum kendimi...

Öyle yapmak zor olmasa gerek.

İmalı sesine karşın kaşlarım çatılırken, ne demek istiyorsun? Açık konuş, dedim. İmalara en açık olmadığım an olabilirdi.

Hızlı yürü diyorum. Hadi diyorum.

Kendime gelerek silkelendiğimde kapıyı açarak eve girdim. Beni tam ortadaki siyah deri koltuk karşıladı. Aklıma koltuğa düştüğüm an geldi. Özellikle düşürmüştü ve bu düşünce tebessüm etmeme neden olmuştu. Tahmin ettiğim gibi hemen önümde bir mutfak vardı. Tam orada olan geniş tezgâha oturtmuş olmalıydı beni. Çok alakasız ama bir şeyi merak ettiğim için hızla mutfağa doğru gittim ve hemen yandaki gri buzdolabının önünde durdum.

Böyle arafta kalan bir yerde normal bir ev olması ne kadar normal?

Böyle bir yer yok zaten. Burayı kim yaptı sanıyorsun? Evinde hissetmenin tek yolu buydu. Güçleri sadece burayı korumuyor, aynı zamanda bu evi de ayakta tutuyor. Ayrıca şu an o güçleri kendine çekerek o durumdan kurtulabilir ama bunu yapmıyor. Çünkü yaparsa burası yok olur.

Dolabın kulpunu kavrayan elim duyduklarımla duraksadı. Elimi kendime çekerek açmaktan vazgeçtim ve arkamı dönerek hemen mutfağın yanındaki koridora girdim. Boş dediyse boştu, dolabın içine bakmayacaktım.

Kapı eşiğinden geçerek O'nu gördüğümde adımlarım yavaşlamıştı. Hala aynı pozisyonda yatıyordu. Ben odaya girdiğim an kalkan belirginleşerek kayboldu. Şimdi oldukça savunmasızdı.

Ayaklarımın altındaki zeminden gelen soğuk hiç olmadığı kadar dikkatimi çekerken yerde böyle yatmasına gönlüm razı gelmedi. Üstü çıplaktı. Heybetli vücudu gözlerimin önündeydi. Altında ise siyah bir eşofman altı vardı. Bakışlarımı şimdi bile rahatça üzerinde gezdiremiyordum. Her an gözlerini açacakmış gibi bir his vardı içimde.

Kaşları çatıktı. Zihninde iyi şeyler olmadığına bahse girebilirdim. Onun dışında vücudunun hiçbir yeri oynamıyordu. O'nu yerden kaldıramaz mıyız?

Kaldırabilirim fakat uyanınca sorar nasıl yatağa geldiğini. Mantıklı düşünürsek beni bilmediğine göre ve sen de onu taşıyamayacağına göre maalesef ki yapamam bunu.

Haklı oluşu canımı sıkarken denesem ne kaybederim ki diyerek tam başının üstüne geldim. Kolları bile oldukça büyüktü. Merak ederek parmağımın ucunu kolundaki kaslara değdirdim. Taş gibi olduklarını görünce usulca parmağımı geri çektim. Muhtemel olasılıkla tek yumruğuyla bir insanı hakkı rahmetine kavuştururdu.

Sağ tarafına geçerek eğildiğimde adeta tüm gücümle itmeye çalıştım. En fazla bir santim yerinden oynatmışımdır. O da zemin kayganlığından. "Gerçekten bu kadar kilolu olmak zorunda mıydın?" diye mırıldanmam engel olamadım.

Kilo dedim evet, kas değil.

Kilo mu?

Kas mı deseydim adama? Uyanınca da yüzüme yüzüme vursun.

Böyle olmayacağını anladığımda sol tarafına geçerek diz çöktüm. Hareketsiz parmakları dizlerime değiyordu. Yüzüyle aramda mesafe vardı. Kendimi hazırlamam gerekiyordu. Altı üstü üç öpücük, bir de değil.

Üstüne yorganı örtsem az da olsa faydası olmaz mı acaba?

Kaçmak yerine artık öpmeye başlasan mı?

Sen benken çok seviştin galiba? Böyle kolay bir şekilde dediğine göre.

Sustu. Bence de sussun. Gerginlikten ellerim daha da buz tuttu sanki. Her öpeceğimi düşündüğümde kalbim kanatlanıp dışarıya çıkmak için kaburgalarıma adeta kafa atıyordu sanki.

İçime derin bir nefes çektiğimde gözlerimi yüzünden çekerek kucağımda duran ellerime indirdim. Parmaklarımla oynayıp sakinleşmeye çalışırken dikkatimi çeken şeylerle ellerimi havaya kaldırdım. Bileklerimdeki bu hafif kızarıklıklar da neydi böyle?

Aklıma rüyam gelirken parmaklarım o izlerin üstünde gezmeye başladı. İzleri bedenime mi geçmişti? Rüyanın bu kadar gerçekçi olmasında yanılmıyordum... Soğuk demirlerin hissiyatı daha da sardı sanki bileklerimi.

Ayağa kalkarak odadan çıktım ve lavaboya doğru ilerledim. Kapıyı açarak lavabonun üstündeki aynanın tam önünde durduğumda tişörtümün uçlarını kavradım ve yukarı kaldırmaya başladım. Aynı zamanda altımı da biraz indirdiğimde, yansımama kaydı bakışlarım. Kırmızı olan doğum lekemin biraz daha kızarık olduğunu gördüm. Normalde soluktu lakin şu an oldukça canlı bir kırmızı rengine bürünmüştü.

Onlara büyük bir koz verdin aslında.

"Nasıl?" dedim titreyen sesimle. O anların aklıma gelmesi bile bacaklarımdaki tüm gücün çekilmesine neden oluyordu.

Baban şeklinde görünen Arlene'ydi. Seni tutan ise Raja. Gözlerinin görme yetisi onda olduğu için o an bunu ayna olarak kullandı. O'nu kalbindeki kişi olarak görecektin ve en büyük zararı verecekti sana. Ve sen O'nun adını zikrettin. Bu sayede sana yardım edenin O olduğunu bir nevi söylemiş oldun.

Ellerimi tişörtümün uçlarından çektiğimde karnımı örtmeye devam etti. Parmaklarım ise sıkıntılı bir şekilde alnımda geziyordu. "Nasıl bir şeyin içine düştüm ben?" diye mırıldanmama engel olamadım. Zihin oyunları bir yandan, onlardan kaçmam bir yandan iyice şoklara giriyordum. Zekilerdi ve işin kötü tarafı birlik olmuşlardı.

Yılların düşman soyları sırf benim için bir olmuştu. Şaka gibiydi.

Kafamı sallayarak yeniden kendime gelmeye çalıştım. Anlaşılan bugün baya bir kendime gelmeye çalışacaktım. Lavabodan ayrılarak geri odaya döndüm. Aynı şekilde yanına diz çöktüm. Gözlerim dolgun kırmızı dudaklarında geziyordu. Kendisi ne kadar beyaz ya da soğuk olursa olsun dudakları hala çok fazla ilgi çekiciydi. Şu an gözlerimi onlardan ayıramamam normal mi?

Dizlerime değen parmakların oynamasıyla irkilerek bakışlarımı indirdiğimde parmaklarına baktım. Çok hafif hareket ediyorlardı. Kaşları hala çatıktı ama sanki daha da çatıldılar. Savaşı çetin geçiyor olmalıydı.

Konuşursan seni duyacaktır.

Bunu test etmek için hemen konuştum. "Auria Bey, bu kadar kilolu olduğunuz için sizi kınıyorum!"

Sesimle birlikte kaşları olabilirmiş gibi daha da çatılınca gülümsemeden edemedim. Evet, kesinlikle duyuyor.

Önce konuşup rahatlatmalı, ardından öpmeliydim bence. Hem ben de biraz hazırlıklı olurdum gibime geliyor. Tanrım, düşüncesi bile beni deli ediyor. Ne demek o dudakları öpeceksin?! Bayılmazsam iyi.

Ya da neyi bekliyorum ki? O bu haldeyken zaman kaybından başka bir şey değildi bu. Düşüncelerim arasında boğuşurken aldığım nefesi tuttuğumu anladığımda gergince verdim. Yerimde kıpırdanınca ona doğru minik minik yaklaşmıştım.

"Az sonra yapacağım şey için çok şanslısın, haberin olsun."

O'na eğilmeye başladığımda yüzüyle çok az bir mesafe kala aniden durarak elimi kalbimin üstüne koydum. "Tanrı'm, galiba kalp krizi geçiriyorum şu an."

Geri çekilerek dikleştiğimde resmen ağzımda atan kalbime çatık kaşlarla baktım. "Altı üstü bir öpücük, ne var bu kadar tantana yapmana?"

Rahatlamazsam bu olamayacak.

Bu sefer yana doğru eğildim. Kolumu kolunun üstünden geçirerek dirseğimi yere yasladığımda bacaklarımı da açarak yanında yattım. Kolumu zemine yasladığım için havada duran avucuma da yanağımı yaslayarak onu seyretmeye başladım. Tabii yerde değil de resmen kolunun üstünde yatıyordum.

Boşta kalan sol elimi onun yüzüne çıkardım. Parmak uçlarım önce yanağındaki pamuk gibi yumuşak saçlarını kenara çekti. Böylesine sert mizacı olmasına rağmen saçlarının tam tersi bir şekilde bu kadar narin ve yumuşak olmasına şaşıyordum.

İlk kaşlarının tam ortasına dokundum. Sonra kaydırarak kaşlarının üzerinde gezdirdim. "Çabuk yaşlanacaksın benden söylemesi."

Sesim ve hareketlerimle beraber çatık olan kaşları yavaş az da olsa normale döndü. Ardından yine tam ortaya gelerek bu sefer aşağı indim. Burnunda hiçbir çıkıntı yoktu.

"Biri sana kafa atsa ne olur acaba?" diye düşünmeden edemedim. Ama mırıltımı duymuş olacak ki az önce yumuşattığım kaşları yine çatılmıştı. "Ne var yani gerçekçi olmayalım mı burada?"

Parmaklarımın bir sonraki durağı dudaklarıydı. Resmen adamı elliyordum. İyiliği için Gece, evet kesinlikle iyiliği için.

"Tamam, bir atakta bulunacağım ve kaçmaya çalışmak yok, anlaştık mı?" dedim kırmızı dudaklara gözlerimi dikerek. Kalbim yine hızlanmaya başlayınca bu sefer yakınarak, "Seninle de anlaşma yapılmıyor. İki saniye rahat durmak battı değil mi? Hiç yardımcı olmuyorsun," dediğimde gözlerimi kapatarak bir süre bekledim.

Bir anda atılmakta fayda var. Kalp krizi geçirirsen seni tutmam haberin olsun.

Kalbim bana yük değil...

Gözlerimi açar açmaz biraz dikleştim ve ellerimi iki yanağıma koydum. Beklemeden gözlerimi kapattığımda yaklaştım ve ıslak dudaklarımı onunkilere bastırdım.

Göğsüne değen göğsüme hızla çarparken kulaklarım uğulduyordu. Dudakları hareketsizdi. Kalbim ise hiç olmadığı kadar hızlı çarpıyordu. Öpmüştüm evet, bu kadar işte. Ne olduğunun farkındaydım evet.

Ateş meleğini öpüyordum şu an!

Dudaklarımı çekmemişken biraz rahatlamaya çalıştım. Ve o andan itibaren kalbimin her atışında damarlarımda gezen kan daha da sıcakladı sanki. Dudaklarını saran buz benim sıcaklığımla yerle yeksan olurken kasılan vücudum gevşemeye başladı.

Kendimi havada tutuyordum fakat böyle durmanın manasız olduğunu anladığım için kendimi onun göğsüne yasladım. Fakat göğüslerimin onun göğsüne yaslanması durumu daha da beter hale getirmişti. Her geçen saniye daha da sıcaklamamın üstüne artı olarak midem kasılıyordu ve resmen yanıyordum. Hiç tahmin etmeyeceğim yerler daha fazla yanıyordu.

Alev almazsam iyi!

Dudaklarımın arasından gelen tuzlu su tadını almadan önce yanaklarımın ıslandığından bile haberim yoktu. İçime çektiğim titrek nefesle birlikte ısınan dudaklarımı daha da onunkilere bastırdım. Vücudumun her bir zerresinden O'na sıcaklık geçiyordu farkındaydım. Zira teninde gezen o sıcak akımı parmaklarımın altındaki yanağından hissedebiliyordum.

En sonunda dudaklarımı çektiğimde kendimi kaldırırken gözlerimi açtım ve yüzüne baktım. Buğulu gözlerim bana pek yardımcı olmasa da çatık kaşlarından geriye kalan huzurlu yüzünü görebiliyordum. Buz gibi olan göğsü de bir nebze olsun sıcaklamıştı ama bunun yeterli olmadığını da biliyordum.

İlk düğümü O'na ilk sıcaklığı vererek çözmüştüm.

Kendimi geri çekerek tam yanına uzandım. Zemin soğuktu ama bedenim öyle yanıyordu ki bunu hissetmiyordum bile. "Galiba şu an havaleyi bırak, bir alev topuna dönüşüyorum."

Parmaklarımla yanağımdaki ıslaklığı silerken yerine bir diğeri ekleniyordu ama ben gülüyordum. Kıkırtım boş olan odada yankılanırken, "Niye ağladığımı bile bilmiyorum," dediğime burnumu çektim. "Gözyaşlarımın gözlerimden atlayasıları varmış herhalde."

İçimde tarif edemediğim bir duygu geziyordu. Kalbime dolmuştu ve sanki sadece ağlarsam sakinleşebilirmişim gibi geliyordu. Mutluydum. Belki de günler sonra gelen bu duyguya şaşkındım ama bu hissin daha önce başıma gelmediğinden emindim. Fazlasıyla dolu doluydum.

"Hep senin yüzünden oldu bu," dedim küskün bir sesle gözlerimin altındaki ıslaklığı silerken. "Beni ağlatıyorsun. Bu hiç etik değil."

Ben bu hissi nasıl karşılayacağımı bilmiyordum. Bir çocuk gibi olmak istiyordum. Bu sevinci büyüklerin yaşadığı kuru bir karşılamayla yapmak istemiyordum. Belki de o yüzdendi O'na böyle çocuk gibi nazlanmam.

En sonunda kollarımı iki yana düşürerek zemine koydum. O benim hemen sağımda kalıyordu. Sağ elimin parmaklarının tersi onunkilere değiyordu. Ben ise dümdüz tavana bakıyordum ama hala gülümsemeye devam ediyordum.

İçimdeki bu sevincin nedeni neydi?

"Kardelenlerimi de getirmedin hem..." dediğimde söylediğim şeyle birlikte kaşlarım havalandı ve olduğum yerde dikleştim. Kardelen yaşam demekti. Zihnimde dönen fikri uygulamak adına ayağa kalkarak hızla odadan çıktım. Belki saçma gelebilirdi ama bunu sorgulamayacaktım şu an.

Bu arada, Nalan teyzem nereye gitmişti? Auria'ya gideyim derken onu tamamen unutmuştum.

Seni melekle yalnız bırakmak istedi.

O'na sormam gereken tonlarca şey var.

Buldun zaten onu. Her şeyi hallet sonra bulursun zaten.

Kendim anlatayım demiyor da hala onu bulursun diyor. Bu kız karşımda olsaydı çoktan benden dayak yemiş olurdu.

Hızla salondan geçerek kapıyı açtığımda kendimi dışarı atarak merdivenlerden indim. Etrafıma bakınmaya başladım. Çiçekler hala oradaydı. Hedefim Kardelenler olduğu için vakit kaybetmeden en yakınımdaki çiçek yığınına doğru adımlamaya başladım. Manevi duygu ve düşünlere oldum olası inanmışımdır. Soyutluk bazen somutluğu paramparça edebilirdi. Görmediğiniz, dokunamadığınız şeyler de sizi parçalara ayırabilirdi.

Aynı bir çift sözün veya bir bakışın insana kıydığı gibi...

Çiçekleri koparmayı sevmezdim. Onları kendi topraklarından ayırmak zalimce gelirdi ama aynı zamanda biliyorum ki; bazıları da toprağından ayrılmak için var olmuşlardı. Nasıl ki her birimizin görevi farklıysa hayatta, aynı onlarınki de öyleydi.

Aynı şimdiki çiçeğin de birisine yaşam vermesi gerektiği gibi.

Önümdeki Kardeleni sapından tuttum. O kadar minik bir kuvvet uygulamama rağmen hemen avucumun içine düşmüştü. Çünkü Kardelenler o kadar narinlerdi ki, kışın açacak dirence sahip olmalarına rağmen fiziksel darbelere dayanamazlardı.

Nasıl ki yanında duran Kırmızı Zambak ne kadar sağlam ve güçlü duruyorsa, Kardelen o kadar ince ve narindi. Aynı yaşam ve ölüm gibi. Ölüm daha çetin ve sertti, acımazdı. Ama yaşam öyle değildi. Elinde narince tutman gereken bir döngüydü. Sevmen, hor bakamaman gerekirdi.

Halbuki ölüme yıllar geçse de dokunmasan olurdu. O öyle dayanıklıydı ki buna gerek bile duymazdı.

Bu nedenle ölüm herkese uğrar ama yaşam herkese kendini açmazdı.

İşte biz de onlara yaşayan ölüler diyorduk.

Avucumun tam ortasında duran Kardelene baktım. "İşe yaraman gerekiyor, duydun mu..." diye fısıldadım üstüne eğilerek. "Duydum ki yaşam veriyormuşsun. Seni armağan ettiğim ruha bağlan ve O'nu hiç bırakma. Ne olursa olsun."

Dudaklarımı hafifçe beyaz yapraklarına değdirip çektim. Bu minik öpücük söylediklerimin mührüydü. Yaşam unutmazdı, biliyordum.

Düşürmekten korkarcasına diğer elimi çiçeği tuttuğum avucuma siper ederek eve doğru ilerledim. Yapacağım bu şeyin işe yaramasını umdum. Herhangi bir şey söylenmemiş olmasına rağmen içimden bir ses işe yarayacak diyordu.

Eve girdiğimde ardımdan kapıyı kapatarak odaya geçtim. Yine bıraktığım şekildeydi. İlerleyerek bu sefer soluna geçtim. Kalbinin hizasında dizlerimin üzerine çöktüm. Çıplak göğsünden bedenime vurmayan sıcağa hasret kalmış gibiydim. Bunun boşluğu içimdeki hüznü kuvvetlendiriyordu. Soğuğun payını ben kendime alırdım, bana yakışırdı ama O'na asla yakışmıyordu.

Her çiçeğin kendine has hikayesi vardı, aynı şu an meleğimin göğsüne koyacağım çiçeğin de olduğu gibi.

Derler ki; zamanında birbirlerini diğer çiçeklerden kıskanan iki çiçek varmış. Tek kalarak aşklarını yaşamak adına birbirlerine bir söz vermişler. Diğerleri gibi yazın açmak yerine kışın açacaklarmış. Günler, mevsimler geçmiş, kar taneleri yeryüzünü kapladığında aşık çiçek karları delerek sevgilisine kavuşmak adına açmaya başlamış.

Ancak ardından ne kadar beklese de sevdiği açmamış. En sonunda soğuğa dayanamayarak önce boynu bükülmüş, sonra tamamen yenik düşmüş.

O günden itibaren aşkı için karları delen çiçeğe Kardelen denirken, söz verse de sevdiğini yarı yolda bırakana Hercai denmiş. Hercai sıcağı seçmiş, sevdiği soğukta ölürken...

Üstüne eğilerek avucumdaki Kardeleni tam kalbinin üstüne bıraktım. Parmaklarım beyaz yapraklarını okşadı. "Senin evinin zemheri olduğunu biliyorum. Ama bu ten hercainin yuvası kadar sıcak olmalı..."

O'na güneşi getirmelisin.

Gözlerimi kapattığımda dudaklarımı dişleyerek bir süre bekledim. Gözlerimi açtığım da yeniden ona yaklaşmaya başladım. Bu sefer dudaklarım önce onunkilere değdi yavaşça. Nefesi bile nasıl soğuk olabilirdi? Yumuşak bir şekilde dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Ellerim yanaklarında yerini almıştı. Parmağım dudağının yanını hafifçe okşarken içime ılık bir his yayılıyordu.

İlkine göre daha da hisliydim. Ne o dudaklarını açıyordu ne de ben. Vücudum yeniden sıcaklamaya başlarken ben sakince bekliyordum. Kalbim yine baştaki gibi kaçmaya çalışmamıştı bu sefer. Daha sakin ama bir o kadar da hızlı atıyordu. İkinci öpücükte dudaklarıma değen nefesine armağan ettim sanki vücudumdaki sıcaklığı.

İkinci düğümü çözdüğümü hissediyordum. Göğsüme çarpan bu ısı benimkiydi ama onun teninden geliyordu. Her öptüğümde daha da ısınıyordu sanki bedeni.

Usulca geri çekildim. Gözlerimi açtığımda istemsizce dudaklarımı dişlemiştim. Zaten buram buram yanıyordum ama yanaklarımın ayrı olarak alev topuna dönüştüğünü hissediyordum. O bakmasa da ben gözlerimi kaçırmıştım.

"Bu ısı beni deli ediyor, Tanrı'm..."

Daha fazla yüzüne bakmadan yanına kıvrıldım. İlk öpücüğümden sonraki gibi kendimi yere bırakmıştım. Tavana bakıyordum. Ellerimi karnımın üzerinde bileştirmiş, parmaklarımla oynuyorken bir yandan da soğumayı bekliyordum. Garip hissediyordum, dudaklarım benim olmaktan çıkmış gibiydi.

"Dudaklarım buna alışık olmadığı için onları suçlayamam..." diye istemsizce kendi kendime mırıldanırken O'nun şu an beni duyduğu gerçeği yüzüme çarpınca elimi dudaklarımın üstüne kapamıştım. Rezil olmakta gerçekten üstüme yok.

"Şu an beni dinlemen de hiç etik değil." Parmaklarımı dudaklarımdan çekmiştim ama yüzüne bakmayacaktım. Güldüğünü falan görürsem kendimi bu zemine gömmek isteyebilirdim.

Başka bir konu aç kızım, hadi...

Derin bir nefes alırken utangaçlığımı bir kenara bırakmak adına konuşmaya başlayacaktım. Yılların ardından bu duyguyu benliğimde ağırlamak beni sersemletmişti. Sahiden O hayatıma girmeden önce en son ne zaman utanmıştım? Hatırlamıyorum.

Bir ayağımı diğerinin üstüne yaslayarak sallamaya başladığımda ellerimi nereye koyacağımı bilmediğim için karnımın üstünde birleştirdim. Öpücüklerin arasına zaman koyulmalıydı çünkü her öpüşümde inanılmaz bir şekilde vücut ısım artıyor, ardından ayrılınca geri düşüyordu. Sanki her öptüğümde o artış oranı daha da fazlalaşıyordu.

Galiba gerçekten yanacağım o son öpücükte.

O'nun yüzünü severken hiç de utangaç gibi durmuyordun?

Anın şeyiyle oldu onlar.

Anın şeyiyle yanmazsın umarım.

Umarım...

"Bir şey fark ettim," dedim kendi kendime düşünmeye başladığımda. Bari sohbet edermiş gibi konuşayım ki yanında olduğumu bilsin.

"Vücudumdaki fiziksel yaraların çoğu yanık. Meğerse az yanmamışım."

Gerçekten düşününce de vücudumda kalan izler bunu doğruluyordu. Mesela ilki sağ elimin dışında, baş parmağının biraz altında, solundaydı. Parmaklarım beyaz tenimde hafifçe belli olan izin üstüne geldi. "İlkinde fırından yemek almaya çalışıyordum," dediğimde kıkırdadım. "Çalmak denilemez sonuçta onları annem yapmıştı ama ben çok açtım. Misafirleri bekleyene kadar açlıktan ölebilirdim, tamamen kendimi koruma amaçlı içgüdüsel olmuştu yani."

Diğeriz yine sağ elimin dışında, bu sefer işaret parmağımın biraz altındaydı. "Yani ikincide fırındaki yemeği olmuş mu diye kontrol ederken oldu." Kaşlarım çatılırken huysuzca mırıldandım. "Bu fırının da benim canıma kastı varmış galiba."

Ha senin suçun yok yani?

Ne suçum varmış? Sıcak olmasaymış.

Üçüncü iz ise sağ ayağımın üstündeydi. "Ha bir ara da kaynar suyu döktüm üstüme. Yanlış anlaşılmasın sakar bir insan değilimdir. Kaynar suyun kapta durmayası varmış. Uçayım diyince engel olamadım." Cıklayarak kafamı iki yana salladım. "Görüyorsun değil mi? Ne çok kaza sığdırmışım hayatıma."

Diğer yanıklardan bahsetmek istemediğim için devam etmedim bu konuda. Onun yerine başka şeylerden bahsetmeye başladım. "Bir keresinde bak hiç unutmam," diyerek derin bir konuya gireceğim için dikleşerek bağdaş kurarak oturmaya başladım. "Ben bir arkadaşıma kitabımı vermiştim. Tabii lisedeyim o zamanlar."

Vücudumun tamamen normal ısısına dönmesini bekliyordum ve o son öpücük için rahatlamam gerekiyordu. Konuşmak iyi gelecekti.

Anlattığım anı daha da çok zihnimde gün yüzüne çıktıkça sinirlenmeden edemiyordum. "Ben lütfedip kitabımı başka ellere teslim etmişim. Kız birkaç gün sonra getirdi geri bana. Hayatımın bir diğer şokunu yaşamıştım resmen."

Sinirle alnımı ovalamaya başladım. "Kitabımın üstüne kahve dökmüş! Bir de yetmemiş eğmiş bükmüş, kapağının bazı yerleri aşınmıştı. Resmen kitabımı bir savaşın içine bırakmış gibiydi! Tanrı'm... Kriz geçiriyordum!"

Sinirli bir şekilde nefes alırken ardından ona yaptıklarım aklıma gelince sinsice gülümsedim. "Buna tabii ki susmayacaktım." Umursamaz bir şekilde omuz silkerken, "Masanın üstüne çıkarak onun üstüne doğru bir uçuş gerçekleştirmiş olabilirim..." dediğimde gülmeden edemedim. "Tesadüfe bakar mısın? Parmaklarım saçlarına dolanmış. Hiç haberim yok."

En sevdiğim kitaplarımdan birinin başına böyle bir olay çıkması beni resmen deliye döndürmüştü. "Ve o kişi bu yaptığından pişkince pişman değildi. En son hiç hatırlamıyorum ama dediklerine göre ders kitabımın uçası gelmiş. Ve yine tesadüfe bak ki tam kızın kafasına konmuş. Ne kadar şanslı kız aslında," dedim gülmemeye çalışarak. "Sıranın uçası gelmemiş, şükretsin."

Ardından hatırlamaya devam ettiğim anılar arasındaki bazı görüntüler daha da belirginleştiğinde yutkundum. "Tamam belki ucundan gelmiş olabilir..."

Kaşlarım çatıldığında hala o kızdan nefret ediyordum. "En sevdiğim kitabımın başına gelenler hiç etik değildi. Kitaplar kırmızı çizgim. Kimse etik olmamı beklemesin."

Kız pişman olsaydı belki biraz geri adım atardım ama o pişkinlikle bunu istemeye hakkı dahi yoktu.

"Bak çok ısrar ettin, bir diğer anım daha var." Hevesli bir şekilde yerimde kıpırdanırken biriyle bu denli konuşmanın ne kadar güzel bir duygu olduğunu tadıyordum. Normalde ağzımı açmayan ben hiç susmak istemiyordum O'nun yanında.

"Lisenin ilk yıllarındayız. Yılbaşı çekilişi yapılacaktı. Sınıftaki herkes katılıyordu fakat ben öyle kalabalık ortamları ve kutlamaları sevmediğim için katılmak istememiştim. Ama o kadar ısrar etmişlerdi ki en sonunda pes etmek zorunda kaldım. Yoğun ısrarlar sonucu zorla aralarına beni de katmışlardı."

O yılları düşündüğümde yüzümdeki buruk gülümsemeye engel olamıyordum. Her ne kadar diğerleri beni asosyal olarak adlandırsa da bu özelliğim beni iyi bir gözlemci yapmıştı. Konuşup derdimi anlatmadığım için de çok iyi bir dinleyici olmuştum. Hayat nereden koparırsa diğer tarafına ekliyordu işte.

"O zamanlar sınıfımızda Kıraç diye bir çocuk vardı. Hep kitap okurken beni izler, yakınıma oturmaya çalışırdı ama bana karşı bir atakta bulunmadığı için önemsemezdim. Bir avuç ergendik o zamanlar. En fazla ne olabilir ki diyor insan."

Isım biraz sonra normale dönerdi. Bu anımı bitirip üçüncü düğüm için öpecektim.

"Ben çok sonradan öğrendim. Bir psikopat gibi herkese kim çıktığını öğrenmiş, bana hediye alacak kişiyle kendisine çıkanı değiştirmiş." Kafamı inanamazca salladım. "Şu azime bakar mısın arkadaş..."

Devam ettim. "Hediye günü geldi çattı. Herkes verirken o da bana geldi tabii. İlk konuşmamız olacaktı. Bana dediği şey ne biliyor musun?" diye sorduğumda gülmeye başladım. "Sana en güzel hediyeyi getirdim dedi ama elleri boştu. Ben tabii anlamaya çalışırken bir de ne demesini beklersin? Bana getireceği en iyi hediye kendisinin öpücüğüymüş."

Daha fazla gülmeye başladığımda o an aklımdan çıkmıyordu. Gerçekten bunu yapabilmişti. Hayatımda unutamayacağım birkaç anıdan biriydi bu. "Şu egoya bakar mısın... Gözlerindeki üstünlük pırıltısını görmen lazımdı. Bir de gerçekten gözlerini kapatıp üstüme eğilmeye başlamıştı. Sonra hiç tahmin etmediği bir şey oldu tabii."

Yeniden gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. "Ben kenara çekilince duvarı öpmüştü ve bunu neredeyse tüm sınıf gördü. Ne yapıyor bu sorularına bilmiyorum demiştim. Bana bir gösteri hazırlamış ama bunu ben de beklemiyorum dediğim için çocukla dört yıl boyunca dalga geçmişlerdi. Tanrı aşkına, benim ne suçum vardı burada?"

Kafamı iki yana salladım. Gerçekten çok komikti o görüntü. "Zaten aşırı egolu bir çocuktu. Kafasına takmıştı resmen beni. O olaydan sonra daha da sardı bana ama neyse ki biraz daha büyüyünce durulmuştu. Ama o anı kesinlikle görmen gerekti. Kafayı sıyırmış çocuk, kendini ne sanıyorsa."

İstemediğim kimse beni öpemezdi, ona ne oluyormuş?

"Bu kadar anı yeterli..." dediğimde sertçe yutkundum. Birkaç saniye önce gülen tarafım şimdi durulmuş, stresten avuç içlerim terlemeye başlamıştı. Yüksek olasılıkla en sıcak öpücüğü az sonra gerçekleştirecektim. Uyanması gerekiyordu bundan sonra. Umarım dedikleri gibi olurdu.

Avuçlarımı eşofmanıma sildiğimde derin bir nefes aldım. "Tamam ya, altı üstü bir yanacağız. Yapmadığımız şey mi?"

Böyle yandığını ben diye hatırlamıyor-

Kapa çeneni.

Kalbim tırmanarak yeniden boğazımda atmaya başladığında bu kadar heyecanlanmam beni çok geriyordu. Öpecektim ve uyanacaktı, bu kadar. Fazlası yok. Sakin olabilirim.

Üstüne eğilmeye başladığımda ellerimi yeniden yanaklarına koydum. Dudaklarımı ıslatarak onun dudaklarıyla birleştirdiğimde gözlerimi de kapatmıştım.

Dudaklarımız değdiği anda bedenimi çarpacak şekilde nükseden ateş o kadar aniydi ki resmen cayır cayır yanıyormuş gibi hissetmeye başladım. Bu kadar ani olması normal miydi? Kulaklarım uğuldamaya başlarken durmak bilmeyen bu ısı tüm vücuduma yayılmaya başladığında kendimi daha fazla havada tutamadığım için vücudumu onun göğsüne bıraktım.

Göğüslerimizin birleşmesi aramızdaki bu ateşi harlarken dudaklarımı daha da bastırdım. Bunu bekliyormuş gibi ikinci bir akım bedenimi çarparken dudaklarıma bile nükseden ısı beni deli ediyordu.

Kahretsin, gerçekten yanıyor olabilir miyim şu an? Bu ısı çok fazla!

Ve o anda aralanan dudaklarla içimdeki nefes adeta çekildiğinde bir an, nefessiz kaldım. Neye uğradığımı şaşırırken O, göğsüne çektiği ilk nefesi benim göğsümden çalmıştı.

Belime dolanan ellerle o kadar ani bir şekilde ters düz edildim ki, sırtım zemine değerken zar zor dudaklarımı çekerek titrek bir nefes almıştım. Gözlerimi açtığımda O'nun simsiyah gözleriyle karşılaştım. Sıklaşan nefesi dudaklarımı yakarken inip kalkan göğsü göğüslerime sürtünüyordu.

Gözleri dudaklarıma kaydığında aramızdaki o mesafeyi kapatarak kendimi bana bastırdı. Bir bacağı bacaklarımın arasından geçirdiğinde kasıklarıma baskı uygulamaya başlamıştı. Sert göğsünü her nefes alışında beni daha da zemine gömüyordu ve her yerim zonkluyordu.

Nefes almayı unutuyorum. Nefes... İmdat...

Gözleri gözlerim çıktığında yutkunuşunu izledim. "Ateşimin birine bu denli yakıştığını bilmiyordum," diye fısıldaması titrek bir nefes daha almamı sağladı. Yüzüme daha da yaklaştığında hareket eden dudakları dudaklarıma sürtündü. "Şimdi ödeşme vakti..."

Bir an bile beklemeden dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırdığında bedenini de daha çok bastırması nefesimi kesmişti. Şaşkınlıktan aralık kalan dudaklarımın arasından sızan dili bedenimi istemsizce kıvrandırmaya başlarken alt dudağımı dişlerinin arasına alarak oynamaya başladı.

Şaşkınlıktan nefes almayı bile unutmuş olabilirdim. Şehvet dolu sert dokunuşlarla dudaklarımı esir almışken kıvrılan belimle vücudumu yukarı kaldırmama izin vermemiş, iki yanına doladığı ellerle belimi kavrayarak zemine bastırmıştı. O'nunkinin yanında benim ataklarım fazlasıyla yumuşak kalıyordu.

Adeta beni sıkıştırmıştı. Bedeni artık soğuk değildi. Isılarımız eşitlenmişti.

O dizlerini zemine koyduğu için bedenini benim üstüme bırakmıyordu. Fakat dizini koyduğu yer öyle kritik bir yerdi ki her kendini üstüme bastırışında yediğim baskı nefesimi kesiyordu. Sıcak, çok fazla sıcak!

Bedeni baskısını hala korurken dudaklarını geri çekti. Derince nefesler alıyordum ve yükselen göğsüm onunkine baskı uyguluyordu. Gözlerini gözlerime çıkarttı. Hızlı nefeslerimiz birbirine karışırken bir elini belimden çekerek kolumun hemen yanına dirseğini yaslayarak destek aldı. Hala üstümdeydi.

Bir eli hala belimde dolaşıyor, aklımı başımdan alacak kadar hafifçe oralarda oynuyordu. Yukarı ya da aşağıya gitmiyordu, kendi yerini benimsemiş gibiydi.

"Yaşıyor mu?" diye sordu genizden gelen buğulu bir sesle. Olabilecekmiş gibi daha da sıcaklayan göğsü beni kavuruyordu. "Kim?" diye fısıldadım. Gözlerindeki bu yakıcı ateş çok tehditkâr duruyordu.

"Kıraç, hala yaşıyor mu?" diye sordu bu sefer, kaşları çatılmıştı. "Ne?" dediğimde bir an gözleri yine dudaklarıma kaysa da geri gözlerime odaklandı. "Ateşimin uçası gelmiş," diye fısıldadı benim gibi. Dudaklarıma daha da yaklaştı. "Tesadüfen çarpar falan..."

Ellerimi kaldırarak avuçlarımı belinin yukarısına bastırdığımda adeta atılarak yeniden dudaklarıma döndü. Bu sefer ben atak yapmak istedim. Şu an istiyordum ve yapacaktım. Alt dudağımı esiri altına almışken dişlerimi dudaklarına geçirerek bu sefer ben sertçe dişlemeye başladım. Bunu yapışımla istemsizce göğsünü göğsüme bastırmış, bacağını yukarı çekerek bacak arama aniden baskı uygulamıştı.

Bu hareketiyle bedenim yeniden yükselirken minik bir inilti yankılanmıştı dudaklarımın ardında. Ben yukarı doğru kaymışken yanımdaki kolunu indirerek parmaklarını yeniden belime bastırdı. Büyük elleri tamamen kontrolü kendilerine almış gibi belimi iki tarafından sardığında alta doğru kaydırarak yeniden bacak aramdaki o baskıyı bedenime hissettirdi.

Asla kaçmama izin vermiyordu.

Dudaklarını ısırmamın bir cezası gibi bunu yapmasıyla daha da fena olduğumdan dolayı dudaklarımdaki baskıyı çekmemle bu sefer onun yeniden hakimiyeti alması bir olmuştu. Tırnaklarımı tenine geçirmiştim, o ani hareketi yapmayacaktı...

Beni ateşiyle harmanlamaya devam etmiş, ikimiz de cayır cayır yanmaya başlamıştık.

Kendini geriye çekerek nefes almama izin verdiğinde hızlı nefeslerime karşın dudağının bir tarafı kıvrıldı. Benden geriye kalır yanı yoktu. Ne zaman ona karşı atak yapsam inatla vücuduma daha beterini yaparak beni kıvrandırıyordu.

"Bu yaptıkların hiç etik değil," dedim kelimelerin şişmiş dudaklarımdan dışarı süzülmesine izin vererek. Hala istiyormuş gibi dudaklarıma bakışlarını indirmesi yutkunmama neden oldu. Gözlerinin içi gülüyordu.

Ellerini belimden çekerek tenine koyduğum ellerimin üstüne koyarak avuçladı, kaldırarak vücuduyla temasını kesti. Ellerimi iki yandan zemine koydu ve üstüne de kendi ellerini koyarak kaldırmamı engelledi. Bunları yaparken bir saniye bile gözlerini gözlerimden ayırmamıştı.

"Senin yaptıkların etik yani..." Tırnaklarımı geçirmemden bahsediyordu. Bundan hoşlandığına yemin edebilirdim. Bakışları kalbimi hızlandırıyordu. Böyle bakmaya devam ederse bayılabilirdim.

Biri bu adamı üstümden alabilir mi artık... Çok zor bir durumdayım...

Sanki iç sesimi duymuş gibi, "Bana öyle bakma," diyerek yutkundu. "Nasıl bakıyorum?" diyerek sorduğunda gözlerini kapatmıştı. "Çok masum bakıyorsun..."

"Masum olduğum için olabilir mi?" diye fısıldadım şaşkınca.

Gözlerini açtığında bu sefer daha da yaramaz bir çocuk gibi bakıyordu. Yüzlerimiz arasındaki mesafeyi azalttığında aldığım bu titrek nefesle kokusu doldu ciğerlerime. Zaten dakikalardır buram buram onun kokusuyla sarmalanıyorduk. Bu koku benim aklımı başımdan alıyordu.

"Bakışların bu kadar narinken nasıl olur da hareketlerin böylesine kışkırtıcı olabilir?" dediğinde dudaklarını dudaklarıma sürtmüştü. "Ateşle oynuyorsun," dediğinde dişlerini alt dudağımda hissetmiştim.

"Çoktan yandık," dedim onun gibi fısıldayarak.

Alt dudağıma minik minik öpücükler kondurmaya başladı bu sefer. O kadar hafifçe öpüyordu ki varla yok arası. Öpüşünden bu yana yaptığı en narin hareketler buydu. Son kez dudaklarını değdirerek çektiğinde gözlerini gözlerime çıkardı.

"Hala yanıyoruz," diyerek fısıldadı. "Daha kül olmadık..."

❤️‍🔥

Ben yanmamışım, ben direkt kül olmuşum. İlk kez yazdım böyle bir yakınlaşma. Hiç kolay olmadı, ekran başında delirdim resmen...

İçiniz içinize sığmıyor değil mi? Benim de...

Beğendiniz mi bölümü?

En sevdiğiniz kısmı yazın diyeceğim ama yani soru mu bu şimdi dimi jsnedkaswdsdkjc

Bu arada tanıtımımızı beğendiniz mi?

Video yapım: masiisma 🤍

Bu saatten sonra tahmin edersiniz ki aralarındaki çekim daha da akılalmaz olacak. Yandık bir kere, geri dönüşü yok...

Ah bu arada, Twitter'da beni takip edebilirsiniz. Hesabı yeni açtım, yeni başlangıçlar olması adına. Oraya da sizleri bekliyorum 👀  Darkpsyykhe

Vee sona gelmiş bulunmaktayız. Gün geçtikçe daha çok büyüyoruz, güzelleşiyoruz. Hepinizi çok seviyorum. Bu yolda beraberiz ve umarım hep böyle olur. Güzel kalın ♡

İnstagram: Darkpsykhe

darkpsykhe

Continue Reading

You'll Also Like

23.3K 2.5K 76
TASARIM İSTEKLERİ AÇIK✨️ NOT; Her tasarımı kabul etmiyorum. Bu yüzden istek bırakırken özenli davranın lütfen. Sohbet için de davetlisinizz♥️ İLGİNİ...
1.1K 160 3
Biz aynı kara deliğin ele geçirdiği bedenlerdik. Bizi bizler değil; ya kafamızın içindekiler ya da dördümüzü aniden saran sarmaşıklar öldürecekti. Fı...
23.7K 4.5K 31
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...
2.5K 845 12
Yüzyıllardır Çember adlı üst düzey örgüt tarafından kontrol altında tutulan Atropos şehrinde karanlık ruhlar görülmeye başlanmıştı. İsyancılar ile ha...