GERİYE KALANLAR "Oyna Ya Da Ö...

By DuruMavii

90.7K 12.6K 7.3K

Devlet lisesine ve koleje giden bir grup gencin yolları, bir psikopatın tehlikeli oyunuyla kesişir... Sonrası... More

Tanıtım
1. "İşte Başlıyoruz..."
2. "Neler Oluyor?"
3. "Güvenmek zorundayız."
4. "Şimdi Ne Yapacağız!"
6. Yapabilirim!
7. "Yedi Dakika."
8. "Çaresiz"
9. "Kaç Kaçabildiğin Kadar"
10. "Çıkmaz Sokak"
11. Karanlığın Dibi"
12. "Kaç Ve Saklan"
13. "Seni Koruyacağım"
14. "Korku"
15. "Küçük Tesadüfler"
16. Sırrını Biliyorum
17. "Oyna Benimle"
18. "Kasvetli Yağmurlar"
19. "Yakaladım Seni"
20. "Acılar ve Kanayanlar"
21. "Planlar, Planlar..."
22. "Daha Da Kötüsü..."
23. "Bittiğini Mi Sanmıştınız?"
24. "Başım Fena Halde Dertte"
25. "Acın, Acım"
26."Nasıl Yaparsın!"
27. "Büyük Güne Bir Kala"
28.FİNAL/ Her Zaman İyiler Kazanmaz

5. "Çanlar Çalıyor."

2.9K 479 164
By DuruMavii

Selam.

Beşinci bölüm ile sizlerleyiz.

Hadi bir tahmin yapalım. Bu bölüm görev kime verilecek?

Oy ve okumayı çok sevdiğim kıymetli yorumlarınızı bekliyorum.

Manga~ Dünya'nın Sonuna Doğmuşum.

İkiye On Kala~ Kafamda Kentsel Dönüşümler

Keyifle okuyun.

“Bilerek yaptı.”

“Bilerek yaptı. Vücutlarımızda bulunan çipler ona burada, bir arada olduğumuzu söyledi.”

"Belki de bu anı bekliyordu. Görevden aynı anda haberdar olmamızı istedi. İstediği oldu..."

“Belki de hepimizi…”

"Bunu neden yapıyor?"

Bunu neden yapıyor? Bu sorunun cevabı uzay boşluğunda sallanıyordu.

Her kafadan bir ses, her sesten bir çaresizlik yükseliyordu. 

Susuyorduk, konuşuyorduk, ağlıyorduk. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. 

Cihangir, bir süredir boşluğa bakan Su’nun ellerinin avuçlarına aldı. Aralarında isim verebileceğim kadar bilgiye sahip olmadığım garip bir ilişki vardı. Cihangir bir süre sessiz kaldı. Suskunluğunun altında teselli edecek kelimeleri bir araya toplamaya çalışma gayreti vardı. En azından öyle olması gerekiyordu. 

Ancak o, “Bu görev sana verildi, yerine getirmek zorundasın.” dedi, beni yanıltarak. “Hayatta kalmak istiyorsan, yerine getireceksin.”

Su, uzun bir aranın ardından gözlerini kırptığında, iki damla yaş eş zamanlı olarak yanaklarından süzüldü ve çenesinden aşağı akıp gitti.  “Böyle bir şeyi babama nasıl yaparım?” Sesi giderek zayıfladı. “O… Bunu haketmiyor…”

“Cem de ölmeyi hak etmiyordu.”

Can. Geldiğinden beri ilk kez konuşmuştu. 

“Elbette hak etmedi.” dedi Cihangir. “Kimse hak etmez ama sen de biliyorsun Can, kardeşin hata yaptı, görevi yerine getirebilirdi. Üstelik Cem’e verilen görev, sadece kendi hayatını etkileyecekti..”

Can, “Bana söyleseydi…” dediğinde, bu kez sesi titredi. “Eğer görevi bana söylemiş olsaydı başına silah dayar, ona zorla yaptırırdım!” Giderek kızaran gözlerinden tek damla yaş düşmedi.  “Sizinle beraber guptan öğrendim. Ona ulaşabildiğimde…” Yutkundu, gördüğüm en acı yutkunuştu. “...çoktan geç kalmıştım.”

Birkez daha Cihangir’in konuşmasına gerek kalmadan araya girmek istedim. Söyledikleri yalan değildi. Sadece çok acımasızdı. “Kardeşin için çok üzgünüm. Hepimiz çok üzgünüz. Keşke zamanı geri alabilsek ve onu geri getirebilsek.”

Can başını salladı. O zaman gözünden bir damla yaş düşebildi. “Alamayız.”

“Ama bizim hala vaktimiz var.” Asır ayağa kalktı. Çaresizlik tıpkı Cihangir'e olduğu gibi ona da hırs armağan ediyordu. “Daha fazla ağlamanın bir anlamı yok. Görev geldi. Gelmeye de devam edecek. Bugün Su’ya yarın…” Bizlere baktı. “...Yekta’ya, sonra bana, belki de sana Can. Yerine getirmekten başka çaremiz yok. Elele verip görevleri yerine getireceğiz.”

“Nasıl?” diye sordu Su, umutla. “Ölmek istemiyorum ama babamı da ateşe atamam.”

Cihangir ayağa kalkarken, “Atmak zorundasın.” dedi. “Sabah erkenden uyanıp, Mert Amca’nın giyinme odasına gidecek ve söyleneni yerine getireceksin.” Başıyla Berika’yı gösterdi. “Ondan babasının numarasını al. Mert Amca evden çıktığı an ihbar etmek için ara.”

Su endişeyle ayağa fırladı. “Bu babamın sonu olur! Cihangir… Babam uyuşturucuyla yakalanır ve bu magazine yansırsaİtibarımız yerle bir olur! Bunu kaldıramaz…”

Cihangir dimdik duruyordu. Aklına girip, neler düşündüğünü öğrenmek için nedensiz bir heyecan duydum. “Söyleyeceklerim bitmedi. Asır ve ben, babanın işe gittiği güzerhahta bekliyor olacağız. Sen ihbar ettikten sonra polis babana ulaşmadan biz ulaşacağız.”

“...ve cebinden uyuşturucuyu alacaksınız.” dediğimde, bana baktı ve başıyla onayladı. 

“Üzerine bastın.”

“Bunu kabul eder mi? Uyuşturucuyu babamın cebine koyduğumu nereden bilecek?”

“Eder.” Su’nun parlamaya başlayan gözleri bana çevrildi. “Görevini dışarıda bir yerde yerine getireceksin. Mesela… Babanı uğurlamak için ona bahçeye kadar eşlik et… Bizi adım adım izlettiğine göre mutlaka haberini alcaktır. Berika'nın babasının şirketinize yaptığı ziyaretin haberini alacağı gibi… Ayrıca... O adamın ne söylediğini hatırla; vücutlarımızda,  salgılanan her hormonun seviyesini ona ulaştıracak birer çip taşıyoruz. Sen o şeyi babanın cebine koyarken hissedeceklerin,  çip yoluyla o alçak adama ulaşacak. Günün sonunda sen görevi yerine getirmiş olacaksın. Sonrasında ne olacağı seni ilgilendirmez.”

Cihangir bir kez daha beni onayladı. Su, kollarını onun boynuna sarıp, “Teşekkür ederim!” dedi. “İyi ki varsın, teşekkür ederim.”

Cihangir onun sırtını sıvazladı. Sonra da bizlere baktı. “O herifin izini bulana kadar bu şekilde yol alıp, görevlerden en az hasarla çıkacağız.”

Berika bir parça rahatlamıştı. Bunu Yekta’ya sarılarak gösterdi. 

Çiplerden kurtulmanın bir yolu var mı?.” Dışımdan düşünmüştüm. Aksi halde kimseyi yeniden ve daha fazla endişelendirmek gibi bir niyetim olamazdı. 

"Şimdilik yok." Cevabı Asır verdi. "Bize bedelini ödetir."

Cihangir'in çene hattı gözle görülür şekilde kavislendi. "Attığımız her adımdan haber var. Ne zaman nerede olduğumuzu biliyor, bilmeye devam edecek."

"Daha ileri gider mi?" Berika bunu sorduğunda çoktan pişman olmuştu.

Zira o psikopatın gidebileceği bir sınır olmadığını acı bir şekilde öğrenmiştik.

🕯️

Bir gün öncesinden birkaç saatlik uykuyla idare etmemişim gibi gece iki sularında ancak uykuya dalıp sabaha karşı uyandım. Yüzümü iyice yıkandıktan sonra saçlarımı tepede topladım ancak alt kısımdan kurtulan birkaç tutam ensemdeki yerini aldı. O kısımlara birkaç tel toka tutturmak istesem de her zamanki gibi tel tokalarımı bulamamıştım. 

Bence dünyada tel tokaları kendine çeken bir kara delik vardı. 

"Lalin, gel de poğaça ye. Imm sıcacık…" Annemin sesine doğru yürüdükten sonra kendimi mutfakta buldum. 

Tıpkı benim gibi üzerinde pijamaları vardı, işe girmeden önce bize poğaça yapmak için yine erkenden uyanmıştı.

Yanına gidip yanağına bir öpücük bıraktım. 

"Günaydın anne."

Gözlerime dikkatle bakınca yüzü asıldı. "Tatlım, yorgun bakıyorsun. Bir doktora gitmek ister misin?"

Kendime bir bardak süt doldurup, duvara dayalı olan ufak mutfak masasının ahşap sandalyesine oturdum. "Sadece uykusuzum. Beni merak etme. Ayrıca…" Onun da göz altları yeterince uyumadığını söylüyordu. Sebebi açıktı; bizim için  neredeyse her gün çalıştığı tekstili fabrikasında mesaiye kalıyordu. 

Babam, yüzünü artık hatırlayamayacağım kadar uzun bir zamandır yurt dışında yaşıyordu. Belki bayramlarda telefonla konuşuyorduk ve bu asla görüntülü olmuyordu. Başta ağabeyim de ben de onu çok özlüyorduk; ki küçüklüğümden kalan hatıralarım onun asla ilgili bir baba olduğunu söylemezdi. Yine de özlemden ağladığım zamanlar bir elin beş parmağını rahatlıkla geçebilirdi. Uzunca bir zamandır babamın bizimle olmadığını, yalnızca varlığıyla bir yerlerde olduğunu kabullenmiş, sorgulamamayı öğrenmiştik. Daha doğru annemi üzmemek için Levent ile artık babamı sormama kararı almıştık. Annem, onun  bizim için çok çalıştığını ve düzenli olarak para gönderdiğini söylerdi ama her ay, ayın sonunu zor getirdiğine şahit olurduk. 

Ve yine de bir şey sormazdık

"Ben iyiyim. Sadece sanırım artık botoks zamanım geldi." dedi gülümseyerek. 

Anneme dikkatle baktım. Bunu sıkça yapardım. Bana bu kadar benzeyen bir insana bakmak benim için -özellikle çocukluğumda- bir mucizeydi ve o mucizeyi izlemekten keyif alırdım. 

Annem orta boylarda ve ince bir kadındı. Kırk yaşına birkaç sene kalmış olmasına rağmen henüz otuzlarının başında gibi görünüyordu. Kahverengi iri gözleri, kestane rengi dalgalı saçları ve dolgun dudaklarıyla ben de dahil birçok arkadaşımı kendine hayran bırakacak kadar güzeldi.

"Güzelsin." Düşüncelerimi onunla paylaşmaktan geri durmuyordum. En azından bir süre öncesine kadar.. "Her zaman güzeldin anne. Sadece artık çok çalışmanı ve yorulmanı istemiyorum."

Başımdan öptü ve önüne dumanı üzerinde, mis kokulu bir poğaça bıraktı. "Anneler yorulmaz. Bunu unutma, Lalin."

🕯️

İkinci derse geçeli otuz beş dakika oluyordu. Tüm algılarımı gizli telefonuma gelecek mesaja öyle bağlamıştım ki, değil dersi anlamak öğretmenin sesini dahi duymuyordum. Yekta ve Berika'nın durumu da benden farklı değildi. Geçmek bilmeyen dakikaların zihinlerimizi sömürmesine izin veriyorduk. İçinde bulunduğumuz durum bize başka bir seçenek sunmuyordu

Nihayet son beş dakika da geçti ve teneffüs zili çaldı. 

Sınıf hızla boşalırken, gizli telefonlarımızı çıkardık ve gömleklerimizin manşet kısmına gizleyerek arka sıraya geçtik. Oluşturduğumuz üç kişilik çember bizi istediğimiz gibi kamufle ederken, telefonu ilk çıkarak ben oldum. 

Bir yeni mesaj. 

Asır'dan…

"Görev tamam. Mert Amca'yı şirkete ulaşmadan akladık. Bir şey anlamadı. Polis aramasından temiz çıktı."

Aynı anda derin bir nefes verdik.

Bir yeni mesaj.

Su'dan…

"Hala yaşıyorum."

Telefonu kapattıktan sonra yüzümde umut verici bir ifade olduğunu umut ederek çocukluk arkadaşlarımın kollarını sıvazladım. "Atlatacağız."

Kalan dersler boyunca Yekta ve Berika daha rahattı. En azından dersi dinlemek için çabaladıklarını görüyordum. Maalesef ki durum benim cephemde farklıydı; cevabını deli gibi merak ettiğim o soru giderek büyüyen soru işaretlerine dönüşerek beynine sığmıyordu.

Son derse girmeden önce gizli telefonu yanıma alarak okul tuvaletine gittim ve bir kabine girdim. 

Rehbere girdiğimde, aramak istediğim isim parmağımın altında duruyordu. 

Cihangir. 

Üçüncü çalışta açıldı. 

"Evet."

Evet mi? Merhabaya ne oldu ?

"Bir şey sormak istiyorum."

Tekrar etti. "Evet."

Bir an benimle aynı yaşlarda bir erkekle değil de ruhsuz bir robotla konuştuğumu sandım. Sonra bunun üzerinde durmamın saçma olduğuna karar vererek, sadedi dilimin ucuna ittim.

"Uyuşturucuyu nereden buldunuz?"

Bir süre yalnızca nefes alışverişlerini duydum. Vaktim yoktu, ders zili çalmak üzereydi.  "Cevap verecek misin?"

"Bu kadar meraklı olmayı nerden öğrendin?"

Karşımda olmalı ve  devrilen gözlerimi görmeliydi. "Bilmem gerekiyor."

"Hayır, gerekmiyor." dedi neredeyse aynı saniye. "Seni ilgilendirdiğini sanmıyorum."

"Pekala ilgilendiriyor." Fevri bir kız olsaydım, tam da bu noktada sesimin yükselmesi gerekirdi. Sakindim ancak tüm enerjimi olaya odaklamayı çok küçük yaşlardan itibaren biliyordum. "Bu işte birlikteyiz. Detayları bilmeye hakkım var."

"Anlamadın galiba…" dediğinde duraksadım. "Oysa birkaç mantıklı  çıkışından zeki bir kız olduğunu düşünmüştüm."

Zeki olmadığımı mı iddia ediyordu? Birinin ona fena halde yanıldığını söylemesi gerekiyordu. 

"Gerektiğinde birbirimize yardım edecek olmamız bizi aynı safa koymaz. Biz bir takım değiliz. Biz yedi ayrı takımız…"

"Sizin için öyle olabilir ama Berika, Yekta ve ben…"

"Berika, Yekta ve sen, üç ayrı takımsınız. Umarım bunu idrak ederken çok fazla göz yaşı dökmezsin."

Berika'nın ruhunun içime girip bu çocuğa sağlam küfürler sıralamasını istedim. Tanrım! Bunu gerçekten istedim. 

"Söylemeyecek misin?" diye sordum, son kez ve söylediklerinden hiç etkilenmemiş gibi sesimi güçlü tutmaya çalışarak.

"Cevap açık.." Zil çalmaya başladı. Aynı anda bir şey yudumladığını duydum. "Şimdi… Git ve üçgenin iç açılarını hesapla. Bir daha da seni ilgilendirmeyen konuları sorgulama."

Telefonu yüzüme kapattı. 

Anlık bir tepki veremeyecek kadar öfkeliydim.

"Aptal!" diye söylendim kabinden çıkarken. "Aptal çocuk! Bir daha değil seni aramak, o ukala yüzüne bakmayacağım bile."

Son ders matematikti. Liseye başladığım andan itibaren aramın en iyi olduğu öğretmen matematik öğretmeni Seçil Hanım’dı. Dersle olan ilgim ve ilgimin getirdiği başarıyı her zaman takdir eder, ders harici zamanlarda da benimle ilgilenmeye çalışırdı. Nitekim gerçekleştirdiği son dersteki suskunluğum gözünden kaçmamış, okul çıkışı beni yanına çağırmıştı. Onunla birlikte arabasına doğru yürürken, servise binen Yekta ve Berika’ya az sonra geleceğimi işaret ettim. Seçil Öğretmen de vaktimizin darlığını fark ederek, yürümeye son verdi ve bana döndü.

“Son olanlardan haberdarım, Lalin’ciğim. Tekne partisi ve sonrasında kaybolmanız…” Bunu söylemekten duyduğu rahatsızlık apaçıktı. “Seninle konuşmak istedim ama yaşadığın kötü anları tekrar hatırlatmak istemedim.” Teşekkür mahiyetinde başımı salladım. “... ama derslere olan ilginin azaldığını ve…" Çenemi tutup bakışlarımızı buluşturdu. “...hüzünlü bakışlarını görebiliyorum. Lalin, benimle paylaşabileceğini biliyorsun, değil mi?”

Buradan bir an önce uzaklaşmak istiyordum. Öğretmenimin sıcak bakışlarından bir an önce uzaklaşarak, ona tek bir yalan bile söylemeyeyim istiyordum. 

“Sorun yok.” Yeniden harekete geçen adımlarımı takip etti. Okul bahçesinden çıkarak, aracı ve okul servisinin arasında durduk. “Söylediğiniz gibi korktum, hepimiz çok korktuk.  Atlatmak zaman alacak. Sonunda başaracağız. Ben…” Ona minnet dolu gözlerle baktım. “Benimle ilgilendiğiniz için teşekkür ederim.”

Saçlarımı okşarken gülümsedi. “Elbette ki ilgileneceğim. Hepiniz benim için çok kıymetlisiniz.”

İçtenliği dudaklarıma buruk bir tebessüm bırakmak üzereydi. Arabasının sileceklerine sıkıştırılmış şeyi görmeseydim, ona gerçekten gülümseyebilirdim

Sırtı kırmızı çarpılı siyah kart benim gözümün önündeydi. 

Çünkü her şeyin sebebi o adam böyle olmasını istemişti.

O kartı ben görüyordum.

Çünkü sıra bendeydi

Ne hissettiğimi kelimelere dökemezdim. Sadece içimde bir yerlerin sivri buzullara dönüşüyor ve etine batıyordu.

“Lalin, ne oldu?” Buz kesen ifadem onu telaşlandırmış olacak ki, endişeyle kolumu sıvazladı. “İyi misin?”

“Ben…” Bakışlarımı güçlükle zarftan ayırdım. “Berika da çok etkilendi. Belki ona da nasıl olduğunu sormak istersiniz. Bunu yapar mısınız?

“Elbette, Lalin. Vaktimiz kısıtlı olduğu için yarın-”

“Şimdi.” demem onu şaşırtmıştı. “En azından bir merhaba, deyin. Mutlu olacaktır.”

Beni anlamış gibi görünmüyordu. Yine de yanımdan ayrılıp servise doğru ilerledi. İvediyle kuruyan boğazıma kuru bir nefes gönderdim. Arabanın üzerine atlarcasına uzanarak zarfı aldım ve cebime sıkıştırdım. Titriyordum. Henüz zarfı açmadan, titriyordum. 

Servise bindim. Yekta ve Berika'ya bizim parkta inmemiz gerektiğini söyledim. Sorgulamadılar.

Bizim park; dili olsaydı çocukluğumuzu ve sonrasını anlatırdı. Yan yana salıncaklarda yarış yaparken, Yekta ile aynı anda düşüp aynı yanağımızı morattığımızı anlatırdı. Diyaframlarımız patlayan kadar etrafında birbirimizi kovaladığımızı, beş yaşındaki Berika'nın defalarca altına kaçırdığını, Yekta'nın onunla alay ettiğini ve sonra Berika kendisini affetsin diye hüngür hüngür ağladığını, büyüyüşümüzü, dedikodularımızı, mutluluklarımızı anlatırdı.

Şimdi ise anlatacak daha acı bir şeyi olacaktı; yerine getiremezsem beni ölüme götürecek olan görevimi…

"Aç artık." Yekta, oturduğu zinciri paslanmış salıncakta ağır ağır sallanıyordu. Neredeyse yarım saattir… "Zaman aleyhimize işliyor. Bunu biliyoruz."

Berika, sürekli elinin tersiyle silmesine rağmen yine, yine ve yine dolan gözlerini bu kez bileğiyle sildikten sonra hızlı hızlı başını salladı. "Yekta haklı. Bir an önce çaresini düşünelim. Lalin, kartı zarftan çıkarmalısın."

Hazır olmayı değil, hazır olmalarını bekliyordum. Cesur falan değildim. Sadece onları sakinleştirmeye çalışırken, korkumu bir yerlerde unutuyordum. 

Zarfı açtım. Siyah kartı çıkardım, bunu yaparken kesinlikle yavaş değildim.

"Okur musunuz?"

Kartı onlara çevirdiğimde, Berika'nın dudakları aralandı. Yekta yutkundu.

"Zamanının aleyhinize işlediğini söyleyen sizdiniz. Haydi…"

Birbirlerine baktılar. Yekta, Berika'nın yapamayacağını biliyordu. Ayağını yere sürterek salıncağı durdurdu ve ayağa kalktı.

Oyun: Cihangir'in annesinin aile yadigarı yüzüğünü çal. Gece yarısında yüzükle birlikte Cihangir'e ait odanın penceresinde ol. 

Süre: Altı saat. 

Yekta kartı elimden kaptı. Yere attı ve defalarca ayağını vururken öfkeyle bağırdı.

"Hasta! Koyduğumun hastası!!"

"Siss…" Kolunu tutup yavaşça kendime çevirdim. "Sakin ol."

Durdu. Öfkeli ve üzgündü. Ani bir kararla yere eğilip kartı altı. Tozlanan yüzeyini üniformasının pantolonunu silerek temizledikten sonra gizli telefonuyla fotoğrafını çekti, gruba attı. 

Dokuz dakika sonra Cihangir gördü. 

Konum istedi. Yekta gönderdi. 

Tehlike çanları bu kez benim için çalarken, on yedi dakika sonra Cihangir, siyah bir arabayla bizim parkın önündeydi.

🎭

Nasıldııı?

Kimlerin tahmini tuttu?

Hadi buraya yaratıcı görev fikirlerinizi bırakın. Kime olduğunu, süresi ile birlikte

Şimdi sıra Kızıl Gece'mizde.

Lütfen yıldıza dokunmayı unutmayalım. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🤍

Continue Reading

You'll Also Like

504K 18.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
823K 37.2K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
7.1M 407K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
1.1M 39.5K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!