Parmak Uçlarındaki Yabancı

By imPnar__

53.2K 3K 4.5K

Ayıldıktan sonra bir şey hatırlamayan milyonlarca sarhoş insan vardır. Ama ben onların aksine sarhoş olunca h... More

1.Bölüm-"Bir Kadeh Daha Azap"
2.Bölüm-"Elim Sende"
4.Bölüm-"Ruhtaki Kırıklar"
5.Bölüm-"Üç, iki, bir... Karanlık!"
6. Bölüm-"İhtimallerin Işığında Sönen Yıldız"
7.Bölüm-"İçimizdeki Yabancı"
8.Bölüm-"Gerçek Renkli Yalanlar"
9.Bölüm-"Saklambaç"
10. Bölüm-"Cehennem Çiçeği"
11.Bölüm-"Oyunbaz"
12.Bölüm-"Kalpkıran"
13.Bölüm-"Yalnız Değilsin"
14.Bölüm-"Kimsin Sen?"
15.Bölüm-"Gölgen Bile Yalan"
16.Bölüm-"Korkak"
17.Bölüm-"Unutulanlar"
18. Bölüm-"Yaralı Serçe"
19.Bölüm-"Bedel Ödeyenler"
20.Bölüm-"Kendi Yolundan Gidenler"
21.Bölüm-"Adım Adım"
22.Bölüm-"Şüphe"
23. Bölüm-"Geçmişten Gelen"
24.Bölüm-"Namlunun Ucunda"
25.Bölüm-"Şah"
26.Bölüm-"Yalancılar"
27.Bölüm-"Maskelerin Ardında"

3.Bölüm-"Mum Işığı"

2.6K 149 65
By imPnar__

"Siktir! Ne?" Baran hızla arabadan inerek Ayaz'ın sözüne inanmıyormuş gibi kendisi baktı tekere. Diğerleri gibi bende indim. Birkaç santimetrelik kesik oluşmuştu sağ arka tekerde.

"Katil burada." Ayaz fısıldar gibi konuşarak koyu gözlerini etrafta gezdirirken Baran, Serra'yı arkasına çekmişti. Bir anda telaşa kapılan Serra Tuna'ya bakarken Tuna direkt olarak bana bakıyordu.

"Katil yanımızda." dedi. Dudaklarımı ıslattım ve Ayaz başını iki yana salladı.

"O hep bizimleydi."

"Tuna sikeyim, kız yerinden kalkmadı, gördüm!" Baran'da telaşlanmıştı. Bakışlarım usulca Tuna'da gezindi sonrada tekerde. Bir elim boynuma bağlanan bandanaya giderken kaşlarım çatıldı. Sanki kafamda bir senaryonun eksik parçaları oturuyormuş gibiydi.

"Katil falan yok." dediğimde herkes bana baktı. Kararlılıkla gözlerimi ona diktim. "Bunu yapan sensin." Tuna anında ellerini sımsıkı bir yumruk yaparken Ayaz öfkeyle kaşlarını çattı.

"Kendi suçunu bana atamazsın, sürtük!"

"Sen yaptın. Boğazımı keseceğin falan yoktu, tek amacım kargaşa çıkarmaktı ama bana zarar verme fırsatı eline geçmişken bunu kullanmak istedin. Sonrada diğerlerinin dikkati dağınıkken elindeki bıçakla tekeri patlattın."

Serra korkuyla aldığı nefeslerle beraber birkaç adım geriye çıkarak sırtını otobüse yasladı ve gözlerini kapatarak gözyaşlarının yüzünü ıslatmasına izin verdi. Tuna dahada öfkeli bir halde bana bakmaya sürdürüyorken Baran sözüme inanmış olacak ki "Tuna?" diye sorguladı. Ayaz'da aynı şüpheci tavırlarla ona bakıyordu.

"Saçmalıyorsun." Sözler öyle bir dökülmüştü ki dudaklarından bir adım geriye çıktım.

Ayaz yanımızdan uzaklaşırken dik durmaya özen gösterdim. Bunu onun yaptığından emindim. Sebebini bilmiyordum ama onda beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Bu adam benim katil olduğuma inansınlar diye elinden geleni yapıyordu. Kendisi doğruluğu belli olmayan bir şeye körü körüne inanmıştı ve bunu ispatlamak istiyordu. "O zaman neden yanında bir bıçak vardı? Hem beni burada durmaya sen zorladın. Arkamızda araç falanda yoktu, kimse bizi takip etmiyordu. Bana tamda burada saldırman tesadüf mü?"

"Bir katile güveneceğimi mi düşünüyorsun?"

Öfkeyle dişlerimi sıktım. Hâlâ elinde hiçbir kanıt olmadan beni katil yerine koyması sinirlerimi bozuyordu.

"Seni var ya..."

"Yeter!" Ayaz kolumu sıkıca tutmuş yüzüme kalın bir cam parçası uzatmıştı. İrkilerek ondan kurtulmaya çalışsamda çok sıkı kavramıştı. Camı iyice yüzüme yaklaştırınca korkuyla inledim.

"Ayaz!" Baran uyarıcı bir şekilde ismini söylerken yüzüme doğru konuştu.

"Her şey bu cam yüzünden olmuş. Suçu ona atmaya çalışma."

Tuna cesaret bulur gibi bana doğru yaklaşınca daha fazla korktum. "Şoför koltuğunda olan sendin. Bilerek yaptın."

"Hayır!" diye bağırdım. "Ben yolu bile görmedim senin yüzünden! Hiçbir şey yapmadım. Camın orada olması bir tesadüf, bunun farkındasın."

"Tuna'nın bunu yapması için bir nedeni yok Reya, sözlerine dikkat et." Ayaz kolumu bıraktığı anda geriye çekildim.

"Benimde yok!"

"Katil sensin, daha geçerli bir neden mi var?" Tuna konuştukça gözlerim doluyordu. Başımı iki yana sallayarak arkama döndüm.

"Ben yapmadım." Sesim o derece güçsüz çıkmıştı ki kimseye duyurmadan öfkeyle bir küfür mırıldandım. "Ben önümü bile görmüyordum, ben yapmadım."

Onlardan biraz uzaklaşarak yere oturdum ve sırtımı ağaçlara yasladım. Bana asla güvenmeyeceklerdi ve bende kendime güvenmiyordum. Sadece suçsuz olmama rağmen bir şeyler üzerime yıkılırken masumiyetimi ispat edememek kanıma dokunuyordu. Önüme Baran oturtarak bağdaş kurunca gözlerimi sildim. "Tuna Nil'e âşıktı." dedi. "Eğer onu suçlamaya devam edersen sen zararlı çıkarsın."

Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı ağaca yasladım. Sanırım ona o sözleri söylememem gerekiyordu. Ama o an aklıma nedense böyle bir ihtimal gelmişti. Saçmaydı. Teker o cam yüzünden patlamıştı ve Tuna'da her zaman yaptığı gibi yine beni suçlamıştı.

"Onu suçlamak yanlıştı belki ama yemin ederim bilerek yapmadım. Sende yanımdaydın Baran! Katil kim bilmiyorum ama tekeri bilerek patlatmadım."

"Ben sana inanıyorum." Duyduğum sözle onun gözlerine bakma ihtiyacı duydum. Samimiydi. Derin bir nefes alırken üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordum. Sanırım şuan en çok birilerinin inancına ihtiyacım vardı.

"Teşekkür ederim." Sesimde derin bir minnet duygusu yatıyordu.

"Katil ortaya çıkacak ve onu vincimin tepesinde sallandıracağım." diyerek dalga geçerken ayağa kalkmıştı. Bana elini uzatınca uzaktan bizi izleyen Ayaz'a baktım. Hâlâ bana karşı öfkeliymiş gibi bakıyordu. Beni suçluyordu. Belki o da inanmıştı Tuna'nın sözüne. Belkide bilerek o cam parçasının üzerinden geçtiğimi düşünüyordu. Bu grupta bana inanan tek kişinin uzattığı eli geri çevirerek kendim ayağa kalktım.

Baran alınmış gibi diğer eliyle bana uzattığı elini tuttu ve dudaklarını büzdü. "Alacağın olsun bücür. Hiç bu kadar gururum kırılmamıştı, sanırım genelevde çalışmaya başlayarak psikolojimi düzeltmem gerekecek."

"İkinci kez bir kadından red yiyorsun, bencede çalışmaya başlamalısın. Orada kimse seni reddetmeyecektir."

"Bücür... bücürden." Diyerek beni düzeltirken göz devirerek otobüse doğru yürüdüm. Diğerlerinden daha uzak bir köşede dururken Baran çoktan aralarına girmiş, beni unutmuştu.

"Nasıl gideceğiz?" diye sordu Serra. En sonunda dudaklarından birkaç söz çıkabilmişti. Çok korkaktı.

"Bu tekeri patlatan kişi Reya olduğu için Pala Bıyık'a otobüsü o götürecek." Baran heyecanla konudan alakasızca konuşunca dikkatimi o yöne verdim. "Sonuçta şoför oydu. Atan alır misali; patlatan teslim eder."

"Pala Bıyık?" diye sorguladım.

"Dedem." Ayaz öfkesinden arındırdığı gözlerine alay bulaştırmıştı.

"Atan alır misali; çalan teslim eder." diyerek başımı diğer tarafa çevirdim.

"Öldürsen ben götürmem. Ben size çalarken sapasağlamdı amına koyayım, kabul etmiyorum."

"Sizce sorun otobüsü Pala Bıyık'a teslim edecek kişinin kim olduğu mu?" Belkide Tuna'ya ilk kez hak veriyordum. Yinede onun dediğini umursamıyormuş gibi yüzümü astım.

"Az ilerleyince bir caddeye çıkıyor yol. Oradan bizi götürecek araba bulabiliriz."

Baran'ın gözleri parlarken yine saçmalayacağını anlamıştım. "Yani otostop mu çekeceğiz? Hep bunu hayal etmişimdir. Hadi gidelim."

Tuna eğlenerek yürümeye başlayan Baran'a doğru adım atmışken Ayaz onu tuttu. "Elimde kalacak, piç!" diye söylendi Tuna.

"Baran'ı tanıyorsun, sakin ol."

Yürümekten artık isyan eden bacaklarım durmak üzereyken ileride gördüğüm Osara Clup yazısıyla içim rahatladı. Otostop çekmek için fazla kalabalıktık ve Serra yabancının arabasına binmem diye tutturmuştu. Baran gelene kadar söylenmiş durmuş, otostop çeksek şimdi ne kadar rahat gitmiş olacağımızdan bahsederek yakınmıştı.

Girişe birkaç metre kala durduğumuzda aklıma gelen çocukla hızlıca Ayaz'a döndüm. Bir şey diyeceğimi farketmiş olacak ki bana dikkatle baktı.

"O geceki barmeni hatırlıyorum. Onunla konuşabilirim, belki bir şeyler..."

"Sonunda!" Baran'ın oldukça yüksek sesle söylediği kelime sözümü keserken derin bir nefes verdim. "Bir an hiçkimseyi hatırlamıyorsun sanmıştım. Neyseki sarhoş alzheimerı olmadan önce birilerini hatırlayacak kadar çok görmüşsün. Git konuş."

Baran sustuktan sonra onun dediklerini duymazdan gelerek yeniden Ayaz'a dikkat kesildim. "Serra'yla gidin."

"Asla!" Tuna Serra'yı arkasına çekti. "Onu bir katille başbaşa bırakamayız. Hep beraber haraket edelim." Serra ürkekçe birkaç adımla Tuna'dan uzaklaşarak Baran'ın arkasına sığındı.

Gözlerimi kısarak Tuna'yı hedef aldım. "Eğer öldürecek olsaydım az önce hepinizi öldürürdüm."

"Bu bir itiraf mıydı?" Tuna kaşlarını kaldırarak beni sorgularken Baran elimi tuttu. Sonrada Serra'nın elini tuttu ve ikimizin ellerini birleştirerek sırtımızdan itti.

"Hadi çocuklar. Karşıdan karşıya dikkatli geçin ve yabancılarla konuşmayın. Birisi beni Baran babanız gönderdi derse inanmak yok!"

Serra'yla aynı anda ellerimizi bırakırken onun dönüp arkaya baktığını hissettim. Ah! Gerçekten onu içeride öldüreceğimden mi şüpheleniyordu? Arkamdan geldiğinin bilincinde olarak içeriye girdim. Etraf akşam olduğu kadar kalabalık değildi, şu cinayet olayı yüzünden eskisi kadar kalabalık olacağına da pek ihtimal vermiyordum. Birkaç masa doluydu. Masalardan birisini tamamen işgal etmiş  gibi duran erkek grubu dikkatleri bize verip alaycıl sesler çıkartırken Serra'nın bana yetişmesi için birkaç saniye durdum.

Bar taburelerinden birisinde oturmuş bomboş etrafı inceleyen çocuğu gördüğümde adımlarımı hızlandırdım. "Nil'in bir resmi var mı?" diye sordum Serra'ya. Serra hızlıca başını sallayarak telefonundan onun resmini açtı ve bana gösterdi. Karşımda gördüğüm hayat dolu gülümsemesiyle müthiş gözüken kız bir an duraksamama sebep oldu.

O kadar pozitif bir enerjisi vardı ki... Ölümün en yakışmayacağı insanmış gibiydi. Nefes alamadığımı koluma dokunan parmaklarla anladım. Dolu gözlerim Serra'nın endişeli gözleriyle karşılaşınca yeniden yürümeye devam ettim.

"Arda." Serra bir çocuğa bakıp konuşurken onu arkamda bırakarak barmenin yanına gittim. Bakışları beni bulduğunda hızlıca kaşlarını çattı ve ayağa kalktı.

"Merhaba." diyerek tam karşısındaki tabureye oturdum. Bir şey demeden tereddütle yerine oturdu.

"Sanada merhaba." O an aklıma yeniden düşen yüz hatlarıyla duraksadım. O kız... Nil. Bana içecek hazırlarken konuştuğu kız, Nil'di. Yani bu çocuk onu tanıyordu. Tabii ya!

"Nil." dedim hızlıca. "Onu tanıyorsun."

Çocuğun bakışları yüzümü tararken başını iki yana salladı fakat itiraz etmesine müsade etmedim. "Tanıyorsun!" Sert çıkışıma şaşırmış olacak ki kaşlarını çatarak biraz geri çekildi. Sakinleşmeye çalışarak "Bak," dedim. "Dün bir cinayet işlendi. Kim yaptı bilmiyoruz ama eğer bulamazsak bu iş benim başıma kalacak gibi duruyor. Onu tanıyorsun, bana yardımcı ol."

"Öldürülen kişi Nil mi?" Sorarken yüzü büyük bir dehşet içindeydi. Başımı salladım. "Ne istiyorsun?"

"Ne biliyorsan."

"Hiçbir şey." diyerek omuz silkti. "Arkadaş grubuyla beraber çoğu akşam buraya gelirlerdi. Bak yalan söylemek istemiyorum, senin gözünde nasıl birisiyim bilmem ama o kızdan biraz hoşlanmıştım. Sürekli geldikleri içinde aramızda kısa hoşsohbetler oluşuyordu. Hepsi bu." 

"Hepsi bu değil." Dudaklarını ısırarak başını iki yana salladı. "Ona sataşan, onunla bir derdi olan birisi var mıydı?" Eğer sürekli buraya geliyorsa elbette gözüne bir şeyler takılmış olacaktı.

"Bunları neden bana soruyorsun ki ben sadece ona içecek hazıladım, o kadar. Arkadaş bile değildik. Soy ismini bile bilmiyorum." Gözleri tam gözlerimdeydi. Geri çekmiyor, kırpmıyordu. Bir şey saklıyordu bu çocuk.

"Hayallerim var, bir de Tolga. Biliyor musun o olmadan yaşayabileceğimi sanmıyorum çünkü o benim ailem. Bu hayatı gerçekten yaşamak istiyorum ve daha yapmak isteyipte yapamadığım o kadar çok şey var ki. Gelecek ay olan Madrigal konserine gitmek istiyorum. Kedim doğuracak. Onun çocuklarına da annelik yapmak istiyorum. Kedim; Işık, karanlıktan korkuyor bu yüzden benimle uyuyor. Ben olmazsam korkacak. Ve müzik, hayalim bu." Tereddütteydi. Üzerine gidiyordum ama benimde bazı gerçeklere ihtiyacım vardı ve bunlarda onda saklıydı.

"Onu sıkıştırdım." dedi ve ardından hemen pişman olarak "Lânet olsun!" diye fısıldadı.

"Ne? Nasıl?"

"Tuvalete gidiyordu. Bende peşinden gittim. Kahretsin ya, sen hatırlamıyor musun? Bana sen engel oldun. O korkmuştu ve sende onu dışarıya çıkarttın."

Gözlerim açıktı ama artık onu görmüyordum. Dediklerini hatırlamaya çalışsamda tek bir saniyesi bile zihnimde yoktu. Bunları duymayı beklemiyordum.

"Ben mi?"

"Beraber oyun oynuyordunuz. Daha fazlasını bilmiyorum çünkü çok utandım, hâlâ da utanıyorum. Nasıl o kadar gözüm döndü bilmiyorum... Bir daha sizin olduğunuz masaya bakmadım. Tek bildiğim bunlar."

Beraber oyun oynuyorduk. Onu kurtarmıştım. Beraber dışarıya çıkmıştık. Ve kameraların görmediği bir yere geçmiştik. Peki ya sonra?

Ben tek başıma geri dönmüştüm.

Dünden beri toplayabildiğim tek şey bunlardı. Kalbim teklerken gözlerimi kapattım. Ben... Eğer bunları diğerlerine anlatırsam benim katil olduğumu kesinleştirirlerdi. Onu orada öldürmüş müydüm? İyi ama neden... Bir çocuğun tacizinden kurtardığım kızı neden öldürseydim?

Gözlerim barmenin arkasında kalan Serra'ya ilişince ayağa kalktım. Birkaç kişi etrafında toplanmıştı. Hızlıca yanlarına doğru gittim.

"Bu kızın derdi seninle yatmak mı?"

"Ne? Kesinlikle derdi bu."

"Saçmalamayın o sadece aptal aşık."

"Hey! Buna neden Arda karar vermiyor? Onunla yatmak güzel bir fikir, hem bahse girerim daha hiç kimseyle beraber olmamıştır."

"Noluyor burada?" Benim sesimi duyunca Serra hemen bana döndü. Sonrada karşısında duran çocuğa. Diğer ahmaklar bu seferde benim hakkımda konuşmaya başlarken Serra'nın karşısında duran çocuk alayla gülen dudaklarını araladı. "Her neyse. Artık git buradan." Serra'yı kovup arkasını dönmüştü ki Serra onu kolundan yakaladı.

"Arda en azından bir kere konuşalım."

Çocuk arkasını döndüğünde kesinlikle hoş şeyler söylemeyeceğinden emindim. Serra'nın omuzuna dokundum. "Gidelim buradan." Beni umursamadı bile. Bu kız aptalın tekiydi!

"Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok."

"Sadece bir gece, birkaç saat. Lütfen!"

Neden, diye düşündüm. Neden bir erkek için kendisini bu duruma düşüyordu? Aşk mıydı? Sevgi? Hatta belki kara sevda... Hiçbirisi kendisine bu derece önem vermeyen bir adam karşısında duramazdı. Belli ki Serra'nın bu yalvarışları ilk değildi ve son da olmayacaktı. Birisi seni istemiyorsa neyi zorluyordun ki?

Sen neden hâlâ onun yanındasın?

Bir anda zihnimde bomba etkisi yaratan o soru patlak verince kaşlarımı çattım. Çünkü o beni istiyordu. Evet. Bütün gurur tabularımı yıkarak bu gerçeği iyice aklıma kazımaya çalıştım. Ben onun yanındaydım çünkü o, artık beni istiyordu.

"Eğer seninle sadece bir gece için buluşursak sabah uyandığında komodinin üzerinde birkaç yüzlükle karşı karşıya gelirsin. Başka seçenek yok."

Dişlerimi sıkarken çocuğun üzerine atılmamak için kendimi zor tutmuştum. Diğerleri çocuğun söylediklerinden memnun olmuş olacaklardı ki gülerek onun omuzuna birkaç şaplak attılar ve oradan uzaklaştılar.

Serra derin bir nefes alarak göz yaşları eşliğinde oradan ayrılırken omuzuma dokunan bir elle irkildim. Baran gayet ciddi bir sekilde az önce giden çocukları gösterdi. "Bence sen tamda benim kafadansın, ufaklık. Ona sözlerinin karşılığını verirken yanımda olmaya ne dersin?"

Hafifçe gülümsedim. Bir kadına bu kadar kötü muamelede bulunan ahmak herife dersini vermek şuan içimdeki gerginliği atabilmem için iyi bir fırsattı.

İşaret parmağını bana doğru uzattığında yüzünde samimi bir tebessüm vardı. Bende işaret parmağımı uzatarak onun parmağına dokundurunca birden parmağıyla parmağımı tuttu ve ellerimizi aşağıya çekti. Sonrada çocuk gibi elimizi sallarken dışarıya doğru yürüdü.

"İnşallah kan görünce ferihaya bağlayan tiplerden değilsindir."

Gülümsememe engel olamamıştım ama parmağımı geri çekerek o uyuşuğu arkamda bıraktım ve dışarıya çıktım.

"Ne dedi sana?" Tuna hızlıca bana sorusunu yönelttiğinde söyleyip söylememek arasında kararsız kaldım.

"O gece hep beraber oyun oynamışız." dedim söylemeye karar vererek. Yüzünde adını koyamadığım bir ifade vardı Tuna'nın.

"Barmen mi görmüş?"

"Evet." Ayaz anladığını belli edercesine kafasını sallarken Tuna "Başka?" diye sorguladı.

Siktir! Katilin ben olduğumu düşüneceklerdi. Ve tekrar siktir! Belkide bu düşüncelerinde haklı olacaklardı.

"O çocuk Nil'e yaklaşmaya çalışmış ve ben engel olmuşum." Tuna dediğime göz devirerek alay eder gibi sırıttı.

"Katillikten kahramanlığa." Usulca ellerini çırptı. "Bravo! Güzel senaryoymuş."

"İnanmıyorsan gir kendin konuş."

"Tabii ki de inanmıyorum." Gözlerini Serra'ya çevirdi. Anlaşılan çıkmadan önce gözlerini silmişti, bu yüzden diğerlerinin durumdan haberi yoktu. "Sen söyle Serra."

Serra uzun bir süre benim gözlerime baktıktan sonra kararlılıkla Tuna'ya döndü. "Doğru söylüyor." Şaşırmıştım. En azından orada olmadığını söylemesini bekliyordum. Ama bunu az önce kendisini koruduğum için yaptığının bilincindeydim.

"Beraber dışarıya çıkmışız o kızla." diye devam ettim. "Ve ben..."

"Sen onu orada öldürdün." Tuna sanki her şeyi çözmüş gibi bir kesinlikle konuşurken gözlerimi yere indirdim.

"Belki de öldürmedi." dedi Baran. "Ne belli? Sonuçta kim yardım ettiği kızı öldürsün? Ya da öldürecek olduğu kıza yardım etsin?"

Baran'ın desteğine ihtiyacım varmış gibi biraz rahatlarken ona bakarak gözlerimle teşekkür ettim.

"Doğru." Serra bir anlığına söylediği kelimeyle hemen Tuna'ya baktı. Tuna ona büyük bir öfkeyle bakıyorken Serra usulca başını salladı. "Eğer kadın destekçisi bir katil değilse bunu yapmazdı. Ama az önce içeride beni Arda'ya karşı korumaya çalıştı, üstelik ben onun katil olduğunu düşünürken. Yani, fazlada imkansız değil, Baran."

İşte bunlara daha fazla şaşırmıştım. Onun için yaptığım bir şeyi nasıl benim aleyhime kullanabilirdi. Dudaklarım aralanırken hiçbir şey diyemedim.

"Allah aşkına sizin neyiniz var? Niye sürekli onu suçluyorsunuz?"

"Çünkü Nil benim sevdiğim kadındı ve sizinde arkadaşınızdı. Bunu yapacak tek kişi bu aşağılık kız! Sen neden onu koruyorsun ki?"

Kız.

Aşağılık kız.

Evet, içimdeki öfkeyi uyandıran şey tam olarak buydu. Dişlerimde tıpkı ellerim gibi sıkılırken tek amacım onun çenesini dağıtmaktı. Evet. Bana o kelimeleri söyleyen ağzını bir daha hiçbir işe yaramayacak kadar dağıtmak istiyordum.

"Bana o şekilde hitap etmeyeceksin!" Birden bağırmamı beklemiyor olacak ki şaşırdı. Derin derin aldığım nefeslerle göğsüm hızla inip kalkıyordu.

"Ne?" dedi hayretle.

"Bana kız demeyeceksin!" Ona doğru atılacakken Baran önüme geçti.

"Sakin ol ufaklık, bu kadar kızılacak bir şey yok."

Tuna öfkeyle soluyarak yanımızdan ayrıldığında ellerimle yüzümü ovuşturdum. Biraz sakinleşmem gerekiyordu. Sakinleşecektim ve yeniden içinde bulunduğum duruma odaklanacaktım.

"Aptal!" diye fısıldamıştı Baran bizden uzaklaşan Tuna'ya bakarak.

"Ona hak veriyorum." dedim. "Sanırım Nil'i gerçekten çok seviyor ve," Sustum.

"Ve bütün oklar seni gösteriyor." Ayaz şüpheyle konuşarak cümlemi tamamladı. O ve Serra'da beni yalnız bırakınca düşüncelerim ve Baran'la başbaşa kalmıştım. Baran omuzuyla bana vurarak ileride duran çocuğu gösterdi.

"Bir süre şu dedektifçilik oyununa ara verelim mi, bücür?"

&

Taksi durduğunda Baran adama parayı uzattı ve baygın çocuğun kolunu omuzuna getirdi. "Yürü bakalım pis sarhoş. Beni ne hallere düşürdün!" Kendi kendine söylenerek aşağıya indiğinde peşinden ilerleyerek az kalsın yere düşüreceği çocuğu tuttum.

"Katil olmakla suçlanırken adam bayıp kaçırmak ne kadar mantıklı?" diye çıkıştım. Beni umursamadan önünde durduğumuz inşaata gururlu bir bakış attı. Hemen arkamızda bir taksi daha durduğunda diğerleride aşağıya indi.

"Baran, saçma sapan davranma." Ayaz söylenirken Baran koşarak bir vinçin yanına gitti.

"Ah benim minnoşum! Çok özledin mi beni?"

Kaşlarımı çatarak diğerlerine döndüm. "Vinçe mi diyor?"

"İsmi Naim." dedi Serra. Sonrada iki kolunu ağırlık kaldırıyormuş gibi havaya kaldırdı. "Naim Süleymanoğlu olarak düşün."

"Ve minnoşum diye hitap ediyor?" Serra dediğime kısa bir an güldü ve sessiz kaldı.

"Söyle bakalım Ayaz, ne yapalım bu bok böceğine?" Baran büyük bir merakla Ayaz'a bakarken Ayaz göz devirdi.

"Bence onun cezasını Serra versin."

Serra başını iki yana sallarken iğrenen bakışları baygın çocuğun üzerinde geziniyordu. "Hayır."

"Hadi ama ya! Hiç mi aklınıza işkence yöntemi gelmiyor? Yazıklar olsun size! Ufkunuz açılsın diye size o kadar vahşet dolu film işlettim ama yok. Olmayınca olmuyor işte, beyinsizler."

"Naim." dediğimde Baran hemen bana döndü.

"Sakın ona göz koyayım deme!"

"Naim onu bulutlara çıkarsın. Böylece kendini fazla yukarıda görürken yere çakılabilme ihtimalinin olduğunuda anlamış olur."

"Ne? Saçmalamayın!" Ayaz söylenirken Baran bana kayıp bir hazineyi bulmuş gibi bakıyordu.

"İşte aradığım yaratıcılık bu." dedi heyecanla. "Gel buraya bücür, bundan sonra sen benim bestimsin."

Zorlukta ayakta tuttuğum adam yüzünden nefes nefese kalarak bağırdım. "Bana yardım etmezsen ecelin olacağım!" Tuna söylediğimden sonra boğazını temizlerken bende susmuştum. Sanırım şu iş bitene kadar bu tarz kelimeleri alıp hayatımdan atmam gerekiyordu.

Adamı vinçin kancasına takılı olan güvenlik kemerine sıkıca bağladıktan sonra Baran yükseltmeye başladı. Bende bu anları kameraya çekiyordum. Ayaz'da sonunda bize ayak uydurarak elindeki suyu çocuğun yüzüne döktü. Birkaç saniye sonra kendisine gelen çocuk hayretle etrafına bakınırken Baran yükseltmeye devam etti.

"Noluyor lan?! Bu da ne?" Çocuk şok içinde bağlı olduğu vinçe bakarken Serra ona el salladı. "Hayır, hayır, hayır! Durdurun şunu! Serra!"

Onu anlamayacağımız kadar yükseğe çıktığında Baran bu seferde döndürmeye başladı. Vay canına! Bu çok iyi görünüyordu. O aptal çocuk nasıl korkabilirdi. Heyecanla koşarak dışarıya çıkmış, çocuğu izleyen Baran'ın yanına gittim.

"Nolur bir turda ben bineyim! Bu inanılmaz eğlenceli bir şey."

Baran şaşkınlıkla bana bakarken Ayaz kaşlarını çattı. "Hayır, ne? Kesinlikle hayır. Baran ona hayır de."

"Sen ciddi misin?" diye sordu Baran. Gözlerinin içinde havai fişekler patladığına yemin edebilirdim. Seninle iyi anlaşacağız aptal çocuk.

"Fazlasıyla." dedim.

Baran koşarak çocuğu indirmek için haraket ederken ellerimi birbirine çarparak sevinçle gülümsedim.

"Saçmalıyorsun. Bak bu çok tehlikeli." Ayaz hararetle beni engellemeye çalışırken ben çoktan kararımı vermiştim.

"Hayır, bağlarsanız düşmem. Tabi Tuna bağlarsa bu değişebilir."

"Sen aklını kaçırmışsın." Baran çocuğu çözdüğünde bir kez daha bayıldı çocuk. Yüksekte olmaktan neden korkardı ki? Baran'ın yanına gittiğimde sabırsızlıkla dudaklarını ısırdı. "Gel buraya ufaklık." Vinç kancasına bağlı olan çelik halatı bana doğru çekti ve güvenlik kemerini bedenime bağladı. İyice güvenli olduğundan emin olunca kenarda duran beyaz bir bareti kafama geçirdi. "Bak sakın öleyim falan deme! Bir cinayet daha kaldıramaz bu hassas, bebeksi bünyem." Elime bir telefon tutuşturdu. "Seni arayacağım, sorun olursa hemen indireceğim."

Onu onayladığımda yanımdan ayrıldı ve vinçi çalıştırmak üzere uzaklaştı. Ayaz hala onaylamayan gözlerle bize bakıyordu. "Bencede iyi bir fikir değil." dedi Serra.

"Boşversene. Arda'ya bir şey olmadıysa ona da olmaz." Tuna verdiği cevapla Serra'yı sustururken ayaklarım yerden kesildi. Adrenalin bir ateş gibi damarlarımda gezinirken heyecanla bağırdım. Kollarımı iki yana açarak başımı gökyüzüne çevirdim. Gözlerimi kapatıp rüzgarı hissetmek istiyordum ama karanlıkta beni bekleyen canavarlar bunu yapmama engel oluyordu.

Yükseldikçe kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı. Kahkahalarımı özgürce gökyüzüne bahşederken ayaklarımı salladım. Şuana kadar böyle bir şeye ihtiyacım olduğunun farkında bile değildim. Yeterince yükseldiğinde durdu. Diğerleri yerde küçücük gözüküyordu. Hatta bütün her şey...

Yüksekte olmak hoşuma gidiyordu çünkü ben hep aşağıda kalmıştım. Büyük gözükmek hoşuma gidiyordu çünkü küçük bedenim ayaklar altına alınmıştı. Burada olmak benim çok hoşuma gidiyordu.

Elimdeki telefon çalınca onu açtım ve sevinçle bağırdım.

"Bücür, iyi misin?"

"Hiç olmadığım kadar."

"Hay sikeyim! Bana Naim'i kullanabileceğini ve aynı şeyi benimde yapmama olanak sağlayabileceğini söyle yoksa seni oradan asla indirmem." Ufak bir kahkaha atarken kendimden geçmiş gibiydim. Ne dün, ne de yarın umrumda değildi ve ben bu umursamamazlıktan oldukça memnundum.

"Biliyorsamda yapmam."

"Bittin sen!"

Birden haraket edip dönmeye başladığında ilk önce çığlık atsamda daha sonrasında kahkahalarla gülmüştüm. Pekâlâ. Belki bu birazcık korkutucuydu ama aynı zamanda aşırı zevkliydi. Baran makinayı durduğunda aşağıya indiğimi hissetmemle yüzümü astım.

"Sana bu zevki yaşatmamam lazım, korkmuyorsun ki, manyak!" Baran hâlâ söylenirken telefonu yüzüne kapattım ve birkaç dakika süren mutluluğumun son damlalarını da kullandım.

Ayaklarım tekrar yere bastığında Ayaz'ın beni onaylamayarak bakan gözleri eşliğinde Baran kollarımdan tuttu. "Reya, lütfen kullanmayı öğren! Bak sana bütün servetimi veririm, hayatımı adarım sana, oyun konsollarımla bile oynayabilirsin. Hatta, hatta Hoşt'u sevebilirsin ve sana odamda sakladığım çikolata deposunun yerini söylerim."

"Buna vaktimizin olmadığını sen mi söylemek istersin yoksa ben onu döveyim mi?" diye sordu Ayaz, Serra'ya. Serra Baran'ın kıyafetini iki parmağıyla tutup çekiştirdi.

"Yürü artık Baran yoksa seni ben bile kurtaramam."

Baran bana işaret parmağını uzattı. "Söz ver?" Ne kadar sinir bozucu olursa olsun çocuksu yapısı ona karşı olan direncimi kırıyordu. Hafifçe tebessüm ederek parmağımı pamrağına dokundururken "Eğer katil ikimizden birisi değilse her şey bittiğinde Naim'i kullanmayı öğrenirim." dedim.

Baran sevinçle gülerken yine parmağımı sıkıca tuttu.

"Onun sözüne pek güvenmesen iyi edersin çünkü kendisi sözlerini yerine getirme konusunda oldukça umursamaz." Ayaz'ın iğneleyici sözleri yüzümdeki tebessümün silinmesini sağlarken Baran'ın parmağını bıraktım. Baran Ayaz'ın yanına giderek kolunu onun boynuna attı.

"Sana verdiklerini tutmayabilir ama benimkini hep tutacak, çünkü o benim bestim." Bana bakarak gevşekçe sırıttı ve göz kırptı. "Dimi ufaklık?"

"Sırf yanındaki suratsıza inat tutacağım." deyince Baran yüzünü astı.

"Ama benim bestim olman asıl sebep, değil mi?"

"Teknik olarak kullandığın kelime bile yanlış, Baran." Serra onunla küçümser bir tonda konuşmaya başlayınca ben cevap verme ihtiyacı hissetmemiştim. "Best, en iyi anlamına geliyor."

"Tamam işte. O benim en iyim! En iyi manyağım, en iyi çılgınım, en iyi ufaklığım... Hepsini söylemesi zor olur diye öyle diyorum. Hem kıskanma, bu kadar sıkıcı birisi olmasan sende benim bestim olabilirdin."

"Ben sıkıcı falan değilim." Serra ona göz devirirken alındığını belli eden bir tavırla surat asmıştı. Nedense o ve Baran arasında daha iyi bir ilişki olduğunu seziyordum.

"En son sana beraber oyun oynamayı teklif ettiğimde bana edebiyat çalıştığından bahsetmiştin, üstelik bunu can çekişen hipopotam gibi bağıran kadını dinlerken yapıyordun."

"Onun adına opera denilir bay cahil, sen anlamazsın!"

"Sonuç olarak sıkıcısın, batılı özentisi ucube."

Serra gözlerini irice açtı. "Bana mı dedin? Bir daha konuşmayalım." Çocuk gibi trip atıyordu.

"Hey, onu ne çabuk sattın?" Ayaz'da ikilinin arasına girdi.

"Doğruları söylemiş olmam onu sattığım anlamına gelmez ki." dedi Baran omuz silkerken. Sonrada hâlâ somurtarak kendisine bakmayan Serra'nın yanına gitti ve ona işaret parmağını uzattı.

Serra hemen yumuşayarak gülümsedi yavaşça yumruk yaptığı elini Baran'a doğru götürdü. Fakat yüz ifadesi eski halini aldığı anda Baran'ın aksine orta parmağını kaldırdı. "Defol!"

Baran "Şerefsiz!" diye mırıldanıp onun bu yaptığına keyifle gülerken Serra'ya arkasını döndü. Baran hızla yanıma geldi ve bana serçe parmağını uzattı. Bu çocuğun parmaklarla alıp veremediği bir şey vardı kesinlikle. "Bahse varım ki iki dakika sonra benimle konuşacak."

Ne yapmak istediğini anlayınca sırıttım. Serra şuan çok kızgın duruyordu ve onunla birkaç saatten önce asla konuşmazdı. İnatçı bir kişiliği olduğunu seziyordum. "Neyine?" diyerek bende aynı şekilde parmağımı uzatınca parmaklarımızı birleştirdi.

"Akşam yemekleri senden."

"Kabul. Sen kaybedersen yemekler yine benden ama sen yiyemezsin."

"Kabul."

Telefonum çalınca Baran'ın yanından biraz uzaklaştım ama sanki Tuna diğer katil arkadaşımla konuşuyormuşum gibi beni gözleriyle baskı altına alınca yanlarına gittim. Aslında bunu yapmazdım fakat  birilerinin bana inanmamasına dayanamıyordum.

"Ne oldu?" diye sordum ses tonumdaki soğukluğa hakim olamayarak. Bu benim elimde değildi.

"Neredesin, güzelim?" Gözlerim diğerlerinin üzrinde gezinirken ona gerçeklerden bahsetmeyi düşünmüyordum.

"Arkadaşlarımlayım." Serra ve Baran'ın yüzünde bir tebessüm oluşurken diğer ikisi hala aynı soğukluğa beni dinliyordu. "Eğer mühim bir şey yoksa kapatıyorum."

"Sadece iyi olup olmadığını merak etmiştim."

İyi değildim. Ama benim merhemim Tolga değildi. Bendim ve o bunu bilmesede olurdu. "İyiyim. Ya sen?"

"Çalışıyorum. Biliyorsun bu gece eve gelmeyeceğim." Tolga vardiyalı çalıştığı için bazı günler sabah bazı günlerde akşam eve gelemiyordu. Bu duruma çoktan alışmıştım. Ayrıca itiraf etmeliydim ki ben bu durumdayken onun evde olmayacak olması işime gelmişti.

"Sorun yok. Işık'a mama verdin mi?" Benim ışık kaynağım olan kedimdi, Işık. Sevdiğim ne varsa hepsi beni karanlığımdan çekip kurtaran şeylerin ismini alıyordu çünkü onlara başka bir isim daha düşünemiyordum.

"Hayır. Biliyorsun ki benimle pek iyi geçinemiyor, bu yüzden bana kızamazsın." Verdiği cevap ona sinirlenmeme engel olmamıştı.

"O sadece bir kedi, Tolga! Korktuğun için onu nasıl aç bırakırsın?"

"Unutma kardeşim, o sadece bir kedi değil, benim gözümü oymak isteyen bir kedi."

"Bende şuan senin gözünü oymak istiyorum!" diye gürlerken çoktan telefonu kapatmıştım. Öfkeyle solurken Baran'ın bana attığı alay dolu gözlerden sonra bütün ciddiyetim tam orta yerinden kırıldı. Sebepsizce dayanamayıp gülen Baran benide dengesiz bir ruh hastası gibi görünmeme sebep olacak şekilde güldürmüştü.

Ellerimi iki yana açarak "Neye gülüyorsun acaba?" diye sorguladım. Yüzünden silinmemiş olan tebessümüyle bana baktı.

"Daha önce hiç sinir patlaması yaşayan bir bücür görmemiştim, çok komik oluyormuş." Söylediği her ne kadar göz devirme isteğimi körüklesede kendime engel olarak tebessüm ettim.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Sesimi ürkütücü çıkartmaya çalışıyor olsamda bunu becerebildiğim söylenemezdi. "O bücür sinir patlaması yaşadığında gözü hiçbir şeyi görmez, ayağını denk al."

Ayaz'ın bir kaşının havalandığını gördüğümde duraksadım. Bütün sözlerimi alıp ucunu Nil'i öldürmüş olmama getiriyorlardı ve ben artık bu belirsizlikten çok sıkılmıştım.

"Bence ben senin için bir istisna olabilirim, ufaklık." dedi Baran neşeyle. Bende aynı Ayaz gibi kaşlarımı havaya kaldırdım.

"Benim hayatımda istisnalara yer yoktur."

"O zaman neden az önce güldün?" Sözleri beni afallatınca ona verecek bir cevap aradım. Yanından huysuzca geçip giderken "Aptallığına!" diyerek sorusunu cevapladım. Yanından geçtiğim anda yeniden gülümsemiştim.

"Ya, tabi tabi." Sözlerime inanmadığını belirtircesine konuşurken peşime takılmıştı bile. Arda'nın önünde durduğumda öfkeyle yüzünü inceledim. Yeni kendine gelmişti ama hiç iyi gözükmüyordu.

"Ondan özür dile." Bir kez daha konuşmaya başladığımda bu sefer sesim hiç olmadığı kadar ciddiydi. Bana saçmalıyormuşum gibi baktıktan sonra başını iki yana salladı.

"Ben özür dilenecek bir şey yapmadım. O fahişe kız eğer sürekli etrafımda dolaşmasaydı..." Çocuk birden kendini yerde bulurken diğerlerininde koşarak yanımıza geldiğini gördüm.

"Reya, sakin ol!" Baran ilk kez benim adımı söyleyerek tereddütle kenardan izlerken az önce yumruk atarak dudağını patlattığım çocuğun yakalarından tuttum. Arkasına geçerek bir elimi saçlarına doladım, diğer elim çenesini sıkıca tutmuş, tırnaklarımı tenine geçirmişti.

Acıyla inlerken saçlarını çektim. Kendimde değildim ve kendimde olmamak bana inanılmaz bir rahatlama sağlıyordu. "Sadece özür dilemekle kurtulamayacaksın, onun ayaklarına kapanacaksın!" diye bağırdım.

Serra korku dolu gözlerle bir bana birde acıyla kıvranan çocuğa bakıyordu. Hızlıca yürüyerek Baran'ın yanına gidip ona sarılırken aynı zamanda onun yanında koruma altında olduğunu hissediyordu.  "Özür dile." dedim daha sakin bir tonlamayla. "Onu küçük gördüğün için özür dile. Ona hakaret ettiğin için, ondan özür dile!"

Tırnaklarım pürüzsüz yüzüne iyice saplanmışken acıya daha fazla dayanamayarak "Özür dilerim." dedi. Birkaç saniye daha bırakamadım onu. Yine öfkemin beni ele geçirmeye başladığında bir an afallamıştım. Ellerimi üzerinden çekerken onu ileriye doğru ittim.

"Bir kadını aşağılamak neymiş öğrenmelisin, aptal!" Sesimde öyle bir nefret vardı ki... Ve ben şuan bütün nefretimi ona kusmak istiyordum.

"Sana söylediğim her şey için özür dilerim." dedi çocuk bir kez daha. Serra ona bakarken ifadesizliğini korumayı becersede bana yönelen gözlerinde garip bir minnet duygusu yer edinmişti.

Ayaz çocuğun önünde eğilerek onu sıkıca kollarından tuttu. Siyah gözleri öyle bir öfkeyle kilitlendi ki çocuğa onu öldürebilecek olduğunu düşünmeme karşı koyamadım. "Eğer bu olanları birisine, poliste dahil tek bir kişiye dahi anlatırsan işte o zaman seni bu ikisinin," diyerek Baran'la bana baktı. "Önüne atarım. Onların şuan cinayetten sorumlu tutulan katil adayları olduğunu hatırlatmama inşallah gerek yoktur."

Çocuğun gözleri yerinden çıkacak kadar açılırken hızlıca ikimize çevirdi gözlerini. Bu hoşuma gitmişti. Dudağımın kenarı usulca kıvrılırken Baran'da onun korkusundan haz duyuyordu.

"Anlaşıldı mı?"

Hızlıca başını sallayan çocuk ayağa kalkıp üzerindeki tozları silkerken arkasına bile bakmadan koşar adımlarla buradan uzaklaşmıştı. Parmaksız eldivenimin takılı olduğu sol elimle saçlarımı karıştırırken yine herkesin odak noktası olmuştum.

"Ne?" dedim başımı iki yana sallayarak. "Katil miyim bilmem ama kadın düşmanı olmadığım konusunda Serra haklıydı!"

"Yalnız ben az önce dediklerim için senden özür dilerim." diyen Baran bana hayretle bakıyordu. "Cidden sinirlenince gözün bir şey görmüyormuş. Lütfen aileme zarar verme abla."

Ona gülümserken Serra "Teşekkür ederim." dedi. Teşekkür etmesi için yapmamıştım bunu. Hatta konunun onunla hiç alakası yoktu. Sonuçta onu koruduğum için beni katil yerine koyan birisi umrumda olmazdı.

"Bunu senin için yapmadım, yanlış anlama." dedim terslercesine. Sanki neye kızdığımı anlarcasına başını önüne eğerken ofladı. Konuşacak gibi olsada Tuna'nın sesi ona engel oldu.

"Belki sürekli sana oynadığım için kızacaksın ama bu sinirin hoşuma gitmedi." Sözleri beni bir kez daha şok etti. Hayır, bu sefer beni suçladığı için değil beni bu kadar nazik suçladığı için şaşırmıştım. "Bence biraz düşünürsen sende bana hak vereceksin."

Gözlerimi ondan çekerken ne demek istediğini anlamıştım. Ellerimi açarak onlara baktım. Biraz önce parmaksız eldiven giymiş olduğum bu elimle o çocuğun yüzünü kanatacak kadar sıkmıştım, diğeri dudağını patlatmıştı. Sonra zihnimde geçmişten birkaç anı canlandı. Saçlarımla oynayan bir kızı iterek başını yarmam ve bana kız olduğum için üstünlük taslayan çocukla olan kavgam... O çocukla kavga ettiğimde on altı yaşımdaydım ve çocuk iki gün hastanede yatmıştı. Oysa tek yaptığı şey bir kız olduğum için televizyondaki adamla dövüşemeyeceğimi söylemiş olmasıydı. O adam resmen dev gibiydi.

Ve Tolga. Tolga'nın yanında geçirdiğim öfke nöbetlerinde çoğu zaman ona zarar vermiştim. Yine Tolga'yla olan bir kavgamızda sırf onunda benim gibi canı yansın diye babamın verdiği biblosunu kırmıştım. Sibel. Sibel'i saçlarından sürüklemiştim. Çünkü korkumla dalga geçmişti.

Onların ne yaptığının bir önemi yoktu. Asıl önemli olan benim asla yapmayacağım şeyleri öfkelenince yapıyor oluşumdu. Ben Tolga'nın kalbi kırılsın, canı yansın istemezdim. Ben Sibel'in saçını örerken kopardığım teller için ondan özür diler onu herkesten korurdum. Ben asla kimsenin canını yakmazdım ama öfkelenince sadece onların canlarını yakmaya odaklanıyordum. Bu farkındalık sanki yeni oluşuyormuş gibi sendelerken gözlerim dolmuştu.

Ben katil olabilirdim.

Ben gülerken gözlerinden ışık saçan o kadını karanlığa mahkum edebilirdim çünkü ben, tamda böyle birisiydim.

Koluma dokunan parmaklar irkilmeme sebep olurken siyah gözlerle karşı karşıya kaldım. Kaşlarının altından bana bakan Ayaz "İyi misin?" diye sordu. Onun bakışlarıda bana bir katil olduğumu haykırırken  bir adım geriye çekildim ve gözlerimi Baran'a çevirdim. O bana katilmişim gibi bakmayan tek kişiydi ve benim şuan ona ihtiyacım vardı.

"Benim eve gitmem gerekiyor."

"Hey!" Baran yine neşeyle konuştu. "Şu iddia ne olacak? Malum ben kazandım." diyerek gözleriyle biraz önce kendisine sarılan Serra'yı gösterdi. Arda ondan özür dilerken Baran'ın kollarının arasından çıkmıştı Serra.

Hepsinin yüzünde teker teker gezdirdim gözlerimi. "O zaman sizde gelin, ev boş."

"Ne? Bizi eve atmayı mı teklif ediyorsun? Ufaklık hızlı çıktı. Hayır demem!" Baran aptal aptal konuşurken diğerleri ne olduğunu sorar gibi bize bakıyordu.

"Serra'yla ne zaman barışacaklardı hakkında iddiaya girmiştik. Yemekler bendendi." dedim hoşnutsuzca. Aslında şuan tek başına eve gidip uyumak istiyordum ama şu işi bir an önce aradan çıkartmam gerekiyordu. Baran geri adım atacak birisi değildi ve ben onunla uğraşmayacak kadar bitkindim.

"Yakından tanıyalım bakalım şu Asi Kediciği." Ayaz yarım ağız gülerek söylediği şeyden sonra ciddiyetini takındı. "Hadi, gidelim."

~

Selammm!

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi almak istiyorum.

Katilin kim olduğu hakkında bir fikriniz var mı?

Yorum ve votelerinizi bekliyorum. Görüşmek üzere ışıklarım. 🤍

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 89.2K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
351K 22.7K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
833K 37.7K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
143K 7.7K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...