Asalak Bir Sarmaşık

By nyanpurple

823 90 55

Dinleyeni değil, anlayanı olmayan yalnızdır. More

1. Bölüm
2. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm

3. Bölüm

159 18 3
By nyanpurple

*

Sanrılar, sanrılar, sanrılar... Allah'ım kafayı yiyeceğim! Ben mi her şeyi abartıyorum?

"Yasemin bak hakikati söylüyorum. Gördüklerim rüya filan olamazdı. Çevremdeki o akış, nesneler, insanlar inanılmaz sahiciydi. Ayrıca dün akşamki elektrik kesintisi de boşuna değildi."

"Aman abla, sana ilçedeki ıssızlık iyi gelmedi bence. Hayal denen şeyi gerçekle karıştırır oldun. Bu kadar canını sıkacağına kalk kurabiye pişir ya da ne bileyim alışverişe çık, yeni kıyafetler al."

"Son sözün bu mu yani? Senin gibi sanatçı ruhlu idealist bir kızdan daha iyi bir yorum beklerdim."

"Ne yapabilirim şu sıralar sanatçı ruhum biraz aşkla biraz da parasızlıkla sınanıyor. Uzun zamandır yeni sipariş alamıyorum. Bu yüzden hiçbir şeyi iyi düşünemiyorum," diye hayli dramatik bir sesle yanıt verdiğinde gözlerimi devirdim ve telefonu yüzüne kapattım. Bana kumral kadının tablosunu göndererek olayları başlatan suçlu kişi bizatihi kız kardeşimken söylediklerime inanmaması kalbimi incitiyordu. Hayal kırıklığıyla yataktan kalkıp ayaklarımı sürüyerek salona geçtim.

Dün gece portreyi kargo paketine geri tıkmanın ardından masa örtüsüyle iki kat sarıp sarmalamıştım. İçten içe uğursuz bir şeyler peyda olacak diye tırstığımdan kanepenin en ucuna atmış, bir de üzerine yastıkları istiflemiştim. Şimdi eli mahkum o suretle tekrar yüzleşmek zorundaydım. Zira sorularımın cevabı yüzde doksan ihtimalle oradaydı.

İsteksizce örtüyü kaldırıp paketten kurtulunca ağzım hayretle aralandı. İnanamayarak gözlerimi sertçe ovuşturdum. Lakin karşımdaki akıl almaz manzaraya dair hiçbir şey değişmemişti.

Sorun şu ki: kadın yerinde yoktu. Portredeki kadın kaybolmuştu. Belki de kaçmıştı, bilemiyorum. Resimdeki figürlerin hareket ettiği görülmüş duyulmuş şey değildi. Sanki bir faydası olacakmış gibi örtüyü indirip içimden üçe kadar saydım ve portreyi çaresizce yeniden kontrol ettim. Hadi lütfen eski halini al. Lütfen.

Hayır, kumral kadın hâlâ geri dönmemişti. Allah aşkına iki boyutlu bir çizim alıp başını nereye gidebilirdi? Kız kardeşime kalsa her şeyi kafamdan uyduruyordum. Siz söyleyin keçileri kaçırmış birine mi benziyordum ben? Yok yok burnuma iyi kokular gelmiyordu. Hadi ama Menekşe, nasıl bunca tuhaflığın ardından elinde tuttuğun cisme sıradan bir tablo muamelesi yapabilirsin? Ah Yasemin beni ne tür bir aksiyona bulaştırdığını keşke bilseydi.

Sakinleşmek maksadıyla derin bir nefes aldım. "Menekşe," dedim tek elimle omzuma pat pat vururken, "kimse sana inanmasa da sen ortada dönen tuhaflıkların farkındasın. Bu işi kendi yöntemlerimle çözmen lazım."

Ne yapıp edip rüyamdaki bahçeye geri dönmeliydim. Bunun için en iyi yönteme başvurdum ve tıpış tıpış yatak odasına yöneldim. Rüya görmenin ilk şartı yorgan altına girip uyumaktı sonuçta. Ancak gözlerim cin gibi açıkken bunu nasıl başaracaktım orası koca bir muammaydı tabii. Zerre uyuyasım yoktu. Diğer yandan dışarıdaki güzel hava motivasyonumu daha çok düşürüyordu. Güneşli gökyüzü olanca albeniliğiyle beni cezbediyor, git gençliğini yaşa diyordu. Ah körpecik Çalıkuşu! Şayet bu saçmalıklarla boğuşmasaydım şimdi küçük ilçemin sokaklarında gezip tozuyor, sonbaharın tadını çıkarıyor olurdum.

Neyse böyle kritik bir anda ah vah etmemin bir yararı yoktu. Beş duyumu da kullanarak işime odaklanmalıydım. Perdeleri sıkıca çektikten sonra gardırobumu biraz karıştırdım ve kardeşimin düğününe gidiyormuşçasına şıkır şıkır giyinip süslenerek yatağa uzandım. Bir kez daha o komik pijamalarla insanların karşısına çıkmayı düşünmüyordum. Akıllı insan dediğin aynı hataya bir defa düşerdi.

"Evet, şimdi hipnoz seansımıza geçiyoruz," diye mırıldandım çarşafın üzerinde iyice yayılmışken. Hazır mısın Çalıkuşu?

Hadi canım güzel şeyler düşün. Dingin, huzurlu ve mayıştırıcı ne kadar hatıran varsa hepsini gözünün önünde canlandır. Omzundaki tüm ağır yükleri at. Gevşe, gevşe, gevşe...

Beynime verdiğim kozmik enerjiler ve spiritüel telkinler ne yazık ki işe yaramıyordu. Normal zamanda dersin üzerine oturduğumda yarım dakikada gelen muhterem uykum şu an hiçbir şekilde yüzünü göstermiyordu. On dakikalarca yatakta dönüp durarak kendimi hayli zorladım. Neden bir şeyi çok isteyince asla ama asla elde edemezdin?

Berbat geçen rüya seansımdan beni koparan şey telefonumun cingıllı zil sesi oldu.

"Efendim Selim Bey?"

"Merhabalar Menekşe Hocam. Gününüz aydın olsun. İlçemiz pek kıymetli mevcudiyetiniz sayesinde sonbaharı adeta sonsuz bir bahar gibi yaşıyor."

"Pardon, anlayamadım?"

"Ah, nasılsınız diye sormak istemiştim. Bugün bir planınız var mı?"

Sinirle yataktan doğrulup oturur hale geçtim. Varsa var, bundan sana ne be adam!

Boğazımı rahatsızca temizlerken, "Okulla alakalı bir sorun mu vardı acaba?" dedim resmi ve mesafeli bir ses tonuyla. Umarım kuzey kutbu kıvamındaki soğukluğumu hissederdi.

"Büyük bir problem sayılmaz aslında," diye çekinerek söze başladığında eski neşesi yavaş yavaş solmuştu. Büyük bir problem var. Sesini kıstıkça kısmış adeta fısıltıya dönüştürmüştü. "Okulda tuhaf şeyler oluyor. Böyle bir şey nasıl anlatılır ki... Hayaletler... Koridorda genç bir kadının hayaleti dolaşıyor."

Başka zaman olsa adamın dediklerini kesinlikle saçma bulur, hemen kestirip atardım. Ancak içime bir kurt düşmüştü. Zira dünden beri ben de fantastik hadiseler yaşıyordum.

"Hayaleti çıplak gözle gördünüz mü peki?"

"Evet Menekşe Hocam, görmez olur muyum!"

"Uzun çiçekli bir elbise mi giymişti?"

"Aman Allah'ım! Nasıl bildiniz?"

İşte bu! Yasemin'in resminden kaçan gizemli kadını sonunda bulmuştum!

Selim Bey sessizliğim karşısında kelimeleri hızlıca ağzında yuvarlayarak sıkıcı bir açıklama yapmaya çalıştı.

"Diğer hocaları da aradım ancak öğretmenlerimizin büyük bir bölümü hafta sonu düzenlenen Karadeniz turuna katılmış. Merkezde oturan hocaların da aileleriyle başka planları varmış. Yani anlayacağınız bugün ilçede sadece siz ve ben bulunuyoruz."

Karadeniz turu mu? Kasten beni çağırmadıklarına kalıbımı basardım. Fitneli cadılar!

Otobüsün geç gelme ihtimaline karşılık yarım saat sonra orada olacağımı söyleyerek telefonu kapattım. Neyse ki Tılsımlı Bahçe'ye gideceğim diye özenle giyinmiştim. Bu tam tıkır halimle dışarı çıkmak için neredeyse hazırdım. Tabloyu büyükçe bir poşete koyup yanıma aldım. Buna ihtiyacım olabilirdi.

Yol yapımından dolayı sokaklar berbat durumdaydı. Fiziki koşullardan ötürü otobüs durağına güç bela ulaştım. Çamura bata çıka ilerlerken ayakkabım mahvolmuştu.

Okul bekçisi, geleceğimden haberdar olmalıydı ki ta kapılarda karşılandım. Tel örgülü demir kapıyı kaydırarak açtı ve aceleyle içeri buyur etti beni. Gür sakallarını kaşırken, "Hocam hoş geldiniz, ne iyi ettiniz de geldiniz! Selim Bey delirmiş vaziyette. Güya binaya hırsız dadandığını söylüyor. Ben varken bu okula değil hırsız uçan kuş bile giremez diyorum ama lafımı dinletemiyorum," diye dert yakındı. Tarafımdan onay beklercesine gözlerimin içine kedi gibi melül melül baktı.

"Niçin polis çağırmadınız peki?" dedim olaya mantığımla yaklaşarak. Altmış kilo bir kadını yardıma çağırmaktansa iri kıyım birkaç güvenlik mensubu daha çok işe yaramaz mıydı?

"Hiç sormayın, müdür bey de öbür hocalarla Karadeniz turuna katıldı. İdareciler topyekun gezmelerdeyken okula hırsız girdiği duyulursa bu hiç hoş olmaz. Biliyorsunuz burası küçük bir yer. Dedikodular çok çabuk yayılıyor. Ayrıca Selim Bey benimle paylaşmadı ama kafasında hırsız şüphesi dışında başka kötü ihtimaller de var galiba."

Nasıl yani, bana disiplinle ilgili yüz sayfa kural sayan müdür mü tatilde? Aynı kişiden mi bahsediyoruz?

Başımı iki yana sallayıp soğukkanlılığımı korumaya çalıştım. Adımlarımı binaya çevirdiğimde bekçi de hemen eline tahta saplı bir fırça alarak beni takip etmeye başladı. Savaşa gidiyormuş gibi davranıyor, gürlek naralar atmak için benden ufak bir işaret bekliyordu. Şu an bir mehter marşımız eksikti.

Alt kattaki idarenin kapı eşiğinde dikilen müdür yardımcısı, tahmin ettiğimden daha kaygılı ve kötü görünüyordu. Koca adam erimiş mum olmuştu. Yazık vallahi! Kriz anlarını yönetmekte pek başarılı değildi herhalde.

Bakışları benimkilere ilişince gözleri parladı. "Nihayet geldiniz Menekşe Hocam," dedi rahat bir soluk vererek. Arkamdaki bekçiden biraz uzaklaşarak adama dikkatle yanaştım.

"Şeyi en son nerede gördünüz? Hayaleti..." diye fısıldadım kulağına doğru. Bekçinin tablodan kaçan kadın hakkında bir şey bilmesini istemiyordum. Eğer bütün bunlar duyulursa sonumuz ya akşam haberlerinde bitecekti ya da tımarhanede.

"İkinci katta. Kütüphane civarında."

"Gidip kontrol etmeliyiz. İnşallah hâlâ oradadır," dedim umutla. Onu bulup tabloya, ait olduğu yere, gönderebilseydim belki bir ihtimal hayatım normale dönerdi.

Yukarı çıkmak için harekete geçmişken birden duraksadım, ağır çekimde yeniden Selim Bey'e döndüm ve çaktırmadan gözlerimle bekçiyi işaret ettim.

Çok şükür ne kastettiğimi çabucak anlamıştı. "Rıza sen burada bekle," dedi tipik idareci otoritesiyle.

Adam biraz ısrar eder gibi oldu. Ancak ikimiz de geri adım atmadık. Onu bu işe bulaştırmayı uygun bulmuyordum. En sonunda operasyona katılamayacağını kabullenmek mecburiyetinde kaldı. Silah niyetine kullanacağı fırçayı omzundan indirirken fena halde morali bozulmuştu.

Güçlerimizi birleştirip büyük bir azimle ikinci katı arayıp taradık. Tüm sınıfları ve hatta tuvaletleri bile kontrol ettik. Ancak kadının yerinde yeller esiyordu. Nereye saklanmış olabilirdi?

Geriye bir tek kütüphane kalmıştı. Yorgun fakat her şeye rağmen hayaleti bulmakta kararlı bir motivasyonla koridordaki duvara yaslandık. Azıcık molayı hak etmiştik. Son olarak oraya da baktıktan sonra bir ize rastlayamazsak bu kez alt katta şansımızı deneyecektik.

"Biliyor musun sabah hayaletle göz göze geldik," dedi yanımdaki adam. Sanırım başına gelenlere halen kendisi de inanamıyordu. "Eğer o ana şahit olmasaydım böyle bir olaya asla ihtimal vermezdim. Ağlıyordu. Çok içli ağlıyordu. Tenha okulun içinde yankılanan tiz sesler, nasıl derler, biraz ürkütücüydü."

"Peki sonra ne oldu? Hayaletle konuşabildin mi bari?"

Hayır manasında kafasını iki yana salladı. "Gözleri yeşildi. Tıpkı seninkiler gibi. Hatta onu ilkin sana benzettim. Fakat beni görünce puf diye yok oldu. Herhalde hafta sonu okulda bir insanla karşılaşmayı ummamıştı. Onu rahatsız etmiş olmalıyım," diye zoraki güldü.

Sözlerine minik bir tebessümle karşılık verdim. Aslında Selim Hoca düşündüğüm kadar kötü biri değildi. Arama sürecimiz boyunca korkusunu biraz fazla belli etmek dışında aklı başında biri gibi olgunca hareket etmişti.

Karşıdaki duvarı boş bakışlarla seyrederken kalorifer peteklerinin dibinde parlak bir cisim gözüme ilişiverdi. Ah işte buldum seni! Bunun ne olduğunu ve kime ait olduğunu çok iyi biliyordum. Öyle anlaşılıyor ki portredeki kadın kırmızı mücevherli tacını yere düşürmüştü. Onu ayağımıza getirmek için mükemmel bir yem olacaktı bu altın taç.

Tablonun bulunduğu poşeti müdür yardımcısına havale edip çabucak peteklere yaklaştım ve temkinli bir biçimde zemine doğru eğildim. Parmaklarım zafer sevinciyle tacı kavrayacakken saniyelik farkla bir başka el benden önce davrandı. Başımı sağa çevirdiğimde aradığım kişiyle nihayet yüzleşme lütfuna ermiştim. Bu kadar erken geleceğini hiç tahmin etmemiştim. Demek ki saklandığı noktadan bizi izliyordu.

"Bu kez kaçmana izin vermeyeceğim," diye aklımdan geçirdim kararlılıkla gözlerinin içine bakarken.

Saçındaki çiçekler... Tılsımlı Bahçe'de gördüklerime benziyordu.

"Yine uçup gidebilirsin, sana engel olmayacağım. Ama böyle yaparak hiçbir şeyi çözemezsin. Bak işbirliği yapabiliriz. Seni üzen şey ne bilmiyorum ancak birbirimize karşı açık olursak bir hal çaresi bulabiliriz. Tılsımlı bahçe, kuleler, şu kambur ihtiyar, Gülsüme... Beni oraya sen gönderdin değil mi?" dedim serinkanlı bir edayla. Halbuki içimde volkanlar patlıyordu. Kadın her an kaçacak diye diken üstündeydim.

"Benden beklentin ne?" diyerek dudaklarımı bir kez daha araladım. Özgüvenli duruşumu daha ne kadar sürdürebilirdim acaba? "Ne yapmamı istiyorsun? Aramızdaki bu benzerlik... Rastlantı değil, yanılıyor muyum?"

Sinir bozucu sessizliğini bozmamayı seçti. Ah inatçı kadın! Niçin konuşmuyordu? Yoksa dilsiz miydi?

Selim Bey yaslandığı duvar köşesinde gözünü kırpmadan bizi seyrediyordu. Ne de olsa vaziyetimiz korku filminden halliceydi. Nutkunun tutulmasına şaşmamak gerekti.

Biraz sonra yerinden ilk kıpırdayan kişi namı diğer hayaletimiz oldu. Ayağa kalkıp tacı başına taktı ve bana usulca elini uzattı. Anlamayarak yüzüne baktım. Zira hazırlıksız yakalanmıştım. Gülümsedi. Çok hoş bir gülümsemeydi bu. Elini tutmamı istiyordu.

Bu hareketini dostane algılayıp biraz çekinerek de olsa elini kavradım. Keşke böyle yapmasaydım. Ansızın sert bir rüzgar esti ve suratımı dövmekten beter etti. Dayanamayıp gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Kulaklarım birkaç saniyeliğine uğuldarken ayaklarım tamamen yerden kesilmişti. Çevremde hissettiğim kargaşa nihayet sona erdiğinde soğuk terler dökerek göz kapaklarımı araladım. Neredeyse sonsuza uzanan hudutsuz bir lavanta tarlasına inmiştik. Tablodaki hayalet tekrar kaçmıştı kaçmasına ama bu sefer beni de kendisiyle beraber sürüklemişti.

Çevrede dikili tek bir bina yoktu. Uçsuz arazi gökyüzüyle ufukta birleşiyordu. Ve çiçekler... Çiçekler enfes kokuyordu. Öylesine şaşkındım ki yanımdaki hayaletin elimi serbest bıraktığını fark etmedim bile.

Kollarını ardına kadar açarak mor çiçeklerin içine daldı. Etrafında zarifçe dönmeye başladı. Rüzgarda yaprak misali ağır ağır süzülüyordu.

Hangi akıl sahibi beni böyle düşsel bir kadına benzetirdi ki? Bir ona bir de kendime bakıyorum da kesinlikle birbirimizden çok farklıydık. Göz vardı, nizam vardı. O, büyülü bir masal kitabından fırlamış bir prenses gibiyken ben, memuriyete yeni başlamış zavallı bir Çalıkuşu'ydum.

Gerçekle yüzleşmek canımı sıkmıştı.

"Beni niye buraya getirdin?" diye bağırdım arkasından. Sesimi duyurmak için boğazımı paraladım. Hiç olmazsa mantıklı bir açıklamayı hak ediyordum.

"Sana bir teklifte bulunacağım," dedi ellerini arkasında birleştirip bana doğru seke seke gelirken. "Üç aylığına benim yerime geçebilir misin?"

3. Bölümün Sonu

Continue Reading

You'll Also Like

7.6K 864 191
Caresizlik mi ? Yoksa Aliskanlik mi ? ASK MI ?
Tacın Bedeli By Zey

Historical Fiction

49K 3.9K 60
● Wattys2019 Ödülleri - Tarihi Kurgu Kategorisi Kazananı Tacın Laneti'nin Devam Hikâyesidir ● • • Okumadan önce Tacın Laneti'ni okumanızı öneririm. ...
2.4K 192 8
"Her zaman bir umudunuz olsun." Carl Grimes ile ilgili olan ilk kitabımın kaldığı yerden devamı...
8.1M 454K 58
" Mum olmak kolay değil, ışık saçmak için önce yanmak gerek."