Asalak Bir Sarmaşık

By nyanpurple

823 90 55

Dinleyeni değil, anlayanı olmayan yalnızdır. More

2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm

1. Bölüm

327 34 42
By nyanpurple

*

Yeni evimde ilk gecem.

Günümün özeti şuydu: Saatlerce temizlik yapıp bedenimi korkunç bir şekilde yormuştum. Zira üç kez el değiştirmiş sözde yeni sayılacak 2+1 dairenin azizliğine uğramıştım. Açık otoparka bakan balkon bütün ilçenin tozunu toprağını bağrında biriktirmiş vaziyetteydi. Odaların duvarları ise iğrenç kere iğrençti. Üzerinde gezdirdiğim bütün temizlik bezleri kapkara bir kumaşa dönüşmüştü. Daha evvelden burada mağara adamları mı yaşıyordu acaba? Tamam biraz daha empati kurup insancıl yaklaşacağım meseleye. Hmm... Eski kiracıların çamaşır suyu alacak paraları mı yoktu? En kötü ihtimalle arap sabunu satın almak için üç beş liralık borca girebilirlerdi. Haksız mıyım?

Geçen hafta evi gezmeye geldiğimizde ev sahibinin bize gösterdiği daireyi büyüyle değiştirmiş olmasından şüpheleniyordum. Midyat'a kadar gidip papaz büyüsü yaptırmıştı belki de. Teyzem bir keresinde alt komşusunun kocasına öyle bir ayırma büyüsü yapıldığından bahsetmişti. Neyse, demek istediğim her sağlıklı göz bilirdi ki geçen sefer baktığımız ev ile bu pislik yuvası aynı mekan değildi. Koordinatlar tıpatıp aynı olabilirdi; fakat gayet tabii paralel evrene de düşmüş olabilirdim. Oysa annemin ilk yorumu evin ne kadar temiz olduğu üzerineydi. Babam bu işlerden hiç anlamadığı için kafasını sallayarak annemi ezbere onaylamakla yetinmişti o sıra. Zavallı anacığım şu eziyetlerime şahit olsaydı temizlikçi kadın tutmadığı için bin kere pişman olurdu. Evin sözde ak pak görüntüsüne aldanıp tek başıma kaba temizliğin altından kalkabileceğime inanmıştım. En büyük aptallık benimkiydi işte!

Beyaz mutfak dolaplarının altından çıkan böcek ölülerini elektrikli süpürgeyle halletsem de yarın ilk işim üç çeşit böcek ilacı almak olacaktı. Akşam ezanı okunurken burnumun ılık ılık kanadığını fark ettim apayrı bir boşvermişlikle. O kadar halsizdim ki bu durumu hiç umursamadım. Karşılaştırmalı cif krem reklamlarındaki ucuz deterjanla temizlik yapan kadınlar gibi bileğimi koparırcasına ovalaya ovalaya süngerle temizlediğim banyo lavabosu, damarlarımdan akan kırmızı sıvı yüzünden tekrar kirlenmişti. Ancak bunu sorun edecek takatim kalmamıştı artık. Aynadaki çirkin ve dağınık yansımam, benim Frenkestein'ın Anadolu versiyonuna dönüştüğümü söylüyordu. Biraz idealist biri olsaydım bu bitik kılıkla ajanslara resimlerimi gönderip yeni iş tekliflerini kovalayabilirdim. Kim bilir belki de ucuz bir korku filminde şeytan ya da cin rolünü kapardım. Ay tövbe de kızım! Geç saatte üç harflilerden bahsetmek iyi değil.

Yorgun argın yatağa kıvrılmama rağmen gözüme uyku girmiyordu. Karanlığa alışan gözlerim tavandaki bütün kabartmaları süslemeleri tek tek inceliyor ve beynim züppe bir sanat eleştirmeni kesilerek tavan ustasının ortaya çıkardığı mütevazi işi yorumluyordu.

Yatakta dönme ayinime sabırla devam ettim. Bir sağa, bir sola, yüzüstü, sırtüstü, deve-cüce, gündüz-gece... Yatağın çarşaflarıyla birlikte üç yüz atmış beş derece döndüm de durdum. Kah semazen oldum kah Konya'ya gittim. Uyumadan önce telefon ekranına bakmanın zararlı olduğuna, gözleri kör ettiğine, hatta radyasyon yayıp kanser yaptığına sarsılmaz şekilde inandığım için bu geç saatte sosyal medyada gezinmeye direniyordum. İnternete girmeyince de vakit geçmek bilmiyordu. Uzay çağında doğmak benim suçum değildi ama!

Resim öğretmenliğini okuyan kız kardeşim her ay farklı bir adama aşık olduğu için benim ÖSYM duyurularını takip etmek maksadıyla açtığım fake hesabımı kullanarak milleti saatlerce stalk'luyordu. Kelimenin tam manasıyla iflah olmaz bir şıpsevdiydi Yasemin. Asla kavuşma ihtimali olmayacak adamları uzaktan uzağa seviyor sonra da üç beş gözyaşı dökerek unutup gidiyordu. Kendisine sorsanız her asil sanatçı kişiliğin lanetiydi bu: aşka aşık olmak. Saçlarını üç ayda bir farklı renge boyaması ise onun bir diğer çılgın tarafıydı. O kadar açıcı kullanmasına rağmen zavallı saçları nasıl öylesine sağlıklı ve canlı görünebiliyordu bir türlü çözemiyordum.

Gencecik yaşına rağmen İtalya, Hollanda ve Portekiz'i tamamen ücretsiz gezmiş bir kızdı canım kardeşim. Gençlik ve Spor Bakanlığı, sanata destek fonları oluşturmuş vakıflar, cömert işadamları derken nice eğitim ve gezi burslarını kazanmıştı. Yasemin'de kesinlikle şeytan tüyü vardı. Ayrıca tartışılmaz bir surette sosyal ve duygusal zekası yüksekti.

Bana gelince Yasemin'in aksine aksiyona gelemeyen, tekdüze yaşamayı seven, kronik bir KPSS mağduruydum. İki kez başarısızlığı acı bir biçimde tatmışken son sene artık canıma tak etmişti. Dershaneye yazılmış, çoğu sosyal aktivitemi askıya kaldırarak bütün odak ve kuvvetimle sınava hazırlanmıştım. Üçüncü denememin ardından çok şükür nihayet atanmak nasip olmuştu. Ah, Çalıkuşu Feride gibi öğretmenlik kariyerime kırsal bir kesimde başlıyordum! Kulağa öyle hoş geliyordu ki! Bazen düşük bütçeli bir yeşilçam filminde yaşadığımı hayal ediyordum. Sakinliği ve sadeliği sevdiğim için yeni taşındığım bu tatlı ilçeye karşı beklentilerim hep iyi yöndeydi.

...

İlk iş günümde tahminimden daha çok heyecanlanmıştım. Ne yazık ki öğretmenler odası fosil müzesi gibiydi. Bütün hocalar kırkını çoktan devirmişlerdi. İnsanca iletişim kurmak bir yana katiyen dostça karşılanmamıştım. Aralarındaki tek genç öğretmen bendim. Ve bu cidden şaka olmalıydı! Okul binası ise üflesen yıkılacak derecede eskiydi. Üstelik otobüs durağına hayli uzaktı. Otobüsten indikten sonra asfaltsız taşlı toprak yolda uzunca bir mesafe kat etmem gerekiyordu.

Müdür bey disiplinden asla ödün vermeyen eğitimci kişiliğini vurgulayarak sanki bir ergenle muhatapmış da onu terbiye ediyormuş muamelesiyle yaklaşmıştı bana. Şok üstüne şok yaşadığım berbat bir gün geçiriyordum. Bunca hayal kırıklığı fazlaydı bünyeme. Olumsuz dış faktörlere rağmen neyse ki biricik öğrencilerim beni sıcak karşılamışlardı. Şayet onlardan da negatif bir yaklaşım görseydim herhalde koridorun ortasında dizlerimin üstüne çöküp zırıl zırıl ağlayabilirdim. Zira taş olsa dayanamazdı bu denli soğukluğa.

Ailem ve yakın arkadaşlarım sağ olsun kilometrelerce öteden destek ve sevgilerini benden esirgememişlerdi. Hepsi de aynı internet sitesinden yeni işin hayırlı olsun temalı çiçekler ve çikolatalar yollamıştı. Kulağa belki çok saçma gelecek ama bayan hocalar tüm gün hasetle süzmüştü beni. Küçük yerleşim yerlerinde kıskançlık, dedikodu denen şey gerçekten aşırı yaygındı.

Haftanın diğer günlerinde hocaların aynı tepeden bakma tavırları devam etti tabii. Tecrübesizliğimi bir ayıp olarak görüp inceden inceye şahsıma laf soktuklarında her seferinde ağzım açık bir şekilde bakakalıyordum. Asla böyle bir şey yaşayacağımı hayal etmemiştim. Ah bahtsız Çalıkuşu'm! Diğer öğretmenlerle kanki olup tin tin kırlara çıkmayı, piknik yapmayı, bisiklet sürmeyi ummuştum günler gecelerce.

Kız kardeşim her telefon görüşmemizde sansasyonel bir coşkuyla şu an kargoda olan hediyesinin fragmanını veriyor, benim için "fevkalade" bir şey hazırladığını söylüyordu. Ne yazık ki kargom hâlâ elime ulaşmamıştı. Bu kadar abarttığı hediyesinin ne olduğunu merak etmeye başlamıştım. Nedense bütün ihtimaller arasında Yasemin'in bana Mona Lisa kıvamında bir tablo yolladığını düşünüyordum. Portre çizimlerinde hakikaten çok başarılıydı. Sırf bunun için bir hesap açmıştı ve özellikle son aylarda internetten yoğun sipariş alıyordu. Para kazanmanın yolunu iyi buluyordu. Yüce Rabbim sanki ailemin iyi genlerini şu çılgın kızda toplamıştı. Erkek kardeşim de babamın deyişiyle "evin aslan parçası" fen lisesinde okuyor, o matematik olimpiyatı senin bu biyoloji olimpiyatı benim şehir şehir geziyor; bütün ödülleri silip süpürüyordu. Annem çocuğun madalyalarını asacak boş duvar bulamıyordu artık.

Birkaç yıl önce annemle babam hacca gittiğinde evin bütün yemek ve temizlik işini ben omuzlamıştım. Bu açıdan değerlendirince aslında evin ikinci annesi sayılırdım. Yani erkek kardeşimin başarılarında benim de bir miktar katkım vardı. Şu anaç ve fedakar yapım olmasa Yasemin ve Ahmet kim bilir nasıl da sevgisiz korkunç bir hayat süreceklerdi? Ah yavrularım! Abla yüreği işte, yeri geldiğinde kardeşlerim için saçımı süpürge ediyordum.

Tamam Çalıkuşu, acınma seansın bittiyse artık gerçek hayata geri dön.

"Menekşe Hocam, idareden sizi çağırıyorlar." Temizlikçi Tahir Amca'nın sesiyle zihnimdeki cümbüşten daha hızlı sıyrılıp kendime gelebildim. Öğle arasında namaz kılmanın dışında yapacak başka bir şey bulamadığım için vaktimi bahçede boş boş oturarak geçiriyordum. Okulda bendenize sıcak davranan tek yetişkin kişi Tahir Amca'ydı. Ne diyebilirim Allah adamcağızdan razı olsun, onu evlatlarına bağışlasındı.

"Müdür yardımcısı yine hangi belgemin eksik olduğunu söyleyecek acaba?" diye mırıldanarak salına salına idareye yönelttim adımlarımı. Haftanın başından beri iliğimi kemiğimi kurutuyordu Selim Bey. Her seferinde ömrümde hiç duymadığım bir evrak ismi verip onu en kısa zamanda doldurup getirmemi istiyordu.

Yakında Merkür gezegeninde vatandaşlığım var mı yok mu diye teyit etmesinden, Mars'ta mal bildirim formu talebinde bulunmasından korkuyordum. Saçmalamanın sınırını ziyadesiyle aşmıştı çünkü.

Okuldaki tek bekar erkek öğretmen olması, hal hareketlerine açıklık getirmek açısından önemli bir ayrıntıydı kanaatimce.

"Ah Menekşe Hocam hoş geldiniz! Lütfen ayakta kalmayın, buyrun oturun şöyle."

Hiç hoş bulmadım Selim Bey.

Zoraki gülümseyerek siyah deri koltuklardan birine sakince oturdum. Hanımefendi çizgimi bozmamalıydım.

"Bugün dosyanızı tekrar kontrol ettim de sanırım eksik bir belgemiz daha var."

Şaşırmadım desem?

"Aaa öyle mi? Hay Allah, milli eğitim hangi belgeyi istiyor benden? Kayıt işini bir türlü halledemediler gitti."

"Ya hiç sormayın ben de anlamadım bu uğraştırmacalarını," dedi pek de inandırıcı olmayan bir ses tonuyla. Neden sonra çapkınca gülümsedi. "Eee ne içersiniz? Çay kahve?"

"Teşekkür ederim, ben bir şey almayayım. Hem zilin çalmasına da az kaldı. Şu belge işini bir an önce halledip derse geçeyim."

"Dakikliğinize ve görev bilincinize hayran kalmamak mümkün değil Menekşe Hocam. Maşallah bin kere maşallah."

Bence sen bana aşıksın ama neyse.

"Yeşil gözleriniz okulumuza adeta uğur getirdi. Siz bu harabe binaya şeref verdiğinizden beri haylaz öğrencilerimiz bile daha az yaramazlık yapar oldu. Hatta okuldan kaçmaz, gizlice sigara içmez oldular."

Hadi canım, abartma! Gözlerimin bununla ne alakası var?

Üniversite hatıralarını anlatarak on dakika boyunca beni zorla yanında tuttuktan sonra nihayet azat edildim. Ta ciğerlerimden derin bir nefes alırken bugünün çabucak bitmesini diledim bütün kalbimle.

Enkaz halinde eve vardığımda beni güzel bir sürpriz bekliyordu. Üstümü başımı değiştirme faslına geçmeden çok iyi bir zamanlamayla kapı çalmış, kargocu çocuk Yasemin'in şu gizemli hediyesini teslim etmişti. Lakin çok aç olduğumdan paketi açmayı akşam yemeğinden sonraya bıraktım. Acelesi yoktu nasılsa.

Yemek pişirmeye sabrım ve takatim kalmadığından buzluktan hazır köfte çıkarıp kızarttım. Tavadaki etin rengi koyulaşırken gözümün önünde Aslıhan Hoca'nın muşmula suratı beliriyordu. İş çıkışı tatlı yemeğe gideceklerini söylediği esnada yandan küçümseyici bakışlarla beni süzmüş, hiç davet etme zahmetine girmemişti. Çıkış zilinde kadın hocalar yapmacık gülücüklerle yanımdan geçip arabaya doluşmuşlardı. Resmen entrika sever yılanların ortasına düşmüştüm. Tozu toprağı havaya savurarak uzaklaştıklarında bu dramatik tavırlarına anlam vermekte zorlandığımı bir kere daha kabul ettim. O kadar yersiz bir kıskançlıkta bulunuyorlardı ki! Beni ne diye kendilerine rakip bellemişlerdi Allah aşkına? Yarışma programında mıydık? En çok düşmanlık yapana ödül mü vereceklerdi?

Karnımı güzelce doyurup biraz da mayışmış bir vücutla akşam namazını kıldım. Ocağa çay suyu koyduğumda bugün yaşananları bozuk plak gibi zihnimde döndürmekten vazgeçmeye karar verdim. Belki zamanla alışırlardı bana. Birbirimizi daha iyi tanıdıkça aramızdaki buzlar çözülürdü. Sonuçta yaşını başını almış evli çocuklu kadınlardı bunlar. Kendi ununda kavrulan bendeniz Çalıkuşu'yla uğraşmanın ne kadar saçma bir şey olduğunu illaki bir gün fark edeceklerdi. Ağzıma mentollü şeker atarken Yasemin'in paketini açmaya giriştim. Eh, tahminimde yanılmamıştım. Zaten gelen kargonun ebatları da düşüncemi destekliyordu. Beğeniyle yağlı boya tablosuna baktım. İki elimde tuttuğum şey, çok alımlı ve zarif bir kadının portresiydi. Kumral saçları beyaz çiçeklerle süslenmişti. Kafasındaki incecik altın tacın ortasında kırmızı taştan parlak bir mücevher vardı. Resmin her köşesinde ışık ve gölgeler dengeli kullanılmıştı. Gölgede kalan sağ avucunda ne olduğu belirsiz siyah şekilsiz bir cisim bulunuyordu.

Evet, hızlı bir göz gezdirmenin akabininde ilk izlenimlerim böyleydi. Kız kardeşimin paketin içine iliştirdiği notunu seslice okudum.

"Yaklaşık 200 yıl önce yapılmış bir tablonun kopyası bu ablacığım. Ressamın kim olduğu sanat tarihçileri tarafından hâlâ tespit edilememiş durumda. Sanat dünyası, sinesinde sayısız gizem ve sır barındırıyor. Beni bilirsin tuvaldeki rengin yapısal ve duygusal özelliklerine çok önem veririm. Ayrıca her zaman yoğunlaştırılmış bir gerçekliğin arayışında oldum. Bu pencereden bakınca hediye ettiğim resim adeta bir şaheser. Her şey bir yana, kadın şaşılacak derecede sana benzemiyor mu?"

Öyle miymiş? Meraklı gözlerimi tekrardan tabloya çevirdim. Resmi daha dikkatli ve uzun uzadıya inceledim. Galiba Yasemin haklıydı. Genç kadınla aramda korkunç bir benzerlik mevcuttu. Nedense bu tuhaf rastlantı beni haddinden fazla rahatsız etmiş, kalbimin üstüne kapkara bir bulutun çökmesine yol açmıştı. Eşyaların uğursuzluk getirdiğine inanmayın derlerdi ancak portredeki kadının derin yeşil gözleri beni karanlık bir kuyuya çekiyormuş gibiydi. Boğazımda tırmanan boğulma hissinden kurtulmaya çabaladım.

Kafamda art arda soru işaretli cümleler kurarken birdenbire elektrikler kesilince küçük tiz bir çığlık attım. Ev karanlığa gömülmeden evvel yeşil gözlü kadının bana göz kırptığını gördüğümü sanmıştım. Sanrı? Hayal meyal bir şeydi. Zihnimin bir kandırmacası mıydı acaba? Elimi kanepede dolaştırıp birkaç saniye boyunca telefonumu aramakla uğraştım. Korkumu azaltmak için biraz ışığa ihtiyacım vardı. Telefonun flaşını açıp hemen tabloyu paketine geri koydum. Böyle bir anda o kadının yüzüne bakmaya kesinlikle tahammül edemezdim. 

Fısır fısır dualar okuyarak kanepenin ucuna tünerken rehbere girip ilk iş kardeşimi aradım. Telefonu üçüncü çalışta açtı.

"Yaso kızım bana nasıl bir şey gönderdin sen? Kadının gözlerine bakınca pat diye elektrikler kesildi. Şu an sırtımdan soğuk terler akıyor. Bunlar hiç hayra alamet değil."

"Aman abla, olayları abartma seviyene bayılıyorum. Bir de bana assolist dersin."

"Vallahi billahi şaka yapmıyorum. Resimdeki kadında garip bir şeyler var. Nasıl desem, canlı gibi... Tam olarak açıklayamasam da çok bariz hissediyorum. Sezgilerim kuvvetlidir benim."

Yasemin sözlerimi ciddiye almaya pek niyetli değildi. "O portre sadece bir kopyadan ibaret, aslı bile değil. İçini ferah tut ablacığım ve de daha az fantastik roman oku," derken neşeli bir kahkaha attı. Telefonu yüzüme kapattığında kendime olumlu telkinlerde bulunarak sakinleşmeye çalıştım. En iyisi bir mum yakmak ve papatya çayı içmekti.

Hadi Çalıkuşu, aklını başına topla. Bugün okulda çok yorulduğundan böyle saçma sanrılara kapıldın. Tamam mı canım?

Hem yarın hafta sonuydu. İlçeyi gezmek için koskoca iki günüm vardı ve okuldaki dişli hocalara karşı savunma hattımı güçlendirmek istiyorsam tatilimin tadını çıkarmam lazımdı.

Çay içip mandalina yemek sinirlerimi yatıştırmıştı. Yarının planını zihnimde kabataslak kurarak yatağa girdiğimde tabloyu unutmuş bile sayılırdım. Pozitif şeyler düşünüp göz kapaklarımı usulca indirdim, yarın sabah gözlerimi başka yerde açacağımdan habersiz derin bir uykuya daldım.

1. Bölümün Sonu

Eveeet yepyeni bir hikayeyle geldim! İlham perilerim uzuuun zamandan sonra tekrar görünmeye başladılar. :')

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 192 8
"Her zaman bir umudunuz olsun." Carl Grimes ile ilgili olan ilk kitabımın kaldığı yerden devamı...
186K 12.9K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
7.6K 864 191
Caresizlik mi ? Yoksa Aliskanlik mi ? ASK MI ?
25.5K 406 5
Derler ki; damadın gelini düğünden önce gelinlikle görmesi uğursuzluk getirir. Hurafelere gerek yok, sevgilim. Sana yeminim olsun ki senin en büyük u...