İLHAM PERİSİ (Kitap Olmuştur...

By corleonis

918K 51.5K 11.8K

Pekâlâ bir kitap yazıyorsunuz.Günümüzden on beş yıl sonrasını.Peki siz paspal,gözlüklü, beceriksiz bir kız ol... More

*1*
*3*
*4*
*5*
*6*
*7*
*8*
*9*
*10*
*11*
*12*
*13*
*14*
*15*
*16*
*17*
*18*
*19*
*20*
*21* ( part 1)
*21* (Sözverilen Part 2) :)
*22*
*23*
*24*
*25*
*26*
*27*
YENİ HİKÂYE ;) VALGUS & ERE (Karanlığın İnsanları)

*2*

30.8K 2K 473
By corleonis

Veeee ikinci bölüm sizlerle :)

İyi okumalar :)

*****************
Ben, neler olduğunu anlamaya çalışırken, o hâlâ soru soruyordu.

"Birincisi; birinci soruma cevap ver! İkincisi; ikinci soruma da cevap ver! Buraya nasıl girdin?!"

"Ne!? Ne-Nereye girdim!?

Dehşet içinde karşımdaki adama bakıyordum! Korku çoktan damarlarımda gezinmeye başlamıştı! Tanrım! Kimdi bu adam!? Peki ya bu ev!?

Endişelenerek, panik hareketlerimle hızla ayağa kalkıp, olduğum yerde koşuyormuşum gibi zıplarken bağırmaya, çığlık atmaya başladım!

"İmdaaaat! Adam kaçırıyorlar! İmdaaaat! Yardım edin!"

Ah...Yanlış söylemiştim!

Çoktan kaçırılmıştım! Kaçırılmıştım!

Onun ezici ve sinirli bakışlarıyla yavaş yavaş durduktan sonra geri geri adım atıp kaçacak yer aramaya başladım. O ise tek kaşını kaldırmış küçümser bakışlarını bir an bile üzerimden çekmeden,

"Ne kaçırmasından bahsediyorsun sen ve ayrıca evimin ortasında yerde yatıyorsun.Sence seni kaçırsam evimin ortasında mı yatırırım?"

Evet...Söyledikleri mantıklıydı; ama hâlâ geri geri gidiyor ve bu tanımadığım adamın evine nasıl geldiğimi düşünüyordum!

Sırtım bir şeye değince, büyük bir gürültüyle yerimde sıçradım!Adam hızla bana doğru gelirken ellerimi yüzüme siper edip, kendimce başarısız bir şekilde kendimi korumaya aldım.

"Lanet olsun! Tanrım! Yüzyıllık vazoyu mahvettin!"

Ellerimi yüzümden çekip ona baktığımda, yanımda eğilmiş, sinirli bir şekilde vazonun dağılan parçalarını toparlamaya çalışıyordu.Bir iki adım uzaklaşarak,

"Ö-Özür dilerim.Şey...Ben istemeyerek..."demeye çabalarken araya girdi.

"Yeter! Kes sesini ve kim olduğunu, buraya, evime nasıl girdiğini söyle!"

İşaret parmağıyla yeri birkaç kez göstermesi ve ciddi oluşuyla, etrafıma bakındım yeniden.Aynı zamanda adamdan uzak durmaya çalışıyordum.Katilin teki ya da tecavüzcü olabilirdi!Şimdiye kadar bana zarar vermemesi, vermeyeceği anlamına gelmiyordu yani.

Büyük siyah koltukları olan ve duvara monte edilmiş kocaman televizyonlu bir salondaydım.Salona açılan diğer iki oda ise tamamen cam duvarlarla bölünmüştü.Odaların içinin rahatlıkla görülebilmesi çok iticiydi; ama daha sonra odanın içindeki stor perdeye benzer perdeler düşüncemi biraz daha azalttı.Mutfak ise salonla birdi ve metal dokuluydu.Hayatımda televizyonda bile görmediğim lüks bir mutfaktı ve çok temizdi.Ev çok düzenliydi.Odalar bile...Bir yatak, şık nevresimler, dolap,...

"Bitti mi?İyice baktın mı? Banyoyu da göstermemi ister misin!? "

Sesiyle irkilerek ona baktım.Evin ahengine öyle dalmıştım ki...Tabi rezil olmam ayrı bir şeydi, o konuya şimdi girmeyecektim lanet olsun!

Adam beni incelerken ben de onu incelemeye başladım.Sanırım şimdi konuşmam gerekiyordu...

"Ben...Yani sen...Kimsin?Burası neresi?"

Gözlerini devirdi.

"Ben bu evin sahibiyim ve burası da benim evim.Daha kaç kere söyleyeceğim!"

"O kısmı anladım," dedim bana bağırmayı kesmesini belirtircesine sesim yüksek çıkmıştı.Daha sakin bir ses tonuyla devam ettim.

"Yer olarak nerede? Evime yakın olmalı," der demez aklıma gelen şeyle ellerimi yanaklarıma koyup, kendi kendime dehşete düştüm!

"Uyur gezer miyim yoksa!?"

Uyurgezer miydim!?Tanrım kimbilir gece uyurken nerelerde sürtüyordum!?

Bu adamın beni kaçırmadığı hatta varlığımdan rahatsızlık duyduğu her halinden belliydi.Yine de güvenmiyordum tabii ki.Konuşma sırası ona gelince ellerimi indirip yavaşça ona baktım.Yüzü tanıdık bile gelmiyordu...

"Stenworth caddesi.Evet bu şapka takmış kedili komik pijamalarına bakılırsa uyurgezersin; ama benim anlamadığım konu, bu evde bir alarm sistemi olmasına ve her gece özenle sistemi devreye sokmama rağmen bu eve nasıl girmiş olman."

Ellerini beline koyup, iki kaşını havaya kaldırarak benden cevap bekledi.

Tanrım bilmiyordum ki...Stenworth caddesi neredeydi?

Bacağımı kaşıdım.Düşünüyordum.Bilmediğim bir yere gelemezdim.Üstelik alarm demişti.Aklıma gelen şeyle, işaret parmağımı ona doğru uzatıp ona döndüm.

"Kapıyı açık bırakmış ya da unutmuş olabilir misin? Çünkü buraya nasıl geldiğimi gerçekten bilmiyorum.Bu caddeyi bile bilmiyorum."

Başını iki yana sallayarak,"Hayır olamam.Her gece özenle kilitlerim."diyip, düşünceli bir şekilde üzerimde gezdirdi bakışlarını.

Ardından o da parmağını bana doğru uzatıp,

"Bir saniye..."dedi ve yavaşça bana yaklaşmaya başladı.

"Seni nişanlım mı gönderdi yoksa? Beni denemek için mi ha?! Doğruyu söyle gerçekten kızmayacağım."

"Ne!?"

Neyden bahsediyordu bu adam!?

O üzerime gelirken ben de arada arkama bakarak geri geri yürüyordum.Az önce kırdığım vazodan sonra yön değiştirmiştim; çünkü başka bir şeyleri kırmak istemiyordum.Belli ki eşyaları değerliydi.Olmayan paralarımı da bu adamın saçma vazolarına veremezdim!

Yüz yıllık vazo da neydi tanrım!Böyle şeyler müzelerde falan olmuyor muydu?

"Hani siz kızlar o tarz oyunlar yapıyorsunuz ya! Çocukça şeyler...Erkeği deneme saçmalıkları..."

"Ha-Hayır!"der demez arkamdaki koltuğun kol kısmından kolttuğun üzerine düştüm.

Tanrım hâlâ gelmeye devam ediyordu!

Tam bana yaklaşmış tehditkâr bir sesle,"Emin misin?"diye sorduğunda kapı zilinin sesiyle ikimiz de yerimizde sıçradık!

Bakışları kapıya yönelince, ben de fırsattan istifade düştüğüm koltuktan seri bir şekilde ayağa kalktım.O ise saatine bakıp, küfretti.

"Lanet olsun!"dedikten sonra hızla kolumu tutup,

"Saklan! Nişanlım geldi! Eğer seni o ayarlamadıysa kesin yanlış anlar!"diye saydırarak beni zorla tuvalete soktu.Daha doğrusu tıktı ve,

"Sesini çıkarırsan ya da buradan çıkarsan, ölürsün!"diye tehdit edip, ağzımı açmama izin dahi vermeden beni banyonun içine biraz daha itip, kapıyı kapattı.

Birkaç saniye kapının ardından salak salak baktıktan sonra tam kapıyı açacaktım ki bir kız sesi duydum.

"Merhaba.Alışverişe çıkmıştım geciktim sanırım.Sabah alışveriş daha tenha oluyor.Babam bizi bekliyor hazırsan gidelim mi?"

"Şey...Evet.Tamam."

"Kapıyı kilitlemeyecek misin?"

"Ah...Haklısın daha kendime gelemedim sanırım."

Kapının kapanma sesini duyunca rahatlamıştım.Onlar gider gitmez bu evden çıkabilir ve kendi evime, sığınağıma kavuşabilirdim.

Tuvaletten çıktım.Biraz bekleyip, evden de çıkacaktım.Hâlâ neler olduğunu anlayamıyordum.Gerçekten uyuzgezer olabilir miydim? Bu, daha önce duymadığım ve adımımı dahi atmadığım Stenworth Caddesi'ne nasıl gelmiştim?Uyurgezerlik böyle mi oluyordu?Hiç dışarı çıkmasam da evimin civarındaki her yeri biliyordum hatta okulumun olduğu caddeleri de.

Üzerime baktım.Pijamalarımla mı yürümüştüm yani!?

Ah, neyse bu önemli değildi.Katlanabilirdim.Zaten sürekli rezil olmuyor muydum?

Lanet olsun ama yolu bilmediğim için şimdi bir de eve kadar taksiye binmem gerekecekti! Kimbilir evimin ne kadar uzağındaydım? Cüzdanım doğal olarak yanımda olmasa da eve gidince taksiciye parasını verebilirdim.

Ben evime gitme planlarımı yaparken, o sırada beynimde kadının sesi yankılandı.

"Kapıyı kilitlemeyecek misin?"

"Kapıyı kilitlemeyecek misin?"

Tanrım!

Kapı!

Hızla kapıya koşturup yılan desenli kapı kolunu çevirdim.Bu ne iğrenç kapı koluydu böyle!

Açılmıyordu!

Yeniden denedim ve yeniden...

Sonunda kapının önünde yere otururken kara kara ne yapacağımı düşünmeye başladım. Ne yapabilirdim ki!? Burada, bu tanımadığım adamın evinde tıkılıp kalmıştım!

Lanet herif!

Tanrı, ben insanlardan kaçtıkça neden onları gözüme sokuyordu?

Bir süre olduğum yerde kalıp, ne yapacağımı düşünsem de bir türlü çözüm bulamıyordum.

Yavaşça ayağa kalkarak, mutfağa yürüdüm.Aptal herif madem beni buraya tıkmıştı, bir portakal suyu içme hakkım vardı değil mi?

Mutfak o kadar düzenli ve temizdi ki, etrafta tabak, çatal, kaşık, tuzluk, peçete,...Hiçbir şey yoktu.Sanki bir yerleri bozacakmışçasına hassas bir şekilde, kocaman olan buzdolabını açtım.

Kırmızı şarap, bira, vodka, bira, bira, bira, tekila,kırmızı şarap, kırmızı şarap, beyaz şarap, şampanya,yine bira bira bira...

Tanrım! Bu adam alkolikti! Hangi normal erkek kocaman buzdolabında sadece içkiyle yaşardı ki!?

Dolabın kapısını kapatıp, kırılmasından korktuğum camdan yapılma mutfak sandalyesine tereddüt ederek yavaşça oturdum.Alkolik gelene kadar burada açlıktan ölecektim.

Neyse ki su vardı...

☆☆☆☆☆☆☆☆☆

Bir saat sonra uzun uğraşlarım sonucu bin tane tuşu olan kumandayı çözüp, televizyonu açabilmiştim.Aslında hiç televizyon izlemezdim; ama şu an başka şansım yoktu.Aksi hâlde o herif eve gelene kadar sıkıntıdan ölecektim.

Gözlerim ağırlaşmaya başlayınca ayağa kalktım.Uyumamalıydım.Ne zaman geleceğini bilmiyordum ve temkinli olmalıydım.Onunla çok konuşmamalı, geldiğinde hemen bu evden çıkmalıydım.

☆☆☆☆☆☆☆☆☆

Beş saat geçmiş, hava kararmaya başlamıştı.Sıkıntıdan ve açlıktan bayılacaktım.Hâlâ gelmemişti.Eve tek başına gelmeyi akıl etse iyi olurdu.Benim yüzümden bir yanlış anlaşılma olmasını istemiyordum.Nişanlısı farklı düşünebilirdi.Kim inanırdı ki!?Hem de bu hâlimle...

Yeniden koltuğa uzandım.Uzanır uzanmaz aklıma bir ihtimal daha gelince, hızla yerimde doğruldum!Nişanlısında kalma ihtimali olabilir miydi!?Eğer nişanlısında kalır ve eve gelmezse ben ne yapacaktım!?

Aman tanrım!Bir şeyler yapmalıydım!

Etrafıma bakıp, çareler ararken gözüme alarm takıldı.Hırsız alarmı!

Koşar adımlarla kapının yanındaki alarm kutusunu açtım.Nasıl aktif olduğunu bilmiyordum. Çalıştırdığımda polisler de gelebilirdi ve buradan kurtulabilirdim!

Bana hırsız der miydi acaba?

Umursamadım ve gördüğüm her düğmeye basmaya başladım!Ve kırmızı bir ışığın yanıp sönmesiyle doğru bir şeyler yaptığımı düşünerek beklemeye başladım.

Bir sağa...Bir sola...Bir sağa...Bir sola...

Evin her yerine bakmama rağmen telefon bile bulamıyordum.Bulsam ne yapacaktım ki, ezberimde numara bile yoktu!

Bir süre daha beynimdeki sorularla boğuşurken, dört kere bip sesiyle olduğum yerde kalakaldım! Kapı!

Nişanlıya rastlama telaşıyla sağıma soluma bakıp, bir sağa bir sola adım atarak saklanacak yer arıyordum ki, adamın hızla içeri girip, kapıyı ardından kapatmasıyla rahatladım.Nişanlısının olmayışıyla rahatlamıştım tabii ki.Hâlâ bu adam konusunda endişeliydim.İlk kez çirkin olduğum için tanrıya şükrediyordum.Benim gibi çirkin bir kıza dokunmak istemezdi çünkü.

"Tanrım! Alarmı sen mi çalıştırdın!?"

Hızla bana yaklaşıyordu.Yutkundum.Gözlerimi kaçırarak,

"Evime gitmek istiyorum.Beni buraya kilitleyen sendin," desem de sesimin çıkmaması yüzünden beni duymuş olmasını umuyordum.

Ama hâlâ sinirli bir şekilde üzerime geliyordu.

"Biraz daha sabredemez miydin!?Lanet olsun!Nasıl önemli bir durumun ortasında alarmı çalıştırdığını biliyor musun sen!?"

"Beni buraya kilitlemeseydin evime gidecektim!Nereden bilebilirim nasıl bir durumda olduğunu!"

Sabrım taşmış, ben de bağırmaya başlamıştım sonunda.Sevişmesini mi yarıda bırakmıştım!?Ne!?

Karşımda durup, ellerini beline koyarak,

"Pekala! Hadi gidiyorsun! Evimden bir şey almadın değil mi!?" diye söyleyince kan beynime sıçradı!

"Ne!? Sen ne söylediğinin farkında mısın!?"

"Elbette farkındayım! Evimi görmüyor musun!? Para akıyor! Kırdığın vazoyla bir ada alırdım lanet olası!"

Pişkin pişkin, kendini beğenmiş bir edayla tavana kadar yükselmiş götüne tekmeyi basmak istesem de basamadım çünkü benim,onun gibi altına batırılmış bir evim yoktu!

Fakirin tekiydim lanet olsun!

Bu yüzden hızla dış kapıya yürümeye başladım!İçimden bir sürü küfür saydırıyordum!Dışımdan saydırsam eminim bana dava açardı bu zengin piçi!

"Defol ve huzur ver!Doğru yoldasın kapı orada!"

Arkamdan bağırırken, sinirden kuduruyordum; ama her zamanki gibi daha fazlasına cesaret edemedim.

Gelen telefonun sesiyle adımlarımı yavaşlattım.Ev telefonuydu ve ben neden görememiştim?Sinyal sesi çaldı ve bir kadın konuşmaya başladı.

"Ramon..."

Yanlış söylemiştim!Cilveli sürtük bir kadın sesi.Nişanlısı mıydı?

".....Bebeğim bu akşam sana gelmek istiyorum.Umarım nişanlından kurtulmuşsundur.Dün gece hâlâ aklımdan çıkmıyor..."

Tanrım!

Nişanlısını aldatan bir playboy muydu bu zengin züppesi!?

Hâlâ kapıda olduğumu fark edince,

"Sen hâlâ gitme-"diye kızıp, bana doğru gelirken kapıyı kapadım ve altın kaplama evinden çıktım.

Bu kez de binanın gösterişine,ihtişamına takılmıştım.Böyle bir binayı ilk kez görüyordum.Burada aptal aptal duracağıma kendime gelip, evime gitmeliydim değil mi!?

Asansörü çağırdım ve zengin piçinin kapısına son bir kez baktım.

Otuz üç numara.Tam ona göreydi!Kokoş kızlar kapı numarasını söylerken eminim ki dudaklarını büzüyorlardı.Tiksinerek silkindim ve gelen asansöre bindim.

Sıfıra bastığımda on birinci katta olduğumu anlamıştım.Asansör olmasına sevinmiştim.Aksi halde merdivenleri inmek zorunda kalacaktım.Evet, okulda ya hocalara ya derse yetişmek için ya da birilerinden kaçmak için koşmaya alışkın olsam da spordan nefret ederdim.Bu yüzden hiçbir zaman güzel bir fiziğim olmamıştı.

Koca götlü bir ucubeydim...

Asansörün sesiyle düşüncelerimden uzaklaşıp, bina çıkışına yöneldim.Binadan çıktığımda beklediğim gibi yine lüks bir manzarayla karşılaştım.Daha fazla izlemeyip, pijamalı rezil halimle yola yürüdüm.Şansım varsa - ki tabii ki yoktu- bir taksi bulabilirdim.

Bulamadım.

Muhtemelen yarım saattir yolda taksi bekliyordum; ama taksiden başka her çeşit araba geçiyordu.Sonunda binanın güvenlik kulübesine yürüyüp, taksi çağırmak aklıma gelebilmişti.

"Merhaba."

Güvenlik görevlisi beni baştan aşağı süzüp, alaylı bakışlarını yüzüme sabitlediğinde,

"Bir taksi çağırabilmem mümkün mü acaba?Yarım saattir bekliyorum ve hiç taksi geçmedi."diye söylendim kibarca.

Adam, yüzüme garip bir şekilde bakıp,

"Buradan taksi geçmez bayan.Çağırmanız gerekliydi.Hangi daireye gelmiştiniz?"diye sordu.

Kahretsin! Ne diyecektim şimdi?

"Şey...Sanırım yanlış gelmişim."

"Nereye gidecektiniz?"

"Bir arkadaşımın evine.Holdplay caddesi."

Güvenlik görevlisi, düşünceli bir şekilde başını kaşıdıktan sonra,

"O caddeyi hiç duymadım.Neyse size bir taksi çağırıyım.Pijamalarınızla oldukça çaresiz görünüyorsunuz."dedi ve duvara monte telefona uzandı.

Tanrıya şükür!

Konuşması biter bitmez bana dönerek,

"Birazdan burada olur bayan merak etmeyin."deyince, teşekkür manasında başımı salladım ve çıkışa doğru yürüdüm.Taksi gelecekti ve sonunda evime gidebilecektim.

Beş on dakika sonra önümde bir taksi durdu.Hızla taksiye atlayıp,

"Holdplay caddesi."diyerek derin bir nefes alıp arkama yaslandım.

Taksiyi beklerken gelip geçen insanların,pijamalarım yüzünden bana bakmalarından sıkılmıştım.

"Bu cadde tam olarak nerede bayan?Tarif ederseniz bulabilirim."

"Starfield Üniversitesi'ni biliyor musunuz?"

"Eski Starfield mı?"

Eski?

"Bayım bir tane Starfield Üniversitesi var ve evim oranın yakınlarında.Siz oraya sürün lütfen oradan tarif edebilirim."

Aynadan bana tuhaf bir şekilde bakan şoför, sen bilirsin dercesine omuzlarını sallayıp, arabayı çalıştırdı.Ben de evime gidiyor olmamın rahatlığıyla yeniden arkama yaslandım.

Yol boyunca camdan bakarken, şehrin bu kısımlarını daha önce hiç görmediğime emindim.Bir süre sonra arabanın durmasıyla şoföre baktım.O da bana baktı.

"Neden durduk?"diye sorduğumda,

"Çünkü eski Starfield Üniversitesi tam şu karşımızdaki parktaydı.On yıl önce..."

Hızla doğrularak tanıdık bir şey görebilme umuduyla gösterdiği parka baktım.Etrafına göz gezdirdiğimde gördüğüm kafeyle,

"Joe's kafe!"diye bağırıp, kendi bağırışımla kendime geldim.

Bir dakika!

Ön koltuğa yapışıp,

"Bayım emin misiniz?Yani burada koskoca üniversite binası..." diye mırıldanırken,

"Bakın bayan, bu kılıkla nereden kaçtığınızı bilmiyorum; ama söylediğiniz yer tam olarak burası.Şimdi lütfen ya paramı verip inin ya da adresinizi tarif edin evinize götüriyim."deyip, bana baktı.

Pekala! Adam biraz sıyırmış olabilirdi.Dün gittiğim okulumun on yıl önce yıkılmış olduğunu söylemesi...Ah tanrım dünyada ne insanlar vardı.

Üniversitenin bir alt sokağında olmalıydık.Kafe Joe's benim evimin birkaç sokak ilerisinde kalıyordu.Lanet olsun daha çok rezil olacağımı bilsem bile evden daha sık çıkmalıydım!

"Şu yoldan gidelim."deyip, kafenin yan sokağını gösterdim.

Gittikçe daha tanıdık geliyordu her şey.Sanki binaların renkleri değişmişti.Üstelik az önce yanından geçtiğimiz kuaförün yerinde bir büfe olduğuna ise neredeyse emindim!

Bir şeyler dönüyordu; ama henüz çözememiştim!

Sonunda binamı gördüğümde sevinçten ağlayacaktım!Tanrım şükürler olsun!

"Burası burası burası!"

"Sonunda.Elli dolar yetmiş iki sent."

"Bir saniye beklerseniz hemen eve gidip parayı getireceğim olur mu?"

Soförün kızacağını biliyordum; ama pijamalı bir müşteriyi arabasına almadan önce düşünecekti değil mi?

Tahmin ettiğim gibi de oldu.Hızla bana dönüp, bağırmaya başladı!

"Beni kandırabileceğini mi sanıyorsun genç bayan!"

"Ah hayır hayır bayım bakın cidden kötü ve tuhaf bir gün geçiriyorum.Tek istediğim evime gitmek ve yemin ederim paranızı getireceğim.Eve gidip cüzdanımı almam gerek lütfen."

Kapıyı açıp, dışarı çıkarken,

"Ben de geliyorum o zaman.Elli dolarımı çöpe atmayacağım!"dedi ve arabasından çıkmamı bekledi.

Pekala...Ona parasını verirdim ve giderdi.Ben de mabedime kavuşurdum.

Arabadan çıktım ve binaya girdim.Şoför de benimle beraber binaya girdiğinde merdiven çıkmamıza gerek kalmamıştı çünkü dairem ilk kattaydı.Ancak anahtarım yoktu!Bunu neden daha önce düşünememiştim!?

Şoför, şimdi ne yapacaksın dercesine sinirli sinirli suratıma bakarken,

"Kapıcı!"diye bağırdım ve binanın bahçesindeki kapıcı dairesine koşturmaya başladım.Tabii ki şoför de arkamdan geliyordu.Yapışmıştı.

Kapıcı dairesinin kapısına vurduğumda kapıyı daha önce hiç görmediğim bir adam açtı.

"Buyrun."

"Şey...Alfred amcaya bakmıştım."

Adam, yüzüme şaşkın bir şekilde baktıktan sonra,

"Haberiniz yok mu?"diye sordu.

Bu kez şaşkın bakma sırası bendeydi.

"Neyden?"

"Amcam beş yıl önce öldü.Onun yerine ben bakıyorum artık."

Ne!

Ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırmış bir halde olduğum yerde kalakalmıştım.Alfred amcayı severdim ve ölmüş olması...

Başımı iki yana sallayıp, kendime geldim.

Tanrım!Neler saçmalıyordu bu adam!?Ben ne saçmalıyordum!?Daha dün onunla selamlaşmıştım!

Yüzüme, dalga geçen bir ifade yerleştirip, daha fazla şakasına alet olmayacağımı belirttikten sonra elimi uzattım ve,

"Bir numaralı dairenin anahtarlarını alabilir miyim?Kapıda kaldım."diyip anahtarı bana vermesini bekledim.

"Burada oturduğunuza emin misiniz bayan?Sizi ilk kez görüyorum.Üstelik bahsettiğiniz dairede yaşayan evli bir çift var."

Sabrım taşmıştı!Bu kadar şaka yeterdi artık değil mi!?

"Ver şu anahtarı!Evime girmek, taksinin parasını ödemek ve duş alıp, uyumak istiyorum tamam mı!?Ayrıca Alfred amca şakası da çok acımasızca!"

Bu ses benden mi çıkmıştı!?

"Bakın bayan o ev size ait değil ve içinde bir aile var diyorum anlamıyor musunuz?Beş yıldır buranın kapıcılığını yapıyorum ve daha önce sizi hiç görmedim!"

Tam ağzımı açacaktım ki şoför amca araya girdi.

"Beyefendi siz de bizimle gelin açın şu kapıyı ya da zile basalım eminim her şey çözülecektir."

Kapıcı psikopat gözlerini devirerek anahtarı aldı ve binaya girdi.

"Önce zile basacağım."

Tamam anlamında başımı salladım ve kollarımı kendimden emin bir şekilde göğsümde bağladım.Nasılsa kapıyı açan olmayacaktı; çünkü ev sahibi ben, kapının dışındaydım!

Ve kısa bir bekleyişin ardından kapı açıldı!

Kapı açıldı!

Kucağında bir bebekle sarışın bir kadın,

"Buyrun?"diyerek bize baktı.

Kapıcı pislik ve şoförün başı ise kadının sorusu üzerine bana çevrildi.Bense ne diyeceğimi şaşırmış bir şekilde kadınla kucağındaki bebeğe bakıyordum.

Kapıcı,

"Merhaba Bayan Smith.Rahatsız ettiğim için üzgünüm.Bu bayanı tanıyor musunuz?"diye sordu beni göstererek.

Kadın dikkatlice yüzüme bakarak,

"Hayır tanımıyorum.Neden sordunuz?"diye sordu kapıcı adama.

"Burada oturduğunu iddia ediyordu ama şimdi kendisinin de gördüğü gibi oturmadığı anlaşıldı.Çok teşekkürler rahatsızlık için özür dileriz."

Kadın, beni ve pijamalarımı iyice süzdükten sonra sanki elinden alacakmışım gibi bebeğini biraz daha sararak,

"Yıllardır burada oturuyorum."dedi ve kapıyı suratımıza kapattı.

Şaşkınlıktan dilim tutulmuş, hiçbir şey söyleyemiyordum.Beynim uyuşmuştu.Burada ben oturuyordum...Ben....

Neler oluyordu!?Rüyada mıydım!?
Yoksa tanrım!Ben şizofren miydim!?

Kapıcının sesiyle kendime gelip ve ne söylediğini idrak edemeyip,

"Özür dilerim."diye mırıldanarak binadan çıktım.

Tekrar taksiye binerken,

"Okul yurdunda bir arkadaşım var.Oraya gidersek paranızı ödeyeceğim."dedim transa girmiş ses tonumla ve yolu tarif ettim.

Şoför, koltuğuna yerleşirken, aynadan bana bakarak,

"Umarım bu kez tutturursun bayan çünkü oradan da sonuç alamazsak seni polise götüreceğim!"dedi ve sürmeye başladı.

Araba durduğunda, dehşetle yurt binasına baktım.Evet bu yurt binasıydı; ancak rengi ve bahçesi farklı, bir şirket gibi görünüyordu! Artık korkmaya başlamıştım.

"Yurt dediğin yer burası mı?Bayan bu bina eskiden yurttu; ama yedi sekiz yıl önce bir şirket tarafından satın alındı.Zaten üniversite de yıkılmıştı."

Cevap vermedim.Veremedim.Ne diyecektim ki?Daha dün, şu an bebekli bir kadının oturduğu evden çıkarken ölmüş kapıcı amcayla selamlaştığımı, ardından yıkılmış okulumda birkaç kez rezil olduğumu ve bu yurtta kalan Mia isimli arkadaşımın evime geldiğini mi?

"Uzun süre burada yaşamamış olmalısınız.Çünkü ne söylediyseniz yaklaşık on ya da on beş yıl önceydi küçük bayan ve şimdi de paramı istiyorum."

Sıkıntıyla şakaklarımı ovdum.Deliriyor olmalıydım!Gerçekten delirmiştim belki de!Başka açıklaması yoktu ya da rüyadaydım!

Evet! Bu bir rüyaydı!Hani o gerçek gibi olanlardan!

Hızla kendime tokat attım! Ağğh tanrım!

Tamam! Rüya değildi!

"Bayan...Ne yapıyorsunuz?Neden kendinize tokat atıyorsunuz?İyi misiniz?"

Şoförün endişesi gözlerimi yaşartsa da yapmam gereken tek şeyi yaptım.Başka çarem yoktu.Lanet olsun ki şu an tanıdığım bir tek o piç vardı!

Yerimde hafifçe kıpırdanıp,

"Şey...Beni aldığınız yere geri götürür müsünüz?" dedim ve hemen ardından araba hareket eder etmez plan yapmaya başladım.

Taksi parasını o aptala ödetmem gerekiyordu.Ve neler olduğunu anlayana kadar bir süre onda kalmak zorunda kalabilirdim.Tehlikeli biri olsaydı, çoktan bana zarar verirdi ne de olsa değil mi?

Yaklaşık yirmi dakika sonra taksi durduğunda, taksiden inerek şoföre beklemesini söyledim.O ise bana küçük bir taksimetre hatırlatması yaptı.

"Yüz dolar!"

Koşar adımlarla uyuyan güvenlik görevlisinin camını tıklatıp,

"Bay güvenlik...Hey uyuyan güzel!" diye bağırdım.

Çığrımdan çıkmıştım artık!

Gergin olduğumda ortaya çıkan saçma bir espri anlayışım vardı işte!

Bay uyuyan prenses gözlerini açar açmaz yerinde doğruldu ve bana bakıp,

"Siz az önce giden bayan değil misiniz?"diye sordu.

Hafıza iyiydi!

"E-Evet.Aaa şey...Otuz üç numarayı buraya çağırabilir misiniz acaba?"

Görevli yüzüme salak salak baktıktan sonra,

"Bay Devil mı?" diye sordu.

Devil?

Ramon Devil...Bu ismi bir yerden hatırlıyordum...Neyse bunu sonra düşünecektim.Öncelikle halletmem gereken daha önemli bir sorunum vardı!

Yüz dolar gibi!

"Evet.Yanına yüz dolar alıp, buraya gelmesini söyler misiniz?"

Pekâlâ bu cidden utanç vericiydi! Yüz dolar tanrım! Neden daha fazla ya da az değildi!? Doksan dokuz da olabilirdi! Yüz bir?

Görevli bu kez beni biraz daha süzünce küçülebildiğim kadar küçüldüm.Söylediğiyle ise bu kez gerçekten sinirlenmiştim!

"Artık fahişeler kedili pijamalarla mı iş yapıyor?Dünya gerçekten tuhaf olmaya başladı..."

Cevap vermeden sinirle görevlinin telefonu açmasını izledim.İşimi halledene kadar onu parçalamayacaktım!

"Bay Devil.Burada bir fahişe var ve yüz dolar alıp hemen buraya gelmezseniz olay çıkaracağını ima ediyor."

"............."

"Peki efendim."

Söyledikleriyle şok olmuş bir şekilde lanet olasıca güvenlik görevlisine bakıyordum!

Omuzlarını silkti ve,

"Başka türlü buraya gelmezdi bayan.Tüm gece sizinle uğraşamazdım.Hesabınızı görün ve beni rahat bırakın."deyip, bir şey söylememe izin vermeden kulübesinin camını kapadı.

Gözlerimi, sinirle birkaç kez kırpıştırdıktan sonra hiçbir şey söyleyemeden ve ne yapacağımı bilemeden sinir bozucu herifi beklemeye başladım.Hava çoktan kararmıştı.Ayrıca arada bir taksici kornaya basıyor ve sıkıldığını ima ediyordu.Ve bu piç bir türlü kıçını kaldırıp gelemiyordu!

Nihayet bina kapısından çıkışını gördüğümde, derin bir nefes aldım.

İşte başlıyorduk!

Continue Reading

You'll Also Like

2M 73.9K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
6.1M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
YUVA By _twclr

Teen Fiction

907K 44K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...