ÖLÜLER MEZARLIĞI (TAMAMLANDI)

By gulcewguren

4.1K 2.1K 211

"Ölüler Mezarlığı'nda ruhlar bile ölüdür, yaşayan hiçbir ruh buraya uğramaz." Ölüler Mezarlığı çokça anı, ço... More

ÖLÜLER MEZARLIĞI
0.1: Gelmesen Bile Beklerim
0.2 : Gerçekler Acıdır Duyma
0.3 : Geçmişi Saklayan Kutu
0.4 : Gizemli Kayıplar
0.5 : Gizli Numara...
0.6 : Aslan Parçası
0.7 : Tehlikeli Masa
0.8 : Saklı Sır
0.9 : Aslan Parçası'nın Yarası
1.0 : Sırlar ve Yalanlar
1.2 : Küçük Sırlar
1.3 : Birbirine Benzeyen İki Yabancı
1.4 : Ufak Yakınlaşmalar
1.5 : Yalan
1.6 : Geçmişin Verdiği Korku
1.7 : Sarmaşık Kaplı Sırlar
1.8 : Toprak Altına Saklanmış Gerçek
1.9 : Kirli Geçmişin Tozları
2.0 : Geleceğin Asıl Kâbusu: Geçmiş
2.1 : Küçük Bir Kalbi Kaybetme Korkusu
2.2 : Riskli Oyun
2.3 : Umudun Arkasına Saklanmış Garip His
2.4 : İçimdeki Korkulu His
2.5 : En Tehlikeli Duygu: Güven
2.6 : İhanet
2.7 : Dinmek Bilmeyen Öfke
2.8 : Kabul Edilemeyecek Gizli Anlaşma
2.9 : Öldürülmüş Ruhlar
3.0 : Kâbus...
3.1 : Birbirine Aşık İki Ruhun Uzaklığı
3.2 : Kelepçeye Dolanmış İki Kalp
3.3 : Ateş Dolu Ruhlar
3.4 : Su...
3.5 : Acı-Tatlı Hayat...
3.6 : Evren'in Acı Sonu
3.7 : Beklenmedik Misafir
3.8 : İntikam Günü
3.9 : Saklı İhanet
4.0 : Yıllar Sonra...
4.1 : Geç Zamanlı Tanışmalar
4.2 : Kâbusun Bitişi
4.3 : Arkadaşlar Arasında...
4.4 : Ada...
4.5 : Evlilik Teklifi
4.6 : Beklenmedik Sır
4.7 : Hislerin En Kötüsü
4.8 : Can Kırıkları
4.9 : İki Ruhun Kırgın Ayrılığı
5.0 : Yok Oluşlar / (FİNAL)

1.1 : Yorgun Ruhlar

68 47 2
By gulcewguren

Selamlar!

'🪦' bırakın.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Hepinize keyifli okumalar 🖤

11. BÖLÜM

-

Yorgun Ruhlar

🪦

Şarkı Önerisi:
Özgün-Sadece Arkadaşız

-

Bir süre boyunca yüzümü onun geniş göğsüne gömüp öylece kalakaldığımda nefeslerim birbirine dolaşmış gibi hissediyordum. Kalbim sanki kalp atışlarını yakından duyuyordu, benim kalbimde ani hareketle yere düşmemden dolayı küt küt çarpıyordu.

"İyisin," dedi Onur sıcak nefesleri saçlarıma çarparken. "Başını korudum merak etme. Başka bir yerinde bir şey var mı?"

Başımı titreyerek iki yana salladım.

Onur dudaklarını saçlarıma bastırdığında ellerimi yumruk yaparak göğsünün üstünde ister istemez sıktım. "Geçti. Sen kalkabilecek misin peki?"

"Kalkarım." Gözlerimi açıp başımı ona kaldırdığımda bana tedirgin bakışlarıyla bakan gözlerine baktım.

"Odaya git, ben de birazdan geleceğim. Hem görüşmemde yaklaşıyor. Evren'i birkaç dakikalığına göreceğim sadece."

"Onur sakın ona-" derken cümlemi kesti.

"Tamam, zarar vermeyeceğim." Kollarını başımdan yavaşça çekerken dirseklerinin üst kısmının hafif sıyrıklar olduğunu gördüm.

"Kollarında sıyrıklar oluşmuş."

"Bir şey olmaz." Üstümden ayağa kalktığında elini bana uzattı. Elini eline uzatıp güç alarak ayağa kalktığımda gözlerim Onur'un arkasında hala daha birbirini yiyip bitiren iki kardeşe kaydı. Bizim düştüğümüzü bile umursamamışlardı resmen! "Hadi, odaya git."

"Onur aralarına girme. Yoksa sen zararlı çıkacaksın."

"Tamam, girmem. Hadi, sen odaya git."

"Tamam." Elimi elinden çekerken gözlerimi dalgınca yüzüne diktim, arkamı dönüp yanlarından uzaklaştığımda danışman kısımdan tostla çayımı aldım. Onur'un odasına merdivenlerden yavaş yavaş çıkarken hala daha kalbimin hızı dinmek bilmiyordu. "Ilgın sakin ol."

Odaya geldiğimde yatağın ayak ucunda duran tekerlekli masanın üstüne tostla çayımı koydum. Masayı kendime çekip ellerim titreye titreye karnımı doyurmaya başlarken gözlerimin önüne birden daha demin Onur'la yere düşüşüm geldi. Gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladım. "Sakin ol, karnın acıktı. O yüzden kalbin bu kadar küt küt atıyor."

Başımı kapıya çevirip bir süre boyunca kapıyı dalgın gözlerle izlemeye koyuldum. Elimden tostla çayı masanın üstüne bırakıp kollarımı göğsümde birleştirdim ve arkama oflayarak yaslandım. Kalbimin hızlı atışı hala dinmek bilmiyordu. Bacağımı sallamaya başladığım zaman gözlerimi kapattım, gözlerimin önüne onun yüzü gelince sırıttım. Dudaklarımı birbirine bastırdım, gözlerimi açıp ciddi yüz ifadesine büründüm. "Kendine gel Ilgın! Sen bu değilsin, nerede benim derinlerine kadar acı çeken kızım?"

Ilgın acı çekmekten bıkmadın mı? Ne güzel, karşında seni seven birisi var, onu yeterince tanımadık mı? Bence bir olumlu yanıtı hak ediyor.

Hayır! Ne olumlu yanıtı iç ses? Ben onunla sadece arkadaşım.

Tabii tabii...

Lan iç ses, bir sussana sen!

Gizli saklı buluşmalar ama şimdi saklamadayız, soran olursa neyse ne ya gören olursa sadece arkadaşız...

İç ses sus!

Yo, ben niye susuyorum?

Çünkü çok boş yapıyorsun!

Haha! Sevenlerin en güzel gününe eşlik edeceğim yerde bir de boş mu yapar oldum?

Evet, hem ayrıca seven ne? Sevmiyorum!

Hı, tabii tabii. Annemin adı da zaten Ersin'di.

"Ne diyorsun be?"

Diyorum ki, sen seviyorsun.

İç ses, seninle tartışmaya giremeyeceğim. Yoksa beni çıldırtacaksın!

Pekala, çocukla yine yakınlaşın bakalım aranıza nasıl girip sana o kelimeyi söylettiriyorum.

"Hangi kelimeyi?"

Siz hele bir yakınlaşın, o zaman görürsün.

Benden çok isteklisin vallahi.

Tövbe, haşa, ne haddime! Oğlanı ikimiz bulduk, ben düştüm sıra sende. Gerçi sende düşmüştün de mi daha demin? Unutmuşum. Ondan bu kadar küt küt atıyor kalbin. Ne demişler Ilgın, nasıl atıyor kalbim seninle dinle, dayanamaz yanar gece ateşinle...

LAN BİR SUS! İnsan olsan ağzına yapıştıracağım yüz tane tokadı!

Kabul et, hoşlanıyorsun.

Hoşlanmıyorum.

Hoşlan artık kızım, seni mi bekleyeceğim burada? Çocuk ne güzel karşında, ne duygusuzsun sende!

Duygusuzluğum bu konuda çok iyi iş görüyor, haklısın.

Ilgın gerçekten aşık olmanın vakti gelmedi mi?

Girme o toplara, inan, ikimiz de çıkamayız. Sen beni durmadan aşk derdine sokarsın.

Bence sen beni aşk derdine sokarsın.

Sussana artık ya!

O gelene kadar susmam!

İyi, susma, öt içimde!

Yalnız Ilgın, kızım o ne güzel düşüştür öyle!

"Allah'ım!" dedim başımı arkaya yatırıp gözlerimi kapattım. "Sana gelsem meleklerin bu kadar çok yanımda konuşmaz yarabbim. Al şu iç sesimi lütfen!"

İyi, tamam, seninle de iki sohbet edilmiyor anasını satayım!

Sat, bir anam kalmıştı, onu da sat.

Ilgın, sen gittikçe erkek fatma oldun. Haberin olsun.

Diyene bak.

Ben senin iç sesinim Ilgın, sen neysen bende oyum. Düşüncelerin benim, hislerin benim o yüzden ondan korkmana gerek yok.

Bilmiyorum.

Biliyorsun.

Bilmek istemiyorum iç ses!

Ben de bilmeni istiyorum Ilgın!

Odanın kapısı aralandığı zaman başımı hemen kapıya çevirdim, içeri Onur'un psikiyatristi girdiğinde bana gülerek baktı. Kapıyı kapatıp enerjik bir halde içeriye doğru yürüdüğünde, "Nasılsınız bakalım?" derken başını boş yatağa çevirdi. Kaşlarını çatıp bana baktığında, "Onur nerede?" diye sordu.

Gülümsedim. "Arkadaş babasıyla amcasının kavgasını ayırmakla meşgul, en sonda bana Evren'in yanına gireceğini söylemişti ama gelir birazdan."

"Pekala," deyip yanıma oturdu. "Sen nasılsın?"

Kaşlarımı yukarı kaldırıp başımı hafif kaldırıp ona çevirdim. "İyiyim, siz?"

"Ben de iyiyim ama sen pek iyi gibi görünmüyorsun. Onur seni burada çok mu yoruyor?"

Kıkırdadım. "Yormak ne kelime, arkadaş canıma okuyor!"

Gülümsedi. "Onur delidir ama çok iyidir."

Bir şey diyemedim.

"Ilgın eğer bir sorunun varsa Onur'la ilgili de olabilir bu, bana hiç çekinmeden söyleyebilirsin."

"Söylerim." Gözlerime kapıya odakladığım saniyede kapıda gıcırdama oldu, Onur hemen içeri girip kapıyı kapattığı gibi yanımıza gelirken, "Güzel hanımları beklettiğim için özür dilerim," dedi. Gözlerimi gözlerinden ayırıp koltuktan doğruldum, ayağa kalktığım gibi masanın üstünden tostla çayımı alacakken Onur bana baktı. "Yine nereye gidiyorsun?"

"Sizi yalnız bırakacağım. Hasta doktor arasındakiler özeldir."

"Ilgın kal."

Başımı Onur'a kaldırıp, "Dışarıdayım. Hem annemler merak etmiş onlarla konuşacağım," dedim yalana başvururmuş gibi.

"Ilgın lütfen!"

Gözlerimi psikiyatri doktoruna çevirdiğimde o başını hafifçe salladı. "Tamam, kalabilirsin."

Yerime oturup masaya yaklaştım, tostumla bakışırken gözlerimi Onur'a çevirdim, tostumu ona uzattığımda hiç reddetmeden ağzını açtığı gibi bana doğru eğildi. Tosttan büyük bir parça ısırıp ağzı dolu halde yemeye başladığında elimde yarım kalan tostla gözlerimi kırpmadan bakıştım. "Boşuna aslan parçası demiyormuşum, utanmasa tekte götürecek."

Onur gülerek yatağına geçerken psikiyatri doktoruda yanımda ona sorular sormaya başladı, bende yanlarında onları dinleyerek karnımı doyurdum.

"Peki, ikinizin arası nasıl?" diye sorduğunda psikiyatri doktoru üst üste öksürmeye başladım. "Helal Ilgın." Psikiyatri doktoru eliyle sırtıma hafif hafif vurduğunda gözlerimi karşımda gözlerime masumca bakan Onur'a çevirdim.

"İyi. Arkadaşlığımıza hiç su sızdırmadan devam ediyoruz, hiç boğulmuyoruz."

Kaşlarımı çattım. Elime çayı alıp hızlı hızlı içtiğimde pet bardağın içindeki çayı bitirip masanın üstüne bıraktım. Nefes nefese kalırken tost ambalajıyla pet bardağı elime alıp odanın içindeki çöpe yöneldim. Arkamdan konuşmaya devam ederken hala onları dinliyordum.

"Aile konusuna girmek istiyorum Onur, bu durumdan nasıl etkilendin?

"Kendimden geçtim diyebilirim."

"Başka? Öz babanın bunu bildiğinden haberi var mı peki?"

"Hayır, yok. Uzun bir süre de söylemeyi düşünmüyorum."

"Neden?"

"Çünkü ona hala amca gözüyle bakıyorum."

Yanlarına gidip koltuğa oturduğumda sessiz sedasız onları izleyerek konuşmalarına şahit oldum. Onur son zamanlarda başından gelip geçenleri doktoruyla konuştuktan sonra doktor ona bir sakinleştirici ilaç yazdı, reçeteyi bana verip, "Buradan çıkar çıkmaz ilacı alıyorsunuz," dedi.

"Tamam."

Doktor yerinden kalkıp bizimle vedalaşıp odadan çıktığında Onur üstünden hastane kıyafetini çıkarmaya koyuldu. Ellerimi yüzüme kapatıp, "Burada niye soyunuyorsun aniden ya?" dedim anlamadan.

"Ne yaptın ama Ilgıncığım, arkadaşlar arasında giyinip soyunmanın lafı mı olur?"

"Olur!" dedim inatla.

"Tamam, seni biraz daha öyle bekleteceğim."

"Çabuk giyin."

Onur'un giyinip soyunmasını duyarken parmaklarımın arasından gözlerimi üstüne diktim, giyinmiş olduğunu gördüğüm zaman ellerimi yüzümden çektim. Ayağa kalktığımda odanın kapısına yöneldim. Onur'da arkamdan beni takip ederek odayı terk ettiğinde karşıma geçip, "İyisin değil mi?" diye sordu.

"İyiyim."

"Pekala, akşam meyhaneye bir arkadaşım gelecek. Haberin olsun."

"İyi, tamam, gelsin."

"Yalnız gelen kişi eski sevgilim."

Gülümseyerek ona baktım. "Yani? Belki tekrar aranız düzelir mi diyeyim? Ne dememi bekliyorsun?" Kaşlarımı çattım. "Ama sen bu halde meyhaneye gidemezsin, eve gideceğiz."

Kaşlarını yukarı kaldırıp gözlerini kırpmadan yüzüme baktı. "Kızı ilk günden eve mi çağırayım yani?"

Tek kaşımı kaldırıp, "Meyhaneye çağırmak daha mı doğru?" diye sordum.

Onaylayarak başını salladı. "Haklısın, yakınlaşırsak eğer evde yatak var."

Gözlerimi dik dik üstüne çevirdim. "Sana o sakinleştiriciyi verince yatağı bir tarafına sokacağım. Yaz bunu bir kenara."

Gülümseyip boyuma eğilirken gözlerini kısarak yüzüme baktı. "Sen beni bir tık kıskandın mı?"

"Ya ben seni ne kıskanacağım? Senin gibi olanlar seni kıskansın!"

Hastaneden çıktığımız gibi eczaneden Onur'un ilacını aldık, yoldan geçen bir taksiye binip Onur'un evinin yolunu tuttuk. Eve sessiz sedasız girerken Onur aniden üstündeki siyah gömleğin düğmelerini açmaya başladı. Kaşlarımı çatıp onu izlerken, "Dışarıda soyunmaya başlasaydın," dedim dalga geçerek.

"Yavrum banyoya gireceğim."

"Bana yavrum deyip durma!"

"Pekala dayım!" Onur önümden kıkırtılar eşliğinde koridorda yürüyüp benden uzaklaştı. Onun banyoya girdiğini gördüğümde bende evin salon tarafına geçtim. Salonu oldukça genişti, kapının yan tarafında ise diğer odayla salonun bağlantısı arasındaki duvar yıkılarak açılmıştı. Orada da televizyonu, üç kişilik koltuğu ve televizyon ünitesi, LCD ekranlı televizyonuyla yanında duran Playstation'u duruyordu. Anladığım kadarıyla burası onun oyun alanıydı. Duvarlarda eski Fenerbahçe taraftarlarının birkaç tanesinin posterleri asılıydı. Diğer tarafta ise oturma grupları vardı, duvarları simsiyahtı, insanı epey boğuyor gibiydi ama ben bu renk tonlarını sevdiğimden ötürü pek boğulmuyordum. Onur'un küçüklük fotoğraflarını oturma gruplarının duvarlarında çerçeve halinde asılı olduklarını görünce gözüme ilk çarpan küçüklük fotoğrafının karşısına yaklaştım, bu fotoğraf eve geçen haftalarda kutu ile gelenlerin arasında vardı, Onur ve Evren'in fotoğrafı...

Aynı fotoğrafın yanında Evren'in küvezde yattığı ve Onur'un onun yanından gülümseyerek kadraja baktığı fotoğrafı görünce tebessüm ettim.

Fotoğrafların karşısından ayrılıp salondan dışarı çıktım, koridorda mutfağı arayıp girdiğim gibi buzdolabını açtım. Kahvaltılıkları dışında hiçbir yemeği yoktu, doğruyu söylemek gerekirse dolabının içi rakı ve biralarla doluydu. Alt kapağı kapatıp üstteki buzluğu açtığımda burada bir sürü marketten aldığı, stok yaptığı, anında pişirmelik atıştırmalarını bulunca elime geçen ilk kırmızı paketli dondurulmuş pizzayı aldım. Soğuk pizza paketini tezgahın üstüne bırakıp paketi açtığım gibi içinden pizzayı çıkarttım, paketi çöpe attım. Ocağın altındaki fırının kapağını açıp içinden fırın tepsisini çıkarttım, tezgaha koydum. Çekmeceleri kurcalayıp fırın tepsisi folyosunu aradım. Kutunun içinden folyoyu çıkartıp fırın tepsisinin içine koydum. Donuk pizzayı fırın tepsisinin içine koydum bu sırada fırının sıcaklığıyla süresini ayarlayıp pizzayı fırın tepsisiyle birlikte fırının içine sürdüm, kapağı kapattım. Kenarda duran masanın sandalyelerinden birini çekip oturduğum gibi çantamı omzumdan çıkarttım. Çantamın içini açıp telefonumu aldım, ekranı açıp annemle babamdan gelen yanıt mesajlarını görünce sohbetlerine teker teker girdim. Babam tamam yazarken annemde merak ettim seni, babanda ulaşamamış sana nerelerdesin diye arayayım dedim. Yazmıştı. Onların yanıtlarına görüldü attıktan sonra ana ekrana geldim, telefonun ekranını kapatıp kollarımı masanın üstüne kavuşturarak koydum. Başımı kollarımın üstüne koyarken gözlerime çöken ani bir yorgunlukla kapatmak zorunda hissedip öylece uykuya dalıverdim.

🪦

"Ilgın içeride, uyuyor. Sizi bilerek buraya çağırdım, içeri geçin." Onur'un koridordan konuştuğunu duyduğum zaman kaşlarımı çattım ve başımı sesinin geldiği yöne çevirdim. İçeri giren birkaç kişinin ayak seslerini duyduğumda aynı zamanda da Tunç'un, "Senin uyuman gereken yerde kızı niye uyutuyorsun? Ha, doğru, kızı yanında yordun, senden çok o halsiz düştü tabii," dediğini duydum hararetli bir ses tonuyla.

"Uyandırırım çok istiyorsan."

"Yok, uyandırma. Kız uyusun." Tunç'un gitgide uzaklaşan sesiyle birlikte gözlerimi araladım. Yanımdaki boş yastığa bakıp gözlerimi bir süre kırpıştırdım. Onur'un dış kapıyı kapatıp salona geçtiğini adım seslerinden duydum. Yerimden doğrulmamla birlikte karnıma ve belime giren sancıyla yüzümü buruşturup ellerimi karnıma doğru bastırdım. Üstümden ince pikeyi çekip diğer tarafa attığım gibi bacaklarımı aşağıya sallandırdım. Yere ayaklarımla basıp yataktan ayrıldığımda uyuşuk adımlarımla ellerim karnımın üstünde odadan çıktım, koridorda yürüyerek salona geçtiğimde kulağıma Onur'la Tunç'un konuşma sesleri geldi.

"Ilgın'la hiç geçmişteki konuyu konuşabildiniz mi? Evren'le olan."

"Evet," dedi Onur tereddüt etmeden. "Her şeyi biliyor, bu konuda ondan hiçbir şeyi saklamıyorum, ayrıca o da benden saklamıyor."

Doğru mu yapıyorum, bilmiyorum.

"Güzel, o zaman artık kendini de ona anlatmanın vakti gelmiştir," dedi Tunç rahat bir ses tonuyla.

"Evet, beni de tanıyor." Gülümsediğini duydum. "Hatta beni ailemden çok o doğru düzgün tanıyor diyebilirim."

Gülümsedim.

"Onur farkında mısın, onu karşılıksız seviyorsun. O sana karşı bir duygu beslemese bile sen ona hep bir duygu besliyorsun. Cidden onu yanında tutmayı nasıl başarıyorsun? İnan, ben Mercan'ı bu kadar çok yanımda tutamıyorum. Bana sırrını ver yakışıklı!"

Aralarında kıkırdama olduktan sonra Onur, "Bilmiyorum, ona sorduğumda da bana bilmediğini söylüyor. Ben de artık bu konuda üstüne pek fazla gitmeme kararı aldım. Ilgın'ın aşka karşı bir beklentisi yok, aşk nedir, doğru düzgün bilmiyor-" dedikten sonra Tunç sözünü kesti.

"Aşkı kim iyi biliyor ki? Bak bize hala lisedeki aşk üçgeninden çıkamamış vaziyetteyiz. Sanki hepimiz birbirimize öfkeliyiz."

"Sizinki de sadece ergen sevgisi, başka bir şey değil."

"Öyle de..." Tunç birden sustu. "Kumsal'la aran peki? Onunla konuştuğumda seninle olan ilişkisini hiç açmadı bile, o gün ağzından zorla çıkarttım konuyu, biraz tartıştık."

"Kumsal'ın adını duymak istemiyorum." Onur'un arkasına yaslandığını duyunca başını bana doğru koltuğun üstünde gerdirip gözlerini kapatarak gülümsediğinde, "Ilgın," dedi mırıldanırken. "Yavrum gördüm seni, yanımıza gelebilirsin. Sonuçta senden hiçbir şey saklamıyoruz burada."

Gözlerimi gözlerinden kaçırıp koridorda mutfağa doğru yürümeye başladığımda, "Pizzaya bakacağım," dedim seslenerek.

"Yavrum pizza burada, ben yarısını yedim diğer yarısını da sana bıraktım."

Koridorda adımlarımı geri geri çekip bedenimi salonun açık kapısına döndürdüm. Onur'la Tunç'un yanına girdiğimde onların oturduğu koltuğun karşısında duran dikdörtgen ahşap renkte, koltuk boyunun biraz altında kalan masanın üstündeki fırın tepsisinin içinde olan yarıma bölünmüş pizzaya baktım. Onur'un yanına geçip oturduğum gibi ellerimi pizzaya uzattım, dilimlere ayırdım.

"Söyle bakalım, sohbetimizin ne kadarını duydun?"

Göz ucuyla Onur'a bakıp, "Tunç geldiğinden beri konuştuklarınıza kulak misafiri oldum," dedim, tekrar gözlerimi önümdeki pizzaya çevirdim. Pizza dilimini elime alıp ağzıma götürdüm, ısırdığım gibi yemeye başladım. "Ama siz ben yokmuşum gibi konuşmaya devam edin."

Tunç'la Onur yanımdan gülmeye başladığında yanlarında iki büklüm olmuş halde masaya eğik bir haldeydim. Bedenimi hemen koltuktan yere itip halının üstüne oturdum, ayaklarımı masanın altından uzatıp Onur'un benim için yarım bıraktığı pizza dilimlerini üst üste yemeye koyuldum.

"Yavrum yavaş ye, boğulacaksın."

"Bir şey olmaz yavrum!" dedim ağzım dolu bir şekilde. "Küçük bir şey."

"İyi, tamam, dikkatli ye ama."

Başımı çocuk gibi salladım.

"Bir de kızı yanında aç mı bıraktın?"

"Yok, aslında tost yemişti."

Başımı Tunç'a çevirip ağzım dolu halde ona baktım. Pizza dilimlerinden bir parça alıp Tunç'a bakmaya devam ederek ona uzattım. "Gözün kaldı herhalde, al."

Tunç birden sırıtarak elimden pizzayı aldığı gibi ağzına götürüp yemeye başladı. Onur ise koltukta geniş oturup bacaklarını iki yana açtığında diz kapağı yanağıma çarptı. Yüzümü buruşturup elimi yanağıma koyduğumda gözlerimi ona çevirdim. "Ayaklarını toplasana oğlum ya!"

Tunç gözlerini benden ayırmadan, "Agresif," dedi. "Ve öfkeli arkadaş galiba. Lan oğlum sen kendinle aynı hareketlere sahip karşı cinsini nereden buldun?"

"Araştırınca pek de zor olmuyor." Bacaklarını koltuğun üstünde bağdaş konumuna getirip başını bana çevirdi. "Şimdi tepe tepe yiyebilirsin uykulu pizzanı."

Cümlesine cevap vermeden konuyu değiştirdim. "Senin eski arkadaşın gelecekti, hani nerede? Hem ben bunu o kızla sen yiyesin diye yaptım, şu an ise üçümüz yiyoruz."

Gözlerime dalga geçermiş gibi bakarken, "Seni kandırdım," dedi.

Pizzayı ağzıma attığım gibi çiğneyip yuttum, ellerimle de eşofmanın üstüne birkaç kere vurdum. O bu durumdan keyif alırcasına gülerken ben birden bacağını parmaklarımla cimcirdim. "Bak yaralısın diye öldüresiye dövmüyorum seni, dua et." Tunç'a bıkkın gözlerle baktım. "Allah aşkına, siz bununla nasıl uğraşıyorsunuz?"

Onur elimi bacağının üstünden çekip ayaklarını yere indirdiği gibi ayağa kalktı. Önümden fırın tepsisini alıp üstümden bacaklarıyla atlayarak geçtiğinde arkasından hayretle bakakaldım. "Gerçekten anlam veremiyorum."

"Ilgın onun yaptığı bu tür espriler çok açık. Eğer onu biraz olsun tanımışsan seninle dalga geçtiğini anlarsın, ciddiye almazsın."

"Ne yani, siz de bu yüzden mi onu ciddiye almıyorsunuz? O yüzden mi grubunuz bölündü?"

Tunç gülümseyip yanıma yaklaştı, yere inip benim gibi oturdu. "Ilgın bak, kapının arkasından beni ne kadar dinledin, bilmiyorum. Grubun yarısı ben, Mercan ve Ege'den oluşuyor, Kumsal ile Onur'da bu grubun içinde sadece oyuncu gibiler."

"Biliyorum. Onur anlatmıştı, anlatmana gerek yok."

"Pekala. Sana o zaman şu kadarını söyleyeyim, arkadaş ayağına da olsa Onur'a her defasında bir ümit veriyorsun. Bunu belki sen de ona yapmak istemiyorsun ama bu aranızda hiç başlamamış ya da senin öyle sandığın yalandan arkadaşlığı bir an önce bitirmen gerekiyor. Neden onun yanında kaldığın besbelli, kendini de aslında onunla arkadaş kalmak için zorluyorsun gibi. Bunu kendine yapma, inan, ikiniz de bu durumda zarar görüyorsunuz."

Başımı eğdim, burnumdan soluyup bir süre halıya baktım. "Onur bana aşık değilse Tunç?"

"Aşık Ilgın," dedi bir anda. Yanıtını duyar duymaz ise gözlerim aniden doldu. "Adam senin hakkında gece gündüz demeden araştırmalar yaptı, fotoğraflarına bakıp sürekli ağladı. Sürekli senin ismini bize vermese bile bize seni anlattı, gecelerinde kâbus gördüğünde adını sayıkladı. Aynı şekilde hastalandığı zamanlarda da. Onur'un hiçbir zaman düzgün bir ailesi olmadı, biz ona da hiç iyi davranamadık. Ama sen hep onun içindeydin, sen onu tanımasan bile o seni hep biliyordu. Biz onun geceleri hep kendi kendine konuştuğunu zannederdik meğerse seninle konuşuyormuş. Ilgın diyeceğim şu ki, hala daha Onur'a karşı içinde bir his oluşmadıysa ondan bir an önce ayrıl, bağını kopart. Bunu ister onunla konuş ya da konuşma, sana kalmış bir şey. Onu daha fazla üzmek istemiyorsan ondan ayrıl."

"Aşık olmak böyle bir şey mi?" Tunç'un yüzüne bakmadan tırnaklarımla oynamaya başladım.

"Bilmiyorum. Tek bildiğim Onur'la ben bu grubun iki platonik aşığı olduğumuz, daha da içimizden kimse platonik aşık çıkmadı."

Başımı hafifçe salladım. "Onu sevdim." Başımı Tunç'a çevirdim. "Benim de sizden tek isteğim, tekrar bir araya gelin. Ne onu yalnız bırakın ne de birbirinizi. Eski Ilgın olarak konuşmam gerekirse ölüm var, git, Mercan'a içindekileri dök."

Tunç bir anda yüzünü asıp gözlerini yüzümden çekti. "O iş sandığın kadar kolay değil. Sen anlamazsın."

"Anlarım." Gözlerimi kırpmadan Tunç'un yüzüne bakmaya devam ettim. "Bir gün onun mezarı başında içindekileri dökersen... eğer bu çok geç olacak... Ha diyorsan, ben o zamanda Behlül'ün Bihter'in mezarında yaptığı gibi 'Tunç kaçar' derim, bu seni daha da üzer."

Başını aniden bana çevirdi. "Ölümden vurma."

"Vururum. Tunç sonsuza kadar içindeki bu Mercan'a karşı günbegün kabaran duyguyla yaşayamazsın. Elbette gidip konuşacaksın."

"Bana inanmıyor!" dedi birden sesini yükseltip. "Ege'ye inanıyor, beni bir kere bile dinlemiyor. Bana deliler gibi aşık, ne kadar onunla konuşsam hep lafı yarım kalıyor, gözlerinden anlıyorum ama aşık mı, değil mi bir yandan da onu düşünüyorum. Beni kendisiyle ilgili hep tereddütte bırakıyor. Ona doğru düzgün yaklaşamıyorum bile. Ilgın sen böyle olma, Onur seni dinler, anlar, git, bir an önce konuş. Aranızdaki bağı bir an önce kopar."

"Konuşmak istemiyorum!"

"Neden?"

Önüme dönüp başımı eğdiğimde, "Onunla vakit geçirirken kendimi çok rahat hissediyorum, ilk defa çocukluk arkadaşım haricinde bir erkek arkadaşımın yanında kendimi fazlasıyla rahat hissediyorum," dedim içimdekileri itiraf etmiş gibi. "Onunla eğlenmek, ağlamak, tartışmak bana anlamsız bir keyif veriyor. Ama bir yandan da ona karşı aşk bakımından hiçbir şey hissetmiyorum."

Tunç yanımdan elini omzuma koyduğu an yanımıza Onur'un geldiğini önümdeki masadan telefonunu hızla alırken fark ettim, onu gördüğüm an yerimden irkildim. Tunç elini kolumdan çekip benimle birlikte Onur'un yüzüne baktığında, "Nereye gidiyorsun?" diye sordu.

"Bir işim çıktı," dedi soğuk bir sesle. "Siz evde kalabilirsiniz. Birkaç saate evde olurum, belki de olmam."

Kaşlarımı çattım ve üstüne bakıp beyaz bir gömlek altına da siyah pantolonunu giydiğini üstünde de siyah ince takım ceketini gördüm. "Nereye gidiyorsun Onur? Dinlenmen gerekiyor."

Yüzüme bakmadan, "Dinleneceğim yere gidiyorum zaten," dedi.

Tunç yanımdan ayağa kalkıp Onur'a yaklaştı, ceketinin eteğini geriye ittiği zaman belinde duran silahı görünce gözlerimi kırpmadan Onur'a baktım. Onur yanımızdan hızlı adımlarla ayrılıp evin kapısını sertçe açarak çıktığında Tunç'ta Onur'un peşinden koştu. Ben de bu sırada yerden kalkıp Tunç'un arkasından giderek evden dışarı kapının anahtarını arkasından alarak çıktım.

Apartmandan apar topar çıktığımız gibi Tunç uzaklaşan taksinin arkasından koşmayı bırakıp nefes nefese bağırmaya başladığını duydum. Bana dönüp koşarak yanıma geldi, cebinden çıkardığı uzaktan kumandalı arabasının anahtarına bastığında apartmanın kapısının önünde duran siyah Mercedes'in ışıkları yanıp söndü.

"Bin Ilgın, bin!"

Korku içinde arabaya koşup ön koltuğun kapısını açtığım gibi içeri bindim. Tunç'ta yanıma oturup anahtarı mekanizmaya yerleştirdiği gibi gaza basıp taksinin gittiği yolu takip etti. "Belinde neden silah vardı?"

"Bilmiyorum!"

"Konuştuklarımızı duymuş olabilir mi?" Tedirgin bir hale bürünüp tırnaklarımı ağzıma götürdüm, ısırmaya başladım.

"Bilmiyorum Ilgın, bilmiyorum!" dedi avazı çıktığı kadar bağırırken. "Onur'u kaybedemem, herkesi kaybederim ama kardeşimi asla!"

Suskunluğa gömülüp tedirgin bir halde Onur'u düşünmeye başladım. Tıpkı Tunç gibi ben de ona bir şey olmasını istemiyordum.

Tunç, taksiyi yolda bulurken takibe hız kesmeden devam etti. Taksi yavaşladığı an bizde yavaşladık ve onun döndüğü tarafa döndük. Taksi uzakta bir kenara durduğunda Onur arka kapıyı açıp yere indi. Tunç'ta arabayı durdurup öfkeyle kapıyı açtığı gibi yere inecekken ondan önce ben davranıp kapıyı açarak yere indim. Onur'un karşısına doğru koşarak gittiğimde ellerimle göğsüne sertçe vurdum.

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" dedim gözüm dönmüş gibi.

"Ilgın yapamıyorum!" Karşımda yüzünü buruşturup yüzüme bakmaya devam etti, ağlamaya başladı. "Ilgın git!"

"Gitmiyorum!"

"Ilgın git, ben hiç sevilmedim kızım! Sen bile beni sevmedin, herkes benden nefret etti. Evren haklı, bu aile için ne dese haklı! Böyle iğrenç bir ailem olduğu için hiç sevilmedim! Sen de beni sevmedin!"

"Sevdim!" dedim bağırmaya devam ederek. Ellerimi yüzüne yerleştirip gözlerinin içine baktım. "İlacını içtin mi?"

"Ilgın git. Annemin yanına gitmek istiyorum, ona sarılmak istiyorum."

"Tamam, gidelim. Beraber gidelim!"

"Seni götüremem!" Ellerimi elleriyle tutup yüzünden ittiği gibi belinden silahı çıkarttı. Başına dayayıp gözlerini kapattığı zaman gözyaşları gözlerinden süzüldü karşımda. "Annemi öldürdü, o kazandı! Şimdi beni de öldürüyor."

Kaşlarımı çattım. Başımı iki yana sallayıp gözlerimden üst üste yaşlar akarak yüzüne bakarken elimi titreye titreye silah tutan eline götürdüm. "Yapma!"

Parmağıyla tetiğe basacakken önümüze aniden Tunç atlayıp onun bileğini sertçe tutarak büktü. Onur gözlerini açıp acı içinde dudaklarından çığlık kopartırken Tunç birden karşımda ona bağırmaya başladı. "Kendine gel! Sen hiçbir zaman bu duruma kendini düşürmezdin Onur. Bana bak!" Tunç ellerini Onur'un yüzüne yerleştirip başını kaldırdı. "Bana bak! O adam anneni mi öldürdü?"

Onur korkmuş çocuk gibi başını sallarken kollarını Tunç'un boynuna sardı. "Ilgın'ı buradan götür."

"Birlikte gideceğiz kardeşim."

"Ben annemi koruyamadım, onu da koruyamayacağım Tunç. Onu buradan götür."

"Onur şimdi ben seni burada öldürüp tekrar dirilteceğim, sinir etme adamı!" diye gürledi Tunç yanımızdan.

Onur'un gözlerinden akan yaşları gördüğümde, "Tunç lütfen!" diye bağırdı.

"Hayır!"

Başımı iki yana sallayıp ellerimi yüzüme kapattığım zaman burnumu üst üste çektim. Onu kaybedeceğim diye şu an ödüm kopuyordu, kalbim hızlı hızlı sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Sus! Sus! SUS! ÖYLE ATMA!

Tunç, Onur'a yaklaşıp elini omzuna koydu. "Kardeşim bizimle konuşabilirsin."

Onur yüzümüze öfkeyle bakıp, "Benden nefret ediyorsunuz!" dedi sertçe.

"Etmiyoruz salak!" dedi Tunç aniden. "Benim asıl düşmanım Ege, unuttun mu? Sen ise benim kardeşimsin, tek kardeşim."

"Tamam, senden son bir şey istiyorum, Ilgın'ı buradan götür kardeşim."

"Hayır lan, hayır!"

Konuşmalarını duymak istemiyordum. Ellerimi yüzümden çekip kulaklarıma kapattığım zaman sertçe bastırdım. Duyma, duyma, duyma!

Ilgın onu buradan bir tek sen kurtarabilirsin.

Başımı iki yana hızlıca sallarken Onur, Tunç'u bana doğru sertçe itip yerden silahı aldı, başına koyduğu zaman tetiğe bastığını görür görmez gözlerimi kapattım. Aniden yerimden sıçrarken bedenimi uzanmış olduğum yerde hareket ettirdim, üstüme sarılı olan kolları hissettiğimde kaşlarımı çatarak gözlerimi araladım. Onur'u yanımda başı boynuma gömülü halde uyuduğunu gördüm.

Gözlerimden akan yaşları hissedip ellerimle sildim, kollarımı en sonunda boynuna sarıp dudaklarımı saçlarının üstüne bastırdım. Rahatça bir nefes verip sessizce dudaklarımı kıpırdatarak, "Buradasın, yanımdasın," dedim.

Başımı pencereye çevirip havanın kararmak üzere olduğunu gördüm. Yatağın yanında duran ayaklı küçük yuvarlak saate baktığımda akşamın 8'ine yaklaştığını gördüm. Onur başını boynumun altında hareket ettirdikten sonra ona dönüp başını boynuma tekrar gömdüm. Parmaklarımı saçlarına çıkartıp oynamaya başladığımda dalgın gözlerle önümdeki saçlarına baktım.

Rüyamda gördüklerim gerçek gibiydi, hala etkisi altındaydım. Hele de Tunç'un söyledikleri kulağımda tekrar çınlıyordu sanki. Evde şu an o yoktu tabii. Büyük olasılıkla onun bana söylediği cümleler aklımın içinde yer edinmişti.

Onur kıpırdanmaya başladığı zaman başını boynumdan çekti, kollarını üstümden ayırıp gözlerini araladığı gibi bana baktı. "Ilgın..."

Gülümsedim. "Çok yorulmuşum!"

"Ben de o yatakta yata yata kendi yatağımı özlemişim ne yalan söyleyeyim. Bir süre yatağımdan çıkmamayı düşünüyorum."

"Karnın acıktı mı? En son fırına pizza koymuştum."

"Ben onu çıkardım, bozulmuş gibiydi. Kötü kokuyordu, çöpe attım."

Kaşlarımı hafifçe çatıp, "İlacını nasıl içtin?" diye sorduğumda ellerimi yüzüne yerleştirdim.

"Bir şeyler atıştırdım öyle içtim, o yüzden uyuyakaldım." Elini karnımın üstünden çekip yanağıma koyduğunda gözlerimi kapattım. "Sen buz gibisin, renginde solmuş. Karnın acıktıysa bir şeyler söyleyebilirim."

Gözlerimi açıp, "Hayır," dedim aniden. "Henüz acıkmadım."

Onur elini yanağımdan çekerken kollarını da üstümden ayırdı, yerinden dirseklerini yatağa bastırarak doğrulduğu sırada başını benim tarafımda olan saate çevirdi. "Akşam olmuş." Gözlerini bana çevirdi. "Ben şu kızı bir arayayım."

Gözlerimi kırpmadan yüzüne baktığımda hemen yerimden doğruldum, bu sırada karnıma yavaş yavaş giren ağrıyı hissederek kollarımı karnıma sardım. "Sen ciddi miydin, gerçekten kızı çağıracak mısın?"

Gözlerime öylece bakıp başını sallarken yataktan ayaklarını yere indirerek sallandırdı. Pikenin altından Onur'a yaklaştığım zaman, "O zaman benim yanında kalmama gerek yok, eski sevgilin bakabilir sana," dedim kulağına doğru.

Başını bana çevirip gülümsedi. "Ilgın, eski sevgilim bir tane kişiydi o da Kumsal. Tunç'la birlikte gelecek ama bana bakmaktan yorulduysan tabii gidebilirsin."

Kaşlarımı çattım. "Sen ona kızgın değil miydin?"

"Kızgınım ama onun aklı biraz karışık. Hem bu arada sen de bir yere kaçma, Tunç'u oyalayacaksın."

"İyi, tamam da bu ikisi neden sürekli birlikte geziyorlar? Meyhaneye de birlikte gelmişlerdi."

"Onlar liseden beri samimi arkadaşlar Ilgın. Hem yalan olmasın, ben Kumsal'ın Tunç'tan hoşlandığını sanıyorum. Tüm bunları sanki liseden beri sırf onun gözüne girebilmek adına yaptığını düşünüyorum."

Gözlerimi gözlerinden kaçırıp, "Saçma," dedim.

"Değil işte." Bedenini bana döndürdü, bacaklarını yanlarıma uzattı. "Tunç bunu fark etmiyor, onun gözü Mercan'dan başka kimseyi görmüyor bile. Kumsal'da bunun yeni yeni farkına varıyor. Ege'yle birlikte olmaları, benimle sevgili gibi görünmesi Tunç'u en yakından tanıyan kişileriz biz, o yüzden onu bizimle vurmaya çalıştı." Gözleri boşluğa dalarak gülümsedi. "Bir keresinde Kumsal'ı sarhoş etmiştim, ağzından her şeyi almıştım. Tunç'u gerçekten sevmiş, Ege'yle olan konusuna da ufak bir değinme yapmıştı, o zamanlar bu kadar açıklayıcı değildi konuşması. Ege'den gerçekten nefret ediyor, belki de Tunç'un Ege'ye karşı nefretini biraz da o arkadaşına söyleyerek besliyor."

"Ama bu yaptığı kötülükten başka bir şey değil ki Onur."

"Öyle zaten. Kumsal hiçbir zaman lise kafasından çıkamadı, sürekli kafasında olmayacak şeyler kurup yanlış bir hayat yaşadı."

Yüzüne bakarken, "Anladım," dedim.

"Peki, sana gelecek olursak," deyip bacaklarıma ellerini koyduğu gibi kendine çekti. "Kâbusunda ne gördün?"

Başımı eğip iki yana salladım. "Hiç, kâbus işte. Anlatılmaz."

Gülümsedi. "Anlatılır, sen söyle."

"Seni gözlerimin önünde kaybediyordum." Söylerken sesim gitgide kesilmişti. "Annenin öldüğünü duymuştun, bu yüzden kendi canına kıymaya kalktın."

"Şşşt!" Ellerini yüzüme koyup başını saçlarıma yaklaştırdı, dudaklarını bastırdı. Gözlerimden dolan yaşlar birden akmaya başladığında burnumu üst üste çektim. "Beni kaybetmeyeceksin. Arkadaş dahi kalsak senin hep yanında olacağım."

"Onur, ben korkuyorum. Seni kaybetmekten, aramıza su girmesinden çok korkuyorum."

"Girmeyecek yavrum, buna asla izin vermem. Kafandan çıkar, at bunları. Hep yanındayım. Korkma, seninleyim."

"Ya bir gün sende bitip bende başlarsa?"

"Öyle bir şey olmayacak. Kendini zorlama diyorum sana, ben de seni zorlamayacağım. Ben de inan, bu arkadaşlığımızı sevdim, seni tekrar tanıyorum, yüz yüze. Seni artık öpmemeye de çalışıyorum."

Gülümseyip yüzümü buruşturdum ve ağlamaya devam ettim.

"Ağlama yavrum," dedi parmakları saçlarıma çıkarken. "Sakinleş."

"Beni öpsene," dedim kısık bir sesle.

Gülümsedi. "Öpemem. Eğer öpmeye başlarsam kendimi durduramam."

"Ben seni durdururum."

Onur dudaklarını boynuma bastırdığı zaman gözlerimi kapattım, sağ eli boynumla yanağımın üstünde kalıp ısıtırken soğuk dudakları ise boynuma dokunan yerleri nefesleriyle ısıtıyordu. Dudakları boynumdan yukarı doğru çıkarken başımı normal konuma getirip gözlerimi açtım. Dudaklarına dudaklarımı yapıştırıp öpmeye başladığım an o diğer elini de öpmüş olduğu boynuma koydu. Ellerimi sırtıma götürüp elbisenin iplerini çözmeye kalkarken kapının çaldığını duydum. Onur'a karşılık vermeyi bırakıp kendimi geri çekerken onun karşımdan, "Kimseyi görmek istemiyorum senden başka. Duymazlıktan gel," deyip dudaklarını tekrar dudaklarıma bastırdı. Ellerini yüzümden çekip sırtıma götürdüğü zaman iplerin düğümlerini hızlıca çözdü. Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp başını omzuma yaklaştırdı, kulağıma doğru, "Canını acıtıyor muyum?" diye sordu birden bire.

"Hayır."

"Ilgın sana zarar vermek istemiyorum."

"Vermiyorsun zaten. Onur, ben o Evren'in öldürüp de üstüne suçu sana atan zavallı kız değilim."

"Biliyorum," dedi sırtımdaki ipleri yavaş yavaş sökerken. "Ilgın peki, gerçekten istiyor musun? Bak istemiyorsan söyle, gidip kapıya bakacağım."

"İstiyorum," dediğim an Onur sırtımdan ipleri çözdü, omuzlarımdan ince ipler düştüğü gibi kollarımı iplerden çıkarttım. Elbise üstümden kayarken Onur bana daha sıkı sarılıp beni yatağa yatırdı, üstüme çıkıp dudaklarını omzuma bastırdı. Elleri elbisemi bacaklarıma doğru çekerken o da aşağıya her inişinde tenimi öpmeye devam etti. Elbiseyi üstümden çıkartıp yere atar atmaz üstüme tekrar geldi, dudaklarını dudaklarıma bastırıp ellerini bedenimde gezdirdi. Göğsüme çıktığı zaman her bir hareketinde göğüslerim acıdı. Onur dudaklarını benden çekip, "Ne oldu?" diye sordu.

"Göğüslerim acıyor."

"Göğüslerinde şişmiş sanki."

"Reglim yaklaşıyor sanırsam."

"Yavrum neden istedin o zaman?"

"Beni öpeceksin sadece Onur!"

"Ilgın onu kast etmediğimi biliyorsun."

Biliyordum.

"Hem sen bana aşık bile değilsin. Beni de zor durumda bırakıyorsun. Evet, seninle birlikte olmak benim için keyif veriyor ama sen hiçbir şey hissetmiyorsun. O yüzden sana dokunamıyorum, öperken bile bana her an karşı çıkacakmışsın gibi geliyor. Sana anlam veremiyorum. Seviyor musun, yoksa benden nefret mi ediyorsun anlamıyorum. Şu an yakınlaşmamızın bile bir nedeni yok, bir anlam ifade etmiyor senin için."

Başımı eğdim. Ellerimi ondan çekip karnıma tekrar sardım. "Tamam, git, kapıya bak."

"Ilgın..." dedi kısık bir sesle. "Yavrum bir şey söyle, bari sevip sevmedi-" derken altından kaçıp yere indim. Yerden elbisemi alırken Onur yatağın üstünde dizlerini kırarak üstüne çıktı. "Ilgın kaçma. Bir cevap ver."

"Ben bunu sana önceden de söylemiştim, sevmesem neden yanında kalayım Onur? Sevmesem neden o iğrenç kâbusu göreyim?"

"Seviyorsun yani?"

"Evet, ama..." Sıkkın bir nefes verip yanına oturdum. "Bilmiyorum. Arkadaşça seni seviyorum, ama senin beni sevdiğin gibi ben seni sevemiyorum."

"Yavrum o zaman neden istedin? Neden beni öp diyorsun? Madem bana aşık değilsin, tüm bunlar-" derken lafını kestim.

"Çünkü bana dokunman hoşuma gidiyor!" Oturduğum yerden kalkar kalkmaz burnumdan soluyarak elbisemi üstüme giymeye kalkıştım, Onur karşımdan elbiseyi elimden alıp yere tekrar atarken elimi tutup beni kendine çekti. Yatağın üstüne oturduğum zaman o beni belimden tutup kucağına aldı, dudaklarını omuz kemiğimin üstüne bastırdı. "İstemiyorum Onur."

"Şşt! İstiyorsun," dedi sakin bir ses tonuyla.

"Günüm yaklaşıyor."

"Yaklaşsın." Elleri belimde dolaşırken parmaklarını omurgamın üstüne çıkarttı. Dudaklarını omzumun üstünden çekip dudaklarıma bastırdığı zaman beni yerime yatırdı. Dudaklarımı ondan ayırıp, "Kapıya bak, ağaç ettin insanları benim yüzümden," dedim.

"Senin yüzünden değil güzelim, kendini suçlamayı bırak."

"Tamam, hadi, git, oyalanma. Kapıyı aç."

"Tamam." Üstümden en son beni boynumdan öperek ayağa kalktığı gibi yataktan yere indi. Onur odadan ayrılır ayrılmaz ben de yataktan yere indim, elbisemi yerden alıp üstüme giydim. Arkamdan ipleri bağlayabildiğim kadar bağlayıp Onur'un dolabından üstüme bir de eşofman üstü bulup giydim. Odadan çıkıp ayak seslerinin geldiği yöne doğru gittiğimde kapıdan içeri giren Kumsal'ın Onur'u birden dudağından öptüğünü görünce gözlerimi kırpmadan onlara baktım.

•••

Instagram: gulcewguren
Pinterest: gulcewguren
Bölümle ilgili düşüncelerinizi buraya bırakabilirsiniz.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 60.1K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
11.5M 184K 17
17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜM VE ÖZEL BÖLÜMLER YAYIMDADIR. Gecenin k...
924 229 27
Emre: "Peki ya o kadar kısa sürede kurtarılamazsak?" Arda: "O zamanda bekleyeceğiz." Emre: "Kimi?" Arda: "Ölümü..." Emre ve Arda'nın konuşması her ne...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

703K 34.6K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...