Yalnız Çiçek

Av zynpcee

2.1K 257 35

17 yaşında bir genç kızın hayatıyla başlayıp 25 yaşında bir anneye uzanan hikayemizde Zehra ile beraber bir y... Mer

Karakterler
Tanıtım
1.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm

2.bölüm

90 15 1
Av zynpcee

🖤

Yeni bir gün...Gözlerimi açtığımda ilk kez yataktan bukadar enerjik kalktım. Telefonumu uçak modundan akşam çıkartmayı unuttuğum için kalkınca ilk iş onu açtım. Sonra da sabah rutinlerim için banyoya gittim. İşlerimi halledip çıkınca çantamı hazırladım. Formamı giyip telefonumu elime aldım ve ekrana bakınca whatsapptan gelen mesajlar olduğunu gördüm. Hemde 2 tane?

Merakla uygulamaya tıklayıp baktığımda, bir tane bilmediğim numaradan bir tane de Talha'dan mesaj olduğunu gördüm. İkisi de dün akşam atmıştı ama telefonum uçak modunda olduğu için görmemiştim. İlk olarak Talha'dan gelen mesaja baktım.

"Selam Zehra. Ailenle konuşabildin mi?" 21.24

Elimi alnıma vurdum. Ben onu tamamen unutmuştum. Yıllardır okadar alışmışım ki tek başıma olmaya, bir hayalet gibi kenarda tek başıma insanları gözlemlemeye, aklımdan çıkmıştı işte.

Hadi Talha'yı unuttum diyelim, ama Ateş'in teklifini nasıl unutabilmiştim ben?

Sonra bir diğer mesaja baktım. Ve gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.

'Zehra ben Ateş. Numaranı Talha'dan aldım. Bugün konuştuğumuz konu için bir karara varabildin mi? Yarını bekleyemedim kusura bakma. Umarım cevabın olumlu olur." 22.17

"Mesajlarımı görmediğine göre uyudun sanırım. İyi geceler..." 23.42

Şaşkınlığımı atar atmaz hemen mutfakta kahvaltı yapan annemle babamın yanına gittim. Şu izin işini çözmem lazımdı. "Günaydın."

"Günaydın kızım."

"Günaydın meleğim."

Kahvaltıyı yaparken bir yandan konuyu açtım. "Anne, baba...Size bir şey soracağım. Kendisini çalıştırmamı isteyen iki okul arkadaşım var. Biri sınıf arkadaşım hatta. Malum bu sene üniversite sınavı var. Benim onları çalıştırmamı rica ettiler."

"Kimmiş bu arkadaşlar güzel kızım?"

"Bizim sınıftan Talha ve B şubesinden Ateş."

"Nerde çalışacaksınız?"

"Ateş haftada iki gün okul çıkışı, okulda çalışalım dedi, Talha da Zafer'deki Hayal kafede."

"Hmm...Peki sen istiyor musun?"

"Yani, aslında başkasına anlatmak bilgileri daha da pekiştiriyor. Dün sınav sorularını anlatırken farkettim. Onlara anlatırken ben de tekrar yapmış olacağım."

"Sen istiyorsan bir dene ozaman. Zorlanırsan özür dileyerek bırakırsın."

"Teşekkür ederim babacığım."

Babam bana herzaman çok güvenmiştir. Çünkü ondan gizli hiçbirşey yapmamışımdır bu güne kadar. Hakkımda tek bilmediği şey, Ateş'e olan duygularımdı. O da zaten içimde yaşadığım tek taraflı bir duyguydu. O yüzden anlatmama bence gerek yoktu. Eğer bir gün sevgilim diyebileceğim biri olursa seve seve bahsederdim babama. Ve biliyordum ki kızmazdı ama tabi göz hapsinde tutmayı da ihmal etmezdi.

Kahvaltıdan sonra okula gitmek için evden çıktım. Durağa varınca otobüsü beklemeye başladım. Garip bir günün ardından daha da garip bir başlangıç yapmıştım güne. Ateş'ten gelen mesajı düşündükçe karnıma ağrılar giriyordu resmen. Ateş bana mesaj atmıştı...Ateş'in numarası vardı artık bende. Bu öyle mucizevi ki benim için, hala inanmakta zorlanıyorum açıkçası.

Otobüse binip en arkada kendime boş yer bulunca kulaklığımı takıp herzamanki gibi dünya ile bağlantımı kopartarak kitap okumaya başladım. Hayır tabi ki orobüste bile soru çözmüyorum. Sadece sınav zamanları...Onun dışında otobüste kısık seste fon müzikleri dinlerken kitap okumayı çok seviyorum. Hem sabah sabah zihnimi uyandırıyorum, hem güne okuduğum kitap karakterlerinin yerlerine kendimi koyup okuyarak başlayınca sanki farklı bir evrene ışınlandığım için rahatladığımı hissediyorum.

Genelde herşeyi mantık çerçevesinde düşünüp çözen, bir sorunla karşılaşınca soğuk kanlılıkla çözümler bulan biriyim ama bir yanımda da hayaller kuran bir kız var. Gece yatağına uzanınca kulağında en sevdiği müziklerle, olmasını çok istediği şeyleri yaşadığını hayal eden ve bununla mutlu olmayı başaran küçük bir kız çocuğu. O hayallerle mutlu oluyorum ben senelerdir. Tam istediğim gibiyim çünkü orda. Şu anki halimin aksine daha girişken, kırılmaktan korkmadan istediği herşeyin peşinden giden, güçlü, cesur ve şarkı söyleyen...

Evet şarkı söylemeyi çok seviyorum ama bunu henüz kimse bilmiyor çünkü evde yalnız olduğum zaman söylüyorum sadece. Çok nadir de mırıldanma şeklinde annemle yemek ya da ev işi yaparken...Sesim güzel mi derseniz? Açıkçası bilmiyorum. Kimsenin yanında söylemeye cesaret edemediğim için bir yorum da alamadım tabii kimseden. Ah tabii bir de dans var. Şarkı söylerken kendi kendime dans etmeyi de oldukça severim. Gerçi daha çok dışarıdan görenin deli diyebileceği hareketler yapıyor olabilirim ama beni mutlu ediyor yine de.

Müzik, dans ve kitaplar...İşte beni özetleyen üçlü.

Okulun durağına gelince indim otobüsten ve dünden beri tam olarak üzerimden atamadığım heyecanla okula girdim. Girer girmez de Ateş'i gördüm. O da sanki beni bekliyormuş gibi bana bakınca göz göze geldik. Üstüne bir de gülümseyince tenimin hemen kızarmadığına şükrettim. Yanaklarım alev almıştı çünkü ama neyse ki böyle durumlarda kızaran yanaklara sahip değilim.

"Günaydın Zehra."

Adımı bile bir başka söylüyor sanki. Eskiden de herşeyi ayrı çekici gelirdi ama onunla konuşmak içimdeki duyguları farklı bir boyuta taşıyordu sanki. "Günaydın."

"Dün mesaj attım ama dönmedin."

"Sabah gördüm. Ders çalışırken telefonumu uçak moduna alıyorum da unutmuşum açmayı."

"Çok arayanın oluyor galiba. Rahatsız edilmemek için uçak modunu kullandığına göre."

"Aksine arayanım olmaz. Sadece bazen kuzenimle. Yine de kapatıyorum işte. Alışkanlık..."

"Anladım. Peki düşünebildin mi?"

"Aileme sordum, kararı bana bıraktılar."

"Peki senin kararın?"

"Bir deneyelim. Eğer benim derslerimi boşlamama sebep olmazsa devam ederiz."

Kocaman gülümsemesiyle bembeyaz dişlerini gözler önüne serdi. "Harikasın. O zaman bugün çıkışta başlasak olur mu?"

"Olur."

"Kütüphane nasıl?"

"Benim için farketmez. Senin için neresi daha iyi olacaksa orda çalışabiliriz."

"Tamam ozaman çıkışta kütüphanede."

"Anlaştık."

Ateş yanımdan uzaklaşırken ben de okula doğru ilerledim. Sınıfa vardığımda bana öfkeyle bakan Esra ve Müge'yi gördüm. "Şuna bak ya. Asosyal inek birden okulun en popüler çocuğuyla arkadaş oluverdi. Ne var bu kızda da Ateş etrafında dolanıyor bunun dünden beri?"

Alt tarafı sınava hazırlamamı istemişti ama demek ki sürekli kıyıda köşede sessiz takılınca o bile göze batıyor. Söylediklerini duymazdan gelerek masama geçtim ve herzamanki gibi test çözmeye başladım. Biraz sonra da bir diğer öğrenci adayım Talha geldi.

"Günaydın Zehra."

"Günaydın."

"Akşam mesaj yazdım sana ama..."

"Biliyorum kusura bakma. Genelde akşamları uçak moduna alırım telefonu. O yüzden sabah gördüm mesajını. Ama merak etme hafta sonu en azından bir gün dediğin yerde çalışabiliriz konuştum ailemle."

"Harika bir haber. O zaman cumartesi Hayal kafede öğleden sonra iki gibi buluşuruz. Olur mu?"

Ben onaylayınca Talha da keyifle çıktı sınıftan. Ve bu konuşmayı duyan Esra-Müge ikilisi de daha bir öfkeyle bakmaya başladı bana. Acaba yanlış bir karar mı vermiştim ben? Hiçbir zaman görünür olmak istememiştim kendimi bildim bileli. Çünkü rezil olmaktan çok korkan biriyim. Kenarda köşede farkedilmezken rezil de olmuyorsun haliyle ve şimdi birşeyler değişiyor, bu da insanların beni görmeye başlamasına sebep oluyordu. Dolayısıyla kendimi rezil etme korkum da kendisini göstermeye başlıyordu.

Okul saatleri boyunca çıkışta Ateş'le çalışacağımızı düşünmemeye çalışarak derslere odaklanmaya çalıştım. Teneffüslerde sınıfta kalıp soru çözmeye devam ettim. Öğlen arası olduğunda da kantine gidip patates ekmekle kola alıp, binanın yan tarafında kör nokta diyebileceğimiz, kimsenin genelde gitmediği ama benim sürekli gittiğim banka oturdum. Orda yemeğimi yerken bir yandan da kukaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. Yaklaşık yirmi dakika kadar sonra kalkıp tekrar sınıfa döndüm ve müziği kapatmadan test çözmeye devam ettim.

O kadar dalmışım ki sorulara, yanıma birinin oturduğunu bile farketmemişim. Taa ki kulaklığımın biri çıkartılana kadar...

"Bu kadar çalışmaktan bıkmıyor musun?"

Ateş'in bir yandan kulaklığı kulağına takarken sorduğu soruyla alık alık suratına bakmayı kesip başımı olumsuz anlamda salladım. "Çalışmayı seviyorum."

"Umarım bana da sevdirmeyi başarırsın. Çünkü özellikle şu içine gömüldüğün fizik hiç ilgimi çekmiyor."

"Matematiği de sevmediğini söylemiştin. Sevdiğin bir ders var mı bari?"

Gülerek sorduğum soruyla kaşları çatıldı. "Aşkolsun. Tabi ki var."

Yanlış birşey söylediğimi düşünüp özür dileyecekken devam etti. "Mesela beden eğitimini çok severim. Sınavda sorsunlar ülke çapında birinci olurum ama..."

"Muhtemelen ben de sonuncu olurdum. Hiç bir hareketi beceremiyorum düz koşu hariç."

Aslında yapamayacağımdan değil de, kendimi zorlamıyordum. Belki çabalasam yapardım ama özellikle sınav bukadar yaklaşmışken fuzuli geliyordu.

"Sen? Kötü olduğun bir ders olduğuna inanamıyorun."

"Sınavlarda birinci olduğum için hoca kıyamıyor geçiriyor dersten ama normal şartlarda beden eğitimi dersinden sınıfta kalan tek insan bile olabilirdim. O kadar kötüyüm."

"Şuan içim rahatladı biliyor musun?"

"Neden?"

"Senin de bizim gibi etten kemikten normal bir insan olduğunu öğrenmiş oldum. Senin bile yapamadığın şeyler varmış. Vay be."

"Önceden robot olduğumu falan mı düşünüyordun?"

"Yok daha çok bizim gibi tembellerin, başarısızlıklarımızı gözümüze sokmak için başka bir gezegenden dünyaya fırlatılmış bir uzaylı olduğunu düşünüyordum."

Ben şaşkınlıkla yüzüne bakarken artık nasıl baktıysam kahkaha atmaya başladı. "Tamam tamam daha fazla saçmalamayacağım."

O sırada çalan ders ziliyle gülümseyerek bana döndü. "Ben sınıfa gideyim. Çıkışta görüşürüz."

Ateş giderken arkasında beni yine karma karışık bırakmayı başarmıştı. Neden birden bukadar benimle konuşmaya başlamıştı ki? Onun ilgisini çektiğimi asla düşünmüyordum çünkü şimdiye kadar çıktığı kızların hiçbirinin yanından bile geçemezdim. Öyle güzel kızlardan sonra benim ilgisini çekme ihtimalim, Ateş'in anlattığı uzaylı benzetmesinin gerçek olmasından daha imkansızdı. Ama yine de bir sebebi olmalıydı. Sadece ders içindi belki ama yine de yerine oturmayan şeyler vardı. Aynı şekilde Talha'da da...

Bunları düşünmenin bir faydası yoktu şuan. Yapacağım tek şey ikisine de bir süre ders çalıştırıp ardından görünmezliğimin arkasındaki asosyal inek olmaya devam etmekti.

Çıkışta kütüphaneye gittiğimde Ateş gelmiş beni bekliyordu. "Selam." diyerek oturduğu masaya yaklaşıp çantamı kenara koydum. "Hangi dersten başlayalım?"

"Fizik ve Matematik ağırlıklı çalışsak çok güzel olur açıkçası. En anlamakta zorlandığım dersler."

"Peki. O zaman fizikle başlayalım."

Birlikte ilk üniteden başlayarak sorularla desteklediğimiz bir çalışma yaptık 1.5 saat boyunca. İlk üniteyi bitirmeyi başarmıştık. Ateş de anlamışa benziyordu çünkü söylediğim tüm soruları çözebilmişti.

"Aklına takılan bir yer olursa yarın denemeden sonra sorarsan anlatırım yine."

"Tamam. O zaman şimdi seni evine bırakayım."

"Kendim giderim."

"Olmaz öyle şey. Hava kararır birazdan. Tek başına gidersen aklım sende kalır."

Aklım sende kalır...Ne güzel bir cümledir o öyle. Silkelenip kendime geldim hızlıca. "P-peki madem. Dediğin gibi olsun."

Birlikte yol boyu yarın yapılacak deneme hakkında konuştuk. Ateş çok başarısız değildi ama ortalama bir öğrenciydi. Haliyle denemelerde de ortalama puanlar alıyordu her seferinde. Muhtemelen sınavda bu puanla açıkta kalmazdı ama istediği bölüm için yeterli olmayacağını düşünüyordu sanırım.

"Hangi bölümü düşünüyorsun?"

"Mimarlık. Sen?"

"Doktor olmak istiyorum."

Aslında arkadaşlarıyla konuşurken duymuştum mimar olmak istediğini ama kazanabileceğine dair umudunun da pek olmadığını anlatıyordu. Ben de hatta onun olmak istediği mesleği araştırırken iç mimarlık bölümüne heves etmiştim bir dönem. Ama babam tek bir kere beni doktor önlüğü içinde hayal ettiğini söylemişti anneme ve ben ogün kesin olarak kararımı vermiştim. Doktor olacak, o önlükle babamın karşısına geçip onu gururlandıracaktım.

Aslında babam asla karışmazdı. Bir kere bile doktor ol kızım, avukat ol kızım gibi cümleler kurmamıştı. Annem de aynı şekilde. Hep ben nasıl mutlu olacakcam ona göre karar vermemi istemişlerdi. Ben de açıkçası lise sona kadar bir bölüm belirlemek istememiştim. Önce kapasitemi görmek istiyordum. Kafadan ben şunu olacağım deyip sonra başaramayınca hayal kırıklığına uğramak istemiyordum. Normalde hocalarım dahil herkes önceden beri 'kendine bir hedef belirle' derdi. Ama herkesin doğrusu, karakteri farklıydı. Önceden hedef belirleyip hayal kırıklığına uğramak benim için büyük risk demekti. Ama kapasitemi bilerek hedef belirlersem hayal kırıklığı yaşama ihtimalim çok düşük olacaktı. Bu yüzden bunca zaman kendimi bir çok meslekte hayal etmiştim ama babamı anneme doktor önlüğünde beni hayal ettiğini söylerken duyduğum ana kadar kesin bir karar vermemiştim. Şimdi denemelerde aldığım puanlar olsun, Türkiye çapı yapılan denemeler olsun, normal yazılı sınavlar olsun...Umudum yüksekti. Babamın hayal ettiği o önlüğü giyeceğime inanıyordum.

"Neden doktor? Gerçi çok başarılı öğrencilerin %95 inin ilk tercihi hep tıp oluyor nedense. Senin de bu yüzden mi? Yani sırf başarılıyım bana doktorluk yakışır diye bir düşünce mi?"

"Hayır. Kendimi o önlükle hayal etmek hoşuma gidiyor. Başta sadece babamın hayali diye istemiştim ama zamanla doktorların kurtadığı hayatları, insanların hayatına nasıl dokunduklarını ve hatta değiştirdiklerini görünce tam bana göre bir meslek olduğunu düşündüm. Birilerinin hayatına dokunmak ve olumlu yönde etkilemek bence bir insanın başına gelebilecek en güzel şey."

"Birilerinin hayatına dokunmak neden bukadar önemli? Kendini kurtarmak yetmiyor mu?"

"Kendini kurtarmak, kendine yatırım yapmak belli bir haz verir evet. Başarının verdiği hazzı inkar edemem ama mesela geçen gün eve giderken bir amca gördüm. Amca dediğime bakma çok da yaşlı değildi. Muhtemelen 40-45 yaşlarındaydı. Otobüsten inip eve yürürken geçtiğim bir sokakta yerde yatıyordu. Bu devirde biliyorsun herkese yardım etmek kolay bir karar olmuyor. Yine de çekinsem de yanına gittim. Nesi olduğunu sordum, şekerinin olduğunu ve şekeri muhtemelen yükseldiği için bayıldığını söyledi. Yanında her zaman küçük şeker cihazını taşıdığını yardımcı olursam sevineceğini söyledi. Şekerini ölçtüm gerçekten yüksekti. İnsülinini yapmasına yardım ettim. Toparlayana kadar ilgilendim ve kendisine gelince de taksiye kadar eşlik edip taksiciye durumdan bahsettim. Eğer kötüleşirse hastaneye götürmesini rica ettim. O amcanın ettiği duaları, sayısız teşekkürü geçtim, bana verdiği o doyum çok başkaydı. İnsanlara yardım etmek, onların hayatındaki önemli bir ana dokunmak...Belki bazısı başka sebeplerden ister bilmiyorum ama ben hep büyük çoğunluğunun, özellikle de cerrahların benim istediğim sebepten doktor olduklarına inanıyorum. Çünkü insanı, insanlara yardım etmeyi sevmeyen biri doktorluk yapamaz ki."

"Çok iyi niyetlisin. Emin ol doktor bir aile dostumuzun söylediklerini duysan şaşırıp kalırsın. Adam sanki doktor değil de kasap. İnsanları ameliyat etmiyor da kasapta et kesiyor sanki. Öyle bir merhametsizlik, öyle bir umursamazlık. Aslında çok da gerekli olmadığı halde saçma sapan ameliyatlar yapıp ordan aldığı paraları çatır çatır yediğini duyduğumda hiç şaşırmadım."

"Ama bu çok acımasızca."

"Öyle...Ama böyle vicdanlarının sesini susturmuş insanlar her meslekte var malesef."

"Doğru söylüyorsun. Her meslekte sadece kendi çıkarını gözeten insanlar var. Olmaya da devam edecek. Sadece umarım Allah bizi öylelerinin eline düşürmez."

"Umarım."

Evin önüne gelince bana bakıp gülümsedi. "Teşekkür ederim ders için."

"Rica ederim. Yarın deneme sınavında bol şans."

"Teşekkür ederim. Senin ihtiyacın olacağını sanmıyorum ama sana da bol şans."

"Teşekkür ederim."

Arabadan inip apartmana girince Ateş'in arabası da uzaklaştı. Eve yüzümdeki gülümsemeyle girip güzel aileme selam verdim. Tüm gün olanları anlatıp yarın deneme sınavı olacağımı hatırlatarak konu tekrarı yapmak amacıyla odama geçtim. Üzerimi değiştirip elimi yüzümü yıkadıktan sonra da kısaca konuların tekrarını yaparak soru çözdüm. Arada yemek ve tuvalet ihtiyacı dışında odandan çıkmayıp çalışmaya devam ettim. Tam bitirip yatmaya hazırlanırken bu kez unutmadan uçak modundan telefonu çıkarttım ve üzerimi değiştirip yatağıma uzandım.

Arka arkaya titreyen telefonu elime alınca Ateş'in mesaj attığını gördüm. Duruma okadar alışamamıştım ki, şaşırmaktan kendimi alamadım.

"Muhtemelen telefonun uçak modunda yine. Ama yine de bugün için bir kez daha teşekkür etmek istedim. Resmen beni aramıza buzdan dağlar koyduğum fizikle barıştırdın. Bir diğer dersimizi iple çekiyorum. İyi geceler." 20.27

Hadi bakalım böyle bir mesajdan sonra uyu uyuyabilirsen...

🖤

Fortsett å les

You'll Also Like

863K 51.3K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
ZEMHERİ Av yudumsucan

General Fiction

83.2K 4.1K 12
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
913K 50.3K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
20.8M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...