SARMAŞIK +18

By M_edusaa

44.8K 1.5K 358

Tenimin üzerinde teni vardı. Hastalıklı bir adama ev sahipliği yapan göğsüm cayır cayır yanıyordu. Verdiği so... More

1. Bölüm "ÇIKMAZ YOL"
2. Bölüm "MUCİZE"
3. Bölüm "ESİR"
4. Bölüm "KOR"
5. Bölüm "SAYDAM DUYGULAR"
6. Bölüm "ÖLÜMÜN GÖLGESİNDE"
8. Bölüm "SEN BANA YASAKSIN"
9. Bölüm "BANA MECBURSUN"
10. Bölüm "KALP IŞIĞI"
11. Bölüm "YENİLGİ"
12. Bölüm "AŞKIN MİLADI"

7. Bölüm "SERBEST BIRAKILAN DUYGULAR"

3.2K 129 29
By M_edusaa

- Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. -

İyi okumalar dilerim.

▪︎▪︎▪︎

"Melikşah, aç şu kapıyı!" Hâlâ içeriden bir şeylerin kırılma sesi gelirken beni yine duymazlıktan gelmişti.

Kapıya sertçe vurmaktan artık ellerim sızlamaya başlarken bu sefer tekme attım.

"Melikşah aç dedim! Kendine zarar vereceksin be adam en sonunda! Aç işte!" Beni duyması için gücümün yettiğince bağırırken yine beni dinlemedi.

Telefonda konuştuğu kişi ne demişse deliye dönmüş, bana zarar vermemek için de kapıyı kilitlemişti.

"Melikşah!" Çıldırmış gibi adını bağırarak söylediğimde en sonunda açmıştı kapıyı.

"Git şuradan kadın, git!" Onunla yüz yüze geldiğimizde sinirine odaklanmaktansa vücut tepkilerine odaklandım. Kızarmış gözlerinden ve sinirden titreyen vücudundan krizin bitmediği anlaşılıyordu.

Sakince ona yaklaşıp ellerimi yanaklarına koydum. Daha öncelerinde hiç bir hastamla bu kadar yakın temasa geçip krizi önlemesini sağlamamıştım ancak onu ancak bu sakinleştirebilecekti.

Ellerimi yüzünden uzaklaştırmasına izin vermedim. İnatla yüzünü tuttum.

"Gözlerime bak Melikşah." Kısık sesle emir verdiğimde dediğimi güç bela uyguladı. Gözlerinden sakinleştirmemin güç olacağını anlarken tek avantajım benden etkilenmesiydi aslında.

Muhtemelen benden etkilenmeseydi geçirdiği krizi daha da tetiklemiş olacaktım ona dokunarak.

"Gözlerini gözlerimden ayırmadan derin nefesler al." Miskin bir sesle söylediklerimi uygulamaya çalıştı ama bu teknikte onun için doğru bir teknik değildi.

Sakinleşemiyordu ve ben böyle yaptıkça sinirleniyor, bana zarar vermek istiyordu. Ancak kendini de bir şekilde engellemeye çalışıyordu.

Benden uzaklaşmak için bir hamle yapacaktı ki ona izin vermeden dibine kadar girdim. Nefesim boynunu okşarken boynunu öpüp kafamı boyun girintisine yasladım.

Birkaç saniye boyunca kaskatı duran adam en sonunda kollarını bana sararken o da benim kulağımın altını öptü. Belimi sıkıca saran adamın hâlâ sakinleşmediğini biliyordum ama elimden gelen bir şey olamazdı daha fazla.

Sakinleştirici içmeyi kesinlikle kabul etmiyordu. Benim ise onu sakinleştirmem bir sefere mahsus olmuş olmalıydı ki şu an ona ben bile fayda edemiyordum.

"Sakinleşemiyorum Mihri, git." Gitmem gerektiğini bile bile gitmeyi reddettim. Yine bana zarar verebilecek olabilirdi belki ama ondan uzaklaşmayı istemiyordum.

Sadece zamana ihtiyaç vardı. Onu sakinleştirebilirdim.

"Mihri, git!" Beni kendinden uzaklaştırmak için hamleler yapsa da ona izin vermedim. İstese beni kendinden çok kolay bir hamle de ayırabilirdi ancak bunu yapmıyordu. Yapmıyordu çünkü bana zarar vereceğini biliyordu.

"Bana bak." Diye kısık bir sesle konuştum. Göz göze geldiğimizde eskisinden daha da fazla sinirli olduğunu gördüm. Durumunun kötüleştiğini anlamak bu noktada daha belirgindi.

Göz göze gelince ne söyleyeceğimi unutup gözlerini izledim sadece. O benden birkaç cümle beklerken ben hiçbir şey söylemedim. Öylece öfkeden yanan koyu lacivert gözlerini izledim.

Bu adamın gözleri gerçekten ayrı bir boyuttu. Uzun kirpikleriyle uyum içinde olan göz yapısıyla şu an bana sinirli bakması bile önemli değildi. Sadece baksın yeterdi.

"Mihri." Beni bir kez daha uyardığında harekete geçmem gerektiğini anladım.

Dudaklarımı dudaklarının üstüne bırakıp kollarımı boynuna doladım. Onu sakinleştirmek için daha büyüğüne oynadım. Oynadım ama o bana karşılık vermedi.

Kendini benden uzaklaştırdı.

"Yapma şunu Mihri, yapma!" Ne demek istediğini bu sefer anlamadım.

"Ben kriz geçirirken sakın bir kere daha beni öpmeye kalkma!"

"Sakinleş Melikşah. Lütfen." Dediğimde yutkundu. İçinde bir yan bana uymak isterken diğer yan uymasını istemiyordu.

Ona bir adım daha yaklaşıp yine dibine girdim. Ben inadımdan kolay dönen bir kadın değildim. Yine dönmeyecektim.

Benden bir kez daha uzaklaşmak istedi ancak buna izin vermedim.

"Kaçma benden. Bana zarar vermeyeceksin." Dediğimde kahkaha attı. O kadar içten gelmeyen bir kahkahaydı ki bir an yüzümü buruşturacaktım.

"Sana zarar verebileceğimi biliyorsun Mihri. Bunu ne yapsan engelleyemezsin." Dediğinde dudağımın kenarında bir kıvrım oluştu.

"Bana zarar verebilirsin, evet. Ama sen bana zarar vermemeyi seçeceksin." Sakince söylediklerim sanki onu çıldırttı. Elini bana vurmak için kaldırdı. Korkup kendimi ondan çekmedim.

Aksine gözlerinin içine bakmaya devam ettim ve onun eli havada kaldı.

"Gördün mü? Sana demiştim. Bana zarar vermemeyi seç..." Bir anda beni kolumdan tutup fırlattığında güç bela ayakta durdum.

Melikşah'ın kriz geçirdiğinde büründüğü kimlik fazla narsist biriydi. Kendisine emir verilmesine, onun hakkında bilgi sahibi olunmasına katlanamıyordu.

"İstersem seni öldürebilirim bile. Beni zorlama!" İşaret parmağını bana uzatarak konuştuğunda yine pes etmedim. İşaret parmağından onu tutup kendime çektim ve dudaklarına yapıştım.

Beni ayırmasına izin vermemek için bu defa kucağına çıkarken sinirle kalçalarımı sıktı. Yarına moraracağına emin olduğum kalçalarımı umursamadan ağzımdan tatlı bir inleme koyverdim.

Özellikle onun tahrik olacağı şekilde inlerken sonunda öpüşüme karşılık vermişti. Buradan biraz olsun kendisine geldiğini anlarken öpüşüme kaldığım yerden devam ettim.

Devam ettim ancak aklım asla onunla değildi. Aklım, bu adamı nasıl iyileştirebileceğimdeydi. Hiçbir şekilde tedavi kabul etmiyor, etmediği gibi onu sakinleştirmesi için iyi gelecek ilaçları da kullanmıyordu.

Onu sakinleştirmek zorlaşmıştı ve ileride emindim ki daha da zorlaşacaktı.

O zaman onunla nasıl baş edecektim bilmiyordum. Bu sefer de ufak bir sıyrılmayla yırtmıştım ancak yarın ne olurdu?

Biraz da ben kaşınmıştım gerçi. Melikşah beni diğer yanından korumak istemişti ama ben inat etmiş, yanında kalmıştım.

Kanına dokunmamak için direnirken yine de bir şekilde kanına dokunmuş, onu daha çok sinirlendirmiştim.

"Sakın bir daha bunu yapma Mihri." Ses tonundan iyice kendine geldiğini anlarken kapalı olan gözlerimi açmadım.

"Sana zarar verebilirdim. Lanet olsun ki sana çok ciddi bir şekilde zarar verebilirdim. Hatta az daha veriyordum! Gerçekten lanet olsun!" Yavaşça yüzünü okşadım. Kendisini suçlamasını bir yandan istemiyordum. Bir yandan da belki tedavi olmayı kabul eder diye suçlamasını istiyordum.

Vicdanım onu rahatlatmak istiyordu ama aklımdan geçen şeyler çok başkaydı. Ben de aklımda olan başka şeyleri dinlemeye karar kıldım. Çünkü şu an için en mantıklısı buydu.

Hâlâ gözlerim kapalı bir şekilde onun yüzünü okşarken titrek nefeslerime eşlik eden düzenli nefesi sanki kriz geçirenin ben olduğum gibi bir hisse kaptırdı beni.

"Iyisin?" Sonunda gözlerimi açarak sorduğum soruya kafasını sallayarak cevap verdi. Gelen bu cevaptan sonra krizin tamamen sona erdiğini anlarken derin bir nefesi saldım içimden.

Onu sadece kendimden değil, etrafındakilerden de korumam gerekiyordu. Ben kriz geçirmesini sağlamasam bir başkası illa ki kriz geçirmesini sağlayacak bir konuşma yapıyordu.

"Neden kriz geçirdin?" İçimdeki merak duygusuna yenik düşerek sorduğum soru yüzünden vücudu yeniden kasıldı.

O kasılınca tekrar sinirlenmeye başladığını anlayıp sakinleşsin diye bu sefer ellerimi yüzünden çekip göğsünü okşamaya başladım.

Bu hareket onun eskisi gibi sakinleşmesine sebep olurken gözlerinin içine baktım. Ne yapmak istediğimi anlamak için derince gözlerime bakıyor, cevap alamadıkça kaşları çatılıyordu.

"Kriz geçirmeni istemiyorum Melikşah. Sinirleneceğini anladığında kendini ya o ortamdan uzak tut, ya da sana iyi gelecek başka şeyler yap."

"Söylemesi ne kadar da kolay öyle stajyer..." Dediğinde ona hak verdim. Söylemesi gerçekten kolaydı. Ancak elimden bir şey gelmiyordu işte. Onun kadar ağır bir hastaya bakmak için hazır değildim daha.

Ben daha basit psikolojik rahatsızlığı olan kişilere bakıyordum. Onun hastalığı hakkında da bilgiye sahiptim ama daha profesörlerden dinlememiştim nasıl bir şey olduğunu.

"Elimden gelen bir şeyin olmadığını görmek istemiyor musun?" Ters bir şekilde sorduğum soru sinirlendiğim için bu şekilde çıkmıştı. Elim kolum bağlıydı işte.

"Beni tedavi olmaya böyle mi ikna edeceksin?" Zekâsı bir kez daha yüzüme çarparken dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bunu da anlamasını beklemiyordum ama o anlamıştı.

"Öyle ya da böyle... Sen tedavi olmayı kabul edeceksin Melikşah." Hiç reddetmeden anladığı gerçeği ona söylediğimde kabullenmemi beklemiyormuş gibiydi yüzündeki ifade.

Yüzündeki bu ifadeye alayla güldüm. Beni diğer kadınlarla karıştırmak gibi bir hata mı yapıyordu yoksa?

Ben kimseye benzemezdim.

"Gerçeği sana en acı yerinden gösteririm ben Melikşah. Etrafında olan diğer kadınlar gibi sana cilve yapa yapa değil." Derken diğer kadınlar demek bana zor gelmişti.

Daha önceden başka bir kadına benim kadar yakın olması belki de bana hissettiklerini hissetmesi şu an düşünmek istediğim bir konu değildi.

Uzun bir süre de düşünmek istemiyordum.

"Beni sakinleştirmek için öperken de mi cilve yapmadığını mı düşünüyorsun?" Alayıma alayla karşılık verdiğinde dudaklarımın arasımdan hiç planlamadığım bir şey çıktı.

"Senin yerine başka biri olsaydı ve o kişi de sakinleşmek için bana ihtiyaç duysaydı ona da aynı karşılığı verirdim. Ve bunun adına cilve denilemezdi." Sözlerime sinirlendi. Sinirlendiği şey başka birini de öpeceğimi söylemem olmuştu belki de. Bilmiyorum.

"Benden başkasını öpemezsin Mihri. Sadece ben... Duydun mu beni? Sadece beni öpebilirsin." Kıskançlıktan beliren damarlarını boş gözlerle izledim. Boş gözlerle izledim çünkü kendimi kasmıştım. Eğer kasmasaydım hayran hayran onu izleyecektim.

Hayat insanlara cilveli yüzünü çok farklı şekilde gösteriyordu. Karşımda olan bu adam her şeye sahipti aslında. Karun kadar zengin, her istediğini elde eden bir adamdı. Boyunda posunda bir eksiklik yok, hatta fazlalık vardı.

Yüzüne bakan her kızı kendini çekebilecek kadar çekici bir adamdı. Zekâsından bahsetmiyordum bile. Bu adam başlı başına mükemmeldi.

Fazla mükemmel.

Ama senelerdir savaş verdiği bu hastalık onun kendisini insanlara kapatmasına sebep olmuştu. Öyle ki artık ailesi bile onun yanında durmuyordu.

"Öpmeyeceksin... Duydun mu beni?" Hâlâ ona bir cevap vermediğimden ötürü dediklerini tekrarlarken buna cevap vermek istemedim.

Hırsı gözünü boyayan bir kadındım. Eğer hırs uğrunaysa bu adama deliler gibi âşık olup bu sözü versem bile başkasını öperdim.

Ancak ona âşık değildim ve böyle bir söz vermeme gerek yoktu.

"Ben bir doktorum, Melikşah. Eğer bu onların iyi olma..."

"Mihri!" Sesi öyle gür çıktı ki bir an evin duvarlarında çatlaklar oluşacak diye bekledim.

"Size öğretilen kitapların hiçbirinde bir hastayı tedavi için öpmek yazmıyor! Öpemezsin!"

"Seni niye öpebiliyorum o zaman!" Sinirine karşılık bende sinirle cevap verdiğimde gözlerindeki alevlerden yeni bir krizin eşiğinde olduğumuzu anladım.

"Ben hasta değilim." Hasta olduğunu söylemek için dudaklarımı aralayacaktım ki durdum. Yeniden bir kriz geçirmesini istemediğim aklıma gelince susmak zorunda kaldım.

Bir nevi hasta olmadığını kabullenirken ondan uzaklaşıp kaldığım odaya ilerledim. İşlerin bu kadar karmaşıklaşmasından nefret ediyordum.

Bu lanet heriften de nefret etmek istiyorum ama olmuyor. Hatta daha kötüsü olarak ona daha fazla çekiliyordum.

Burada onunla kalmaya alışmaya başlamıştım. Cazibesi beni öyle etki altına almaya başlamıştı ki kendimi yıllardır beklediğim tek anın bu olduğuna inandırmaya kalkışmıştım.

İleride hayatımdan çıkacağını bile bile onunla bu yolu yürümek istiyordum. Mantığım belki hâlâ hayır diyordu ama kalbimin söyledikleri mantığımı çok güzel bastırıyordu.

Uzun süredir ne aile sevgisi ne de arkadaş sevgisi görmeyince aslında beni kullanan Melikşah değil ben olacaktım. Hastalığından ötürü bana bağlandığını düşünüyordum. Bağlandığını ve git gide büyüyen bir sevgisinin olduğunu zannediyordum.

Ben de onun beni sevmesine izin vererek kendimi tatmin etmiş olacaktım bir yandan. Uzun zamandır sevilmeye ihtiyacım olduğunu düşünüyordum. Ve beni sevecek kişi de Melikşah olacaktı.

Aksi mümkün değildi zaten.

Bu evin sınırlarında olduğum sürece başka mantıklı bir seçenek yoktu. Ben onun beni sevmesine izin vermesem o yine de bir şekilde beni sevecekti.

Hatta ve hatta arttırıyorum ki ben de onu sevecektim.

Kahretsin ki bunu yapacaktım. Kendimi tanımam bir yana ondan daha şimdiden etkilenmeye başlamıştım.

Zamanla onu sevmemek, ondan daha fazla etkilenmemem tuhaf olurdu.

"Bana kıçını dönüp gidemezsin Mihri!" Sinir akan sesiyle peşimden gelen adama gözlerimi devirerek döndüm.

"Gayet de güzel gittiğimi gördün sanıyordum oysa." Onun aksine ben sakin bir şekilde konuşurken bu onu daha fazla sinirlendirdi.

Bu adam zaten her an sinirliydi. Onu sinirlendirmemeye çalışmam hiçbir halta yaramıyordu.

"Mihri... Sonra sana zarar verdiğimi söylüyorsun güzelim." Fazla tehlikeli bir sesle konuştuktan sonra yanıma adımladı. Aramızdaki mesafe kapandığındaysa bana üstten bakmaktan büyük bir zevk duydu.

"Ne kadar sinirlenirsen sinirlen, hiçbiri bana zarar vermeni gerektirmez! Bırak artık şu ucuz adam yalanlarını!" Madem onun doktoru olmamı istemiyordu o da o zaman normal bir insanın gözünden kendini görecekti.

"Mihri!" Dişlerini sıkarak söylediği ismim beni daha da çok sinirlendirdi. Neden bir dakika kavga etmeden duramıyoruz bilmiyorum ama her seferinde geldiğimizden bu durumdan çok sıkılmıştım.

"Ne Mihri, ne? Yeter artık! Seninle kavga etmekten çok sıkıldım ben. Çok sıktın beni. Nefret getirdin senden ya!" Az önce kendi içimde kabul ettiklerime zıt şeyler söylemem onu sinirlendirdi. Ama bu sefer arkasını dönüp giden ben değil, o oldu.

"Ne oldu? Kaçıyor musun yoksa?" Damarına iyice basmamla arkasını döndüğü gibi sinirle bana gelirken ondan uzaklaşıp kollarımı kendimi korumak için kaldırdım.

Öfkeyle soluyan adamın eli yukarıda asılı kalırken duyduğum öfkeli nefes sesleri beni daha çok korkutmaya başlamıştı. Öylece kendimi korur vaziyette dikilirken birden kollarımı kaldırıp beni kendine çekti.

Belimi sıkıca sararken kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım.

"Şşt... Sakin ol." Kulağıma fısıldadığı sözler beni iyice delirtti. Sinir hastası olan ben değil, oydu! 

"Bırak beni be!" Sert  bir şekilde onu ittirmeme rağmen ona etki etmiyordu. Hatta beni giderek daha da çok sıkıyordu. 

"Sakinleşmeyi dene Mihri." Bir anda rolleri değişmemizle ağzım şaşkınlıkla açık kaldı. Bu sözleri söylemesi gereken bendim!

"Bak sana beni bırak diyorum Melikşah! Sinirli değilim ben!" Sesimden yoğun bir öfke akmasına rağmen hâlâ nasıl sinirli değildim bilmiyorum ama değildim işte.

"Sakinleşene kadar seni bırakamam." İçimden sabır çekip derin bir nefes aldım. Sakinleşmem tabii ki de kolay olacaktı. Çünkü ben sinir hastası değildim.

Çünkü bu adam iyice sıyırmama sebep olamayacaktı. Daha birçok çünkü sayarak sakinleşebilirdim ama bu ikisi yetti.

"Tamam, sakinim. Bırak." Oldukça uysal bir şekilde çıkan sesime şaşırdı. Kendi gibi çok zor bir şekilde sakinleşmemi bekliyordu öyle mi?

Hasta olduğunu ne zaman kabullenecekti acaba?

Kollarını yavaşça benden çeken adam gerçekten ciddi bir şaşkınlık içindeydi. Bir anda sakinleşmemi beklemiyordu.

"Bazen psikoloji okuduğumu unutuyorsun." Diyerek ondan iyice uzaklaşıp odama girdim. Arkamdan o da girdiğinde katı bir sesle konuştu.

"Nasıl hemen sakinleşebildin? Özel bir tekniği mi var?"

"Evet, var." Kısa bir şekilde sorusunu kestirip attım ama onun hiç kestirip atmaya niyeti yoktu.

Yoktu çünkü buna ihtiyacı vardı. Tekrar hayata dönmesi için öfkesini bir nebze olsa da silebilmesi gerekiyordu.

"Bana da söyle." Emir vermesine sinir oldum, ama çok güzel bir şekilde ağzının payını vermek için cevabı verdim.

"Kafanda bitmesi gerekiyor her şeyin. Kimse değil, sen bitirmelisin bunu! Ancak sen bitiremezsin! Çünkü sen hastasın Melikşah! Hasta kafan buna asla izin vermeyecek!" Söylemek istediğim sözler kesinlikle bu değildi ama ben de sinirlenince ne dediğimi bilmiyordum.

Onu yine ziyadesinden fazla kızdırmıştım ve o bu durumda bile gerçekleri göremiyordu. Biz birbirimize iyi gelmiyorduk. Her an birbirimize zararımız dokunuyordu.

Kedi köpek gibiydik. Sürekli kavga içerisinde, birbirimize zarar vermenin peşindeydik. Şartlar ise hiç adil değildi. O benden kat kat daha güçlü, ben ise o ittirse tüm savaşı kaybedecek kadar güçsüzdüm.

Bu yüzden çenemin kemiği yoktu. Fiziksel olarak veremediğim şiddeti sözlü bir şekilde vermeye çalışıyordum.

"Ben hasta değilim Mihri!"

"Sen hastasın Melikşah! Hasta olduğun için kabullenmek bile istemiyorsun bu durumu! O zeki beynin bir bunu anlamak istemiyor!" Çığırımdan çıkmış bir şekilde bağırırken Melikşah yanındaki komidine tekme atarak yere düşürdü.

"Değilim lan değilim!"

"Evet, öylesin! Delinin tekisin işte! Şu hâllerine bak!" Deyip kınarcasına ona baktıktan sonra bu defa onu öfkesiyle yalnız bırakıp odadan çıktım.

Adımlarımı dış kapıya doğru yönlendirirken ellerimi saçlarımdan geçirdim sinirle.

Yaşadıklarım çok ağır gelmeye başlamıştı artık. Psikoloji okumayı düşünürken asla bunun gibi bir olayla karşılaşacağımı düşünmemiştim.

Eğer düşünmüş olsaydım en son seçeneğim bile olmazdı psikoloji bölümü.

Kahretsin!

Ben gerçekten de bu bölüm için uygun biri değildim. Yapmam gerekenler bunlar değildi. Benim görevim yangına körükle gitmek değil, o yangını söndürmekti.

Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlarken kaldığım odadan bir şeylerin devrilme sesi geliyordu.

Bu seslere katlanamayıp kapıdan çıkıp evin bahçesine ilerledim. Bahçedeki koltuğa oturup ağlamaya devam ederken bir yandan da vücudum korkudan titriyordu.

Sinir vücuduma yapışınca ondan pek korkmuyordum ama sinirim yatışınca ondan deli gibi korkuyordum.

Bir şekilde bana zarar vereceğini düşünmek kanımın çekilmesine sebep oluyor, düştüğüm bu duruma daha da fazla ağlayasım geliyordu.

Bu adamla sonumuz ne olurdu bilmiyordum. Onun için bir şeylere karar vermişken ansızın kararımı değiştirecek şeyler yapıyordu ve bende bu kadar dengesiz davranmaktan yorulmuştum.

Doluya koysam dolmuyor, aza koysam almıyordu.

Ona yakın davranıp istediği şekilde devam etmek istesem illa kriz geçirip beni korkutuyor, ona uzak davranmak istesem daha da büyük bir kriz geçiriyordu.

Gerçekten yorulmuştum artık.

İki haftada ömrümü çürütmüştü. Yaşam enerjimi sömürmüştü.

Beni bırakmayacağını söylüyordu. Peki, ya ne zamana kadar bırakmayacaktı? Ben daha ne kadar esir olarak yaşayacaktım?

Düşündüklerim daha çok ağlamama sebep olurken ailem ile kavga ettiğimde bile bu kadar ağlamadığımı fark ettim. Oysa ailem beni daha çok üzüyordu.

Evin kapısının sert bir şekilde açıldığını duyarken vücudum korkudan bir kez daha irkildi. Bu korkuyla yaşamak istemiyordum artık.

Kızgın adımlarla bana doğru gelen adam ağladığımı gördüğünde adımları bıçak gibi kesildi. Birkaç saniye bana uzaktan bakan adam hızlı adımlarla yanıma gelirken önüme diz çöktü.

Uzun boylu biri olduğu için boylarımız eşit olurken kendimi geriye çekmek istedim ama buna izin vermedi.

Ağladığım için kaşlarını çatan adam gözyaşlarımı sildiğinde ağzımdan bir hıçkırık kurtuldu.

Bu onun daha da fazla kaşlarını çatmasına sebep olurken beni tutup kendine çekti.

"Ağlama Mihri." Bunu demesiyle daha çok ağlarken kızacağından korkup sesimi duymasın diye dudaklarımı ısırdım.

Bunu gören adam eliyle dudaklarıma dokundu.

"Tamam, korkma... Sakinim ben." Beni inandırmak için sesini normalde olduğundan daha kısık tuttu.

Lacivert gözlerindeki kızıllıklar tam olarak sakinleşmediğini söylese de yine de benim için sakin olmayı denediği belliydi.

Ağzımdan bir hıçkırık daha kurtulduğunda ellerimi tuttu.

"Tamam, ben hasta herifin tekiyim Mihri. Ağlama artık."

"Beni bırak... N'olur..." Ağlarken zor bir şekilde konuştuğumda kaşları çatıldı. Sinirlendiğini anladığımda o da anladığımı anladı ve ellerimi bırakıp bu defa yüzümü avuçladı.

"Sen benim şu an en kıymetlimsin Mihri. Seni bırakmam söz konusu olamaz." Bırakmasa bile artık bu evden ölüm çıkardı benim.

Ya o beni öldürürdü ya ben kendimi öldürürdüm. Buna daha fazla dayanamazdım.

"Ama senin için deneyebilirim... İstediğin şekilde davranırım." Bir nevi sinirlendiğinde bana uyacağını, bana kötü davranmayacağını söylüyordu.

"Gözlerinden bir daha şu yaşların akmaması için her dediğine razı gelirim, ama seni bırakmam. Bunu unut." Beni bırakmasının tek bir yolu vardı o zaman.

"Tedavi de olur musun?" Sorduğum soru yüzünün kasılmasına sebep oldu.

Vereceği cevabı merakla beklerken o yine istediğim cevabı verecek gibi değildi.

Ve ben sanırım gerçekten bu evin dışına ölümü çıkartana dek ondan kurtulamayacaktım.

︎▪︎▪︎▪︎▪︎

Merhabalar!

Biraz uzun bir ara oldu farkındayım, ancak elimden bu kadarı geldi.

Melikşah ve Mihri'nin sürekli tartışması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce Melikşah hayır mı diyecek Mihri'nin sorusuna?

Son olarak... Mihri sizce ondan kurtulabilecek mi?

Şimdilik bu kadar diyerek bir daha ki bölümde en kısa zamanda görüşmek dileğiyle...

Not: Ne kadar çok oy ve yorum gelirse bölüm o kadar hızlı sürede gelir.

Continue Reading

You'll Also Like

22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
836K 16.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
2M 88.2K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
137K 735 6
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...