İktidar Oyunları | ognis.

By MSHanDeniz

28.5K 2.3K 958

Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının torunu olan Mahnisa Sultan, ailesini kaybetmesinin ardından padişahının h... More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
33
34
35
son

32

330 24 4
By MSHanDeniz

Haftaya sınav haftam olduğu için bölüm cuma değil, cumartesi veya pazar gelecek bebeklerim maalesef. Anlayışınız için teşekkür ederimm 💓😘

-Şehzade Ogeday

"Asker topladığınız hünkarımızın kulağına gidecektir şehzadem," dedi Atmaca.

Birlikte sarayın bahçesinde talim yapan askerleri izliyorduk. Şimdiden beklediğimden çok asker toplamıştım.

"Bu yüzden acele ediyorum zaten Atmaca, hünkarımız bu meseleye dahil olmadan ordum hazır olmalı. Olmalı ki Şehzade Selim'i bir an evvel bozguna uğratabileyim, böylece benim savaşımın hünkarımızla değil Şehzade Selim'le olduğunu herkes anlar."

"Çıktığınız bu yol zor ve çetin bir yol şehzadem, ilaveten buradan geri adım atmak mümkün değil."

"Evvela validem girdi aramıza, daha sonra kör merhametim. Artık ikisi de yok Atmaca, ikisi de yok. Şehzade Selim yaptıklarının bedelini ödeyecek."

"Elimizdeki askerler kafi değil şehzadem, yeni ittifaklar kurmanız icap eder." Başımı salladım.

"İlave destek şart. Anadolu Beylerbeyi Cenabı Ahmet Paşa, Karaman Beylerbeyi Veysolak Ferhat Paşa ve Adana Beylerbeyi Piri Paşa'ya haber yolla. Rahmetli ağabeyimi pek severlerdi, zannediyorum yanımda olacaklardır."

"Yüz yüze konuşmanızda fayda var şehzadem, mektuplara itibar edemeyiz."

"Hakkalin var, onların desteğini alamazsam bütün çabamız boşa gider. Söyle, gelsinler."

-Mahnisa Sultan

"Yakında fırtına kopacak, öyle değil mi?" diye sordum yanımda oturan Şehzade Ogeday'a bakarak.

"Korkuyor musun?" diye sorduğunda gülümseyerek başımı iki yana salladım.

"Ben senin yanındayken hiçbir şeyden korkmam, zaten senin bahşettiğin bir hayatı yaşıyorum. Her anım Allah'ın bir lütfu, bir hediyesi. Tek endişem sen ve şehzadelerimiz."

"Endişelenme, benim kavgam evlatlarımı korumak için zaten. Onların istikbali için."

"Hünkarımız ne diyecekler, ne yapacaklar? Beni asıl düşündüren bu." Yüzü bulutlandı.

"Son günlerde aklıma merhum Mustafa ağabeyim geliyor, şimdi onu daha iyi anlıyorum. İnsan ne olursa olsun babasına inanmak, güvenmek istiyor. Benim de arzum bu, inşallah beni anlar."

"Ya karşına çıkarsa?" diye sordum zorla. Gözlerimin dolmaması için büyük bir çaba gösteriyordum.

"Hazreti Ali efendimiz der ki, haksızlık karşısında eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz, bu yüzden canım pahasına da olsa geri adım atmak yok Mahnisa. Tereddüt yok, ben hakkımı arıyorum. Ben adalet arıyorum."

Başımı salladığımda uzanıp yanağımı okşadı. Ben de bir süre yanağımı eline yasladım, ardından da avcuna küçük öpücükler kondurdum.

-Şehzade Ogeday

"Şehzadem, Anadolu Beylerbeyi Cenabı Ahmet Paşa, Karaman Beylerbeyi Ferhat Paşa ve Adana Beyi Piri Paşa. Üçünü de rahmetli şehzademizin emrinde olduğu dönemden bilirim," diyerek karşımdaki üç adamı benimle tanıştırdı Atmaca.

"Şehzadem sizi görmek, yanınızda olmak bizler için büyük şeref."

"Allah size uzun ömürler nasip etsin şehzadem. Sizin gibi yüce gönüllü, yiğit bir şehzade için canımız feda olsun."

"Haberi alır almaz yola revan olduk şehzadem, Amasya sancağına tayin edilmeniz bizi ziyadesiyle üzdü."

"Sizin gibi yiğit paşaların hürmeti ve sevgisi bir şehzadenin en büyük hazinesidir. Size her şeyi anlatacağım. Şehzade Selim ne yazık ki kardeş olduğumuzu unutup arkamdan çirkin oyunlar oynadı, Lala Mustafa ve Sokullu Mehmet Paşa denilen hainlerle birlik oldu. Canımı almaya bile teşebbüs etti."

"Tövbeler olsun."

"Allah korusun."

"Üzerine yürümediğim, bozguna uğratmadığım takdirde tekrar harekete geçecek. Bundan mütevellit onunla karşı karşıya geldiğimde yanımda olmanızı, kuvvetlerinizle gücüme güç katmanızı isterim," dedikten sonra hepsine tek tek baktım.

"Şehzade Selim, bu yüce devlete padişah olacak niteliklere zinhar haiz değildir."

"Devleti Aliyye'nin ve hanedanımızın istikbali için taşın altına elimizi sokmaktan gocunmayız şehzadem."

"Merak ettiğim bir husus var şehzadem, sizin savaşınız kime karşı? Şehzade Selim'e mi yoksa hünkarımıza mı?" diye sordu Ahmet Paşa.

"Benim derdim yalnızca Şehzade Selim'le! Paşalar, Şehzade Selim'le savaşacağım. Allah'ın izniyle de kazanacağım ve tek varis olarak emri hakkın vuku bulmasını bekleyeceğim."

"Yani şehzadem, Sultan Süleyman'ı tahttan indirmek gibi bir niyetiniz yok?" diye sordu tekrar Ahmet Paşa, kuşkuyla.

"Allah şahidim olsun ki benim canibimden hünkarımıza tek bir ok dahi atılmayacak. Veziriazam Rüstem Paşa'nın ve Vezirisani Semiz Ali Paşa'nın bana olan sadakatleri malum, sizler de onlar gibi benim yanımda olursanız hünkarımızla karşı karşıya gelmeden bu meseleyi halletmiş oluruz." Birbirlerine baktılar.

"İnşallah. Size karşı hürmetimiz, alakamız büyük şehzadem lakin müsaade ederseniz acele etmeden meseleyi kendi aramızda iştişare etmek isteriz akabinde size haber veririz," dedi Piri Paşa. Atmaca'ya bir bakış attıktan sonra ona dönüp başımı salladım.

"Müsaade sizin lakin unutmayın ki zor günümde yanımda olanlar istikbaldeki muzaffer günlerde de yanımda olacaklardır."

Üçü de bana selam verip gittiklerinde biz de Atmaca ile saraya girdik ve daireme doğru yürümeye başladık.

"Paşaları eskiden beri tanıyorsun Atmaca; benim yanımda olacak, benimle birlikte cenk edecekler mi dersin?"

"Af buyurun şehzadem lakin paşaların üçünü de hünkarımız tayin etmiştir, sadakat keşke gönülden gelse lakin öyle değil. Mühim olan sizin kudretinizdir, siz ne kadar güçlüyseniz etrafınızda o kadar sadık insan olur."

"Gücümden şüphen mi var?"

"Haşa yalnız şunu unutmamanız gerekir, bir şehzadenin gücü divandaki paşaların ve askerin desteğiyle ölçülür."

"Askerin tamamı yanımda değil lakin karşımda da olmazlar, paşalara da gelince Devleti Aliyye'nin veziriazamı ve veziri Semiz Ali Paşa bana bağlı."

"Ben onlara güvenmiyorum, ne Rüstem Paşa'ya ne de Semiz Ali Paşa'ya zerre kadar itimadım yok. Unutmayın şehzadem, onların elinde bir şehzade kanı var."

"Ya seni mahcup ederlerse, son ana kadar bana destek olurlarsa?"

"O vakit zafer sizindir."

Hüseyin Çavuş'un bize doğru geldiğini gördüğümüzde susup yanımıza gelmesini bekledik. Karşımıza geldiğinde bana selam verip konuşmaya başladı.

"Şehzadem, payitahttan gelenler var."

*

"Bu son ikaz şehzadem, hünkarımız vakit kaybetmeden Amasya'ya gitmenizi emrediyorlar. Aksi takdirde bunu isyan olarak kabul edip gerekli tedbirleri alacaklar," dedi Semiz Ali Paşa.

Babamdan bana bir mektup getirmişti, ben de onu okuyordum. Okuduktan sonra oflayarak yanımdaki divana bıraktım.

"Malumun ilanı," diye mırıldandım.

"Buna şükretmek lazım şehzadem, hünkarımız adil ve merhametli davrandılar. Sadece size değil, Şehzade Selim'e de nasihatçi gitti."

"Sokullu Mehmet Paşa'nın nasihati belli, ben sizin tavsiyenizi merak ediyorum," diyerek konuya atladı Atmaca.

"Böyle günlerde sakin olmak mühimdir, öfkeyle hareket etmek olmaz. Bu yüzden ikazın dikkate alınmasını ve emre tartışmasız bir şekilde itaat edilmesini tavsiye ederiz."

"Rüstem Paşa da senin gibi düşünür?" diye sordum ona bakmadan.

"Bırakın Şehzade Selim'in üzerine gitmeyi, emre karşı gelmeniz bile kafi. Hünkarımız savaşa dahil olur ve karşınızda yer alır. Bu topyekün bir savaş manasına gelir ki henüz hazır değiliz şehzadem. Bu Devleti Aliyye'yi fetrete düşürür, yüce atanız Sultan Mehmet Han Hazretleri'ni hatırlayınız."

"Hünkarımızın ordusu gelmeden Selim'i bertaraf edebilirim."

"Bu mümkün değil zira Şehzade Selim karşınıza çıkmaz, haberi alır almaz geri çekilir ve hünkarımızın kanatları altına girer."

"En fazla Bursa'ya kadar kaçabilirler, orada da Akdeniz donanması yani Turgut Reis girer devreye. İki ateş arasında kalırlar," dedi Atmaca. Ona dönüp başımı salladım.

"Hünkarımız er ya da geç yetişir, o vakit ne yapacaksınız?"

"Sadakat yemini edip emrettiği üzere Amasya sancağına döneceğim, tabii tek varis olarak." Semiz Ali Paşa başını salladı.

"Anlaşılan siz her şeyi düşünmüşsünüz şehzadem, inşallah Mihrimah Sultanımız sizi ikna eder de sular bir an evvel durulur." Kaşlarımı çattım.

"Mihrimah Sultan'la ne alakası var?"

Semiz Ali Paşa kapıya döndüğünde baş hareketiyle kapı açıldı ve içeri ablam Mihrimah girdi. Onu gördüğümde şaşkınca ayağa kalktım. Biz sarılırken Semiz Ali Paşa ve Atmaca çıkıp bizi yalnız bıraktılar.

"Hünkarımızın emirlerine nasıl karşı gelirsin Ogeday, neden hala Amasya'ya gitmedin?"

"Haksızlığa uğradığımı biliyorsun Mihrimah, Selim'in oyunlarıyla sürüldüğüm o uğursuz sancağa gitmeyeceğim. Mustafa ağabeyim Amasya'dan ölüme yürümüştü, aynı hataya düşmek istemiyorum."

"Amasya'nın ne manaya geldiğinin farkındayım, ne olursa olsun burada kalarak hünkarımızın iradesine karşı geliyorsun. Tam da Selim'in istediği şey."

"Selim'in istediği, hünkarımızın canımı alması zira bunu kendisinin yapması mümkün değil."

"Selim hünkarımıza mektup yazarak asker topladığını, ordu hazırladığını bildirmiş. Hünkarımızın bu iftiraya itibar etmemesi için ne diller döktüm bir bilsen." Bakışlarımı kaçırdığımda anladı. "Ogeday, hayır. Asker toplamıyorsun, öyle değil mi?" diye sordu şaşkınca.

"Ne bekliyorsun Mihrimah, adım adım yaklaşan ölümün karşısında elim kolum bağlı oturmamı mı?"

"Sana inanamıyorum, nasıl yaparsın bunu? Valideme söz vermiştin," dedi sinirle.

"Ben sözümü tuttum kardeşim lakin onlar bana başka bir çare bırakmadı. İstikbalde ya zafer var ya da ölüm."

-Mahnisa Sultan

"Şehzadem Ogeday'ı yalnız bırakmayın sultanım, yalvarırım. Size olan sevgi ve hürmetleri boşuna değil, şimdiden rahmetli valideniz Hürrem Sultan'ın yerine koyuyorlar sizi. Hem bütün bunlar Nurbanu'nun fitne fesadı sultanım, Şehzade Selim'in aklını çelen şeytan o."

Mihrimah Sultan sarayımıza gelmişti. Şehzade Ogeday'la görüştükten sonra beni dairesine çağırmıştı. Divanda otururken karşısında ayakta dikiliyordum, yan tarafımızda da Sümbül Ağa bekliyordu.

"Sana ne demeli, hadiseler almış başını yürümüş. Savaş kapıda, tek satır haber yollamadın bana," dedi sinirle.

"Korktum sultanım, payitahta giden mektupların akıbeti belli değil. Ya düşmanların eline geçseydi, şehzademizin canını öyle tehlikeye atamazdım." Yardım etmesi için Sümbül Ağa'ya baktım.

"Öyle de korktuğumuz başımıza geldi, ateş sardı etrafımızı vallahi," dedi Sümbül Ağa korkuyla.

"Elbet bu yangını söndüreceğiz, sen ve ben Mahnisa. Ne yapıp edip Şehzade Ogeday'ı ikna etmeliyiz, asker toplamaktan vazgeçip Amasya'ya gitmeli." Mihrimah Sultan'ın sözlerine başımı salladım.

"Sizce bu Sultan Süleyman'ı durdurmaya kafi mi, şehzademizin üzerindeki kara bulutlar dağılır mı?" diye sordum kuşkuyla.

"Orasını bilemem ama şimdilik durduracağı aşikar, öyle değil mi Sümbül?"

"Hakkaliniz var sultanım, belki de şehzademiz Ogeday'ın Amasya'ya gitmesi daha hayırlı olabilir zira yanmak istemiyorsak ateşten uzak durmamızda fayda var."

"Ben üzerime düşeni yaparım elbet sultanım ancak unutmayın ki bu savaşta ben bir tarafım. Şehzademiz neye hükmederse arkasında olur, uğruna canımı feda ederim."

"Ala, hep böyle akıllı olacaksın Mahnisa. Savaş başlarsa durduramayız, tek yapmamız gereken savaşa mani olmak. Anladın mı beni?" Başımı salladım ve dizlerimi kırarak selam verdim.

-Şehzade Ogeday

"Paşaların sadakati kadar korkuları da büyük şehzadem, size inanıyorlar lakin hünkarımızın gazabından çekiniyorlar," dedi Atmaca.

Hüseyin Çavuş ile birlikte daireme gelmişlerdi. Ben divanda sıkıntıyla otururken ikisi karşımda yan yana ayakta duruyorlardı.

"Sadede gel Atmaca, yanımdalar mı değiller mi?"

"Biraz daha vakit istediler, iyice düşünüp adımlarını sağlam atmak istiyorlar." Başımı salladım.

"Onları bekleyecek değilim, vakti gelene kadar gücümüze güç katmaya devam edeceğiz."

"Elbette, onlardan kati cevap gelinceye dek asker toplamaya devam etmeliyiz," dedi Hüseyin Çavuş beni onaylayarak.

*

"Seni hatandan döndürmeden buradan ayrılmayacağım, haberin olsun," dedi Mihrimah. Daireme gelmişti ve iki kardeş oturuyorduk.

"Sarayımda varlığın beni ancak mesut eder, keşke hep kalsan."

"Mazi okumasını bilen için istikbalin sırlarını anlatan bir kitaptır, çok acı hadiselerle tecrübe ettik ki hünkarımız ihanetle sınandığında gözü evlatlarını dahi görmez."

"Rahmetli Mustafa ağabeyimin başına gelenleri unutmak ne mümkün."

"Hünkarımız validemin ölümünden sonra kendi karanlığına gömüldü, zihninde ne fırtınalar kopuyor Allah bilir. Bana söz ver, onun gazabından korunmak için Amasya'ya gideceksin." Elimi tuttuğunda elini sıktım.

"Gideceğim Mihrimah, merak etme."

"Sahiden gidecek misin?"

"Madem hünkarımız böyle buyurmuş, Amasya'ya gideceğim." Gülümsedi.

"Ne geçiyor aklından Ogeday, ne yapacaksın?"

"Senden saklayacak değilim Mihrimah zira ailemden güvendiğim bir tek sen kaldın, görünen o ki biraz zamana ihtiyacım var."

"Ne için?" diye sordu merakla.

"Amasya'da asker toplamaya devam edeceğim, ilaveten ordularını göndermesini beklediğim beyler var. İnşallah yanımda olacaklar, güçlendiğim anda Selim'in üzerine yürüyeceğim ve bu iş bitecek."

"Başka çare kalmadı mı, bir umut yok mu?" diye sordu bu sefer de üzgünce.

"Kılıç kınından çıktı bir kere Mihrimah, hünkarımız da Selim de bunu unutmaz ve ilk fırsatta kellemi alırlar. Mihrimah'ım, benim güzeller güzeli kardeşim, benim senden başka kimsem yok artık. Eğer yanımda olmayacaksan, bana destek olmayacaksan şimdi burada söyle ve yollarımız ayrılsın."

"Ordunu hazır et, gücünü topla ve ne icap ediyorsa onu yap. Sana yemin ediyorum, bütün gücümle arkandayım." Uzanıp bana sarıldığında ben de kollarımı ona doladım.

Birkaç gün sonra Mihrimah, İstanbul'a dönmek üzere Sümbül Ağa ile birlikte sarayımdan ayrılmıştı. Onu yolcu ettikten sonra Atmaca ile birlikte daireme girdik.

"Kaybedecek, boşa harcayacak vakit yok Atmaca. Hüseyin Çavuş etrafa ve diğer sancaklara haber salsın, yanımda cenk etmek isteyen herkese kapım açık. Sen de paşaların yanına git, onlara verdiğim mühlet doldu. Benimle birlikte hareket edecekler mi, bilmem lazım. Ordum en kısa sürede hazır olmalı."

"Emredersiniz, şehzadem her ne kadar kabul etmeseniz de hakikat ortada. Tıpkı ağabeyiniz gibi sizin de rakibiniz Şehzade Selim değil, Sultan Süleyman Han'dır. Dikkatli olun, zinhar sırtınızı dönmeyin. Her daim bir şüphe olsun içinizde zira hünkarımız baba olduğunu ancak büyük felaketlerle hatırlayan bir hükümdar, bunu aklınızdan asla çıkarmayın."

"Rahmetli Mustafa ağabeyim gibi bile isteye ölüme yürüme diyorsun."

"Bazen elbette değiştirmek mümkün değil lakin maziye bakıp düşünüyorum, bizim kaderimiz nerede değişti diye. Ah bir günah şehzademiz, vicdanlı şehzademiz. Amasya'ya sürüldüğü ilk gün isyan bayrağını çekmeliydi, tıpkı sizin gibi. İşte o vakit her şey bambaşka olabilirdi lakin sizin akıbetiniz onun gibi olmayacak, istikbaldeki bu savaşın galibi siz olacaksınız."

"İnsanın tabiatı neyse kaderi de odur Atmaca, ben kendimi bildim bile doğru bildiğimi söyledim ve yaptım. Bundan sonra olacakları da cesaretle karşılamaya hazırım, Allah yardımcımız olsun."

"Amin," dedi başını sallayarak.

*

Amasya'ya gelmiştik. Askerler talim yaparken Hüseyin Çavuş ve ben onları izliyorduk. Şimdiden neredeyse bir ordu gibiydik.

"Üç yüz civarında asker bugün ordumuza kaydoldu şehzadem. Yevmiyelerini, masraflarını hesaplayıp asker almaya devam edeceğiz," dedi Hüseyin Çavuş.

Hüseyin Çavuş'a başımı sallarken bize doğru gelen at sesleriyle başımı çevirip baktım. Atmaca geliyordu. Atından inip karşıma geldiğinde başını eğip selam verdi.

"İnşallah hayırlı haberlerle geldin Atmaca."

"Üç paşayla da konuştum, kabul ettiler. Yirmi bin askerle emrinize amadeler şehzadem." Gülümsedim.

"Nihayet. Şehzade Selim ve ordusu karşımızda duramayacak Atmaca, Allah'ın izniyle zafer yakın demek."

-Mahnisa Sultan

Şehzade Orhan sancağından gelmişti. Şehzade Ogeday, diğer oğlu olan Şehzade Osman'ı da çağırdı ve dördümüz birlikte dairesinde oturduk. Şehzade Orhan ve Osman, babalarının ellerini öperken ben de yanlarında gülümseyerek onları izliyordum.

"Benim arslan şehzadelerim, sizler benim en büyük gücüm ve hazinemsiniz."

"Size layık bir evlat olmak, en büyük arzumuz şehzadem," dedi Şehzade Orhan.

"İnşallah aranızdaki kardeşliğin ne denli kıymetli olduğunu idrak edersiniz, temennim rahmetli Cihangir ve Mustafa ağabeyimle benim gibi kardeşler olmanızdır." Bana bakıp gülümsedikten sonra tekrar evlatlarına döndü. "Orhan'ım, epeydir Çorum Sancakbeyi'sin, iyi haberlerini alıyorum."

"Ben ne zaman gideceğim sancağıma baba?" diye sordu Şehzade Osman.

"Senin de vaktin gelecek arslanım. Malumunuz üzere bir ordu topluyorum, büyük bir ordu. Hazır olduğunda Şehzade Selim'in üzerine yürüyeceğim, inşallah bu seferden zaferle ayrılacağız."

"İnşallah şehzadem, sancağımda iki bin asker var. Onlarla birlikte yanınızda saf tutacağım şehzadem," dedi Şehzade Orhan.

"Ben de sizinle geleceğim şehzadem," dedi Şehzade Osman da.

"Arslanlarım benim, inşallah istikbalde kafire karşı birlikte kılıç kuşanacağız lakin bu savaşta ben tek başıma olacağım. Sen sancağına döneceksin, sen de kardeşlerinin yanında olacaksın. Onlara göz kulak olacaksın."

"Şehzadem, kardeşlerimin yaşları küçük. Ben sancağa çıktım, babamız istikbalimiz için savaşırken oturacak değilim. Müsaade edin, ben de geleyim." Şehzade Orhan'ın sözlerinden sonra Şehzade Ogeday bana dönüp gülümsedi.

Ardından ayağa kalktı, Şehzade Orhan'ın karşısına geçip ellerini onun omuzlarına koydu ve gülümsedi.

"Zinhar kendini tehlikeye atmak yok. Ben ne dersem, o. Söz mü?"

"Söz."

Continue Reading

You'll Also Like

143K 9.9K 63
Tanıtım; Sessiz, sakin ve işsiz olan Orion Black' in haftalar boyu evde kalarak düzensiz beslenmesi ve günlerce uykusuz kalması sonucu 26 yıllık haya...
92.1K 4.9K 60
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
1.9K 188 20
Cesaret nasıl hayatın tehlikesiyse, korku da onun güvencesidir. - Leonardo Da Vinci
978 90 8
''Seninle yaşıycağım ne olabilirki benim ya'' ''Kader'' ''Ne'' ''Bizim seninle kaderimiz var''