İktidar Oyunları | ognis.

By MSHanDeniz

28.1K 2.3K 956

Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının torunu olan Mahnisa Sultan, ailesini kaybetmesinin ardından padişahının h... More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
31
32
33
34
35
son

30

418 34 65
By MSHanDeniz

Bölüm bu kadar geç geldiği için çok özür dilerim benim için gerçekten yoğun bir gündü bugün maalesef. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, oy ve yorumlarınızı bekliyorum! 💗💋

-Şehzade Ogeday

"Şehzadem mektubunuz ve malum hediyeniz Şehzade Selim'in eline geçmiş olmalı."

Ben dairemde çini boyarken Atmaca da karşımda dikiliyordu.

"Ne dersin Atmaca, Selim karşıma çıkacak mı?" diye sordum gözümü elimdeki çiniden ayırmadan.

"Sanmam, buna cesaret edemez. Muhtemelen gönderdiklerinizi hünkarımıza ulaştıracaktır. Bu da bizim için iyi mi olur, kötü mü orası meçhul."

"İnceldiği yerden kopsun. Validem hünkarımıza karşı yanımda duracaktır, hele ki Selim'in yine sözünden döndüğünü gördükten sonra. Ben haklı olduğumdan eminim ve içim rahat. Tabii keşke diğer ihtimal vuku bulsa da Selim karşıma çıksa, bir kez olsun saygı duyarım ona."

Aradan birkaç ay geçtikten sonra Selim'in karşıma çıkacağı haberi geldi. Hemen zırhımı giydim ve kılıcımı kuşandım. Mahnisa'ya haber vermeden Atmaca, Hüseyin Çavuş ve birkaç asker alıp Manisa'ya doğru yola çıktım. Selim de buraya doğru gelecekti ve ortada bir ormanda buluşup kozlarımı paylaşacaktık.

At koştururken nihayet onu ve arkasındaki ordusunu görmemle atımı yavaşlattım. O da beni gördüğünde aynını yaptı. Atımdan indim, Atmaca ve Lokman Ağa'nın ortasında durdum. Selim de atından inip bana doğru birkaç adım attı. Onun da arkasında bir ağa ve Lala Mustafa vardı.

Selim'in arkasındaki ağanın bir baş hareketiyle yan tarafa saklanmış olan okçuları çıkıp yaylarını çektiler ve oklarını bizi doğrulttular. Selim ve arkasındaki ağasının yüzünde pis bir sırıtış vardı. Bu sırada benim de saklamış olduğum Hüseyin Çavuş'un okçuları Selim'in okçularını vurdu ve Selim'le onun askerlerine karşı yaylarını çektiler.

"İndirin okları," dememle oklar indi. "Hainlik edeceğini biliyordum, aksi halde karşıma çıkmaya cesaret edemezsin. Şimdi seni kim kurtaracak Selim, validem mi?"

Kılıcımı kınından çıkarıp ona doğrulttuğumda o da aynını yaptı. Ona doğru bağırarak koştum ve ortada birleştik, kılıçlarımız birbirine vurdu. İkimizin de kılıcı birbirimize doğru havadaydı.

"Valideme verdiğin sözü bozmakla hata ettin Selim, bedelini canınla ödeyeceksin."

"Söz mü kaldı Ogeday, yemin mi kaldı?" diye sorduktan sonra bana saldırdı.

Birkaç hamleyle onu savurdum. Birkaç kere kılıçlarımız birbirine değdiğinde bir hamleyle yüzünü kestim. Yarası kanamaya başladığında arkasını dönüp yarasını sildi ardından koşarak bana saldırdı. Birkaç hamleden sonra kılıcını fırlatıp onu ittim ve yere düşmesini sağladım. Yere düştüğünde ise tepesine dikilip kılıcımı boğazına doğrulttum.

"Sakın Ogeday, eğer canımı alırsan Sultan Süleyman sağ koymaz seni. Bizzat alır kelleni."

"Umurumda değil. İster af dile, ister ayaklarıma kapan yalvar, öleceksin Selim. Öleceksin! Sana söylemiştim, merhametin zerresi kalmadı bende."

"Madem arzun bu, madem kardeşini öldürmek istiyorsun durma öldür hadi lakin sen bu değilsin Ogeday. Sen kardeşine kıyamazsın. Sen de Mustafa ağabeyime benziyorsun, Cihangir'e benziyorsun. Onlar gibi merhametlisin, bu senin fıtratında var."

Sinirle bağırarak kılıcımı başının yanındaki toprağa sapladım. Ardından eğilip çenesini tuttum ve sıktım.

"Bu son olsun Selim, son. Eğer bir daha karşıma çıkarsan kılıcımı kalbinin tam ortasına saplarım, bilmiş ol."

*

Sarayıma girdiğimde dairemde sadece oğlum Orhan, birkaç hatun ve Gülşen Kalfa vardı. Elimi uzattığımda Orhan gülümseyerek öptü.

"Şehzade babam, sarayınıza hoş geldiniz."

"Orhan'ım, arslan şehzadem benim," dedim ve büyümüş oğlumun yanağını okşadım.

"Gülşen Kalfa, küçük oğlum Osman ve zevcem Mahnisa Sultan nerede?" diye sordum merakla kalfama dönerek.

"Şifahane'deler şehzadem," dediğinde kaşlarımı çattım.

"Nesi var?"

"Şehzademizin sıhhati yerinde lakin Mahnisa Sultanımızın durumu hassas. Doğum başladı şehzadem, şehzademiz Orhan da şifahanenin kapısından bir an olsun ayrılmıyor."

Telaşla Şifahane'ye doğru yürüdüm. Kapının önünde Gülşen Kalfa'nın dediği gibi oğlum Osman beni bekliyordu. "Baba!" diyerek sarıldı beni gördüğünde. Ardından Gülşen Kalfa'ya onu götürmesi için başımla işaret ettim.

"Daha vardı, nereden çıktı bu erken doğum?" diye sordum telaşla yanımdaki Atmaca'ya.

İçeri bir hekimin girmesiyle kapı açıldı ve yatakta acı içinde yatan Mahnisa ile göz göze geldik. Onu böyle görmek içimi yakmıştı.

-Mahnisa Sultan

Gülşen Kalfa içeri girdiğinde acı içinde bağırıyor, ağzımdaki kumaşı sıkıyordum. Ogeday'a çok ihtiyacım vardı ama onu da içeri almıyorlardı. En sonunda bebeğin içimden çıktığını hissettiğimde derin bir nefes aldım lakin ağlama sesleri gelmiyordu. Hekim kadın bebeğimi odanın bir köşesine götürüyordu.

"Bebeğim, nesi var bebeğimin?" diye sordum son mecalimle.

"Ne oluyor hatun?" diye sordu Gülşen Kalfa telaşla.

"Çok zayıf," diye mırıldandı hekim kadın.

"Neden göstermiyorsunuz bana bebeğimi?"

Bebeğimin acı çığlığını duyduğumda rahat bir nefes aldım. Çok şükür yaşıyordu, ölü doğmamıştı. Bunun rahatlığıyla kendimi uykunun kollarına bırakacağım sırada tekrar gelen sancıyla bağırdım. Bitmemiş miydi yani, bir tane daha mı bebek geliyordu?

-Şehzade Ogeday

Şifahane'nin önünde bir ileri bir geri yürüyordum. Mahnisa'nın çığlıkları kesildiğinden beri daha da meraklanmıştım. En sonunda Gülşen Kalfa içeriden çıkıp yanıma geldi ve eğilerek selam verdi.

"Şehzade Hazretleri, Mahnisa Sultan doğurdu."

Daha fazla bir şey söylemesine izin vermeden odadan içeri girdim. Mahnisa uyuyordu, yanında da çocuklarımız vardı. Evet, iki tane çocuğumuz olmuştu. Bir elimle Mahnisa'nın saçını okşarken diğer elim de bebeklerin üzerindeydi. Bebeklerin ikisi de valideleri gibi uyuyorlardı.

"Bir erkek, bir tane de kız evladınız oldu şehzadem. Mahnisa Sultanımızın vaziyeti iyi, müsekkin ilaçlar verdik. Kız bebek de iyi lakin küçük şehzade zar zor nefes alıyor, çok erken doğdular. Oğlanın yaşaması mucize olur."

"Allah'ım yardım et, merhametini esirgeme ondan ya Rabbi'm. Ne gerekiyorsa derhal yapın," dedim elimle oğlumun siyah saçlarını okşarken.

"Elimizden geleni yapıyoruz şehzadem, bundan sonrası Allah'a kalmış. Dua edeceğiz, inşallah Rabbi'm dualarımızı karşılıksız koymaz."

Mahnisa'ya tekrar baktığımda, sevgilim her şeyden habersiz mışıl mışıl uyuyordu. Dışarıdan Osman'ın sesini duyduğumda bebekleri ve Mahnisa'yı bırakıp dışarı çıktım.

"Şehzadem," dedim oğlumu gördüğümde.

"Kardeşim doğmuş, görmek istiyorum." Başımı salladım.

"Daha değil küçük şehzadem, kardeşlerin bir hayat mücadelesi veriyorlar. İnşallah bizimle kalacaklar." Oğlum üzüntüyle bana sarıldığında ben de ona sarıldım.

*

"Hata ettiğimi mi düşünüyorsun Atmaca?" diye sordum arkamdaki Atmaca'ya. Onun yanında da Lokman Ağa vardı. Günün kritiğini anca yapabiliyorduk.

"İnşallah bir gün pişman olmaz, o kılıcı keşke indirseydim demezsiniz şehzadem. Bilirsiniz, merhametten maraz doğar derler."

"Allah merhamet göstermeyene rahmette bulunmaz Tuğrul Bey'im, bence şehzademiz doğru olanı yaptılar. Allah korusun Şehzade Selim'in canını alsaydınız valideniz Hürrem Sultan'ın yüzüne nasıl bakacaktınız? Daha mühimi, bunun hesabını vicdanınıza nasıl verecektiniz? Siz merhamet sahibi bir şehzadesiniz, bu sizi Şehzade Selim'den ayırıyor. Farkınızı ortaya koyuyor," dedi Lokman Ağa gülümseyerek.

"Hiçbir şehzadeyi vicdanı tahta çıkarmadı Lokman Ağa, ilaveten merhamet tek taraflı olmaz. Merhamet dilemek için bunu hak etmek icap eder."

Akşam olduğunda tekrar Mahnisa ve çocuklarımın yanına, Şifahane'ye gitmiştim. Bu sefer yanlarında bir kadın daha vardı, oğlumu kucaklamış sallıyordu. Kızım da validesinin yanında, validesi gibi uyuyordu.

"Vaziyeti nasıl?" diye sordum hekim kadına, oğluma bakarak.

"Maalesef aynı şehzadem, bu geceyi atlatırsak bir umudumuz olacak."

"Hatun kim?" diye sordum bu sefer de Gülşen Kalfa'ya dönerek.

"Bebek için süt anne bulduk şehzadem zira Mahnisa Sultanımızın sütü ikisine de yetmeyebilir. İnşallah Allah şehzademizi bize bağışlayacak."

"Bebeğim.."

Mahnisa'nın sesini duyduğumda ona doğru yürüdüm. Yeni yeni uyanıyordu. Yanında yatan kızımızın başını okşadıktan sonra süt annesindeki oğlumuza baktı ve telaşla bana döndü.

"Nesi var bebeğimin?"

"Sakin olun sultanım," dedi Gülşen Kalfa.

"Sen iyisin değil mi Mahnisa?" diye sordum saçlarını okşarken. Başını salladı lakin gözlerini oğlumuzdan ayırmıyordu.

"Emzirmek istiyorum," dediğinde süt anne kalkıp oğlumu Mahnisa'nın kucağına verdi.

"Maşallah, anasının sütü şehzademize şifa olacak," dedi Gülşen Kafa gülerek.

-Mahnisa Sultan

Ben kucağımda oğlum, Gülşen Kalfa'da kızımla birlikte Şehzade Ogeday'ın dairesine girdik. O da şehzadeleri ile birlikte bizi bekliyordu. Bizi gördüğünde ayaklandı ve bana doğru gelmeye başladı.

"Şehzadem, Allah dualarımızı kabul etti," diyerek küçük oğlumuzu onun kucağına verdim. Ben de Gülşen Kalfa'nın kucağından kızımı aldım.

"Allah'ıma şükürler olsun," dedi ve oğlumuzun alnına küçük bir öpücük kondurdu Şehzade Ogeday.

"Şehzademiz çok küçük lakin kuvvetli, hayata tutundu. Anasının sütü yaradı, sıhhat verdi şehzademize," dedi Gülşen Kalfa.

Şehzade Ogeday oturduğunda ben de gidip yanına oturdum. Bu sırada şehzadeler Orhan ve Osman da yanımıza gelmişlerdi. Şehzade Ogeday'a baktığımda, gülümseyerek oğlumuza bakıyordu.

"Mehmet'im, küçük, cesur şehzadem benim."

Ardından şehzademizi Gülşen Kalfa'nın kucağına verip benim kucağımdan kızımızı aldı ve onu da öptü.

"Oğlumuza rahmetli ağabeyimin ismini verdim, kızımızın ismi de senin rahmetli validenin ismi olsun istiyorum. Ayşe Hanım Sultan." Gözlerim dolmuştu, tebessüm ederek ona sarıldım.

-Şehzade Ogeday

Payitahttan çağrıldığım haberi geldiğinde hemen hazırlıklar yapıldı ve haremimle birlikte Topkapı'ya doğru yola koyuldum. Ben önden atımla gidecektim, Mahnisa ve çocuklar da arkamdaki arabayla geleceklerdi.

Saraya girdiğimde Selim de yeni gelmişti. Demek ki onu da çağırmışlardı. Atımdan indikten sonra onu da bekledim ve birlikte bahçede yürümeye başladık.

"Yine rahat durmadın, beni şikayet ettin değil mi? Aynı anda burada olmamızın başka bir izahı yok."

"Ogeday seni şikayet etseydim canından olurdun, buraya neden geldik ben de bilmiyorum."

Sarayın girişinde bizi ablam Mihrimah bekliyordu. Önce bana, ardından da Selim'e sarıldı ve ikimize hoş geldiniz dedi. Onu özlemiştim, uzun süredir görüşemiyorduk lakin mütemadiyen mektup halindeydik.

"Hünkarımız niye çağırdı bizi buraya, biliyor musun?" diye sordu Selim merakla. Ben de Mihrimah'ın vereceği cevabı beklemeye başladım.

"Gelin benimle."

Mihrimah bir şey söylemeden bizi hünkarımızın dairesine götürdü. Yolda validemin hasta olduğunu söylemişti. Orada bizi validem ve babam bekliyordu. Eğilip babama selam verdik ve ikimiz de uzattığı elini öptük.

"Validem, hasta olduğunuzu neden söylemediniz daha evvel? Nasıl saklarsınız bunu?" diye sordu Selim üzgünce.

"Validem ne oldu size böyle?" diye sordum ben de.

"Ben boynuma sarılırlar, hasret gideririz diye düşünürken azar işittim." Validemin bir elini ben, diğer elini de Selim öptü. "Arslan şehzadelerim, öyle özlemişim ki. Selim, ne oldu yüzüne?"

"Mühim bir şey değil validem, talim yaptığım esnada oldu. Küçük bir kaza." Validem güldü.

"Torunlarım, onlar da geldiler değil mi? Nicedir gözümde tütüyor onlar da."

"Geldiler validem, şehzadem Murat da burada. Yoldayken katıldı maiyetime."

"Evlatlarım sizi sual edip duruyorlar validem," dedim ben de.

"Yeni bir şehzade ve sultanımız doğmuş, işittim," dedi validem bana dönerek. Gülümseyerek başımı salladım.

"Doğrudur. Şehzademe rahmetli ağabeyimin adını verdim, Mehmet. Sultanıma da Mahnisa'nın validesinin ismini koyduk, Ayşe."

"Allah hepimize uzun ömür nasip etsin."

"Amin."

-Mahnisa Sultan

Makbule ile birlikte Topkapı'da kaldığım daireme doğru yürürken Nurbanu ile karşılaştım. Kırmızı bir kaftan giymişti. Yanında da kalfası Canfeda Hatun vardı. Beni gördüğünde eğilip selam verdi.

"Tekrar karşılaştık sultanım, hoş geldiniz," dediğinde yapmacık bir şekilde gülümsedim.

"Sen de hoş geldin Nurbanu. Manisa'da şehzadenle birlikte şehzademe düzenlediğiniz oyunların farkındayım lakin yine muvaffak olamadınız. Şehzade Ogeday hepinizin hakkından geliyor gördüğüm kadarıyla."

"Hadsiz, sen nasıl konuşursun benimle böyle?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım.

"Karşında cariyen yok senin. Ben bir sultanım, ayrıca Şehzade Ogeday'ın nikahlı zevcesi ve bir şehzadeyle sultan anasıyım. Unutma, benim de babam Venedik'ten dönme bir paşaydı. Seninle aynı topraklardan geliyor sayılırız. Aklından geçenleri okur, senden önce davranırım. Bundan böyle şehzademin saçının teline dahi zarar vermeye kalkarsan acımam, bilesin."

-Şehzade Ogeday

Daireme girdiğimde beni Rüstem Paşa ve Lala Mustafa bekliyordu. İkisi de eğilip selam verdiler beni gördüklerinde.

"Şehzadem hoş geldiniz, keşke böyle elim bir vaka sebebiyle karşılaşmasaydık."

"Acımız tarifsiz, validemle vedalaşmak güç. Manisa'da gördüğümde halsizdi lakin hekimler mühim bir şey olmadığını söylemişlerdi, öyle değil mi lala?" diye sordum Lala Mustafa'ya bakarak.

"O vakit doğru teşhis koyamamışlar demek ki şehzadem, ben de sultanımızın vaziyetini öğrenince inanın çok sarsıldım."

"Böyle bir zamanda bunları konuşmak gelmiyor içimden lakin son zamanlarda Şehzade Selim'le aranızda vuku bulan hadiseler bir hayli endişe verici," dedi Rüstem Paşa.

"Ne vakit endişe verici olmadı ki? Ne valideme verdiği söz ne de taşıdığı kan Selim'i durduramıyor, mütemadiyen bir hainlik peşinde."

"Hürrem Sultanımızı bile karşısına aldığına göre Allah muhafaza, kim bilir onun yokluğunda nelere kalkışır."

"Bunları konuşmanın sırası değil Rüstem Paşa. Validem iyileşecek inşallah, benim ümidim bu."

"İçiniz rahat olsun şehzadem, her koşulda itimadınızı boşa çıkarmayacağız."

"Manisa'da gözünüz kulağınız olmaya devam edeceğim şehzadem, her an emrinizdeyim," dedi Lala Mustafa.

*

Mihrimah, Selim ve beni alıp Has Bahçe'ye çıkarmıştı. Arkamızda korumalarla yürümeye başladık.

"Validem yıllarca bu sarayda bizim için hayatta kalmaya çalıştı, birçok fedakarlıkta bulundu. Size zarar gelmesin diye onca tehlike atlattı, buna rağmen siz hiçbir düşmanın beceremediği kadar onu üzdünüz. Bize düşen, validemin son günlerinde onu mutlak suretle bahtiyar etmek. Kavga dövüş istemiyorum, yoksa karşınızda beni bulursunuz bilesiniz."

"Üzerime düşen neyse ona riayet ederim," dedi Selim başını sallayarak.

"İçin rahat olsun Mihrimah, validemin saadeti her şeyden mühim."

-Mahnisa Sultan

Sümbül Ağa gelip Hürrem Sultan'ın beni görmek istediğini söylemişti. Geleli birkaç gün oluyordu ve onu hiç görememiştim. Dairesine birkaç kez gitmek istemiştim ama hasta olduğu için almamışlardı beni. Şehzade Ogeday da oldukça hasta olduğunu, zar zor yürüdüğünü söylüyordu ve validesi için oldukça üzgündü. Onu böyle görmek beni de çok üzüyordu.

Hürrem Sultan'ın dairesine girdiğimde onu yatağında yatarken görmeyi beklesem de divanında otururken buldum. Beni gördüğünde gülümsedi ve yanını işaret etti. Ben de ona selam verdikten sonra gülümseyerek gidip yanına oturdum.

"Çok geçmiş olsun sultanım, umarım tez vakitte sıhhatinize tekrar kavuşursunuz," dediğimde gülümseyerek ellerimi tuttu.

"Çok konuşmaya mecalim yok Mahnisa ama senin beni anlayacağını biliyorum. Beni çok dikkatli dinle, tamam mı?" Başımı salladım aceleyle. "Sana ilk kızım dediğim günü hatırlıyor musun? O günden beri Mihrimah ile seni hiç ayırmadım. Seninle uzak düşsek de haberlerini hep aldım, her zaman her şeyden haberim vardı.

Başlarda Ogeday ile olmanı istemedim çünkü seni de Mihrimah gibi işimize yarayacak bir paşayla evlendirmek istiyordum. Ama sen Mihrimah gibi değildin benim güzel kızım, sen onun gibi boynunu büküp benim emirlerime razı olmadın. Bunda Ogeday'ın da çok payı var, biliyorum."

"Ben size karşı gelmek hiç istemedim," diye mırıldandım.

"Biliyorum kızım, inan ki her şeyi biliyorum. Ben artık bu dünyada olmadığımda Ogeday'ı ve evlatlarını sen koruyacaksın. Selim'den değil lakin Nurbanu'dan korkmalısın. O tam bir yılan, Selim'in aklına giriyor. Ogeday'ı ve evlatlarını gerekirse hünkarımızdan bile koruyacaksın, anlıyorsun beni değil mi Mahnisa? Mihrimah da hep sizinle olacak merak etme, hiçbir zaman yalnız olmayacaksın lakin vakti geldiğinde hayatta kalan siz olmalısınız. Hayatta kalan, tahta çıkan Ogeday olmalı. Bunu da ancak sen yanında olursan yapabilir."

Continue Reading

You'll Also Like

11K 846 82
-MAKİNE ÇEVİRİSİDİR- Bir dünya savaşının zemininde geçen esaret-kaçırma klasik romanında yardımcı karakter oldum. Evde soğuk muamele gören ve istism...
31.4K 2.3K 100
Kocasının ellerinde ölen bir kötü kadın karakterin bedenine reenkarne olan bir kızın hikayesi. Babası ve erkek kardeşi tarafından siyasi bir amaç uğr...
507K 58K 34
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
147K 16.7K 144
Bir R-19 romanındaki erkek başrol oyuncularıyla uzak bir adada mahsur kaldım. Kadın başrol oyuncusuna eziyet ettikten sonra erkek liderler tarafından...