SARMAŞIK +18

M_edusaa

44.8K 1.5K 360

Tenimin üzerinde teni vardı. Hastalıklı bir adama ev sahipliği yapan göğsüm cayır cayır yanıyordu. Verdiği so... Еще

1. Bölüm "ÇIKMAZ YOL"
2. Bölüm "MUCİZE"
3. Bölüm "ESİR"
5. Bölüm "SAYDAM DUYGULAR"
6. Bölüm "ÖLÜMÜN GÖLGESİNDE"
7. Bölüm "SERBEST BIRAKILAN DUYGULAR"
8. Bölüm "SEN BANA YASAKSIN"
9. Bölüm "BANA MECBURSUN"
10. Bölüm "KALP IŞIĞI"
11. Bölüm "YENİLGİ"
12. Bölüm "AŞKIN MİLADI"

4. Bölüm "KOR"

3.7K 136 12
M_edusaa

- Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. -

İyi okumalar dilerim.

▪︎▪︎▪︎

Elimdeki elmayı sessizce barfiks çeken adama bakarak yerken bir yandan da saymaya çalışıyordum. Ancak bazen o kadar hızlanıyordu ki sayıyı kaçırıyordum. Yine de yüzü geçtiğinden emindim ama.

Biraz olsun yorulmayan adam neredeyse bir elli tane daha çektikten sonra kendini aşağıya bırakıp barfiks demirinden uzaklaştı. Göğsünden aşağıya akan terlerlere bakarken üzerime doğru yürümeye başladı.

"Spor yapmayı sever misin stajyer?"

"Hâlimden belli olmuyor mu?" Dediğimde erkeksi bir şekilde güldü. Gözlerim bir süre gülüşüne takılırken kendimi hızlıca toparladım.

Ondan etkilenmemeliydim. Etkilenecek bir şeyi yoktu.

Bir şeyi yoktu çünkü birçok şeyi vardı.

Kendi içimde bunun çatışmasını yaşarken yanımdaki havluyu alıp boynundaki terleri silip havluyu boynuna astı.

Ellerini iki yanıma koyarak beni kendine hapsettiğinde gözlerimin içine bakarak konuştu.

"Benimle spor yap." Emrini birkaç saniye düşündüm ama cevap belliydi. Spor yapmaktan asla haz etmezdim, haz etmeyi de düşünmüyordum.

"Hayır, öyle bir şey yapmayacağım." Derken ondan kurtulmaya çalıştım ama buna izin vermedi.

"Yapar mısın demedim, yap dedim."

"Oradan bakılınca kukla gibi mi duruyorum? Seninle spor falan yapmayacağım Melikşah, çık şuradan." Dediklerimi umursamadan beni kucağına alan adamın omuzlarına vurup bunu istemediğimi belirttim.

"Sana spor falan yapmak istemediğimi söyledim hasta herif! Bırak beni!" Ondaki gelişimleri görmek için bazen hastalığından dem vuruyordum ama o bunu çoğunlukla bunu umursamıyordu.

"Melikşah!" Sesim spor salonunu inlettiğinde durup gözlerime baktı. Gözlerime boş boş bakmasından fırsat bilip kucağından indim.

"Söz dinle biraz ya! Kararlarıma saygı duy! Beni buraya zorla getirmen yetmiyormuş gibi şimdi de hayatıma müdahale mi ediyorsun? İnan kaçmak istesem çok da güzel kaçarım!" Sanki hiçbir şey değil de son dediğim cümle ona dokunmuş gibi sinirden ellerini yumruk yaptı.

"Beni sinirlendiriyorsun Mihri. Ve bu benim hiç hoşuma gitmiyor."

"Sen de beni sinirlendiriyorsun ve ne tuhaf ki bu da benim hoşuma gitmiyor!" Ondan daha fazla sinirli bir şekilde karşılık verdiğinde elini yumruk yapmasının yanı sıra sinir belirtilerine diş gıcırdatması da eklendi.

Onu haddinden daha fazla sinirlendirdiğim buradan belli olurken o olmasa bile ben kendime bir dur noktası verip odadan çıkmak için hareketlendim.

Ama o buna izin vermeyip beni kolumdan tuttu. Tuttuğu kolumu bırakmayıp aksine her saniye biraz daha fazla sıkarken tam onu uyaracaktım ki tuttuğu kolumdan beni çekip önüne fırlattı. Şaşkınlıktan hiçbir şey yapamazken yere dizlerimin üzerine düştüm.

"Seni öldürürüm Mihri. Ve bu sadece bir söz değil. İnan ki icraate geçerim. Beni bir Allah'ın kulu da durdurmaz." Hasta yönü yine onu ele geçirirken ellerimi yumruk yaptım. Kendimi sakin tutmak zorundaydım. Krizini tetikleyecek bir başka söz daha söylememeliydim.

Ancak bu çok zordu. Her şeye sinirlenebiliyordu. Ve bu sinirin az üzerine gidildiğinde kriz geçirmesi çok kolay oluyordu. Hastalık onu tamamen etkisi altına almıştı neredeyse.

"Canımı yakamazsın!" Canımı yaktığı konuda onu uyarırken dudaklarında alaylı bir gülüş oluştu. Ona ulaşamadığımı bu gülüşten anladım.

"Hem de öyle bir yakarım ki... Denemek ister misin?" Deyip beni kolumdan tutarak ayağa kaldırdı.

"En çok canını ne yakar mesela? Ona göre hareket edebilirim." O an sanki gerçekten de beni ölüm derecesine getirecek gibi canımı yakacağını zannettim. Ondan hiç olmadığım kadar korktum. Kolumu ondan kurtarmaya çalışsam da nafileydi. Beni bırakmıyordu.

"Bırak beni."

"Sana seni asla bırakmayacağımı ne zaman söyledim? Sen benim elimden ancak cansız bir şekilde kurtulursun Mihri Karaca." Dediğinde ellerinin altında titrediğimi hissettim. O da bunu güldü ve bundan sadistçe zevk aldı.

Bu adama yaklaşmak inanılmaz zordu. Onu artık tedavi falan etmek istemiyordum. Sadece kaçıp gitmek istiyordum.

"Buradan kaçacağım, sana yemin ederim ki kaçacağım!" Korkudan aklımdakileri ona söylediğimde sinirine sinir kattı.

"Hele bir dene Mihri... O bacaklarına kızgın mumu döküp seni yürüyemeyen hâle getirene kadar durursam bana da Melikşah demesinler." Korkudan gözlerimin dolduğunu hissettim.

"Melikşah..." Titrek bir sesle adını zikrettiğimde bakışları hâlâ değişmemişti. Hastalıklı yanı onu çok kötü bir adama çeviriyordu. Normalde Melikşah bu kadar kötü bir adam değildi. En azından bana karşı.

Geçen seferki gibi yine onu sakinleştirmek için onunla temasta bulunurken elimi göğsüne koydum. Kaslı bedenini elimin altında hissederken bu sefer korkudan ondan etkilenemedim. Eskisi kadar etkileyemedi beni.

Gözleri kısa bir an göğsüne koyduğum elime kayarken tekrar göz göze geldiğimizde gözlerimden iri bir yaş düştü. Gözleri düşen gözyaşıma bakarken dudaklarım titriyordu. Kendimi hıçkıra hıçkıra ağlamamak için zor tutuyordum.

Beni kendinden uzaklaştıracaktı ki onu bırakmadım. Sıktığı kolum ağrımaya başlamıştı ancak şu an bir ikilemde kaldığı için bunu fark edemiyordu.

"Melikşah." Adını bir kere daha tonlamam benim için son nokta olurken hem korkudan hem de acımdan ağlamaya başladım.

Gözyaşlarım onun kaşlarının çatılmasına sebep olurken birkaç dakika sonra bakışları değişmiş, bana eskisi gibi bakmaya başlamıştı. Elini benden çektiğinde kendimi tutamayıp dizlerimin üzerine düştüm.

Bu iş gerçekten çok ağır bir işti. Keşke başından bu işi seçmeseydim. Keşke şu an geçmişe dönmek için bir şansım olsa.

Onun karşısında çekinmeden hıçkıra hıçkıra ağlarken bir süre sonra o da benim gibi yere çöktü ve çenemden tutarak gözlerine bakmamı sağladı. Onun o koyu lacivert gözlerine bakarken ağlamam daha çok şiddetlenirken bu adamla nasıl baş edeceğimi düşündüm.

Hastalığı giderek ağırlaşıyordu. Yakında ben bile yetmeyebilirdim ona. Kriz geçirdiğinde kendini kontrol edemiyordu. Geçen sefer ki gibi olmamıştı. Bu sefer bana çekinmeden zarar verebilmişti.

Beni kendi göğsüne çektiğinde buna karşı çıkmadım. Krizi atlatmış, eski hâline geri dönmüştü. Şu an bana bir zarar vermezdi. Ancak bir daha ki geçireceği kriz ne zamandı onu bilemiyordum.

Sıktığı kolumu yavaş hareketlerle ovalamaya başlarken kendimi daha çok yasladım ona. Dokunuşlarından pişman olduğu belliydi ama ağzından tek bir söz bile çıkmıyordu.

Dakikalar sonra gözyaşlarım durduğunda ağzından birkaç söz duyabildim.

"Seni bırakamam Mihri. Bunu benden isteme. Her şeyi iste, bunu isteme." Söylediği sözlerden sonra gözyaşlarım yeniden akmaya başladı. Çıplak bedeni yüzünden bunu hemen hisseden adam kollarını bana dolarken yavaşça kucağına aldı beni.

Hiçbir şey demeden kucağında hareketsizce dururken gerçekten kendimi bomboş hissediyordum. Geçirdiği bu kriz ondan çok bana ağır gelmişti. O alışmış olmalıydı ki gerçeğe hemen geri dönebilmişti. Ancak ben hiç de hemen gerçeğe dönememiştim. Sanki dünyadan kopmuştum.

O denli boşlukta hissediyordum.

Ve eminim ki gerçeklere dönmem hayli zaman alacaktı. 

▪︎▪︎▪︎

İki günün sonunda hâlâ beni bıraktığı yatağımdan çıkmamıştım. Onun getirdiği yemeklerden az bir şey yemek harici hiçbir şey yapmıyordum. Bazen benimle konuşmak istiyordu ama her seferinde onu yanıtsız bırakıyordum.

Bazen de dokunmak istiyordu bana ama korkuyla ondan uzaklaşıyordum. Ondan korkudan uzaklaştığımı gördüğünde elini yumruk yaparak kendini geri çekip odadan çıkıyordu.

Böyle davranması umurumda bile değildi. İki gün önce beni çok güzel korkutmuştu zaten. O korkudan sonra ona daha farklı yaklaşacağımı sandıysa çok büyük yanılmıştı.

Yine o günlerden birinde odaya elindeki kahvaltı tepsisiyle girdiğinde garip bir şekilde bugün canım yemek yemek istemiyordu. Oysa yemek benim en vazgeçilmezlerimden biriydi. Kilom da bunu çok güzel bir şekilde belli ediyordu zaten.

Kahvaltı tepsisini yanımdaki komidine bıraktığında gelen yemeğin kokusu midemi bulandırdı. Gerçekten hiçbir şey yemek istemiyordum. En sonunda iştahım da kapanmış olmalıydı.

Ne yemeğe ne de ona bakarken yiyip yemeyeceğimi anlamak için birkaç dakika bekledi. Yemediğimi görünce de karşıma geçti.

"Yemek ye Mihri."

"Yemek istemiyorum." İki kelimelik kısa bir cevaptan sonra gözlerimin yönünü değiştirirken çenemden tutup zorla ona bakmam için zorladı beni.

"Hasta mısın?"

"Değilim, sadece yemek istemiyorum." Dedim ve kendimi ondan uzaklaştırdım. Sorduğu sorulara cevap verme sebebim bu odadan en kısa süre içerisinde çekip gitmesini istediğim içindi. Ancak o inatla odadan gitmiyordu.

"O zaman ye. Dün akşamdan beri bir şey yemedin."

"Yemek istemiyorum. Sonra yerim."

"Mihri... Sonra sinirli olan, hasta olan ben oluyorum! Beni sinir etme, ye şu yemeği." Dediğinde sinirle ona döndüm. Geçen sefer olanlardan bir şey çıkartamamış mıydı bu adam?

"Ya sen benim sabrımı mı sınıyorsun?! Ben senin kuklan falan değilim dedim sana! Benim hayatıma karışamazsın!" Dediğimde sert bakışları değişmeden üzerime eğildi. Yüzlerimiz arasında kısa bir mesafe kaldığında sessizce konuştu.

"Senin hayatın demek, benim hayatım demek. Sen benimsin unuttun mu? Kadınımı düşünmek hiç anormal bir şey değil." Benim için kadınım demesi beni şaşkınlığa uğrattı. Ağzım açık ona bakakalırken dudağının kenarında ufak bir kıvrım oluştu.

İşaret parmağıyla aralık kalan dudaklarımı çenemi yukarı ittirerek kapattığında gözlerimiz öylece birbirine kilitlenmişti. Koyu lacivert gözleri her insandan daha güzel bakarken bu hastalığa yakalanacak kadar ne yaptı diye düşünüyordum.

Ne yapmıştı da ya da ne yaşamıştı da bu ceza ona reva görülmüştü?

Normal bir insan olarak karşıma çıkamaz mıydı? Hiç mi şansımız olmazdı o zaman?

Ben normal bir insandım. O ise zengin bir iş adamıydı. Eminim benden daha güzel ve başarılı kadınlarla geçiriyordu benden önceki zamanlarını. Bu durum zoruma gitmedi. Aksine çok normal karşıladım.

"Ben senin değilim."

"Sen benim kadınımsın." Reddime başka bir şekilde karşılık verdi. Beni bir mal olarak görmektense kendinin sevgilisiymiş gibi bahsetmişti.

Her zaman böyle normal baksa, sözlerimi dinlese olmaz mıydı?

Bu adamdan etkilendiğim değiştirilemez bir gerçekti. Bu Stockholm sendromu değildi. Bundan emindim. Ona o şekilde bağlı değildim çünkü. Normalde bir kadın bir erkekten nasıl etkilenirse ondan o şekilde etkileniyordum. Beni kaçırdığı aklımda bile yoktu. Sanki kendi rızamla burada duruyor gibiydim.

İki gün önce yaşanan olaya kadar da gerçekten öyleydi zaten.

"Ben senin hiçbir şeyin değilim Melikşah. Bunun farkına var artık." Bir haftayı geçik bir şekilde buradaydım ve bu adam ilk geldiğim günden beri benim ona ait olduğumu düşünüyordu. Ancak yanılıyordu. Ben ona ait değildim.

Sadece birkaç kez öpüştük diye bir ilişki içerisinde de olacak değildik. Ayrıca bu ilişki hiç etik değildi. O hastaydı ben ise doktordum. Hastama bu şekilde yaklaşmam hiç doğru değildi. Kendime engel olmalıydım.

"Benimsin Mihri." Sakin bir şekilde reddetmemi istemez bir sesle karşılık verdiğinde yutkundum. Ben ona ait değildim.

"Senin falan değilim. Ben kimseye ait değilim."

"Sen kimseye ait olamazsın zaten. Sadece bana ait olabilirsin."

"Senden tiksiniyorum!" Asla ona karşı böyle bir duygu içerisinde değildim ancak alay eder gibi onun olduğumu söylemesi kanıma dokunuyordu. Hayatımda daha önce bu kadar aşağılandığımı hatırlamıyordum.

Birkaç ay sonra iyileştiğinde beni hayatından çıkartacaktı. İleride bana yaptıklarından dolayı pişman olacak bir adam da değildi. Yani beni unutması kolay olacaktı. Ancak ben ileride bugün karşılık veremediğim için kendimi yiyecektim. Yani bir nevi ilerisinin hıncını çıkartıyordum ondan.

Ondan tiksindiğimi söylemem dişlerini sıkmasına sebep oldu. Bir hafta içerisinde iki kez kriz geçirmesine sebep olmuştum ve bu da sanırım üçüncü olacaktı.

"Benden tiksinmiyorsun."

"Hayır, tiksiniyorum."

"Tiksindiğin bir adamı neden öptün o zaman Mihri Karaca?" Sorduğu soru dona kalmama sebep oldu. Bu soruya ne cevap verebilirdim ki şimdi? Resmen kendi kazdığım kuyuya kendim düşmüştüm.

"Orayı karıştırma... O sen bana zarar vermeden önceydi." Bana zarar verdiğini hatırlattığımda bakışları dalgınlaştı.

"Deniyorum Mihri. Sana zarar vermemek için deniyorum... Ancak hep beni daha çok sinirlendirecek şeyler söylüyorsun."

"İlk seferde de sinir etmiştim seni ama bana zarar vermemiştin!" Bahanesini sildiğimde yutkundu.

"Bazı krizlerde kendime mukayyet olamıyorum. Bazılarında ise kontrolü elimde tutabiliyorum."

"Bu yüzden tedavi olmalısın ya işte!" Tedavi olması gerektiğini hatırlattığımda benden uzaklaştı. Bunu demem hoşuna gitmemişti.

"Tedavi falan olmayacağım stajyer."

"Neden?" Şaşkınlık içerisinde sesimi yükseltirken bir yandan da ayağa kalkıp karşısına dikilmiştim.

"O sikik tedaviler hiçbir sike yaramıyor da ondan!"

"Hiç düzgün tedavi olmadın ki sen! Nasıl işe yarasınlar?!" Dosyasını incelediğim için hastalığının nasıl geliştiğini biliyordum. Bu yüzden bu kadar kolay bir şekilde karşılık verebilmiştim.

"Tedavi falan yok! Unut bunu Mihri!" Dedi ve odadan çıkmak için hareketlendi. Kolundan tutup onu engellerken o kolunu bırakmam için beni zorladı ancak bırakmadım.

"Tedavi olacaksın Melikşah Saruhan!" Çünkü tedavi olmazsan ben bu evden gidemem. Bu yüzden tedavi olacaksın. Buna mecbursun.

"Bırak kolumu Mihri." Sakin bir şekilde beni uyardığında bu uyarısını dikkate almadım.

"Tedavi olmalısın Melikşah. Bunun üstesinden berab..."

"Sana bırak kolumu dedim!" Bir anda sözümü kesip gücü yettiğince bağırdığında korkuyla elimi kolundan çektim.

"Çıkma bu odadan." Deyip giderken arkasından çığlık çığlığa bağırdım.

"Senden nefret ediyorum!" Sinirden gözlerim dolduğunda ellerimi saçlarımdan geçirdim. Sinirimi almayınca odadaki her şeyi dağıtmaya başladım. Getirdiği yemekte dâhil her şey yerle bir olurken elime geçen küçük bibloyu odadaki dolabın aynasına fırlattım.

Ayna büyük bir gürültüyle parçalanırken sinirle bağırdım.

"Nefret ediyorum senden, nefret! Yanına geldiğim güne lanet olsun! Seni dinlediğim güne lanet olsun! Allah belanı versin senin!" Göğsüm hızla inip kalkarken odanın kapısı hızla açıldı.

Karşımda az önce odadan çıkan adamı bulduğumda sözlerime korkmadan devam ettim.

"Allah belanı versin. Tez zamanda ölürsün inşallah! Beni bu eve kapattın ya, Allah belanı versin." Ağzıma gelen tüm bedduaları ederken sinirden gözü dönmeye başlayan adam bu sefer beni korkutamadı çünkü bende en az onun kadar sinirliydim.

"Sözlerine dikkat et Mihri!" Derken dibime kadar girmiş olan adamı omuzlarından ittirdim.

"Etmiyorum! Etmeyeceğim de! Sike sike olacaksın o tedaviyi duydun mu beni?! Madem beni bırakmana o hastalıklı beynin izin vermiyor, sen de tedavi olup beni bırakacaksın!" Küfür etmemden dolayı bakışları şaşkınlığa uğrayan adam kısa süre içerisinde kendini toparladı. Sözlerimi zihninden geçirdiğinde kaşları çatıldı.

"Kendimi tamamen kaybetmedim ben Mihri! Tedavi olsam bile sen benim yanımda kalmaya devam edeceksin. Amacın ben tedavi olurken ortalıktan kaybolmaksa unut onu. Çünkü ben tedavi falan olma..." Sözlerini yüzüne attığım tokatla kestim. Beklemediği bu hamlemden dolayı yüzü sağa dönen adamı yakalarından tuttum.

"Sakın o kelimeyi tamamlayıp beni delirtme Melikşah. Sakın!" Diye uyardığımda yüzünü bana doğru çevirdi. Sinirden dişlerini sıkarken siniri yüzünden belirginleşmiş olan damarlarına kaydı gözüm. Tokat atmakla onu haddinden fazla sinirlendirmiş olmalıydım.

Birkaç saniye sonra atağa geçtiğinde ben bana zarar verecek sandım ama o hiç beklemediğim bir şey yaptı. Beni kendine çekip dudaklarıma yapıştığında şaşkınlıkla kalakalmıştım.

Hoyratça dudaklarımı öpen adama karşılık vermedim. Ben karşılık vermedikçe sinirle dudaklarımı ısırırken öfkem yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. Dudaklarının çekiciliği yüzünden bir anda kendimi onun dudaklarına karşılık verirken bulduğumda ellerim ensesini buldu.

Sert bir şekilde öpüşürken, ikimizde hıncımızı dudaklarımızdan çıkarıyorduk aslında ama nasıl oluyorsa ikimizde bu şekilde sakinleşiyorduk. Uzun bir öpüşmenin ardından geri çekildiğinde kapattığım gözlerimi açtım.

Nefeslerimiz birbirine karışırken göğüs uçlarımın iyice sertleştiğini hissettim.

"Beni çok zorluyorsun Mihri." Belimi okşayarak dudaklarıma doğru fısıldayan adam cinsel arzumu daha da doruklara çıkartıyordu.

"Beni zorladığın kadar zorlayamam Melikşah." İsmini söylemem onun beni kendisine iyice çekmesine sebep verirken kafasını boynuma eğip derin bir nefes aldı.

"Seni istiyorum Mihri. Tamamen benim kadınım ol." Kulağıma fısıldadığı cümle öylece kalmama sebep oldu. Arzuyla yanan dudaklarını kulak meme sürttüğünde titrek bir nefes verdim.

Ondan etkilendiğim bariz belliydi ancak olmazdı. Bizim öpüşmemiz bile doğru değildi. Ben onun doktoruydum. O ise benim hastamdı. Hadi bunu geçtim... Adam ileride iyileşecekti ve ben onun bu hâlinden faydalanmış olarak kalacaktım.

Ayrıca bana zarar verdiğini unutup onunla birlikte olmak kadar saçma bir şey olamazdı. Gerçi bende ona zarar vermiştim. Hem de ona bakılarak sağlıklı olan biri olarak.

"Olmaz." Deyip ondan uzaklaşmaya çalıştım ancak buna izin vermedi.

"Bana seni ver." Reddimi umursamadan kulağıma fısıldadığı söze karşılık yutkundum. "Cennetine cehennemimi al Mihri. Onun şu an sana çok ihtiyacı var." Bahsettiği cinsel organını sözlerinin hemen ardından bana bastırdığında inlememek için kendimi zor tuttum.

"Olmaz Melikşah. Uzak dur benden." Dediklerimi bir kez daha umursamayarak beni koltuk altlarımdan tutup kucağına aldı. Kollarım boynuna dolanırken şimdi onunla tam olarak yüz yüzeydim.

"Senin için nasıl sertleştiğimi hissediyorsun değil mi?" Bir kez daha kendini bana bastırdığında bu sefer inlemeden duramamıştım. Kendi yandığı yetmiyormuş gibi bir de beni yakıyordu.

"Sikeyim Mihri... Beni her an daha da fazla tahrik ediyorsun." Arzudan sertleşmiş sesi ve gözleriyle şu an yırtıcı bir hayvana benziyordu. Sanki kendimi ona teslim etsem beni parçalayarak alır gibiydi.

"Duş... Soğuk bir duş alman iyi gelebilir." Onun bu arsız sözlerine karşılık söylediğim sözler onun kaşlarını çatmasına sebep olurken gözlerini kapatıp sakince derin nefes aldı.

Gözlerini açtığında gözleri kurnazca parlıyordu. Bu parlama bana hiç iyi şeyler hissettirmezken hareket etmeye başlamıştı bile. Nereye gittiğimizi banyoya girene kadar anlamazken banyoya girdiğimizde gözlerim büyüdü.

Umarım düşündüğüm şeyi yapmayacaktık.

"Beni yaktığın gibi söndür Mihri Karaca. Yoksa bu yangın seni en sonunda kora çevirecek." Beni kucağından indiren adam üstündeki gömleğin düğmelerini açmaya başladı.

Gözlerimi ondan kaçırırken dudaklarımı ısırdım. Zaten neredeyse kora dönmüş gibiydim. İkidir onun için yanıp onun yüzünden sönüyordum. Korun tekrar alevlenmesi zor değildi. Kendimi zor tutuyordum.

Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde karşımda anadan doğma bir şekilde durduğunu görünce dudaklarım şaşkınlıktan aralık kaldı. En azından üstünde boxerını bırakır diye düşünmüştüm ama adam onu bile yapmamıştı.

Kahretsin, bu adam beni gerçekten yakıp yakıp en sonunda kora çevirecekti.

▪︎▪︎▪︎

Merhabalar!

Arayı biraz uzun tuttuğumu biliyorum ancak diğer kurgularıma da yazarken Sarmaşık'a bölüm atmak ancak bugünü buldu.

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Biraz şiddeti seven bir ikiliyi okuyoruz fark ettiyseniz. Bu size ne düşündürüyor?

En kısa sürede tekrar görüşmek dileğiyle, kendinize iyi bakın.

Sevgilerle...

Продолжить чтение

Вам также понравится

Neden? | Texting 𝑛

Любовные романы

1.6M 56.6K 79
Arya: Neden? Arya: Neden yaptın bunu? Arya: Neden beni aldattın?!
Öğretmenim +18 Sare

Любовные романы

850K 16.7K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
Tutku'nun Alevi +18 Gece

Любовные романы

522K 4.5K 25
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
Savaş Ağa Berna

Любовные романы

3.6M 132K 73
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...