SARMAŞIK +18

By M_edusaa

44.5K 1.5K 357

Tenimin üzerinde teni vardı. Hastalıklı bir adama ev sahipliği yapan göğsüm cayır cayır yanıyordu. Verdiği so... More

1. Bölüm "ÇIKMAZ YOL"
2. Bölüm "MUCİZE"
4. Bölüm "KOR"
5. Bölüm "SAYDAM DUYGULAR"
6. Bölüm "ÖLÜMÜN GÖLGESİNDE"
7. Bölüm "SERBEST BIRAKILAN DUYGULAR"
8. Bölüm "SEN BANA YASAKSIN"
9. Bölüm "BANA MECBURSUN"
10. Bölüm "KALP IŞIĞI"
11. Bölüm "YENİLGİ"
12. Bölüm "AŞKIN MİLADI"

3. Bölüm "ESİR"

4K 139 6
By M_edusaa


- Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın -

İyi okumalar dilerim.

▪︎▪︎▪︎

Hayat düğümlenmiş bir ipten başka bir şey değildi. Eğer düğümleri açmayı başarabilirsen hayatın güzel giderdi. Her şey sorunsuz olurdu. Ama açamazsan... O zaman üzerine kara bulutlar çökmeye başlardı.

Yanında tek bir kişi bile yokken o düğümle bakışmak belki de hayatından bir on sene götürürdü. Yanında biri varsa ise o senin için o düğümleri açardı zaten.

Benim yanımda kimse yoktu.

Annemde yoktu babamda. Tek bildikleri beni azarlamak, işlerini yaptırtmaktı. Severler miydi beni; belki bir ihtimal.

Annem her gün arıyordu yalan yok. Hâlimi hatırımı sormadan yapamazdı. Yine de bana yaptıklarını unutturmuyordu. Bazen telefonlarını hiç açmak istemiyordum ama elim cevaplama tuşuna gidiyordu işte.

Onunla konuşmadığım beşinci gündü. Beni aradığı ama ulaşamadığı beşinci gün. Kimseyi de arayamazdı başka. Arkadaşım yoktu çünkü. Öylece ben ona cevap verene kadar beklemekle yetinmek zorundaydı.

O zamana kadar ömründen ömür giderdi, bilirim. Ancak bu sefer elimde olan bir şey yoktu. Şu dakika aramasını görsem aklım istemese yüreğim ister, o aramayı cevaplardım.

Beşinci günün sonunda evden ona görünmeden çıkıp etrafı incelerken düşünüyordum bunları. Çünkü şimdi bir kez daha anlıyordum ki kurtulma gibi bir ihtimalim yoktu.

Yol çizgisinin bile belli olmadığı bu yerde ağaçlardan başka bir şey yoktu. Sağa gitsem orman, sola gitsem orman... Evet, araçların geçebileceği kadar boşluklar vardı. Ancak bu yollardan hangisinden geldiğimi nereden bilebilirdim?

Buradan o beni götürmeden gitmem imkânsızdı. Belki de artık bu yüzden emindi kaçmayacağımdan. Çünkü kaçamayacağımı biliyordu.

Kriz geçirdiği günden bu yana ayrılmaz olmuştuk. Kahvaltılarımızı beraber yapıyor, yemeklerimizi beraber yiyorduk. Hatta bazen canım çok sıkıldığı için onu spor yaparken izlemeye bile gidiyordum.

O anlamıyordu ama onun her hareketini aklıma kazıyordum. Tabii en çok da onu izlemek bir zevk hâline geldiği için izliyordum. Kum torbasına vurdukça gerilen kaslarını, hızlıca yumruklarını geçirirken genişleyen sırt kaslarını...

Vücudumda bir kıpırtı hissederken kollarımı birbirine dolayıp kollarımı sıvazladım. O anlarda olduğu gibi yine vücuduma bir titreme gelmişti.

Birden arkamdan belime sarılan kollarla olduğum yerde korkuyla sıçrarken kafamı beni saran kolların sahibine çevirdim.

"Melikşah?" Şaşkınlıkla adını tonladığımda yüzündeki ciddi ifade de bir değişim olmadı.

"Bir yere mi gidiyordun Mihri?"

"Hayır. Sadece etrafa bakıyordum."

"Buna inanmalı mıyım?"

"Nereye kaçabilirim Melikşah? Söylesene bana... Hangi yoldan gidersem gideyim en sonunda kaybolacağım belli." Cümlelerim onu ikna etmemişti. Ben de o an farkına vardım.

O kaçamayacağımı biliyordu ama beni kaybetmekten korkuyordu.

"Kolların üşümüş. Eve geçelim." Dediklerimi umursamadan kollarını üstümden çekip ondan önce ilerlememi bekledi.

İstediğini gibi davranıp eve doğru ilerledim yavaşça. Ben ilerlemeye başlayınca yanımda yürümeye başlayan adam cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarının arasına koydu ve ateşledi.

Üflediği dumanı bana kadar geldiğinde yüzüm buruştu. Ama eskisi kadar rahatsız olmadım. Evin içine sinen kokudan ve yanımda sürekli içmesinden alışmaya başlamıştım.

Ancak alışmak istemezdim. Hayatım boyunca kendimden uzak tuttuğum koku şimdi giydiklerime kadar siniyordu.

Varlığı bana değişik hissettiriyordu. Gözlerimin önünde olmasına katlanamıyordum bazen.

Göz görmeyince gönül katlanır derler. Benim gönlüm ırak sana gözüm neden katlanamıyor?

Beraber eve girdiğimizde evin sıcaklığı üstüme sindi. Vücudumundan kısa süreli bir titreme geçerken salona geçip üçlü koltuğa uzandım.

Ellerimi başımın altına koyarken benden sonra eve giren adam eve girdiği gibi biriyle konuşma yapmaya başlamıştı.

Ne dediğini takip etmek istemeyecek kadar yorgun olsam da ses tonlarına dikkat ettim. Sinirin tonlarını taşımasa da sesi her an sinirli çıkacak gibiydi.

Sesini bir an olsun yumuşatmadan konuşmayı sonlandırırken konuşma tarzının bu olduğunu düşündüm.

"Elmas madenlerim var demiştin bana o gün değil mi Melikşah?" Dediğimde bakışları bana dönen adamın kaşları çatıktı. Birden bu sorunun nereden aklıma geldiğini merak etmişti.

"Öyle." Kısa bir cevap vermesi beni tatmin etmemişti. Ayrıntısına kadar istiyordum gerçekleri.

"Oraları yöneten sen misin?"

"Çoğu yeri ben yönetiyorum. Geri kalan kısmı kardeşim ve babam yönetiyor." Kardeşinden ve babasından bahsetmesi onun sinirden dişlerini sıkmasına sebep verirken tepkilerini incelemeye devam ettim.

Onu oraya kapatan bahsettiği iki kişi olduğu için sinirli olmalıydı.

"Yani bu yüzde yetmiş beşini ben, geri kalanını ikisi yönetiyor mu demek?" Sıktığı dişlerini biraz daha sıkmasını istemediğimden açık açık söylemektense üstü kapalı bir şekilde söylemeyi tercih ettim.

"Evet." Verdiği cevap ona öylece bakmama sebep verdi. Acaba kaç yaşında yakalanmıştı bu hastalığa? Kaç yıldır savaş veriyordu?

"Krizlerin... İlk ne zaman başladı?" Sormaktan biraz çekindim. Çünkü bu konu onun hiç hoşuna gitmiyordu. Geçen ettiğimiz kavgada özne onun hastalığıydı.

"On dokuz yaşımda." Verdiği cevaptan sonra içki dolabının yanına gidip eline bir şişe aldı. Şişenin ağzını açıp kafasına diktiğinde bir başka soru sordum.

"Şu an kaç yaşındasın?"

"Otuz." Aramızda tam yedi yaş vardı. Yedi koca yaş...

Yattığım yerden doğrulup sırtımı koltuğa yasladım. O da karşıma geçip oturduğumda yavaş yavaş psikolog rolüme büründüm.

"Krizleri nasıl durduruyorsun çoğunlukla?" O gün dediklerinden fark ettiğime göre kendini sakinleştirmesinin bir yolu vardı. Ve hep onu kullanıyordu.

"Kimi zaman alkolün dibine vuruyorum. Kimi zaman birkaç kişiyi ölüm derecesinde döverek." Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Alkolü fazla alması alkol komasına girmesini sağlayabilirdi. Birini dövmesi o kişinin ölümüyle sonuçlanabilirdi.

Ancak bunlar onun umurunda değil gibiydi. Ayık kafada bile...

"Onun yerine..."

"Psikologlara mı gitmeliydim Mihri Karaca? Bana en ağır ilaçları verip beni uyuşturmalarına mı izin vermeliydim? Elimdeki her şeyi almalarını mı sağlamalıydım?" Alayla sorduğu sorular tamamen be küçük düşürürcesine söyleniyordu. Bu biraz duraksamama sebep oldu.

Bir yönden haklıydı. Onun gerçek kimliğini öğrenen herkes elindekileri almaya kalkabilirdi.

"Babam olacak o adam beni oraya sahte kimlikle neden yatırdı zannediyorsun? Sırf oradakiler ben bilincimi yitirdikten sonra elimdekileri almasın diye yaptı bunu." Bu yaptığı iyi bir şeydi. Neden babasından suçlu gibi bahsediyordu?

"Amacı ben bilincimi yitirdikten sonra elimdeki her şeyi kendine almaktı. Ancak ben buna izin vermedim. Senelerdir nasıl hep ona engel olduysam, o pislik yuvasında yine bir şekilde ona engel oldum." Çalıştığım yere pislik yuvası demesi onu uyarırcasına boğazımı temizlememe sebep oldu.

Ben insanlara yardım etmek için orada çalışıyordum. Bir pislik yuvasından pislikleri ayıklamaya giden bir hizmetli değildim. Böyle konuşması zoruma gitse de anı bozmamak için bir şey demedim.

"Soruların bitti mi stajyer?" Alaylı bir şekilde sorduğu soru beni şaşırttı. Bu adam sandığımdan daha zekiydi. Ne yapmak istediğimi hemen anlamıştı.

"Ben sadece..." Kendimi kurtarabilmek adına bir şeyler söyleyecektim ama o bunu da yemedi.

"Amacını anlayabiliyorum stajyer. Fakat bir daha sakın bana bu şekilde yaklaşma. Sana bir daha müsamaha tanımam." Onu iyileştirecek her ihtimalden uzak durmak istiyordu. Benden uzak duramazdı ama söyleyeceklerime engel olabilirdi.

Güç olarak da benden üstün olunca onu iyileştiremem sanıyordu. Ama yanılıyordu. Zira görecekti. Onu ona rağmen iyileştirecektim.

On dokuzundan önce nasılsa yine o şekilde olacaktı. Ben başarılı bir öğrenciydim. Sırf başarımdan dolayı beni erken staja almışlardı. Ve eğer stajımı da benden beklenen performansla bitirirsem herkesten bir sıfır önde olup o masaya onlardan önce ben oturabilecektim.

Melikşah Saruhan benim için mükemmel bir deneyim olacaktı. Onu iyileştirmek işimin bir parçası olsa da onu en çok ondan kurtulmak için iyileştirecektim.

Onu iyileştirdikten sonra da muhtemelen ben demeden o beni gönderecekti. Çünkü yaptığı şeyleri hastalığının tesiri altında kalarak yapıyordu, görüyordum. Ama az önce benimle konuşan Melikşah Saruhan'ın ta kendisiydi.

Benliğini tamamen kaybetmediğini görmek iyi bir haberdi. Ama içinde de öyle bir yan vardı ki o her şeyden haberdardı sanki. Ve o yan Melikşah'ın iyileşmesini istemiyordu.

İşin kötü yanı Melikşah'ta istemiyordu.

Yine de bunu bir kenara koydum. Buna hareketlerini gözlemleyerek tekrar karar verecektim. Zor bir adamdı. Onu çözmesi de zor olacaktı ama işin sonunda başaracağımdan şüphe yoktu.

"Aklında dönenleri görmek hiç zor değil Mihri." Gerçekten zeki bir adamdı. Onunla ilgili bilmem gereken ve aklımdan hiç çıkartmamam gereken ilk bilgi buydu.

"Önemli olan aklımdakiler değil Melikşah. Onları uygulayıp uygulamayacağım." Bir nevi rest çektim. Ondan korkmadığımı gösterdim. Sanki her şey benim elimdeydi. İstememe bağlıydı her şey...

Sözlerimden bunu çıkaran adam tam da istediğim şeyi çıkartmıştı aslında. Ondan korkuyordum. Evet, bu bir gerçekti. Ama ona bunu belli edersem yapmamı istemediği tek bir şey de üzerime gelecekti.

Buna izin vermemeliydim. Eğer ona izin verirsem üstünlüğü de ona vermiş olacaktım.

"Seni anlayamıyorum stajyer... Benden korkuyorsun. Ama yine de üzerime oynamaktan korkmuyorsun." Kahretsin. Bunu bilmemesi gerekiyordu.

Adam ne söylersem söyleyeyim beni şah etmeye başlamıştı. Bu gidişle mat etmesi de zor gibi durmuyordu ancak daha oyun bitmemişti.

"Senden korktuğum denemeyeceğim anlamına gelmiyor." Dediğimde güldü. İçkisinden bir yudum daha aldı ve ayağa kalkıp karşıma geçti. Onun bana yaklaşmasıyla kasılan bedenimi fark etmesiyle yüzündeki alaylı gülümseme daha çok büyüdü.

"Denesene... Neyi deneyeceksin merak ediyorum." Serçe parmağını yüzümde dolaştırmaya devam ederken elimin altındaki koltuğu sıktım.

Şimdi önümde tam iki seçenek vardı. Ya beni mat etmesine izin verecektim, ya da ben onu mat edecektim.

Yavaşça ayağa kalktım. Onunla dip dibe gelip lacivertten kara mavi gözleriyle karşı karşıya geldiğimde sanki bir an ona tutunacaktım ama bundan son anda vazgeçtim.

Oyunun sahibi o olabilirdi. Ancak görmesi gerekiyordu. Karşısındaki kadın beş gün önce onun asi piyonlarından biriyken beş gün sonra taraf değiştirip karşısına geçmişti.

Taşlarımı elese de bende onun taşlarını elemiş, neredeyse onu yapayalnız bırakmıştım. Beni şah yapan taraf oydu ama oyun daha bitmemişti.

Daha seçeneklerim vardı.

"Ben korkak bir kadın değilim Melikşah Saruhan." Bu dediğim doğruydu. Evet, birkaç şeyden korktuğum vardı. Başta artık o geliyordu belki ama korkak bir kadın da değildim.

Kimi zaman şimdi olduğu gibi deli cesareti tutar, yapamadığımı yapardım. Kimi zaman ise korkularımın üzerine yavaş yavaş giderek hallederdim her şeyi.

Onun da karşısına bir deli cesaretiyle dikilmiştim. Şimdi tek yapmam gereken onu şah etmek ve ona olan korkumu yavaş yavaş yenmekti.

Eğer ona olan korkumu yenebilirsem önümde güç bela dururdu. Ama yenemezsem... Muhtemelen o beni yenerdi.

"Korkak bir kadın olmadığın benden korkmadığın anlamına gelmiyor." Cümlelerim içinden çıkardığı anlamlarda çok titiz çalışıyordu. Gözünü boyamama asla izin vermiyordu. Ne söylersem bloke ediyordu beni.

"Ama yeneceğim... Sen korkumu yeneceğim Melikşah. Ve o zaman her şey daha farklı olacak."

"Sana ilk geldiğin günde dedim Mihri. Benden korkman benim işime yaramaz. Çünkü bir ömür benimle kalacaksın artık."

"Yanılıyorsun. Öyle bir şey olmayacak." Alayla söylediğim cümleye kaşlarını çatan o oldu. İleriyi öngöremiyordu ama ben görebiliyordum. Her şey tam da benim dediğim gibi olacaktı.

"Olacak. Hem de öyle bir olacak ki..." Bundan başka bir seçenek olamazmış gibi konuşmasına karışmadım. Sonuçta o gün geldiğinde bunu ne o ne de ben engelleyebilecektik.

"O gün geldiğinde büyük yanıldığını anlayacaksın." Hafif gülümseyen dudaklarımla sarf ettiğim sözler onun sinirini bozdu.

Beni esir ettiği o aralıktan kurtulmuştum. Şimdi piyonumu şah edemiyordu. Elime de bir fırsat geçmişti. Bu ayağa kalktığımda verdiği fırsattan daha büyük bir fırsattı hem de.

"Benden her zaman korkacaksın Mihri."

"Hayır, korkmayacağım." Güldü. Gülmesi bana tuhaf gelirken elini bir anda boğazıma doladı. Gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılırken ellerim korkuyla boğazımı sıkan ele dolandı.

"Bu korkuyu asla yenemeyeceksin." Karşı karşıya olduğum kişi Melikşah Saruhan'ın hastalıklı yanıydı. Ve ben onu bu yandan kurtaracaktım.

Boğazıma sardığı ellerini geri çekti. Sıkmadığı için nefessiz kalmasam da korkuyla atan kalbimden istediğini almıştı. Beni korkutmak istemişti ve bunu başarmıştı.

Arkasını gitmek için dönen adamın kolundan tuttum. Beni başka bir yanıyla tanıştırmıştı madem... O da benim başka bir yanımla tanışacaktı.

Kolundan tutmamla bana dönen adamın gözlerine baktım birkaç saniye. Onu şah etmeye hazırdım.

Kollarımı boynuna sarıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Beni iki kez öpmüştü. Ve o ikisinde de ondan korktuğum için geri kaçmış, ya da bir şey yapamamıştım.

Ancak şimdi onu kendi rızamla öpüyordum. Çünkü görsün istiyordum. Ona alıştığımı, ondan korkmayacağımı görsün istiyordum.

Gereğinden fazla inatçıydım. Amacım için her şeyi yapabilirdim. Ve o bu yanımı şimdi görüyordu. Kollarını belime sarıp beni kendine çeken adam dudaklarımı hoyratça öperken bunun bilincindeydi artık.

Kurumuş dudaklarım onun ıslak dudaklarında çözülürken dudaklarından aldığım alkol onu kendime daha çok çekmeme sebep verdi.

Boylarımız arasında epey bir fark olduğu için eğilmek zorunda kalan adam bir anda beni baldırlarımdan tutup havaya kaldırdı. Bacaklarım beline dolanırken onu öpmeye devam ettim.

Elleri kalçalarımı sıkmaya başladığında dudaklarımdan küçük bir inilti firar etti. Bu onu beni öpmeye daha da fazla teşfik ederken içimdeki kadınsı yer onu daha çok çıldırtacak kelimeyi söylemem için bana baskı yaptı.

Dudaklarından ayrıldığım adam bu anı bitirdiğimi sandı ama onu yanılttım.

"Lütfen... Lütfen Melikşah." Ağzımdan çıkan kelimeleri duyduktan sonra erkeksi bir hırlamayla dudaklarıma yapıştığında içimdeki tüm organlarımın titrediğini hissettim.

Vajina bölgemde derin bir sızı hissederken onun da bana kendini bastırdığında sertleştiğini fark ettiğim organıyla aynı duyguları paylaştığımızı anladım.

Bu hoşuma gitmişti ancak onu şah etmem daha da hoştu. Bu oyunu artık tek başına oynamıyordu. Benimle beraber oynuyordu. Ve oynadığı bu kadının ne kadar tehlikeli olduğunu görmesi gerekiyordu.

Bir anda kendimi geri çekip kucağından indim. Ne yaptığımı anlamayan adam kaşlarını çatarken ondan birkaç adım uzaklaşıp alayla güldüm.

"Sana sen korkumu yeneceğim demiştim Melikşah Saruhan." Dedim ve içimdeki yangınla beraber zorlukla arkamı dönüp odama ilerledim.

Arkamdan bağırarak bir şeyleri deviren adamı zor durumda bıraktığımı biliyordum ama umurumda değildi.

Ben de zor bir durumdaydım ancak amacıma ulaşmıştım.

Şah ve Mat Melikşah Saruhan... İlk oyunun galibi benim.

▪︎▪︎▪︎▪︎

Merhabalar.

Sizi bekletmeden üçüncü bölümü de hemen yayınlamak istedim.

Aralarındaki ilişki nasıl ilerliyor bilmiyorum ama aralarındaki çekim çok bariz belli.

Düşüncelerinizi paylaşmayı lütfen unutmayın.

Kendinize bir daha ki görüşmemize kadar iyi bakın.

Sevgilerle...








Continue Reading

You'll Also Like

789K 15.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
348K 1.6K 48
seks hayatın bir parçası...
3.6M 131K 72
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
329K 19.2K 6
Nisa'nın bir iş çıkışı durakta otobüs beklerken eski eşini kanlar içinde görmesi ile hikayeleri tekrardan başlar... Yanlışlıkla olan "tesadüfler" baz...