ÇOCUKLUĞUM | Lise

By buketsekmenn

5.7K 648 1.8K

Son dersin son dakikalarındaydık. Sıramın üstündeki defter ve kalemimi çantama koymak için çantamın fermuarın... More

⋅Giriş⋅
•1•
•2•
•3•
•4•
5. | Part 2
•6•
7 | Part 1
7 | Part 2
•8•
9 | Part 1
9. | Part 2
•10•
•11•
•12•
13 - Kesit
•13•
•14•
-15-
16. / Kesit
•16•
17

5. | Part 1

325 46 168
By buketsekmenn


                                                         Sezen Aksu- Git

•1 AY SONRA•

Mis kokulu ekmek kokusuyla güne başlamanın ne demek olduğunu bilir misiniz? O sıcak, insanın  içini sımsıcak yapan bir kokuydu. Annem, hayatta olduğu için, kendi yağımızda kavrulsak da Allah'a her gün binlerce kez şükrediyordum.

Ve o büyük sınavımıza girmiş, neyseki güzel geçmiş ve rahat rahat yaz tatiline de büyük bir hızla giriş yapmıştık.

''Benim güzel kızım uyanmış mı?'' dedi annem kapımın önünde, eli köpüklü bir şekilde dururken. Olduğum yerde gerindim ve yavaşça gözlerimi açtım. Gülümseyerek ona baktım. ''Uyandım anneciğim.''

''E hadi, kahvaltıya gel o zaman,'' dedi mutfağa doğru ilerlerken. Hızlıca yerimden kalktım ve banyodaki işlerimi halledip, anneme yardım etmeye koyuldum. Telefonuma baktığımda, kızlarla olan grubumuzdan bir de tanımadığım bir numaradan sesli aramanın geldiğini görmüştüm.

Bulut olabilir miydi acaba, diye heyecanla düşündüğümde kafama bir tane patlatmak istedim. Bunu düşünmemem gerekiyordu, ama aklımdan çıkmıyordu işte. Onu, ikinci kez o kadar sinirli görmüştüm ama Selim'e yaptığını geçerli bir sebebe bağlayamıyordum. Sadece bir sorun olup olmadığını sormak istemişti.

Yaklaşık bir aydır onu okulda bile görmemiştim ama sınava girdiğini duymuştum. Ama bir türlü göremiyordum, üstelik yoluma bile çıkmıyordu. Bir de sürekli takip edildiğim hissi ve Semih'in bana her konuda aşırı yardımcı olması, dikkatimi çekiyordu. Bana öz kardeşiymişim gibi davranıyor, dalga geçiyor, ne zaman bir erkek yanıma gelse, ters ters bakıyordu. Birkaç gün sonra o çocuklar bana selam bile vermiyordu.

Gizem ise, Semih'in ablasının yardımlarıyla biraz daha kendine gelmiş, tedavisinde büyük adımlar atmaya başlamıştı. Bulut'u merakıma yenilerek Semih'e birkaç kere sormuştum ama net bir yanıt alamamıştım. Ya boks merkezlerini yönettiğini söylüyor ya da şehir dışına çıktı diyerek beni geçiştiriyordu.

Semih'le gün geçtikçe biraz daha yakınlaşştık. O, diğer zengin züppelere benzemiyordu. Bizi aşağılamıyor, hor görmüyordu, zor durumlarda bize yardımcı oluyordu. Üstelik Gizem'e kör kütük aşıktı, resmen üzerine titriyordu. Gizem, hala kendini tam olarak teslim edemese de onun da Semih'e içinin gittiğinden emindim.

Telefonun sesiyle, bir anda ürksem de tereddüt etmeden açtım.

''Efendim Semih?'' dedim sıkıntılı bir sesle. ''İyiyim, yahu ve hayır Gizem yanımda değil.''

''Merve var canım,'' dedi Merve ne zaman geldiğini bile anlamadığım süreçte telefonu elimden alarak. ''İster misin? Elimizde ben kaldım ya, maalesef.''

Ne konuştuklarını bilmesem de az çok tahmin edebiliyordum. Merve'nin keyifli gülümsemesinden atıştıklarını anlayabiliyordum. ''Tamam veriyorum, Güneş'e.''

Telefonu bana uzattığında, gülerek aldım ve kulağıma tuttum bir yandan da anneme çayları koyması için yardım ediyordum. ''Güneş, önemli bir şey söyleyeceğim. Odana geçebilir misin?''

Dediğini onaylayarak, odama geçip odamın kapısını yavaşça kapattım. ''Ne oldu Semih?'' dedim istemsizce kalbimi tutarak. Kötü bir şey olmamasını umuyordum, ama kalbim benden habersiz küt küt atmaya başlamıştı bile. Genelde böyle durumları hissederdim.

''Bulut,'' dedi ve devamını getiremeden sustu.

''Evet Semih,'' dedim meraklı bir sesle.  ''Bulut?''

''Bulut, biraz rahatsız. Seni aradığımı duyarsa beni öldürür ama empati kurdum. Aynısını Gizem için bana yapsaydınız, ortalığı ayağa kaldırırdım.'' Kalbim daha hızlı çarpmaya başlarken, bir yandan ecel terleri dökmeye başlamıştım.

''Neyi var?'' dedim çekingen bir sesle. ''Bulut'un ciddi bir şekilde OKB'si var. Bu yüzden her şeye aşırı tepki gösteriyor. Çok sinirli. Babası...Babası, onun seninle birlikte olmanı kesinlikle istemiyor ve senden ayrı kalmazsa sana zarar vermekle tehdit etti. Bu yüzden hastalığı ciddi anlamda ilerledi. Her gün keş gibi içiyor, doğru düzgün uyuyamıyor bugün sabah ise kendine zarar verince artık dayanamadım ve sana anlatmak istedim.''

Semih'in tüm dediklerini ağzım açık bir şekilde dinliyordum. ''Semih, sen ciddi olamazsın. Şua evde mi peki?

Ciddi olmasını istemeyen tarafım bas bas bağırırken, bir yanım ona deli gibi koşmak istiyordu. ''Ciddiyim Güneş, ve ben artık arkadaşımı böyle görmeye dayanamıyorum. Evde de değil. Annesi de öldü bu da hastalığında en büyük etken belki.'' Annesi mi ölmüştü? Yüreğim cız ederken, boynumdaki kolyeyi sıktığımı yeni fark edebilmiştim. Annesinin ölümü, onu ne kadar etkilediyse artık belki de bedeni bu acıya dayanamayarak hasta etmişti onu.

Dilinin söyleyemediğine, bedeni tepki veriyordu.

''Bilmiyordum,'' dedim dudaklarımı sıkarken. ''Hiç bahsetmedi. Çok üzüldüm.''

Destek almak amaçlı yatağımın başğına tutundum. Hepsi birden çok ağır gelmişlerdi. ''Kendisini zayıf göstereceğine inandığı hiçbir şeyi söylemez, inatçı keçi.''

O görmese de kafamı onaylar anlamda salladım. ''Ne yapayım şimdi? Yanına gitmek istiyorum.''

Semih, sıkıntılı bir nefes verdi. ''Ya götüreyim de, bir plan kurmamız lazım. Evde olmadığı zamanlarda gittiği tek yer var. Buldum, kendilerinin bir boks salonları var. Birden fazla var ama Bulut'un gittiği tek bir yer var, hocalık yapıyor orada lazım olduğu zamanlarda. Ben de gidiyorum. Gizemle sen benim çıkışıma geleceksiniz. Ama senin kendini tüm bunlardan habersiz yapman gerekiyor.''

Dediklerini teker teker hafızama kazıdım ve bir saat sonra gelmemize dair, anlaşarak telefonu kapattık. Bir an önce hazırlanmaya koyuldum. Merve ise işinin olduğunu söyleyip eve geçmişti. Beni sorguya almamasına ne kadar şaşırsam da, onda bir haller olduğunu kesindi.

Ama bunu daha sonra düşünmek için rafa kaldırdım.

''Gizem, ne bu süs ya? Gözünü seveyim, partiye gitmiyoruz ki...'' dedim bir yandan üstüme montumu geçirirken. Akşam saatlerine doğru geldiğimiz için havanın derecesi biraz daha düşüyor ve buz gibi soğuk bizi tir tir titretiyordu.

''Ya günlerdir hasta hasta dolanıyorum,'' dedi Gizem sıkıntıyla oflarken. ''Semih, beni hiç düzgün bir tip...'' Aniden sustu ve çok ayıp bir şey söylemiş gibi ağzını kapattı. İstemsizce kahkaha attım ve kapıyı kilitleyerek merdivenlerden inmeye başladık.

''Hı, Semih seni böyle görmesin, doğru.'' İmalı bir sesle konuşmam, Gizem'in gözlerini kaçırmasına neden olacak kadar, utandırmıştı. Daha fazla uzatmadım. Sonra ise çok zaman geçmeden, Semih'in gönderdiği arabaya bindik ve yola koyulduk. Ne kadar biz geliriz diye ısrar etsek de, kesinlikle kabul etmemişti biz de kabul etmek durumunda kalmıştık.

Kısa bir süreyle gideceğimiz yere vardığımızda koskocaman görünen binaya hayret dolu bakışlar attım.

Bir boks salonuna göre fazla şaşalı görünüyordu içerisi de. Bulut'u göreceğim için, içim içimi kemirse de, bir yandan heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi hissediyordum. Biz etrafa şaşkın bakışlar atarken, Semih, boynuna astığı havluyla kurulayarak yanımıza doğru geliyordu. Gizem de istemsizce yerinde kıpırdandı ve gözlerine bir ışıltı yayıldı.

''Hoş geldiniz,'' dedi Semih, önce Gizem'e sonra bana selam vererek. ''Hoşbulduk.''

''Güneş,'' diyen hayret dolu sesi duymamla beraber seri bir şekilde arkama dönmem bir olmuştu. Gözlerinin içine baktığımda, affaladığını görmüştüm ama hemen kendini toplaması bir olmuştu. ''Ne işin... yanii ne işiniz var sizin burada?''

Sanki özellikle gözlerini benden kaçırmıyordu, bütün duyguları gözlerinin ardına gizlemiş bana sadece öfkeyle bakan ifadesini sunmuştu. Cevabımızı beklerken, bir yandan boynundaki ve göğüsündeki terleri siliyor, bir yandan da çevresini kontrol ediyordu.

Hayır, bu görüntüden etkilenmemeliydim.

Şuan konumuz Bulut ve kasları değildi.

Elindeki boks eldivenlerini rastgele bir yere atarken, beklentiyle gözlerinin içine baktım. Bu suskunluğa daha fazla dayanamayarak Semih söze girdi. ''Abi, Gizem'le plan yaptık. Güneş de evde bunalmış. Beraber bir şeyler yapalım dedik.''

Semih'in yalan söylemesine karşılık kaşlarım istemsizce çatıldı. Bulut, ters ters hepimizi merceğinden geçirerek, oflayarak eliyle saçını düzeltti. ''Semih, kardeşim. Burnuma kötü kokular geliyor. Güneş neden burada adam gibi açıkla bana.''

''Bulut,'' dedi sert ama daha olgun olduğunu düşündüğüm bir ses. ''Hoş geldin Adil amca,'' dedi Semih, samimiyetle yine Bulut'tan önce öne atılarak. Tek kelime edemeden, olduğumuz yerde kalakalmıştık. Bulut, hala gözlerimin içine bakıyordu ama öyle bakıyordu ki, öfkeli olmasından başka hiçbir şey sezemiyordum.

''Hoşbulduk Semih,'' dedi kırk elli yaşlarında bir adam. ''Bulut dedim.''

Sesi bu sefer daha sert çıkmıştı ve Bulut gözlerini devirerek arkasını döndü. ''İçeri geçelim baba.'' Gözlerini bana dikerek yanımızdan ayrıldı ve küçük bir odaya geçtiler. Semih'in yanına koştum ve ikisinin gittiği odaya bakarak, hemen sorularımı sıraladım.

''Semih, bir sorun mu var? Babasıyla arası iyi değil bence. Bir şey mi oldu?'' Gizem, kolumdan tutup çekti. ''Güzelim, tamam saki...'' Cümlesini tamamlayamadan o anda fırtına kopmuştu. Tüm kursiyerler seri hareketlerle, salondan ayrılırken Gizem ben ve Semih, odanın önüne koştuk.

''Yeter Adil bey yeter!'' diye bir ses duydum. ''Annemi öldürdünüz ulan! Kadın senin kahrından öldü. Senin eziyetlerine dayanamadı. Terk beni küçücükken!'' Kısa bir sessizlik. ''Yetmedi! Beni Güneş'ten ayırdın, yetmedi başka birisiyle nişan yapmamı istiyorsun.'' Bir cam kırılma sesi daha.

Müdahale etmek istediğimde öne atıldım ama Semih beni tutmuştu. ''Buna karışmamamız gerekiyor, ortalık daha çok karışır. Güven bana.''

Güven verici bakışlarla baktığında mecburen geri çekildim. ''Tükendim ben Adil bey! Tükendim. Benim mutluluk sebebimi aldın benden. Ne istedim senden, senelerdir tek kuruşunu bile almıyorum. Kendi başıma ayakta duruyorum, senden uzak duruyorum. Ama sen!'' dedi ellerini sertçe masaya vurarak.  ''Şimdi gelmiş, yanında durmamı ve istemediğim biriyle nişan yapmamı istiyorsun.''

''Annen benim yüzümden ölmedi...'' diyen ses babasına aitti. ''Ve evet bu nişan olmak zorunda yoksa herkes zarar görecek. Herkes!''

Neşeden uzak bir kahkaha attığını duydum. ''Dediğiniz gibi Güneş'ten uzak duruyorum. Siktiğim itibarın, çevren, ne derse desin. Benim sevdiğim insanlara dokunmaya kimse cesaret edemez!''

Adil beyin de sinire bulanmış bir öfkeyle kahkaha attığını işittim. ''Ayrıca annem konusunda ağzını sakın açma bir daha. Benim düşüncemi değiştiremezsin.''

Adil bey, fısıltıyla konuşmaya başladığında Bulut'un sinirle dişlerini sıktığına emindim. Biz duymamıştık ama biraz daha konuşmuşlardı.

Gizem'le birbirimize hayretler içerisinde bakarken, babası daha fazla bir şey diyemeden hışımla kapıyı açtı ve  bize ters ters bakarak salondan çıkış yaptı. Bulut, içeride kalmıştı ben de daha fazla dayanamayarak, utansam da anlık bir cesaretle içeri girdim.

''Bulut,'' dedim tek omzuma astığım çantama sıkıca tutunurken.

Arkası dönüktü, yüzüme bakmadan sakin bir sesle cevapladı. ''Duydun mu her şeyi?''

Dudaklarımı büzerek başımı aşağı yukarı salladım. ''Hıhım...''

''Git Güneş,'' dedi öfkeli tutmaya çalışğı bir sesle. ''Ben sana iyi gelmem, git. Babama öyle söyledim ama sana benim yüzümden zarar gelirse, onu yaşatmam. Anlıyor musun?'' Her kelimesini bastıra bastıra söylemesi beni ürkütse de bu sefer kaçmayacaktım.

''Ben korkmuyorum,'' dedim  yanına otururken. ''Kimse bana ya da sana zarar vermeyecek. Bu yüzden mi bir aydır tek kelime bile etmedin bana, her şeyi içine attın?''

Gözlerindeki öfke, yavaşça şaşkınlığa büründü. ''Babamın dediklerini duymadın galiba? Ben sana pislik bulaştırıyorum, sizin mahallede kavga ettiğim zamanı hatırlıyor musun? Benden korktuğunu söylemiştin ve gitmiştin şimdi de uzak dur benden.'' Hışımla yanımdan kalktı ve saçlarını sertçe geriye itti. ''Annem bile terk etti beni Güneş, 10 yaşındayken çekip gitti. Sen benimle ne yapacaksın ki? Allah kahretsin! Belki de karşına çıkmam bile hataydı.'' Annesinin ölümünü terk ediş olarak adlandırıyordu, demek ki bu ölüm ona terk edildiği hissini uyandırıyordu.

Küçük Bulut'un kırık kalbini iyileştirmeyi öyle çok isterdim ki...

Ama o beni kırmaya ve bu yolla beni kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. ''Bulut, bak gerçekten istersen zorla yanında kalamam. Ama, ama... biliyorum durum böyle değil. Ayrıca annen seni o kadar güzel yetiştirmiş ki, sevdiklerini korumak için, onlardan uzak duruyorsun. Deli gibi acı çeksen de yapıyorsun bunu. Neden kendine pisliğim diyorsun? Sen bize zarar gelmesin diye kendinden bile vazgeçtin.''

şarıdan Gizem ve Semih'ın fısıltıları gelse de duymamazlığa verdim. ''Seni yanımdayken koruyamam. Zarar görmek mi istiyorsun?''

Sorunu es geçtim. ''Nişanlanacak mısın?''

''Nişanlanırsam benden uzak duracak mısın?'' Yutkunarak başımı aşağı yukarı salladım. Bu şekilde nasıl yanında kalabilirdim ki? Elimde tek bir umut bile bırakmıyordu. Tamam, gerçek hislerini, içinde büyüttüğü sevgiyi ben de hissedebiliyordum ama başka kız... İşte bunu kaldıramazdım.

''O zaman bu nişan olacak,'' dedi gözlerimin içine dik dik bakarak. Biraz önceki hüznü tamamen kaybolmuştu. Tek kelime bile etmeden, hışımla ayağa kalktım ve herkesi görmezden gelerek çıkışa ilerledim.

''Semih, tek bırakmayın onu,'' diyen Bulut'un sesi kulağıma ilişmişti ama arkamı dönecek gücü kendimde bulamamıştım. Eğer duraksarsam hüngür hüngür ağlardım. Gizem'in 'dur' ithamları kulağıma boğuk bir şekilde gelmeye devam ederken, yürümeye devam ettim.

Sadece annemin kollarına gidip, uyumak istiyordum...

-

Bu bölümü tek parta sığdırmak istemedim.

İkinci partta görüşmek üzere. 🥰

Kıymetli yorumlarınızı bekliyor olacağım. 🤩🤗

Continue Reading

You'll Also Like

951K 14.1K 55
Ne yani kendinizi ne zannediyorsunuz? İstemiyorum gerekiyorsa hem dersten bırakın , hem okuldan atın... Bu kadar asabi olunmaz didem , o çok konuşan...
178K 7.8K 37
-"Bizden olur mu dersin?" -"Çoktan olmadı mı zaten sevgilim?"
2.1M 102K 43
Abisinin arkadaşına yaptığı sosyal medya akımından sonra hayatı değişeceğini kim bile bilirdi ki? ○●□■ Siz : Seni bir arkadaş bir dos...
4M 150K 85
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyo...