luz de la luna || marvel

By oprexia

90.2K 6.9K 2.8K

daughter of stark başlangıç 12/06/2022 bitiş 10/02/2023 ❝ 𝘕𝘰 𝘥𝘦𝘫𝘦𝘴 𝘲𝘶𝘦 𝘦𝘭 𝘴𝘰𝘭 𝘯𝘰𝘴 𝘢𝘭𝘶𝘮... More

promotion
episode 1
episode 2
episode 3
episode 4
episode 5
episode 6
episode 7
episode 8
episode 9
episode 10
episone 11
episode 12
episode 13
episode 14
episode 15
episode 16
episode 17
episode 18
episode 19
episode 20
Episode 21
Episode 22
Episode 23
Episode 24
Episode 25
Episode 26
Episode 28
Episode 29
Episode 30
Episode 31
Episode 32
Episode 33
Episode 34
Episode 35
Episode 36
Episode 37
episode 38
teşekkür + duyuru
yeni hikaye <3

Episode 27

1.3K 159 49
By oprexia

Lütfen okunan herkes vote kullanabilir mi, bir rica etmek istedim sevgili sizlerden..

Kafamı masadan kaldırırken pencereden sızan güçlü ışık gözlerimi kısmama neden oldu.

Aşırı derecede başım dönüyor, kafamı tutmakta zorlanıyordum. Bütün gece kitapları karıştırmıştım. Son üç yılda her gün yaptığım gibi.

Evet. Burada uyanalı üç yıl olmuştu. Uzayda süzüldüğüm iki yılı da sayarsak beş yıl. Koskoca beş yıl..

Önceden bir hayatım varken şimdi onlara ne olduğunu tahmin etmekte zorlanıyordum. Geri dönmek için neredeyse her yolu denemiş, her ihtimali gözden geçirmiştim ancak hayır. Elimde paralel Evrenler hakkında bir ton bilgiden başka birşey yoktu.

Bu yüzden geçen ay kendime bir labaratuvar inşa etmeye başlamıştım. Bitmek üzereydi ve ben bunu gelişen gücüme borçluydum.

Neredeyse her gün, her anlamda gücüme daha fazlası eklenirken, aklıma takılanlar yüzünden kendimi geliştirmeye fırsat bulamıyordum.

Gözlerimi kapatıp dilediğim her şeye sahip olabiliyordum. Defalarca yanıma babamı, Steve'i, Natasha'yı veya Peter'ı çağırmaya çalışmıştım ama olmadı.

Her ne kadar günden güne umudum tükenmeye devam etse de, asla pes etmeye niyetim yoktu. Bir gün buradan kurtulacağımı biliyordum. Hatta belki babam benden daha önce davranıyordu.

Beş yıl geçse bile, hâlâ beni bulmaya çalıştığından emindim.

Burada olduğum süre boyunca hakkında düşüncemin değiştiği tek şey annem oldu. İyi ki babamla daha fazla vakit geçirmeden ölmüştü. Böyle güç düşkünü bir kadının kendi yaşadığım dünyada sevdiklerine zarar vermesini izleyemezdim. Çocuğunun ölümünü bekleyip, ondan faydalanmak isteyen bir kadının kimseye faydası olmazdı.

Elbette bu dediklerimi her kelimesini bizzat yüzüne söyledim. Ama emindim ki kalbi taştandı. Ben acı içinde konuşurken o sadece gülüyordu.

Düşüncelerimden sıyrılıp elimdeki mitoloji kitabını kolumun altına alırken çıplak ayaklarımla dışarı çıktım. Üstündeki sabahlığı iki gündür hiç çıkarmamıştım. Etrafımdaki çiçekler geçtiğim yerlerde bana lanet okuyor gibi hissetmeme engel olamadım.

Anneme ve babçeme en yakın binaya yerleşmiştim. Her an aklıma takılacak herhangi bir şey için anneme ihtiyacım vardı. Çünkü o kadından nefret etsem bile buradan çıkış biletim sadece onun elindeydi.

Ve onunla konuştuktan hemen sonra sakinleşmek için koca bir bahçeye.

Çıplak ayaklarımla temas eden kızgın taş, nereden geldiği belli olmayan bir ışık kaynağı sayesinde ısınmaya devam ediyordu.

Alışmıştım ancak garip olduğu aşikardı. Nasıl hava alıyorduk, nasıl gece oluyordu, nasıl gündüz oluyordu anlamıyordum. Ama büyülü bir durumun içinde olduğumuz en aptal kişi tarafindan bile fark edilebilirdi.

Bir bahçenin yanından geçerken ağaçtaki elmayı hafif bir kuvvetle kurtarıp kitapta kaldığım sayfanın arasına koydum. Yavaşça annemin mavi suretinin olduğu bahçeye yürürken, bugünkü sorularımı sormaya hazırlanıyordum.

Gerçi gitmesem daha iyi olurdu. Her gün kendimi bir adım daha yaklaşmış hissederken içimdeki bütün umudu söndürüyordu. Aklıma benim cözümlerim için bile bir engel koyduğu gelse de, o kadar yorgundum ki buna müdahale edemiyordum.

Ancak önümdeki engelleri temizlemeden nasıl kazanacaktım, bunu da bilmiyordum.

Aslında delirmek üzereydim. Her ne kadar konuşacak yarı insan biri bile olsa, ki o kişi annemdi, bu bana hiç yardımcı olmuyordu.

Koskocmana bu gezegende özgürdüm, ama olmak istediğim bu değildi. Ben ailemi istiyordum, gerçek ailemi. Beni amaçları için kullanabilecek annemi değil.

Her ne olursa olsun beni koruyan Natasha ve Steve'i. Bir an yalnız birakmayan Avengers'ı. Yeni bir hayat yaşamaya daha yeni başladığım babamı.

Belki en çok da Peter'ı.

Yanında ilk defa güvende hissettiğim, ilk defa bana değer veren biri olduğunu anladığım kişiydi.

Ve ben o bana karşı birşeyler hissederken onu yüz üstü bırakan bir aotaldan ibarettir artık onun için belki de.

Ona ne olmuştu? Beş çok büyük bir zamandı. Belki o ve Ned MIT'ye girebilmişlerdi. Belki Avengers artık daha farklıydı.

Belki biri ölmüştü, belki de birden fazla kişi.

Aniden çöken kasvetten kurtulmak için gözümden akan bir damla yaşı silerken annemin karşısında duran koltuğa oturdum.

"Günaydın kızım. Nasılsın?" Annem bakışını bana çevirdiğinde omuz silktim. Her ne kadar cevap vermeyecek olsam da birileriyle dialog kurmaya ihtiyacım vardı.

"Kötü, sen?" Dedim hiç tereddüt etmeden. Ona beni burdan çıkarması için yalvarmamıştım. Tam tersi, benim burdan gitmem için yalvarmasını istiyordum.

Gerçekten, annemden tam anlamıyla nefret ediyordum.

"Her sabah buraya somurtkan ve rezalet bir bicimde gelmen dışında, oldukça iyiyim." Dedi gülümseyerek. Gülümsemediği bir an bile yoktu. Sanki beni gülücükleriyle boğup öldürmek istiyordu.

"Hayret," dedim hafifçe gülümsemeye çalışarak. "Bu hallerim sana keyif veriyor sanıyordum." Alayla konuştuğumu fark ettiğinde yüzündeki gülümseme durdu. Bir robota benziyordu. Arada sırada birinin bana komplo düzenlediğini düşünüp onu tamir etmeye gelen var mı diye gözetlediğim de vardı.

"Gevezelik etme Amaris." Bir an sesi sert bir ton aldı. Ama hemen arkasından tekrar gülümseyerek devam etti. "Lütfen bana uyandığın odadaki beyaz vazoyu getir." İtiraz etmek istesem de, başka seçeneğim yoktu. Kafa salladığım sırada gözlerim hafiften kısıldı.

"Onu nasıl tutmayı düşünüyorsun?" Dedim olduğu hali ima ederek. Tekrar sinirbozucu bir biçimde gülümsedi. Eliyle işaret ettiği yere baktığımda akan musluğun yanına koymamı istediğini anladım. Gerçi, benim uyandığım evdeki vazoyu bilmesi de ayrı bir tuhaftı ama bunu sormadım. Çünkü sorsam bile, söylemeyeceği nadir şeylerden biriydi.

Ayaklandığımda bir ara istediğini yapacağıma dair söz vermiştim. Şimdi gidip kahvaltı yapmam, ardından biraz daha kitap okumam ve labaratuvar ile ilgilenmem gerekiyordu. Yoğun bir gün olacaktı..

Her şeyi yapmak için ayrı binaları kullandığım için yemeklere ulaşmam uzun sürdü. Bu sırada kucağımdaki kitapla ilgilenmeye başlarken, elmamdan bir ısırık aldım. Tam o an, gözüme ilişen şeyle durakladım.

Çağırma büyüsü.

Sayfada yoğunlaşmaya devam ederken küçük yazıları okuyabilmek için gözlerimi kısmak zorunda kaldım. Elimdeki elma yere düştü ancak onu umrusayacak durumda değildim.

Çağırma, ancak yaratma gücüne sahip olan ve aynı zamanda tanrılar tarafından kutsanmış kadim kişilerce kullanılır.

Okuduğum cümleyle birlikte, hayal kırıklığına uğramam bir oldu.

Bu bir mitoloji kitabıydı. Okumam tam anlamıyla hataydı. Her ne olursa olsun, büyü bile değildi. Burada yapılacak her şeyi sadece tanrılar ve onlar tarafından kutsanmış kişiler tarafından kullanılabilirdi.

Tabii ki de annem de bunların arasında vardı ama, o bunu kesinlikle yapmazdı.

Bir an kalbim hızlıca atmaya başladı.

Tabii çağırmak istediğim kişi burdan kurtulmam için bana yardım etmeyecek biriyse.

Bir an aklıma gelen bu kişi kim bilmiyordum ama herhangi bir insanla konuşmaya ihtiyacım vardı. İletişim kurmalı, kendi kendime konuşmayı bırakmalı ve delirmemeliydim. Okumaya devam ettim.

Ancak her olağan durumda olduğu gibi, bunun da bedelleri vardır. Çağırdığınız kişi kendi hayatından koparılıp önünüze çıkarılır. Herhangi kıyamet durumlarını tetikleyebilir, herhangi bir yerin sonunu getirmekle tanrılar tarafından suçlanabilirsiniz.

Genellikle çağrılan kişinin rızasıyla yapılması gerekirken, tarihimizde Eros ve Posedion başta olmak üzere birçok tanrı çağırma büyüsünü etkin bir şekilde kullanmıştır.

Bir an düşündüm. Herhangi bir kimseyi kendi hayatından etmek istemezdim elbette. Ama bu hayat onun için daha iyi olacaksa? Birine ihtiyacım vardı, bunu istemek bencillik olabilir miydi?

Düşüncelerimden ayrılıp yürümeye devam ederken, bunun uzun süre aklımdan çıkmayacağını biliyordum.

Bugün tam olarak dört yıl oldu.

Kesinlikle iyi değildim, hiç olmadığım kadar yalnızdım ve aklımdan yaşadığım hiçbir şey bir an bile olsun çıkmıyordu.

Ailemi özlemiştim. Beraber uyuduğumuz Natasha'yı. Bana destek çıkan Steve'i. Beni seven Peter'ı. Babamı.

Ve annemin yanıma birisini çağırmasını isteyemiyordum, kimse benim için hayatının geri kalanını bu aptal yerde yaşamayı hak etmiyordu.

Labaratuvarda hiçbir şey yapamıyorum, zihnim gitgitde boşalmaya başladı. Artık hareket problemlerini yapabileceğimi zannetmiyorum.

Burada ölmemi istediğini düşünmeye başladım.

Buradaki beşinci yılındayım.

Annemi Niks'e dua ederken gördüm. Böyle güzel devam etmemizi diliyordu. Ama herşey tam anlamıyla berbattı.

Bir aydır yatağımdan çıkmadığım için ektiğim domates ve beraberinde birçok sebzenin bugün çürüdüğünü gördüm. Önemli değil, belki de açlıktan ölmek benim için daha iyidir.

Artık bahçem Peter ve Natasha gibi kokuyor. Her gece yatmadan önce unutmamak için onları düşünüyorum. Unutmaktan korkuyorum.

Altı yıl oldu.

Dün gece dayanamadım, kendimi çığlık çığlığa ağlarken buldum. Ama bundan utanmadım. Peter olsa böyle olmasını isterdi.

Onu çok özlüyorum. Ve Steve'i, Natasha'yı. Babamı.

Dün gece kaldığım bina yıkıldı. Son anda kendim dışarı attım. Annem ağladığım için olduğunu söylüyor. Yıkıcı bir gücüm varmış.

Keşke binadan çıkmasaydım.

Yedi yıl oldu.

Artık gözlerim her gün mosmor. Annemle üç aydır konuşmuyorum. Bana hiç yardımcı olmuyor. Delirmemi istiyor.

Dün gece rüyamda Steve'i gördüm.

Bana pes etmememi söyledi. Onu çok seviyorum. Babamdan daha çok. Ama daha fazla dayanamıyordum. Onun yüzünü, hiç kimseyi unutmak istemiyorum.

Onu gördükten sonra uyandığımda baş ucumda bir kedi vardı. Beni çok sevdi, ona sarılarak aglamama izin verdi.

Aklıma çağırma büyüsü geldi, ama hâlâ kararımı değiştirmedim çünkü artık Blaur vardı.

Sekiz yıl oldu.

Boşlukta geçirdiğim zamanla birlikte tam on yıl. Blaur bir ay önce kayboldu.

Bugün gözümü kapatıp bir ip ve sandalye istedim. Ama ipi boğazıma sarıp sandalyenin üstüne çıktığımda ikisi de yok oldu. Bacağımın kırıldığını hissetmiştim.

Çok ağladım, bir yıldır konuşmadığım annemin yanına gidip bana ipini ve sandalyemi geri vermesi için yalvardım.

Ölmek istiyorum ama annem sadece ölüme yaklaşmamı istiyor.

Dokuz yıl oldu.

Bütün herşey aklımdayken hareket etmek zorlaşmaya başladı.

Annem son üç aydır yerinde yok. Az önce kütüphaneye gittiğimde yerinde sadece simsiyah küllerin olduğunu gördüm.

Kitaplarımı yakmış.

Sonsuz kitaptan aklımda kalan tek şey altı yıl önce okuduğum çağırma büyüsüydü. Belki de artık yalnız kalmamalıydım.

Çünkü şu an, tam anlamıyla yalnızdım.

Dün gece etrafta dolaşırken annemin geldiğini gördüm. Bir daha gitmeyecekmiş. Neden sürekli kendi kendime konuştuğumu sordu.

Kendi kendime mi konuşuyordum?

Steve'i çok özledim. Ne kadar onunlayken bunu belli etmesem de, Steve'i herkesten çok seviyordum. Sonra Natasha, sonra babamı, sonra da Peter'ı..

Bugün Natasha'yı gördüm. Kapının önünde bana bakarak el sallıyordu. Ama annem hayal gördüğümü söyledi.

Bugün üç saat aralıksız gülme krizine tutuldum. Neden bilmiyorum, aklım gülerken bomboştu. Annem neden böyle güldüğüm konusunda endişeli olduğunu söylüyor, ama bunu söylerken bile gülümsüyor.

Bu arada, Blaur'un ölü bedeni yatağımın altından çıktı.

On yıl oldu.

Ve ben kendime yenik düştüm. Anneme çağırma büyüsünden bahsettim.

"Tek başıma olmuyor, kafayı yiyorum." Dedim karşımdaki süilete. Hafifçe gülümsedi. İşte o zaman, ondan bir kez daha nefret ettim.

"Ben varım ya, tatlım." Eliyle bana dokunacakken, olmayacağını bilsem de geri çekildim. Yine hayalet misali beni delip geçecekti ve ben yine bunun verdiği garip hisle günler geçirecektim.

"Eğer burada tek kalmaya devam edersem kendimi öldürürüm." Dedim düşünmeden. Düşünecek o kadar vaktim olmuştu ki, artık ona bir saniye fırsat veremiyordum. Durdu, ciddi miyim diye yüzüme bir kez daha baktı. Daha önce sadece bir kez bunu denemiştim. Ama bu sefer, ölmek için her şeyi yapabilirdim.

"Pekâlâ canım. Yarın bu saatte burada ol. Söylemek isterim, şu an senin isteğinle birlikte Asgard Kralı Odin de tahtına kavuşacak. Ancak başındaki bela, belki de seni bulacak." Ne dediği önemsizdi. Onu dinlemeyerek, hızlıca arkama bakmadan koşmaya başladım.

"Hey, merhaba.. Tanrım, bir insan!" Gördüğüm şeyin etkisiyle girdiğim şoktan çıkmama imkan yokmuş gibi karşındakine bakakaldım. Yıllar sonra karşımda canlı birini görmek, delirdigimi hissettirmiş olsa da mükemmeldi.

Dün geceden beri durmaksızın etrafa çeki düzen veriyordum. Herşey hazırdı. Onu burada rahata erdirmek ve asla pişman olmamam icin herseyi hazırlamaya özen göstermiştim.

"Bana nasıl Midgardlı deme cürretinde bulunursun!?" Diye bağırdığında irkilerek geriledim. Böyle bir tepkiyi asla beklemiyorum, özellikle annemin çağırdığı kişinin insan olmadığını.

Gerileyince durdu, ondan korktuğumu fark ettiğinde alayla gülümsedi. Fakat gülümsemesi uzun sürmedi. Olduğu yeri fark edince etrafına göz atmaya başladı. Bense elindeki bıçağa odaklanmış, ona dikkat ederek konuşmaya başlamıştım.

Ellerim titrese de, sakin kalmaya çalışıyordum. Yüzüne uzunca baktım. Gerçekten benim gibi kanlı canlı bir insandı. Belki bunu kendisine söylesem deli olduğumu düşünebilirdi ama hayır, on yıldır ilk defa benden başka birinin nefes aldığını hissediyordum.

"Lütfen peşimden gel, heyecanlı ve kafa karışık bir durumda olmalısın." Dedim nazikçe. Yıllardır gördüğüm ilk canlıya, misafirperverliği neredeyse unutmuş biri olarak elimden geldiğince rahat hissettirmek istemiştim.

Orta yaşlı biriydi, yaşına dikkat etmeme fırsat vermemişti. Üstündeki yeşil, siyah karışımı kostümü ve peleriniyle epey heybetli duruyordu. Kendi gözlerimin parıldadığını hissetmiştim.

Bir an gözüm büyük kayaların arasındaki yüze çarptı. Ona olan nefretim yüzüme yansımış, zavallı olduğunu belli eder bir şekilde baktığımda o ise bana gülümsüyordu.

"Neredeyim ben? Ayrıca aptal aptal bakmayı kes! Nasıl böyle karşımda durma cürretinde bulunursun.. Kim olduğumu bilmiyor musun?!" O karşımda gördüğüm en gür sesle bağırırken kilimi kıpırdatmadım.

"Hayır, kimsin ki sen?" Dedim cagirdigim kişiyle pişman olmak istemezcesine.

"Loki, Asgard prensi, Odinoğlu.  Jotunheim'ın gerçek kralı, Fesatlık Tanrısı." Ve o an, son on iki yılda yaşayabileceğim en büyük şoku geçirdim.

Merhabalar, bayrağıdır bölüm gelmiyordu.

Okunmalar ve vote'ler çok düştü ya, bu konuda aşırı üzgünüm.

Bölüm gidişatları nasıl?

Tekrar vote sınırı koymak istemiyorum..imdaat...

Continue Reading

You'll Also Like

71K 5.7K 27
𝐒𝐈𝐒𝐓𝐄𝐑| ❝Sadece bir şeyler hissetmek istiyorum. Normal bir insan gibi.❞ Korkularıyla yüzleşmek için her şeyin başladığı yer olan Red Room'a gid...
161K 16.9K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
2.3K 865 27
Karavan'ının içinde hayatını kurmuş bir genç kız ve hayatını işine adamış genç bir oğlan. Tesadüflere dayalı tanışmaları, geçmişleri ile geleceğe yön...
38.6K 3.3K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !