Balerin ve Şahin

By S-Mare

882K 12.2K 13.1K

(Yetişkin içerik!!!) _______________ Eğer iki farklı hayat yaşıyorsanız hayat gerçekten zordu. Eğer o iki hay... More

1. Benimle Dans Etmeye Cesaret Edebilir misin?
2. Ondan Nefret Ediyorum
3. Selam Oğlan Çocuğu
4. Benden Kurtuluşun Yok
5. Yıldızsız Bir Gökyüzüm Var...
6. Bazı Sevgiler Sadece Yaralar
7. En Sevdiğim Şarkı
8. Hatırladıklarım Bana Yeter!
9. En Son Ne Zaman Ağladın?
10. Sadece Bir Makas
11. Geçmişin Kapısına Kilit Vurdum
12. Ben Seni Vuramam!
13. İzler Silinir Ama Acısı Kalır!
14. Acımı Paylaşır, Acını Benimle Paylaşır Mısın?
15. Sırlarla Dolu Bir Geçmiş...
16. Şaşkın, Güzel ve Tehlikeli Dansçım
18. Unutmak Hem Ödülüm, Hem Lanetim
19. Bölüm Alıntısı (VE GERİ DÖNÜŞ)
19. Karabasan Avlar Şahini
20. Bir Ölüm, Bir İntikam Yemini
21. İhanetin Çamuruyla Örtülü Mezar
22. Geçmişinle Yüzleşecek Kadar Cesur Musun?
23. Yırtıcı & Kamos

17. Hatırladığım Son Şey

3K 378 193
By S-Mare


Merhaba Balerin ve Şahinlerim...

Keyifli okumalar...

Instagram: e.s.mare , esmare_den
TikTok: smare_hikayeleri

〰️
Ellerimde kan vardı.
Alaca gözler ellerimdeki kana bakıyordu.

Çağan Şengül - Canım Yanıyor
________________

17. Bölüm🩰 Hatırladığım Son Şey
________________

Perdenin ardından dışarıya bakarken titriyordum. Bu hem öfkedendi hem de dışarıdaki kalabalıktan. Çılgın hayranlar, gazeteciler, birkaç göbekli dayı, meraklı teyzeler...

Korkunçtu.

Gizli geçitten eve girdiğimizde Asil'in boğazına sarılmayı hesaplarken karşılaştığım manzara bu olmuş ve o andan sonra kendime gelememiştim.

Ben bitmiştim.

"Nasıl..." dedim işkence çekiyormuş gibi. "Nasıl bizden önce eve gelmiş olabilirler? Dahası..." Arkamı dönüp ellerimi iki yana açtım. "Nasıl evimi bu kadar hızlı öğrenmiş olabilirler?"

Asil telefondan başını kaldırdı ve bana baktı. Ardından tekrar telefona baktı, başını kaldırdı ve dudakları aralandı. Bir şey söyleyecek gibi oldu, göz ucuyla telefonuna tekrar baktığında ise hızla ayaklandı. "Çay demlenmiştir. Alıp geleyim."

"Çay mı?" derken yüzüm garip bir hal almıştı.

"Çay," dedi ve başını hızlıca salladı. "Harareti alır."

Şaşkınlıkla ona bakarken gerçekten odadan çıktı. Ağzım açık bir şekilde başımı çevirdim. Kalabalığa tekrar göz gezdirirken duyduklarıma inanamamış gibi kendi kendime sordum. "Çay mı dedi bu?"

"Balerin!" bağırışı koridordan yükseldiğinde başımı tekrar önüme çevirdim. Tam da o an Afşin koşturarak içeri girdi, ardından ise Yağmur geldi. İkisi de nefes nefeseydi. Afşin ellerini dizlerine koyup nefeslenirken Yağmur'un ağzı kulaklarına varıyordu. "Oha! Oha!" diye bağırdı Yağmur. Sesinin yüksekliği yüzünü buruşturmama sebep oldu, aynı anda işaret parmağımı dudaklarıma getirip susmasını işaret ettim. Başımla camdan dışarısını gösterdim. Yağmur hızla yanıma gelip camdan dışarı baktı. "Oha! Oha!" dedi yine.

"Balerin!" diye doğruldu Afşin. Hala nefes nefeseydi. Karnını tutarak derin bir nefes aldı. "Sosyal medya var ya," dedi. "Yıkılıyor. Neler yazdıklarına inanamazsın!"

"Ne?" Bugün daha ne kadar şok olabilirdim ben?

Yağmur telefonunu çıkarıp popüler bir sosyal medya uygulamasına girdi ve birkaç tuşlamanın ardından telefonu bana uzattı. Gündem konuları şunlardı:

Kaçış

Asil Alaca Şahin

Gizli aşk

Ağzım tekrar açıldı ve Yağmur'a öylece baktım. Sırıtışından hiçbir şey eksilmemişti. Üstelik eğildi ve ilk gündem maddesine tıkladı. Kaçış'a... Birçok kullanıcı yorumu önüme serildi. İlk sıradakilerde bir de resimlerimiz var. Kaçarken çekilmiş resimlerimiz...

Kendimi tam da şu an öldürmek istiyordum.

"Baksana, neler neler yazmışlar," dedi Yağmur gülerek.

İlk kullanıcı yorumu şuydu:

Habercikuş: Ünlü şarkıcı Asil Alaca Şahin sevgilisiyle yakalanınca kaçış maratonu başladı. Sevgilisi bir ünlü değil ama şimdi söyleyeceğim şeye kendinizi hazırlasanız iyi olur. Asil Alaca'nın neden Rusça dersleri aldığı sonunda açığa çıktı. Sevgilisi Rusya Büyükelçisinin kızı Alina Kozlov çünkü.

"Şaka..." dedim sessizce. "Bu bir şaka..."

"Okusana kızım diğerlerini de," dedi Yağmur.

Devam etmeye korkuyordum. Yine de alttaki kullanıcıya geçtim.

Birbostankorkulugu: Kız balerinmiş. Asil Alaca yakında bale dersleri alırsa şaşırmam.

Minnakmaymun: Tamam kabul arkadaşlar. Asil'i kimseyle yakıştıramıyorum ama bu kız... Gerçekten bunu çok mu aramış?

Öldürülecekler listesine eklendiniz!

Aslı-kara: Adamı İstanbul'da ararken Ankara'da çıkması şoku...

Cag-Ri: Uzaylılar dünyayı istila etseydi de bu kızı görmeseydim. Aşık oldum!

Beni de destekleyenn birilerinin olması ile yüzümde garip bir sırıtış oluştu ama diğer yorumlar o sırıtışı alıp götürdü. Mavi tikli bir hesabın yazısı gözlerimin irileşmesine neden oldu.

Koray.Cengaver: ADAMA AŞIKKEN SEVGİLİSİ ÇIKMASI ŞOKU>>>

Yorumlarına girdim. Ağlama emojisi atanlar, bana küfredenler, maymuna benzediğimi söyleyenler, yabancı dilde küfredenler, yabancı dilde kurbağaya benzediğimi söyleyenler, ölümle tehdit edenler, yabancı dillerde ölümle tehdit edenler...

"Beni öldüreceklermiş," dedim kaşlarımı kaldırarak. Yağmur'a baktım ve yüzümü ekşittim. "Beni mi öldüreceklermiş? Neden?" Göz bebeklerim bir sağa bir sola döndü. "Ve nasıl?"

Afşin yanıma gelip Yağmur'un kolunu sarstı. "Ya şu dayının attıklarını da göster, hadi hadi! Şok olacak!"

Sanki daha fazla şok olabilirmişim gibi...

Yağmur telefonu hızla elimden aldı ve ekranı kaydırdı. Sonunda bulmuş olmalı ki telefonu bana uzattı. Alıp ekrana baktım, daha fazla şok olamam derken çok erken davranmıştım. Bir tane dayı, gerçekten çizgili tişört giyen bir dayı, Asil ile resimlerini montajla yan yana koymuştu. Ve üstünde yazılanlar da aynen şuydu:

Fikri-Şahin: Oysa ne kadar yakışırdın yanıma...

Afşin sanki mesajı daha önce görmemiş gibi delice gülmeye başladı. "Abi adam soyadını bile Şahin yapmış. Ben bu olayı aşamam!"

Asil kapıdan girdi, gözleri bizi buldu. Elinde bir çay bardağı vardı. "Çay hazır," dedi Afşin ve Yağmur'a bakarak. "Siz de almak isterseniz..." Benim öldürücü bakışlarımı o an fark etti sanki. Elimdeki telefona baktı ve bardağı kaldırıp büyük ve uzun bir yudum aldı. Sesli bir nefes verdi. "Çay çok güzel olmuş."

"Yağmur silahımı getir," dedim dişlerimin arasından.

"Benimkini al!" dedi Afşin ve eli beline gitti. Belini yokladı ve kaşlarını kaldırdı. "Arabada kalmış. Tüh ya!"

"Afşin?" dedi Asil. Afşin ona baktı. "Bizim anlaşma ne oldu?"

"Ne anlaşması?" dedi Yağmur'la aynı anda.

"Ha! Şey..." dedi Afşin ve başını kaşır gibi yaparken tek gözü kapandı. "Anlaşma şeydi." Acı çeker gibi Asil'e baktı. "Abi niye söyledin ki bunu. Ben şimdi ne yalan uyduracağım?"

"Afşin sabrım taşıyor," dedim sertçe.

Bana baktı, sonra yardım istercesine Asil'e. "Ne desen şu saatten sonra yalan sanacak zaten," dedi Asil.

Afşin hızla bana döndü. "Senden ona bilgi taşıyacaktım. Adeta bir hain gibi..."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla.

Ciddi olamazdı, ciddi olamazdı.

Afşin sırıtarak Asil'e baktı. Nasılım ama der gibiydi.

Ciddiydi. Geri zekalı!

"Ya bu çok salak değil mi?" dedi Yağmur inlercesine. "Hemen inanıp öttü bir de."

"Ne?" dedi Afşin gerçek bir şaşkınlıkla.

"Harbi salaksın oğlum," dedi Asil. Art arda cık cıkladı.

Afşin bu kez gerçekten acı çekiyor gibi göründü. Bana baktığında yüzümde nasıl bir ifade gördüğünü bilmiyordum ama aynı anda odadan koşarak çıktı. Yağmur güldü ama gözlerini bana çevirdiğinde onun da gülüşü hızla son buldu. Hafifçe öksürdü. "Ben bir şu salak aşkıma bakayım, muhtemelen kendini tuvalete kilitlemeye gitti."

Kaçarcasına o da Afşin'in peşinden gittiğinde Asil ile göz göze geldim. "Ben çaya bakayım," deyip hemen kapıya dönmüştü ki, "Kıpırdama!" dedim.

Yutkunurken adem elması yan profilinden daha bir belli oldu. Yavaşça bana dönerken, "Demlikte su az kalmıştı, yanacak," diye saçmaladı.

"Benim evimde demlik yok," dedim yapmacıktan sırıtırken. "Çay robotu var."

O da yapmacık bir şekilde sırıttı. "Ben yanacağım o halde. Aslında ben çoktan yandım da... Neyse..."

Yanına doğru adımlarken elindeki çaydan bir yudum daha aldı ama gözlerini benden çekmedi. Tam karşısında durdum ve telefonu kaldırıp ona gösterdim. "Okudun değil mi yazılanları?"

Ekrana baktı, neredeyse kahkaha atacaktı. "Bu dayıyı görmemişim."

"Alaca!" dedim sertçe. "Bence yeterince eğlendin. Beni daha fazla..."

Cebimdeki telefon çalmaya başladığında küfrettim ve telefonu çıkardım. Ekrandaki isimle gözlerim Asil'e takıldı. Neşesi hızlı bir şekilde çekilmişti. Nedeni açıktı. Victor Ivanov arıyordu. Yüzüm istemsizce buruştu. Elbette olanları görmüştü. Hatta beni aramakta geç bile kalmıştı. Aslında ondan önce annem arar diye düşünmüştüm ama kadın ilk defa beni şaşırtmıştı.

"TMŞ?" diye sordu Asil. Victor Ivonov'un isminin yanında parantez içinde yazan yazıydı bu.

Gözlerimi telefondan kaldırıp ona baktı. İfadesi kaskatıydı artık, gülümsedim. "Tatlı Mafya Şey..." Ve telefonu kaldırıp kulağıma götürürken Asil bir şey söylememek için dudağının içini kemiriyordu.. "Victor," dedim tatlı ama aynı zamanda biraz huzursuz bir sesle.

Asil dikkatle beni izlerken, "Merhaba Alina," dedi Victor Rusça. "Nasıl olduğu merak ettim ve sanırım senin beni aramanı beklemek hataydı."

"Ah," dedi mahcup bir sesle. Asil tiksinirmiş gibi yüzünü buruşturdu. "Gerçekten seni bugün arayacaktım ama başıma neler geldiğini tahmin bile edemezsin."

Tahmin etmek bir yana destanını yazardı.

"Bir sorun mu var?" dedi, sesi ciddileşmişti.

Tatlı numaracı şey!

Elbette yalan söylemeyecektim, zaten her şeyi biliyordu ve benim yalan söylemem demek şüphe çekmem demekti. Örgüt açısından değil tabii, Asil açısından. "Bir yardım konseri düzenleyeceğimden sana bahsetmiştim. Konser işine babam da dahil oldu ve biz... Yani Alaca ve ben bunu konuşmak için buluştuğumuzda..." Sıkıntılı bir nefes verdim. "Alaca'nın hayranlarına yakalandık işte. Şu an Türkiye gündeminde biz varız. Magazini bilirsin, yalan haberlerimiz her yerde. İstemediğimiz şeyler oldu anlayacağın."

Acaba Asil'in Rusçası tüm bunları anlamasına yeter miydi? Şu an yetmiş gibi duruyordu aslında. Sert yüz ifadesi bunu kanıtlıyordu. Onu bu kadar geren sadece Ivanov'la konuşmam da olabilirdi. Aptal herif işi batıracağımı düşünüyordu. Zarar görmem mi? Umurunda olmadığımı bana net bir şekilde göstermişti, şimdi tam aksi gibi görünse de buna kanacak o kız değildim artık.

"Neredesin? Evine birilerini gönderebilirim," dedi Ivanov.

Evde olduğumu bilemezdi, içeri geçitten girmiştik ama bu kapının önündeki kalabalıkta adamı olmayacağı anlamına gelmiyordu. Şüphesiz artık evimi izletiyordu ve nerede olduğumu sorguluyordu.

Asil kısılan gözleriyle odadan çıkınca ardından baktım. Nereye gitmişti şimdi bu? Benim telefonumu da dinleyecekti yoksa?

"Evimin yakınlarında bir kafedeyim," dedim. "Ortalık biraz durulduğunda eve..."

Gözlerim diğer elimdeki telefonun ekranına kaydığında gördüğüm şeyle aniden küfrettim. Alina Kozlov'un seks görüntüleri... Bir de link...

Az kalsın büyük bir aptallık yapıp o linke tıklıyordum. Bu tür şeylerin hesap çalma ya da çok daha beter teknolojik hırsızlıklar için yapıldığını biliyordum ama bu yine de beni delirttiği gerçeğini değiştirmiyordu.

"Alina?" dedi Victor hattın diğer ucundan. "Sorun ne?"

Öksürüp sesimi temizledim. Bir şeyler uydurmak için ağzımı açtığımda dışarıdan Afşin'in bağırışı geldi. "Asil Alaca Şahin! Bu Asil Alaca Şahin!"

Öylece kalakalırken Yağmur da bağırdı. "Aaaa! Aşkım! Bebeğim! Asil Alaca! Marry me!"

Asil hızla içeri girdi. "Alina hemen gitmemiz gerekiyor." Telefonu elimden çekti. "Hadi! Sonra konuşursun." Cümlesi bitmeden telefon kapanmıştı.

"Ne yapıyorsun?" dedim öfkeyle. Kapıda sırıtarak beliren ikiliye de şaşkınlıkla baktım. "Tanrı aşkına! Siz..."

"Şşş!" dedi Afşin hemen. Başıyla dışarıyı işaret etti. "Evde olduğumuzu anlayacaklar."

Sanki az önce bağıran onlar değildi. Dahası... Onlar benim arkadaşımdı. Onlar. Benim. Arkadaşımdı. Peki, o halde neden Asil'in arkadaşıymış gibi davranıyorlardı? Önce Afşin, şimdi de Yağmur... Aslında Yağmur Asil'in gizli hayranıydı zaten ama beni satacak ve onun yanında yer alacak kadar olduğunu şu an anlıyordum. Peki, Afşin itine ne oluyordu?

"Nasıl rol yaptık ama?" dedi Yağmur sırıtışını daha da genişleterek.

Afşin ona burnunu kırıştırarak baktı. "Seninki pek rol gibi gelmedi bana."

Yağmur ona döndü ve hızla yanaklarını sıktı. "Ay, aşkım benim! Sen beni mi kıskandın?"

Afşin hızla geri çekildi. "Yok öyle bir şey kızım. Bir yerlerinden yine bir şeyler uydurma!"

"Tabii, tabii," dedi Yağmur ağzını burnunu şekilden şekile sokarak.

"Şunu keser misiniz?" diye çıkıştım sonunda. "Ne yapıyorsunuz? Bu aptal..." Asil'e baktım, üzerine bile alınmamıştı ama o aptal oydu. "Zaten başıma yeterince bela açtı. Siz ise orada durmuş bunu devam ettiriyorsunuz. Kesin şu zevzekliği atık!" Vurgulayarak, "Bizim," dedim. "Akşam bir görevimiz var. Şu saçmalığa son verin ve artık şu göreve odaklanalım!"

İkisi de sırıtışlarını son verip ciddileşti. "Merih'i bekliyoruz," dedi Afşin.

"Merih'i mi bekliyoruz?" dedi Asil. Sinirlenmişti.

Afşin omuz silkti. "Görevde o da var ya hani."

"Hayır, yok," dedi Asil. "Sana sadece Yağmur'a haber ver demiştim. Başka kimse olmasın diye de belirtmiştim. Başka kimse kelimesinden tam olarak ne anladın sen?"

Afşin derince ofladı. "Aradığında yanımdaydı. Sorguladı, ben söylemeseydim cevabı örgütte arayacaktı. Bu da..." Havada bir tırnak işareti bıraktı. "Gizli operasyonun açığa çıkması demek olurdu. Mecbur kaldım yani."

"Bir şeyler uydurabilirdin. Bu mu yani açıklaman?"

Afşin ağzını açmıştı ki lafı ben devraldım. "Merih bizden biri. Elbette görevde yer alacaktı. Ne zamandan beri şahsi düşmanlıklarımızı görevlerimize dahil ediyoruz hem?"

Bana döndü. Alaca gözlerindeki öfkeyi daha net seçtim. "Şahsi düşmanlık falan değil bu. Sen ona güveniyor olabilirsin ama ben şahinlerin içinde belki de en çok ona güvenmiyorum. Bu işin sonunda kafam fena ağrıyacak zaten ve Merih'in daha da ağrıtmasını istemiyorum."

"Çok geç kaldın o zaman." Koridordan gelen sesi, akabinde Yağmur ve Afşin'in kenara çekilmesiyle yüzü ortaya serildi. Merih, Asil'in aksine keyifliydi. Çok fazla keyifliydi. Ellerini iki yana açtı. "Hadi şu işi halledelim!"

________________

Örgüt içinde güven ve sadakat en önemli şeydi. Güneş meselesine kadar da benim denk geldiğim büyük bir olay olmamıştı. Elbette bu aramızda ajanlar olmadığı anlamına gelmiyordu. O ajanlar dışarıya değil bizzat üslerimize haber sızdırıyordu. Buna hem kuşçu hem de Nevzat Şahin dahildi. Nevzat Şahin'in güvercinlerin içinde habercisi varken, Kuşçu'nun da Şahinlerin içinde habercisi vardı. Güvercinlerin içindeki habercileri genellikle ben tespit ederdim ama bir şey yapmazdım çünkü bunu bildiğim anlaşılırsa yeni haberciler türerdi, bir de onları bulmakla uğraşırdım.

Son zamanlarda ise habercileri tespit edecek pek zamanım olmamıştı. Asil geldikten sonra kafamı toplamak zaten başlı başına beni yoruyordu. Kuşçu da bunu anlamış olmalı ki göreve az kişi ile çıkacaktık çünkü Şahinlere görev onayı verilmemişti. Biri Nevzat Şahin'e haber uçurabilirdi. Görev bittikten sonra öğrenmesi ise bizi pek alakadar etmiyordu. O konu bizzat Asil'i ilgilendiriyordu. Başı gerçekten çok ağrıyacaktı. Bu işin sonunda muhtemelen karabasanlara verilecekti. Babası müdahale etmezse tabii...

"İşimiz zor değil yani," dedi Afşin. Asil planı anlattıktan sonra ilk cümle ondan gelmişti. Aslında bu hayatımız boyunca belki de yaptığımız en basit plandı. Biri şerefsiz herifi kafalayacak ve dökülmesini sağlayacaktı. Birkaç kadeh içki, hoş bir kadın... Bunlar bu basit plan için yeter de artardı. Adam döküldüğünde ise elimizde artık somut bir kanıt olacaktı.

Elbette yasadışı yollarla elde edilen kanıt, kanıt sayılmıyordu ama bu bizim sorunumuz değildi. Biz zaten yasadışı bir örgüt değil miydik? Yaptığımız her iş yasadışıydı zaten. Kanıt olayı sadece halka arz etmek içindi. Gerisi çok da umurumuzda değildi.

"Yem benim o halde," dedi Yağmur. Asil başını sallarken Afşin'in kaşları çatıldı ama bir şey demedi.

Aklıma Yağmur'un bana anlattıkları geldi. Babası tarafından şiddete uğraması, dahası onu annesinin odasında, daha küçücük yaşında başka bir adamla görmesi... Bu tür görevlerde ben hiç yem olmamıştım, aslında bunun için görevli elemanlarımız vardı. Biz tüm işin sonunda ağız burun kırma ve yakalama timi görevi görüyorduk ama şimdi işler başkaydı. Yağmur ya da ben yem olabilirdik ve ben yemin o olmasını istemiyordum.

"Ben yem olurum," dedim Yağmur'a.

"Hayır, olamazsın," dedi Asil, ani ve bir o kadar da sert bir çıkış yapmıştı.

Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Nedenmiş o?"

"Olamazsın işte," dedi müthiş bir açıklamayla.

"Ben olurum Balerin," dedi Yağmur yine. "Hem hiç yem olmadım." Sırıttı. "Merak da ediyorum."

"Hayır, Yağmur!" diye çıkıştım. "Alaca bana nedenini söylemeyecekse yem benim."

"Bence de Balerin'in yem olması daha mantıklı," dedi Merih. Arkasına yaslanırken dudak büktü. "Kolay bir iş gibi görünüyor ama ikna kabiliyeti de istiyor. Yani adamın dökülmesini sağlamak aslında o kadar kolay değil. Bunun üstesinden Yağmur'un gelebileceğini düşünmüyorum."

"Sonunda mantıklı düşünen biri," dedim ben de arkama yaslanırken.

Asil ona, birazdan ateşe verecekmiş gibi baktı. Dişlerini öylesine sıktı ki çenesi kaskatı eksildi. Derdi neydi bunun yine?

Yağmur yüzünü buruşturdu. "Ben biraz alındım ama. Gerçi ikna kabiliyetim iyi olsa..." Döndü ve hemen yanında olan Afşin'in omzuna bir tane geçirdi. Afşin tiz bir çığlık atarken Yağmur ona kaşlarını çatarak baktı. "Bu domuzu ikna ederdim. Herifi hala yatağa atamadım ya."

"Şiddet görüyorum," dedi Afşin ağlayacakmış gibi. "Bana neler diyor bir de. Siz öylece bakın!"

İstemem yan cebime koylarda hep Afşin vardı. Belli etmese de Yağmur'un bu hareketlerine bayılıyordu. Aslında geçmişleri, bana anlattıkları o şeyleri, yaşamamış olsalardı ve daha da önemlisi, Afşin kendini o suçluluk duygusundan kurtarabilmiş olsaydı Yağmur'a çoktan karşılık vermişti. Kendini neden geri çektiğini o güne kadar hiç anlamamıştım ama her şeyi öğrendiğimden beri Afşin'in o duygudan kurtulmasını istiyordum. Sanırım bunun için bir şeyler bulmam gerekiyordu. Şu görev işini hallettikten sonra elbette...

Asil aniden ayağa kalktı. "Yem Alina ise ben bu işte yokum." Ellerini masaya dayayıp benim öfkeli bakışlarımı görmezden gelerek Afşin'e baktı ve bakışlarını çevirip karşısında oturan Merih'e doğru eğildi. "Doğal olarak siz de yoksunuz!"

Sandalyesini iterek, üzerindeki bakışlara aldırmadan kapıya yürüdü. "Şimdi evimden defolun!"

"Evin mi?" dedi Merih öfkeli bir gülüşle. "Ne çabuk sahiplendin?"

"Evi satın aldım," dedi Asil, kapıdan çıkmadan döndü ve Merih'in şiddetle çatılan kaşlarına tam aksine gülümseyerek baktı. "Yani bundan sonra kapı, pencere, geçit her ne boktan gelirsen kendini nezarethanede bulursun. Şimdi görev iptal olduğuna göre burada artık işin kalmadı."

Merih bana sorgularcasına bakarken dişlerini sıktı ama sormadı. Şükür ki sormadı çünkü şu an adeta öfkeden kuduruyordum. Yağmur hızla ayağa kalktı. "Tamam, ben olurum yem. Neden abarttınız bu kadar? Yırtıcı!"

Asil ona baktı, bakışları bana döndü. Benden de bir onay beklediği açıktı. Ayağa kalkarken, "Seninle yalnız konuşalım," dedim.

"Gerek yok," dedi Asil. "Kararını şimdi ver!"

"Derdin ne senin?" diye çıkıştım sonunda. "Sana konuşalım diyorum."

"Ben o konuşmanın içeriğini biliyorum," dedi alaycı bir gülüşle. "Ama ikna kabiliyetin maalesef benim üzerimde işe yaramayacak. Boşuna uğraşma diye diyorum."

"Alina," dedi Yağmur alçak sesle. "Neden uzatıyorsun?" Huzursuz olmaya başlamıştı, muhtemelen neden uzattığımı anlamıştı. "Ben yaparım. Gerçekten yaparım. Sorun değil."

Sözlerini dikkate almadım. "Başka bir güvercin bulurum, bana yarına kadar..."

Yağmur, "Alina!" diye sesini yükseltti sonunda. "Yaparım!" Vurguladı. "Yaparım dedim."

"Zaten Nevzat Şahin'e haber uçurmadan birini bulacağını da sanmıyorum," dedi Merih. Öfkeyle güldü. "Ya görevi iptal edersin ya da..." Asil'e tiksintiyle baktı. "Şahinlerin liderinin yolundan gidersin."

Dudaklarımı birbirine bastırıp bıraktım. Asil'e daha fazla öfkelenmekten kendimi alamadım. Ne diye bu kadar diretmişti? Yaptığım onca işten sonra bu benim için çocuk oyuncağı sayılırdı. Belki ben Güvercinlerin başına geçtiğimde ortalarda yoktu ama geri döndüğünde neler başardığımı çoktan öğrenmiş olmalıydı.

Ve Yağmur'un neler yaşadığını bilmiyordu. Yağmur onun için sorun olmadığını söylemişti, belki gerçekten onun için sorun yoktu ama benim için vardı. O benim kız kardeşim gibiydi. Canı en ufak yansa benim de canım yanardı. Ve o benim canımı anlattıklarıyla zaten çok yakmıştı.

Görevi iptal etmek istedim ama yapamadım. Bunda Yağmur'un bana daha fazla uzatma bakışları da etkiliydi. Dahası bana anlattıkları için pişman olduğunu o gözlerden okuyabiliyordum. Bu beni daha da çıkmaza soktu. "Tamam," dedim sonunda. Kabul ettim, aslında etmedim. Ben güzel rol yapardım değil mi?

Aniden gülümsedim. "Hazırlanalım!"

Beni göreve katılmamakla mı tehdit ediyordu? Öyle olsun. Ben de o görevden kaçamayacağı zaman dansımı sergilerdim.

________________

Güvercin ve Şahinlerin en büyük destekçisinin oğlu tam bir... Ah, hayır cinsiyetçi küfürler etmeyecektim. Neticede bu şerefsizin annesini tanımıyordum, belki iyi bir kadındı ama bu pislik gözlemlerime göre şu ana kadar üç kızı taciz etmişti. Muhtemelen bu mekanın sahipleri de arkadaşı falandı, kızlardan birini şikayet ederken görmüştüm ama onlar kızı dışarı atmışlardı.

Güya burası pahalı ve gözde bir gece kulübüydü. İkisi de doğru olabilirdi ama orada bir tanımlama eksikti. Burası arkan sağlamsa her boku çevirip içinden sıyrılabileceğin de bir yerdi. Seni kimse seni korumazdı.

Ah, sanki burası dışında seni birileri korurdu. Hayat çok zordu ama kadınsan, hayat daha da zordu.

Etrafıma tekrar göz gezdirdim. Mekan gerçekten çok güzeldi. Sahnede bir kız vardı ve içeridekilerin kendinden geçeceği, kulağa da hoş gelen müzikler açıyordu. Sahne tam ortaya konumlandırılmıştı. Önündeki geniş alan da dans edenler için ayrılmıştı. Dans pistinin etrafında masalar vardı. Burası iki katlıydı ve yukarı katta da aynı şekilde masalar sahneyi görebilecek şekilde dizilmişti. Taramayı önceden yapmıştık ve öğrendiğimiz diğer şey de arka tarafta özel odalar olduğuydu. Gizli bir kapıyla ayrılıyordu ve ne öyle kolay fark ediliyor ne de odaların olduğu kısma öyle kolayca girilebiliyordu.

Yüzümdeki yoğun makyaj beni haddinden fazla terletirken bunalmış bir nefes verdim. Plastik makyaj yapan profesyonel bir ekibimiz vardı ama maalesef bu işte onları da kullanamamıştık. Makyaj işini Yağmur halletmişti ve şaşırtıcı bir şekilde iyi de bir iş çıkarmıştı. Asil siyah peruğuyla saçlarını kısaltmıştı, kaşları biraz daha kalınlaştırılmış, yüzü incelmişti. Gözleri artık alaca değil yeşildi. Bir ünlüye benziyordu aslında ama kim olduğu zerre umurumda değildi. Merih artık esmer değil, sarışındı. Yağmur'un yaptığı makyaj onu birkaç yaş yaşlandırmıştı. Afşin'in artık sırma saçları vardı. Burnu da biraz uzundu. Yağmur makyajını yaparken epey bir gülmüştü. Yağmur kızıldı, gözleri ise mavi. Zaten bebek gibi tabirine uyan bir kızdı ama şimdi gerçek bir barbie bebek gibi görünüyordu.

Esmer olan ben ise artık sarışındım. Masmavi gözlerim, buğdaydan beyaza dönen tenim, silikonlu iç çamaşırı ile büyüyen göğüslerim ve kalçalarım vardı. Ve evet, kıpkırmızı bir elbise giymiştim, sırt dekoltesi olan... Asil beni o halde gördüğünde bir süre ağzı açık bir şekilde bana bakmış, sonra küfredip odadan çıkmıştı.

Sessizliğimizi Yağmur böldü. "Çok sessiziz, dikkat çekeceğiz. Sohbet edelim."

Kimsenin bizi izlediği falan yoktu ama bizim olayımız buydu, her şeyi olmuş ya da olacakmış gibi düşünmek...

Yağmur aniden sırıtarak elini yüzüme uzattı. "Yüzünde hiç tüy yok," dedi. "Lazere gitmiştin sen değil mi?"

Oyununa ayak uydurdum. Başımı salladım ve eteğimi yukarı çekip bacağımı ileri uzattım. "Tüm vücut hem de."

"Kızım!" dedi Merih eteğimi hızla aşağıya çekerken. "Ne yapıyorsunuz siz?"

Asil şoka uğramış gibiydi, gözleri hala eteğimdeydi. Aniden başını hızla sahneye çevirdi.

"Ama doğumdan sonra tekrar çıkıyormuş tüyler, öyle duydum," dedi Yağmur Merih'i hiç duymamış gibi.

Boğazım aniden düğümlenirken sadece omuz silktim. "Benlik sorun yok o zaman."

"Niyeymiş o?" dedi Asil kaşlarını çatarak. Ona baktım, baktım, baktım. İşte yine oluyordu. Yine o düşünce bomba gibi zihnimde patlıyordu. Keşke onu öldürebilseydim.

Merih'in bana baktığını hissederken kendimi sakin kalmaya zorladım. "Çocuk yapma gibi bir niyetim olmadığından olabilir," dedim sadece.

Asil'in kaşları daha da çatıldı.

"Niye ya?" dedi Yağmur ve aynı anda hülyalı bir ifadeye büründü. "Biz minik kurabiyemle en az 6-7 çocuk yaparız. Küçük kurabiyeler.... Böyle minicik..." Hayaliyle bile mutlu olurken gülmeye başladı.

"Tövbe estağfurullah!" dedi Afşin gözlerini irileşirken.

"Biz işteyken de annem bakar!" dedi Yağmur heyecanla.

"Anneni öyle bir durumda hayal bile edemedim," dedim, zorla gülümsedim. "Delirirdi herhalde."

"Sen de bakarsın arada," dedi Yağmur hemen. "Ne de olsa teyzesi sayılırsın."

Ani bir cevap verdim. Bunu ben bile beklemiyordum. "Beni hiç karıştırma, ben çocuk falan bakamam."

"Masal'a bakıyorsun," dedi hemen Asil. "Hatta çocuğa bakarken gözlerin ışıldıyor."

"Başkasının çocuğu o," dedim tükürür gibi. Ona çok şey diyesim vardı ama hiçbirine değmezdi ama demedikçe de tüm kelimeler bıçak olup içimi yaralıyordu. "Bakmaktan ziyade ona eğitim veriyoruz biz. Çocukları sevmek ile bir çocuk bakmak bambaşka bir mevzu."

"Doğru," dedi Yağmur. "Sen çocukları çok seviyorsun, bakabileceğine inansaydın zaten çoktan bir çocuk yapmıştın."

Yutkunmamı zorlukla bastırdım. "Kapatalım bu konuyu," dedi Merih uyarır gibi. O beni biliyordu, o beni anlıyordu ama o da benim gibi konuşamıyordu.

Gözlerim hedefe takıldığında bizi izlediğini gördüm. Bana bakmıyordu, tam da planladığımız gibi Yağmur'a bakıyordu. Yağmur onun istediği gibiydi. Doğal kızıl gibi duran saçları, yeşil gözleri ve tatlı haliyle... Ama Yağmur olmazdı.

"İyi misin sen?" dedi Asil. "Rengin soldu."

Gözlerimi ona çevirdim. Çatılan kaşlarıyla bana bakıyor ve muhtemelen saklamaya çalıştığım ama başaramadığım yüz ifademi dikkatle inceliyordu. O olmasaydı şimdi iyi olacaktım. Keşke şu an bunu da ona söyleyebilseydim.

Hem konudan uzaklaşmak hem de asıl planımı gerçekleştirmek için masadan küçük çantamı alıp ayağa kalktım. Zaten burada biraz daha dursaydım, dilimin ucundaki kelimeler Asil'in boğazına sarılacaktı. "Biraz midem bulandı. Sanırım içkiden, malum alışkın değilim." İçki içmemiştim ama zaten rol yapıyorduk, üzerinde durmazlardı. Üzerinde duracakları şey muhtemelen gerçekten iyi görünmüyor oluşumun nedenleriydi. "Biraz hava alsam iyi olacak."

Merih de hızla ayağa kalktı. "Seninle geleyim."

"Ben giderim," dedi Asil hemen.

Başımı hızla sallarken dişlerimi sıktım ama ifademi hemen düzelttim. "Siz işinize bakın. Cenk Can gelse yeter!"

Cenk Can, Merih'di, saçma bir kod adı... Ve bunu duyunca Afşin ve Yağmur yine bir kahkaha patlattı. Bundan faydalanarak Merih'in bileğini kavradım ve Asil'in tekrar itiraz etmesine fırsat vermeden yanlarından ayrıldık. Merih'i sonunda ıssız bir köşeye çektim. Ağzımı açmamla geri kapatmam bir oldu. Ellerini yüzümün iki yanına koydu ve yüzümü incelerken, "İyi misin? Gerçekten solgun görünüyorsun," dedi.

Endişesi üzerine gülümsedim. "İyiyim."

"Keşke o piçin yüzüne bir yumruk indirebilseydim!" dedi dişlerinin arasından. "Sana..." Sustu ve derin bir sesli bir nefes verdi. İşte benim tanıdığım Merih oydu. Kelimelerin beni incitebileceğini düşünüp diline kilit vuran adamdı. Pervasızca lafları ortaya seren o adam değil. Sonunda kendini toparlaması beni rahatlatmıştı. Sanırım o da Asil ile olan didişmelerinin beni nasıl yıprattığın sonunda farkına varmıştı.

"İyiyim," dedim yine. Sesimi duyulamayacak kadar alçalttım. "Beni boş ver! Görevi Yağmur'dan aldım. Yem artık benim ama bunu iş bitene kadar Asil'in anlamaması lazım."

Kaşları çatıldı. "İyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum."

"Ne?" dedim şaşırarak. "Sen de benden yanaydın."

O da sesini biraz daha alçalttı ve bana doğru eğildi. "Alina sadece o şerefsiz piç yerine senin yanında olmak istedim. Onu desteklemek bile beni delirtiyor. Kızdırmak varken desteleyecek değildim. Bunun senin yem olmanla bir ilgisi yoktu yani. Hem Yağmur adamın dikkatini çoktan çekti zaten."

"Merih," dedim sinirlenerek. "Bu çocuk oyuncağı değil." İnlercesine bir ses çıkardım. "Tam düzeldiğini düşünüyorum, sen aptal aptal konuşup yine canımı sıkıyorsun. Ne yani, Asil hayatını yaşa derse sen kendini mi asacaksın?"

Dudak büktü. Ardından güldü. "Muhtemelen evet. Hem senin yem olmanı kabul etmeyeceğini biliyordum zaten."

Gözlerim kısıldı. "Nasıl biliyordun?"

Sustu ve gülüşü bozuldu. İfadesi koyu bir öfkeye büründü. "Çünkü yine seni önemsiyormuş gibi davranıyor, görmüyor musun? Amacı aynı. Yine her seferinde soluğu onun yanında alan o kızı istiyor. Ona yine muhtaç olmanı istiyor. Bunu fark etmediğini söyleme bana."

Dudağımın içini dişledim. Haklıydı. Bunu fark etmek için onun dilinden dökülüp tekrar canımın acıması gerekiyordu demek ki.

Başımı salladım. "Her neyse," diyerek karnıma kramplar girmesine neden olan bu konudan uzaklaştım. "Esas konuya dönelim, yem benim."

"Alina..." diye itiraz edecekti ki izin vermedim.

"Şimdi ya yanımda ol ve onları oyala ve Asil'i kızdırmak için bu fırsatı kullan ya da gidip Asil'e sana söylediklerimi anlat ve beni karşına al."

"İkincisini kabul edemeyeceğimi biliyorsun," dedi ve ofladı. "Beni çok zor bir durumda bırakıyorsun."

Kulaklıktan Yağmur'un sesi geldi. "Bize doğru geliyor. Şukufe neredesiniz?"

"Kabul ettin diye alıyorum bunu," dedim sırıtarak. Cevap vermesini beklemeden gizlendiğimiz aradan çıktım ve adamı gördüm. Merih'e döndüm. "Şimdi gidip bizimkilerin dikkatini çekmeden onu bana yönlendirecek bir yol bul! İtirafı aldığımda haber veririm, gelip adamı paketlersiniz. Ellerimi kirletmek istemiyorum da."

"Vazgeçmeyeceksin değil mi?" dedi sitemle.

Sırıttım. "Hadi canım! Hadi bebeğim! Hızlı ol!"

Yine ofladı ama daha fazla uzatmadı. "Sarhoş taklidi yap bari," diyerek yanımdan geçti. Söylediğini yaptım, Merih de söylediğini yapmıştı. Adam kısa süre içinde yanımdaydı.

"Yardıma ihtiyacın varmış güzelim," dedi bana yaklaşırken. "Diğer kız daha çok hoşuma gitmişti ama sen de fena değilsin."

Şerefsiz piç...

Yağmur'un saçının teline dokunsa onun boğazını deşerdim.

Yerimde sendeledim ve duvara tutunup iki büklüm oldum. "Üç kişi..." dedim ve güldüm. "Üçünüzden birisi bana çıkışı gösterebilir mi? Çıkışı bula-bulamıyorum," dedim ağzımda yuvarlayarak.

"Buldururuz," dedi ve yanıma geldiğinde belimi kavrayıp beni doğrulttu. Yoğun içki kokusu burnumu sızlattı, en azından benden içki kokusu gelmediğini fark etmezdi. Zaten bu kafayla fark edecek gibi değildi. Bu çok iyiydi, bir de onu sarhoş etmekle uğraşmazdım. Çabuk dökülecekti. "Hadi gel çıkışı bulalım!"

Yine güldüm. Bu gerçek bir gülüştü. "Arkadaşlarım," dedim. "Arkadaşlarıma haber vereyim."

"Tabii," dedi hemen. "Şimdi onların yanına gidiyoruz zaten."

İlerledik.

Ama onların yanına gitmedik.

Ben de kimseye haber veremedim zaten.

Hatırladığım son şey iki cansız beden ve elimdeki kanlı bibloydu.

Saçlarım çok acıyordu. Canım acıyordu.

Ellerimde kan vardı. Alaca gözler ellerimdeki kana bakıyordu.

Alaca gözler acıyan canıma bakıyordu sanki...

S.Mare kaçar...

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 27.4K 65
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
7.6M 670K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
34K 2.1K 22
Levent ve kedi sandığı ama kedi olmayan kedisi Çakır'ın hikayesi 🌈
4.1M 251K 75
Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait? •Parmağımı...