İktidar Oyunları | ognis.

By MSHanDeniz

28.5K 2.3K 958

Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının torunu olan Mahnisa Sultan, ailesini kaybetmesinin ardından padişahının h... More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
son

24

441 34 26
By MSHanDeniz

Siz sormadan söyleyeyim, sonraki bölüm cuma. ❤💋

Kardeşimin dairesine doğru yürüdüğümde kapısının açık olduğunu gördüm. Kaşlarımı çatarak ilerledim ve kapının ağzından içeri doğru baktım. Validem içeride, Cihangir'in kaftanına sarılmış bir biçimde yatağında uzanıyordu. Yutkundum. Onu rahatsız etmemek için sessizce kapıyı kapatıp daireme dönmek için arkamı döndüm. Arkamda beni Mihrimah ve Selim karşıladı.

"Validem nasıl?" diye sordu Mihrimah üzgünce. Onlar da validemin içeride olduğunu biliyor olmalılardı.

"Nasıl olsun, perişan halde. Cihangir'in kaftanına sarılmış yatıyor öyle. Bizi artık hiçbir şey teselli edemez. Cihangir bizim en küçüğümüz, en kırılganımızdı, masumiyetimizdi. Taht hırsından azade yegane kardeşimizdi. Şimdi artık o da, Mustafa ağabeyim de yok. Bu vakitten sonra birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız bilmiyorum."

"Ogeday, Mustafa ağabeyimi yanlış ittifaklara sürükleyenlerin başında sen geliyorsun. İlla bir suçlu arıyorsan evvela dön de kendine bak," dedi Selim sinirle.

"Yeter, böyle bir günde bile neyin hesabını soruyorsunuz birbirinize? Öfkeniz bu kadar mı baskın? Bırakın artık birbirinizi suçlamayı. Siz Hürrem Sultan'ın evlatlarısınız, savaşamazsınız, kin güdemezsiniz. Sulh tek yok."

"Anlamıyorsun Mihrimah, artık her şey değişti. Sulh mümkün mü, sen evvela bunu bir sor kendine."

Selim'in omzuna elimi koyup yanlarından ayrıldım. Babamın dairesine gidip tahtına oturduğumda kapı çaldı ve içeri lalam girdi.

"Herkes çok hassas. Sabırlı olmak, akıllı davranmak zorundasınız şehzadem. Bilhassa saltanat naibiyken atacağınız yanlış bir adım felaket getirebilir."

"Ben felaketi çoktan tattım lala! Günahsız Mustafa ağabeyim, validemin ve Rüstem Paşa'nın hırslarının kurbanı oldu. Cihangir kahrından öldü. Daha kötü ne olabilir, söylesene," dedim sinirle. Bu adam beni hep sinirlendiriyordu.

"Aman diyeyim şehzadem, bu laflar çok tehlikeli. Kul ne zaman isyan etse Allah başına daha büyük bir felaket gönderirmiş." Ofladığımda elinde tutmakta olduğu mektubu uzattı. "Mahnisa Sultanımız yollamışlar."

"Düşünüyorum da lala, rahmetli Mustafa ağabeyimin vefatında Mahnisa da kabahatli. Ağabeyimin gizli evliliğini ortaya dökmeseydi hünkarımız belki de bu denli kızmayacaktı, belki de Mustafa ağabeyime itimat edip hakkındaki ithamlara inanmayacaktı." Uzattığı mektubu aldım ama açmadım.

"Elbette saadet gibi, acılar da birbirine bağlıdır şehzadem. Belki de söylediklerinizde haklısınız lakin böyle düşünmenin bir sonu yok, kimseye de hayrı yok. Mahnisa Sultan için fikrimin ne olduğunu evvelden beri biliyorsunuz, bir hataydı. Bana kalırsa bir mektup yazın Kütahya'da kalsın, gözden ırak olsunlar. Vaziyet zaten hayli karışık."

*

Selim ile birlikte terasta otururken ağalardan biri gelip bana bir mektup uzattı. Alıp açtığımda ise konuşmaya başladı.

"Şehzadem, Şeyhülislam Ebusuud Hazretleri baş sağlığı dileklerini yolladılar. Şehzademiz Cihangir'in kaybı herkes gibi müftü efendiyi de hayli müteessir etti."

"Eksik olmasın müftü efendi, kendilerine sevgi ve hürmetlerimi ilet. Çekilebilirsin."

Mektubu önümüzdeki masanın üzerine bıraktım ve onun yanındaki suyu alıp içtim. Bu arada ağa da selam verip çıkmıştı.

"Rahmetli Cihangir'in kırkında merhum Mustafa ağabeyimin ruhu için hayır yapılmasını emretmişsin, nereden icap etti?" diye sordu Selim bana dönerek lakin ben ona bakmadım.

"İkisinin de gönlümdeki yeri aynıydı, acıları da öyle. Hem ben öyle münasip gördüm, sana hesap verecek değilim."

"Sen ve acınası merhametin."

"Merhamet?" Sinirle güldüm. "Ne merhameti Selim, iki kardeşimi de toprağa verdim ben. Artık merhametin zerresi dahi kalmadı bende, hala anlamadın mı?"

Selim bana bir şey söylemeden masadan bir fındık aldı ve kalkıp gitti. Arkasından sırıtmaktan başka bir şey yapmadım zira her şeyi söylemiştim.

Akşam olduğunda lalamla dairemde konuşurken kapı çaldı ve buyruğumla içeri Fatma Sultan'ın zevcesi Ahmet Paşa girdi. Lalamın yanına geçip selam verdi.

"Payitahta hoş geldin Ahmet Paşa. Hünkarımızın vekilimutlağı olmak herkese nasip olmaz, tebrik ederim. İnanıyorum ki bu mühim vazifeyi layıkıyla ifa edeceksin."

"Lütfediyorsunuz şehzadem, bu sözlerinizle kulunuz Ahmet'i bahtiyar ettiniz."

"Ala. Ne haberler getirdin, anlat," diye sordum merakla. Seferden yeni dönmüştü.

"Safevilerle sulh aktetmenin arifesindeyiz, Tahmasp savaşı bitirmek için ciddi tavizler vermeye razı." Kaşlarımı çattım.

"Hangi savaş Ahmet Paşa? Bu sefer Tahmasp'tan çok rahmetli ağabeyime karşı tertip edildi malum." Ahmet Paşa başını eğip cevap vermeyince derin bir nefes alıp devam ettim. "Hünkarımız nasıllar, bir şey dediler mi?"

"Sıkıntılı günler geçirdiler lakin şimdi gayet iyiler, sıhhatleri yerinde. Saltanat naibi olarak devlete nasıl hakim olduğunuzu bizzat anlattım kendilerine, pek memnun oldular."

"Anadolu'da Şehzade Mustafa'nın idamından sonra çıkan isyanlar, malumun var öyle değil mi?"

"Eyaletlere haber gitti şehzadem, beyler icabına bakıyor. Hepsi ciddi isyanlar değil zaten lakin Rumeli'deki isyan başımızı ağrıtabilir. Selanik civarında bir düzmece Mustafa çıkmış, asker toplamaya çalışıyormuş. Şimdiden sayıları beş bini bulmuş diyorlar."

"Düzmece Mustafa mı?" diye sordum anlamayarak.

"Sahtekar gafil, idam edilen şehzadenin kendisine çok benzeyen alelade bir yeniçeri olduğunu söylermiş. Bu dediklerine inanan gafilleri de etrafında toplamaya başlamış."

"Merak ediyorum, tavsiyen nedir?"

"Ateş daha fazla büyümeden söndürmek icap eder şehzadem. Ben derhal tetkik edip size malumat veririm."

"Ala, çekilebilirsin."

Ahmet Paşa bana selam verip hünkarımızın dairesinden çıktıktan sonra lalam endişeyle bana döndü.

"Aman şehzadem, dediklerinize dikkat edin ne olur. Ahmet Paşa, Şehzade Mustafa'nın dostuydu lakin şimdi kimin safında bunu tahmin etmek güç. Söyledikleriniz hünkarımızın kulağına gider mazallah, bu zamanda kim dost kim düşman belli değil."

-Mahnisa Sultan

Yaklaşık iki gün süren yolculuktan sonra sonunda Topkapı'ya gelebilmiştim. Şehzade Mustafa'nın ölümünden sonra Şehzade Cihangir'in de vefat ettiğini duyunca çok üzülmüştüm lakin sarayda kalmaktan başka çarem yoktu. En sonunda Şehzade Ogeday'dan Topkapı'ya gelmemi istediği bir mektup aldığımda aylardır beklediğim haberi almanın mutluluğuyla çabucak geldim.

At arabasından indikten sonra kendi kendime buraya ilk gelişimi hatırlayıp gülümsedim. Yaklaşık beş sene evveldi, beni Hürrem ve Mihrimah Sultan karşılamıştı o zaman. Şimdi ise kimse yoktu çünkü geldiğimden kimsenin haberi yoktu.

"Şehzademiz Ogeday'a ve Mihrimah Sultanımıza geldiğimizi haber verin," dedim yanımdaki ağaya dönerek.

"Sultanım, sultanım ne yapıyorsunuz siz? Neden geldiniz buraya?"

Lala Mustafa Paşa koşturarak yanıma geldi. Bu adamdan Kütahya'da iyice bıkmıştım, burada da peşimi bırakmayacaktı anlaşılan. Kıkırdayarak ona baktım.

"Haberin yok anlaşılan. Şehzadem davet etti, beni yanında istediğini söylediler. Ben de mektubu alır almaz hemen yola revan oldum."

Haremden geçip doğruca hünkarımızın dairesine yürüdüm. Şehzade Ogeday orada beni bekliyor olmalıydı. Zaten yolları ezbere bildiğim için bulmam zor olmadı. Kapıdaki ağaya geldiğimi söyledikten sonra Şehzade Ogeday'ın da izniyle dairesine girdim.

"Ogeday," dedim gülümseyerek ve eğilip selam verdim.

"Neden geldin Mahnisa? Üstelik ben sana Kütahya'da kalmanı emretmişken!" Sert ifadesi ve sözleri karşısında gülen yüzüm soldu.

"Sen ne diyorsun Ogeday? Hem mektup yazıp yanına çağırıyorsun hem de azar işitiyorum."

"Ne mektubundan bahsediyorsun sen?"

Sert ifadesinden hiçbir şey kaybetmeden sorduğu soruya karşın cebimde durmakta olan mektubu çıkarıp ona uzattım. Alıp okurken de sinirle konuştum.

"Bana böyle davranmaya hakkın yok, böyle laflar işitmeye gelmedim ben."

"Bu mektubu ben yazmadım, benim mektubum değil bu."

Hiçbir şey anlamayarak kaşlarım çatıldı. Şehzade Ogeday'ın ağzından biri bana payitahta gelmem için mektup mu yazmıştı yani? O anda kapı açıldı ve içeri Hürrem Sultan girdi. Eğilip selam verdim.

"Mahnisa, ne işin var senin burada? Ne demeye geldin?" diye sordu şaşkın ve kızgınca.

"Durun validem, onun bir kabahati yok. Biri bize oyun oynamış."

*

Mihrimah Sultan'ın kaldığı dairede oturmuş onun gelmesini bekliyordum. Validesinin yanında olduğunu söylemişlerdi ama eninde sonunda buraya gelecekti. Hürrem Sultan'la aramız kötü olduğu için onun dairesine hiç gitmemiştim, alacağım tepkiyi biliyordum çünkü.

En sonunda kapı açılıp içeri girdiğinde gülümseyerek ayağa kalktım ve selam verdim. O da beni görünce gülümseyerek bana doğru gelip sarıldı.

"Hayırdır, hangi rüzgar attı seni buraya? Geldiğini söylediklerinde şaşırdım, epeydir mektup da yollamıyorsun."

"Baş sağlığına geldim sultanım. Beni gördüğünüze sevinmediniz mi yoksa?" Gülümseyerek tekrar bana sarıldı.

"Sevindim elbet. Çok da özledim, iyi oldu geldiğin. Konuşacak çok şey var."

"Elbette lakin ben şimdi müsaadenizi isteyeyim sultanım. Uzun yoldan geldim, istirahat etsem daha iyi olacak. Hem daha geç olmadan Mahidevran Sultanımızı da ziyaret etmek isterim."

"Tabii, nasıl uygun görürsen."

Selam verdikten sonra dairesinden çıkıp kendi daireme doğru yürüdüm.

-Şehzade Ogeday

"Mahnisa çenesini sıkı tutarsa kimse şüphelenmez. Fatma Sultan'ı ziyarete geldiğini söyler. Eğer bir kişi dahi dillendirirse önünü alamayız. Herkes nikahlandığınızı işitir, havadis hünkarımıza kadar gider. Bu sebeple sessiz kalmalıyız. Mahnisa bir an evvel Kütahya'ya dönmeli."

Validemin dairesinde konuşuyorduk. O divanına oturmuş emirler verirken ben önünde ileri geri yürüyüp duruyordum sinirle.

"Mektubu yazanı nasıl susturacaksınız peki validem?!"

"Rüstem'le Mihrimah biliyordu, acaba orta yerde konuştular da biri mi işitti? Lala Mustafa yapabilir mi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

"İhtimal dahi vermem, buna cesaret edemez. Kaldı ki Mahnisa'nın Kütahya'da kalması hususunda beni ikaz eden oydu, onun tavsiyesiyle Kütahya'ya mektup yazmıştım."

"O mektubu da biri çalmış anlaşılan."

"Selim!" diye bağırdım aklıma gelen kişiyle. Ondan başka kim olabilirdi ki, benim kendi kardeşimden başka düşmanım mı vardı?

"Mümkün değil. Mümkün değil, öğrendiği an soluğu benim yanımda alırdı."

"Bu kadar emin olmayın validem. Selim'in tıyneti belli, her şeyi beklerim ben ondan."

"Selim'e itimat etmek zorundasın, kardeşine beslediğin bu düşmanlığa da bir son ver artık."

Ertesi gün olduğunda babamın terasında tek başıma oturmuş ne yapacağımı düşünürken ağalardan biri geldi ve Rüstem'in geldiğini söyledi. Rüstem sıkıntılı bir ifadeyle gelip selam verdi.

"Şehzadem, Veziriazam Ahmet Paşa'nın yanından geliyorum. Derhal sarayı terk etmemi söylediler."

"Malumatım var Rüstem Paşa."

"Buna müsaade mi edeceksiniz şehzadem? Saraydan dışarı çıktığım an hainler üzerime çullanırlar." Omuz silktim.

"Hünkarımız böyle istemiş, belli ki hala kızgınlar sana. Hal böyleyken şimşekleri daha fazla üzerine çekme. Merak etme yanına ilaveten bostancılar vereceğim, sarayında korunman için lazım gelen her türlü tedbir alınacak."

-Mahnisa Sultan

"Nikahlılarmış yıllardır."

"Cesarete bak, ben de kızlardan duydum."

Haremden geçip gidecekken iki tane kızın kıkırdayarak birbirlerine söyledikleri şeyleri duyduğumda kaşlarımı çattım ve onlara doğru yürüdüm. Beni gördüklerinde kendilerine çeki düzen verip selam verdiler.

"Ne konuşuyorsunuz siz öyle?" diye sordum ellerimi birleştirip.

"Hiç sultanım."

"Söylesenize!"

"Laflıyorduk öyle sultanım."

Bana bir şey söylemeyeceklerini anladığımda sinirle Fatma Sultan'ın dairesine doğru yürüdüm. Geldiğimden beri onunla görüşememiştim, bugün onu görebileceğimi umuyordum. Onun da sohbetini özlemiştim. Dairesine girdiğimde beni soğuk bir şekilde karşılamasına kaşlarımı çattım. O niye bana tepkiliydi ki şimdi, ona bir şey yapmamıştım.

"Ogeday'la evliliğini niye benden sakladın, cariyelerden mi öğrenecektim ben bunu?" diye sorduğunda ofladım. Demek derdi buydu.

"Öğrendiler demek," diye mırıldandım kendi kendime.

"Mahnisa!"

"Ogeday böyle istedi sultanım. Hem hakkı da var, onu korumak için buna mecburdum. Ogeday benim her şeyim, gerekirse onun için canımı dahi veririm. Bir an olsun tereddüt etmem."

"Hürrem'in öfkesi, nefreti de mi hiçbir mana taşımıyor senin için?" diye endişeyle sorduğunda gülümsedim.

"Hürrem Sultan biliyor zaten, hem de yıllardır. O da benim gibi şehzademizin iyiliği için sesini çıkarmadı."

Fatma Sultan kaşlarını çatmış beni dinlerken kapı çaldı ve emriyle içeri kalfası girdi. Önce ona, sonra da bana selam verdikten sonra konuşmaya başladı.

"Sultanım, nikah meselesini hareme kimin ifşa ettiğini öğrendim. Canfeda Hatun, Nurbanu Sultan'ın kalfası." Sinirle derin bir nefes aldım.

"Sultanım müsaadenizle," deyip ayağa kalktım.

Fatma Sultan'a selam verdikten sonra sinirle hareme doğru yürüdüm. Beni gören kızlar selam verirken benim gözüm etrafı tarıyordu. En sonunda onu gördüğümde ellerimi önümde birleştirerek bağırdım.

"Nurbanu Hatun!" Göz göze geldiğimizde eğilip selam verdi. "Derhal buraya gel."

"Bir şey mi oldu sultanım?" diye sordu yanıma gelip karşıma dikilince.

"Sen kimsin hatun, sen kim oluyorsun da benim hakkımda dedikodu yapıyorsun? Haddine mi düştü?"

"Benim adım Nurbanu, Nurbanu Sultan. Şehzade Selim'in gözdesi, dört çocuğunun anasıyım. Benimle böyle konuşamazsınız." Söylediklerine gözlerimi devirdim.

"Haddini bil! Dört değil, on dört çocuğun olsa da nafile. Sen bir kölesin ve bu asla değişmeyecek. Şimdi derhal izahat ver bana."

"Neden bahsettiğinizi anlayamadım sultanım. Ben kimsenin dedikodusunu yapmadım, yapmam. Eğer hakkınızda çıkan lafları diyorsanız, evet ben de işittim. Doğrusu büyük cesaret, inşallah hünkarımızın kulağına gitmez." Kendimi tutamayıp ona bir tokat attım.

"Edepsiz! Sen.. sen kim oluyorsun da benim hakkımda böyle konuşabiliyorsun?" Sinirden cümle bile kuramaz hale gelmiştim. Nurbanu da elini yanağına koymuş sinirle bana bakıyordu. Onun da benden böyle bir çıkış beklemediği belliydi.

"Mahnisa!" Mihrimah Sultan'ın sesini duymamla arkamı döndüm. "Bu kadar kafi."

"Sultanım.."

"Daireye dön Mahnisa."

Önce Nurbanu'ya ardından da arkasındaki kalfasına bir bakış attıktan sonra Mihrimah Sultan'ı dinleyip daireme döndüm.

-Şehzade Ogeday

Mahnisa'nın gelip bana her şeyin arkasında Nurbanu'nun olduğunu söylemesiyle onu dairemde yalnız bırakıp sinirle Selim'in dairesine yürüdüm. Bir hışım kapısını açtığımda divanda oturuyordu. Yakasına yapıştım.

"Biliyordum, senin yaptığını biliyordum! Evvela mektubu çaldırdın sonra başka mektup yazıp Kütahya'ya yolladın. Yetinmedin cümle aleme ilan ettin!" Selim beni itti.

"Ne diyorsun sen?!"

"İnkar etme!"

"Mahnisa'yla nikahından bahsediyorsan evet, işittim o mevzuyu. Korkunç bir hata yapmışsın lakin beni itham etmen manasız, tek düşmanın ben değilimdir herhalde!"

"Yalan söylüyorsun," diye bağırarak tekrar yakasına yapıştım.

"Ogeday!" Validem koşarak gelip bizi ayırdı.

Ardından validem ikimizi de kolumuzdan tutarak bizi hünkarımızın dairesine götürdü. Hünkarımızın tahtına oturdu. Ben onlara arkamı döndüm, Selim de validemize dönüktü.

"Mahnisa'yla nikahlandığımı cümle aleme duyuran tahmin ettiğim gibi Selim'miş validem, size söylemiştim." Valideme döndüm.

"Kardeşin bir kabahat işlemiş, o da bunun farkında lakin bu kabahati böyle bir oyunla ortalığa nasıl dökersin? O senin düşmanın değil," dedi validem ağabeyime bakarak.

"Sizin vaziyetten haberiniz vardı ve sakladınız öyle mi?"

"Aynı hatayı Şehzade Mustafa da yaptı, akıbetini gördün. Ne yapmaya çalıştığımı anlamıyor musun?"

"Ne fark eder validem, hakikat ortada. Ogeday bir kabahat işledi, siz de bu kabahate ortak oldunuz. Hünkarımız bundan haberdar olacaktır."

"Olmayacak, zinhar olmayacak! Herkesi susturacağım, sen de susacaksın. Yemin edeceksin ve susacaksın."

"Boşun uğraşmayın validem. Bir erkek gibi karşıma çıkmak yerine bir hatun gibi iş görmekten vazgeçmez o, hiçbir zaman vazgeçmedi."

Selim beklemediğim bir anda dönüp bana bir yumruk attı. Geriye doğru savruldum lakin çabuk toparlayıp onun yakasına yapıştım. Ben de ona bir yumruk sallayacağım sırada validem tahttan kalkıp aramıza girdi.

"Ogeday, hayır!"

Validemin bağırışıyla ve gelip aramıza girmesiyle Selim'i savurarak bıraktım ama çok sinirliydim. Şu an sinirden kıpkırmızı olduğuma emindim.

"Buraya kadar Selim, hemen haremini topla def ol git saraydan. Seni burada istemiyorum!"

"Ogeday-" Validem beni uyaracakken bağırarak onun sözünü kestim.

"Gidiyor validem! Emrediyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

143K 9.9K 63
Tanıtım; Sessiz, sakin ve işsiz olan Orion Black' in haftalar boyu evde kalarak düzensiz beslenmesi ve günlerce uykusuz kalması sonucu 26 yıllık haya...
31.8K 1.1K 60
Rümeysa Sultan; Ben Rümeysa. Şehzade Mustafa'nın nikahlı eşi Rümeysa. Evlatlarının annesi,Mahidevran Sultan'ın gelini Rümeysa. Ben çocukken bütün acı...
9.2K 275 23
diziden biraz hatta cok fazla farkli
6.8K 618 21
ѕєиι ѕєνмєктєи ∂єğιℓ, вυиυ ѕαиα ѕöуℓємєктєи ναzɢєçтιм |тєχтιиɢ| [Tamamlandı]