Yakut Pençe / Opal'ın Yansıma...

Von hakimeninkalemi

10K 1K 79.5K

Dudakları dudaklarıma çarparken sırtımı duvara yaslamaya devam ettim. "Opal," dedi tüm sakinliğiyle. Lensleri... Mehr

Tanıtım
1- Tabula Rasa
Karakter Klavuzu
2- Gerçekler Nadiren Saftır
3- Acı Bir Labirenttir
4- Gerçeği Aramak
5 - Tutkuya Rağmen
6- Kırık Heykeller Müzesi
7- Alev Almış Kelebekler
Prangalara Sarılmış Hiçlik / Hazar
Karakter Kılavuzu 2
8- Ölü Kentin Düşüşü
9-Mucizenin Öpücüğü
Tatlılar Ve Zehirler / Hazar
10- Ölümün Atan Kalbi br.
11- Ölümün Atan Kalbi ii
12 - Kıvılcımlar
Wish in the Ashes / Hazar
13 - Yangınlar Cehennemi
Ateş Çemberi/ Hazar
14 - Keder Çiçeği
15- Camdan Kanatlar
Deha Kül // Karanlık Güneş
Bir Kadeh Günah / Hazar
16- Pandoranın Altın Kutusu
İnsan Olma Sanatı // Deha
17- Güneş Ve Ayın Dansı
Deha // Küllere Çevirmek
18- Benliğimin Katili
19- Dağılan İnciler
20-Kırmızının İntikamı
21 - Aşk ve Cehennem
22- İhtimaller ve Düşüşler
23- İhanet Çarkı
Özel Bölüm - Değersiz Değer
24- Batışlar Ve Çıkışlar
Annenizle Nasıl Tanıştım? /Özel Bölüm
25- Temel Hissizlik Yasası
Yarım Elma /Özel Bölüm
26- Gölgelerin Ardından
27- Kelebeğin Doğuşu
28- Kurumuş Güller
Özel Bölüm/ Beyaz Meleğin Öpücüğü
29- Kurt Avı
30 - Ve Sonsuza Dek Mutlu Yaşadılar
31 - Meleğin Son Döngüsü
32- Son Yaz
Özel Bölüm / Aşk Haritası
33- Acı Tat
34- Alice Uyuşturucu Almak İstiyor
35- Ölüm Hemen Ardında
36- Aşk, Bela, Kan
37- Şerefe!
38 - Lazarus'un Yükselişi
38- Bulantı
39- Hayat Bir İllüzyon Değil Mi?
Özel Bölüm /Pezevenk Değer'in Günlüğü
40 - Günah Kadar Kırmızı
41 - Uğursuz Böcek
42 - Seçenekler ve Sırlar
43- Çiçekleri Koparılmış Persephone
44- Korni Revnosti
45- Aldatıcı Öpücük
46- Yuva
47- Bir Rüya Bir Ağıt
48- Kan
49- Rüyalar
50- Çeyrek Öpücük
51 - Bazen Bırakmak Gerekir
52- O Kişi
53 - Derinlere İniş
Özel Bölüm - Safir
54- Ruhsuz Ninni
55- Özlem
56 - Bıçak Sırtı
58 - Kül Çukuru
59- Hatırla
60- Sarmal
61- Çiçek
62- Başlangıçlar, Devamlar ve Bitişler
63- Normal Çiftler Gibi
64 - Tehlikeli Sular
65- Oyun
66- Ah Matilda
67 - Kayıp Hayaller
68 - Peri Masalı
69 - Ayrılık Acıtır
70- Hesaplaşma
71-Rus Ruleti
72 - Her Şey Yolunda
73 - Yolunda Gitmeyen Şeyler
74 - Ağır Yük
75- Kaos Yumağı
76 - Yarı Ölü
77- Eksik Parça
78-Yine Yazı Bekleriz
79- Kapalı Kapılar

57- Kırık Kalp

22 8 935
Von hakimeninkalemi


Bu sefer hızlı geldim kslsşe bölüm tamamen geçmiş. Yani tatlı tatlı Yakut ve Suna anları beklemeyin. Bir tane falan yine var ama günümüzdeki gibi değil. Bölüm tamamen toksik ilişki, toksik baba içeriyor. Sunacığıma bol bol üzülebililirsiniz.

Neyse şimdiden tüm yorumlar için teşekkür ederim, umarım okurken sinir krizi geçirip bana sövmezsiniz ve keyifle okursunuz. Öptüm. Ve Suna da sizi öpüyor. 😘😘

Suna

Sevgili günlüğüm;

Uzun zamandır sana yazmadığımı fark ettim ve bu yüzden yazmaya karar verdim. Değer ile ayrılalı çok az geçmesine rağmen sanki bir yıldır nefes alıyormuş gibi hissediyorum. İlk ayrıldığımızda ona haksızlık yaptığımı düşünmüştüm. Bir şansın ardından ne olduğunu biliyorsun.

Sonra onunla konuştuk. Bana aşkını ilan etti. Benim gibi birine aşkını ilan etti. Okulda geçen konuları biliyorsun. Daha önceden de bahsetmiştim sana ondan. En son lise birdeykendi ama olsun, bir de futbol takımı için röportaj yaptığımızda adını anmıştım. Sanki onun ismi bana yasaklı gibi. Sanki söylersem her şey tepetaklak olacak gibi hissediyorum. Hem kimse bilmesin adını. Görenler sadece aaa bu kim, neden yazmamış diye düşünsünler. Kulağına gitmesin.

Ben biraz ondan etkileniyorum. Gerçekten. Beni çeken bir şeyler var onda. Tam olarak çözemiyorum. Belki de gizemine kapıldım. Koca iki yıl boyunca etrafımızdaydı ancak kimse onun kim olduğunu bilmiyordu. Belki de ben buna kapıldım. Yoksa neden doğru düzgün konuşmadığım birine karşı böyle şeyler hissedeyim ki?

Her neyse günlük, bugünlük bu kadar yeterli. Bu yüzden başka bir şey konuşalım.

Babam artık neden beni sevmiyor günlük? Biliyorsun ki en son sana yazdığımda doğum gününü kutlamıştık. Bana üflettirmişti tüm mumlarını. Sonra bir şeyler oldu, bana kızmaya başladı. Neden bana kızdığını bilmiyorum. Sadece işe yaramadığımı söyledi ki bu beni inanılmaz kırdı günlük. Sonra bir şeyler duydum. Babamın arkadaşları konuşuyordu. Benim işe yarayabileceğim tek yerin... Neyse adlandırmayacağım. Çünkü bunların hiçbiri olmayacak. Yine de kızları yaşındaydım ve benim arkamdan böyle konuşmaları hoş değildi, tamam mı?

Her neyse. Gündemimizdeki diğer konuya geçelim.

Abimi henüz bulamadım sevgili günlüğüm. Kesin şimdi gerçek insan olsaydın yine mi, neyi becerdin ki diye sorardın ama ben tek başımayım günlük. Babam birkaç hafta önce abimin öldüğünü söyledi. Bana mezarlık fotoğrafı gösterdi. Abim on beş yaşındayken ölmüş güya. Buna inanmak istemiyorum ben günlük. Abim ölmüş olamazdı. Yoksa olabilir miydi?

Bunu söylemek benim için çok zor günlük. Ziyaretine gitmek istedim ama babam okulum yüzünden izin vermedi. Abim Ankara'daymış. Oraya gitmiş. Bu yüzden bulamamışız. O yüzden beni bulmaya gelememiş. Buna inanabiliyor musun?

Benim abim ölmüş.

Yalan olmasını istiyorum ama yalansa babama çok kırılırım günlük. Babam benim her şeyimden bir parça. Onu çok seviyorum, ona kötü şeyler bulaşmasını istemiyorum. Sonra düşünüyorum, neden bana yalan söylesin? Ne çıkarı olacak ki? İnanmayı seçmeye karar veriyorum ama o da olmuyor. Eksik bir şeyler. İnanamıyorum. Söylesene günlük sence abim yaşıyor mu?

Elime kırmızı kalemi alıp ok çizdim. "Yaşıyor," diye yazarken elim bir an olsun titremiyordu. Günlüğün kapağını sertçe kapatıp açık çekmecemin içine attım. Kolyelerimden birine astığım anahtarı çıkarıp çekmeceyi kilitledim. Babamın odama gelip bunları görmesini istemiyordum. Beni deli sanabilirdi. Tekrar ilaç almak zorunda kalabilirdim.

Anahtarı tekrar boynumdaki kolyeye takıp sandalyemi geriye ittim. Hızla ayağa kalktığımda başım döndü ancak kendimi hemen toparladım. Yatağın üstündeki ütülü formama baktım. Eteğe gözüm kaydığında kaşlarımı kaldırdım. Etek giymeyi her ne kadar çok sevsem de bir buçuk aydır etek giymekten çekiniyordum. Kendimi güvensiz hissediyordum.

Bu yüzden ilk olarak dolabımdan pantolonumu çıkardım. Güzelce ütüleyip giydikten sonra yarım atletimi giyip gömleğimi üzerime geçirdim. Düğmeleri iliklemeye başladığım sırada odamın kapısı birkaç kez tıklatıldı. "Girebilirsin."

Odanın kapısı açıldığında ve Yasemin girdiğinde ona baktım. Bana bazen anne gibi bazen de kötü bir şeymişim gibi davranan bu kadın babamın öz kızı olduğumu öğrendiğimden beri tek bir şey dememişti bana.

"Kahvaltı hazır, baban aşağıda bizi bekliyor."

Bacaklarımdaki pantolona baktı. "Hala etek giymemekte ısrar mı ediyorsun?"

Henüz Mart ayına yeni girmiştik, bu yüzden soğuğu bahane edebilirdim ancak okuldaki dedikoduların hepsini biliyorlardı. Belki de babam bu yüzden küsmüştü bana.

"Evet," dedim. "Etek giymemekte kararlıyım."

Ceketimi de giyip çantamı alarak odadan Yasemin ile çıktım. Merdivenlerden aşağıya inmeye başlarken Yasemin gülümsüyordu sebepsizce.

Kahvaltı masasındaki babamın yanağını öptüm. "Günaydın kralım," dediğimde bir karşılık vermesini bekledim. Eskiden kıkırdayıp prensesim benim derdi. Yüzümü asmamak için kendimi zor tuttum. Sandalyemi çekip oturduğumda Yasemin kendine bir bardak portakal suyu doldurdu.

"Neden kahvaltı etmekte bu kadar ısrar ettin ki yani?"

Babamın duygusuz çıkan sesine rağmen Yasemin onu bir taraflarına takmadı bile. "Hamileyim," dediği anda babam öksürmeye başladı. "Bir bebeğimiz olacak."

"Kaç aylık?" Babam neden böyle bir soru sormuştu bilmiyordum ama Yasemin ilk defa ona kırgın kırgın baktı.

"Bir aylık."

"Keşke biraz daha geç söyleseydin."

"Tebrik ederim," dediğim anda babam buna dayanamıyormuş gibi sandalyesini geriye itip ayağa kalktı. Hızla ona döndüm. "Ben de gelebilir miyim? Zaten yolunun üzerinde okulum. Biraz sohbet ederiz."

Mavi gözleri gözlerime değdi. "Acelem var, daha sonra."

O sonra hiçbir zaman gelmeyecek gibiydi. Israr etmedim.

"Akşam ufak bir kutlama yaparız arkadaşlarımızla."

Başımı öptüğünde kızgınlığım, kırgınlığım geçmişti birden. Sonra gidip Yasemin'in yanağını öptü, öperken kulağına bir şey fısıldadı ve Yasemin'in o yüzündeki ifade tuzla buz oldu.

Babam gittiğinde Yasemin de ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerledi. Peşinden gidip gitmemek arasında kaldığımda yavaşça ayağa kalktım. Peşinden ilerlemeye başladığımda kendimi garip hissediyordum.

"Gece okula git."

Adımlarım durdu. Normalde dik kafalı olurdum ancak şu an ona itaat etmek istiyordum. "Hadi üzme beni."

*****

Müdür odasının önündeki bankonun arkasında oturmuş bir halde gelip geçeni izlerken elimi çeneme dayamıştım. Yeşillerim ara sıra duvardaki saate kaysa tüm odağım zemindi. Nöbetçi öğrenci olmak için sıkıcı bir gündü bugün. Dilimi dudaklarımda gezdirdim. Keşke bir kavga çıksa da az gürültü olsa diye düşündüğüm anda elimi alnıma çarptım. Kavga çıkarsa da evrak doldurma işi bana kalacaktı, onunla da uğraşamazdın

Diğer yandan çok sıkılıyordum. Elimi alnımdan ayırıp bankonun üzerine koyduğum telefonuma uzandım. Ekran kilidini açtığımda Değer'in bana attığı komik mesajları görmüştüm. Mesajları görmezden geldim.

Ayrılmıştık, neden anlamıyordu ki? Üstelik o ve arkadaşları bana pis iftiralar atıp adımı çıkarmıştı. Birlikte olduğumuzu da söylemiş, hatta ben de hastalık olduğunu ima etmişti.

"Gözlerini telefondan kaldırıp bana bakacak mısın? Çok acil müdürü görmem gerekiyor da."

Gözlerimi telefondan kaldırdığımda benim için kavga eden çocuk ile göz göze geldim. Yakut. Bir gece ansızın nerede olduğunu merak ettiğimdi. Yanında ise ondan biraz daha kısa ve cılız biri vardı, ela gözleri doğrudan bendeydi.

Bakışları oldukça garipti. Çözebileceğim kadar açık değildi. "Müdür Bey bugün okulda değil," dediğimde gülümsedi. Diğer çocuk ise gözlerini devirdi.

"O zaman neden nöbetçilik yapıyorsun?"

Yakut, yanındaki çocuğa ters bir bakış attıktan sonra tekrar bana döndü. "Yarın da burada mısın?"

Benimle flört mü ediyordu yoksa ben kafamda mı kuruyordum? Bu zaman dilimine kadar flörtleştiğim tek kişi karşı villada oturan kadının sekiz yaşındaki oğluydu. Memelerimi tutup küçüklermiş ama yine de yenir demişti hatta. Sapık çocuk nereden öğrendiyse artık.

"Buradayım," dedim olabildiğince sakin olmaya çalışarak. "Müdür Bey'de olur büyük ihtimalle."

Kollarını bankoya dayadığında bileğindeki izi gördüm. Yanık izine benziyordu. Gözlerimi izden çekip başımı kaldırdım.

"Olmasa da başka gün gelirim," dese de yüzündeki ifade tam tersini söylüyordu. Daha gelmezdi buraya. Bu his beni rahatsız ederken parmaklarımı birbirine kenetledim. "Birkaç evrak işim vardı da."

Kirpiklerimi kırpıştırdım. "Babamı araya sokabilirim," dediğimde yanındaki çocuk arkasını döndü. "Okula tekrar gelebilirsin."

Gülümsediğinde kendimi bir garip hissettim. "Bak gururlu tiplerden değilimdir ben, her türlü yardıma okeyim ama bu olmaz," deyip kısa bir es verdi. "Zaten burası bizim eve çok uzak. Yirmi dakika durağa yürümek zorundayım, otobüsle de uzun sürüyor gibi."

Çocuk tekrar bana döndü. "Doğru söylüyor, hem buraya gelmek için artık bir sebebi yok."

İçimde bir şeylerin devrildiğini hissettim. Birkaç hafta önce bana aşkını itiraf etmişti, o gün hiç aklımdan çıkmıyordu. Ben de senden hoşlanıyorum desem kalır mıydı?

"Öyle demeyelim de başka sebepler var diyelim."

Başımı dikleştirdim. Ona asla ondan hoşlandığımı söyleyemezdim. Değer onu bırakmazdı. Gözünün döndüğü çok anlar vardı, bana attığı iftiralardan bile belliydi bu. Hem elinde özel şeylerim vardı, ortaya çıkarsa kimsenin yüzüne bakamazdım. Sitelere yüklese hayatım kararırdı ve Yakut'u yanımda sürükleyemezdim.

Sahi bilse benden iğrenir miydi? Erkek kafasıyla bakamıyordum bu duruma ama hemcinslerim bile iğrenip birbirlerinin arkasından kuyularını kazıyordu.

"İstersen müdürü arayabilirim, yarın gelip gelmediğinden emin oluruz böylece. Hem sen yorulmazsın."

Gözlerime baktı doğrudan. Yanındaki çocuğun gözlerini de üzerimde seçebiliyordum. Çok ağır bakıyordu bana. Bakışları rahatsız ediciydi.

"Demek müdürün telefon numarası var sen de, bayağı zengin olmalısın. Yoksa müdür senin baban mı?"

İğneleyen sesle konuşan çocuğa bakmak için yeşillerimi Yakut'un mavilerinden hızla aldım. "Hayır," dedim. "Güney Bey benim babam değil. Sizin orada nasıldır bilmem ama Güney Bey'in telefon numarası tüm okulda var."

Çocuk onunla konuşmamdan rahatsız olduğunu gösteren bir mimik yaptığında onu yakalamıştım. Belki de zenginlerden nefret ediyordu. Bu yüzden benden hoşlanmamıştı. Belki de abisinin okuldan atılmasında payım olduğunu düşünüyordu.

Müdür Bey ile konuşmuş, ona bir şans daha vermesini istemiştim. Sonra bir şey öğrenmiştim, okuldan kendisi ayrılmak istemişti ama neden? Bu okul bir şanstı çoğu kişiye göre. Böyle bir şansı neden kaybetmek istemişti? Çok fazla bilmek istiyordum.

"Biz de yoktu," dediğinde Yakut, kardeşine baktı. Bakışları daha çok sus der gibiydi. "Eğer olsaydı buraya kadar gelmezdik. Telefondan hallederdik."

Yakut bana baktı, dudaklarının ucunda bir gülümseme belirdiğinde telefonu avuçlarıma aldım.

"Gerek yok," dedi. "Gezmek için bir bahanen oldu Safir."

Safir.

Kaşlarım kalktı, dilimin ucuna kadar gelen soruyu hızla yuttum. Safir, bir kez daha ağzımı açarsam beni yerin dibine sokacakmış gibi bir his veriyordu bünyemde. Dudaklarımı ıslattım.

"Şöyle yapalım," dedim. "Sen bana telefon numaranı ver, ben Güney Bey geldiğinde seni ararım."

Kirpiklerinin altından bana baktı. Dudaklarını aralayıp bana bir şey diyecekken Safir ona engel oldu.

"Telefonu yok ama istersen benimkini verebilirim, ben söylerim abime."

Bakışlarım hala Yakut'taydı. "Doğru söylüyor, okuldan atıldığım için otomatik olarak telefonuma el konuldu, ne zaman geri alabilirim bilmiyorum."

Telefonumu Safir'e uzatacağım sırada elini elimin üzerine koyup bana engel oldu. Ellerinin soğukluğuna mı şaşırsam yoksa ben de uyandırdığı hislere mi?

"Safir'in telefon numarasını almana gerek yok, dediğim gibi gezmiş oluyoruz. Yarın tekrar geliriz."

Eli elimin üzerinden ayrıldığında gözlerim Safir'in yüzüne takıldı. Bu durumdan pek de hoşnut değildi. Haklıydı, her gün buraya gelmek işkence gibi olmalıydı onlar için.

Yakut gittiğinde etraf tekrar eski cansızlığına bürünmüştü. Çenemi masaya yasladım. Onu ilk gördüğümde okuldan içeriye giriyordu, daha sonra soyunma odasında yarı çıplak görmüştüm. Yanaklarım hızla kızardı. Yarı çıplak erkek görmediğimden değildi bu, tatile her gittiğimizde görüyordum. Kızarmamın sebebi onu düşünmemdi.

Yolumuzu kapatmıştım sonsuza kadar. İyilik mi etmiştim yoksa sadece korkmuş muydum emin değildim. Emin olduğum tek şey bizden olamayacağıydı. Muhtemelen birkaç yıl içinde beni unutacaktı, basit bir lise aşkından fazlası olmayacaktım. Aynı şekilde kendim için de öyle düşünüyordum. Babamın ve Samet amcanın istediği gibi Değer ile evlenecektim. Değer bunu söylerken kendinden oldukça emindi.

Henüz babama sormaya fırsatım olmamıştı. Gerçi sorsam da ne değişirdi ki? İnkar ederdi ama yılın sonunda aslında öyle olduğu ortaya çıkardı. Şaşmazdı.

Başımı düzeltip arkama yaslandım. Müdür odasının bulunduğu koridorun camdan kapısı açıldığında gözlerimi oraya getirdim. Değer ellerini pantolonun ceplerine koymuş bir halde bana doğru geliyordu. Gözlerimi devirdim.

"Selam sevgilim, seni bir ziyaret edeyim dedim."

Bankonun arkasına geçti, eğilip yanağımı öptüğünde onu ittim. Öpülmekten nefret ederdim. Küçükken babamın arkadaşları da böyle öperdi beni. Dudaklarının izlerini hala yanağımda hissedebiliyordum. Sadece abimin öpmesini isterdim. Canımı yakmazdı. Severdi beni.

"Ayrıldık biz," dediğimde omuzlarını silkti. "Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer yine kürkçü dükkanıdır Gece. Sen de eninde sonunda bana geleceksin. Hatta evleneceğiz. Bir sürü boy boy çocuğumuz olacak."

Yüzümü buruşturdum. Düşüncesi bile midemi bulandırıyordu.

"Asla böyle bir şey olmayacak," dedim. "Seninle evleneceğime ölürüm daha iyi."

Yüzüme doğru eğilip ellerini yanaklarıma bastırdı. Dudaklarım öne çıkarken ondan kurtulmaya çalıştım. "Ya abartmasana aşkım, o kadar da kötü değilim bence."

Dudaklarını dudaklarıma değdirdiği anda ellerimi göğsüne koydum. Geri çekildi. Sandalyeyi itip ayağa kalktım.

"Ya sen nasıl birisin böyle?"

Neden sorduğumu bile bilmiyordum. En özel anımızı kaydederek beni tehdit eden biri nasıl olabilirdi ki?

"Ya sen benim çocukluk arkadaşımdın, iyi biriydin sen. Ne ara böyle biri oldun?"

"Senin yüzünden," dedi. Bir an bile düşünmemişti. "Beni bu hale getiren sensin."

Başımı iki yana salladım. "Ne zaman sana sarılsam benden kaçtın, beni hiçbir zaman sevmedin."

Gülümsedim. "Ve buna rağmen götümün dibinden ayrılmadın, hadi bana saygın yok Değer. Kendine de mi yok? Seni sevmiyorum, bana dokunmandan rahatsız oluyorum."

Bana doğru bir adım attı. Allah'tan öğretmen falan yoktu buralarda. Rezil olurduk.

"Peki sana kimin dokunmasını arzu edersin?"

Gözlerime öfkeyle baktı. "Seni her halinle kabullendim. Anlık sinirle söylediğim şeylerle beni tamamen sildin."

Elimi saçlarıma attım. Çekiştirdim. Hala onu aldattığımı düşünüyordu. Pekala ona istediğini verecektim.

"Çünkü seni sevmiyorum, sevmediğim için de seni bir sürü erkekle aldattım. Sen benimle bakirliğini bozmayı hayal ederken sugar daddylerle takılıyordum."

Eli havaya kalktığında kıkırdadım. Birkaç saat içinde adım daha fena şekilde çıkacaktı. Artık umursamıyordum.

"Bana vuracak mısın?" diye sordum alayla, istesem tüm kemiklerini kırabilirdim. Eğitimim buna olanak veriyordu ama ailesiyle uğraşmak istemiyordum. Elini aşağıya indirdi aynı hızla.

"Beni kendinle sınama, bunu dillendirme artık."

Bir adım attım ona. Başımı omzuma yasladım. "Ben hiçbir şey dillendirmedim, senin kafanın içindeki şeyler bunlar. Seni aldattığımı düşünüyorsun, teorik olarak seni aldattım çünkü bir başkasını seviyorum, başkasına aşığım."

Elini tekrar kaldırdığında ellerimi pantolonumun cebine koydum.

"Senin bana dokunmana bile katlanamazken onu öpmenin hayalini kurdum."

Dudaklarımı ıslattım. "Anladın mı beni? Benden uzak dur, seni sevmiyorum Değer. Artık anla bunu. Sevmiyorum. Şehrin tüm duvarlarına seni sevmediğimi yazabilirim."

Dişlerini birbirine bastırdı. "Kelimelerine dikkat et," dedi. "Yoksa sana neler yapacağımı çok iyi biliyorsun."

Elindeki tek kozu söylemekten hiçbir şekilde vazgeçmeyecekti.

"Tüm okul durulmuşken bir kez daha senin adınla çalkalanmasını ister misin?"

İyice yaklaştım ona. Tatlı tatlı güldüm. Gülüşüme bakıp kaşlarını çattı, neredeyse beni dövecekti, buna rağmen gülüyor olmam ona garip gelmişti. Garipti de ama o görüntülerin açığa çıkmasına izin veremezdim.

"İleride seninle evleneceğime inanıyorsun ya, adım çıkarsa baban beni sana almaz. Her ne kadar bok gibi paramız olsa da ailesinin böyle biriyle lekelenmesini istemez. Hadi izin verdi diyelim, bir de bunun medya boyutu var. Boy boy çocuk diyorsun, çocuklar ileride annelerinin ifşasını görse ne hisseder? Üstelik bunu yayanın babaları olduğunu bilse?"

Bir adım attı bana, bedeni bedenime yaslanırken ellerini belime koydu. Etimi sıktı. "Ne yaptığını biliyorum," dedi. "Bu seferlik görmezden geleceğim ama bir daha beni sevmediğini söylersen, ulu ortada başkasını seviyorum dersen, sana sarıldığımda yüzünü ekşitirsen görüntüleri izleyen ilk kişi baban olur. Ve baban benim kadar yumuşak karını biri değil. Soluğu Rusya'da alırsın Gece."

Eğildi, dudaklarını yanağıma bastırdı. Islak bir öpücük kondurduğunda yüz kaslarımı sıktım. "Bu arada senin şu çocuğu gördüm. Yakut. Ona da bir kopyasını atarım eğer dediklerimden çıkarsan. Bir de babamın dizinin dibinde iki gözyaşı dökerim, o çocuğun eğitim hayatını elinden alırım. Anladın mı beni? Buna Beril de dahil."

Diğer yanağımı öptü. "Bana cevap verecek misin sevgilim?" diye sordu. "Kabul ediyor musun yoksa hiçbiri sikimde değil mi diyorsun? Ona göre bir şeyler yapacağım da."

Dudaklarımı aralamama izin vermeden dudakları dudaklarımı buldu, alt dudağımı dudaklarının arasına alıp emdiğinde etimi daha da sıkmıştı. Bedenim bedenine iyice yaslanırken gözlerim dolu dolu oldu. Geri çekildi, sanki canımı hiç yakmamış gibi elini belimden nazikçe ayırıp yüzüme getirdi. Gözyaşımı sildi.

"Ağlama, aşkta ve savaşta her şey mübah derler Gece. Ben seni sevmeyi bırakana kadar istediğim her şeyi yapmak zorundasın yoksa işin ucunda zarar görecek çok kişi var."

Parmaklarını dudak çizgimde dolaştırdı. "Beril'in adı çıkar, ailesini kovdururum. İşsiz kalırlar. Hatta hırsızlıkla itham eder, polise kadar giderim. Kimse öyle bir aileyi evinde çalıştırmak istemez. Bir de Beril pimi çekilmiş bomba gibi, intihar etmesi büyük olasılık. Al sana bir yük."

Hafifçe gülümsedi. "Yüzümü sansürleyip ifşanı yaysam, telefon numaranı yaysam, hatta evinizin telefonunu yazarım. İkinci yük. Ve o çocuk. Okuldan attırabilirim, evlerini satın alabilirim, sonra da evden atarım onları. Al sana üçüncü yük."

Ona nefretle baktığımda alnımı öptü. "Bunu yapmak istemiyorum ama beni buna zorluyorsun Gece. Ben istiyorum ki beni sev, ben istiyorum ki kafanın içindeki tek isim ben olayım ama sen buna izin vermiyorsun, ben de bunları yapmak zorunda kalıyorum. Sonra da zorba, kötü, tacizci ben oluyorum."

Saçlarımı okşadı, sanki kurbanlık koyun seviyormuş gibiydi.

"Senden nefret ediyorum."

"Ben de seni seviyorum aşkım. Bu akşam Ünal amcaya geliyorsun değil mi? Tekrar barıştığımızı tüm aileye duyurmak istiyorum da."

Gözlerine bakmaya devam ettiğimde alnını alnıma yasladı. Beni tehdit etmesinden çok yorulmuştum. İplerimi sımsıkı tutmuştu ve beni sürekli olarak oynatıyordu. Gel derse gelmek zorundaydım.

"Öyle bir şey olmayacak, uzak dur benden Değer."

Onu itip ondan uzaklaştım. Dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra başını iki yana salladı. "Asi kız ayaklarına yatma Gece. Çok yoruldum senden. Seni sevmesem var ya, çekilecek dert değilsin, şımarıksın. Baban bile seni sevmezken ben seni seviyorum, o senin şımarıklığın yüzünden evden kaçarken ben senin için buradayım."

Babam beni seviyordu ki.

"Sevme beni," diye mırıldandım. "Sevme artık beni. İstemiyorum senin sevgini."

İstemiyordum işte. Neden seviyordu ki beni?

Değer etrafına bakındı, kamera ile göz göze geldiğini hissettiğimde tüm tüylerim diken diken olmuştu. "Sevgilim, sevişmemizi müdürün izlemesine gerek yok bence. Anahtarı ver de kaydı sileyim."

Gözlerini üzerime dikti, anahtarın güvende kalması için boynuma takmıştım. Elini gömleğimin düğmelerine getirdiğinde hıçkırmamak için kendimi zor tutuyordum. "Yapma," dediğimde beni dinlemedi. "Merak etme seninle sevişmeyeceğim, burada olmaz, her an biri gelebilir değil mi? Sadece anahtarı alacağım."

Üç düğmemi açtığında gözleri göğüs çatalıma indi. "Onları tekrar görmek için sabırsızlanıyorum Gece."

Anahtarın ucuna dokunup var gücüyle çektiğinde anahtarlığı tutan zincir koptu, Değer'in avucuna düşerken benden bir parça almıştı. Elimi çizilen yere bastırırken Değer yanağımı bir kez daha öpüp müdürün odasına ilerlemeye başladı.

İşini halledip çıkarken hala orada öylece dikiliyordum. Anahtarı bankonun üzerine koydu.

"Akşama görüşürüz sevgilim."

Arkasını döndüğünde derin bir nefes alıp verdim. İki hafta boyunca kendimi çok mutlu ve huzurlu hissetmiştim, güneşin doğuşuna bile mutlu olmuş, tarağımı mikrofon gibi kullanarak şarkı bile söylemiştim. Şimdi ise cenazem çıkacakmış gibi hissediyordum.

***

"Değer gelmiş," Yasemin, odama dalıp bana bunu söylediğinde elbisemin fermuarını çekmeye çalışıyordum. Yasemin'e cevap vermek yerine fermuarımla uğraşmaya devam ettim. Sonunda çektiğimde derin bir nefes aldım. Aynada kendime baktım. Elimi karnıma yerleştirdim.

Biraz kilo almıştım. Yan döndüm. Elbise dizlerimin birkaç santim üzerindeydi. Biraz kısaydı ama abartılı değildi, akşam yemeği için iyiydi bence. Duruşumu düzeltip saçlarıma getirdim ellerimi. Uzun sarı saçlarımı tutan tokayı tek bir hamleyle saçlarımdan kurtardım. Saç diplerim yanarken saçlarımı elimle dağıttım.

Bu kadar mutsuz olmak bana yakışmıyordu ama mutlu olmak için de bir sebebim yoktu.

Tehdit ediyordum. Birkaç kez Belgin teyzenin yanına varmak istesem de Değer bir şekilde ortaya çıkmıştı. Hatta abilerinin telefon numarasını bile telefonumdan silmişti. Abisinin telefonundan da numaramı engellemişti.

Hem söyleyemezdim ki. Utanırdım. Ne diyecektim ki, erkek kardeşinizle birlikte oldum ama kendimde değildim, beni kayda almış mı diyecektim? Kelimeler ağzımdan çıkmadan oracıkta yığılır kalırdım. Söyleyemezdim.

Gözlerim dolu dolu olduğunda odanın kapısı açıldı, Değer'in pahalı parfümünün kokusu genzime dolduğunda elimin tersiyle yanağımı sildim. Beni bu halde görmesini istemiyordum. Onu tatmin etmek istemiyordum.

"Somurtuk sevgilim benim."

Hemen arkamda durup bana sarıldı. Aynadaki yansımamıza bakıp gülümsedi. "Çok güzel olmuşsun," Çıplak omzumu öptüğünde titredim. "Ama boşuna giymişsin bu elbiseyi."

Geri çekildi, fermuarıma uzandığında başımı iki yana salladım şiddetle. "Merak etme," deyip nefesini üfledi. "Aşağıda annen ve baban varken sana dokunmam. Sadece partiye gideceğiz."

Fermuarımı tamamen indirdikten sonra elbiseyi bedenimden sıyırdı. Parmakları çıplak tenime değdiğinde gözlerimi sımsıkı kapattım. Burada olmadığını hayal edersem yok olurdu. Olmak zorundaydı.

"Benden bu kadar korkman hoş değil, istemediğin hiçbir şeye seni zorlamam."

Beni kendine doğru çevirdiğinde parmakları boydan boya tenimde geziyordu. Dokunduğu yerler çok acıyordu. Gözlerimi daha da sıktım. Hatta o kadar sıkmıştım ki gözlerim bir daha açılmazsa şaşırmazdım.

"Canımı yakıyorsun," diye mırıldandım. "Canımı neden bu kadar yakıyorsun, Değer? Neden beni özgür bırakmıyorsun?"

Gözlerimi araladım. Canımın yanması umurunda bile değildi. Tek istediği bana sahip olmaktı. Ellerini omuzlarımdan ayırıp yanımdan geçti, dolabımın kapağını açıp karıştırdığında ayaklarımın dibine düşen elbiseyi almak için hafifçe eğildim.

"Saçma sapan sorular sorma," dediğinde kaşlarımı çattım. "Seni sevdiğimi kaç kez tekrarlamam lazım Gece. Hem bunu duymak istemiyorsun hem de sürekli nedenini soruyorsun."

"Sen beni sevmiyorsun," dedim. "Sadece sahip olmayı seviyorsun ama unutma ben sahip olabileceğin bir eşya, oyuncak bebek değilim. Ben bir insanım Değer."

Bana döndüğünde elinde kırmızı iç çamaşırı takımı ile kırmızı elbisem vardı. Gülümsedi geniş geniş. "Sana zaten sahibim, bedenin neredeyse bana ait, istediğim bir gün yine benim olursun, kalbinin ne dediği umurumda değil şimdilik. Çünkü bir gün senin için doğru kişi olduğumu anlayacaksın, o gün umarım kimse zarar görmemiş olur Gece."

Kıyafetleri yüzüme attığında dişlerimi sıktım. "Giy bunları," dedi. Odamdan çıktığında elimdekileri yere atıp yatağıma oturdum. Elimi boynumdaki boncuklu kolyeye getirdim, sıkı sıkıya kavradım. Beni hayatta tutan yegane şeylerden biriydi bu kolye. Yangından önce abim vermişti bana. Aylin diye bir kıza yaptırmıştı. Boynuma dar geldiği için biraz oynama yapmıştım ama kalbin içinde hala abime ait kağıt parçası vardı.

İsimlerimizi yazmıştı. Kalbe dokundum. Ne zaman gelecekti ki abim? Burnumu çektim. Artık gelmesini ve beni buradan götürmesini istiyordum. Kimsenin bizi bulamayacağı bir yerde yeni bir sayfa açmak istiyordum. Kendimi geriye doğru atıp yatağa uzandım, tavana baktım.

Yasemin ve babam ne yaparsa yapsın benden abimi alamamışlardı. Onu unutmamı istemişlerdi, haplar, ilaçlar, psikolojik destekler... Hepsini dememişlerdi. Öldü demişlerdi, yine de kopamamıştım. Yaşıyordu abim. Ölseydi hissederdim. Hissetmez miydim yoksa? Belki de bağımız zayıflamıştı.

Parmaklarım kolyeden uzaklaştı. Uzandığım yerden kalktım, başımı dikleştirdim. Yerdeki elbise ve bikiniyi alıp dolaba tıktım. Pantolon ve kazak çıkardım. Hızlıca üzerime geçirdim.

"Gece," Kapıya doğru koştum. Anahtarı çevirdim, kapıyı kilitledim. Ardından arkamı dönüp sırtımı kapıya verdim. "Aç şu kapıyı."

Elimi tekrar kolyeye götürdüm. Gözlerimi kapadım. Ona kadar saydım. "Banyo yapmam lazım," dedim. "Sen buralardayken rahat edemiyorum. Aşağıda biraz takıl sen. Geliyorum."

Homurdansa da kapıdan uzaklaştı. "Sikeyim senin güven eksikliğini."

Sırtımı hızla kapıdan ayırdım. Ayakkabılarımı ve ceketimi giydim. Çantamı da aldıktan sonra pencereye doğru ilerledim. Değer'in katıldığı partileri az çok biliyordum. Zibilyon tane tekinsiz tipin olduğu uyuşturucuların havada uçuştuğu partilerdi. Gitmek istemiyordum.

Pencereyi açtım, aşağıya baktım. Yüksek olsa da ağaç ve ağaç evim sayesinde kolayca aşağıya inebilirdim. Bacağımı camdan sarkıttım. Ölmek de umurumda değildi. "Yapabilirsin Suna. Sen ne yapmadın ki?"

Dışarıya tamamen çıktığımda rüzgar saçlarımı hızla dağıttı. Bileğimdeki toka ile saçlarımı saçma sapan bir topuz yapıp yürümeye devam ettim. Karanlıkta biraz ürksem de salonda daha tehlikeli biri vardı. Bu yüzden umursamadım. Ağaca yanaştığımda bacaklarım titriyordu.

"Çok az kaldı," Adrenalin tüm bedenime yayıldığında bacağımı ağaç evimin köprüsüne attım. Köprü gıcırdadığında kollarımı iki yana açtım. Kendimi bir cambaz olarak hayal ettim.

Sonunda köprüden de geçtiğimde ağaçtan inmeye gelmişti. Bu daha kolaydı. Merdivenlerden inmeye başladım, yüksekten korktuğum için aşağıya bakmamıştım. Ayaklarım çimenlere değdiğinde gülümsedim. Göz ucuyla salonun ışıklarına baktım. Birkaç dakika sonra Değer sıkılacaktı ve odamın önüne tekrar gelecekti. Bu yüzden hızlı olmak zorundaydım. Bahçe duvarına doğru koştum.

Duvardan atlayıp sanki peşimde on tane köpek varmış gibi koşmaya devam ettim. Otobüs durağına doğru son hızda devam ederken bir yandan da otobüs kartımı çıkarmaya çalışıyordum çantamdan. Nefes nefese kalmış bir halde durağa geldiğimde kendimi banka attım. Göğsüm körük gibi inip kalktı.

Şimdi nereye gidecektim ben?

Beril'e gidemezdim çünkü Değer'lerin eviydi. Hem babası beni sevmiyordu. İğneliyici bakışlarını çekemezdim.

Oturduğum yerden kalktım, kartı sıkı sıkıya tuttum. Gelen otobüsün nereye gittiği umurumda değildi. Son durağa kadar gidecektim. Sadece Değer'den uzaklaşmam gerekiyordu. Otobüs durduğunda etrafıma bakınarak otobüse kendimi attım. Kartımı okuttuktan sonra boş koltuğa oturdum. Çantamdan telefonumu ve kulaklığımı çıkardım.

Bir şarkı açıp gözlerimi cama doğru döndürdüm. Akıp giden yolu izlerken gözlerim bir kez daha dolmaya başladı.

Babama söylesem bana yardım eder miydi yoksa bana hayal kırıklığı olduğumu mu söylerdi?

Gözyaşlarım akmaya başladığında yan dönüp kendimi sakladım.

Birkaç ay evvel önce babam beni severdi. Sarılırdı, öperdi ama sonra bir şey olmuştu, beni görmeye bile tahammül edemez olmuştu. Sebebini sorduğumda ise koca bir hayal kırıklığı olduğumu söylemişti. Benim hatalarım yüzünden canı çok yanmış, öyle demişti. Ne yapmıştım ki ben? Sadece partide sorun çıkarmıştım ki abartacak bir şey değil demişti. Hatta benimle sigara içmişti. Şimdi ise yüzüme bile bakmıyordu.

Ya öğrendiyse? Belki de onu hayal kırıklığına uğratan olayım buydu. Belki de benim yüzümden pisliğe bulaşmıştı.

Dudaklarımı ısırdım. Hıçkırığımı kimsenin duymasını istemiyordum. Başka bir şey düşündüm. Bazı yaşıtlarımın düşündüğü şeyi. Bir erkeği düşündüm. Yanaklarım kızardı hemen. Yakut'u düşünmek kalbimin hızlanmasına neden oluyordu. Ne ara ondan bu kadar hoşlanmıştım ki ben?

Gözyaşlarım kururken otobüs bir sürü yolcu almıştı, hatta beni koltuğumdan kaldırmak istemişlerdi ama gözlerimi gördüklerinde vazgeçmişlerdi. Çok kötü olmalıydı gözlerim. Eve gittiğimde babam nerede olduğumu, neden ağladığımı soracak mıydı yoksa yine benden kaçacak mıydı?

Otobüs son durağa geldiğinde arabadan indim. Etrafıma bakındım. Beşiktaş. Dilimi dudaklarımda gezdirirken ceketimin koluyla yüzümü kuruladım.

On yedisine basmak üzere olan bir genç kız ne yapabilirdi? Birkaç adım atıp etrafıma tekrar baktım. Alışveriş merkezine girip film izleyebilirdim. Telefonumu da kapatırsam kimse beni bulamazdı. Ama kapatamazdım. Etraf pisti, beni biri takip edebilirdi. Bu yüzden bu fikri eledim hemen.

"Düşün Suna, düşün."

Elimi saçlarıma attım. Parmaklarımın ucuyla saç derime masaj yaptım. Karşıya geçtim, dükkanların önünden geçerken ellerim saçlarımdan sıyrıldı.

"Gece?"

Duyduğum ismimle birlikte eğdiğim başımı kaldırıp sesin kaynağına döndüğümde Deha'nın yardımcısını gördüm. Tantunicinin önüne atılmış masa ve sandalyeye oturmuştu, sağ elinde sigarası vardı. Derin bir nefes aldım. "Senin burada ne işin var?" diye sorarken ona doğru bir adım atmıştım. "Deha da burada mı?"

Sebepsizce Deha ile karşılaşmaktan korkuyordum. "Hayır," dedikten sonra hafifçe kalkıp benim için bir sandalye çekti. "Aç mısın?"

Midemdeki gürültülerle birlikte yanağımın içini ısırdım. "Bilmem," dediğimde gülümseyip elindeki sigarayı kültablasına bastırdı. Masanın kenarındaki ıslak mendilden bir tane alıp ellerini sildiğinde benim için çektiği sandalyeye oturdum.

"Aç gibisin," dedi. "Nereden bildiğimi sorarsan aç açın halinden anlarmış derler. Ben de açım."

Sandalyeden kalktığında bacaklarımı birbirine bastırdım. Çantamı masanın üzerine koydum. Telefonumu çıkarma gereği duymadım. Eskiden beni kontrol eden bir babam yoktu artık. Yasemin zaten umursamıyordu beni.

"Ayran içer misin yoksa kola mı içersin?"

"Fark etmez, hangisi daha uygunsa."

Ellerini masaya dayayıp masaya doğru eğildiğinde gözlerimi bileğine diktim. Bileğinde barkod şeklinde bir dövme vardı. Çok garipti. Gözlerimi bileğinden çekip gözlerine baktım. Yeşilleri bana abimi hatırlatıyordu. Onun da gözleri böyleydi ama bu adam benim abim olamazdı. Koskoca şehirde yan yana gelecek değildik ya. Çok saçma olurdu bence.

"Sana sunulan her şeyi kabul etmemelisin. Tekrar soruyorum, ayran mı yoksa kola mı?"

Gülümsedim. "Ayran," dediğimde tebessüm etti. Anlık olarak gamzesini gördüğümde derin bir nefes aldım. Delirmiştim. Bu yabancı adamın yüzünde, bakışlarında, gülümsemesinde abimi görmem çok saçmaydı.

Deniz içeriye girdiğinde çantamdan telefonumu çıkardım. Ekranı yaktığımda Değer'in mesajlarını gördüm ama okumadım. Muhtemelen beni tehdit etmişti. Bir gün ne yaparsan yap diye küfür edip onu engelleyecektim ancak yaparım dediği şeyi yaptığını bildiğim için de götüm yemiyordu. Benim yüzümden zaten bir hayat mahvolmuştu, başka hayatların da zehir olmasını istemezdim.

Deniz elinde dürümlerle ve ayıranlarla geldiğinde telefonu çantanın içine atıp kocaman gülümsedim. Sonsuza kadar bu masada kalabilirdim. En azından burası güzeldi. Tantuni dürümünü elime alıp ısırmaya başladığımda Deniz arkasına yaslandı, tıpkı benim gibi dürümünü ısırırken bakışları bir anlığına boynumdaki kolyeye değdi.

"Abimden kalan tek şey," deyip kısa bir es verdim. Neden bunu yabancı bir adama anlatıyordum ki? Aslında burada oturmam bile aptalcaydı. Adamı tanımıyordum. Sadece birkaç kez karşılaşmıştık. Birinde beni uyuşturucu almaya çalışırken yakalamıştı ki bu çok utanç vericiydi.

"Abine ne oldu? Öldü mü yoksa?"

Dürümü bırakıp ayranıma uzanırken buz gibi olmuştum. Abimin ölme düşüncesi beni rahatsız ediyordu. "Bilmiyorum ama bence ölmedi, ölseydi hissederdim."

Ayranımdan koca bir yudum aldığımda Deniz gözlerini üzerimden çekip yola baktı. Bakışlarında garip bir şey vardı. "Peki senin bir kardeşin var mı?"

Öylesine bir soruydu ama içten içe merak ediyordum. Değer onun sapık olduğunu ima etmişti bir keresinde ancak ben sapık olacağını düşünmüyordum nedense.

"Var," dedikten sonra bana tekrar baktı. Dudaklarını yaladı. "Ama iş nedeniyle pek göremiyorum onu."

Masaya doğru eğildi. "Peki sen neden ara sokaktasın, buralar pek tekin sokaklar değil. Yoksa tekrardan mı başladın?"

Başımı iki yana salladım. Her ne kadar kıvransam da almamaya özen gösteriyordum.

"Gezmeye geldim, alışveriş merkezine gidip film izleyecektim, o sırada kayboldum."

Deniz dürümünden bir ısırık almadan önce "Filme hala gitmek istiyorsan beraber gidebiliriz," dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Lokmasını hızlı hızlı çiğneyip yuttu. Paniklemişti. "Yanlış anlama olmasın lütfen. Seni yalnız bırakmak istemem burada, beni bir abi olarak gör, en azından bu akşamlık."

Ayranı kafama diktim. "Değer sana sapık diyor," dediğimde bana garip garip baktıktan sonra gözlerini devirdi.

"Kişi kendinden bilir işi demiş atalarımız," diye homurdandığında - ki ağzının içinde demişti neredeyse - başımı onaylarca sallamamak için kendimle mücadele verdim.

"Tamam gidelim," dedim onun yerine.

Yemeğimiz bittiğinde tüm ısrarlarıma rağmen hesabın yarısını ödememe müsaade etmemişti. Yani yemeğim bedavaya gelmişti. Bu çok tanık olduğum bir şey değildi, genelde hesabı ben öderdim. Çantamı alıp oturduğum sandalyeden yavaşça kalktım. Masanın üstündeki gözlük ve şapkayla bakışlarım kaydığında Deniz de kalkmıştı. Gözlüğünü ve şapkasını aldıktan sonra bana işaret verdi.

Park edilmiş arabaya bindiğimizde bakışlarımı cama doğru döndürdüm. "Bana düşmez tabii ama neden ağladığını sorabilir miyim?"

Yutkundum. Hangi birini anlamalıydım? Babamın eskisi gibi beni sevmeyişinden mi yoksa Değer'in beni tehdit edişinden mi?

"Kızsal durumlar," dedim her ikisi yerine. "Bir de otobüsteyken arkadaşım aklıma geldi, biliyorsun birkaç hafta önce öldü. Onu düşündüm. Öyle yani."

Deniz bir şeyler diyecek gibi bana baktığında omzumun üzerinden arkama baktım. "Lütfen," diye mırıldandım. Deniz önüne dönerken parmaklarımı çantamın üzerinde gezdirdim.

"Ne zaman ihtiyacın olursa bana gelebilirsin," diyen adam ciddi miydi? Onu tanımıyordum bile. O zaman neden arabasındaydım? Belki de maldım. Belki değil gerçekten de maldım, aptaldım. "Senin yaşlarında bir kardeşim var demiştim ya, aslında..."

Bir süre sustuğunda ona doğru döndürdüm tamamen kendimi. Aslında ne diye sormak istedim. Belki de ölmüştü. "Öldü mü?"

Başını iki yana salladı hemen. "Allah korusun," dediğinde rahatlamıştım. "Sadece uzağız demek istemiştim. Benden hiç yardım istemiyor, ne halde olduğunu bilmiyorum, araştırma bile yapamıyorum çünkü buna izin verilmiyor. O da aynı senin gibi bakıyor."

Kardeşinin adını sormak istiyordum ama sonra vazgeçtim.

"Hiçbir derdim yok," deyip bakışlarımı yüzünden aldım. "Hem derdim olsaydı en önce sana anlatacağıma gider babama anlatırdım."

Koca bir yalan olsa da tatmin edici bir şekilde söylemiştim diye düşünüyordum. Deniz birkaç saniye daha yüzüme bakıp önüne döndü. "Haddimi aştım."

"Bence sen kardeşinle ilgilen Deniz abi."

Kendi abim dışında bir başkasına abi demek bana garip gelmişti ancak alışabilrdim sanırım.

"İlgilenmeme izin vermiyorlar ki," dediğini duyduğumda içimde bir merak kıvılcımlandı. Ancak bu merağımın üzerini bezle örtüp söndürdüm. Babam çok küçükken beni karşısına oturtup uzun uzun konuşmuştu. O cümleden sadece bir tanesini hatırlıyordum. Soru sorma, etrafta bu kadar göze batma. Herkese abinden de bahsetmeye son ver artık.

Araba alışveriş merkezinin otoparkına park edildikten hemen sonra arabadan inip asansöre yöneldiğimizde Deniz'in bileğinden tutup onu durdurdum.

"Yürüyen merdivenlerle çıksak? Asansörden korkuyorum da."

On dört yaşındayken saatlerce asansörün içinde kalmam yüzünden olmuştu bu korkum. Bir Nisan şakası kurbanı olmuştum. Yaşadığım en travmatik anlardan biri değildi ama saatlerce orada kalmak beni yıpratmıştı.

"Ben de yürüyen merdivenlerden korkuyorum," dediğinde kirpiklerimi kırpıştırdım. O kadar cesur ve sarsılmaz duruyordu ki bu bana garip gelmişti bir anlığına. "O zaman şöyle yapalım," dedim. "Ben yürüyen merdivenle çıkayım sen de asansörle."

"Olmaz, seni gözümün önünden ayırsam kaybolacak gibisin."

Bana karşı bir sorumluluğu olduğunu düşünmesi gözüme çok sevimli gelmişti. "Bu yüzden birimiz bu gece korkusunu yenmek zorunda. Yetişkin olarak da bunu devralan kişi ben olmalıyım."

Gözlerini gözlerimden ayırıp eğildi, ayakkabılarına bakarken onu taklit ettim. Spor ayakkabılarının bağcıklarını iyice düğümlediğinde gülmeye başladım. "Artık ayakkabıyı keserek çıkarırsın."

Kendime engel olamayacak kurduğum cümleyle birlikte gözlerini ayakkabılarıma dikti. "En azından benim bağcıklarım senin bağcıkların gibi merdivene takılmayacak."

Bağcıklarımı bağlasam bile bir süre sonra çözülürlerdi. Bu konuda çok iyi değildim. "Neyse ki ben gördüm."

Kendi bağcıklarını bağlayıp benim bağcıklarıma geçtiğimde dudaklarımdaki gülümseme soldu, burnumun direği sızladığında yutkundum, gerçekten de reglime çok az kalmıştı. Normalde bu kadar da duygusal bir insan değildim ama o döneme girdiğimde hassaslaşıyordum şimdi olduğu gibi.

"Oldu," deyip doğrulduğunda ayakkabılarıma baktı. Bağcıklar fiyonk gibi duruyordu. "Vay canına," dedim tekrar gülerek. "Nesin sen son bağcık bükücü mü?"

Deniz tebessüm ederek bana karşılık verdiğinde bir kez daha gamzelerini görmüştüm. Fazla derinlerdi. Aklıma nedense annem gelmişti, onun da gamzeleri derindi, çok da güzel bir kadındı. Hala da güzeldi aslında, sadece biraz yaş almıştı.

Merdivenlerin önüne geldiğimizde Deniz merdivenlere baktı. Sanki bakışlarıyla durdurabilirmiş gibi meydan okudu.

"Hazır mısın abi?" Bir anlığına gözleri bana değdiğinde bakışlarında bir anlığına sarsılma görür gibi olmuştum ama hemen toparlamıştı kendini. Belki de yanlış anlamıştım. Bilemiyordum.

"Hiçbir şey olmayacak," deyip ilk basamağa bindiğinde onu takip ettim. Merdiven yukarıya doğru çıkarken "Güzel gidiyorsun," deyip bir basamak daha çıktım. Hemen yanında durduğumda sona gelmiştik.

"Bak sapasağlamsın," deyip kollarımı iki yana açarken koca bir gülümseme armağan etmiştim ona. Deniz derin bir nefes aldı. Etrafına bakındığında arkamı döndüm. Hellivan mücevheratın önünde durduğumu gördüğümde gülümsememi sildim. Reklam posterindeki modelin yüzündeki ifade bunun yanlış olduğunu söylüyor gibiydi. Hemen eve gitmemi ima ediyordu. Ayrıca camdaki plazmada babamın yüzü vardı.

"İyi misin?" Deniz'in sesi beni kendime getirdiğinde topuklarımın üzerinde döndüm. "Biraz suçlu hissediyorum sadece," dedim. Yalan değildi fakat umursar mıydı bilmiyordum. "Burada olduğumu bilmiyor, evden kaçtım sayılır. Biraz kafamın dikine gittim. Şimdi de suçluluk çekiyorum."

"İstersen seni evine bırakayım," dedikten sonra kısa bir es verdi. "Bu aramızda küçük bir sır olur."

"Neden?" diye sordum. "Neden bunları saklıyorsun kendine?"

Elbette minnettardım ancak merak ediyordum. "Saklamaktan başka yapacak bir şeyim yok. Hem bu benim de işime gelir, baban benim gibi biriyle sinemaya geldiğini duysa bana dünyayı dar eder. Ailelerin istediği biri değilim."

Üzerim ben seni kızım der gibi söylediğini fark ettiğinde yüzünü ekşitti. "Hayatımı düzeltmeye çalışıyorum ama Deha dışında bana şans veren pek kimse yok."

Elimi omzuna koyup sıktığımda bana garip garip baktı. "Ben de varım. İyi biri gibisin, yavşak değilsin. Abi deme lazım olurculardan da olmaman çok iyi."

Yüzünü buruşturup ellerini ceplerine koyduğunda gözlerimi devirdim. Oysa kötü bir şey dememiştim. Yoksa demiş miydim?

"Her neyse, filme gidelim."

Tüm posterleri incelerken Deniz hemen yanımdaydı. "Hangi filme giriyoruz?"

Korku filmi afişi resmen benden uzak dur diyordu.

Romantik filme baktım. Çok dram duruyordu, ayrıca oyuncuları beğenmemiştim.

Animasyona gitmek istesem çocuk gibi görünür müydüm? Gerçi hala çocuktum.

Ve bir de süper kahraman filmi vardı. Bir sürü serisi vardı. Hepsine bakmak gerekiyordu.

"Hiç Marvel izledin mi?"

"Birkaç tanesi dışında hayır."

Son seçeneği eledim. "Eve gidince mutlaka izle. Bir sürü film çıkarıyorlar, yakın zamanda manita yaparsın, izlemek ister, böyle kalırsın ortada."

Başını sallayarak beni hemen onayladı. "Uzun bir serüven seni bekliyor."

Romantik filmi de es geçtim. "Animasyona gidelim mi?"

Bilet almam için bana para uzattığında bu sefer itiraz etmedim. Etsem bile beni dinleyeceğini sanmıyordum. "Umarım Deha sana asgari ücret vermiyordur," dediğimde gülümsedi.

"Vermiyor merak etme, hatta sigortam bile var. Ellili yaşlara geldiğimde emekli olabiliyorum."

Bilet gişesine geldiğimde kıza filmi söyledim. "Romantik filmi tavsiye ederim aslında. Tam size göre."

Gözlerimi kısıp kıza baktım. "O benim abim, bence bize uymaz. Sen bize çizgi film bileti ver."

Bana garip garip baksa da biletlerimizi verdi, en güzel koltuklardan hem de. "Eheh, aslında ağzını aramak için sormuştum. Yakışıklı bir abin var."

Eh öyledir benim abim, ne sandın?

Burnumu kaldırdım. Dudaklarımı kıvırdım. Deniz'in bir gecelik abim olması hiç de kötü bir şey değildi.

"Madem abin çıkışta bana telefon numarasını verir mi diye öğrenir misin?"

O iş ben de der gibi göz kırpıp arkamı döndüm. Deniz'in yanına gittiğimde bizim için patlamış mısır ve iki teneke kola aldığını görmüştüm. "Biletçi kız seni çok beğenmiş, telefon numaranı istedi. Çıkışta verebilir mi diye sordu bana."

Deniz kıza bakmadı bile. Doğruca salona girdiğimizde başka filmlerin fragmanlarını veriyordu. Koltuğa yerleştikten hemen sonra çantamdan telefonumu çıkarıp aramaları kontrol ettiğimde babamın esamasi okunmuyordu. Telefonu tekrar çantaya atıp arkama yaslandım.

Kaçırılsam bile haberi olmayacaktı bu gidişle.

Film başladığı anda tüm dikkatimi ekrana verdim.

***

"Dün gece neredeydin?"

Yasemin bile beni daha çok önemsediğini gösterirken babamdan atak bekledim ancak o sadece omletini çatalla bölmeyi tercih etti.

"Sinemaya gittim."

Portakal suyuma uzandığımda babam gülümser gibi oldu. "Deha'nın sağ koluyla ne işin vardı?"

Bunu biliyor olamazdı. "Yoksa uyuşturucuya tekrar mı başladın?"

Kaşlarımı çattım. Portakal suyu dolu bardağı masanın üstüne koydum. Tadım kaçmıştı resmen.

"Ne demek istiyorsun baba?"

Babam iç çekti. Gözlüklerinin altındaki mavileri ilk defa bu kadar ciddiydi. Neden bu kadar sinirlenmişti ki?

"O adam ile bir daha görüşmeyeceksin Nina."

Nina demişti bana. Bu isimden hoşlanmadığımı biliyordu. Bana amcamı hatırlatıyordu.

"Yolda gördüğün anda yolunu değiştireceksin. O tehlikeli biri, seni kandırabilir, sana zarar verebilir, uyuşturucu geçmişine değinmek bile istemiyorum. O pisliğe tekrar bulaşmanı sağlayabilir."

Çatalımla omletimi dürttüm. "Sen de tehlikelisin baba," dedim. "Senden de uzak durmam gerekiyor o zaman. Ayrıca madem beni düşünüyorsun, neden pis adamlarla iş yapıyorsun?"

Çatalını sertçe masaya bıraktığında Yasemin irkilirken başımı kaldırdım.

"Bilmediğimi sanma," dedim. "Gören göz kılavuz istemez."

En başından itibaren her şeyin farkındaydım. Samet Kül zaten başlı başına bir uyuşturucu baronuydu. Ayrıca düzenlediğimiz partideki normal insanların sayısı beş falandı.

"Elin adamı için bana karşı mı geliyorsun sen Gece, gerçekten mi? Tamam baba demen gerekiyordu. İyi kızlar böyle yapar. Yoksa artık kötü bir kız mısın?"

Çatırtıları duyarken derin bir nefes aldım. "Özür dilerim baba, sadece kötü biri değil bence."

"Tehlikeli biri," dedi babam bir kez daha. "Benim çevrem sana hiçbir şey yapmaz, bana saygı duyuyorlar ama o yapabilir bence, genç bir kızsın, seni her şekilde kandırabilir, evden bir şeyler çaldırabilir."

"Beni nasıl kandırsın, benden büyük, yakışıklı biri ama etkilenmedim kendisinden. Yanlış geldi bu bana."

"Öyleleri zaafları kullanmasını çok iyi bilir. Abin olduğunu söyler. Senin yumuşak karnında ölen abin."

Benim abim ölmemişti!

"Benim abim ölmedi, hissederdim baba. Sürekli öldü deyip durma."

Sandalyemi itip hızla ayağa kalktım. İştahım kaçmıştı. Sandalyeye astığım çantamı alıp tek omzuma geçirip yemek odasından çıktım.

Tamamen dışarıya çıktığımda Değer'i karşımda buldum. "Günaydın sevgilim."

Yılışık bir tavırla yanağımı öptüğünde hızla onu ittim. "Öpülmeyi sevmiyorum," deyip yanından geçtim. Omzumu omzuna çarpmayı ihmal etmemiştim. "Beni artık öpmeyi bırak."

Kolumdan tutup beni durdurdu, bedenimi kendine doğru döndürdüğünde yeşillerim doğrudan kahverengilerine kenetlendi. Abileri ve annesi bu kadar iyi olan biri nasıl böyle olabilirdi? Sevildiğini biliyordum. Neyine yetmiyordu? Neden bu kadar doyumsuzdu? Hem ona aşık olan on kız sayabilirdim. Neden bana takılı kalmıştı? Elbette diğer kızların da böyle biriyle uğraşmasını istemezdim ama bazen neden diye sorgulamıyor değildim.

"Dün akşam Deha'nın itiyle ne işin vardı senin? O adam seni aşmıyor mu Gece?"

Kolumu daha da sıktığında ayağına bastım sertçe. "İstediğimle takılırım," dediğimde kıkırdadı. "Birini işsiz bırakmak üzeresin Gece. Deha abime söyleyeyim de iti kovsub. Kimse benim sevgilime yavşaklık yapamaz."

Tıpkı onun gibi gülümsedim. "Değer," dediğimde gözleri dudaklarıma değdi. "Sen şizofren olabilir misin acaba? Oğlum sen hangi dünyada yaşıyorsun."

Ayrıca Deha'nın, Deniz'i kovacağını düşünmüyordum.

"Yani düşünüyorum düşünüyorum, mantıklı bir cevap bulamıyorum. Ya geri zekalısın ya da şizofren."

Elini kolumdan belime getirdi, beni kendine doğru çektiğinde ona dur diyemedim. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "Geri zekalı olmadığımı bildiğini düşünüyordum Gece. Herkesi parmağımda oynatıyorum, buna babam da dahil. Sadece seni istiyorum."

Kulağımın altına küçük bir öpücük kondurdu. Titredim. "Ne var ben de?" diye sordum soğuk bir sesle. "Neyimi seviyorsun mesela?"

"Her şeyini seviyorum Gece. Sen benim ilk aşkımsın, en kötü zamanımda bile sen vardın, elini tuttuğum ilk kız, öptüğüm ilk kişisin, bekaretimi bile sana verdim ben. Benim için özelsin. Bu yüzden seni seviyorum."

Geri çekildiğinde bir kez daha bakıştık. "Sadece ilklerini aldığım için beni saplantı haline getirdin demek, pekala. Seni acil psikolojik tedaviye yönlendirmek istiyorum."

Belimi bıraktı. Gözlerinde karanlık bir ifade geçse de umursamadım.

"Bu akşam bana gelsene, sana güzel bir makarna yaparım, bizim çocukları da davet ederiz, kafaları da güzelce çekeriz."

Sonra da beni yatağa atarsın, bir kez daha bana istemediğim halde dokunursun.

"Kalsın," dedikten sonra gülümsedim. "Seninle ve o pis arkadaşlarınla baş başa kalacağıma ölürüm daha iyi."

Mert dışında hepsi leş insanlardı. Mert nasıl bunlarla arkadaş olmuştu anlamıyordum.

"O kadar da kötü değiliz," dedi. "Sanki şeytandan bahsediyor gibisin."

"Sayalım bakalım, arkadaşların bana orospusun temalı bir sürü mesaj attı, okulda adımı çıkardılar, koridorda yürürken arkamdan hareket çektiler. Şeytan bile bunu yapmaz."

Onun yanından geçip şoförümüze doğru adımladım. Değer ile gitmektense kendimi arabanın önüne atardım daha iyiydi. Açık kapıdan kendimi arabaya attım. Kapıyı hızla kapatıp arkama yaslandım.

"Lütfen okula gidebilir miyiz?"

Araba harekete geçtiğinde Değer gülümsüyordu. Benden bunun intikamını alacaktı. Biliyordum.

Okul kapısından içeriye girer girmez doğrudan kızlar tuvaletine geçtim. Aynanın karşısında durup kendime baktım. Sarı saçlarımı sımsıkı at kuyruğu yapmış, gözlerime hafif bir makyaj yapmıştım. Dudaklarımdaki parlatıcı ise vişneliydi ve parlıyordu. Eteğimi düzelttim.

"Kime süslendin bu kadar güzelim?"

Beril'in sesiyle birlikte ona döndüm. Sarı saçlarını dağınık bir topuz yapmıştı, onun dışında tam bir örnek öğrenci gibiydi. "Kendim için yaptım," desem de yemedi. Çok nadir süslenirdim, biraz üşengeçtim bu konuda. Sabahın köründe, kargalar daha bokunu yemeden kalkıp da makyaj yapamazdım ki ben. Tek gözüm kapalı kravatımı bağlıyordum ama bu sabah biraz özenmiştim işte.

"Yeme beni," deyip kollarını göğsünde birleştirdi. "Kim bu şanslı beyefendi? Lütfen bana Değer deme."

Ona garip garip baktım. Değer'den pek de haz etmiyordu. Okulun ilk günü herkese hizmetçimiz diye tanıtmıştı. Beril bundan utanacak bir kız değildi ancak gevşek, yavşak, piç Değer kızı aşağılarcasına söylediği için hoşuna gitmemişti doğal olarak.

"Hayır, futbol takımında bir çocuk vardı ya. Okuldan ayrılan."

Beril'in dudakları aralandı şaşkınlıkla. Ona daha önce Yakut'tan bahsetmiştim ama üstü kapalı bir şekilde. "İnanamıyorum, evleniyor musunuz?"

Kıkırdadım. Yok artık devenin bale pabucu. Basit bir hoşlantıydı. Ne evliliği. Otuzuma gelmeden de evlenmezdim ben.

"Saçmala aşkım," dedim gülümsememi silmeden. "Sadece hoşlanıyorum gibi bir şey, yakışıklı, hem kibar birine de benziyor. Biliyorsun ben aşık olmam."

Bacaklarımı çaprazladım. "Hem bizden olmaz, biz ayrı dünyaların insanlarıyız bence. O a harfi, bense x falan. O derece uzağız yani."

"Zengin kız fakir oğlan aşkına bayılıyorum biliyorsun, düşünsene o çocukla evlenmek istiyorsun, baban onu çağırıyor, para teklif ediyor, kabul etmiyor. Sonra zengin olup babanın batan şirketini kurtarıyor."

Kirpiklerimi kırpıştırdım. Birkaç gün önce Beril ile eski Türk filmlerinden birini izlemiştik. Çok değişikti ama sevmiştim. Severdim zaten, abimle hep izlerdik. Tabii ben o zamanlar bir bok anlamazdım orası ayrı.

"Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı, dedi mi tam olsun."

İki adımda Beril'in yanına varıp ona sarıldım, dudaklarımı sarı saçlarına bastırdım. "Şimdi benim fakir oğlanımı görmem lazım, zengin olmasını sağlamak için de ona evlenme teklifi edeceğim ki babam ona kızımdan uzak dur diye para versin."

Sonra da parayı alıp kaçardık. Mutlu son.

"Babandan bu teklifi ciddi ciddi bekliyorum desem ne derdin?"

"Haklısın aşkım derdim."

Beril ile vedalaştıktan sonra müdür odasının olduğu yere geldim. Ceketimi ve çantamı asıp bankoya yürüdüm. Koltuğuma yerleşip bacak bacak üstüne attım. Arkama yaslandım. Tek yapmam gereken şey onu beklemekti.

Parmaklarımla ahşapta ritim tutarken gözlerim yan tarafımda kalan kahve makinesine kaydığında sandalyeden kalktım. Uykum gelmeye başlamıştı, bugün bir buçuk saat erken kalkmıştım. Banyo yapmıştım, saçlarımı düzleştirip makyaj yapmıştım.

Kahve makinesini çalıştırıp başında beklemeye başladım. Bir yandan da eteğimin arkasının yukarıya kalkmamasına dikkat ediyordum.

"Pamuk prenses tam bir aptal, kaç kere zehirledim, anlamadı salak..."

Kahve makinesinin ritmiyle yaptığım şarkı makinenin durmasıyla son buldu, kupalardan birine uzandım. Kahveyi doldurup arkamı döndüğümde Yakut ile göz göze geldim. O sahneyi yaşamış olamazdık değil mi? Romantik filmlerde başrol erkek kızın en saçma anına tanık olur ya. Dudaklarımı yalayıp kahvemden bir yudum aldım.

Kahve dilimi yaktığında ona belli etmemeye çalışarak kupayı tezgahın üzerine koydum.

"Şarkıyı beğendiniz mi?" diye sordum. Sesim kötü değildi, küfür de etmiyordum. Utanacak hiçbir şeyim yoktu. Safir bakışlarını benden alırken Yakut gülümsedi.

"Devamını dinlemek isterdim," dedikten sonra gözlerini üzerimden çekip müdürün kapısına baktı.

"Belki bir gün dinlersin," dedim. Safir tek kaşını kaldırdı ve komik bir şey söylemişim gibi dudaklarını kıvırdı.

"Radyoda böyle bir şarkı çaldığını hayal ettim de..."

Safir maydanoz olduğunda hiç istemesem de nezaketen gülmeye başladım. "Evet çok komik olurdu ama bence ikonik de olurdu."

Bankoya geçtiğimde Yakut kollarını bir kez daha bankoya yasladı, beyaz bilekleri görüş alanımdayken telefona uzandım. "Müdür Bey'i bilgilendirmem gerekiyor da."

Numarayı tuşlayıp kulağımla omzum aramda sıkıştırdım ahizeyi. Birkaç saniyenin ardından müdürün sesi kulaklarıma doldu. "Efendim kızım?"

"Merhaba Güney Bey, Yakut Kalayca adındaki eski öğrencimiz sizinle görüşmek istiyor. Müsaitseniz eğer kendisini odanıza yönlendiriyorum."

Müdür onay belirten bir mırıltı ile bana cevap verdikten hemen sonra yüzüme telefonu çat diye kapattı.

"Girebilirsin," deyip Safir'e döndüm. Benim kupamla oynuyordu, ne ara oraya gitmişti hiçbir fikrim yoktu. "İstersen sana da kahve yapabilirim?"

Yakut bana tebessüm edip müdürün odasına girdiğinde Safir berjere oturdu.

"Olur," dedi kinayeli bir sesle. Bakışlarımı fark ettiğinde kendini toparlamaya çalıştı, neden bana üstten üstten baktığını bilmiyordum ama Yakut'un yanında gayet normal görünüyordu.

Samimi olmaya zorladığı bir gülümseme ile bana baktığında elimi saçlarıma daldırdım. "Tamam o zaman."

Sadece bir kere göreceğim bir insanı kafama takmama gerek yoktu. Bu yüzden kahve makinesinin başına geçtim. Kupalardan birini alıp içine sıcak kahveyi döktükten sonra ona baktım. "Şeker ve krema ister misin?"

"Hayır, ben şekersiz severim."

Kahve kupasını almak için arkamı döndüğümde konuşmaya devam etti. "Yakut'a aşık mısın yoksa?"

Ellerim bir anlığına titrer gibi oldu ama kendimi toparladım. "Hayır, onu da nereden çıkardın?"

Ona dönerek kupayı ona uzattım. "Senin adına sevindim, Gece'ydi değil mi?" dedi. "Evet öyle olması lazım. Abim biraz şıpsevdidir. Güzel kızlara aşık olur ama sonra gönlü bir başkasına kayar. Üzer. Senin ona aşık olmaman çok iyi. Yoksa seni de üzerdi."

Kupayı elimden alıp kahveden koca bir yudum aldığında kollarımı göğsümde kavuşturdum. Üzülmem saçmaydı.

"Aslında telefonu var ama sana vermek istemedi, başına bela olacağını düşündü."

Dilimi dudaklarımda gezdirdim. "Peki sen neden bana bunları anlatıyorsun Safir? Amacın ne?"

"Bir amacım yok, sadece bir kızın daha abim yüzünden kalbinin kırılmasını istemiyorum. Sonra biz uğraşıyoruz, evde huzursuzluk oluyor. Hem onun sevgilisi var."

Başımı salladım. İçimi garip bir sıkıntı basarken yerime geçtim. Tüm moralimin içine edilmişti, makyajımı bile silmek istitordum. Saçlarımı da bozabilirdim. Ne önemi vardı ki? Zaten aşık değildim, bu kadar hazırlanmam saçmaydı.

"Senin yüzün bir düştü sanki, gerçekten çok üzgünüm."

Oturduğu yerden kalktı, bardağı küçük masanın üstüne koyduğu sırada yere düşürdü. En sevdiğim ofis bardağı parçalara ayrılırken irkildim. Sanki bu bardak kalbimdi ve kalbimi kıran da bu çocuktu.

"Tekrar özür dilerim," deyip yanıma doğru gelmeye başladığında gözlerim hala porselen parçalarındaydı.

"Olur öyle şeyler," dedim. Bir nefeslik kalan gücümün tükendiğini hissettiğimde bacaklarımı birbirine yapıştırdım, sıktım. Ne zaman ağlayacak olsam bunu yapardım. Ya tırnaklarımla oynar, sürterdim bir yere ya da ellerimi, bacaklarımı sıkardım.

"Ben sadece bilmeni istedim," deyip elime uzandığı anda tekrardan irkildim. Birinin bana dokunmasına hazır değildim.

"Sorun değil," diye karşılık verdim bir kez daha. "Hem benim sevgilim var. Onu çok seviyorum, ona aşığım. Kibar davranmamın sebebi sadece bu duruma benim sebebiyet vermemdi. Yoksa benim gönlüm yok onda. Hem tipim değil."

Elimi elinin altından çekip sandalyeden kalktım. Safir'e tekrar bakmak istemiyordum. Beni rahatsız eden bir şeyler vardı bakışlarında. Çok dikkatli bakıyordu. Belki de ben abartıyordum.

Yere çöktüm. Kırık parçaları toplamaya başladım. Parmağıma bıraktığı çizikle birlikte derin bir nefes aldım. Porselen parçaları toparlayıp kalktığımda Yakut da odadan çıkmıştı. İlk olarak kardeşine baktı, daha sonra bana döndü. Mavileri elime değdiğinde ellerimdekileri çöpe döktüm. Önemli değildi.

"Beni yanlış anlamanı istemem ama bak şurada bir faraş ve fırça var. Elinle toplamak yerine süpürseydin keşke."

Bana adımladığında geriye doğru bir adım attım. Neden böyle yaptığımı bilmiyorum ama kalbim çok kırılmıştı ve kalbimi çöpe dökmek zorunda kalmıştım. Birleştirmeme bile izin vermemiştim.

"Baksana kanatmışsın," deyip elini bana uzattığında Safir'in bakışlarını üzerimizde hissettim. Onun sevgilisi var, sevgilisi olmasa da onunla yakınlaşamazsın, yakınlaşırsan Değer onu mahvederdi.

"Ben hallederim," dedim. "Önemli bir şey değil. Mutfakta her gün başıma geliyor."

Başını hafifçe eğdi, eli hala havadaydı ve ona tutunmamı istiyordu. Neden?

"İçinde parça kalmış olabilir," deyip sol elinin işaret parmağını diline getirdi, ıslattığında garip bir his beni esir aldı. Daha önce böyle bir hisle dolmamıştı içim. Neydi bu?

Diliyle ıslattığı parmağını kesik parmağımın üzerinde gezdirdiğinde sırtımda bir ürperti hissettim. "Ne yapıyorsun sen?" diye sorduğumda sesimin kesik kesik çıkmamasına şükrettim.

"İçinde parça kalıp kalmadığından emin olmaya çalışıyorum, Zümrüt de sık sık böyle keser kendini. Artık alıştım. Tıp mı okusam acaba?"

Gülerek bunu sorduğunda dudaklarım kıvrıldı istemsizce ama üzerime çöken negatifliği de hissedebiliyordum.

"Sen kızlar için kavga etmeye devam edersen zor olursun doktor. Kapının önüne koyarlar seni."

Yakut'un gözleri gözlerimden ayrılmadı. "Şeytan tüyü var ben de, kimse beni okuldan atamaz kolay kolay. Sen beni kıskanacağına kapıya çıksana. Biraz sonra geliyorum."

Safir onun isteğini yaptığında parmağı hala parmağımda geziniyordu. "Instagram hesabı açtım," dedi. "Bu akşam benimle konuşur musun?"

Abim şıpsevdidir.

Yakut denen çocuğun ipini çekerim.

Beril'in hayatını mahvederim.

İfşanı yayarım, gerçek bir orospu olursun insanların gözünde.

"Çok isterdim," dedim. "Ama olmaz, erkek arkadaşımın buna hoş bakacağını düşünmüyorum."

"Yine geç kaldım," dediğinde başımı iki yana salladım. "Kim bu şanslı çocuk?"

"Değer."

Parmağı parmağımdan uzaklaşırken geriye doğru bir adım attı. "Özür dilerim," dedi. "Israrcı olmamalıydım."

Olmamıştın ki.

"Neyse benim gitmem lazım. Parmağını halledebilirsin, değil mi?"

Yine de ecza dolabına yöneldi. Yara bantlarını çıkarırken eli titriyordu. "Ben hallederim."

Bana döndüğünde kirpiklerimi kırpıştırdım. Elindeki yara bantlarından bazılarını yere düşürürken gözleri yanağıma değdi.

"Yanağını çizmişsin," dedi. Yara bandın birini açıp parmağıma sararken hala yanağıma bakıyordu. "Kendini hep böyle yaralar mısın sen?"

"Ya sen?" diye sordum. "Sen de yaralar mısın kendini bu kadar?"

Başka bir yara bandını açıp yanağıma koyduğunda parmaklarınının tenimi öptüğünü hissettim. "Evet," dedi. "Psikopat diye bana etiket yapıştırma ama bazı yaraların hikayesi çok güzel olabiliyor. O yaraları da seviyorum işte."

Arkasını döndüğünde bacaklarımı tekrar birbirine bastırdım.

"Kendine iyi bak Yakut."

***

Yatağımda uzanmış, Yakut'un hesabına bakarken parmaklarım iki de bir mesaj kısmına gidip geliyordu. Bir yanım selam yazmaktan ne olur derken bir yanım asla diyordu. Hem çocuğa ümit vermiş olursun hem de geleceğini mahvedersin diyordu. Bu yüzden telefonun ekranını karartıp sırt üstü döndüm. Tavana baktım.

Belki de başka bir evrendeki Suna daha mutluydu, kendinden sayılarca büyük adamlar tarafından sıkıştırılmamıştı, ıabisiyle hiç ayrılmamıştı ve Değer diye biriyle tanışmamıştı. Belki hoşlandığı ya da aşık olduğu biriyleydi. Burukça güldüm. Keşke elimde başka bir hayata açılan bir anahtar olsaydı, en güzel hikayeme gider, orada yaşardım. Artık kaldıramıyordum.

Hıçkırdım.

Elimi ağzıma bastırdım. Birinin beni duyup yanıma gelmesini istemiyordum ama ne zaman benim isteğim olurdu ki?

"Güzel sevgilim benim."

İtiraz etmedim.

Yanıma uzanıp bana sarıldı, parmaklarını yanağımdaki yara bandına uzatacağı sırada engel oldum ona sadece. "Dokunma, mikrop kapmasın."

Kirlenmesin diye ben bile elimi sürmemiştim yara bandına.

Değer bana itaat ettiğinde buna şaşırmıştım. Başımı öptü. Banyo yapmam gerekiyordu ama yaparsam da bant ıslanırdı.

"Eski günlerdeki gibi olmak çok güzel," dediğini duydumda elini karnımın üzerine koydu. "Bunu bir selfie ile kutlayalım mı? Kızlar sürekli olarak bana yazıyor aşkım, başımın tekrar bağlı olduğunu öğrenmeleri lazım. Sence de öyle değil mi?"

Eliyle saçımı iteleyip yüzümü ortaya çıkardı. "Gülümse," dediğinde telefonunu çoktan kaldırmış, ön kamerasını açmıştı. Gülümseye zorladım kendimi. "Hadi ama o kadar da zor değil."

Beni iyice kendine yasladı. Saçları saçlarıma değdi. Kendimi hamurdan Barbie bebek gibi hissediyordum. Nasıl şekil vermek isterlerse öyle şekil alıyordum ve kesinlikle itiraz etme hakkım yoktu.

Gülümsedim.

Değer fotoğrafımızı çektiğinde gülümsememi hızla sildim. Değer'den uzaklaşıp yan döndüm. Fotoğrafı paylaştı, bildirim geldi bana. Ardından benim gibi yan dönüp kolunu belime sardı. Burnunu sırtımda hissettim.

"Çok sakinsin," dedi. "Atarlı halini seviyorum ama bu halin daha iyi bence. En azından sessizsin."

Saçımı kenara itip omzumu ortaya çıkardı. Dudaklarını omzuma bastırdı. "Çok özledim seni Gece."

Omzumu bir kez daha öptüğünde gözlerimi kapadım. Sessizlik yemini etmiş dilimi çözmedim. En fazla çığlık atardım ama kimse duymazdı beni.

"Sen de beni özledin mi?"

Elini çıplak karnıma getirdi. "İstemiyorum," dedim birden. "Değer ben," diye ona bakmaya çalıştım. Anlatırsam belki bana iyi davranırdı.

"Sen ne?"

Ona dönmeye çalıştığımda izin vermedi.

"Öz amcam bana tecavüze yeltendi, ben bana dokunduğunda irkiliyorum. Seninle birlikte olmak istemiyorum ben, en azından şimdilik."

Elini karnımdan çekti. Yataktan kalktığını hissettim. Oturduğunda ona bakmaya çalıştım. Sadece bir kez eski Değer'i görmek istiyordum. Yatakta doğruldum. Ona döndüğümde bana öylece bakıyordu, kaşlarını çatmıştı.

"Bana inanıyorsun, değil mi?"

"Yeni yalanın bu mu?"

Yalan dedi. Yalan.

"Madem böyle bir şey vardı, daha önce neden susup altıma yattın?"

Bir damla gözyaşı yanağımdan süzüldü. "Önce bana dedin beni istismar ettin diye, günlerce beni zan altında bıraktın, şimdi de aslında amcamdı diyorsun. Tam da iyi olmak üzereyken. Keşke adetim deseydin."

Yatağa uzandı bir kez daha. "Bana neden inanmıyorsun?" diye sordum. Kendimi ispat etmeye çalışmaktan yorulmuştum.

"Sana neden inanmalıyım Gece? Bariz bir şekilde bana yalan söylüyorsun."

Dilimi ısırdım. Damağımda hissettiğim pas tadıyla birlikte öğürmemek için kendimi zor tuttum.

"Bunun yalanı olmaz," dediğimde kikirdedi. "Sana Beril'e anlatamadığım şeyi anlattım, beni anla istedim. Üzerime gelme istedim ama sen bana yalancı dedin. Bunu asla unutmayacağım Değer."

Elini cebine atıp hap poşeti çıkardı. "Beril'e anlatmaman bile yalan olduğunu gösteriyor. Siz birbirinize boklarınızı bile anlatıyorsunuz."

Hapı dilinin ucuna koyduğunda kendimi tekrar yatağa bıraktım. Gözlerimi kapadım.

"Yalancı olmasan iyisin ama işte yalancısın."

Bana yüzsüzce tekrar sarıldığında dudaklarımdan kaçan hıçkırığa mani olamadım. Beni umursamadı bile.

***

Gözlerimi açtığımda başım şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Elimi saçlarıma götürüp karıştırdıktan sonra yan döndüm. Değer hala yanımda uzanıyordu, dudaklarında keyifli bir gülümseme vardı.

"Günaydın," dedi. "Beraber kahvaltı edelim mi?"

Dün gece kafamda tekrar canlansa da başımı onaylarca salladım.

"Ama önce yorumlara bakalım, değil mi?"

Telefonumu elime tutuşturduğunda yine itiraz etmeden elime aldım, ekran kilidini açıp gelen bildirimlere baktım ama sadece bir isim gözüme çarptı.

yakutklyc.

Fotoğrafımızı beğenmişti. Suratım iyice düştüğünde Değer bana yaklaştı, sıcak nefesini yüzümde hissettim. "Bu götlerde çok iki yüzlü, iki gün önce bana yürüyen kız şimdi çok tatlısınız yazmış, kalp bile bırakmış."

Ona bakmadım. Gözlerim hala o kullanıcı adındaydı. Birkaç saniye sonra kullanıcı adı beğenenler arasında kayboldu.

"Hele şu piç var ya, sana yavşıyordu iki gün önce. Şimdi abi hiç ayrılmayın, çok yakışıyorsunuz diye yazmış. Hay Allah'ım ya. Neyse amin, hiç ayrılmayalım, hep benim yanımda ol."

Allah korusun.

"Yengeden özür dilerim diye yazmış Aziz de. Ne iyi çocuk ya."

Yüzümü ekşittim. O kadar iyi biriydi ki bana özelden penisinin fotoğrafını atıp sence iyi mi yazmıştı.

"Başka arkadaşlara bakmaya ne dersin?" diye sordum Değer'e dönerek. Yüzleri iz arasındaki mesafe çok azdı ve bu beni dehşete düşürse de kendimi geri çekmedim. "Bu çocuklar sana pek iyi gelmedi, Sinan ve Aziz sapık."

"Hiç tanımaya çalışmadın ki, tanısan çok seversin."

Güldüm. "Aziz'i çok iyi tanıyorum, her şeyini biliyorum neredeyse."

Mide bulandırıcı olsa da.

"Ve hiç iyi değiller. Sinan seni on dört yaşındayken uyuşturucu belasına bulaştırdı, Aziz ise zorbanın teki. Ayrıca sapık da."

Kaşlarını kaldırdı. Bana penisinin fotoğrafını attı desem bile inanmazdı.

"Hayır, onlar beni özgüvenli biri yaptı Gece ve sen benim tekrar ezik olmamı istiyorsun."

Derin bir nefes aldım. "O zaman gün ayrımı yapalım," dedim. "Onlarla takılmak istediğin gün benimle takılma çünkü onları çekemem ben."

Gülümseyip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurduğunda başımdaki sıcaklığı hissettim. "Sen nasıl diyorsan öyle olsun ama hep de olmaz, anlaşmanızı istiyorum. Ben sevgilimle kankalarım arasında seçim yapmak istemiyorum."

İki hafta sonra benden sıkılacaktı ve terk edecekti. Sonra yine peşimden koşacaktı, yine beni tehdit edecekti. Döngü böyle devam edecekti.

"Dediğim gibi ben onlarla görüşmek istemiyorum. Seçim yapabilirsin pekala da."

Mesela sonsuza kadar onları seçebilirsin. Hatta yurt dışına çıkın, evlilik yapın.

"Boş boş konuşma," deyip yataktan kalktı, üzerindeki tişörtü üzerinden çıkardığında gözlerimi ondan aldım. "Bakabilirsin," dese de bakmadım. İlgimi çekmiyordu.

"Babam odaya gelmeden giyinsen iyi olur," dedim onun aksine ciddi bir sesle. "Bizi yanlış anlayabilir."

Yatak tekrar çöktü, eli çenemi buldu, beni kendine doğru çevirdi. "Anlasın, ne olur ki. Yoksa seni öldürür mü?"

Alttaki tehdidi anlamamak için ultra aptal olmam gerekiyordu. Keşke o kadar aptal olsaydım. "Sana istediğini veriyorum ya, neden sürekli beni tehdit ediyorsun. İstemediğim halde senin kız arkadaşın oldum."

Alnını alnıma yasladı. "İstekli davran," dedi. "Kafana silah dayamışım gibi davranma."

Gözlerine yakından bakıyordum. "Ama dayıyorsun silahı. Ama hakkını yemeyeyim, ben kendimden geçmiş, uzaylıları dahi gördüğüm zaman diliminde kamerayı akıl edip bizi görüntüye aldın ya. Tebrik ederim. Çünkü çok iyi biliyordun. Seni sevmediğimi bildiğin için kendini garantiye aldın. Bak şimdi senden daha çok nefret ediyorum."

Beni ittirdi, yatağa sırt üstü düşerken üzerime eğildiğinde gözümün önünde bir sürü an belirdi. Önce Boris, daha sonra Değer belirdi.

"En azından bir şeyler hissediyorsun, hiçbir şey hissetmemenden iyidir."

"Sen kafayı sıyırmışsın," dedim. Onu üzerimden itip yataktan kalktım.

"Kimin yüzünden acaba?"

"Tamam," dedim. "Her şey benim yüzümden, seni ben delirttim, hatta ve hatta savaşları bile ben başlattım, oldu mu Değer?"

Dolabımın kapağını açıp içinden kapüşonlumu çıkarıp giyindiğimde Değer beni süzmeye devam ediyordu. "Biraz kilo versen daha da güzel olursun."

Ellerimi belime koydum. "Ne münasebet," dedim. "Madem bana deliler gibi aşıksın, madem aşkımdan deliriyorsun o zaman beni böyle kabul et. Normal halimle."

Makyaj masama oturup göz altlarımı kapatırken Değer odadan çıkmıştı. Derin bir nefes daha aldım. Kapatıcıyı kenara bırakıp bilekliklerimden birine uzandım. Kocaman bir S harfi vardı. Onu da taktım. Pufumdan kalkıp odadan çıktığımda evde bir parça bile ses yoktu. Merdivenlerden inmeye başladım.

"Baba? Yasemin?"

Değer'e seslenmedim. Oturma odasına girdiğimde babamı gördüm. Gazetesini okusa da sinirli olduğu her halinden belliydi. "Neden söyledin?"

Durdum. "Neyi neden söyledim?"

Gazeteyi kıvırıp oturduğu berjerden kalktı. Kalkmasıyla birlikte gövdesi üzerime gölge gibi düşmüştü.

"Rusya'daki olayı Değer'e neden anlattın?"

Dilimi dudaklarımda gezdirip ellerimi birbirine kenetledim. "Birine anlatmaya ihtiyacım vardı," dedim. "Kötü bir şey yapmadım. Sadece anlattım."

Yasemin'e bile anlatmamıştı.

"Böyle bir şeyin olmadığını söyledim."

Yutkundum. "Neden? Neden beni bu konuda yalancı konumuna düşürdün baba?"

Zaten inanmamıştı ama yine de babama sormuştu.

"Senin ve markamızın iyiliği için. Kendim için. Magazinlere düşse, Boris'in öldüğü ortaya çıksa markamızın değeri düşer. Ben hapse girebilirim."

"Sana hiçbir şey olmaz," dedim. "Markan değer kaybetse de bir şey olmaz ki. Çok paran var senin. Olan bana oluyor baba. Olan hep bana oluyor. Çok saçma."

Bir damla gözyaşı gözlerimi terk ettiğinde elimi bileğime getirdim.

"Utandım demiyorsun da bunları bahane ediyorsun. Utandım çünkü kızımı koruyamadım, utandım çünkü abimin ne bok olduğunu bildiğim halde kızımı oraya götürdüm."

Arkamı döndüm. "Bir yıl oldu, koca bir yıl. Böyle bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyorum ama olmuyor. Üstelik senin şerefsiz baban buraya gelip duruyor. Dalga geçer gibi bana bakıyor, oğlundan bahsediyor sürekli. Tek kelime bile etmiyorsun."

Elimi bileğimden ayırdım. Burnumu çektim. "Neden?"

Bir kez daha babama baktım, koltuğa çöktü. Başını ellerinin arasına aldı. "Bir gün beni anlayacaksın," dediğinde kaşlarımı çatsam da tek kelime etmedim.

Ne de olsa bir gün anlayacaktım, değil mi?

***

"Sana inanamıyorum," diye bağırdı Beril. Koca kahverengileri mümkünmüşçesine daha da büyümüştü. "Ya sen onunla nasıl tekrar birlikte olursun, bu çocuk senin ağzına sıçmadı mı? Sana iftira atmadı mı?"

"Onu seviyorum," dedim. "Hem eninde sonunda ona geri döneceğimi biliyorduk. Sadece ara vermiştik. Hem iftira atan o değildi, başkasıydı. Ona aşık bir sürü kız var sonuçta. Onlardan biridir."

Bana hayretle bakmaya devam ettiğinde yatakta doğruldum. "Daha dün o çocuk için sen etek giymedin mi? Makyaj yapmadın mı?"

"Hayır, amacım tamamen Değer'i kıskandırmaktı Beril. Neden anlamıyorsun."

"Çünkü seni çok iyi tanıyorum ben. Bu şerefsiz seni tehdit mi ediyor?"

Gülümsedim. "Saçmalama istersen, ne ile beni tehdit edebilir ki? En zor zamanlarımda yanımdaydı. O çocuk ise yoktu, düşündüm. İkisini karşılaştırdım ve Değer daha ağır bastı."

Üç IQ'um varmış gibi hissediyordum.

"Salaksın," dediğinde omuzlarımı silktim.

"Evet öyleyim," dediğimde elini yanağıma getirip yanağımı sıktı. Ardından kafama vurdu hafifçe. "Bal gibi de başkasından hoşlanırken Değer malına dönmen... Ne ile tehdit etti, hadi söyle bana bebeğim. Gider hesap sorarız."

"Beril beni sevdiğini biliyorum ama gerçekten beni hiçbir şey ile tehdit etmiyor. Biz ezelden beri böyleyiz biliyorsun. O kalbimi kırar, ben kalbini kırarım. Sonra da eskisi gibi oluruz."

"IQ testi yaptıralım mı sana? Besbelli seni tehdit ediyor işte. Gidelim anasına, babasına anlatalım."

"Beril lütfen," diye fısıldadım. "Onu sevdiğimi kabul et ve şimdi kıçını kaldır. Bu akşam partiliyoruz."

Bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyordum. "Seni ne ile tehdit ettiğini bulacağım ve ağzına edeceğim."

Nefesimi bıraktım. "Pekala, beni babama söylemekle tehdit ediyor. Benim babamın böyle biri olduğuna bakma Beril. Beni bu olay yüzünden Rusya'ya gönderebilir. Ceza olarak İngiltere'ye gitmek gibi bir ceza değil, oraya gidersem dedemler bana istedikleri her şeyi yapar. İkisi arasında bir seçim yapacaksam..."

Değer daha çekilirdi. Mecburen.

"Ayrıca onu beğendiğimi de biliyor. Ona da zarar verebilir. Ben bir kez daha birinin benim yüzümden zarar görmesini istemiyorum. Anladın mı beni?"

Elini tuttum. "Ve bir de sen varsın."

Videolardan bahsetmedim. Bunu söylemek benim için çok zordu. Beni yargılayacağından değildi ama bir kahramanlık yapabilirdi.

"Benle de mi tehdit etti seni?"

"Babanın kulağına fısıldayacağı tek bir kötü sözle ne olacağını çok iyi biliyor."

Elini elimden çekti. "Ben biliyordum böyle olacağını. Senin gibi bir kızı anca böyle sindirebilirdi zaten."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bu yüzden lütfen bir süre sessiz kal. Eğer zor durumda olduğumu anlarsan istediğin her şeyi yapabilirsin ama şimdi biraz dur."

Elimin tersiyle yüzümü sildim. "Bunları benden neden saklıyorsun? Ben senin en iyi arkadaşın değil miyim?"

"Öylesin ama bazen fazla atik oluyorsun Beril. Kendini tehlikeye atmanı istemiyorum."

"Pekala," dedi. "Bir plan yapalım mı?"

"Gerek yok, Değer benden çabuk sıkılan biri zaten. Sadece ondan ayrıldığım için hırs yaptı o kadar. Kendisi benden ayrıldığında biraz daha rahat olurum."

Onun için bir oyuncaktan farkım yoktu.

Yataktan kalktım. Bacaklarım titriyordu. Yine de dolaba doğru ilerledim. Videoları ele geçirene kadar onunla olmak zorundaydım ama ne zaman ele geçirirdim bilmiyorum. Sadece bu değildi, fotoğraflarıma kadar her şeyim vardı. Nasıl başardıysa bilgisayarımın kamerasına kadar sızmıştı.

Dolabın kapağını açtım. Kırmızı elbisemi elime aldım. Paravanımın arkasına geçtim. Üzerimdekileri çıkarıp kırmızı elbisemi giydim. Paravanın ardından çıktığımda Beril ıslık çaldı.

"Bu kadar güzel olmak yormuyor mu hanımefendi?"

Elimle sarı saçlarımı dağıttım. "Ne münasebet," deyip güldüm. Makyaj masama oturdum. Saçlarımı güzelce taradıktan sonra maşaladım. "Sen de bir şeyler giysene benden, biliyorsun dolabım herkese hizmet edecek şekilde dizayn edildi."

Siyah ağırlıklı makyaj yapmaya geri döndüm. Dudaklarıma kopkoyu kırmızı bir ruj sürdüğümde kendime baktım. On yaş almıştım birden. Gerçi yaşadıklarımı düşünürsek yirmi yaş demeliydim.

"Pantolon ve tişört ile gelsem olmaz mı?"

Küpelerimi takıp yan döndüm. "Canın nasıl istiyorsa öyle takıl."

Dolabımdan mavi, tüllü tişörtümle mavi kotumu aldığında tekrar aynaya baktım. Abimin verdiği kolye çok fazla ön plandaydı. Köprücüklerimin üzerinde parlıyordu.

"Yara bandını çıkaracak mısın?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır, biraz daha kalsın orada."

***

"Neden beni beklemedin?"

Değer hemen karşımda belirdiğinde başımı kaldırıp ona baktım. "Canım öyle istedi sevgilim."

Bacak bacak üstüne attığımda yanıma oturdu, beni kendine çekerken elini bacağıma koydu. "Babana sordum, öyle bir şey yaşamadığını söyledi. Neden bana yalan söyledin?"

Ona döndüm. "Çünkü hoşuma gitmiyorsun Değer. Dedim ki bu sefer senden kurtulurum diye düşündüm."

Elindeki içeceği aldım. "Ama işe yaramadı, yine sülük gibi bana yapıştın. Beni tehdit etmene izin verdiğim için beni sindirmeye çalışma sakın."

Yanağımı öptü. "Onun da sırası gelecek biliyorsun değil mi? Kötü günlere saklıyorum. Şu an birlikte olduğum bir kız var zaten. Ondan sıkıldığım anda sana tekrar geleceğimi bil."

Bacağımdaki elini iteledim. İkisini kafama diktim. "Kıskandın mı sen? Artık nasıl hissettiğimi anlıyor olmalısın."

İçki boğazımı yaktığında gözlerimi kapadım.

"Canın yanıyor değil mi?"

Bardağı eline verdim. "Doğru, benim canım uzun zamandır çok yanıyor Değer. Sen benim ilk gerçek arkadaşımdın, şimdi geldiğin noktaya bak, bunu gördükçe çok canım yanıyor benim. Korkunç birine dönüştün."

Kıkırdadım. "Keşke hep on üç yaşındaki Değer olsaydın, o seni böyle görseydi kesin seni tepeden aşağıya atardı. Sırf beni ağlattı diye Yasemin'in makyaj malzemelerini havuza atan çocuk ile sen bir misin şimdi? Eğer aynı çocuksan sana seslenmek istiyorum. Geç olmadan geri dön."

Sadece gülümseyerek önüne döndü.

"Baksana," diye bağırdığında bağırdığı kişiye baktım. Mavileri yeşillerime değdiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.

Dik bir yürüyüşle bize doğru geldiğinde Değer'in içten içe güldüğünü biliyordum. "Hanımefendinin içkisi bitmiş," Bardağı eline verdiğinde Değer'e baktı.

"Bu arada biraz daha nazik olur musun Yakutcuğum? Gülümse, negatif insanlardan nefret ederim. Hem bugün özel bir gün."

Yakut'un mavileri yanağımdaki, parmağımdaki yara bandına değdi, ardından gülümsedi.

"Oldu mu efendim?"

Başımı salladım. "Olmadı. En iyisi sen düz dur. Her an birine şerefsizlik yapacakmışsın gibi duruyor."

Değer elimi tutup benimle birlikte ayağa kalktıktan sonra elini belime attı. "İçkilerimizi benim odama getir. İkinci kat, üçüncü kapı."

Beni evin içine sürüklerken eli belimi sımsıkı kavrıyordu. "Sana bir şey göstereceğim."

Merdivenlerden çıkıp beni odasına soktuktan hemen sonra balkona çıktık. Beni demir parmaklıklara yasladığında tüm bedenini bedenimde hissediyordum. Sıcak nefesini enseme verdi.

"Onu görüyor musun?" diye sordu. Görüyordum. İçki masasına gelmişti, tepsisine iki kadeh koyarken gergindi. "Özellikle onun çalıştığı firmayla anlaştım."

Beni demire daha da yasladı. Eğer beni tutuyor olmasaydı çoktan düşerdim.

"Hizmetinden memnun kalmadığım dediğim anda işten atarlar, yazık ona acıyorum. Yanlış kıza aşık oldu, benim olana göz koyanın amına bile koyarım Gece. Sen benimsin. Sen bunu kabul etmesen de benimsin."

Omzumu öptü. "Onları günlerce aç bırakabilecek kadar güçlüyüm ben. Sırf senin için gülümsediği için bile yaparım bunu."

Eteğimi yukarıya kaldırdığında başımı iki yana salladım. "Beril'i görüyor musun? Can ile konuşuyor. Bir dakikamı bile almaz, okulun dedikodu sayfasına bir sürü şey yazarım. Ailesine bile link atarım. Hatta altına senin imzanı atarım."

Eteğim belime kadar çıktığında onlara bakmaya devam ettim.

"Bu yüzden bana yalan söyleme Gece, başkasına aşık olayım deme, hoşlanmayı geç beğenme bile."

Beni kendine doğru çevirdi. Saç diplerim terden nemlenmişti. Gözlerim ise ardına kadar açık kalmıştı.

"Senin geleceğin benim. Bunu kafana sok bebeğim yoksa çok üzülürsün, çok zarar verirsin. Çünkü sen benimsin, bunu o kalın kafana sok."

Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında kafamın içinde bir sürü ses belirdi. Hepsi aynı şeyi söylüyordu.

Kendini geriye doğru at.

Dudaklarını dudaklarımdan ayırdı. Geri çekilip içeriye girdiğinde omzumun üzerinden arkama baktım. Çok yüksek değildi ama atlarsam ölebilirdim.

Tekrar önüme döndüğümde kapının önündeki Yakut ile göz göze geldim. Bakışları ben de kilitli kalmıştı. Birkaç adım atacağı sırada Değer'in varlığını hissettim. Elimi yanağımdaki yara bandına getirdim ve hiç tereddüt etmeden tenimden ayırdım.

Ve yere attım. Durdu.

Bu kadar dramatik olmaya gerek yoktu. Sadece yanlış zamanda gelmişti. Eteğimi düzeltip balkondan çıktım. Değer haklıydı bir yere, benim geleceğim belliydi. Yanıldığı şey kendisiyle olduğumdu.

Bardağı elime aldığımda Değer yatağa oturup bacak bacak üstüne attı.

"Çıkabilirsin," dedi kaba bir sesle. İçkiyi kafama diktim bir kez daha. O arkasını döndüğünde onu durdurdum. Değer'in bakışlarını üzerimde hissederken kadehi tepsiye bırakıp diğer kadehi aldım. Su içer gibi onu da içerken Yakut'un bakışlarında endişeyi gördüm.

Bana nasıl aşık olabilirdi ki? Bana aşık olmak yasaklanmalıydı?

Benim yüzümden her şey bok yoluna gidiyordu. Her şey benim suçumdu.

Bardağı tepsiye sertçe bıraktım. "Gidebilirsin," Sesim sertti. "Seninle işim bitti."

Yakut'u odadan kovduktan sonra kapıyı kapadım.

"Gel buraya."

Onu duymazlıktan gelip lavaboya girdim. Kapıyı kilitledikten sonra elimi yüzümü yıkamak için musluğun olduğu yere geçtim. Suyu açmak yerine dolapları karıştırdım. Bir sürü prezervatif ile karşılaştığımda çığlık attım.

"Gece, aç şu siktiğimin kapısını."

Makasa gözlerim değdiğinde kıkırdadım. Ona uzandım. Makas elimde büyürken karnım şiddetli bir şekilde ağrımaya başladı. Makası saçlarıma getirdim. Sadece bir parça kestim. Saçlarımdan bir parça omzumdan kaydığında kendimle bakıştım.

Kendimi öldürecek cesaretim bile yoktu. O zaman acıya mahkumdum.

Dolabın kapağını açıp makası içine attım. Değer'in hap kutusunu aldım. Salak orta yerde bırakmıştı. Kapağını açıp parmağımın ucuna bir tane aldım.

Ölecektim ne de olsa, geri dönsem ne olurdu ki?

Hapı dilimin ucuna koydum. Başımı geriye doğru atıp yuttum. Yuttuktan sonra kahkaha atmaya başladım.

Kapağı kapatıp dolabın içine bıraktıktan hemen sonra kapıya yürüdüm. Daha sakindim sanki. Elimin tersiyle gözyaşlarımı kuruladım. Kapıyı açıp dışarıya çıktığımda Değer ile göz göze geldim. Göz bebeklerime baktı.

Kahkaha attım. Gözlerim fıldır fıldır dönerken öne doğru yalpaladım. Değer beni tutarken kahkaha atmaya devam ediyordum.

"Ölmek istiyorum," dedim. "Senin yüzünden ben her gün ölmek istiyorum."

Onu ittim. Bir kahkaha daha. Başım daha hızlı dönüyordu. Kapıya yürüdüm. Yalpaladım. Yönümü bir anlığına balkona çevirdim. Balkonda uçan bir at vardı. Tekrar güldüm.

Bir kez daha kapıya verdim yönümü. Tüm algılarım yerle bir olmuş gibiydi. Ayakta durmakta zorlanıyordum. Kapıyı açtım yine de. Düştüm. Değer'in adımı seslendiğini duydum. Sürünmeye başladım.

"Uzak dur benden," diye mırıldandım. "Sana Beril'i bulacağım ve sonra seni eve bıraktıracağım. Yeter ki bağırma bana. Beni rezil etme."

Ayağa kalkmayı başardım. Elimi tırabzana koydum, inmeye başladım. Merdivenler yamuk yumuktu ve bulanıktı gözlerim.

"Çok içti."

Bir basamağa indiğimde bileğim yan döndü, kendimi merdivenlerden düşerken buldum. Başım yere çarptığında birinin beni kaldırmaya çalıştığını hissettim. Çok bulanıktı her şey.

Beni kaldırmaya çalışanı itip kendim kalktım. "Ben çok güçlü biriyim. Kendim kalkalabilirim, tamam mı?"

Bileğime giren sancı ile yüzümü ekşittim. Bedenim tekrar yalpalandığında birinin varlığını hissettim. "Hey."

"Buradayım."

**

Gözlerimi bir yatakta açtığımda neler olduğunu tam olarak kavrayamamıştım. Ne olmuştu bana?

Değer. Yoksa onun yatağında mıydım? Gözlerim daha da büyürken elimi saçlarıma götürmeye çalıştım ama elimdeki acı buna izin vermedi. Yüzümü ekşiterek elime bakmaya çalıştım.

Serum. Neden serum takılmıştı ki bana?

"Su ister misin?"

Gözlerimi sesin kaynağına çevirdiğimde Deha'nın adamını buldum. Onun burada ne işi vardı?

"Alkol ve uyuşturucu pek de iyi bir seçim değil. Alkolün yanında fıstık öneririm, daha güzel oluyor, hem de zehirlemiyor, ölüm riski de yok. Mis gibi."

Koltuktan kalktı, komodinin üzerindeki pet şişeyi aldı. Bunu yaparken elleri titriyordu.

"Bir dahaki sefere öyle yaparım," dediğimde yanıma gelmişti. Elini başımın altına koyduğunda gülümsedim. "Ne zaman uyuşturucu alsam hep yanımdasın. Beni kurtarıyorsun, bak ben kolay alışırım."

Şişenin ağzını dudaklarıma dayadığında dudaklarımı araladım. Sudan iki yudum aldığımda biraz daha iyiydim. Deniz şişeyi dudaklarımdan çekti.

"Kaç saat oldu?" diye sorduğumda yatağın kenarına oturdu. Bilekliğiyle oynadı. "On beş saat."

Bilekliğine baktım. H harfine gözlerim kaydığında kaşlarımı kaldırdım.

"H kim, sevgilin mi?"

Bilekliğine baktı. "Hayır," diye karşılık verdikten sonra sustu. "Kız kardeşimin baş harfi."

Başımı salladım. "Kim billyor benim burada olduğumu?"

"Deha," dediğinde yastığa iyice gömüldüm. "Babana haber vermek istedik ama kendisi burada değilmiş. Bu yüzden başında ben durdum."

Boğazım kurudu. "Ama merak etme, biz çıkana kadar baban evde olmuş olur. Hemşire ve doktor son kontrolleri yaptıktan sonra çıkabiliriz."

Yatağın yanından kalkıp tekli koltuğa ilerldiğinde bileğimdeki ve boynumdaki takıların eksiğini hissettim. "Takılarım nerede?"

"Deha ve ben iyi olmandan emin olmak istedik. Bu yüzden seni mr'a soktuk. Takıların çıkması gerekiyordu."

Elinde poşetle yanıma geldi. "Bileğin iyi durumda, birkaç gün içinde tamamen iyileşirmiş. Sadece ezilmiş, kremleri düzenli bir şekilde kullanman gerekiyor."

Doktor ve hemşire gelip son kontrolleri yaptıktan sonra serumu çıkardılar. Deha'nın bir arkadaşına ait olduğu için uyuşturucu hakkında bir şey dememişlerdi.

Deniz yatakta doğrulmama yardım ettiğinde hemşire hemen yanımızdaydı. "Ben çıksam iyi olur."

Deniz beni hemşire ile beni yalnız bıraktığında kadın arkasından bakıp güldü. "Böyle bir abin olduğu için çok şanslısın. Tüm gece başında bekledi."

Hiçbir şey demedim. Poşetin içinden kıyafetleri çıkardım. Tişört ile bezden şorttu. Giyinip benim için alınan hastane terliklerini giydim.

"Ben abini çağırayım."

Deniz odaya tekerlekli sandalye ile girdiğinde kaşlarımı çattım. Yürüyebilirdim bence. Ayağa kalkmaya çalıştığımda bileğim sızladı. Deniz beni tekerlekli sandalyeye oturttu.

Hastane bahçesine geldiğimizde beni kucağına aldığında gözlerimi kırpıştırdım şaşkınlıkla. Yüzüme baktığında derin bir nefes aldım. Özel bir enerjisi vardı. Asla kötü düşünemiyordum onun hakkında. Bu sadece birkaç kişi de olmuştu.

Beril, Lider, Deha, Yakut ve bu adam.

Beni arabanın arka koltuğuna bıraktığında Deha'nın varlığını hissettim. Dikiz aynasından bana baktı doğrudan.

Fazla sinirliydi.

"Bir gün sizi polise vereceğim, uyuşturucu bulundurmaktan ve kullanmaktan yatın biraz."

Deniz şoför koltuğuna yerleşip emniyet kemerini taktığında gözlerimi cama çevirdim. "Gece, emniyet kemerini tak."

Deha'nın sözünü dinlediğimde araba hareket etti. Kısa bir zamanın ardından evimize gelmiştim. Deha'nın yardımıyla eve kadar yürüdüm.

Kapı açılıp babam ortaya çıktığında nefesim boğazıma takıldı. Sabahlığı vardı hala üzerinde. Beni almaya bile gelmemişti. Mavileri Deha'nın gerisinde kalan arabaya kaydı. Kaşları çatılır gibi oldu. O adamdan gerçekten nefret ediyordu ama hayatımı kurtarmıştı üç kez.

"Gerisi ben de, teşekkür ederim."

Nazik, tatlı ve düşünceli baba. Aylar önce beni terk eden babam geri dönmüştü sanki. Bir an mutlu oldum.

Kapıyı kapatır kapatmaz beni bıraktı. Düşer gibi olduğumda sadece kolumu tuttu. Mutluluğum yarım kalırken beni oturma odasına götürdü.

"Beni kaç kez daha küçük düşüreceksin merak ediyorum Gece."

Beni bıraktığında bir yere tutundum.

"Ben sadece senin ilgini çekmek istedim," dedim. Bu da sebeplerimden biriydi.

"Çektin merak etme," dediğinde etrafına bakındı. Çok sinirliydi. Beni düşünüyordu. Kızı ölüyordu sonuçta. "Çok güzel ilgimi çektin. Sana benim yüzümü eğdirecek hiçbir şey yapma demedim mi ben? Beni daha ne kadar utandıracaksın Gece? Arkanı toplamaktan yıldım."

Başımı eğdiğim anda eli çenemi buldu. Yüzümü kaldırdı. "Ben seni o okula bunlar için mi yolluyorum? İyi bir geleceğin olsun diye çabalıyorum ama sonuca bakar mısın? Koca bir hayal kırıklığısın."

Yüzüme tokat yemiş gibi hissettim. Bedenim sarsıldı. "Senin yüzünden onurumu kaybettim."

Her şey senin suçun Gece.

"Özür dilerim."

"Benden özür falan dinleme. Her gün senin hakkında bir şeyler duyuyorum. Herkes gülüyor bize. Şimdi de bu."

Bir damla gözyaşı yanağımdan aktı. "Özür dilerim."

Ellerini omzuma koyup beni sarstığında canım çok yandı, hele kalbim yanıyordu.

"Abim dedin, herkese anlattın. Deli dediler sana. Sana sus dediğim halde yaptın bunu. Görmezden geldim."

Beni bir kez daha sarstı. "Partide sorun çıkardın, beni borçlandırdın. Yine alttan aldım."

Yere düşmemek için koltuğun kenarına daha da sıkı sarıldım.

"Olur, bu gençtir dedim. Sonra birinin saçlarını kestin. Para ile kapattım. Senden sadece durmanı bekledim. Asla durmadın. Beni dibe çektin."

Bir kez daha sarsıldım. "Okulda adın fahişeye çıkmış," dediğinde elimi ağzıma bastırmak istedim. "Ve görüyorum ki gerçekten öylesin."

Dudaklarım aralandı ama tek bir ses çıkmadı.

"Keşke seni yetimhanede bıraksaydım. En azından beni rezil etmezdin."

"Baba ben..." Önce boynumdaki kolyeyi kopardı babam. "Sen ne Gece? Bir hata yaptın bari sus artık."

"Benim suçum değildi," dedim. Babam gözlerime baktı, alev alevdi. "Ben fahişe değilim. Anlatmama bir izin ver baba. Değ-"

Yüzümde hissettiğim el ile birlikte yüzüm yana düştüğünde kalbim parçalara ayrıldı.

Babam ilk kez bana tokat atmıştı.

Bir ay önce elini kaldırmıştı. Görmezden gelmiştim.

Şimdi ise bana vurmuştu. Hem de söktüğüm yara bandının olduğu tarafa. Hala yüzümde olsaydı korur muydu beni acaba?

"Ufuk!"

Beni tutan zemin kayıp beni yere düşürdüğünde babamın gözündeki pişmanlığı aradım ama yoktu.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Kızın o senin."

"Sorumluluk sahibi olmasını öğretiyorum. Yaptığı her hatada başkasını suçluyor. Artık yaptıklarının arkasında dursun."

Abimin verdiği kolyeyi yere atıp ayağının ucuyla ezdiğinde elim hala yanağımdaydı. Boncukları her tarafa yayıldı.

Bu anı hiçbir zaman unutmayacaktım. Unutursam bile tekrar hatırlayacaktım.

**






























Weiterlesen

Das wird dir gefallen

2.8M 213K 38
*14 Kasım 2023 güncellemesi* İlerleyen bölümlerde yorumlarda birçok spoi ile karşılaşabilirsiniz. Her ne kadar uyarı geçsem, o yorumları silsem de ma...
769K 22.6K 24
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
PUS (+18) Von Siriustaki•°

Mystery / Thriller

12.1K 472 40
Sıradan bir hayat ve gizem dolu bir adam. Yalanlar ve suçlarla dolu bir dünya. Pus adlı bir ekip. Onlara sonradan dahil olan ve hayatının dönüm nokta...
İstanbul Katili Von Son_anka

Mystery / Thriller

16.9K 1.5K 52
Yüzümdeki kar maskesinden dolayı görmeyeceğini bilsem de tek kaşımı kaldırdım. "Niye beni kaybetmek istemiyormuşsun? Yoksa elinde şantaj yapıp kullan...