Lights, Camera, Action!

By iridescentarmy

162K 16.4K 70.2K

[Yeni bölüm gelmeyecek] Işıklar hazır, kamera hazır, oyuncularımız ve sahne hazır. O zaman en mükemmel sahney... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
-45-
-46-
-47-

-48-

1.9K 140 1.1K
By iridescentarmy

3 ay geçmemiş olmasına rağmen bölüm attığımızı gören okurlar:


Bebişler 4k uzunluğunda bölüm attık bi zahmet siz de 1k yorum sınırını geçin öptm💚💚
-nar

İyi okumalar💍 yıldıza basın

-Seokjin-

Hafif rüzgar esintisiyle üşüyüp örtüyü üzerime çektim. Hâlâ uyuyor olduğumu düşünsem de uyuduğumu fark edecek kadar da uyanıktım. Çok huzurlu hissettiğim için uyanmak istemiyordum sadece.

Tenime değen sıcak tenin tanıdık kokusu gülümsememi sağladı , uyku sersemi bir hâlde sevgilime daha çok sokulup burnumun ucunu boynuna sürttüm. Mırıldanışını duymamla gülümsemem genişledi.

Böylece tamamen uykudan uyanmış oldum, istemeyerek de olsa gözümü açıp Namjoon'un dibimde olan çıplak göğüsleriyle bakışmaya başladım. Tanrı bazı şeyleri yapması gerektiğinden daha güzel yaratıyordu kesinlikle.

Yüzümü boynundan kaldırıp Joon'un tatlı suratına baktım. Her uyuduğunda yaptığı gibi dudaklarını aralamıştı, yüzünde yorgun bir ifade vardı.

Bu yüzden dün gece ona yaptıklarımdan dolayı suçlu hissetmiştim bir miktar, fazla mı yormuştum onu?.. Ancak bu suçluluk zevk inlemelerini hatırlayınca geçmişti tabii, onu tatmin etmeden geceyi bitirmemiştim elbette.

Gözlerini ve bileklerini bağladıktan sonra dakikalarca onunla uğraşmıştım, o da bundan keyif aldığını gizlemeden itaatkar bir şekilde izin vermişti bana. Dediğimi yapmış, onu becermem için yalvarmasını sağlamıştım o dizleri üzerindeyken. Oldukça tutkulu bir geceydi, ancak sete gitmemiz gerektiğinden sevişmemiştik. Bu eğlenceli şeyler yapmadık demek değildi elbette.

Bekle... SETE GİTMEMİZ GEREK BİZİM!

Ben daha yeni aklıma gelen şeyle olduğum yerde doğrulurken gözlerim telefonumu arıyordu. Sonunda onu halıda görünce anadan üryan olmamı umursamayıp yataktan çıktım ve yerden alıp saate baktım. Sonrasıysa tamamen kaostu.

"Joon uyan! Hey, bebeğim geç kalacağız bak."

Huysuzca dudaklarını büzüp arkasını dönünce daha sonra tekrar denemeye karar verdim, şu an uyandırmaya kıyamamıştım. Bebek gibi uyuyordu.

Yerdeki baksırımı giyip Namjoon'un odasından çıktım ve lavaboya ilerledim. Sonrasında bunun kötü bir fikir olduğunu fark etmiştim çünkü tam ben Namjoon'un odasından çıktığım an Jimin ile koridorda göz göze gelmiştik.

Üzerimde sadece baksır vardı..

Çantası kolundaydı, bu da yeni geldiğini gösteriyordu. Kafamı sikeyim diye mırıldandım. Namjoon dün onu -nasıl oldu bilmiyorum- bir şekilde evden gönderdiği için bir anlığına yalnız yaşamadığını unutmuştum.

Biz hâlâ şaşkın şaşkın bakışırken Jimin yavaşça bakışlarını gözlerimden aşağıya indirmiş, indirdikçe bakışları daha da kınayan bir hâl almıştı. Oldukça garip ve gerici bir andı, ağzımı açmaya çekiniyordum şu an..

Niye süzüyordu beni bu manyak?

Ayrıca şu an kafama tavasıyla vurmasını falan bekliyordum, tahmin ettiğimden daha sakin karşılamıştı bu durumu.

"Ahlak kalmamış bu gençlikte, seni sapık olduğun için döverdim ama dua et ki okula yetişmeliyim." Cık cık sesleri çıkararak uzaklaştığında az önce ne yaşadığımı sorguluyordum ben de.

Hareketleri garip gelse bile önemsemedim, kafama tava yemediğim ve cırtlak çığlığını duymadığım için mutluydum.

Daha fazla sorgulamadan hemen banyoya girdim, aynanın karşısında biraz yüzümü izleyip tanrıdan nazar değdirmemesini diledim. Sonra da yüzümü yıkayıp dolapları biraz kurcalamış, hâlâ pakette olan bir diş fırçası buluncaysa gülümsemiştim. İşlerimi hızlıca hallettikten sonra koşarak Namjoon'un odasına döndüm.

Geç kalmak üzereydik ve o hâlâ dünyada dert yokmuş gibi uyuyordu. Dizi setindeki ilk günde de geç kaldığını hatırlayınca gülmeden edemedim. Ancak onu o zaman azarladığımı ve işini ciddiye almamakla suçladığımı hatırlamak gülmemi durdurmuştu.

Az şerefsiz değildim eskiden, çok üzmüştüm onu.

Gerçi ben hâlâ şerefsizdim, sadece Joon istisna olmuştu.

"Joon, bebeğim uyanman lazım." Onu hafifçe sarsarak uyandırmayı tekrar denedim, işe yaramamıştı ama.

Eliyle git başımdan derecesine yüzümü itince sinirlenmeden edemedim. Ve anlık bir sinirle istemeden şiddet içerikli bir davranışla uyandırdım onu.

Yanağını ısırdım.

Bilirsiniz, direkt çenesinden tuttum ve ağzımı açıp tombul yanağını tamamen ısırdım. Uzaktan onu yemeye çalışıyormuşum gibi görünen bir andı. İyi tarafından bakarsak işe yaramış, çığlık atıp gözlerini açmıştı.  Yanağındaki diş izleri ve uykulu suratıyla bende onu daha fazla ısırma isteği uyandırıyordu.

"Sen çok alıştın beni ısırmaya, gerçekten vampirsen bu ilişki yürümez bak." Homurdana homurdana gözlerini ovalıyordu uykuyu üzerinden atmak ister gibi. Geç kalacaktık ama!

"Bebeğim çekimlerin başlamasına 30 dakika var, acele etmeliyiz hadi oyalanma." Ellerini tutup yüzünden çektim ve bana bakmasını sağladım. Huysuz tavırları şu an vaktimiz olmayan bir şeydi.

Bana umursamaz bir bakış atıp yeniden uykuya dönmek için uzanınca şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. İşkolik tarafım bu umursamaz tavrına anlam veremiyordu, geç kalmak kesinlikle kabul edilemezdi! Nasıl bir rahatlıktı bu? O kadar yorgun muydu cidden?

"Uyanmazsan zorla hallederiz biz de." Hırsla onu kavrarken sevgilimi kucaklayıp yere düşürerek uyandırmayı planlıyordum. Ancak unuttuğum bir detay vardı.

Güçlüydüm, çıtırdım, fittim, seksi karın ve sırt kaslarım vardı. Ancak sevgilimin kasları sevişirken çok hoş olsa da onu oldukça ağır yaptıkları da bir gerçekti. Kaldıramamıştım maalesef.

Tamam o zaman plan B'ye geçiyorum.

"Evet Yoongi, gelirken ufak bir araba kazası yaşadık. Hiç merak etme gayet iyiyiz, kazayla bir ağaca tosladık sadece. Biraz geç kalabiliriz ama geleceğiz hiç endişen olmasın."

Aramayı kapatırken bir yandan da Namjoon'u uyandırmak için gıdıklıyordum. Üzgünüm yalan söylediğim için Yoongi.

Mükemmel bir yalancı olmak benim suçum değil, maalesef her şeyde harika olmakla lanetlendim.

"Gıdıklama da işe yaramadıysa ben ısırmaya devam ediyorum, kendin kaşındın."

_______________________

-Jimin-

"Ya hyung açıklasana işte!"

"Masumiyetini korumak için bunu kendime saklayacağım Jungkook, ısrar etme."

Sabahtan beri peşimden ayrılmıyordu. Anlaşılan ben Seokjin'e vampir dediğimde o salak Jin gerizekalıca tepkiler vermişti. Bu yüzden Kook bunun aramızda bir kod olduğunu sanıyor ve açıklamamı istiyordu. Diyemiyordum ki Kook senin orospu çocuğu hyungun Namu'mun kanını emmiş. Ortada kod falan yok sadece bir sapıkla akrabasın.

"Masum değilim ben, sorun olmaz hyung nolur!" Koluma yapışıp yalvarmaya başladığında ondan kurtulmak için mükemmel bir yöntem gözüme ilişti.

Orospu Seokjin'in fakir replikası, mavi saçlı badboy Taehyung.

"Taehyung-ah! Bahçeye gidiyoruz sen de gelsene."

Göz göze gelmiştik. Beni duyduğuna yemin bile edebilirdim. Bize bakmış ve gülümsemişti bile hafifçe. Ancak beni sinir etmek için sanki kulaklıktan dolayı duymamış gibi yapıp sırıtarak omuz silkmişti.

Ulan şerefsiz..

Jungkook son günlerde onu görünce hep yaptığı şeyi yapıp ortadan kaybolmak için çıkışa doğru yürümeye başlamıştı. Bu dağ ayısı Kook'u revirde öptüğünden beri böyleydi, ikisi arasında ne olmuştu bilmiyordum hâlâ.

Kook'a bir kez sormuştum ve bir şey dememiş, sadece koşarak pencereden atlamıştı. Neyse ki zemin kattaydık, bu çocuğun pencereden atlamakla ilgili garip takıntıları vardı galiba.. Ondan sonra tekrar sormaya cesaret edememiştim.

Taehyung ise normalde olduğu gibi umursamaz ve şerefsizdi. Selam verince keyfi istiyorsa selam veriyor, bizimle uğraşıyordu. Garip davranan tek kişi Jungkook olduğundan ne yapacağımı da bilemiyordum ama bu daha fazla devam edemezdi.

"Taehyung, gelsene buraya."

Beni umursamayıp "Sınıfta görüşürüz Jimin." demiş ve ilerlemeye cüret etmişti.

Bana cevap vermemek de ne Kim Taehyung? İlla çileden çıkıp kan mı dökeyim?

Aynı anda benden uzaklaşıp farklı yönlere giden Taekook ikilisine inanamayarak baktım. Ben bunları nasıl bir araya getirecektim şimdi?

"Taehyung! İkinizin arasında ne oluyor ya?" Sinirle Taehyung'un sırtına atlayıp kulağının dibinde bağırınca sendeleyip yere yapışmıştı. Ben de üzerinde olduğumdan onu ezerken keyifle sırıttım. Yiyorsa şimdi duymamış gibi yap pezevenk.

"Jimin aklını mı kaçırdın? "

Bağırıp beni itmeye çalışırken üzerine daha da çullandım. "Kook ile aranızda ne oluyor?!"

Beni sonunda üzerinden ittiğinde cevap bile alamamıştım. Yeter ama ya!

O ayağa kalkıp "Peşimden gelirsen sikerim seni Jimin." dedikten sonra sorasım kaçmıştı zaten. Iyk senin gibi Seokjin'in çakma versiyonu olan biri benimle öyle ahlaksız münasebetlere girmeyi ancak rüyasında görür.

Zaten sabah Seokjin'i yarı çıplak görmenin travması hâlâ geçmedi, ahlaksız orospu kim bilir neler yapmıştı Namu'ma... Bir de utanmadan bizim evimizde o hâlde geziniyordu!

Taehyung uzaklaşırken ben de ayağa kalktım, Jungkook'u mu bulsaydım?

Tam bahçeye çıkmak için kapıya ilerliyordum ki kapıdan içeri giren tanıdık surat durmamı sağladı. Bizi döven ayı kırması değil miydi bu?

O da beni gördüğüne şaşırmış olacak ki durup emin olmak ister gibi gözlerini kırpıştırmıştı.

"Ne bakıyorsun be?" Ona kötü bir bakış atıp diğer kapıya ilerledim. Tenhada kıstırıp döverdi şimdi beni, Jungkook'um da yoktu ki benim yerime dayak yesin. Namu'ya söyleyeyim de bana koruma alsın en iyisi.

"Hey, Jimin konuşabilir miyiz?"

Peşimden gelmesini beklemiyordum işte, gerçekten konuşmak mı istiyordu? Yoksa konuşacağım diyerek kandırıp sonra dövecek miydi? Risk almamak için arkama bakmadan ilerledim. Adım sesleriyse peşimden gelmeye devam ettiğini gösteriyordu.

"Konuşmak istemiyorum git başımdan."

"Jimin lütfen!" Bu niye bana adımla hitap ediyordu ya? Ne bu samimiyet? Nasıl 2 gün önce beni dövmemiş gibi rahat rahat hareketler sergiliyor?

"Ne istiyorsun?" Hâlâ arkamdan gelmeye devam ettiğinden döndüm ve sinirle sordum. Ancak o bu soruyu gerizekalıca bulmuş gibi duruyordu.

Bana saçma bir şey söylemişim gibi garipseyerek bakıp "Konuşmak istiyorum dedim ya?" dediğinde ben de salak gibi hissetmiştim. Doğru ya.

"Hadi ama.. vaktini çok çalmayacağım merak etme." Gülümseyerek bana yaklaştığında elbette savunmamı indirmedim. O bana yaklaşırken elimi ceketimin cebindeki tavaya uzattım.

Kendime özel minik bir tava yaptırmıştım, artık yenilmez sayılırdım kısacası. Kaptan Amerika'nın kalkanı benim tavamın yanında halt etmiş.

Ancak aniden kolumu tutup beni peşinden çekiştirince tavamı tutmaya vaktim olmamıştı! Ne yapıyor bu diyemeden beni yangın merdivenlerine çekip kapıyı kapattığında dayak yiyeceğime emin olmuştum.

Doğal olarak boş olan yangın merdivenlerinde baş başa olduğumuzdan şu an beni öldürse cesedimi bulamazlardı. Çok tehlikeli işlere girişmiştim galiba..

Yok be.. ne yapabilirdi ki?

Tedirgince yüzüne bakıp söyleyeceği şeyi bekledim, şerefsiz Seokjin yüzünden başıma gelenlere bak..

"Ne söyleyeceksen çabuk söyle, acelem var. " Umursamaz bir tavırla konuşurken yalan söylüyordum aslında. Acelem falan yoktu. Sadece götüm tutuşmuştu biraz, yine dayak yemek istemiyordum. Hem yüzümdeki izler daha yeni iyileşmişti.

Konuşmak için dudaklarını araladığında yüzüne baktım. Şerefsiz çok uzundu, kafamı kaldırmak zorunda kalıyordum! 185 falan gibiydi ve kaslı olduğundan fazlasıyla iri duruyordu.

"O gün için özür dilemek istemiştim sadece. Kabalık yaptım. "

Şaşırmıştım. Dayak yemeyi beklerken özür dilemişti, şaşırmam doğaldı.

Hadi ama, bu muydu? Bunda hiç kaoslu bir şey yok ama! Ağzım burnum dağılsa daha mutlu olurdum, aksiyon olurdu en azından.

"Özür dilediğin için teşekkürler ama kabul etmiyorum. " Düşündüklerimin aksine gururlu biri gibi görünmek için arkamı dönüp gitmeye kalkışmıştım ki tekrar kolumdan turmuştu.

Yaz dizisi mi çekiyoruz, bu ne?

"Jimin cidden üzgünüm. Sen bir anda üzerime atlayınca refleks olarak karşılık verdim ama pişmanım. "

Dalga geçiyor gibi durmuyordu, cidden pişmandı sanırım. Ama yine de kolumu kendime çekerek elini ittirdim. Öyle hemen yelkenleri suya indirmemeliydim.

"Neden şimdi özür diliyorsun ki? Aradan günler geçti. Daha önce aklın neredeydi? "

"O yanındaki dövmeli arkadaşın çeneme öyle bir yumruk attı ki günlerdir ağrıdan doğru düzgün konuşamıyordum. O hâlde yanına gelip özür dilemeye çalışsam emin ol dalga geçerdin. " Diyip güldüğünde yüzünü inceledim.

Gülüşü tatlıydı.

"Kavgayı başlatan bendim, o yüzden onu affedebilirim ama Seokjin'e söylediklerini affedemem. Ondan nefret etmeye izni olan tek kişi benim!"

Ben böyle deyince ne diyeceğini bilemeyerek yerinde kıpırdanmıştı birkaç saniye.

"Onun için de özür dilerim, senin onun hakkında konuştuğunu duyunca bunu seninle konuşma başlatmak için bir fırsat olarak görmüştüm sadece. Ona karşı bir nefretim yoktu.."

Ne diyeceğini bilememe sırası bana geçmiş gibi yüzüne bakakalmıştım bu beklemediğim cevapla. Benimle konuşmak mı istemişti? Sonra dayak mı yemişti? Wow..

Bu çocuktaki kötü şans bana hayatta ihtiyacım olan kaosu sağlayabilir..

"Ondan nefret etmeyen birine göre bayağı kabaydın." Elbette hemen affetme niyetim yoktu. Biraz yalvarsın, sonuçta yüzüme vurmuştu.

"Yani.. nefret değil de.. Dinle, ben Namjoon'un çok büyük bir hayranıyım. Seni de oradan biliyordum ve bu yüzden tanışmak istemiştim. Seokjin'e gelince, onu sevmememdeki tek neden Namjoon'u üzdüğünü düşünmemdi ama artık bu değişti. Seokjin Namjoon'dan özür dilediğine göre artık Namjoon ile araları düzelmiş olmalı. Bu yüzden Seokjin'e karşı bir garezim yok."

Bir an boş bulunup Namjoon'u nereden tanıyorsun diye soracaktım ki son anda aklıma sürekli unuttuğum gerçek dank etmişti.

Namjoon ünlüydü.

Onun dünyaca ünlü olduğunu artık aklıma kazımam gerekiyordu.

Ayrıca hayranı olduğunu söylemişti değil mi? İşte şimdi gözüme giriyordu.

Bu çocuğu acilen hayatıma çekmeliyim, bana istediğim tüm kaos ve dramayı verebilirdi..

"Yüzüme vurduğun için seni affetmeyecektim ama bir meleğin kalbine sahibim, bu da benim kötü yanım işte. İsmin neydi bu arada?"

Onu affettiğimi söylediğimde rahat bir nefes verip gülümsemişti. "Sungho."

Kendimi tanıtmaya vakit harcamayacaktım çünkü beni tanıyordu. Gerçi, bu okulda beni tanımayan yoktu. Malum okulun material boy'u ve aşkologuydum sonuçta.

"Güzel, tanıştığıma memnun oldum Sungho. Ama güzel yüzüme vurduğun için biraz burnundan getireceğim, buna hazırlansan iyi olur. "

Gülümseyerek konuştuğumda gülmüştü hafifçe. "Sonuna kadar hak ettim. İstediğini yapabilirsin Jimin. "

Bu çocukla cidden iyi anlaşacak gibiydik. Tanışmamız her ne kadar kötü bir yolla olsa da...

"Pekala, şimdi gitmeliyim. Görüşürüz Sungho. "

"Görüşürüz Jimin. "

O çıkmamız için yangın merdiveninin kapısını açarken kollarına takılmıştı gözüm. Yuh, kolu bacağımdan kalındı resmen. Bu ne?

Ben hangi kafayla buna saldırmıştım acaba, bende hiç göt korkusu yok galiba. Namjoon bu yüzden mi bana her evden çıktığımda rahat durmamı söylüyor?

Sonunda ikimiz farklı taraflara yürüyüp ayrıldığımızda henüz aranın bitmediğini fark etmiştim. Bahçeye gidip Jungkook'u bulmak için etrafa bakındım. Uzak bir bankta oturduğunu gördüğümde yanına ilerlemeye başladım.

Elindeki deftere bir şeyler yazıyordu ve oldukça odaklanmıştı.

"Kook! "

Sesimi duyar duymaz panikle defteri kapatmasını beklemiyordum. Hareketlerini garipseyerek yanına oturdum.

"Bir sorun mu var Kookie? "

"Hayır hyung, neden sordun ki? "

Bu çocuk cidden hiç Seokjin'e çekmemiş, asla yalan söyleyemiyor..

"Durgun görünüyorsun. "

"Ama değilim. "

"Taehyung'la aranızda o günden sonra ne geçti? "

Onu darlamak için falan sormuyordum elbette. Sadece Jungkook'un üzülmemesi için bir şeyler yapmalıydım. Olayı öğrenip Taehyung'la konuşabilirdim. Jungkook üzülmemeliydi.

Fakat o cevap vermek yerine telaşla etrafına bakınmaya başlamıştı. Yine atlayacak pencere arıyordu kesin..

Bu çocuğun pencere ile ilgili garip fantezileri vardı gerçekten..

"Zaten bahçedeyiz Kook, pencereden atlayamazsın. Bu yüzden neler olduğunu anlat lütfen. "

"Bir şey yok hyung. Sadece o gün Taehyung biz öpüştükten sonra öylece beni bırakıp gitti ve sadece 'eğlencesine' beni öptüğünü, saçma duygulara kapılmamam gerektiğini söyledi. "

Sonlara doğru sesinin kısılmasını dinlerken bakışlarım yumuşamıştı. Onun kocaman parıldayan gözleri ise bu sefer durgun bakıyordu.

Taehyung gerçekten duygusuz biriydi. Jungkook'u bu kadar üzmeye hakkı yoktu. Buna dur demeliydim artık, tek çare Taehyung'la konuşmaktı.

"Kook, ne yapacağız biliyor musun? O Taehyung'u ve boktan sözlerini siklemeyip tamamen kendimize odaklanacağız. Hem unuttun mu? Dans yarışmamıza az kaldı. Bugün size geliyorum ve pratiklere devam ediyoruz tamam mı? Taehyung bu dans yarışmasından daha önemli değil inan ki! "

Gülümseyerek kafa sallamıştı.

"Haklısın hyung, onu düşünmeyi bırakmalıyım ve dansımıza odaklanmalıyım. "

"Aynen öyle. Hatta ne var biliyor musun? Pratik için sen bize gel, böylece Namu'yla da tanışmış olursun, çok istiyordun zaten. Bu moralini düzeltir değil mi? "

Gözleri kocaman açılmış, eskisinden bile daha çok ışıldamıştı.

Seokjin'in kuzeninden beklenen hareket.. Hepsi Namu'mun peşinde hepsi..

"Ciddi misin hyung? Sonunda Namjoon hyungla tanışacağım öyle mi? "

Küçük bir çocuk gibi ellerini çırpıp sevinçle boynuma sarıldığında sevincine güldüm.

Taehyung'un böyle güzel bir insanı sırf kendi boktan badboy tavırları için üzmeye hakkı yoktu. Görünen o ki bu durumu düzeltebilecek tek kişi bendim.

Tanrım, neden bu kadar melek gibi bir insanım ki?

_____________________

-Namjoon-

"İyi misin Namjoon-shi?"

"Kahve getirdim sana, ister misin?"

"Nasıl hissediyorsun?"

Setin çalışanları etrafımı sarmış bir hâlde sorular sorarken gülümseyerek iyi olduğumu anlatmaya çalışıyordum. Daha bir hafta önce kaçırılmıştım sonuçta, endişeli olmaları normaldi sanırım.

Makyözün makyajımı rahatça yapması için eğilirken teşekkür ederek uzattıkları kahveyi aldım. Özlemiştim bu ortamı, kalabalığı..

Gözlerim bir yandan Seokjin'i arıyordu. Ortalıkta görünmüyordu, hâlâ üzerini giyiniyordu sanırım. Onu bulmak için etrafta dolanan gözlerim başka bir bedende duraksamıştı.

Jackson.

Haftalar sonra onu ilk defa görmüştüm, kaşlarımı çattım hafifçe. Elbette onunla konuşmamıştım ancak yine de benim yüzümden suçsuz olduğu halde gözaltına alınması beni rahatsız ediyordu.

Ona acımıyordum veya sempati duymuyordum kesinlikle ama üzerine atılan suç ve bu suç yüzünden gözaltına alınması can sıkıcıydı.

Onunla konuşmalı mıyım diye düşündüm bir saniyeliğine ama anında sildim bu düşünceyi. Gerek yoktu, onunla konuşmayı da istediğim yoktu zaten.

Kendi gelip konuşmak isterse reddetmezdim ama konuşmak için ayağına gidecek değildim.

"Hazırsın Namjoon-sshi. "

Makyözün sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp teşekkür edip nazikçe gülümsedim. Kahvemden bir yudum alırken ,başrol olduğundan dolayı, ona ayrılan odaya doğru ilerledim.

Çekimlere başlamadan önce sevgilimden şans öpücüğü almak istiyordum, çekimler başlayınca Yoongi hyung yaklaşmamıza izin vermiyordu çünkü.

Neymiş bir yapışınca ayrılamıyormuşuz, işimiz gücümüz varmış..

Kapalı kapayı umursamadan pat diye içeri girdiğimde önlüğünü giyerken görmüştüm onu. Bir anda odaya dalmamla irkilip bana dönmüş, ben olduğumu görünce omuzlarını indirmişti. Kapıyı kilitlememek onun hatasıydı bir kere..

Yanına yaklaşmadan güzelliğine hayranca bakakaldım birkaç saniyeliğine. Elbette kapıyı arkamdan kapatıp kilitlemiştim.

Zaten mükemmel ve tanrısal seviyelerde yakışıklı olması yetmiyormuş gibi karakteri için giydirilen doktor önlüğü onu daha da çekici gösteriyordu.

Ben bu adam nefes alsa ölüyordum, nasıl bir bağımlılık bu..?

"Giyinirken içeri dalman çok ahlaksızca. Ya çıplak olsaydım?" Dedi sırıtıp bana yaklaşırken.

Konuşurken beni kendine çektiğini ve kollarını belime sardığını da söylemeliymişim gibi hissediyorum.

"Gözlerimi bağlayarak mı girmeliydim içeri?"

"Alıştın sanırım gözlerinin bağlanmasına? " İma ettiği şeyle gülerek kollarımı boynuna doladım. Şerefsiz ya, nasıl da dalga geçiyor.

Dediği şeyi görmezden gelerek yüzlerimizi daha çok yakınlaştırdım.
"Seni özledim.. " Mırıldanmama karşı gülmüştü hafifçe.

"Daha az önce birlikteydik. "

"Bu seni özlememe engel değil. " Yalandan kaşlarımı çatıp söylendiğimde belimdeki ellerini sıkılaştırıp bedenlerimizi birleştirmişti.

"Özlemini giderelim o hâlde... " Dudaklarıma yapışmadan hemen önce sırıtarak söylediği şey buydu.

Güzel dudaklarının kiraz tadını hissetmemle bir elimi çenesine çıkardım. O ise ileri birkaç adım atarak sırtımı kilitli kapıya yaslamıştı.

Bunu yaparken parmaklarının gömleğimin altından tenimde gezindiğini hissettim. Kemikli parmakları belimi okşarken inlememeye çalışmak zordu, çok zordu..

"Bize bir şeyler oldu.. Bu kadar doyumsuz değildik sanki?" Nefes almak için dudaklarını çektiğinde gülerek aklımdakileri söylemiştim.

Bana alaylı bir şekilde bakıp alt dudağımdan öpmüş ancak öpüşmeyi uzatmadan yüzünü benden biraz uzaklaştırmıştı.

"İlk sevişmemiz ikimiz için de özeldi Joon, ilk defa birbirimize o kadar yaklaştık ve şimdi tadını bir kez aldığımız için uzaklaşmak istemiyoruz."

Dudaklarımdan keyifli bir gülüş kaçtı, demek o da benim gibi hissediyordu? İlişkideki tek bağımlı ben olsaydım kötü olurdu elbette.

"Yine de buna bir çözüm bulmalıyız, liseli çiftler gibi davranıyoruz..Hem de iş yerinde."

Bunları söylerken gözlerine 'Makaronu fırına verelim mi' der gibi bakmam ufak bir detaydı. Bilerek yapmıyordum bile. Yan yana gelince kalbim kontrolü ele alıyor; istemsizce onunla flört etmeye -Jimin'in deyimiyle cilveleşmeye- başlıyordum.

"Ne olmuş iş yerindeysek? Kim durduracak bizi?"

Seokjin sırıtarak konuştuktan sonra aniden sırtımı yasladığım kapıya sert darbeler inmeye başlamıştı, bu Seokjin'in susup kaşlarını çatmasını sağladı. Aynı şekilde benim de.

Cinler?

Kapıya inen vuruşlarla oradan hemen uzaklaşırken Yoongi hyung'un sesi duyuldu odada. Sinirli sesi..

"Elleşmeyi kesin ve dışarı çıkın hemen! Tanrım ben çocuk bakıcısı mıyım ya?"

Seokjin'le birbirimize idam tahtasında karşılaşmış iki suçlu gibi bakarken o önden adımladı öteki tarafa, kapıyı açtı.

Korkusuz sevgilim işte..

"Bu ahlaksız adam beni baştan çıkardı yönetmenciğim, ben sadece profesyonelce işime odaklanırım."

Yoongi hyung bir şey bile dememişken Seokjin beni anında sattığında ona inanamayarak bakıyordum. Bilin bakalım kim bir hafta boyunca Namjin'in kumunu temizleme cezasına çarptırılacak?

İkisinin yanına gidip kendimi açıklamaya yeltenecekken Yoongi hyung göz devirip lafı ağzıma tıkamıştı.

"Boşver onu, cicim aylarınız bitene kadar katlanacağız yapacak bir şey yok. Daha önemli bir sorun var şu an, kedi nerede?"

...Kızımdan ne istiyor bu adam? Ayrıca cicim ayı ne, sadece biraz.. tamam cicim ayındayız kabul.

"Evde? " Seokjin garipseyerek sorduğunda başımla onayladım onu. Anneme vermiştik torun sevsin diye.

Yoongi hyung hoşnutsuzca şakaklarını ovup, bıkkın bir nefes vermiş ve oldukça kırıcı bir şekilde "Niye geldiniz o zaman?" demişti.

"Bilmem, en son dizi çekiyorduk diye hatırlıyorum."

İkisinin saçmalamasına gülerken Yoongi hyung ilginç bir soru sormuştu, tükürüğümün boğazıma kaçıp beni boğmasına neden olan utandırıcı bir soru.

"Bu arada Seokjin en son arabayı vurduk, geç kalacağız demiştin ama vaktinde yetiştiniz o nasıl oldu?"

Utandırıcı olan şey yetişmemiz değil, en başında yalan söylemesine sebep olan olaydı. Resmen bütün gece elleştiğimiz için sabah uyanamamıştık. Rezalet resmen.

"Tanrı bana bayıldığı için beni ilahi şansıyla kutsadı ve onun kutsamasıyla vaktinde varabildik."

Seokjin'in söylediklerine inanmayın, özellikle böyle masum masum gülümsüyorsa.  Tamamen sallıyor kendisi.

Neden mi böyle diyorum? Çünkü o Tanrı'nın yardımıyla başardığımızı söylese de vaktinde varmamızın tek sebebi yolda işlediği düzinelerce trafik suçuydu. O hızda giderken ölmememiz şok ediciydi .

Seokjin işkolik bir adamdı, sete geç kalmaktansa yeni bir araba almasına yetecek parayı trafik cezalarına  harcamayı seçmişti.

"Anlamadım ama neyse ne. Gelin hadi daha yeni oyuncumuzla tanışmadınız bile."

Yeni oyuncu mu? Bu beklenmedikti işte, yeni olan kimseyi görmemiştim geldiğimden beri.

"Yeni oyuncu mu? Kim ki hyung? "

"Yiyişmeyi bırakıp tanışmaya gelirseniz görürsünüz. " Ardından arkasını dönüp gitmişti.

Yoongi hyung bugün niye böyle atarlıydı? Biri onu sinirlendirmiş gibi duruyordu. Umarım bu kişi Hoseok hyung değildi..

"Boşver yeni oyuncuyu, sonra tanışırız.. " Seokjin dudaklarını kulağıma yaklaştırıp konuştuğunda parıldayan gözlerimle ona döndüm.

"Seokjin kovarım seni." Yoongi hyung sevgilime öldürücü bakışlar atınca yutkunup onu ittirdim biraz.

Sanırım elleşmeyi evde halledebilirdik.. Yoksa işimizden olacaktık bu gidişle.

"Tamam hyung, geliyoruz şimdi. "

Seokjin'in kolumu cimciklemesini hissettiğimde belli etmemek için gülümsedim. Pislik ya, acıtmıştı.

"Çabuk gelin. " Umursamaz ifadesiyle konuşup tekrar arkasını dönüp gitmişti.

Sonunda ya, gidemiyordu bir türlü. Bu dönem sette eskisi gibi rahat olamayacaktık anlaşılan. Yoongi hyungun gözü üzerimizde olacak gibiydi.

"Bu kedi niye taktı şimdi bize? "

Gittiğinden emin olduktan sonra huysuzca konuşan Seokjin'e döndüm.

"Bilmiyorum, bir şeylere sinirlenmiş gibi. Daha da sinirlendirmeden gidelim hadi. " Elini tutup ilerleyecekken dudak büzmüştü huysuzca.

"Ama ben daha şans öpücüğümü alamadım. Bugünüm çok kötü geçecek kesin. "

Surat ifadesine güldüm, çok tatlıydı.

"Kovulmayı istemeyiz Seokjin, hadi gidelim. "

Diğerlerinin yanına ilerlerken önümüze çıkan bedenle duraksadım.

"Namjoon, konuşabilir miyiz? "

Jackson ikimize bakarken gergince yutkundum. Konuşmak isteyeceğini biliyordum ama çok erkendi.

"Hayır." Ben ağzımı açmadan Seokjin çatık kaşlarıyla konuştuğunda ona döndüm.

"Namjoon'la konuşuyorum Seokjin. "

Seokjin tam sinirle konuşmaya başlayacaktı ki lafı ağzına tıkadım.

"Seokjin.. "

Bakışlarımdan ne demek istediğimi anlayıp istemese bile susmuştu.

Seokjin Jackson'ın gözlerinin içine bakarken elini elimden ayırıp belime indirmişti. Jackson'ın gözüne sokmak ister gibi sahiplenici bir tavırla beni kendine çekerken hareketlerine gülesim gelmişti. Ama kendimi durdurdum ve Jackson'a döndüm.

"Tamam Jackson, konuşalım. "

Kafa sallayıp benim gelmemi beklercesine bakmaya başladı yüzüme. Seokjin belimi bıraksa ilerleyecektim de..

"Seokjin, biraz bekle hemen geleceğim. "

Ses tonumla uslu durup beni beklemesini ima etmiştim ve neyse ki anlamıştı.

Memnuniyetsizce kafa salladığında Jackson'a bakıp onunla ilerlemeye başladım. Arkamdan Seokjin'in adım seslerini duyunca çatılı kaşlarla ona döndüm.

"Seokjin?"

Ses tonum nedeniyle huysuzca yüzünü buruşturup "O tarafta işim var." demişti.

"Seokjin lütfen."

Bana attığı "Bunu istemiyorum ama seni seviyorum o yüzden bu seferlik ses çıkarmayacağım." bakışıyla gülümsedim.

"Teşekkürler, gelirim birazdan sen git hadi."

İkimiz de duygu okumakta usta olan iki oyuncuyduk, arada böyle telepatik konuşmalar yapıyorduk yani.

Hâlâ beni bekleyen Jackson'ın arkasından ne odası olduğunu bilmediğim bir odaya girdim. Ne konuşacaktı acaba? Belki de beni suçlayacaktı haksız yere tutuklandığı için.

"Çabuk söyle lütfen."

Ben böyle deyince yüzündeki kararlı ifadeyi bozmamış, beni şaşırtan kelimeleri sıralamıştı.

"İnternette seni tehdit edip öldürmeyi planlayan o sapığı görünce endişelendim."

Anlamadığımı belli eden bakışlarımı fark etmiş, devam etmişti. Endişelenmişti, öyle mi?

"Normal bir endişe değildi, gözüme uyku girmemişti. "

"Neden? "

"Çünkü senden hâlâ hoşlanıyorum Namjoon. "

Söylediği şeyle bakışlarımı kaçırarak rahatsızca yerimde kıpırdandım. Konuşmanın sonunun nereye gideceğini tahmin edebiliyordum ve bu gerilmeme sebep oluyordu.

Gerildiğimi anlamış olacak ki devam etti hemen.

"Yanlış anlama. Bu bir aşk itirafı değil. Senden bir cevap falan da beklemiyorum. Sadece bu yaşananlar bir şeyleri fark etmemi sağladı Namjoon. Ben de ilk başlarda sizin düşündüğünüz gibi ciddiye almamıştım duygularımı. Eğlenmek istemiştim sadece ama işler düşündüğüm gibi ilerlemedi.

O tehditleri aldığın gün anladım, sana karşı hissettiklerim tahmin ettiğimden daha ciddiydi. Fazlasıyla endişelenmiştim bu yüzden senin için. Sana bir şey olmasından korkuyordum.

Ben sana karşı hislerimle ve duyduğum endişeyle cebelleşirken beklemediğim bir şey oldu. Bir anda kapıma polislerin dadandı ve göz altına alındım. Boktan bir şekilde tüm deliller beni gösteriyor, her ipin ucu bana çıkıyordu haliyle suçlu duruma düşmüştüm.

Ama tutuklanmamda seni suçlamadım asla. Üzerime büyük bir kumpas kurulmuştu ve benim en büyük endişem senin de benim suçlu olduğuma inanmandı.

Evet, bu tutuklanma her ne kadar adımı lekeleyip kariyerimi kötü etkilese de pek üzgün değilim. Bu olay duygularımı ve sana söylediklerimin ağırlığını fark ettirdi bana.

Bilirsin, reddedilince saçma erkeklik gururuma yenilmiştim. Sinirliydim ve saçmaladım. Ufak bir özür hiçbir şeyi değiştirmeyecek belki ama pişman olduğumu bilmeni istiyorum. Gerçekten özür dilerim Namjoon."

Konuşmayı bitirdiğinde ufak odaya kısa bir sessizlik çöktü. Biraz durup ne cevap vermem gerektiğini düşündüm.

Benim hakkımda ağır şeyler söylemişti, çok ağır şeyler. Sadece onu reddettiğim için arkamdan "ucuz bir sürtük" olduğumu söylemişti. Böylesine iğrenç bir davranışı öyle hemen affedemezdim.

Öte yandan, benim yüzümden suçlu ve sapık muamelesi görmesine rağmen beni suçlamamıştı bile. Bu pişmanlığında samimi olduğunun en büyük kanıtı sayılmaz mıydı?

Daha önce beni kandıran gözlerine baktım, bu sefer de yalan mı söylüyordu? Ancak tamamen mahcup görünüyordu.

"Seni affedemem." dedim soğuk bir sesle.

Söylediğim şey ile omuzları düşmüş, anlayışlı bir şekilde başını sallamıştı.

"Aksini beklememiştim zaten, senden bunu isteyemem." deyip gülümsediğinde kaşlarım çatıldı.

Doğru cevap buydu, o da bunu bildiğinden şaşırmamıştı.

Yine nezaket gösterip aptal durumuna düşmek istemiyordum. Seokjin'in dediği gibi, bu sektör kurtlar sofrasıydı ve birine güvenmek büyük bir lükstü. Seokjin de böyle yapardı. Vermem gereken cevap buydu.

"Yanlış anlama. Şu an affetmeyişim asla affetmeyeceğim demek değil. Beni gerçekten pişman olduğuna inandırmak için dizi bitene kadar vaktin var, kim bilir? Belki o zamana kadar yeniden arkadaş bile oluruz."

Seokjin bunu söylemezdi. Seokjin onu asla affetmezdi.

Ama ben Seokjin değildim.

Jackson'ın gözlerinin önce şaşkınlıkla büyümesine, sonra da mutlulukla parıldamasına şahit oldum. Ardından yüzündeki rahatlamış ifadeye.

"Çok teşekkürler Joon, bunu sağlayacağıma söz veriyorum. Ayrıca.." dedikten sonra duraksamış, biraz utangaç (?) bir ses tonuyla devam etmişti.

"İyi olmana çok sevindim."

O kapıyı açıp çıkarken ben de gülümsemiştim. Ona bu şansı verdiğimi öğrenince Seokjin'in benim için endişeleneceğine emindim. Çünkü geçen sefer de böyle olmuştu.

O bana Jackson'a güvenmemi söylemişti, dinlememiştim. Kurulacağımı söyleyip endişelenmişti ve bu endişe öfkeye sonra da kavgaya dönmüştü. Fakat bu sefer farklı olan bir şey vardı, bu sefer aynı sonlanmayacaktı çünkü artık Seokjin beni daha iyi tanıyordu.

Benim onun gibi naif olmadığımı biliyordu.

Benim kalbimin travmalardan oluşan duvarları yoktu onun aksine, onun kadar ihanete karşı zayıf değildim. Benim için endişelenmesine gerek olmadığının, bir şeyler ters gitse de atlatabileceğimin farkındaydı artık.

Sorun yoktu, ilişkimiz artık böyle basit şeylerin yıkabileceği zayıf bir bağ değildi.

Seokjin, beni ne olursa olsun destekleyecekti. Evet, desteklemesi gereken durum nefret ettiği birine ikinci şansı vermem olsa bile.

Seokjin desteklerdi desteklemesine ama Yoongi hyung'un işten kaytarmamı destekleyeceğini hiç sanmıyordum. Acilen yanlarına dönsem iyi olacaktı bu yüzden.

---------

Bittiiiii

Evli barklı namjinim de namjimin💚 neyse bunlar kaos alameti haberiniz olsn -nar🤫

Continue Reading

You'll Also Like

220K 21.3K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
382K 31.5K 26
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
260K 18.5K 13
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
119K 7.6K 32
'Bilinmeyen numara. Diyorum ki, o güzel kalçalarını biraz daha camının önünde sallaya sallaya odada tur atarsan boxer denen bir şey kalmaz üstünde. ...